Ipek Ruacan
I am an International Relations scholar in Istanbul and I have a PhD degree in the English School of International Relations theory from the University of Birmingham, UK and an MSc degree in International Relations from the London School of Economics. My PhD project applied the English School theory to the process of European integration, and I am currently teaching courses on EU affairs at the European Studies Institute of Yeditepe University.
My broader research and teaching areas include globalization, diplomacy, IR theory and first-order questions about statehood in the international system. The following are my works in progress:
1. ‘Building’ New States in a Eurocentric International System: Resistance, Acquiescence and Israel's Architectural Diplomacy in the Developing World in the 1950s and 1960s ( book chapter, expected publication date: 2026).
2. English School: Natural Disasters and Promises of Regional Solidarities in the Middle East in International Relations of the Middle East: Approaches and Case Studies (chapter in undergraduate textbook).
3. From Despair to Hope? Power, Legitimacy and Disasters in International Society (article in special issue).
4. Containing Cholera, Controlling the Ottomans: A ‘Bioinformational Diplomacy’ Perspective on the First International Sanitary Conference Series (forthcoming confrence presentation)
5. Is There a New 'Right to International Solidarity in Post-Covid International Society? (forthcoming presentation for the British International Studies Assocation first virtual conference)
Please drop me a line if you would like to discuss opportunities for academic collaboration. Email: [email protected]
Address: Turkey
My broader research and teaching areas include globalization, diplomacy, IR theory and first-order questions about statehood in the international system. The following are my works in progress:
1. ‘Building’ New States in a Eurocentric International System: Resistance, Acquiescence and Israel's Architectural Diplomacy in the Developing World in the 1950s and 1960s ( book chapter, expected publication date: 2026).
2. English School: Natural Disasters and Promises of Regional Solidarities in the Middle East in International Relations of the Middle East: Approaches and Case Studies (chapter in undergraduate textbook).
3. From Despair to Hope? Power, Legitimacy and Disasters in International Society (article in special issue).
4. Containing Cholera, Controlling the Ottomans: A ‘Bioinformational Diplomacy’ Perspective on the First International Sanitary Conference Series (forthcoming confrence presentation)
5. Is There a New 'Right to International Solidarity in Post-Covid International Society? (forthcoming presentation for the British International Studies Assocation first virtual conference)
Please drop me a line if you would like to discuss opportunities for academic collaboration. Email: [email protected]
Address: Turkey
less
InterestsView All (16)
Uploads
Videos by Ipek Ruacan
2. What challenges did these new states face upon independence?
3. What challenges did the Eurocentric international sytem itself face when a group of diverse states joined?
3. Do differences between states matter? (size, level of development, culture, diplomatic skills and experience)
4. How can a diverse international society work more efficiently? Should we divide it into regional blocs or keep it universal?
5. How should a new state organize its diplomatic network?
(based on Watson, A. 1982. Diplomacy: the Dialogue Between States).
Online Lecture
Kadir Has University
5 November 2020
Duration: 1 hr 57 minutes
Date: 8 October 2020
Duration: 37 minutes
2. Different definitions ( Nicolson, Satow, Bull)
3. What are 'entities with standing in world politics'? Can they legitimately be involved in diplomatic processes? Or is diplomacy the domain of states and interstate organizations only?
4. What are the functions of diplomacy in the international system?
5. Diplomatic training: how do we train diplomats for the challenges of the 21st century?
Online Lecture
Kadir Has University
Date: 22 October 2020
Duration: 1hr 52 minutes
Questions and comments are welcome: [email protected]
www.radixonline.org
This video discusses the role European science and scientists played in the Ottoman Empire in the late 19th century, especially in the aftermath of the devastating 1894 Istanbul earthquake and other challenges such as frequent cholera outbreaks and locust invasions.
What role, if any, did European science and scientists play in the Ottoman Empire, and in broader internatonal society? Is science a neutral activity or is it a social institution, and, as with other social institutions, subject to power relations and biases? How can we critically re-consider the role of science and scientists in the creation of a universal international society?
Duration: 38 minutes.
Questions and comments are welcome: [email protected]
This short lecture discusses several different ways in which states have continued to communicate with one another by establishing an interests section with the help of a third power or by uprading their consulates to assume diplomatic functions.
The lecture focuses on the emergence of the modern interests section in the 1960s in Egypt when the British mission set up one with Canada acting as a protecting power.
I also discuss other possible modes of carrying out diplomatic activity such as upgrading consulates when an embassy cannot function for a variety of reasons.
(Online lecture delivered to Kadir Has University diplomacy students; based on G.R. Berridge. 1994. Talking to the Enemy. Palgrave MacMillan).
Publications by Ipek Ruacan
Book Download Link: https://iupress.istanbul.edu.tr/en/book/state-failure-and-fragility-causes-cases-discussions/home
View-only link: https://rdcu.be/djlWb
This contribution focuses on Adam Watson’s concept of ‘marcher states’ used in The Evolution of International Society. With origins in the historical sociology literature on state formation, marcher states are distinguished by their innovative nature and have characteristically exerted a significant influence on another international system in history. I trace this concept across Watson’s work and discuss it in relation to the themes of culture and upward mobility, economy and ethical values. I turn to the Ottomans at the intersection of culture-upward mobility, and to aid dependency and the rise of illiberal states to consider the other two themes. While reviewing Watson’s discussion of marcher states, I also compare his ideas with the main concepts in world-systems theory. Overlaps between the English School and world-systems theory have so far not been examined thoroughly. Initiating this comparative research agenda is one of the main contributions of this article.
https://www.newslabturkey.org/isik-kamera-ve-acilan-sandik-sayisi-bir-sosyo-teknik-drama-olarak-secim-gecesi-yayinlari/
“Işık, Kamera ve Açılan Sandık Sayısı: Bir Sosyo-Teknik Drama Olarak Seçim Gecesi Yayınları” raporu, oldukça çarpıcı bulgular ortaya koyuyor. Bunlara geçmeden önce altının çizilmesinde fayda olan bir husus ise, Türkiye’de de seçim gecesi yayınlarına ilişkin kapsamlı akademik çalışmaların çok az olması. Özellikle yüksek lisans ve doktora adaylarının doldurmalarını umduğumuz bu boşluğa işaret ettikten sonra başlıca bulgularımızı şöyle sıralayabiliriz:
Teknoloji ile paralel gelişen seçim gecesi yayınları: Seçim gecesi yayını, hızlı veri akışını mümkün kılan teknolojilerin gelişmesine paralel olarak gelişti. İlk müstakil seçim gecesi yayını, 23 Şubat 1950 tarihinde Birleşik Krallık kamu yayıncısı BBC tarafından yapıldı. Bu yayın formatı zamanla gelişerek başlı başına bir televizyonculuk olayı hâline geldi. 2000 yılındaki ABD başkanlık seçimi gecesi yayını ise deyim yerinde ise bir televizyonculuk felaketine dönüştü. Haber kanalları tarafından kazanan adayın yanlış ilan edilmesi ile başlayan felaket, ABD Kongresi’nde bir soruşturmaya bile konu oldu. Kanallar arasındaki aşırı rekabetin sebep olduğu düşünülen bu televizyonculuk felaketi, aynı zamanda Amerikan basınının Amerikan demokrasisi üzerinde tahrip edici bir etki yaratıp yaratmadığı tartışmalarına neden oldu.
ABD’de Doğu Yakası Etkisi engellenemiyor: Seçim yayınlarına ilişkin herhangi bir yasak bulunmayan ABD uzun yıllardır seçmen üzerindeki “Doğu Yakası Etkisi” nasıl engellenir sorusuna cevap arıyor. ABD’nin doğusu ile batısı arasındaki saat farkı sebebi ile seçimin daha erken bittiği doğu eyaletlerinden gelen sonuçların, batı eyaletlerindeki seçmenler tarafından oy verme işlemi bitmeden öğrenilmesinin önüne geçme çabaları, ABD anayasasının basın özgürlüğünü güçlü bir biçimde taahhüt altına alan ek 1. maddesi sebebi ile durdurulamıyor.
Medya karartması canlı blogları doğuruyor: Seçim sonuçlarına ilişkin haber yapılmasının bütünü ile yasaklandığı Kenya ya da İran gibi örneklerde, vatandaş gazeteciliği ve canlı bloglar yükseliyor. Olaylı 2007 Kenya seçimini esnasında medya karartmasının ardından oluşan Ushahidi vatandaş gazeteciliği hareketi bunun en etkili örneği.
Seçim gecesi yayınları hibrit medya oluşumuna işaret ediyor: Çoğu ülkede seçim gecesi yayınları, geleneksel medya aktörleri ile dijital medya ekosisteminin yeni aktörlerinin etkileşimi ile sürüyor. Chadwick (2017) bu etkileşimden doğan sonucu “hibrit medya” olarak adlandırmıştı. Hibrit medya üzerine yapılan çalışmalar, geleneksel medyanın halen seçim gecesi yayınını yönlendirmekte bir adım önde olduğunu ancak yeni medya dilinin geleneksel medyaya sirayet etmeye başladığını gösteriyor. Türkiye medyasında ise hibritleşmeden ziyade “ekranda tweet okuma” gibi niteliksiz bir yayıncılığın geliştiğini gözlemlemekteyiz.
Seçim gecesi anlatıları toplumları ve bireyleri derinden etkiliyor: Bir seçim gecesi yayınında öne çıkan anlatı hem toplum hem de bireyler üzerinde derin bir iz bırakabiliyor. 2018 yılı Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimine damgasını vuran “adam kazandı” bunun çarpıcı bir örneği. Kimi seçmen üzerinde bıkkınlık, kimi seçmen üzerinde ise yenilmezlik ile özdeşleşen “adam kazandı”; 14 Mayıs 2023 ilk tur seçiminde “adam kazanmadı” biçimi ile etkisini sürdürdükten sonra 28 Mayıs’taki Erdoğan zaferinin ardından “adam yine kazandı” olarak hafızalara kazandı. Bu gece ortaya atılan anlatılar üzerinden şekillenen sanal toplulukların bireyler üzerindeki etkisi ise oldukça yoğun. Amerikan tarihindeki ilk siyahi kökenli başkanı seçebiliriz umudunu veren Barack Obama sloganı “Evet, yapabiliriz” böyle bir örnek. Zaferin ardından “Evet, yaptık” biçimine dönüşen bu anlatı, Obama seçmenlerinin yaşam hikâyelerinde merkezi bir yer edindi. Onlara, “Evet yaptık” tarihini yazan topluluğa ait olduklarını hissettirmeye devam ediyor.
En araştırmacı seçmen, kızgın seçmen: ABD’de yapılan çeşitli araştırmalar, seçim gecesi en çok kızgın seçmenin araştırma yapmaya eğilimli olduğunu gösteriyor. Kızgın seçmen sonuçları anlamlandırmak için köklü gazete ve haber sitelerine yönelirken, daha mutlu olan seçmen ise televizyonlara yöneliyor. Bu seçmen gruplarının o geceki paylaşım eğilimleri de farklılaşıyor. Sonuçlara kızan seçmen kızgınlığını yakın çevresi ile yüz yüze ve/veya kapalı platformlarda paylaşmayı daha çok tercih ederken, sevinen seçmen ise sosyal medyada paylaşım yapma eğiliminde oluyor. Ancak bu alanda daha çok ve farklı ülkeleri kapsayan yeni araştırmaların yapılması gerekiyor.
Koroplet haritalardan tematik kartogramlara doğru: Seçim sonuçlarını şehir-kazanan renk eşleşmesi ile görselleştiren koroplet haritalar, seçim öncesine de hakim olan at yarışı çerçeveli seçim haberciliğinin bir uzantısı. Toplumsal bölünmüşlüğün olduğundan daha keskin algılanmasına yol açabilen bu görselleştirme biçiminin alternatifi ise tematik kartogramlar. Seçim sonuçlarını farklı ölçütler ile görselleştiren kartogramların arasında nüfusa odaklananlar dikkat çekiyor. Nüfus temalı bir kartogramda Bayburt ve İstanbul birer “renk” olmaktan çıkarak, sırası ile 85 bin civarı nüfus ile Türkiye’nin en küçük ve 16 milyona yaklaşan nüfus ile Türkiye’nin en büyük şehri olarak görselleşebilirler.
Executive Summary (EN) : https://www.newslabturkey.org/ahead-according-to-the-polls-an-inquiry-into-the-media-opinion-polls-and-election-reporting/
TURKISH:
NewsLabTurkey Research Hub’ın “Anketlere Göre Önde”: Medya, Kamuoyu Anketleri ve Seçim Haberciliği Üzerine Bir İnceleme raporu, 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılması beklenen Türkiye Cumhuriyeti genel seçimleri öncesinde çoğunlukla kamuoyu anketleri üzerinden işleyen seçim haberciliği konusunu gündeme taşıyor. Merkezine “at yarışı” olarak nitelendirilen habercilik anlayışını ve seçmen kamuoyu anketlerini koyan rapor üç ana bölümden oluşuyor.
“George Gallup’tan Günümüze: Kamuoyu Anketleri ve Seçim Haberciliğinin Gelişimi” başlıklı birinci bölüm, seçimlere yönelik kamuoyu anketçiliğinin 19. yüzyıla dayanan geçmişinden başlayarak günümüze nasıl evrildiğini özetliyor. Bu özetin hemen ardından, kamuoyu anketleri ile seçim haberlerinin nasıl birbirlerinden beslenir hâle geldikleri dünyadan örnekler ile ayrıntılandırılıyor. Seçimi, adaylar arasında geçen heyecanlı bir at yarışına benzeterek aktaran bu habercilik anlayışının seçmenler üzerinde de büyük bir etkisi var. Raporun ilk bölümü, bunların en başında gelen “peşine takılma” etkisi üzerinden medyanın seçimler öncesinde oynadığı kritik rolü sorguluyor.
“Siyaset Haberciliğinde Çatışmacılık, Partizanlık ve Tabloidleşme” başlıklı ikinci bölüm, seçimleri de içine alarak geniş bir çerçeveden siyaset haberciliğine odaklanıyor. Çatışmacılık olgusunun altında, 1960’lı ve 1970’li yıllarda Amerikan basını ile Amerikan devleti arasında yaşanan bir dizi sarsıcı gelişme yatıyor. Partizanlık ve tabloidleşme ise daha çok Avrupa ve Birleşik Krallık basını ile ilintili. Ancak her üçünün de altında “siyaset haberleri nasıl yapılmalı?” sorusu yatıyor. Raporun ikinci bölümü bu soruyu ABD, Türkiye/Avrupa ve Birleşik Krallık’taki yaygın yaklaşımlardan oluşan çatışmacılık-partizanlık-tabloidleşme yelpazesi üzerinden değerlendiriyor.
“‘Algoritmalara Göre Önde’: Nate Silver Ekseninde Yeni Seçim Haberciliği Tartışmaları” başlıklı üçüncü bölüm, seçim haberciliğini günümüzde giderek yaygınlaşan hesaplamalı sosyal bilimler ekseninde değerlendiriyor. Bu tartışma, 1970’lerde başlayan gazeteciliğin sosyal bilimlere yakınlaşması gerekip gerekmediği tartışmasının da bir adım ötesi. Merkezinde ise, 2008 yılından bu yana kendi geliştirdiği algoritmaları kullanarak Amerikan başkanlık seçimlerinin sonuç tahminlerine damga vuran istatistik dahisi Nate Silver var.
Rapor Bulguları
“Anketlere Göre Önde”: Medya, Kamuoyu Anketleri ve Seçim Haberciliği Üzerine Bir İnceleme raporunun çarpıcı bulguları var. Bu bulgular seçimlere hakim olan eril dilden kamuoyu anketlerinin seçmen üzerindeki etkisine kadar uzanıyor. Rapordan çıkan en önemli bulgu ise seçimin başlangıcından itibaren bütün süreçlerinde medyaya çok büyük bir etik sorumluluk düştüğü. Raporun diğer başlıca bulguları ise şöyle özetlenebilir:
Seçim “at yarışı” gibi haberleştiriliyor: Politikalardan ziyade adayların kazanma veya kaybetme ihtimalleri üzerine yoğunlaşan seçim haberleri “at yarışı” çerçeveli haberler olarak nitelendiriliyor. Bu yarış çok büyük oranda kamuoyu anketleri eşliğinde haberleşiyor. Seçim tahmini yapan anketler ilk olarak 1930’lu yıllarda George Gallup tarafından ABD’de kullanıldı ve anketçilik ilerleyen yıllarda özellikle bazı ülkelerde önemli bir ticari sektör hâline geldi. Rekabetçi bir anket sektörünün varlığı, at yarışı formatının yaygınlaşmasının da bir ön koşulu.
En çok ticari televizyonlarda yaygın: Dünyanın değişik yerlerinde yapılan araştırmaların işaret ettiği ortak sonuç, kamu yayınlarından çok ticari yayınların, en çok da 24 saat yayın yapan haber kanallarının at yarışı formatını benimsediği. Ticari televizyon kanallarının bu formata yönelmelerindeki ana motivasyon ise izleyicide heyecan yaratmak. Rekabetçi anket sektörü ile rekabetçi medyanın aynı anda var olması bu formatı hakim kılıyor.
Heyecan için iki erkek aday ideal: Seçimin heyecanlı bir at yarışına benzemesi için daha da ideal olan koşul anketlerde kafa kafaya giden iki aday olması. İkiden çok parti ve/veya aday olan seçimler at yarışı formatı için çok karmaşık, kazanma/kaybetme olasılığının iki aday arasında yüzde 50-50 olarak bölünmesi ise daha basit. At yarışına çoğunlukla eşlik eden eril dil ise, kadın adayları gölgede bırakıyor. “At yarışı” iki erkek aday arasında geçtiğinde heyecan zirve yapıyor.
Türkiye yapısal olarak ABD’ye, ilkesel olarak Avrupa’ya yakın: Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş ile birlikte, seçimlerin iki aday ve iki ittifak arasında geçmeye başladığı Türkiye seçimleri de at yarışı formatı için çok elverişli hâle geldi. Türkiye’de anket sektörü ise 2002 yılından sonra, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Recep Tayyip Erdoğan’ın anketlere çok önem vermeleri ile gelişmeye başladı. Ancak bu ikisine eşlik edecek rekabetçi bir medya sektörü bulunmuyor. Türk basını partizanlık açısından Avrupa basınına yakın olsa da yoğun iktidar baskısı altında olduğu için Avrupa basınından da farklı. Türkiye’de seçim haberciliğinde “makbul konuk havuzu” içerisinden seçilen konukların katıldığı uzun tartışma programları öne çıkıyor.
Seçmen anketlerde önde görünen adayın “peşine takılıyor”: Sosyal psikoloji deneyleri ile de gösterildiği üzere, anketlerin seçmen üzerindeki en belirgin etkisi önde giden adaya oy verme ya da anket sonucunun “peşine takılma”. Bu etki ilk defa oy kullananlar ve genç seçmenler ile birlikte siyasal görüşleri çok keskin olmayan seçmenler arasında daha yaygın. Peşine takılma etkisi bir anlamda anketin kendini gerçekleştirmesine giden bir süreç. Belirli anketleri yayınlayan medya da böylelikle seçimde kilit bir rol oynamış oluyor. Taraflı ve bilimsellikten uzak anketleri yayınlayan partizan medya ise seçim farklı neticelendiği zaman kendi seçmen kümesi içinde kötümserliğe, hayal kırıklığına ve seçim inkârcılığına yol açabiliyor. Türkiye’deki çoğu anket yakından incelendiğinde bunların bilimsel kriterlerden uzak olduğunun ortaya çıktığı da vurgulanması gereken bir diğer bulgu.
“Seçimleri Nate Silver kazanır”: Anketlerin sıklıkla yanlış tahminde bulunmaları ise bambaşka bir tartışma. Bu yüzden gözler daha kesin olan büyük veri/algoritmik tahminlere çevrildi. Bu alanda en çok dikkat çeken kişi ABD’de 2008’den beri yüzde yüze yakın isabet ile seçim sonuçlarını bilen Nate Silver. Silver’ın 2012 seçiminde 50 ABD eyaletinin ellisinin de sonuçlarını tam isabetle bildiği eklenmeli. 2012’deki başarısı, ABD seçim haberciliği diline “seçimi Nate Silver kazanır” ifadesini yerleştirdi bile. Bu denli isabetli tahminler seçim haberciliğini yok eder mi tartışmaları da Silver ile birlikte başladı. Ancak algoritmik hesapların çoğu kişinin anlayamayacağı kadar karmaşık olması, daha yalın bir anlatım dilini benimseyen haberciliğin lehine. Algoritmik seçim tahmini tartışmasının, Türkiye’de yasal olmayan seçim bahisçiliği piyasaları ile iç içe geçebileceğini de hatırlatmakta fayda var. Birleşik Krallık ve bazı başka ülkelerde oldukça yaygın olan seçim bahisçiliğinin algoritmik tahminler ile desteklenmesi tümden yeni bir tartışma açabilir.
Politika odaklı yayıncılık ve uzmanlaşmış kamuoyu anketleri muhabiri: Seçimi at yarışı gibi haberleştirmenin alternatifi ise adayların önemli konulardaki politikaları üzerine odaklanmak. Kamuoyu anketlerinin uzmanlaşmış bir “kamuoyu anketleri muhabiri” tarafından titizlikle haberleştirilmesi akılcı bir yöntem olabilir. Bilimsel metodolojiye hakim olması beklenen bu uzman muhabir, sadece bilimsel niteliğinden kuşku duyulmayan anketlerin haberleşmesini sağlayabilir. Anket muhabirinin hakim olması beklenen bilimsel yetkinlikler, 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında İngiliz dili ve kompozisyon yazımı ağırlıklı olarak başlayan, “Gazetecilik eğitimi nasıl olmalı?” konulu tartışmalara da eklemleniyor. 1970’li yıllardan itibaren giderek sosyal bilimler ağırlıklı olarak verilen gazetecilik eğitimi, bugün hesaplamalı sosyal bilimleri de kapsamalı diyenler var.
Bu rapor The Guardian Foundation ve İsveç Uluslararası Kalkınma Ajansı (SIDA) tarafından desteklenen bir eğitim ve araştırma projesinin parçası olarak yayınlanmıştır. Bu raporun içeriğinin sorumluluğu tamamen Dijital Medya Araştırmaları Derneği'ne aittir ve hiçbir koşulda The Guardian Foundation ve SIDA'nın duruşunu yansıtmamaktadır.
Executive summary (EN): https://www.newslabturkey.org/disinformation-law-in-the-context-of-democratic-processes/
Ful report (TR): https://www.newslabturkey.org/demokratik-surecler-baglaminda-dezenformasyon-yasasi/
“Demokratik Süreçler Bağlamında Dezenformasyon Yasası” raporu üç bölümden oluşuyor. “Küresel Demokrasi Krizi ve Jeopolitik Güç Mücadelesi Bağlamında Dezenformasyon” başlıklı birinci bölüm, dezenformasyonun tanımına odaklanıyor. Yanlış bilginin kasıtlı aktarımı anlamına gelen dezenformasyon ile mücadelede öne çıkan yöntemler ve temel belirsizlik alanları da burada inceleniyor.
“Yasadışı ile Etik Dışı Arasında: “Büyük Yalan”dan Mikro-Hedeflemeye Seçim Dezenformasyonu” başlıklı ikinci bölüm ise özel bir dezenformasyon biçimi olan seçim dezenformasyonunu ele alıyor. ABD’de sandık görevlilerine yapılan aleni ölüm tehditlerinden, İsrail istihbarat teşkilatı MOSSAD’dan emekli olan uzmanların kurduğu Black Cube firmasının seçim faaliyetlerine kadar uzanan dramatik vakalar bu bölümde aktarılıyor. Seçimlere özgü yeni bir belirsizlik unsuru olan seçmen mikro-hedefleme de bu bölümün konusu.
“Ortak Hakikati Beraber İnşa Etmek: Modernite Ötesi Gazetecilik, Seçim İttifakları ve Katılımcılık” başlıklı üçüncü bölüm ise, dezenformasyonun gazetecilik üzerine etkilerini ve gazetecilikte paradigma onarımı tartışmalarını değerlendiriyor. Seçim dezenformasyonunu engelleme amacıyla kurulan ittifaklar ile katılımcı gazetecilik projeleri ve bunların Türkiye’de uygulanıp uygulanamayacağı bu son bölümün konusu.
https://freedomhouse.org/programs/regional-programs/europe-programs/advancing-fundamental-freedoms-turkey
The state of fundamental freedoms in Turkey is a cause for serious concern. Since the Gezi Park protests in 2013, frequent attacks on these freedoms have taken on a systematic dimension as legal processes are instrumentalized to intimidate dissent. The freedom of expression, previously filtered through anti-terrorism legislation, suffers as Turkish society has been split into factions pitting conservative hardliners against progressives. Against the backdrop of systematic attempts by the Turkish government to mute citizen dissent and debate, this policy brief offers four policy recommendations to enable citizens' public perception and participation especially ahead of the general elections scheduled for June 2023.
2. What challenges did these new states face upon independence?
3. What challenges did the Eurocentric international sytem itself face when a group of diverse states joined?
3. Do differences between states matter? (size, level of development, culture, diplomatic skills and experience)
4. How can a diverse international society work more efficiently? Should we divide it into regional blocs or keep it universal?
5. How should a new state organize its diplomatic network?
(based on Watson, A. 1982. Diplomacy: the Dialogue Between States).
Online Lecture
Kadir Has University
5 November 2020
Duration: 1 hr 57 minutes
Date: 8 October 2020
Duration: 37 minutes
2. Different definitions ( Nicolson, Satow, Bull)
3. What are 'entities with standing in world politics'? Can they legitimately be involved in diplomatic processes? Or is diplomacy the domain of states and interstate organizations only?
4. What are the functions of diplomacy in the international system?
5. Diplomatic training: how do we train diplomats for the challenges of the 21st century?
Online Lecture
Kadir Has University
Date: 22 October 2020
Duration: 1hr 52 minutes
Questions and comments are welcome: [email protected]
www.radixonline.org
This video discusses the role European science and scientists played in the Ottoman Empire in the late 19th century, especially in the aftermath of the devastating 1894 Istanbul earthquake and other challenges such as frequent cholera outbreaks and locust invasions.
What role, if any, did European science and scientists play in the Ottoman Empire, and in broader internatonal society? Is science a neutral activity or is it a social institution, and, as with other social institutions, subject to power relations and biases? How can we critically re-consider the role of science and scientists in the creation of a universal international society?
Duration: 38 minutes.
Questions and comments are welcome: [email protected]
This short lecture discusses several different ways in which states have continued to communicate with one another by establishing an interests section with the help of a third power or by uprading their consulates to assume diplomatic functions.
The lecture focuses on the emergence of the modern interests section in the 1960s in Egypt when the British mission set up one with Canada acting as a protecting power.
I also discuss other possible modes of carrying out diplomatic activity such as upgrading consulates when an embassy cannot function for a variety of reasons.
(Online lecture delivered to Kadir Has University diplomacy students; based on G.R. Berridge. 1994. Talking to the Enemy. Palgrave MacMillan).
Book Download Link: https://iupress.istanbul.edu.tr/en/book/state-failure-and-fragility-causes-cases-discussions/home
View-only link: https://rdcu.be/djlWb
This contribution focuses on Adam Watson’s concept of ‘marcher states’ used in The Evolution of International Society. With origins in the historical sociology literature on state formation, marcher states are distinguished by their innovative nature and have characteristically exerted a significant influence on another international system in history. I trace this concept across Watson’s work and discuss it in relation to the themes of culture and upward mobility, economy and ethical values. I turn to the Ottomans at the intersection of culture-upward mobility, and to aid dependency and the rise of illiberal states to consider the other two themes. While reviewing Watson’s discussion of marcher states, I also compare his ideas with the main concepts in world-systems theory. Overlaps between the English School and world-systems theory have so far not been examined thoroughly. Initiating this comparative research agenda is one of the main contributions of this article.
https://www.newslabturkey.org/isik-kamera-ve-acilan-sandik-sayisi-bir-sosyo-teknik-drama-olarak-secim-gecesi-yayinlari/
“Işık, Kamera ve Açılan Sandık Sayısı: Bir Sosyo-Teknik Drama Olarak Seçim Gecesi Yayınları” raporu, oldukça çarpıcı bulgular ortaya koyuyor. Bunlara geçmeden önce altının çizilmesinde fayda olan bir husus ise, Türkiye’de de seçim gecesi yayınlarına ilişkin kapsamlı akademik çalışmaların çok az olması. Özellikle yüksek lisans ve doktora adaylarının doldurmalarını umduğumuz bu boşluğa işaret ettikten sonra başlıca bulgularımızı şöyle sıralayabiliriz:
Teknoloji ile paralel gelişen seçim gecesi yayınları: Seçim gecesi yayını, hızlı veri akışını mümkün kılan teknolojilerin gelişmesine paralel olarak gelişti. İlk müstakil seçim gecesi yayını, 23 Şubat 1950 tarihinde Birleşik Krallık kamu yayıncısı BBC tarafından yapıldı. Bu yayın formatı zamanla gelişerek başlı başına bir televizyonculuk olayı hâline geldi. 2000 yılındaki ABD başkanlık seçimi gecesi yayını ise deyim yerinde ise bir televizyonculuk felaketine dönüştü. Haber kanalları tarafından kazanan adayın yanlış ilan edilmesi ile başlayan felaket, ABD Kongresi’nde bir soruşturmaya bile konu oldu. Kanallar arasındaki aşırı rekabetin sebep olduğu düşünülen bu televizyonculuk felaketi, aynı zamanda Amerikan basınının Amerikan demokrasisi üzerinde tahrip edici bir etki yaratıp yaratmadığı tartışmalarına neden oldu.
ABD’de Doğu Yakası Etkisi engellenemiyor: Seçim yayınlarına ilişkin herhangi bir yasak bulunmayan ABD uzun yıllardır seçmen üzerindeki “Doğu Yakası Etkisi” nasıl engellenir sorusuna cevap arıyor. ABD’nin doğusu ile batısı arasındaki saat farkı sebebi ile seçimin daha erken bittiği doğu eyaletlerinden gelen sonuçların, batı eyaletlerindeki seçmenler tarafından oy verme işlemi bitmeden öğrenilmesinin önüne geçme çabaları, ABD anayasasının basın özgürlüğünü güçlü bir biçimde taahhüt altına alan ek 1. maddesi sebebi ile durdurulamıyor.
Medya karartması canlı blogları doğuruyor: Seçim sonuçlarına ilişkin haber yapılmasının bütünü ile yasaklandığı Kenya ya da İran gibi örneklerde, vatandaş gazeteciliği ve canlı bloglar yükseliyor. Olaylı 2007 Kenya seçimini esnasında medya karartmasının ardından oluşan Ushahidi vatandaş gazeteciliği hareketi bunun en etkili örneği.
Seçim gecesi yayınları hibrit medya oluşumuna işaret ediyor: Çoğu ülkede seçim gecesi yayınları, geleneksel medya aktörleri ile dijital medya ekosisteminin yeni aktörlerinin etkileşimi ile sürüyor. Chadwick (2017) bu etkileşimden doğan sonucu “hibrit medya” olarak adlandırmıştı. Hibrit medya üzerine yapılan çalışmalar, geleneksel medyanın halen seçim gecesi yayınını yönlendirmekte bir adım önde olduğunu ancak yeni medya dilinin geleneksel medyaya sirayet etmeye başladığını gösteriyor. Türkiye medyasında ise hibritleşmeden ziyade “ekranda tweet okuma” gibi niteliksiz bir yayıncılığın geliştiğini gözlemlemekteyiz.
Seçim gecesi anlatıları toplumları ve bireyleri derinden etkiliyor: Bir seçim gecesi yayınında öne çıkan anlatı hem toplum hem de bireyler üzerinde derin bir iz bırakabiliyor. 2018 yılı Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimine damgasını vuran “adam kazandı” bunun çarpıcı bir örneği. Kimi seçmen üzerinde bıkkınlık, kimi seçmen üzerinde ise yenilmezlik ile özdeşleşen “adam kazandı”; 14 Mayıs 2023 ilk tur seçiminde “adam kazanmadı” biçimi ile etkisini sürdürdükten sonra 28 Mayıs’taki Erdoğan zaferinin ardından “adam yine kazandı” olarak hafızalara kazandı. Bu gece ortaya atılan anlatılar üzerinden şekillenen sanal toplulukların bireyler üzerindeki etkisi ise oldukça yoğun. Amerikan tarihindeki ilk siyahi kökenli başkanı seçebiliriz umudunu veren Barack Obama sloganı “Evet, yapabiliriz” böyle bir örnek. Zaferin ardından “Evet, yaptık” biçimine dönüşen bu anlatı, Obama seçmenlerinin yaşam hikâyelerinde merkezi bir yer edindi. Onlara, “Evet yaptık” tarihini yazan topluluğa ait olduklarını hissettirmeye devam ediyor.
En araştırmacı seçmen, kızgın seçmen: ABD’de yapılan çeşitli araştırmalar, seçim gecesi en çok kızgın seçmenin araştırma yapmaya eğilimli olduğunu gösteriyor. Kızgın seçmen sonuçları anlamlandırmak için köklü gazete ve haber sitelerine yönelirken, daha mutlu olan seçmen ise televizyonlara yöneliyor. Bu seçmen gruplarının o geceki paylaşım eğilimleri de farklılaşıyor. Sonuçlara kızan seçmen kızgınlığını yakın çevresi ile yüz yüze ve/veya kapalı platformlarda paylaşmayı daha çok tercih ederken, sevinen seçmen ise sosyal medyada paylaşım yapma eğiliminde oluyor. Ancak bu alanda daha çok ve farklı ülkeleri kapsayan yeni araştırmaların yapılması gerekiyor.
Koroplet haritalardan tematik kartogramlara doğru: Seçim sonuçlarını şehir-kazanan renk eşleşmesi ile görselleştiren koroplet haritalar, seçim öncesine de hakim olan at yarışı çerçeveli seçim haberciliğinin bir uzantısı. Toplumsal bölünmüşlüğün olduğundan daha keskin algılanmasına yol açabilen bu görselleştirme biçiminin alternatifi ise tematik kartogramlar. Seçim sonuçlarını farklı ölçütler ile görselleştiren kartogramların arasında nüfusa odaklananlar dikkat çekiyor. Nüfus temalı bir kartogramda Bayburt ve İstanbul birer “renk” olmaktan çıkarak, sırası ile 85 bin civarı nüfus ile Türkiye’nin en küçük ve 16 milyona yaklaşan nüfus ile Türkiye’nin en büyük şehri olarak görselleşebilirler.
Executive Summary (EN) : https://www.newslabturkey.org/ahead-according-to-the-polls-an-inquiry-into-the-media-opinion-polls-and-election-reporting/
TURKISH:
NewsLabTurkey Research Hub’ın “Anketlere Göre Önde”: Medya, Kamuoyu Anketleri ve Seçim Haberciliği Üzerine Bir İnceleme raporu, 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılması beklenen Türkiye Cumhuriyeti genel seçimleri öncesinde çoğunlukla kamuoyu anketleri üzerinden işleyen seçim haberciliği konusunu gündeme taşıyor. Merkezine “at yarışı” olarak nitelendirilen habercilik anlayışını ve seçmen kamuoyu anketlerini koyan rapor üç ana bölümden oluşuyor.
“George Gallup’tan Günümüze: Kamuoyu Anketleri ve Seçim Haberciliğinin Gelişimi” başlıklı birinci bölüm, seçimlere yönelik kamuoyu anketçiliğinin 19. yüzyıla dayanan geçmişinden başlayarak günümüze nasıl evrildiğini özetliyor. Bu özetin hemen ardından, kamuoyu anketleri ile seçim haberlerinin nasıl birbirlerinden beslenir hâle geldikleri dünyadan örnekler ile ayrıntılandırılıyor. Seçimi, adaylar arasında geçen heyecanlı bir at yarışına benzeterek aktaran bu habercilik anlayışının seçmenler üzerinde de büyük bir etkisi var. Raporun ilk bölümü, bunların en başında gelen “peşine takılma” etkisi üzerinden medyanın seçimler öncesinde oynadığı kritik rolü sorguluyor.
“Siyaset Haberciliğinde Çatışmacılık, Partizanlık ve Tabloidleşme” başlıklı ikinci bölüm, seçimleri de içine alarak geniş bir çerçeveden siyaset haberciliğine odaklanıyor. Çatışmacılık olgusunun altında, 1960’lı ve 1970’li yıllarda Amerikan basını ile Amerikan devleti arasında yaşanan bir dizi sarsıcı gelişme yatıyor. Partizanlık ve tabloidleşme ise daha çok Avrupa ve Birleşik Krallık basını ile ilintili. Ancak her üçünün de altında “siyaset haberleri nasıl yapılmalı?” sorusu yatıyor. Raporun ikinci bölümü bu soruyu ABD, Türkiye/Avrupa ve Birleşik Krallık’taki yaygın yaklaşımlardan oluşan çatışmacılık-partizanlık-tabloidleşme yelpazesi üzerinden değerlendiriyor.
“‘Algoritmalara Göre Önde’: Nate Silver Ekseninde Yeni Seçim Haberciliği Tartışmaları” başlıklı üçüncü bölüm, seçim haberciliğini günümüzde giderek yaygınlaşan hesaplamalı sosyal bilimler ekseninde değerlendiriyor. Bu tartışma, 1970’lerde başlayan gazeteciliğin sosyal bilimlere yakınlaşması gerekip gerekmediği tartışmasının da bir adım ötesi. Merkezinde ise, 2008 yılından bu yana kendi geliştirdiği algoritmaları kullanarak Amerikan başkanlık seçimlerinin sonuç tahminlerine damga vuran istatistik dahisi Nate Silver var.
Rapor Bulguları
“Anketlere Göre Önde”: Medya, Kamuoyu Anketleri ve Seçim Haberciliği Üzerine Bir İnceleme raporunun çarpıcı bulguları var. Bu bulgular seçimlere hakim olan eril dilden kamuoyu anketlerinin seçmen üzerindeki etkisine kadar uzanıyor. Rapordan çıkan en önemli bulgu ise seçimin başlangıcından itibaren bütün süreçlerinde medyaya çok büyük bir etik sorumluluk düştüğü. Raporun diğer başlıca bulguları ise şöyle özetlenebilir:
Seçim “at yarışı” gibi haberleştiriliyor: Politikalardan ziyade adayların kazanma veya kaybetme ihtimalleri üzerine yoğunlaşan seçim haberleri “at yarışı” çerçeveli haberler olarak nitelendiriliyor. Bu yarış çok büyük oranda kamuoyu anketleri eşliğinde haberleşiyor. Seçim tahmini yapan anketler ilk olarak 1930’lu yıllarda George Gallup tarafından ABD’de kullanıldı ve anketçilik ilerleyen yıllarda özellikle bazı ülkelerde önemli bir ticari sektör hâline geldi. Rekabetçi bir anket sektörünün varlığı, at yarışı formatının yaygınlaşmasının da bir ön koşulu.
En çok ticari televizyonlarda yaygın: Dünyanın değişik yerlerinde yapılan araştırmaların işaret ettiği ortak sonuç, kamu yayınlarından çok ticari yayınların, en çok da 24 saat yayın yapan haber kanallarının at yarışı formatını benimsediği. Ticari televizyon kanallarının bu formata yönelmelerindeki ana motivasyon ise izleyicide heyecan yaratmak. Rekabetçi anket sektörü ile rekabetçi medyanın aynı anda var olması bu formatı hakim kılıyor.
Heyecan için iki erkek aday ideal: Seçimin heyecanlı bir at yarışına benzemesi için daha da ideal olan koşul anketlerde kafa kafaya giden iki aday olması. İkiden çok parti ve/veya aday olan seçimler at yarışı formatı için çok karmaşık, kazanma/kaybetme olasılığının iki aday arasında yüzde 50-50 olarak bölünmesi ise daha basit. At yarışına çoğunlukla eşlik eden eril dil ise, kadın adayları gölgede bırakıyor. “At yarışı” iki erkek aday arasında geçtiğinde heyecan zirve yapıyor.
Türkiye yapısal olarak ABD’ye, ilkesel olarak Avrupa’ya yakın: Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş ile birlikte, seçimlerin iki aday ve iki ittifak arasında geçmeye başladığı Türkiye seçimleri de at yarışı formatı için çok elverişli hâle geldi. Türkiye’de anket sektörü ise 2002 yılından sonra, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Recep Tayyip Erdoğan’ın anketlere çok önem vermeleri ile gelişmeye başladı. Ancak bu ikisine eşlik edecek rekabetçi bir medya sektörü bulunmuyor. Türk basını partizanlık açısından Avrupa basınına yakın olsa da yoğun iktidar baskısı altında olduğu için Avrupa basınından da farklı. Türkiye’de seçim haberciliğinde “makbul konuk havuzu” içerisinden seçilen konukların katıldığı uzun tartışma programları öne çıkıyor.
Seçmen anketlerde önde görünen adayın “peşine takılıyor”: Sosyal psikoloji deneyleri ile de gösterildiği üzere, anketlerin seçmen üzerindeki en belirgin etkisi önde giden adaya oy verme ya da anket sonucunun “peşine takılma”. Bu etki ilk defa oy kullananlar ve genç seçmenler ile birlikte siyasal görüşleri çok keskin olmayan seçmenler arasında daha yaygın. Peşine takılma etkisi bir anlamda anketin kendini gerçekleştirmesine giden bir süreç. Belirli anketleri yayınlayan medya da böylelikle seçimde kilit bir rol oynamış oluyor. Taraflı ve bilimsellikten uzak anketleri yayınlayan partizan medya ise seçim farklı neticelendiği zaman kendi seçmen kümesi içinde kötümserliğe, hayal kırıklığına ve seçim inkârcılığına yol açabiliyor. Türkiye’deki çoğu anket yakından incelendiğinde bunların bilimsel kriterlerden uzak olduğunun ortaya çıktığı da vurgulanması gereken bir diğer bulgu.
“Seçimleri Nate Silver kazanır”: Anketlerin sıklıkla yanlış tahminde bulunmaları ise bambaşka bir tartışma. Bu yüzden gözler daha kesin olan büyük veri/algoritmik tahminlere çevrildi. Bu alanda en çok dikkat çeken kişi ABD’de 2008’den beri yüzde yüze yakın isabet ile seçim sonuçlarını bilen Nate Silver. Silver’ın 2012 seçiminde 50 ABD eyaletinin ellisinin de sonuçlarını tam isabetle bildiği eklenmeli. 2012’deki başarısı, ABD seçim haberciliği diline “seçimi Nate Silver kazanır” ifadesini yerleştirdi bile. Bu denli isabetli tahminler seçim haberciliğini yok eder mi tartışmaları da Silver ile birlikte başladı. Ancak algoritmik hesapların çoğu kişinin anlayamayacağı kadar karmaşık olması, daha yalın bir anlatım dilini benimseyen haberciliğin lehine. Algoritmik seçim tahmini tartışmasının, Türkiye’de yasal olmayan seçim bahisçiliği piyasaları ile iç içe geçebileceğini de hatırlatmakta fayda var. Birleşik Krallık ve bazı başka ülkelerde oldukça yaygın olan seçim bahisçiliğinin algoritmik tahminler ile desteklenmesi tümden yeni bir tartışma açabilir.
Politika odaklı yayıncılık ve uzmanlaşmış kamuoyu anketleri muhabiri: Seçimi at yarışı gibi haberleştirmenin alternatifi ise adayların önemli konulardaki politikaları üzerine odaklanmak. Kamuoyu anketlerinin uzmanlaşmış bir “kamuoyu anketleri muhabiri” tarafından titizlikle haberleştirilmesi akılcı bir yöntem olabilir. Bilimsel metodolojiye hakim olması beklenen bu uzman muhabir, sadece bilimsel niteliğinden kuşku duyulmayan anketlerin haberleşmesini sağlayabilir. Anket muhabirinin hakim olması beklenen bilimsel yetkinlikler, 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında İngiliz dili ve kompozisyon yazımı ağırlıklı olarak başlayan, “Gazetecilik eğitimi nasıl olmalı?” konulu tartışmalara da eklemleniyor. 1970’li yıllardan itibaren giderek sosyal bilimler ağırlıklı olarak verilen gazetecilik eğitimi, bugün hesaplamalı sosyal bilimleri de kapsamalı diyenler var.
Bu rapor The Guardian Foundation ve İsveç Uluslararası Kalkınma Ajansı (SIDA) tarafından desteklenen bir eğitim ve araştırma projesinin parçası olarak yayınlanmıştır. Bu raporun içeriğinin sorumluluğu tamamen Dijital Medya Araştırmaları Derneği'ne aittir ve hiçbir koşulda The Guardian Foundation ve SIDA'nın duruşunu yansıtmamaktadır.
Executive summary (EN): https://www.newslabturkey.org/disinformation-law-in-the-context-of-democratic-processes/
Ful report (TR): https://www.newslabturkey.org/demokratik-surecler-baglaminda-dezenformasyon-yasasi/
“Demokratik Süreçler Bağlamında Dezenformasyon Yasası” raporu üç bölümden oluşuyor. “Küresel Demokrasi Krizi ve Jeopolitik Güç Mücadelesi Bağlamında Dezenformasyon” başlıklı birinci bölüm, dezenformasyonun tanımına odaklanıyor. Yanlış bilginin kasıtlı aktarımı anlamına gelen dezenformasyon ile mücadelede öne çıkan yöntemler ve temel belirsizlik alanları da burada inceleniyor.
“Yasadışı ile Etik Dışı Arasında: “Büyük Yalan”dan Mikro-Hedeflemeye Seçim Dezenformasyonu” başlıklı ikinci bölüm ise özel bir dezenformasyon biçimi olan seçim dezenformasyonunu ele alıyor. ABD’de sandık görevlilerine yapılan aleni ölüm tehditlerinden, İsrail istihbarat teşkilatı MOSSAD’dan emekli olan uzmanların kurduğu Black Cube firmasının seçim faaliyetlerine kadar uzanan dramatik vakalar bu bölümde aktarılıyor. Seçimlere özgü yeni bir belirsizlik unsuru olan seçmen mikro-hedefleme de bu bölümün konusu.
“Ortak Hakikati Beraber İnşa Etmek: Modernite Ötesi Gazetecilik, Seçim İttifakları ve Katılımcılık” başlıklı üçüncü bölüm ise, dezenformasyonun gazetecilik üzerine etkilerini ve gazetecilikte paradigma onarımı tartışmalarını değerlendiriyor. Seçim dezenformasyonunu engelleme amacıyla kurulan ittifaklar ile katılımcı gazetecilik projeleri ve bunların Türkiye’de uygulanıp uygulanamayacağı bu son bölümün konusu.
https://freedomhouse.org/programs/regional-programs/europe-programs/advancing-fundamental-freedoms-turkey
The state of fundamental freedoms in Turkey is a cause for serious concern. Since the Gezi Park protests in 2013, frequent attacks on these freedoms have taken on a systematic dimension as legal processes are instrumentalized to intimidate dissent. The freedom of expression, previously filtered through anti-terrorism legislation, suffers as Turkish society has been split into factions pitting conservative hardliners against progressives. Against the backdrop of systematic attempts by the Turkish government to mute citizen dissent and debate, this policy brief offers four policy recommendations to enable citizens' public perception and participation especially ahead of the general elections scheduled for June 2023.
This dissertation seeks to contribute an English School theory of legitimate supranational systems to the literature. It places the legitimacy question of such systems around the School’s key concepts of international and world society, and examines the three different interrelationships of these concepts as proposed by the School within the context of the European Union. In the empirical section, a critical moment in the history of European integration, the drafting of the Constitutional Treaty (2002-3), is analyzed with a view to determining which particular interrelationship best fits our theoretical frameworks. It concludes by suggesting that while the moralistic perspective within the English School is superior to the culturalist and communitarian alternatives; even this does not offer a full scheme to understand the process of building legitimate supranational systems. The main problem, the study contends, is the omission of the state in the School’s theoretical framework, and, to that end, Neo-Weberian approaches into the nature of the state need to be injected into the English School account for a thorough picture of how and why a supranational system becomes legitimate to its members. Through this Neo-Weberian link, the thesis achieves its purpose of formulating a more coherent English School approach to legitimate supranational systems.
Department of International Relations
London School of Economics
Abstract: This essay reviews the literature on the formation of alliances with reference to a recently developing alliance between two key actors in the Middle East: Turkey and Israel. The main purpose of the long essay is to determine which particular theoretical approach to alliances best explains this emerging alliance between the two countries. After reviewing systemic, sub-systemic and ideational theories on the formation of alliances between states, the study offers an overview of important agreements and partnership arrangements between Turkey and Israel throughout the late 1990s. The long essay then concludes that systemic theories, rather than sub-systemic or ideational theories, are the best in understanding the Turkish-Israeli case.
FAILED STATE: BOUNDARIES, CURRENT CASES, PRACTICAL ISSUES
6-7 OCTOBER 2023, ISTANBUL UNIVERSITY, TURKEY
This is a short presentation of an article that expands on Adam Watson’s discussion of organized inequality and the ‘ministate’ in international society. Watson, a diplomat-scholar associated with the English School of International Relations, maintained that change in international society occurs through resolving the contradictions that emerge between our ideals and realities on the ground, further noting that we have to reconsider the status of chronically aid-dependent states as one such contradiction. While recognized as states, these chronically-dependent states fall far from meeting the material conditions of statehood and a stark gap has thus opened between their legal existence as states and their ability to deliver the functions of a state. The ‘ministate’ is a possible new category of existence for these entities that can resolve the contradictions that have emerged in our contemporary international society around the question of (failed) statehood. The MIRAB economics model, meantime, demonstrates that aid-dependent development is possible. Can we, then, actually proceed with recognizing aid-dependent states as ministates? The article considers two possible pathways to ministatehood, voluntary renunciation and derecognition, and considers the implications of a two-tier international society of donors/recipients following our failure to build an international society of equals.
Report Author: Ipek Ruacan
Full Report: https://www.newslabturkey.org/demokratik-surecler-baglaminda-dezenformasyon-yasasi/ (TR)
Podcast Host: Dr. Suncem Kocer, Koc University
Duration: 18 minutes
Securitized World Order and New Security Spaces
Istinye University, Istanbul - Turkey,
24-26 March 2023
This contribution approaches the post-COVID-19 order as a complex process of reconciling conflicting priorities like open borders and pandemic control. It avoids straightforward conclusions like the return of the state and relates states’ abilities to manage the pandemic to their infrastructural powers and aid dependency. The article also maintains that COVID-19, states and the international system are interpenetrated, thereby bridging The COVID-19 Great Divide in the literature. Looking ahead, I predict that even states with high infrastructural power will struggle as the pandemic prolongs while a further subversion of statehood in aid-dependent states is likely. Looking back, at the first international sanitary conference series starting in the 19th century, I discover that states struggled with similar dilemmas that we are struggling, and conclude that our post-COVID-19 predicament will keep oscillating between medicine and machine guns representing that perennial tension between morality and power.
(Presented on 7 July 2021, Zoom Platform, Swedish Research Institute in Istanbul Online Summer School on Remembering and Co-existing in the Eastern Mediterranean).
Simple and introductory presentation on some fundamental concepts about the anthropocene.
23-26 July 2008
University of Ljubljana, Slovenia
21-23 September 2006
Istanbul Bilgi University, Turkey