İslam Tarihi’nin Abbasiler ve Türk Tarihi dönemlerini kapsayan bu
ders kitabı dört ana kısımdan o... more İslam Tarihi’nin Abbasiler ve Türk Tarihi dönemlerini kapsayan bu ders kitabı dört ana kısımdan oluşmakta ve Abbasiler ile başlamaktadır. Abbasiler, beş asır gibi oldukça uzun bir süre ayakta kalmayı başarmış bir devlettir. Bu yönüyle Osmanlı Devleti’nden sonra gelmektedir. İslam âlemine 508 yıl liderlik yapma şerefine nail olan Abbasilerin Dünya ve İslam tarihinde olduğu kadar Türk-İslam tarihinde de oldukça önemli bir mevkii vardır. Binaenaleyh çalışmamızda Abbasilere ayrılan kısım, devletin kuruluşundan başlayıp 1055’te Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul’un Bağdat’a girişine kadar ele alınmıştır. Sonraki aşamada Abbasiler bünyesinde kurulan yarı bağımsız Türk devletleri olan Tolunoğulları, Sacoğulları ve İhşidilerden sonra tam bağımsız Türk-İslam devletlerinden İtil-Volga Bulgarları, Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklular ve Harezmşahlar hattı takip edilmiştir. Geçmişte ülkemizde İlahiyat Fakülteleri öğrencileri için hazırlanan İslam Tarihi ders kitaplarında Harezmşahlara değinilmediği gibi Selçuklu ve Osmanlılara da yer verilmediği görülmüştür. Sonraki yıllarda bu eksiklik kısmen giderilmiş, Harezmşahlar ve Selçuklular kitaplardaki yerini alırken yine Osmanlılar saf dışı kalmıştır. Biz kitabımızda sahadaki bu boşluğu bir nebze de olsa doldurmak gayesiyle hareket ederek Osmanlılara da yer verdik. Ancak ele alınan konuların çokluğu nedeniyle Osmanlı Devleti’nin altı asrı geçen tarihi yerine Osmanlı Tarihçisi Merhum Prof. Dr. Halil İnalcık’ın “Klasik Çağ” olarak nitelendirdiği (1300-1600) tarih aralığıyla sınırlı tuttuk.
ÖN SÖZ
Tarihin her döneminde bilge şahsiyetler toplumumuzu aydınlatmıştır. Söz gelimi Oğuz Kağan... more ÖN SÖZ
Tarihin her döneminde bilge şahsiyetler toplumumuzu aydınlatmıştır. Söz gelimi Oğuz Kağan, Bilge Kağan, Bilge Tonyukuk, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Davud-ı Kayseri, Molla Hüsrev, Molla Fenari, Ahmet Paşa, Ali Haydar Efendi, Seyyid Bey, Mehmet Akif, Aksekili Ahmet Hamdi, Ömer Nasuhi. Bütün bu şahsiyetler yaşadıkları dönemlerde toplumlarının rehberi olmuş, onlara iyiyi, doğruyu, güzeli gös-termek adına önderlik etimşlerdir. İmam-ı A’zam Ebu Hanife de yaşadığı dönemde içinde bulunduğu toplumun ışığı olan bilge şahsiyetlerden biridir. İmam-ı Azam Ebû Hanîfe yaşadığı dönemden günümüze kadar hakkında en faz-la araştırma yapılan abide şahsiyetlerden biri olmuş ve olmaya da devam edecektir. Ül-kemizde ve dünyada her geçen gün Ebû Hanîfe hakkında yeni bir çalışmanın yapıldığına şahit olmaktayız. Ebû Hanîfe üzerine yapılan bu çalışmaların, çoğunlukla akademik araştırmalar olmakla beraber, bazılarının roman türü veya biyografik eser türünden duy-gusal çalışmalar olduğunu görmekteyiz. Biz, Ebu Hanife'yi tanımayı kendilerine İlke edinen bir grup akademisyen ve İs-lam araştırmacısı olarak; Ebu Hanife'yi, her türlü kaygıdan uzak, yeniden tanımaya ve yazmaya karar verdik. Böyle bir karar almamızın arka planındaki temel neden, Ebu Ha-nife'nin, bilhassa sağlam bir din eğitimi almayan, toplumumuzun çoğu kesimleri tara-fından yeterince doğru tanınmaması kanaati olmuştur. Özellikle yeni yetişen genç nesil-lerimiz sağlıklı bir din eğitimi almadıkları gibi, dinimizde önder olmuş, önemli şahsiyet-leri tanımaktan uzak bir biçimde yetiştirilmektedir. Bu açıdan en fazla ihmal edilenlerden birinin de Ebû Hanîfe ve onun geliştirdiği anlayışı yaşadığı dönemde en güzel şekilde yorumlayan İmam Mâturîdî olduğunu belirtmeliyiz. Ebû Hanîfe ile başlayan, İmam Matüridî’yle devam ederek günümüze kadar ge-len süreçte, “Hanefi-Mâturîdî Geleneği” şeklinde isimlendirilen İslam anlayışı, ne yazıkki bilerek veya bilmeyerek ihmal edilmiştir. Bu ihmalin gerekçesini burada tartışacak değiliz. Ancak hemen belirtelim ki çoğunluğu Hanefi anlayışa mensup ülkemiz insanla-rının, bu anlayışın kurucu imamlarını tanımaması, bilmemesi, onların temel düşünce ve görüşlerinden habersiz olması; doğal olarak farklı İslam yorumlarına sahip olan kimse-lerin kendi din anlayışlarını İslam’ın yegane hakikati gibi sunmalarına zemin hazırla-maktadır. Hatta bugün ülkemizde Arap kültürü ve tarzının Müslümanlaşmak olduğu şeklinde bir anlayışın, topluma din olarak benimsetilmeye çalışıldığına şahit olmaktayız. Hâlbuki Allah kitabında ve peygamber sünnetinde Araplaşmayı değil, Müslüman olmayı öğütlemektedir. Allah'ın kitabındaki buyruğu ve peygamberin sünnetindeki maksatları en iyi şe-kilde anlayanlardan biri olarak Ebu Hanife, iyi bir Müslüman olmanın bütün boyutlarını gerek itikadi alanda, gerek ameli alanda Allah'ın rızasına, peygamberin sünnetine uygun bir Müslüman yaşam biçiminin nasıl olacağını en güzel biçimde ortaya koymuştur. Bize düşen, Ebu Hanife'nin ortaya koyduğu bu İslam anlayışını doğru bir biçimde öğrenmek ve inceliklerini kavramak olmalıdır. Bunu yapabilmenin yolu da Ebu Hanife'yi ve onun düşüncelerini iyi bilmekten geçer. Ancak ülkemizdeki eğitim kurumlarında Ebû Hanîfe ve onun din anlayışını de-vam ettiren İmam Maturidi’nin görüşlerine yeterince yer verilmesi bir yana, kimi zaman da bu düşüncenin tahrif edildiğine üzülerek şahit olmaktayız. Bu sebeple biz de İslam dini konusunda geniş halk kitlelerine ve özellikle de gençlere Ebu Hanife'yi doğru ve anlaşılır bir biçimde aktarmanın bilimsel bir sorumluluk olduğu bilinciyle “Çağları Aşan Bilge İmam-ı Azam Ebu Hanife” kitabını yazmaya karar verdik. Bu kararı vermemizde en önemli etkenlerden biri de Safranbolu’da merkezi olan Maturidi-Yesevi Otağı Derneği ve onun onursal başkanı Dr. Ali İhsan Kılıç olmuştur. Çeşitli vesilelerle bir araya geldiğimizde İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe ve İmam Maturidî’yi tanımayan pek çok genç olduğunu, bu gençlere İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe ve İmam Maturidî’nini anlatılması gerektiğini, bunun onlara açık anlaşılır bir biçimde akta-rılmasının Ebû Hanîfe ve İmam Maturid konusunda uzman olan akademisyenlerin görevi olduğunu sıklıkla ifade etmişti. Bu sebeple biz de bu talebi yerine getirmek ve Ebû Hanîfe ve İmam Maturidî’yi tanımayan gençlerimize, bu iki büyük alimi tanıtmak ama-cıyla bir proje başlattık. Bu projenin ilk adımı “Çağları Aşan Bilge İmam-ı Azam Ebu Hanife” adını verdiğimiz bu kitapla gerçekleşmiş oldu. Bu kitapta toplumun bütün kesimlerine ve özellikle genç nesillere, dini ıstılahları kullanmadan, akademik dilin ve dipnotlandırmanın sıkıcılığına mecbur etmeden; açık, anlaşılır ve akıcı bir biçimde İmam-ı Azam Ebu Hanife'yi anlattık. Kitabımızı yazarken elbette yüzlerce kaynaktan da istifade ettik. Ancak bu kay-nakları dipnotlarda vermek yerine, çalışmanın sonunda topluca vermeyi uygun gördük. Bunun iki sebebi vardı: Birincisi okurun dikkatini dipnotlarla dağıtmamak ve ikincisi kitabın akıcılığını zedelememek. Akademik etik gereği, tüm yazarlarımız yaralandıkları kaynakları yazmış oldukları bölümün sonuna eklemişlerdi. Fakat bunun metnin akıcılı-ğına zarar verdiğini düşündüğümüz için bütün kaynakları topluca kitabın sonuna birleş-tirerek eklemenin daha doğru olacağını düşündük. Kitabımız altı bölümden oluştu. Birinci bölümde “İmam-ı A'zam Ebu Hanife'nin Hayatı, Yaşadığı Dönem Ve Coğrafya”, ikinci bölümde “İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe Kur'an, Sünnet Ve Hüküm Çıkarma Yöntemi”, üçüncü bölümde “İmam-ı A'zam Ebu Hanife'nin İtikadi, Fıkhi, Felsefi Görüşleri”, dördüncü bölümde “Sahip Olduğu Niteliklerle İmam-ı A'zam Ebu Hanife”, beşinci bölümde “Çeşitli Yönleriyle İmam-ı A'zam Ebu Hanife” ve son olarak altınca bölümde “İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe Düşüncesnin Yansımaları Ve İmam-ı A'zam'dan Nasihatler” konuları çeşitli alt başlıklarla incelendi. Aslında metin oluşturulurken olabildiğince açık ve anlaşılır kelime ve cümleler kurulmasına özen gösterildi. Kimi durumlarda bilim alanımızın gereği olarak kullanmak zorunda kaldığımız kelime ve kavramlar, geçtikleri yerlerde kısaca izah edildi. Fakat yine de akademisyenlikten gelen bir alışkanlıkla okurların anlamakta güçlük çekecekleri kavramları kullanabileceğimiz ihtimalini göz önüne alarak, çalışmamızın sonuna küçük de bir sözlük de ekledik. Kitabı okurken anlaşılmayan, manası bilinmeyen kavramlarla karşılaşılması durumunda, sondaki sözlükte o kavramın anlamı ile ilgili bilgi verilmiştir. Eğer okur, anlamı bilinmeyen bir kelime ile karşılaşmış ve o kelimeyi sözlükte de bulamamışsa, durum tarafımıza iletildiğinde yeni baskılarda bu eksikliğin telafi edilmesi sağlanacaktır. Her çalışmada olduğu gibi bizim çalışmamızda da eksik ve noksan kısımlar ola-caktır. “Çağları Aşan Bilge İmam-ı Azam Ebu Hanife” kitabının hazırlanmasında yazılarıyla katkı sağlayan tüm hocalarımıza, kitabın editörlüğünü üstlenerek yayına hazır hale getirilmesinde emeği geçen Doç. Dr. Ali Duman hocamıza ve kitabın yayınlan-masında fedakârlık derecesinde yardımlarını esirgemeyen Maturîdî-Yesevi Otağı Der-neğine teşekkür ediyoruz. Ayrıca bu çalışmamızın, Ebu Hanife'yi tanıma konusunda önemli bir boşluğu dolduracağını ümit ediyor, Türk-İslam âlemine hayırlara vesile olmasını Cenabı Haktan temenni ediyoruz.
Savaşlarda kullanılan taktikler savaşın sonucu açısından önemlidir. Müslümanlar farklı coğrafyala... more Savaşlarda kullanılan taktikler savaşın sonucu açısından önemlidir. Müslümanlar farklı coğrafyalarda fetih faaliyetlerini sürdürürken çeşitli şartları göz önünde bulundurdular. Bunun sonucu olarak da farklı savaş taktiklerini kullandılar. Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in savaşın zorluklarını ve harp sanatını bilen komutanlar tayin ettiklerini görmekteyiz. Hâlid b. Velîd, Hz. Peygamber’in “seyfullah” lakabı verdiği sahabi ve meşhur komutandır. O, gösterdiği kahramanlıklar, kullandığı üstün savaş teknikleri ve ileri görüşlülüğü ile çağdaşları içerisinden temayüz etmiştir. Hâlid, Müslüman olduktan sonra üç yıl Hz. Peygamberin sohbetinde ve emrinde bulundu. Daha sonra Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer dönemlerinde de İslâm toplumuna hizmet etti. Günümüze değin Hâlid’in hayatı hakkında birçok eser kaleme alındığı halde, onun savaş taktiklerini anlatan müstakil bir çalışma yapılmamıştır. Bu çalışmanın amacı, savaş esnasında vaziyet ve şartlara göre strateji üretme becerisine sahip olan...
Prophet Muhammad's (Pbuh) Birth Environment: Cities Of Hejaz Region Arabs is one of the tribe... more Prophet Muhammad's (Pbuh) Birth Environment: Cities Of Hejaz Region Arabs is one of the tribes constituting Semitic nations. Arabian Peninsula which is the homeland of Arabs is called by “Şibhu Cezireti’l-Arab” or “Ceziretu’l-Arab” names. It is mostly known as Arabia in Turkish. Arabia is located in southwest of Asian continent. It is separated into 4 geographical regions named as Yemen, Necid, Tihame and Hejaz. Hejaz region, apart from being a popular point on main trade route connecting Yemen with Damascus is also important as it includes religious and commercial centers such as Meccah and Madinah. The period before Islam in Arabia is called period of ignorance. This is a period when polytheism was prevalent and there were no knowledge, order, justice and peace. In our study, apart from discussing the pre-Islamic period political history of Southern and Northern Arabia, Hejaz region was especially focused on. The histories of cities located in Hejaz such as Meccah, Madinah and...
Rebel of Babais and Its Effect to Establishment of Beylik of Karaman In this article, it was disc... more Rebel of Babais and Its Effect to Establishment of Beylik of Karaman In this article, it was discussed that Babais rebellion (1240) that holds an important place in the history of the Anatolian Seljuk State and Its effect on the establishment of Karamanogullari Principality. In addition, the possible implications of the movement in the next centuries are discussed. For this purpose, the Land Register and Foundations books belonging to XVI. Century of the city of Ermenek that the principality was first established geography were examined. As it is known in Anatolia Seljuk period, Turkmen sheikhs belonging to heterodox beliefs, especially among kin had a very high position. Given the fact that Turkmen was the will and the community that established Karamanogullari principality, it is better understood that the effectiveness of Babai movement in the stage of organization. However, when ottoman archival documents investigate, it is seen that this movement that effective in the beginning...
Gunumuzde Karaman iline bagli bir ilce merkezi olan Ermenek, tarihte Karaman Beyligi'nin ilk ... more Gunumuzde Karaman iline bagli bir ilce merkezi olan Ermenek, tarihte Karaman Beyligi'nin ilk baskenti idi. Bu sebeple sehirde bu beylik donemine ait cok sayida dini ve sosyal yapi mevcuttur. Bu eserler arasinda camiler ayri bir oneme sahiptir. Bu makalede Ulu, Sipas ve Meydan Camileri, XVI. yuzyil Evkaf Tahrir Defterleri'nin verileri isiginda ele alinmistir. Karamanlilar donemi mimari ozelliklerini yansitan bu camilerin, mimari ozellikleri yaninda vakfiyeleri, gorevlileri, gelir ve gider kalemleri ele alinmistir. Bu mabetler, dini fonksiyonlari yaninda birer yaygin egitim kurumu niteligindedir. Camiler, butun faaliyetlerini banileri ve daha sonraki zamanlarda hayirseverler tarafindan vakfedilen zengin vakif gelirleriyle saglamistir. Adi gecen camiler zaman icerisinde koklu tamiratlar gecirmekle birlikte, gunumuzde hala ayaktadir ve faaliyetlerine devam etmektedir. The Mosques of Ermenek and Mosque Waqfs in 16th Century Abstract Ermenek, today which is a county of Karaman, wa...
The Karaman-Ottoman Relations during the Reign of Ibrahim Bey (1423–1464) Relations of the Ottoma... more The Karaman-Ottoman Relations during the Reign of Ibrahim Bey (1423–1464) Relations of the Ottomans-Karamans first began in the period of Alaeddin Ali Bey (1357-1398). Tension that occurred with the Ottomans spread into Anatolia and arrived to the borders of the Karamans, turned into military and political struggle with the first battle (1386) was done. Undoubtedly one of the most intense periods of this struggle is the period of Karamanoglu Ibrahim Bey II was in power (1423-1464). Karamanoglu Ibrahim Bey II is Mehmed Bey II's son, sat on the throne of Karamans by the Ottoman Sultan Murad II's support. However during his reign, Ottomans had to deal at the same time with Crusader alliance of Thrace and Karamanoglu in Anatolia. Murad II strengthened his hands with fatwa's of Islamic scholars of the time, marched on Karaman. Karamanoglu Ibrahim Bey stayed in a very difficult situation and accepted Sultan Murad's harsh terms. But after Sultan Mehmed had passed throne, Ib...
Kharaqani was born in Haraqan village of Bistam in the historic district of Horasan in 960/963. A... more Kharaqani was born in Haraqan village of Bistam in the historic district of Horasan in 960/963. As a regular peasant, he performed his responsibilities and earned his life by farming and doing transportation. He always did zikr and devoted himself to help people those who are in need physically and spiritually. After 73 years of dedication, he passed away in 1033. He was one of the pioneers of the Sufism which had a great impact on Anatolian people to choose Islam. With his exemplary life and work, he became a model person, who influenced thousands in his era and became immortal in people’s hearts. In this article, his love of Prophet Muhammad (peace be upon him) is studied. According to Kharaqani, loving the Prophet requires to be a moral person. Those, who believe in Allah and do good deeds, are with the Prophet during their life. Allah will not accept their worship if they do otherwise
Bu calismada sufi sahsiyetiyle asirlar otesini etkileyen gonul insani Ebu’l-Hasan el-Harakâni ile... more Bu calismada sufi sahsiyetiyle asirlar otesini etkileyen gonul insani Ebu’l-Hasan el-Harakâni ile Ibn Sina’nin gorusmesi ele alinmistir. Harakâni (d.963/o.1033), Bayezid Bistâmi’nin manevi vârisi olup Ibn Sina’nin da cagdasidir. Şeyh, futuvvet ve melâmi mesrebi geregi sozden cok aksiyon insanidir. O, maisetini el emegi ile kazanip, omrunu nefsini tezkiyeye adamistir. Ilme ve âlime hurmet gostermekle birlikte, daha cok bildigi ile amel etmeye kiymet vermistir. Diger taraftan butun Islam ummetinin dertleriyle dertlenmis ve bu yolda buyuk mucadeleler vermistir. Iste butun bu hususlar, Harakâni’nin “kâmil bir insan” oldugunu gostermektedir. Islam dunyasinda Ibn Sina kunyesi ile meshur olan Ebu Ali el-Huseyn b. Abdullah b. Sina’ya (d.980/o.1037) gelince bilim ve felsefe alanindaki essiz konumu sayesinde “es-seyhu’r-reis” unvaniyla bilinir. Batida ise “Avicenna” adiyla taninir ve “filozoflarin prensi” olarak nitelenir. Tasavvufla ilgili cok sayida eserin telif edildigi ve tasavvufun ilmi ...
Niyâzi-i Misri, isminde yer alan Misri nisbeti sebebiyle Misirli oldugu zanni uyandirsa da aslind... more Niyâzi-i Misri, isminde yer alan Misri nisbeti sebebiyle Misirli oldugu zanni uyandirsa da aslinda O, Malatya’da dunyaya gelmis, ilk egitimini burada almis bir Turk mutasavvif ve sairidir. Genc yasta tasavvufa ilgi duymaya baslayan Niyâzi, ilim ogrenmek maksadiyla gittigi Kahire’deki el-Ezher’de medrese ilimlerini talim ederken, ayni zamanda tasavvuf terbiyesini de ihmal etmemistir. Tekrar Anadolu topraklarina dondukten sonra Halveti seyhi Elmalili Ummi Sinan’a intisap ederek tarikattaki seyri sulukunu ondan tamamlamistir. Şeyhi tarafindan hilafetle taltif edilen Niyâzi, seyhinin vefatindan sonra Halveti tasavvuf ekolunun basina gecmis ve kendisine has Misriyye Tarikati’ni kurmustur. Bu yonuyle de asirlar boyunca manevi acidan olgun insanlarin yetismesine vesile olmustur. O, bu yonuyle Turk tasavvuf tarihinde buyuk oneme sahip olan bir sahsiyettir. Niyâzi, ilmi ve fikri derinligi acisindan Muhyiddin Ibnu’l-Arabi, sairligi yonuyle de Yunus Emre ile kiyaslanmistir. Misri’nin Divan’ind...
Karaman'in Ermenek ilcesinde yer alan Tol Medrese olarak da bilinen MusaBey Medresesi, uzun s... more Karaman'in Ermenek ilcesinde yer alan Tol Medrese olarak da bilinen MusaBey Medresesi, uzun sure bolgeye hakim olan Karamanogullari doneminde1339 tarihinde insa edilmistir. Medrese ismini banisi olan Musa Bey'denalmistir. Medrese, XVI. yuzyilda varligini banisinin vakfettigi zengin vakiflarlasurdurmustur. Vakfinin gelirleri XVI. yuzyilin ilk ceyreginde azalmayabaslamis, ayni yuzyilin son ceyreginde ise tekrar yukselmistir. 1522 ve1555 yillarinda vakif gelirlerinde gorulen gerilemenin evkaf defterlerindentespit edilen iki ana nedeni vardir. Bunlardan birincisi bu yillarda gerceklesendusuk hububat uretimi, digeri ise sehir merkezi ve kirlik alanda gozlenennufustaki azalmalardir. 1584 senesinde ise hububat uretiminde gozlegorunur bir iyilesme gorulmemesine ragmen, Ermenek kazasi genelindenufustaki % 92 civarindaki artis, reayadan alinan rusum vergisini artismisve medresenin vakif gelirinde yaklasik % 47 oraninda bir artisa sebep olmustur.Bu yy.da yeterli akademik kadroya sahip ...
Ibn Bibi’nin, “el-Evamiru’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-Ala’iye” adli eseri, Anadolu Selcuklulari tarihi... more Ibn Bibi’nin, “el-Evamiru’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-Ala’iye” adli eseri, Anadolu Selcuklulari tarihinin en onemli ve temel kaynaklarindan birisidir. Eser, II. Kilicarslan’in olumu hadisesiyle baslayip (1192), Giyaseddin Mesud’un saltanati donemiyle sona ermektedir (1280-1284). Ibn Bibi, eserinde tarihi olaylari ayrintilariyla ortaya koymak yerine edebi bir uslup kullanmayi tercih etmistir. Bu baglamda, II. Suleymansah’i, insanlarin ve cinlerin canini yagma eden Halac ve Yagma Turklerine benzetmistir. Yazar, Anadolu’nun sinir boylarinda yasayan Turkmen asiretlerinin, savas durumunda guclerini Selcuklu devletinin emrine verdigini anlatir. Ancak 1. Alâeddin Keykubad devrinde gerceklesen Sugdak seferinden bahsederken buyuk bir kavram kargasasina duser. Anadolu Selcuklu ordusunun Rum ordusu, dusman Sugdak kuvvetlerinin ise Turk ordusu oldugunu haber verir. O, Rum ordusunun Turklere Acem darbesi indirdigini soyler. Ayni donemde gerceklesen Yassicemen savasinda muttefik kuvvetleri icerisinde ...
Prophet Muhammad's (Pbuh) Birth Environment: Cities Of Hejaz Region Arabs is one of the tribe... more Prophet Muhammad's (Pbuh) Birth Environment: Cities Of Hejaz Region Arabs is one of the tribes constituting Semitic nations. Arabian Peninsula which is the homeland of Arabs is called by “Şibhu Cezireti’l-Arab” or “Ceziretu’l-Arab” names. It is mostly known as Arabia in Turkish. Arabia is located in southwest of Asian continent. It is separated into 4 geographical regions named as Yemen, Necid, Tihame and Hejaz. Hejaz region, apart from being a popular point on main trade route connecting Yemen with Damascus is also important as it includes religious and commercial centers such as Meccah and Madinah. The period before Islam in Arabia is called period of ignorance. This is a period when polytheism was prevalent and there were no knowledge, order, justice and peace. In our study, apart from discussing the pre-Islamic period political history of Southern and Northern Arabia, Hejaz region was especially focused on. The histories of cities located in Hejaz such as Meccah, Madinah and Taif were given. Also the administrative, and political structure of the region in the period of ignorance, were discussed.
Maturidi'nin Kelam Sisteminde Iman Allah ve Peygamberlik Anlayisi, Doc. Dr. Kemal Isik Futuvv... more Maturidi'nin Kelam Sisteminde Iman Allah ve Peygamberlik Anlayisi, Doc. Dr. Kemal Isik Futuvvet Yayinlari, Ankara 1980, 145 sayfa.
Özet Karaman'ın Ermenek ilçesinde yer alan Tol Medrese olarak da bilinen Musa Bey Medresesi, uzun... more Özet Karaman'ın Ermenek ilçesinde yer alan Tol Medrese olarak da bilinen Musa Bey Medresesi, uzun süre bölgeye hâkim olan Karamanoğulları dönemin-de 1339 tarihinde inşa edilmiştir. Medrese ismini banisi olan Musa Bey'den almıştır. Medrese, XVI. yüzyılda varlığını banisinin vakfettiği zengin vakıf-larla sürdürmüştür. Vakfının gelirleri XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde azalma-ya başlamış, aynı yüzyılın son çeyreğinde ise tekrar yükselmiştir. 1522 ve 1555 yıllarında vakıf gelirlerinde görülen gerilemenin evkaf defterlerinden tespit edilen iki ana nedeni vardır. Bunlardan birincisi bu yıllarda gerçek-leşen düşük hububat üretimi, diğeri ise şehir merkezi ve kırlık alanda göz-lenen nüfustaki azalmalardır. 1584 senesinde ise hububat üretiminde gözle görünür bir iyileşme görülmemesine rağmen, Ermenek kazası genelinde nüfustaki % 92 civarındaki artış, reayadan alınan rüsum vergisini artışmış ve medresenin vakıf gelirinde yaklaşık % 47 oranında bir artışa sebep ol-muştur. Bu yy.da yeterli akademik kadroya sahip olan medrese, görülen malî sıkıntılara rağmen faaliyetlerine devam etmiştir. Ayrıca Ermenek Ka-zası'nın kendi türündeki yegâne eğitim kurumu hüviyetindedir. Anahtar Kelimeler: XVI. yy., medrese, Ermenek, Musa Bey Medresesi, Tol Medrese, vakfiye, müderris, muid. Abstract Madrasa of Musa Bey and Its Balance Sheet of Waqfs During the 16 th Century Madrasa of Musa Bey is located in the Province of Ermenek, it was built by Karamanoğulları who ruled this region for a long time. It was called by its builder as "Musa Bey". This madrasa is also known as the "Tol Medrese". Tol Madrasa is continued its existence in the 16 th century by the rich waqfs of its founder. Incomes of waqf have been started the decrease in the first quarter of 16 th century and increased again in the last quarter of the same century. There are two main reasons this decreasing of the waqf incomes in 1522 and 1555 years that observed from evkaf notebooks. First of the reason is low grain production. Another reason is that decreasing the city and rural population. In 1584 year in spite of didn't observe noticeable improvement in grain production in general province of Ermenek, about ni
İslam Tarihi’nin Abbasiler ve Türk Tarihi dönemlerini kapsayan bu
ders kitabı dört ana kısımdan o... more İslam Tarihi’nin Abbasiler ve Türk Tarihi dönemlerini kapsayan bu ders kitabı dört ana kısımdan oluşmakta ve Abbasiler ile başlamaktadır. Abbasiler, beş asır gibi oldukça uzun bir süre ayakta kalmayı başarmış bir devlettir. Bu yönüyle Osmanlı Devleti’nden sonra gelmektedir. İslam âlemine 508 yıl liderlik yapma şerefine nail olan Abbasilerin Dünya ve İslam tarihinde olduğu kadar Türk-İslam tarihinde de oldukça önemli bir mevkii vardır. Binaenaleyh çalışmamızda Abbasilere ayrılan kısım, devletin kuruluşundan başlayıp 1055’te Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul’un Bağdat’a girişine kadar ele alınmıştır. Sonraki aşamada Abbasiler bünyesinde kurulan yarı bağımsız Türk devletleri olan Tolunoğulları, Sacoğulları ve İhşidilerden sonra tam bağımsız Türk-İslam devletlerinden İtil-Volga Bulgarları, Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklular ve Harezmşahlar hattı takip edilmiştir. Geçmişte ülkemizde İlahiyat Fakülteleri öğrencileri için hazırlanan İslam Tarihi ders kitaplarında Harezmşahlara değinilmediği gibi Selçuklu ve Osmanlılara da yer verilmediği görülmüştür. Sonraki yıllarda bu eksiklik kısmen giderilmiş, Harezmşahlar ve Selçuklular kitaplardaki yerini alırken yine Osmanlılar saf dışı kalmıştır. Biz kitabımızda sahadaki bu boşluğu bir nebze de olsa doldurmak gayesiyle hareket ederek Osmanlılara da yer verdik. Ancak ele alınan konuların çokluğu nedeniyle Osmanlı Devleti’nin altı asrı geçen tarihi yerine Osmanlı Tarihçisi Merhum Prof. Dr. Halil İnalcık’ın “Klasik Çağ” olarak nitelendirdiği (1300-1600) tarih aralığıyla sınırlı tuttuk.
ÖN SÖZ
Tarihin her döneminde bilge şahsiyetler toplumumuzu aydınlatmıştır. Söz gelimi Oğuz Kağan... more ÖN SÖZ
Tarihin her döneminde bilge şahsiyetler toplumumuzu aydınlatmıştır. Söz gelimi Oğuz Kağan, Bilge Kağan, Bilge Tonyukuk, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Davud-ı Kayseri, Molla Hüsrev, Molla Fenari, Ahmet Paşa, Ali Haydar Efendi, Seyyid Bey, Mehmet Akif, Aksekili Ahmet Hamdi, Ömer Nasuhi. Bütün bu şahsiyetler yaşadıkları dönemlerde toplumlarının rehberi olmuş, onlara iyiyi, doğruyu, güzeli gös-termek adına önderlik etimşlerdir. İmam-ı A’zam Ebu Hanife de yaşadığı dönemde içinde bulunduğu toplumun ışığı olan bilge şahsiyetlerden biridir. İmam-ı Azam Ebû Hanîfe yaşadığı dönemden günümüze kadar hakkında en faz-la araştırma yapılan abide şahsiyetlerden biri olmuş ve olmaya da devam edecektir. Ül-kemizde ve dünyada her geçen gün Ebû Hanîfe hakkında yeni bir çalışmanın yapıldığına şahit olmaktayız. Ebû Hanîfe üzerine yapılan bu çalışmaların, çoğunlukla akademik araştırmalar olmakla beraber, bazılarının roman türü veya biyografik eser türünden duy-gusal çalışmalar olduğunu görmekteyiz. Biz, Ebu Hanife'yi tanımayı kendilerine İlke edinen bir grup akademisyen ve İs-lam araştırmacısı olarak; Ebu Hanife'yi, her türlü kaygıdan uzak, yeniden tanımaya ve yazmaya karar verdik. Böyle bir karar almamızın arka planındaki temel neden, Ebu Ha-nife'nin, bilhassa sağlam bir din eğitimi almayan, toplumumuzun çoğu kesimleri tara-fından yeterince doğru tanınmaması kanaati olmuştur. Özellikle yeni yetişen genç nesil-lerimiz sağlıklı bir din eğitimi almadıkları gibi, dinimizde önder olmuş, önemli şahsiyet-leri tanımaktan uzak bir biçimde yetiştirilmektedir. Bu açıdan en fazla ihmal edilenlerden birinin de Ebû Hanîfe ve onun geliştirdiği anlayışı yaşadığı dönemde en güzel şekilde yorumlayan İmam Mâturîdî olduğunu belirtmeliyiz. Ebû Hanîfe ile başlayan, İmam Matüridî’yle devam ederek günümüze kadar ge-len süreçte, “Hanefi-Mâturîdî Geleneği” şeklinde isimlendirilen İslam anlayışı, ne yazıkki bilerek veya bilmeyerek ihmal edilmiştir. Bu ihmalin gerekçesini burada tartışacak değiliz. Ancak hemen belirtelim ki çoğunluğu Hanefi anlayışa mensup ülkemiz insanla-rının, bu anlayışın kurucu imamlarını tanımaması, bilmemesi, onların temel düşünce ve görüşlerinden habersiz olması; doğal olarak farklı İslam yorumlarına sahip olan kimse-lerin kendi din anlayışlarını İslam’ın yegane hakikati gibi sunmalarına zemin hazırla-maktadır. Hatta bugün ülkemizde Arap kültürü ve tarzının Müslümanlaşmak olduğu şeklinde bir anlayışın, topluma din olarak benimsetilmeye çalışıldığına şahit olmaktayız. Hâlbuki Allah kitabında ve peygamber sünnetinde Araplaşmayı değil, Müslüman olmayı öğütlemektedir. Allah'ın kitabındaki buyruğu ve peygamberin sünnetindeki maksatları en iyi şe-kilde anlayanlardan biri olarak Ebu Hanife, iyi bir Müslüman olmanın bütün boyutlarını gerek itikadi alanda, gerek ameli alanda Allah'ın rızasına, peygamberin sünnetine uygun bir Müslüman yaşam biçiminin nasıl olacağını en güzel biçimde ortaya koymuştur. Bize düşen, Ebu Hanife'nin ortaya koyduğu bu İslam anlayışını doğru bir biçimde öğrenmek ve inceliklerini kavramak olmalıdır. Bunu yapabilmenin yolu da Ebu Hanife'yi ve onun düşüncelerini iyi bilmekten geçer. Ancak ülkemizdeki eğitim kurumlarında Ebû Hanîfe ve onun din anlayışını de-vam ettiren İmam Maturidi’nin görüşlerine yeterince yer verilmesi bir yana, kimi zaman da bu düşüncenin tahrif edildiğine üzülerek şahit olmaktayız. Bu sebeple biz de İslam dini konusunda geniş halk kitlelerine ve özellikle de gençlere Ebu Hanife'yi doğru ve anlaşılır bir biçimde aktarmanın bilimsel bir sorumluluk olduğu bilinciyle “Çağları Aşan Bilge İmam-ı Azam Ebu Hanife” kitabını yazmaya karar verdik. Bu kararı vermemizde en önemli etkenlerden biri de Safranbolu’da merkezi olan Maturidi-Yesevi Otağı Derneği ve onun onursal başkanı Dr. Ali İhsan Kılıç olmuştur. Çeşitli vesilelerle bir araya geldiğimizde İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe ve İmam Maturidî’yi tanımayan pek çok genç olduğunu, bu gençlere İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe ve İmam Maturidî’nini anlatılması gerektiğini, bunun onlara açık anlaşılır bir biçimde akta-rılmasının Ebû Hanîfe ve İmam Maturid konusunda uzman olan akademisyenlerin görevi olduğunu sıklıkla ifade etmişti. Bu sebeple biz de bu talebi yerine getirmek ve Ebû Hanîfe ve İmam Maturidî’yi tanımayan gençlerimize, bu iki büyük alimi tanıtmak ama-cıyla bir proje başlattık. Bu projenin ilk adımı “Çağları Aşan Bilge İmam-ı Azam Ebu Hanife” adını verdiğimiz bu kitapla gerçekleşmiş oldu. Bu kitapta toplumun bütün kesimlerine ve özellikle genç nesillere, dini ıstılahları kullanmadan, akademik dilin ve dipnotlandırmanın sıkıcılığına mecbur etmeden; açık, anlaşılır ve akıcı bir biçimde İmam-ı Azam Ebu Hanife'yi anlattık. Kitabımızı yazarken elbette yüzlerce kaynaktan da istifade ettik. Ancak bu kay-nakları dipnotlarda vermek yerine, çalışmanın sonunda topluca vermeyi uygun gördük. Bunun iki sebebi vardı: Birincisi okurun dikkatini dipnotlarla dağıtmamak ve ikincisi kitabın akıcılığını zedelememek. Akademik etik gereği, tüm yazarlarımız yaralandıkları kaynakları yazmış oldukları bölümün sonuna eklemişlerdi. Fakat bunun metnin akıcılı-ğına zarar verdiğini düşündüğümüz için bütün kaynakları topluca kitabın sonuna birleş-tirerek eklemenin daha doğru olacağını düşündük. Kitabımız altı bölümden oluştu. Birinci bölümde “İmam-ı A'zam Ebu Hanife'nin Hayatı, Yaşadığı Dönem Ve Coğrafya”, ikinci bölümde “İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe Kur'an, Sünnet Ve Hüküm Çıkarma Yöntemi”, üçüncü bölümde “İmam-ı A'zam Ebu Hanife'nin İtikadi, Fıkhi, Felsefi Görüşleri”, dördüncü bölümde “Sahip Olduğu Niteliklerle İmam-ı A'zam Ebu Hanife”, beşinci bölümde “Çeşitli Yönleriyle İmam-ı A'zam Ebu Hanife” ve son olarak altınca bölümde “İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe Düşüncesnin Yansımaları Ve İmam-ı A'zam'dan Nasihatler” konuları çeşitli alt başlıklarla incelendi. Aslında metin oluşturulurken olabildiğince açık ve anlaşılır kelime ve cümleler kurulmasına özen gösterildi. Kimi durumlarda bilim alanımızın gereği olarak kullanmak zorunda kaldığımız kelime ve kavramlar, geçtikleri yerlerde kısaca izah edildi. Fakat yine de akademisyenlikten gelen bir alışkanlıkla okurların anlamakta güçlük çekecekleri kavramları kullanabileceğimiz ihtimalini göz önüne alarak, çalışmamızın sonuna küçük de bir sözlük de ekledik. Kitabı okurken anlaşılmayan, manası bilinmeyen kavramlarla karşılaşılması durumunda, sondaki sözlükte o kavramın anlamı ile ilgili bilgi verilmiştir. Eğer okur, anlamı bilinmeyen bir kelime ile karşılaşmış ve o kelimeyi sözlükte de bulamamışsa, durum tarafımıza iletildiğinde yeni baskılarda bu eksikliğin telafi edilmesi sağlanacaktır. Her çalışmada olduğu gibi bizim çalışmamızda da eksik ve noksan kısımlar ola-caktır. “Çağları Aşan Bilge İmam-ı Azam Ebu Hanife” kitabının hazırlanmasında yazılarıyla katkı sağlayan tüm hocalarımıza, kitabın editörlüğünü üstlenerek yayına hazır hale getirilmesinde emeği geçen Doç. Dr. Ali Duman hocamıza ve kitabın yayınlan-masında fedakârlık derecesinde yardımlarını esirgemeyen Maturîdî-Yesevi Otağı Der-neğine teşekkür ediyoruz. Ayrıca bu çalışmamızın, Ebu Hanife'yi tanıma konusunda önemli bir boşluğu dolduracağını ümit ediyor, Türk-İslam âlemine hayırlara vesile olmasını Cenabı Haktan temenni ediyoruz.
Savaşlarda kullanılan taktikler savaşın sonucu açısından önemlidir. Müslümanlar farklı coğrafyala... more Savaşlarda kullanılan taktikler savaşın sonucu açısından önemlidir. Müslümanlar farklı coğrafyalarda fetih faaliyetlerini sürdürürken çeşitli şartları göz önünde bulundurdular. Bunun sonucu olarak da farklı savaş taktiklerini kullandılar. Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in savaşın zorluklarını ve harp sanatını bilen komutanlar tayin ettiklerini görmekteyiz. Hâlid b. Velîd, Hz. Peygamber’in “seyfullah” lakabı verdiği sahabi ve meşhur komutandır. O, gösterdiği kahramanlıklar, kullandığı üstün savaş teknikleri ve ileri görüşlülüğü ile çağdaşları içerisinden temayüz etmiştir. Hâlid, Müslüman olduktan sonra üç yıl Hz. Peygamberin sohbetinde ve emrinde bulundu. Daha sonra Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer dönemlerinde de İslâm toplumuna hizmet etti. Günümüze değin Hâlid’in hayatı hakkında birçok eser kaleme alındığı halde, onun savaş taktiklerini anlatan müstakil bir çalışma yapılmamıştır. Bu çalışmanın amacı, savaş esnasında vaziyet ve şartlara göre strateji üretme becerisine sahip olan...
Prophet Muhammad's (Pbuh) Birth Environment: Cities Of Hejaz Region Arabs is one of the tribe... more Prophet Muhammad's (Pbuh) Birth Environment: Cities Of Hejaz Region Arabs is one of the tribes constituting Semitic nations. Arabian Peninsula which is the homeland of Arabs is called by “Şibhu Cezireti’l-Arab” or “Ceziretu’l-Arab” names. It is mostly known as Arabia in Turkish. Arabia is located in southwest of Asian continent. It is separated into 4 geographical regions named as Yemen, Necid, Tihame and Hejaz. Hejaz region, apart from being a popular point on main trade route connecting Yemen with Damascus is also important as it includes religious and commercial centers such as Meccah and Madinah. The period before Islam in Arabia is called period of ignorance. This is a period when polytheism was prevalent and there were no knowledge, order, justice and peace. In our study, apart from discussing the pre-Islamic period political history of Southern and Northern Arabia, Hejaz region was especially focused on. The histories of cities located in Hejaz such as Meccah, Madinah and...
Rebel of Babais and Its Effect to Establishment of Beylik of Karaman In this article, it was disc... more Rebel of Babais and Its Effect to Establishment of Beylik of Karaman In this article, it was discussed that Babais rebellion (1240) that holds an important place in the history of the Anatolian Seljuk State and Its effect on the establishment of Karamanogullari Principality. In addition, the possible implications of the movement in the next centuries are discussed. For this purpose, the Land Register and Foundations books belonging to XVI. Century of the city of Ermenek that the principality was first established geography were examined. As it is known in Anatolia Seljuk period, Turkmen sheikhs belonging to heterodox beliefs, especially among kin had a very high position. Given the fact that Turkmen was the will and the community that established Karamanogullari principality, it is better understood that the effectiveness of Babai movement in the stage of organization. However, when ottoman archival documents investigate, it is seen that this movement that effective in the beginning...
Gunumuzde Karaman iline bagli bir ilce merkezi olan Ermenek, tarihte Karaman Beyligi'nin ilk ... more Gunumuzde Karaman iline bagli bir ilce merkezi olan Ermenek, tarihte Karaman Beyligi'nin ilk baskenti idi. Bu sebeple sehirde bu beylik donemine ait cok sayida dini ve sosyal yapi mevcuttur. Bu eserler arasinda camiler ayri bir oneme sahiptir. Bu makalede Ulu, Sipas ve Meydan Camileri, XVI. yuzyil Evkaf Tahrir Defterleri'nin verileri isiginda ele alinmistir. Karamanlilar donemi mimari ozelliklerini yansitan bu camilerin, mimari ozellikleri yaninda vakfiyeleri, gorevlileri, gelir ve gider kalemleri ele alinmistir. Bu mabetler, dini fonksiyonlari yaninda birer yaygin egitim kurumu niteligindedir. Camiler, butun faaliyetlerini banileri ve daha sonraki zamanlarda hayirseverler tarafindan vakfedilen zengin vakif gelirleriyle saglamistir. Adi gecen camiler zaman icerisinde koklu tamiratlar gecirmekle birlikte, gunumuzde hala ayaktadir ve faaliyetlerine devam etmektedir. The Mosques of Ermenek and Mosque Waqfs in 16th Century Abstract Ermenek, today which is a county of Karaman, wa...
The Karaman-Ottoman Relations during the Reign of Ibrahim Bey (1423–1464) Relations of the Ottoma... more The Karaman-Ottoman Relations during the Reign of Ibrahim Bey (1423–1464) Relations of the Ottomans-Karamans first began in the period of Alaeddin Ali Bey (1357-1398). Tension that occurred with the Ottomans spread into Anatolia and arrived to the borders of the Karamans, turned into military and political struggle with the first battle (1386) was done. Undoubtedly one of the most intense periods of this struggle is the period of Karamanoglu Ibrahim Bey II was in power (1423-1464). Karamanoglu Ibrahim Bey II is Mehmed Bey II's son, sat on the throne of Karamans by the Ottoman Sultan Murad II's support. However during his reign, Ottomans had to deal at the same time with Crusader alliance of Thrace and Karamanoglu in Anatolia. Murad II strengthened his hands with fatwa's of Islamic scholars of the time, marched on Karaman. Karamanoglu Ibrahim Bey stayed in a very difficult situation and accepted Sultan Murad's harsh terms. But after Sultan Mehmed had passed throne, Ib...
Kharaqani was born in Haraqan village of Bistam in the historic district of Horasan in 960/963. A... more Kharaqani was born in Haraqan village of Bistam in the historic district of Horasan in 960/963. As a regular peasant, he performed his responsibilities and earned his life by farming and doing transportation. He always did zikr and devoted himself to help people those who are in need physically and spiritually. After 73 years of dedication, he passed away in 1033. He was one of the pioneers of the Sufism which had a great impact on Anatolian people to choose Islam. With his exemplary life and work, he became a model person, who influenced thousands in his era and became immortal in people’s hearts. In this article, his love of Prophet Muhammad (peace be upon him) is studied. According to Kharaqani, loving the Prophet requires to be a moral person. Those, who believe in Allah and do good deeds, are with the Prophet during their life. Allah will not accept their worship if they do otherwise
Bu calismada sufi sahsiyetiyle asirlar otesini etkileyen gonul insani Ebu’l-Hasan el-Harakâni ile... more Bu calismada sufi sahsiyetiyle asirlar otesini etkileyen gonul insani Ebu’l-Hasan el-Harakâni ile Ibn Sina’nin gorusmesi ele alinmistir. Harakâni (d.963/o.1033), Bayezid Bistâmi’nin manevi vârisi olup Ibn Sina’nin da cagdasidir. Şeyh, futuvvet ve melâmi mesrebi geregi sozden cok aksiyon insanidir. O, maisetini el emegi ile kazanip, omrunu nefsini tezkiyeye adamistir. Ilme ve âlime hurmet gostermekle birlikte, daha cok bildigi ile amel etmeye kiymet vermistir. Diger taraftan butun Islam ummetinin dertleriyle dertlenmis ve bu yolda buyuk mucadeleler vermistir. Iste butun bu hususlar, Harakâni’nin “kâmil bir insan” oldugunu gostermektedir. Islam dunyasinda Ibn Sina kunyesi ile meshur olan Ebu Ali el-Huseyn b. Abdullah b. Sina’ya (d.980/o.1037) gelince bilim ve felsefe alanindaki essiz konumu sayesinde “es-seyhu’r-reis” unvaniyla bilinir. Batida ise “Avicenna” adiyla taninir ve “filozoflarin prensi” olarak nitelenir. Tasavvufla ilgili cok sayida eserin telif edildigi ve tasavvufun ilmi ...
Niyâzi-i Misri, isminde yer alan Misri nisbeti sebebiyle Misirli oldugu zanni uyandirsa da aslind... more Niyâzi-i Misri, isminde yer alan Misri nisbeti sebebiyle Misirli oldugu zanni uyandirsa da aslinda O, Malatya’da dunyaya gelmis, ilk egitimini burada almis bir Turk mutasavvif ve sairidir. Genc yasta tasavvufa ilgi duymaya baslayan Niyâzi, ilim ogrenmek maksadiyla gittigi Kahire’deki el-Ezher’de medrese ilimlerini talim ederken, ayni zamanda tasavvuf terbiyesini de ihmal etmemistir. Tekrar Anadolu topraklarina dondukten sonra Halveti seyhi Elmalili Ummi Sinan’a intisap ederek tarikattaki seyri sulukunu ondan tamamlamistir. Şeyhi tarafindan hilafetle taltif edilen Niyâzi, seyhinin vefatindan sonra Halveti tasavvuf ekolunun basina gecmis ve kendisine has Misriyye Tarikati’ni kurmustur. Bu yonuyle de asirlar boyunca manevi acidan olgun insanlarin yetismesine vesile olmustur. O, bu yonuyle Turk tasavvuf tarihinde buyuk oneme sahip olan bir sahsiyettir. Niyâzi, ilmi ve fikri derinligi acisindan Muhyiddin Ibnu’l-Arabi, sairligi yonuyle de Yunus Emre ile kiyaslanmistir. Misri’nin Divan’ind...
Karaman'in Ermenek ilcesinde yer alan Tol Medrese olarak da bilinen MusaBey Medresesi, uzun s... more Karaman'in Ermenek ilcesinde yer alan Tol Medrese olarak da bilinen MusaBey Medresesi, uzun sure bolgeye hakim olan Karamanogullari doneminde1339 tarihinde insa edilmistir. Medrese ismini banisi olan Musa Bey'denalmistir. Medrese, XVI. yuzyilda varligini banisinin vakfettigi zengin vakiflarlasurdurmustur. Vakfinin gelirleri XVI. yuzyilin ilk ceyreginde azalmayabaslamis, ayni yuzyilin son ceyreginde ise tekrar yukselmistir. 1522 ve1555 yillarinda vakif gelirlerinde gorulen gerilemenin evkaf defterlerindentespit edilen iki ana nedeni vardir. Bunlardan birincisi bu yillarda gerceklesendusuk hububat uretimi, digeri ise sehir merkezi ve kirlik alanda gozlenennufustaki azalmalardir. 1584 senesinde ise hububat uretiminde gozlegorunur bir iyilesme gorulmemesine ragmen, Ermenek kazasi genelindenufustaki % 92 civarindaki artis, reayadan alinan rusum vergisini artismisve medresenin vakif gelirinde yaklasik % 47 oraninda bir artisa sebep olmustur.Bu yy.da yeterli akademik kadroya sahip ...
Ibn Bibi’nin, “el-Evamiru’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-Ala’iye” adli eseri, Anadolu Selcuklulari tarihi... more Ibn Bibi’nin, “el-Evamiru’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-Ala’iye” adli eseri, Anadolu Selcuklulari tarihinin en onemli ve temel kaynaklarindan birisidir. Eser, II. Kilicarslan’in olumu hadisesiyle baslayip (1192), Giyaseddin Mesud’un saltanati donemiyle sona ermektedir (1280-1284). Ibn Bibi, eserinde tarihi olaylari ayrintilariyla ortaya koymak yerine edebi bir uslup kullanmayi tercih etmistir. Bu baglamda, II. Suleymansah’i, insanlarin ve cinlerin canini yagma eden Halac ve Yagma Turklerine benzetmistir. Yazar, Anadolu’nun sinir boylarinda yasayan Turkmen asiretlerinin, savas durumunda guclerini Selcuklu devletinin emrine verdigini anlatir. Ancak 1. Alâeddin Keykubad devrinde gerceklesen Sugdak seferinden bahsederken buyuk bir kavram kargasasina duser. Anadolu Selcuklu ordusunun Rum ordusu, dusman Sugdak kuvvetlerinin ise Turk ordusu oldugunu haber verir. O, Rum ordusunun Turklere Acem darbesi indirdigini soyler. Ayni donemde gerceklesen Yassicemen savasinda muttefik kuvvetleri icerisinde ...
Prophet Muhammad's (Pbuh) Birth Environment: Cities Of Hejaz Region Arabs is one of the tribe... more Prophet Muhammad's (Pbuh) Birth Environment: Cities Of Hejaz Region Arabs is one of the tribes constituting Semitic nations. Arabian Peninsula which is the homeland of Arabs is called by “Şibhu Cezireti’l-Arab” or “Ceziretu’l-Arab” names. It is mostly known as Arabia in Turkish. Arabia is located in southwest of Asian continent. It is separated into 4 geographical regions named as Yemen, Necid, Tihame and Hejaz. Hejaz region, apart from being a popular point on main trade route connecting Yemen with Damascus is also important as it includes religious and commercial centers such as Meccah and Madinah. The period before Islam in Arabia is called period of ignorance. This is a period when polytheism was prevalent and there were no knowledge, order, justice and peace. In our study, apart from discussing the pre-Islamic period political history of Southern and Northern Arabia, Hejaz region was especially focused on. The histories of cities located in Hejaz such as Meccah, Madinah and Taif were given. Also the administrative, and political structure of the region in the period of ignorance, were discussed.
Maturidi'nin Kelam Sisteminde Iman Allah ve Peygamberlik Anlayisi, Doc. Dr. Kemal Isik Futuvv... more Maturidi'nin Kelam Sisteminde Iman Allah ve Peygamberlik Anlayisi, Doc. Dr. Kemal Isik Futuvvet Yayinlari, Ankara 1980, 145 sayfa.
Özet Karaman'ın Ermenek ilçesinde yer alan Tol Medrese olarak da bilinen Musa Bey Medresesi, uzun... more Özet Karaman'ın Ermenek ilçesinde yer alan Tol Medrese olarak da bilinen Musa Bey Medresesi, uzun süre bölgeye hâkim olan Karamanoğulları dönemin-de 1339 tarihinde inşa edilmiştir. Medrese ismini banisi olan Musa Bey'den almıştır. Medrese, XVI. yüzyılda varlığını banisinin vakfettiği zengin vakıf-larla sürdürmüştür. Vakfının gelirleri XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde azalma-ya başlamış, aynı yüzyılın son çeyreğinde ise tekrar yükselmiştir. 1522 ve 1555 yıllarında vakıf gelirlerinde görülen gerilemenin evkaf defterlerinden tespit edilen iki ana nedeni vardır. Bunlardan birincisi bu yıllarda gerçek-leşen düşük hububat üretimi, diğeri ise şehir merkezi ve kırlık alanda göz-lenen nüfustaki azalmalardır. 1584 senesinde ise hububat üretiminde gözle görünür bir iyileşme görülmemesine rağmen, Ermenek kazası genelinde nüfustaki % 92 civarındaki artış, reayadan alınan rüsum vergisini artışmış ve medresenin vakıf gelirinde yaklaşık % 47 oranında bir artışa sebep ol-muştur. Bu yy.da yeterli akademik kadroya sahip olan medrese, görülen malî sıkıntılara rağmen faaliyetlerine devam etmiştir. Ayrıca Ermenek Ka-zası'nın kendi türündeki yegâne eğitim kurumu hüviyetindedir. Anahtar Kelimeler: XVI. yy., medrese, Ermenek, Musa Bey Medresesi, Tol Medrese, vakfiye, müderris, muid. Abstract Madrasa of Musa Bey and Its Balance Sheet of Waqfs During the 16 th Century Madrasa of Musa Bey is located in the Province of Ermenek, it was built by Karamanoğulları who ruled this region for a long time. It was called by its builder as "Musa Bey". This madrasa is also known as the "Tol Medrese". Tol Madrasa is continued its existence in the 16 th century by the rich waqfs of its founder. Incomes of waqf have been started the decrease in the first quarter of 16 th century and increased again in the last quarter of the same century. There are two main reasons this decreasing of the waqf incomes in 1522 and 1555 years that observed from evkaf notebooks. First of the reason is low grain production. Another reason is that decreasing the city and rural population. In 1584 year in spite of didn't observe noticeable improvement in grain production in general province of Ermenek, about ni
Özet Harakânî, tarihi Horasan bölgesinin Bistâm şehrine bağlı Harakân köyünde 960/963 tarihinde d... more Özet Harakânî, tarihi Horasan bölgesinin Bistâm şehrine bağlı Harakân köyünde 960/963 tarihinde dünyaya gelmiştir. O, kırlık alanda yaşayan bir köylü olarak, köy yaşantısının bütün gereklerini bizzat kendisi yerine getirmiş, çiftçilik ve taşımacılık yaparak geçimini sağlamıştır. Allah'ın zikrini bir an bile dilinden ve gönlünden düşürmemeye özen göstermiş, kendisini ihtiyaç sahibi kişilerin maddi-manevi ihtiyaçlarını karşılamaya adamıştır. Hakk'a ve halka adanan 73 yıllık bir ömrün sonunda, 1033 tarihinde vefat etmiştir. Ebu'l-Hasan Harakânî, Anadolu'nun İslâmlaşmasında son derece önemli etkisi bulunan tasavvuf ekolünün ilk devir temsilcilerindendir. Harakânî bu yönüyle, peygambere has "model insan" olma sıfatının gereği olarak; söz ve davranışları, eser ve etkisiyle insanlığa örnek olmuş, böylece ölümsüzlük kervanına katılmıştır. Bu makalede, onun peygambere duyduğu derin sevgi ele alınmıştır. Ona göre peygamberi sevmek, güzel ahlâk sahibi olmayı gerektirir. Allah'a inanıp salih ameller işleyen bir kişi, yaşadığı sürece Hz. Peygamber ile beraberdir. Aksine davranışlar sergilerse, örneğin insanları incitirse, Allah onun ibadetini kabul etmez. Abstract Kharaqani was born in Haraqan village of Bistam in the historic district of Horasan in 960/963. As a regular peasant, he performed his responsibilities and earned his life by farming and doing transportation. He always did zikr and devoted himself to help people those who are in need physically and spiritually. After 73 years of dedication, he passed
Bu makalede Anadolu Selçuklu Devleti tarihinde önemli bir yer tutan Babaîler isyanı (1240) ve Kar... more Bu makalede Anadolu Selçuklu Devleti tarihinde önemli bir yer tutan Babaîler isyanı (1240) ve Karamanoğulları beyliğinin kuruluşuna yaptığı etki konu edilmiştir. Ayrıca, hareketin sonraki yüzyıllardaki muhtemel yansımaları da ele alınmıştır. Bu maksatla beyliğin ilk kurulduğu coğrafya olan Ermenek şehrinin XVI. Yüzyıla ait Tapu Tahrir ve Evkaf Defterleri tetkik edilmiştir. Bilindiği üzere Selçuklular zamanında Anadolu’da, Heterodoks inanca mensup Türkmen şeyhleri, bilhassa soydaşları arasında oldukça yüksek bir mevkie sahiptiler. Karamanoğulları beyliğini kuran irade ve toplumun Türkmen olduğu gerçeğinden yola çıkıldığında, Babaî hareketinin beyliğin kuruluşu aşamasındaki etkinliği daha iyi anlaşılır. Ancak, Osmanlı arşiv belgelerinin tetkikinden, başlangıçta etkili olan bu hareketin, sonraki yüzyıllarda etkisini kaybettiği, hatta adı geçen bölgede Sünni menşeli tasavvufi ekollerin egemen olduğu görülür.
Günümüzde "sünnet olma" konusunda yapılan müstakil çalışmalar yok denecek kadar azdır. Sünnet kon... more Günümüzde "sünnet olma" konusunda yapılan müstakil çalışmalar yok denecek kadar azdır. Sünnet konusu ansiklopedilerde madde olarak ele alınmış olmasına rağmen bu konu yeterince araştırılmamıştır. Bu sebeple biz tezimize konu olarak "Semavi Dinlerde Sünnet Geleneği"ni seçtik. Tezimizin giriş bölümünde, sünnet kelimesinin çeşitli dillerdeki anlamlarını ve sünnetin ne demek olduğunu ele aldık. Genel olarak sünneti, erkeklerin ve kadınların sünneti olarak ikiye ayırdık. Erkeklerin sünneti, erkeklik uzvunun başından sünnet derisinin (gulfe) kesilip atılmasından ibaret olmasına rağmen, bazı farklı uygulanış biçimleri de mevcuttur. Sünnet, uygulama sahası olarak Afrika, Asya, Orta Asya, Avustralya, Amerika vs. gibi geniş bir alana yayılmıştır. Kadınların sünneti, bızır (klitoris) dediğimiz şeyin birazının ameliyatla kesilmesi demek olup, onun da farklı uygulanış biçimleri mevcuttur. Sünneti, eski Mısırlıların M.Ö. 4000'li yıllarda uyguladıkları tahmin edilmektedir. Kaynaklarda geçen taş bıçakla sünnet edilme olayından dolayı bazı yazarlar sünnetin tarih öncesi dönemden bu yana geldiğini ifade etmişlerdir. Kadınların sünneti için ise M.Ö. 200'lü yıllardan kalma mumyalar delil olarak gösterilmektedir. Sünnet olmanın birçok amacı mevcut olup, içlerinde en enteresanı sünnetin kurbanla ilgili olabileceği görüşüdür. Sünnetin sağlık nedeniyle yapıldığı da düşünülebilir. Bu açıdan tezimizde sünnetin kansere karşı koruyucu etki yaptığını belirttik. Her şeye rağmen sünnetin ne için yapıldığı tam olarak bilinmemektedir. Bu da sünnetin yeryüzünde çok yaygın uygulanma alanına sahip olması ve tarihinin geçmiş çağlara kadar uzanmasından kaynaklanmaktadır. Yahudilikte sünnet Hz. İbrahim ile Tanrı arasında yapılan ahdin sembolüdür. Bu ahdin işareti erkek çocukların 8. gün sünnet edilmesidir. Yahudiler sünnete büyük bir önem verirler. Hatta ağaçların meyvelerini bile ilk üç yıl sünnetsiz sayarak ondan toplamaz ve yemezler. Sünnet olmayan Yahudi İsrailoğulları kavminden çıkarılır. Çünkü o kişi ahdi bozmuş bir kişidir. Hıristiyanlıkta ise, Luka İncil'ine göre Hz. İsa (a.s) 8. gün sünnet edilmiş ve adı konmuştur. Buna rağmen Pavlos, sünnet olmanın Yahudi şeriatı egemenliğine girmek sayılacağından sünnetin gereksizliğini, asıl lazım olanın ise salih iman olduğunu bildirmiştir. Günümüzde Habeşistan ve Mısır kiliseleri sünneti uygulamaktadırlar. Genelde Hadis-i Şeriflerde sünnetin fıtri olduğu, ilk sünnet olan kişinin Hz. İbrahim (a.s.) olduğu belirtilmekle birlikte, bir rivayette de Hz. İbrahim ilk sünnet olan değil, kendi kendisini sünnet eden ilk insan olduğu bildirilmektedir. Sünnet, Peygamberimiz (a.s.)'in koyduğu bir kural değildir. Peygamberimiz kendinden önce gelen peygamberlerin sünnetini takip etmiştir. Yukarıda bahsettiğimiz hususları ilgili bölümlerde geniş olarak ele almaya çalıştık. Bize bu çalışmalarımızda yardımcı olan başta tez danışmanımız hocam Prof. Dr. Harun GÜNGÖR olmak üzere, değerli fikirlerinden istifade ettiğim Doç. Dr. Turan KOÇ, Yrd. Doç. Dr. Huzeyfe SAYIM ve diğer hocalarıma teşekkürü bir borç bilirim. Bilal GÖK
ULUSLARARASI İSLAM VE MODEL İNSAN SEMPOZYUMU 26-27 NİSAN 2018, 2018
Basım Tarihi EKİM 2018 Yapım &Baskı Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Kültür ve Turizm Şube M... more Basım Tarihi EKİM 2018 Yapım &Baskı Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Kültür ve Turizm Şube Müdürlüğü Yönetim Yeri Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı Kültür ve Turizm Şube Müdürlüğü 0 (344) 225 24 15 -16 www.kahramanmaras.bel.tr Bu eserin bütün hakları saklıdır. Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesinden yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayımlanamaz.
Uluslararası Cami Sempozyumu (Sosyo-Kültürel Açıdan), 2018
Özet: İslam medeniyetinin üçlü saç ayağı diyebileceğimiz cami, medrese ve tekke, Asr-ı Saadet'te ... more Özet: İslam medeniyetinin üçlü saç ayağı diyebileceğimiz cami, medrese ve tekke, Asr-ı Saadet'te Mescid·i Ne b evi çatısı altında görevlerini icra etmiştir. M escid-i Nebevi'deki ilmi, sosyal, askeri işlevler zaman içerisinde bağımsız kurumlar haline gelmiştir. Tekkeler değişik zamanlarda ve coğrafyalarda "zaviye, han kah, dergah, ribat vb.N isimlerle de anılmıştır. Şehir ve kasabaların genellikle ücra yerlerinde veya yol üzerlerinde teşekkül eden zaviyeleı; gelip geçen yolculara karşılıksız yiyecek içecek, yatacak yer temin edilen yerlerdir. Zaviyeler bu fonksiyonları yanında, yeni gelen göçmen ve gaziler için bir sığınak yeridir. Hatta buralar mahallelerde mescid olarak da kul· la ml mışlardır. Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarından itibaren dervişlerin boş ve ıssız yerlerde tesis ettikleri zaviyeleı; b uralann şenlendirilmesinde oldu_ kça önemli görevler üstlenmişlerdir. Bu yapılann Erken Osmanlı Döne~ mi' nde yeni bir cami tipi olan zaviyeli camilere kaynaklık ettiği bilinmekte· dir. Osmanlı Dönemi'nde inşa edilen zaviyeli camiler, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda ve gelişmesinde etkin olan dervişler için inşa edilmiş yapı· )ardır. Bu yapı tarzı Orta Asya'dan beri Türk mimarisinde kullanılan dört eyvanlı yapı şemasından neşet etmiştir. XIV ile XVl. yüzyıllar arasında inşa edilen bu camileı; ibadetin yanında sosyal amaçlar için de kullanılırken, zaman içerisinde sadece ibadet mekanı haline gelmiştir. Bu çalışmada, sadece Bursa'daki dört adet zaviyeli caminin plan ve mimari özellikleri üzerinde durulmuştur. Diğerleri ise yapı adı, yeri ve imar tarihlerinin belirtildiği bir liste halinde verilmiştir.
Uploads
Books by Bilal GÖK
ders kitabı dört ana kısımdan oluşmakta ve Abbasiler ile başlamaktadır.
Abbasiler, beş asır gibi oldukça uzun bir süre ayakta kalmayı
başarmış bir devlettir. Bu yönüyle Osmanlı Devleti’nden sonra gelmektedir.
İslam âlemine 508 yıl liderlik yapma şerefine nail olan Abbasilerin
Dünya ve İslam tarihinde olduğu kadar Türk-İslam tarihinde de oldukça
önemli bir mevkii vardır. Binaenaleyh çalışmamızda Abbasilere ayrılan kısım,
devletin kuruluşundan başlayıp 1055’te Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul’un
Bağdat’a girişine kadar ele alınmıştır. Sonraki aşamada Abbasiler
bünyesinde kurulan yarı bağımsız Türk devletleri olan Tolunoğulları, Sacoğulları
ve İhşidilerden sonra tam bağımsız Türk-İslam devletlerinden
İtil-Volga Bulgarları, Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklular ve Harezmşahlar
hattı takip edilmiştir.
Geçmişte ülkemizde İlahiyat Fakülteleri öğrencileri için hazırlanan İslam
Tarihi ders kitaplarında Harezmşahlara değinilmediği gibi Selçuklu
ve Osmanlılara da yer verilmediği görülmüştür. Sonraki yıllarda bu eksiklik
kısmen giderilmiş, Harezmşahlar ve Selçuklular kitaplardaki yerini alırken
yine Osmanlılar saf dışı kalmıştır. Biz kitabımızda sahadaki bu boşluğu
bir nebze de olsa doldurmak gayesiyle hareket ederek Osmanlılara da
yer verdik. Ancak ele alınan konuların çokluğu nedeniyle Osmanlı Devleti’nin
altı asrı geçen tarihi yerine Osmanlı Tarihçisi Merhum Prof. Dr.
Halil İnalcık’ın “Klasik Çağ” olarak nitelendirdiği (1300-1600) tarih aralığıyla
sınırlı tuttuk.
Tarihin her döneminde bilge şahsiyetler toplumumuzu aydınlatmıştır. Söz gelimi Oğuz Kağan, Bilge Kağan, Bilge Tonyukuk, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Davud-ı Kayseri, Molla Hüsrev, Molla Fenari, Ahmet Paşa, Ali Haydar Efendi, Seyyid Bey, Mehmet Akif, Aksekili Ahmet Hamdi, Ömer Nasuhi. Bütün bu şahsiyetler yaşadıkları dönemlerde toplumlarının rehberi olmuş, onlara iyiyi, doğruyu, güzeli gös-termek adına önderlik etimşlerdir. İmam-ı A’zam Ebu Hanife de yaşadığı dönemde içinde bulunduğu toplumun ışığı olan bilge şahsiyetlerden biridir.
İmam-ı Azam Ebû Hanîfe yaşadığı dönemden günümüze kadar hakkında en faz-la araştırma yapılan abide şahsiyetlerden biri olmuş ve olmaya da devam edecektir. Ül-kemizde ve dünyada her geçen gün Ebû Hanîfe hakkında yeni bir çalışmanın yapıldığına şahit olmaktayız. Ebû Hanîfe üzerine yapılan bu çalışmaların, çoğunlukla akademik araştırmalar olmakla beraber, bazılarının roman türü veya biyografik eser türünden duy-gusal çalışmalar olduğunu görmekteyiz.
Biz, Ebu Hanife'yi tanımayı kendilerine İlke edinen bir grup akademisyen ve İs-lam araştırmacısı olarak; Ebu Hanife'yi, her türlü kaygıdan uzak, yeniden tanımaya ve yazmaya karar verdik. Böyle bir karar almamızın arka planındaki temel neden, Ebu Ha-nife'nin, bilhassa sağlam bir din eğitimi almayan, toplumumuzun çoğu kesimleri tara-fından yeterince doğru tanınmaması kanaati olmuştur. Özellikle yeni yetişen genç nesil-lerimiz sağlıklı bir din eğitimi almadıkları gibi, dinimizde önder olmuş, önemli şahsiyet-leri tanımaktan uzak bir biçimde yetiştirilmektedir. Bu açıdan en fazla ihmal edilenlerden birinin de Ebû Hanîfe ve onun geliştirdiği anlayışı yaşadığı dönemde en güzel şekilde yorumlayan İmam Mâturîdî olduğunu belirtmeliyiz.
Ebû Hanîfe ile başlayan, İmam Matüridî’yle devam ederek günümüze kadar ge-len süreçte, “Hanefi-Mâturîdî Geleneği” şeklinde isimlendirilen İslam anlayışı, ne yazıkki bilerek veya bilmeyerek ihmal edilmiştir. Bu ihmalin gerekçesini burada tartışacak değiliz. Ancak hemen belirtelim ki çoğunluğu Hanefi anlayışa mensup ülkemiz insanla-rının, bu anlayışın kurucu imamlarını tanımaması, bilmemesi, onların temel düşünce ve görüşlerinden habersiz olması; doğal olarak farklı İslam yorumlarına sahip olan kimse-lerin kendi din anlayışlarını İslam’ın yegane hakikati gibi sunmalarına zemin hazırla-maktadır. Hatta bugün ülkemizde Arap kültürü ve tarzının Müslümanlaşmak olduğu şeklinde bir anlayışın, topluma din olarak benimsetilmeye çalışıldığına şahit olmaktayız. Hâlbuki Allah kitabında ve peygamber sünnetinde Araplaşmayı değil, Müslüman olmayı öğütlemektedir.
Allah'ın kitabındaki buyruğu ve peygamberin sünnetindeki maksatları en iyi şe-kilde anlayanlardan biri olarak Ebu Hanife, iyi bir Müslüman olmanın bütün boyutlarını gerek itikadi alanda, gerek ameli alanda Allah'ın rızasına, peygamberin sünnetine uygun bir Müslüman yaşam biçiminin nasıl olacağını en güzel biçimde ortaya koymuştur. Bize düşen, Ebu Hanife'nin ortaya koyduğu bu İslam anlayışını doğru bir biçimde öğrenmek ve inceliklerini kavramak olmalıdır. Bunu yapabilmenin yolu da Ebu Hanife'yi ve onun düşüncelerini iyi bilmekten geçer.
Ancak ülkemizdeki eğitim kurumlarında Ebû Hanîfe ve onun din anlayışını de-vam ettiren İmam Maturidi’nin görüşlerine yeterince yer verilmesi bir yana, kimi zaman da bu düşüncenin tahrif edildiğine üzülerek şahit olmaktayız. Bu sebeple biz de İslam dini konusunda geniş halk kitlelerine ve özellikle de gençlere Ebu Hanife'yi doğru ve anlaşılır bir biçimde aktarmanın bilimsel bir sorumluluk olduğu bilinciyle “Çağları Aşan Bilge İmam-ı Azam Ebu Hanife” kitabını yazmaya karar verdik.
Bu kararı vermemizde en önemli etkenlerden biri de Safranbolu’da merkezi olan Maturidi-Yesevi Otağı Derneği ve onun onursal başkanı Dr. Ali İhsan Kılıç olmuştur. Çeşitli vesilelerle bir araya geldiğimizde İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe ve İmam Maturidî’yi tanımayan pek çok genç olduğunu, bu gençlere İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe ve İmam Maturidî’nini anlatılması gerektiğini, bunun onlara açık anlaşılır bir biçimde akta-rılmasının Ebû Hanîfe ve İmam Maturid konusunda uzman olan akademisyenlerin görevi olduğunu sıklıkla ifade etmişti. Bu sebeple biz de bu talebi yerine getirmek ve Ebû Hanîfe ve İmam Maturidî’yi tanımayan gençlerimize, bu iki büyük alimi tanıtmak ama-cıyla bir proje başlattık. Bu projenin ilk adımı “Çağları Aşan Bilge İmam-ı Azam Ebu Hanife” adını verdiğimiz bu kitapla gerçekleşmiş oldu.
Bu kitapta toplumun bütün kesimlerine ve özellikle genç nesillere, dini ıstılahları kullanmadan, akademik dilin ve dipnotlandırmanın sıkıcılığına mecbur etmeden; açık, anlaşılır ve akıcı bir biçimde İmam-ı Azam Ebu Hanife'yi anlattık.
Kitabımızı yazarken elbette yüzlerce kaynaktan da istifade ettik. Ancak bu kay-nakları dipnotlarda vermek yerine, çalışmanın sonunda topluca vermeyi uygun gördük. Bunun iki sebebi vardı: Birincisi okurun dikkatini dipnotlarla dağıtmamak ve ikincisi kitabın akıcılığını zedelememek. Akademik etik gereği, tüm yazarlarımız yaralandıkları kaynakları yazmış oldukları bölümün sonuna eklemişlerdi. Fakat bunun metnin akıcılı-ğına zarar verdiğini düşündüğümüz için bütün kaynakları topluca kitabın sonuna birleş-tirerek eklemenin daha doğru olacağını düşündük.
Kitabımız altı bölümden oluştu. Birinci bölümde “İmam-ı A'zam Ebu Hanife'nin Hayatı, Yaşadığı Dönem Ve Coğrafya”, ikinci bölümde “İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe Kur'an, Sünnet Ve Hüküm Çıkarma Yöntemi”, üçüncü bölümde “İmam-ı A'zam Ebu Hanife'nin İtikadi, Fıkhi, Felsefi Görüşleri”, dördüncü bölümde “Sahip Olduğu Niteliklerle İmam-ı A'zam Ebu Hanife”, beşinci bölümde “Çeşitli Yönleriyle İmam-ı A'zam Ebu Hanife” ve son olarak altınca bölümde “İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe Düşüncesnin Yansımaları Ve İmam-ı A'zam'dan Nasihatler” konuları çeşitli alt başlıklarla incelendi.
Aslında metin oluşturulurken olabildiğince açık ve anlaşılır kelime ve cümleler kurulmasına özen gösterildi. Kimi durumlarda bilim alanımızın gereği olarak kullanmak zorunda kaldığımız kelime ve kavramlar, geçtikleri yerlerde kısaca izah edildi. Fakat yine de akademisyenlikten gelen bir alışkanlıkla okurların anlamakta güçlük çekecekleri kavramları kullanabileceğimiz ihtimalini göz önüne alarak, çalışmamızın sonuna küçük de bir sözlük de ekledik. Kitabı okurken anlaşılmayan, manası bilinmeyen kavramlarla karşılaşılması durumunda, sondaki sözlükte o kavramın anlamı ile ilgili bilgi verilmiştir. Eğer okur, anlamı bilinmeyen bir kelime ile karşılaşmış ve o kelimeyi sözlükte de bulamamışsa, durum tarafımıza iletildiğinde yeni baskılarda bu eksikliğin telafi edilmesi sağlanacaktır.
Her çalışmada olduğu gibi bizim çalışmamızda da eksik ve noksan kısımlar ola-caktır.
“Çağları Aşan Bilge İmam-ı Azam Ebu Hanife” kitabının hazırlanmasında yazılarıyla katkı sağlayan tüm hocalarımıza, kitabın editörlüğünü üstlenerek yayına hazır hale getirilmesinde emeği geçen Doç. Dr. Ali Duman hocamıza ve kitabın yayınlan-masında fedakârlık derecesinde yardımlarını esirgemeyen Maturîdî-Yesevi Otağı Der-neğine teşekkür ediyoruz.
Ayrıca bu çalışmamızın, Ebu Hanife'yi tanıma konusunda önemli bir boşluğu dolduracağını ümit ediyor, Türk-İslam âlemine hayırlara vesile olmasını Cenabı Haktan temenni ediyoruz.
YAZARLAR
MALATYA / 2019
Papers by Bilal GÖK
ders kitabı dört ana kısımdan oluşmakta ve Abbasiler ile başlamaktadır.
Abbasiler, beş asır gibi oldukça uzun bir süre ayakta kalmayı
başarmış bir devlettir. Bu yönüyle Osmanlı Devleti’nden sonra gelmektedir.
İslam âlemine 508 yıl liderlik yapma şerefine nail olan Abbasilerin
Dünya ve İslam tarihinde olduğu kadar Türk-İslam tarihinde de oldukça
önemli bir mevkii vardır. Binaenaleyh çalışmamızda Abbasilere ayrılan kısım,
devletin kuruluşundan başlayıp 1055’te Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul’un
Bağdat’a girişine kadar ele alınmıştır. Sonraki aşamada Abbasiler
bünyesinde kurulan yarı bağımsız Türk devletleri olan Tolunoğulları, Sacoğulları
ve İhşidilerden sonra tam bağımsız Türk-İslam devletlerinden
İtil-Volga Bulgarları, Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklular ve Harezmşahlar
hattı takip edilmiştir.
Geçmişte ülkemizde İlahiyat Fakülteleri öğrencileri için hazırlanan İslam
Tarihi ders kitaplarında Harezmşahlara değinilmediği gibi Selçuklu
ve Osmanlılara da yer verilmediği görülmüştür. Sonraki yıllarda bu eksiklik
kısmen giderilmiş, Harezmşahlar ve Selçuklular kitaplardaki yerini alırken
yine Osmanlılar saf dışı kalmıştır. Biz kitabımızda sahadaki bu boşluğu
bir nebze de olsa doldurmak gayesiyle hareket ederek Osmanlılara da
yer verdik. Ancak ele alınan konuların çokluğu nedeniyle Osmanlı Devleti’nin
altı asrı geçen tarihi yerine Osmanlı Tarihçisi Merhum Prof. Dr.
Halil İnalcık’ın “Klasik Çağ” olarak nitelendirdiği (1300-1600) tarih aralığıyla
sınırlı tuttuk.
Tarihin her döneminde bilge şahsiyetler toplumumuzu aydınlatmıştır. Söz gelimi Oğuz Kağan, Bilge Kağan, Bilge Tonyukuk, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Davud-ı Kayseri, Molla Hüsrev, Molla Fenari, Ahmet Paşa, Ali Haydar Efendi, Seyyid Bey, Mehmet Akif, Aksekili Ahmet Hamdi, Ömer Nasuhi. Bütün bu şahsiyetler yaşadıkları dönemlerde toplumlarının rehberi olmuş, onlara iyiyi, doğruyu, güzeli gös-termek adına önderlik etimşlerdir. İmam-ı A’zam Ebu Hanife de yaşadığı dönemde içinde bulunduğu toplumun ışığı olan bilge şahsiyetlerden biridir.
İmam-ı Azam Ebû Hanîfe yaşadığı dönemden günümüze kadar hakkında en faz-la araştırma yapılan abide şahsiyetlerden biri olmuş ve olmaya da devam edecektir. Ül-kemizde ve dünyada her geçen gün Ebû Hanîfe hakkında yeni bir çalışmanın yapıldığına şahit olmaktayız. Ebû Hanîfe üzerine yapılan bu çalışmaların, çoğunlukla akademik araştırmalar olmakla beraber, bazılarının roman türü veya biyografik eser türünden duy-gusal çalışmalar olduğunu görmekteyiz.
Biz, Ebu Hanife'yi tanımayı kendilerine İlke edinen bir grup akademisyen ve İs-lam araştırmacısı olarak; Ebu Hanife'yi, her türlü kaygıdan uzak, yeniden tanımaya ve yazmaya karar verdik. Böyle bir karar almamızın arka planındaki temel neden, Ebu Ha-nife'nin, bilhassa sağlam bir din eğitimi almayan, toplumumuzun çoğu kesimleri tara-fından yeterince doğru tanınmaması kanaati olmuştur. Özellikle yeni yetişen genç nesil-lerimiz sağlıklı bir din eğitimi almadıkları gibi, dinimizde önder olmuş, önemli şahsiyet-leri tanımaktan uzak bir biçimde yetiştirilmektedir. Bu açıdan en fazla ihmal edilenlerden birinin de Ebû Hanîfe ve onun geliştirdiği anlayışı yaşadığı dönemde en güzel şekilde yorumlayan İmam Mâturîdî olduğunu belirtmeliyiz.
Ebû Hanîfe ile başlayan, İmam Matüridî’yle devam ederek günümüze kadar ge-len süreçte, “Hanefi-Mâturîdî Geleneği” şeklinde isimlendirilen İslam anlayışı, ne yazıkki bilerek veya bilmeyerek ihmal edilmiştir. Bu ihmalin gerekçesini burada tartışacak değiliz. Ancak hemen belirtelim ki çoğunluğu Hanefi anlayışa mensup ülkemiz insanla-rının, bu anlayışın kurucu imamlarını tanımaması, bilmemesi, onların temel düşünce ve görüşlerinden habersiz olması; doğal olarak farklı İslam yorumlarına sahip olan kimse-lerin kendi din anlayışlarını İslam’ın yegane hakikati gibi sunmalarına zemin hazırla-maktadır. Hatta bugün ülkemizde Arap kültürü ve tarzının Müslümanlaşmak olduğu şeklinde bir anlayışın, topluma din olarak benimsetilmeye çalışıldığına şahit olmaktayız. Hâlbuki Allah kitabında ve peygamber sünnetinde Araplaşmayı değil, Müslüman olmayı öğütlemektedir.
Allah'ın kitabındaki buyruğu ve peygamberin sünnetindeki maksatları en iyi şe-kilde anlayanlardan biri olarak Ebu Hanife, iyi bir Müslüman olmanın bütün boyutlarını gerek itikadi alanda, gerek ameli alanda Allah'ın rızasına, peygamberin sünnetine uygun bir Müslüman yaşam biçiminin nasıl olacağını en güzel biçimde ortaya koymuştur. Bize düşen, Ebu Hanife'nin ortaya koyduğu bu İslam anlayışını doğru bir biçimde öğrenmek ve inceliklerini kavramak olmalıdır. Bunu yapabilmenin yolu da Ebu Hanife'yi ve onun düşüncelerini iyi bilmekten geçer.
Ancak ülkemizdeki eğitim kurumlarında Ebû Hanîfe ve onun din anlayışını de-vam ettiren İmam Maturidi’nin görüşlerine yeterince yer verilmesi bir yana, kimi zaman da bu düşüncenin tahrif edildiğine üzülerek şahit olmaktayız. Bu sebeple biz de İslam dini konusunda geniş halk kitlelerine ve özellikle de gençlere Ebu Hanife'yi doğru ve anlaşılır bir biçimde aktarmanın bilimsel bir sorumluluk olduğu bilinciyle “Çağları Aşan Bilge İmam-ı Azam Ebu Hanife” kitabını yazmaya karar verdik.
Bu kararı vermemizde en önemli etkenlerden biri de Safranbolu’da merkezi olan Maturidi-Yesevi Otağı Derneği ve onun onursal başkanı Dr. Ali İhsan Kılıç olmuştur. Çeşitli vesilelerle bir araya geldiğimizde İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe ve İmam Maturidî’yi tanımayan pek çok genç olduğunu, bu gençlere İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe ve İmam Maturidî’nini anlatılması gerektiğini, bunun onlara açık anlaşılır bir biçimde akta-rılmasının Ebû Hanîfe ve İmam Maturid konusunda uzman olan akademisyenlerin görevi olduğunu sıklıkla ifade etmişti. Bu sebeple biz de bu talebi yerine getirmek ve Ebû Hanîfe ve İmam Maturidî’yi tanımayan gençlerimize, bu iki büyük alimi tanıtmak ama-cıyla bir proje başlattık. Bu projenin ilk adımı “Çağları Aşan Bilge İmam-ı Azam Ebu Hanife” adını verdiğimiz bu kitapla gerçekleşmiş oldu.
Bu kitapta toplumun bütün kesimlerine ve özellikle genç nesillere, dini ıstılahları kullanmadan, akademik dilin ve dipnotlandırmanın sıkıcılığına mecbur etmeden; açık, anlaşılır ve akıcı bir biçimde İmam-ı Azam Ebu Hanife'yi anlattık.
Kitabımızı yazarken elbette yüzlerce kaynaktan da istifade ettik. Ancak bu kay-nakları dipnotlarda vermek yerine, çalışmanın sonunda topluca vermeyi uygun gördük. Bunun iki sebebi vardı: Birincisi okurun dikkatini dipnotlarla dağıtmamak ve ikincisi kitabın akıcılığını zedelememek. Akademik etik gereği, tüm yazarlarımız yaralandıkları kaynakları yazmış oldukları bölümün sonuna eklemişlerdi. Fakat bunun metnin akıcılı-ğına zarar verdiğini düşündüğümüz için bütün kaynakları topluca kitabın sonuna birleş-tirerek eklemenin daha doğru olacağını düşündük.
Kitabımız altı bölümden oluştu. Birinci bölümde “İmam-ı A'zam Ebu Hanife'nin Hayatı, Yaşadığı Dönem Ve Coğrafya”, ikinci bölümde “İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe Kur'an, Sünnet Ve Hüküm Çıkarma Yöntemi”, üçüncü bölümde “İmam-ı A'zam Ebu Hanife'nin İtikadi, Fıkhi, Felsefi Görüşleri”, dördüncü bölümde “Sahip Olduğu Niteliklerle İmam-ı A'zam Ebu Hanife”, beşinci bölümde “Çeşitli Yönleriyle İmam-ı A'zam Ebu Hanife” ve son olarak altınca bölümde “İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe Düşüncesnin Yansımaları Ve İmam-ı A'zam'dan Nasihatler” konuları çeşitli alt başlıklarla incelendi.
Aslında metin oluşturulurken olabildiğince açık ve anlaşılır kelime ve cümleler kurulmasına özen gösterildi. Kimi durumlarda bilim alanımızın gereği olarak kullanmak zorunda kaldığımız kelime ve kavramlar, geçtikleri yerlerde kısaca izah edildi. Fakat yine de akademisyenlikten gelen bir alışkanlıkla okurların anlamakta güçlük çekecekleri kavramları kullanabileceğimiz ihtimalini göz önüne alarak, çalışmamızın sonuna küçük de bir sözlük de ekledik. Kitabı okurken anlaşılmayan, manası bilinmeyen kavramlarla karşılaşılması durumunda, sondaki sözlükte o kavramın anlamı ile ilgili bilgi verilmiştir. Eğer okur, anlamı bilinmeyen bir kelime ile karşılaşmış ve o kelimeyi sözlükte de bulamamışsa, durum tarafımıza iletildiğinde yeni baskılarda bu eksikliğin telafi edilmesi sağlanacaktır.
Her çalışmada olduğu gibi bizim çalışmamızda da eksik ve noksan kısımlar ola-caktır.
“Çağları Aşan Bilge İmam-ı Azam Ebu Hanife” kitabının hazırlanmasında yazılarıyla katkı sağlayan tüm hocalarımıza, kitabın editörlüğünü üstlenerek yayına hazır hale getirilmesinde emeği geçen Doç. Dr. Ali Duman hocamıza ve kitabın yayınlan-masında fedakârlık derecesinde yardımlarını esirgemeyen Maturîdî-Yesevi Otağı Der-neğine teşekkür ediyoruz.
Ayrıca bu çalışmamızın, Ebu Hanife'yi tanıma konusunda önemli bir boşluğu dolduracağını ümit ediyor, Türk-İslam âlemine hayırlara vesile olmasını Cenabı Haktan temenni ediyoruz.
YAZARLAR
MALATYA / 2019