Bir insan nasıl aydınlanır? Herkes aydınlanabilir mi? Aydınlanmış insan mı değerlidir yoksa, ayd... more Bir insan nasıl aydınlanır? Herkes aydınlanabilir mi? Aydınlanmış insan mı değerlidir yoksa, aydınlanmamış insan mı? Değersiz insan olabilir mi? Daha doğrusu değersiz insanlar olabilir mi? İnsanların ne zaman değer kazandıkları da ayrı bir soru. Değersiz insan “Hümanizm ” akımına çok ters, aykırı. “İnsan merkezli” düşünce sistemine göre hiçbir insan değersiz olamaz. Ama “tanrı merkezci” sisteme göre değersiz insanlar olabilir. Tanrı merkezci düşüncede önemli olan tanrılar ve tanrıların koruduklarıdır. Geri kalanlar en azından o inanç sistemine göre değersiz kabul ediliyor. Bir ayinde yüzlerce kişiyi katleden Azteklerden tut, fırtına tanrı Baal için erkek çocuklarını katleden Mezopotamya uygarlıklarından çık, tanrılar adına insan kurban edilen insanların sayısını kimse bilmiyor. Kazılarda bulunan insan kemikleri ve toplu mezarlar insan kurban edilmesinin bronz çağda önemli gelenek olduğunu gösteriyor. Tüm insan kurban eden dinlerde varsayım insanın değeri ile ilgili değil tanrının hoşnut edilmesine yöneliktir. Demir çağında inanç sistemleriyle birlikte kurban gelenekleri de değişiyor. İnsanların yerini hayvanlar ve bitkiler alıyor.
Herodotos’un aktardığına göre Pers komutanı Harpagos. M.Ö. 546 yılında Batı Anadolu kampanyasın... more Herodotos’un aktardığına göre Pers komutanı Harpagos. M.Ö. 546 yılında Batı Anadolu kampanyasının (fethinin) önemli bölgeleri olan İyonya ve Karia’dan sonra Lykia’ya yönelip ordularıyla Kaunos önlerine geldiğinde kalabalık orduyu akropolden seyreden kentin yöneticileri karşı koymaya karar vermişler: uzun süre direnmişler ama sonunda teslim olmaktan başka çareleri kalmamış. Bu mezarın inşaatı da o zaman durmuş. Mezar hiçbir zaman tamamlanamamış. M.Ö.4. yy. ve öncesine tarihlenen mezarlardaki bu taş işçiliğini günümüzde hiçbir yerde bulmak mümkün değil. İki adet İyon sütunu var. Diğer sütunlar Dor tarzında. Zaten taş işçiliği “Masonry” endüstri devrimiyle birlikte yok olan meslekler arasında. İlkçağ ve Ortaçağ’ın vazgeçilmez unsuru olan taş hemen hemen tüm yapılarda kullanılmıştır. Özellikle de bu bölgenin karekteristik taşı olan kireç taşı (Lime Stone). Hünerli taş ustalarının eserleri parmak ısırtacak kadar güzel süslemeler ve ince detaylarla dolu. Bu mezarlar da Anadolu ya da bir başka değişle Küçük Asya taş ustalarının marifeti.
İstanbul'da giderek yeknesak hale gelen yaşamı biraz hareketlendirmek biraz da uzun süredir merak... more İstanbul'da giderek yeknesak hale gelen yaşamı biraz hareketlendirmek biraz da uzun süredir merak ettiğim ama bir türlü gidemediğim Hakkar Kabilesinin yurdu Hakkâri ilinin sınırlarında bulunan Cilo ve Sat Sıradağları Reşko ve Sat Buzulu ve Reşko dağını yakından görmek için iki bin kilometrelik bir yolculuğu göze alarak uçakla Van'a hareket ettim. Her dağcı ve doğa yürüyüşçüsünün hayallerini süsleyen Cilo ve Sat Dağları'nı yakından görme arzum çok güçlüymüş demek ki.
Pednelisos daha çok Helen dönemi yapılarıyla dikkat çekiyor. İri kesim taşların yığma ve destekle... more Pednelisos daha çok Helen dönemi yapılarıyla dikkat çekiyor. İri kesim taşların yığma ve destekleme tekniğiyle kullanıldığı Helen mimarisi çok belirgin bir biçimde bu antik kentlerde görülüyor. Harç kullanılmadan yapılan bu duvarların nasıl olup ta bu kadar yıl ayakta kaldığı da hayranlık verici
Kültür ve medeniyet kelimeleri zaman zaman eşanlamlı olarak kullanılıyor. Kelimelerin köklerine b... more Kültür ve medeniyet kelimeleri zaman zaman eşanlamlı olarak kullanılıyor. Kelimelerin köklerine bakıldığında bakış açılarının farklı olduğu anlaşılıyor. TDK sözlüğüne göre kültür kavramından anlaşılan şöyle özetleniyor:
Anadolu coğrafyasında on binlerce yıllık gelenek ve görenek konglomerası ötesinde zamanı ölçmek i... more Anadolu coğrafyasında on binlerce yıllık gelenek ve görenek konglomerası ötesinde zamanı ölçmek için çok farklı yöntemler kullanılagelmiştir. Önce güneş vardı. Sonra ay ve yıldızlar. Bu somut olguları gözleyen insanlar soyut bir kavram olan zamanı oluşturdular. Daha doğrusu yarattılar. İnsanlar güneşin hareketini izleyerek "gündüz" ve "gece" kavramının tefrikine vardılar. Sonra ayın hareketlerini izleyerek önce küçüldüğünü sonra da büyüdüğünü gördüler. On beş günlük iki hareketi izleyerek "ay" kavramına vardılar. Daha sonra da mevsimlerin; ısı değişimiyle güneşin hareketlerinin bağlantısını keşfettiler. Mevsimler ve yıl kavramı da böylelikle ortaya çıkmış oldu. Yılın başlangıcı hep kutlamalara sahne oldu. Zamanı en ustaca ölçen ünlü Babil rahipleri saatleri, haftaları ve yılları gökyüzüne bakarak hesapladılar. Babilli ulu rahipler günümüz elektronik cihazlarını kıskandıracak hassaslıkta zamanı ölçmeyi başarmışlardı.
Ay ve zaman -Güneş her zaman olduğu gibi kalır ve asla bir "Oluşum " içine girmez.oysa ay,büyür,k... more Ay ve zaman -Güneş her zaman olduğu gibi kalır ve asla bir "Oluşum " içine girmez.oysa ay,büyür,küçülür,kaybolur,tüm evrene hükmeden oluşum,doğum ve ölüm yasasına boyun eğer.İnsan gibi ayın da duygusal bir "tarihi" vardır;çünkü insan gibi ayın da ölümle noktalanan çöküş dönemi vardır.ay üç gece boyunca yıldızlı gökte görünmez.ama bu "ölümün " ardından yeniden doğuş gelir:" Alpaslan Salt 'ın Ansiklopedisinde (2) nde Ay maddesinde şunları okuyoruz :
Yeryüzündeki her din, inanç ve ideoloji, bazı tarih, gün veya geceleri diğer zaman dilimlerinden ... more Yeryüzündeki her din, inanç ve ideoloji, bazı tarih, gün veya geceleri diğer zaman dilimlerinden farklı olarak kutsal, önemli veya daha itibarlı kabul etmektedir. Buna bağlı olarak, toplumların hayatında inanç ve gelenekten kaynaklanan bazı önemli günler, geceler ve aylar vardır. Bu zaman dilimlerinde, meydana geldiği varsayılan veya gerçekten meydana gelmiĢ olan bir takım olaylar sebebiyle, çeĢitli kutlama ve yas törenleri yapılagelmiĢtir. Böyle zaman dilimlerinin, ortak değerlere sahip toplulukların sosyal ve kültürel hayatlarını hep canlı tutan önemli unsurlar olduğu bir gerçektir."Doç. Dr. Metin BOZKUġ "B-ism-i Şah, Allah Allah! İmam Hüseyin'e, Onun soyuna ve dostlarına, Selam olsun! Yezid'e ve yandaşlarına yüz bin kere lanet olsun! Hak matem oruçlarımızı kabul eylesin. Gerçeğe hü!"[1] Ġslam kültüründe Muharrem ayı bir çok bakımdan önemlidir. Ġslam Kütürü'nün 1433 yılda göstermiĢ olduğu geliĢmeye göre de farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıkların kaynağı zamn içerisinde oluĢmuĢ mezheplere ve geleneklere göre de değiĢiklikler göstermektedir. Her Ģeyden önce Ġslami takvimin birinci günü yani yılbaĢı olması itibariyle önemlidir. Hicri takvime göre yılbaĢı Muharrem ayının birinci günüdür. Cahiliye dönemi olarak kabul edilen Arap Yarımadasındaki Ġslam inanıĢı öncesindeki geleneklere göre haram aylardan biri olarak kabul edilen bu ayda Samî , Ġbrahimî geleneğe göre savaĢmak yasaktı. Yasakların ötesinde Muharrem ayı Ġslamiyet öncesinde oruç ayı olarak da biliniyordu. Nuh Peygamber'den bu yana uygulanan bir ibadet bir ritüel olması itibariyle Muharrem orucunun Yahudi dininde Yom Kipur[2] olarak bilinen kefaret orucuyla bağlantılı olduğu ileri sürülmektedir. Efsaneye göre rabbin yolundan çıkan insanları cezalandırmak için kararlı olan Rab , Nuh'a bir gemi yapmasını ve gemiye her canlıdan bir çift almasını söyler. Yağmurlar baĢlar ve hiç durmaz. Dünya sularla kaplanır. Günahkar insanlar boğularak can verirler. Nuh ve ailesi ve gemiye aldıkları canlılar kurtulurlar. Tufan sonrası dünyayı kaplayan sularda uzun süre yol alan Nuh Peygamber ve
Adını kanyonun sarp kayalarına kazınmış bazı kitabelerden alan tabiat harikası Isparta Sütçüler h... more Adını kanyonun sarp kayalarına kazınmış bazı kitabelerden alan tabiat harikası Isparta Sütçüler hudutları içerisinde yer alıyor.
Bir insan nasıl aydınlanır? Herkes aydınlanabilir mi? Aydınlanmış insan mı değerlidir yoksa, ayd... more Bir insan nasıl aydınlanır? Herkes aydınlanabilir mi? Aydınlanmış insan mı değerlidir yoksa, aydınlanmamış insan mı? Değersiz insan olabilir mi? Daha doğrusu değersiz insanlar olabilir mi? İnsanların ne zaman değer kazandıkları da ayrı bir soru. Değersiz insan “Hümanizm ” akımına çok ters, aykırı. “İnsan merkezli” düşünce sistemine göre hiçbir insan değersiz olamaz. Ama “tanrı merkezci” sisteme göre değersiz insanlar olabilir. Tanrı merkezci düşüncede önemli olan tanrılar ve tanrıların koruduklarıdır. Geri kalanlar en azından o inanç sistemine göre değersiz kabul ediliyor. Bir ayinde yüzlerce kişiyi katleden Azteklerden tut, fırtına tanrı Baal için erkek çocuklarını katleden Mezopotamya uygarlıklarından çık, tanrılar adına insan kurban edilen insanların sayısını kimse bilmiyor. Kazılarda bulunan insan kemikleri ve toplu mezarlar insan kurban edilmesinin bronz çağda önemli gelenek olduğunu gösteriyor. Tüm insan kurban eden dinlerde varsayım insanın değeri ile ilgili değil tanrının hoşnut edilmesine yöneliktir. Demir çağında inanç sistemleriyle birlikte kurban gelenekleri de değişiyor. İnsanların yerini hayvanlar ve bitkiler alıyor.
Herodotos’un aktardığına göre Pers komutanı Harpagos. M.Ö. 546 yılında Batı Anadolu kampanyasın... more Herodotos’un aktardığına göre Pers komutanı Harpagos. M.Ö. 546 yılında Batı Anadolu kampanyasının (fethinin) önemli bölgeleri olan İyonya ve Karia’dan sonra Lykia’ya yönelip ordularıyla Kaunos önlerine geldiğinde kalabalık orduyu akropolden seyreden kentin yöneticileri karşı koymaya karar vermişler: uzun süre direnmişler ama sonunda teslim olmaktan başka çareleri kalmamış. Bu mezarın inşaatı da o zaman durmuş. Mezar hiçbir zaman tamamlanamamış. M.Ö.4. yy. ve öncesine tarihlenen mezarlardaki bu taş işçiliğini günümüzde hiçbir yerde bulmak mümkün değil. İki adet İyon sütunu var. Diğer sütunlar Dor tarzında. Zaten taş işçiliği “Masonry” endüstri devrimiyle birlikte yok olan meslekler arasında. İlkçağ ve Ortaçağ’ın vazgeçilmez unsuru olan taş hemen hemen tüm yapılarda kullanılmıştır. Özellikle de bu bölgenin karekteristik taşı olan kireç taşı (Lime Stone). Hünerli taş ustalarının eserleri parmak ısırtacak kadar güzel süslemeler ve ince detaylarla dolu. Bu mezarlar da Anadolu ya da bir başka değişle Küçük Asya taş ustalarının marifeti.
İstanbul'da giderek yeknesak hale gelen yaşamı biraz hareketlendirmek biraz da uzun süredir merak... more İstanbul'da giderek yeknesak hale gelen yaşamı biraz hareketlendirmek biraz da uzun süredir merak ettiğim ama bir türlü gidemediğim Hakkar Kabilesinin yurdu Hakkâri ilinin sınırlarında bulunan Cilo ve Sat Sıradağları Reşko ve Sat Buzulu ve Reşko dağını yakından görmek için iki bin kilometrelik bir yolculuğu göze alarak uçakla Van'a hareket ettim. Her dağcı ve doğa yürüyüşçüsünün hayallerini süsleyen Cilo ve Sat Dağları'nı yakından görme arzum çok güçlüymüş demek ki.
Pednelisos daha çok Helen dönemi yapılarıyla dikkat çekiyor. İri kesim taşların yığma ve destekle... more Pednelisos daha çok Helen dönemi yapılarıyla dikkat çekiyor. İri kesim taşların yığma ve destekleme tekniğiyle kullanıldığı Helen mimarisi çok belirgin bir biçimde bu antik kentlerde görülüyor. Harç kullanılmadan yapılan bu duvarların nasıl olup ta bu kadar yıl ayakta kaldığı da hayranlık verici
Kültür ve medeniyet kelimeleri zaman zaman eşanlamlı olarak kullanılıyor. Kelimelerin köklerine b... more Kültür ve medeniyet kelimeleri zaman zaman eşanlamlı olarak kullanılıyor. Kelimelerin köklerine bakıldığında bakış açılarının farklı olduğu anlaşılıyor. TDK sözlüğüne göre kültür kavramından anlaşılan şöyle özetleniyor:
Anadolu coğrafyasında on binlerce yıllık gelenek ve görenek konglomerası ötesinde zamanı ölçmek i... more Anadolu coğrafyasında on binlerce yıllık gelenek ve görenek konglomerası ötesinde zamanı ölçmek için çok farklı yöntemler kullanılagelmiştir. Önce güneş vardı. Sonra ay ve yıldızlar. Bu somut olguları gözleyen insanlar soyut bir kavram olan zamanı oluşturdular. Daha doğrusu yarattılar. İnsanlar güneşin hareketini izleyerek "gündüz" ve "gece" kavramının tefrikine vardılar. Sonra ayın hareketlerini izleyerek önce küçüldüğünü sonra da büyüdüğünü gördüler. On beş günlük iki hareketi izleyerek "ay" kavramına vardılar. Daha sonra da mevsimlerin; ısı değişimiyle güneşin hareketlerinin bağlantısını keşfettiler. Mevsimler ve yıl kavramı da böylelikle ortaya çıkmış oldu. Yılın başlangıcı hep kutlamalara sahne oldu. Zamanı en ustaca ölçen ünlü Babil rahipleri saatleri, haftaları ve yılları gökyüzüne bakarak hesapladılar. Babilli ulu rahipler günümüz elektronik cihazlarını kıskandıracak hassaslıkta zamanı ölçmeyi başarmışlardı.
Ay ve zaman -Güneş her zaman olduğu gibi kalır ve asla bir "Oluşum " içine girmez.oysa ay,büyür,k... more Ay ve zaman -Güneş her zaman olduğu gibi kalır ve asla bir "Oluşum " içine girmez.oysa ay,büyür,küçülür,kaybolur,tüm evrene hükmeden oluşum,doğum ve ölüm yasasına boyun eğer.İnsan gibi ayın da duygusal bir "tarihi" vardır;çünkü insan gibi ayın da ölümle noktalanan çöküş dönemi vardır.ay üç gece boyunca yıldızlı gökte görünmez.ama bu "ölümün " ardından yeniden doğuş gelir:" Alpaslan Salt 'ın Ansiklopedisinde (2) nde Ay maddesinde şunları okuyoruz :
Yeryüzündeki her din, inanç ve ideoloji, bazı tarih, gün veya geceleri diğer zaman dilimlerinden ... more Yeryüzündeki her din, inanç ve ideoloji, bazı tarih, gün veya geceleri diğer zaman dilimlerinden farklı olarak kutsal, önemli veya daha itibarlı kabul etmektedir. Buna bağlı olarak, toplumların hayatında inanç ve gelenekten kaynaklanan bazı önemli günler, geceler ve aylar vardır. Bu zaman dilimlerinde, meydana geldiği varsayılan veya gerçekten meydana gelmiĢ olan bir takım olaylar sebebiyle, çeĢitli kutlama ve yas törenleri yapılagelmiĢtir. Böyle zaman dilimlerinin, ortak değerlere sahip toplulukların sosyal ve kültürel hayatlarını hep canlı tutan önemli unsurlar olduğu bir gerçektir."Doç. Dr. Metin BOZKUġ "B-ism-i Şah, Allah Allah! İmam Hüseyin'e, Onun soyuna ve dostlarına, Selam olsun! Yezid'e ve yandaşlarına yüz bin kere lanet olsun! Hak matem oruçlarımızı kabul eylesin. Gerçeğe hü!"[1] Ġslam kültüründe Muharrem ayı bir çok bakımdan önemlidir. Ġslam Kütürü'nün 1433 yılda göstermiĢ olduğu geliĢmeye göre de farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıkların kaynağı zamn içerisinde oluĢmuĢ mezheplere ve geleneklere göre de değiĢiklikler göstermektedir. Her Ģeyden önce Ġslami takvimin birinci günü yani yılbaĢı olması itibariyle önemlidir. Hicri takvime göre yılbaĢı Muharrem ayının birinci günüdür. Cahiliye dönemi olarak kabul edilen Arap Yarımadasındaki Ġslam inanıĢı öncesindeki geleneklere göre haram aylardan biri olarak kabul edilen bu ayda Samî , Ġbrahimî geleneğe göre savaĢmak yasaktı. Yasakların ötesinde Muharrem ayı Ġslamiyet öncesinde oruç ayı olarak da biliniyordu. Nuh Peygamber'den bu yana uygulanan bir ibadet bir ritüel olması itibariyle Muharrem orucunun Yahudi dininde Yom Kipur[2] olarak bilinen kefaret orucuyla bağlantılı olduğu ileri sürülmektedir. Efsaneye göre rabbin yolundan çıkan insanları cezalandırmak için kararlı olan Rab , Nuh'a bir gemi yapmasını ve gemiye her canlıdan bir çift almasını söyler. Yağmurlar baĢlar ve hiç durmaz. Dünya sularla kaplanır. Günahkar insanlar boğularak can verirler. Nuh ve ailesi ve gemiye aldıkları canlılar kurtulurlar. Tufan sonrası dünyayı kaplayan sularda uzun süre yol alan Nuh Peygamber ve
Adını kanyonun sarp kayalarına kazınmış bazı kitabelerden alan tabiat harikası Isparta Sütçüler h... more Adını kanyonun sarp kayalarına kazınmış bazı kitabelerden alan tabiat harikası Isparta Sütçüler hudutları içerisinde yer alıyor.
Doğada olmak, doğal yaşamak ya da doğaya yakın yaşamak her şehir insanının olumlu baktığı bir yaş... more Doğada olmak, doğal yaşamak ya da doğaya yakın yaşamak her şehir insanının olumlu baktığı bir yaşam tarzı olabilir. Acaba doğada (kırsal alanda) yaşayan insan ne düşünüyor? Onlar da doğal yaşamı özlüyor mu? Şehir insanın eğilimleri arasında sayabileceğimiz doğaya yakın olmak da vardır. Bugün büyük küçük tüm şehirlerde oturanların çok büyük bir bölümü kısal alanlardan göç edenlerdir. Gördüğüm kadarıyla hangi gerekçeyle olduğunu tahmin ettiğimiz bir idari değişiklikle "köy" idari birimi yerine "mahalle" kullanılmaktadır. Böylelikle eskiden köy olarak tanımladığımız yerleşim birimlerine mahalle adı verilmektedir. Kırsal alanda yaşayanlar yani mahallelerde yaşayanların "köylü" olup olmadığı tartışma konusudur. Onlara artık "mahalleli" demek mi gerekiyor? Dolayısıyla "köylü-şehirli" sosyal ayırımı artık "mahalleli-şehirli" şekline mi dönüşmüştür? Bu dönüşümün ana nedeni endüstri toplumuna geçiş sürecinde yaşanan "şehirlere göç" olayı mıdır? Yoksa tarım toplum yapısının artık geçerli olmayıp endüstriyel tarım dengelerinin dönüştürdüğü yeni bir sosyal yapılanma mı söz konusudur? Türkiye'de cumhuriyetin ilk yıllarında kırsal nüfus oranı %76 civarındaydı. 1980 yılına gelindiğinde bu oran %56 'ya, 2012 yılında ise %22'ye düşmüştür.1 Bir başka araştırma göç olayının sayısal boyutlarını ortaya koymaktadır. "Türkiye'de iç göçler son zamanlarda artış göstermiştir. Nitekim 1990 yılında ülke nüfusunun % 23.6'sı (13.312.845 kişi) doğduğu il dışında sayılırken, 2000 yılında bu oran % 27.2'ye (18.517.910 kişi) yükselmiştir (Yakar, 2012a, s. 756). Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine (ADNKS) göre 2012 yılı itibariyle, Türkiye nüfusunun % 39.5'inin (29.914.737 kişi) nüfusa kayıtlı olduğu ilde ikamet etmiyor olması, iç göçlerin boyutunu ortaya koymaktadır. Ayrıca 2007-2012 yılları arasında yıllık 2.3 milyonun üzerinde olmak üzere toplamda 11.6 milyondan fazla kişinin (5 yaş üstü nüfusun % 16.9) iller arasında göç etmiş olması, bunu doğrulamaktadır."2 Kırsal yaşam ile şehir yaşamı arasında çok belirgin sosyolojik farklar oluğunu söylemek gerekir. Bu farkların yarattığı sosyal, ekonomik ve siyasi problemler yıllar içerisinde nüfusa paralel olarak büyümüştür. Yerel idarelerin bu artan sorunlara çözüm üretmek konusunda ne kadar başarılı olduğunu yapılan icra atlardan anlamak mümkündür. Kırsal alanlardan şehirlere akan nüfusun neden aktığı ve hangi hızda aktığı sadece endüstrileşme süreci ile izah edilemez. Kırsal alanlardaki artan işsizlik oranlarının üretim biçimlerinin, gelir dağılımının nüfus artışıyla doğru orantılı olarak değişimi yaşam tarzlarında da değişimlere yol açmıştır. Köy toplumunun feodal ekonomik yapısı içinde yaşayan "büyük" aile, daha liberal çekirdek aileye dönüşmek zorunda kalmıştır. Bu değişim büyük oranda kültürel boşlukların oluşmasına da neden olmuştur. Köy hayatından apartman hayatına geçiş hiç te kolay olmamıştır. Göç dalgasının uzun yıllardır sürdüğü düşünüldüğünde şehirlerde sosyal sorunların katlanarak çoğaldığı, "getto" ların ya da "varoş" ların oluştuğu giderek bu alanlarda ciddi sosyal 1 1 Yrd. Doç. Dr. Murat YILMAZ: TÜRKİYE'DE KIRSAL NÜFUSUN DEĞİŞİMİ VE İLLERE GÖRE
Yeldeğirmeni " Yeldeğirmeni artık yok! Bir çocuğun anılarında ona çok güzel gelen sokakları, bahç... more Yeldeğirmeni " Yeldeğirmeni artık yok! Bir çocuğun anılarında ona çok güzel gelen sokakları, bahçelerinde sarmaşık gülü açan evleri, iyi insanları, esnafı, Çamlıca'dan kopup gelen rüzgârı ile sonsuza kadar yok. " 1 Yeldeğirmeni kelimesi internette araştırıldığında karşınıza çıkan fotoğraflardan biri bu. Bu çok tartışmalı yukarıdaki fotoğrafın bugünkü Yeldeğirmeni Mahallesi'nin eski hali olduğu konusunda ciddi şüphelerim var: Ama şu da bir gerçek ki yeldeğirmenlerinin (beş tane) böyle sıralanmış olması, açık alanda (Haydarpaşa Çayırı) bir bayram havasında toplanan halk da ilk bakışta şüphelenmeyi önlüyor. Normal okuyucu niye şüphelensin ki? Fotoğraf eski mi? Eski. Ne kadar eski? Söylemek zor. Halkın giyimi nasıl? Elinize bir büyüteç alıp bakarsanız bir çok ayrıntı görebilirsiniz. Hemen akla Antonioni'nin " Blow UP " filmi geliyor. Oysa bu fotoğraf başka bir yerin fotoğrafı. (Nerenin ona da geleceğiz.) 2
Prologos
Anadolu'nun gizemleri her gittiğim yerde aramaya devam ediyorum. Karia (Karya) bölgesi... more Prologos
Anadolu'nun gizemleri her gittiğim yerde aramaya devam ediyorum. Karia (Karya) bölgesi Lykia'nın (Likya) kuzeyinde sayısız kez Bodrum'a (Halikarnassos) giderken hızla geçtiğim ama kısıtlı zamanım nedeniyle bir türlü durup gezemediğim bir bölge. Antalya bölgesinde birlikte yürüdüğüm Andost Doğa Grubu başkanları Cemal Ertugay ve Ümit Durak bölgeye yaptıkları keşif gezisinden döndükten sonra neolitik kaya resimlerinden ve Latmos'un gizemlerinden söz ettiler. 19 Mayıs tatilini de dikkate alarak dört günlük bir Latmos (Beşparmak) Menderes Milli parkı kültür ve fotoğraf gezisi için yola çıktık. İlk hedef Heraklia " Kapıkırı " köyüne gidiyoruz. Köyün antik Heraklia kenti üzerine kurulduğunu öğreniyoruz. Nereye gitsem karşıma belirli sorular çıkıyor. Bunlar arasında en sık karşılaştığım paradoks 2 esasında antik kentlerin ahalisinin nereye gittiği ve bugün bu coğrafyada yaşayan insanların kökeninin nereden kaynaklandığıdır. Anadolu halklarının kökeni konusunda ortalıkta dolaşan bir çok hipotez var. İdeolojik/romantik temelli yaklaşımları bir yana bırakırsak ortada bilimsel verilere dayanan hipotezler azınlıkta kalıyor. En yaygın olanı da Orta Asya'dan Moğolların önünden kaçan Türkmen/Oğuz boylarının MS.10. yy. dan itibaren oba oba (çadır çadır) Anadolu'ya giriş yaptıkları; 1071 Malazgirt Savaşı ve aradan geçen bin yıl içinde tüm Anadolu'ya yayılarak çoğaldıkları ve bugünkü nüfus yapısını oluşturdukları hipotezidir. Bu " Orta Asya'dan gelen Türkmenler (Türkler) " hipotezi aslında Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkılmaktan kurtaracak bir formül arayan önce Tanzimat aydınları, daha sonra onların sentezi İttihat ve Terakki kurmaylarının ve sonraları da ikisinin antitezi cumhuriyet kadrolarının imparatorluk tebaası konumundan cumhuriyet vatandaşı konumuna geçiş yapması gereken ahaliyi eğitmek için eğitim sisteminde tarih kitaplarına yerleştirdikleri bir kurgu cevap olarak hala kullanılmaktadır. Moderniteyi yüz elli yıl gecikmeyle yakalamaya çalışan entelektüel Tanzimat aydınları ve yeni bir ulus yaratma peşinde olan cumhuriyet kadroları kendileriyle halk arasında bulunan eğitim uçurumunu biliyor ve " vatandaşa masallar " icat ederek kapatmayı ummuşlar. Oysa bu çabanın ters teptiğini şimdi yüz yıl sonra görüyoruz. İleriye gitmesi gereken eğitim seviyesi giderek düştüğü gibi eğitimsiz kitlelerin siyasi tercihleriyle dönüşerek karanlıklara doğru yuvarlanan bir cumhuriyet var şimdi. 1 Bugünkü adıyla Beşparmak Dağlarının bulunduğu coğrafyanın antik çağda adı Latmos olarak geçmektedir. Bugünkü Bafa gölü de Latmos körfezi'nin B.Menderes nehrinin alüvyonlarla körfezi doldurmasıyla lagünleşmesi,nden meydana gelmiştir. 2 Paradoks, görünüşte doğru olan bir ifade veya ifadeler topluluğunun bir çelişki oluşturması veya sezgiye karşı bir sonuç oluşturmasıdır. Türkçe'ye, Fransızca paradoxe sözcüğünden türeyerek giren paradoks sözcüğünün, etimolojik anlamda kökeni Yunanca paradoksos yani "karşıt-çelişen (düşünce)"dir. Paradokson, paradoks (karşıt düşünce) içeren iddia anlamındadır. (Yunanca para: Yan(ında), boyunca; üzerinden, dışa; karşı. Yunanca doksa: Düşünce; niyet. Ayrıca Yunanca dogma: Düşünce; karar; tez.) Bu Yunanca kökenli sözcüğün Latince'ye paradoxus olarak girmesi, sözcüğün daha sonra (17. yüzyılda) batı dillerinde yer almasını sağlamıştır. Kökende sözcük "kabul görmüş bir düşünceyle çelişen, karşıt bir ifade" anlamında kullanılır.
Uploads
Books by Yavuz Çekirge
Papers by Yavuz Çekirge
“İnsan merkezli” düşünce sistemine göre hiçbir insan değersiz olamaz. Ama “tanrı merkezci” sisteme göre değersiz insanlar olabilir. Tanrı merkezci düşüncede önemli olan tanrılar ve tanrıların koruduklarıdır. Geri kalanlar en azından o inanç sistemine göre değersiz kabul ediliyor. Bir ayinde yüzlerce kişiyi katleden Azteklerden tut, fırtına tanrı Baal için erkek çocuklarını katleden Mezopotamya uygarlıklarından çık, tanrılar adına insan kurban edilen insanların sayısını kimse bilmiyor. Kazılarda bulunan insan kemikleri ve toplu mezarlar insan kurban edilmesinin bronz çağda önemli gelenek olduğunu gösteriyor. Tüm insan kurban eden dinlerde varsayım insanın değeri ile ilgili değil tanrının hoşnut edilmesine yöneliktir. Demir çağında inanç sistemleriyle birlikte kurban gelenekleri de değişiyor. İnsanların yerini hayvanlar ve bitkiler alıyor.
“İnsan merkezli” düşünce sistemine göre hiçbir insan değersiz olamaz. Ama “tanrı merkezci” sisteme göre değersiz insanlar olabilir. Tanrı merkezci düşüncede önemli olan tanrılar ve tanrıların koruduklarıdır. Geri kalanlar en azından o inanç sistemine göre değersiz kabul ediliyor. Bir ayinde yüzlerce kişiyi katleden Azteklerden tut, fırtına tanrı Baal için erkek çocuklarını katleden Mezopotamya uygarlıklarından çık, tanrılar adına insan kurban edilen insanların sayısını kimse bilmiyor. Kazılarda bulunan insan kemikleri ve toplu mezarlar insan kurban edilmesinin bronz çağda önemli gelenek olduğunu gösteriyor. Tüm insan kurban eden dinlerde varsayım insanın değeri ile ilgili değil tanrının hoşnut edilmesine yöneliktir. Demir çağında inanç sistemleriyle birlikte kurban gelenekleri de değişiyor. İnsanların yerini hayvanlar ve bitkiler alıyor.
Anadolu'nun gizemleri her gittiğim yerde aramaya devam ediyorum. Karia (Karya) bölgesi Lykia'nın (Likya) kuzeyinde sayısız kez Bodrum'a (Halikarnassos) giderken hızla geçtiğim ama kısıtlı zamanım nedeniyle bir türlü durup gezemediğim bir bölge. Antalya bölgesinde birlikte yürüdüğüm Andost Doğa Grubu başkanları Cemal Ertugay ve Ümit Durak bölgeye yaptıkları keşif gezisinden döndükten sonra neolitik kaya resimlerinden ve Latmos'un gizemlerinden söz ettiler. 19 Mayıs tatilini de dikkate alarak dört günlük bir Latmos (Beşparmak) Menderes Milli parkı kültür ve fotoğraf gezisi için yola çıktık. İlk hedef Heraklia " Kapıkırı " köyüne gidiyoruz. Köyün antik Heraklia kenti üzerine kurulduğunu öğreniyoruz. Nereye gitsem karşıma belirli sorular çıkıyor. Bunlar arasında en sık karşılaştığım paradoks 2 esasında antik kentlerin ahalisinin nereye gittiği ve bugün bu coğrafyada yaşayan insanların kökeninin nereden kaynaklandığıdır. Anadolu halklarının kökeni konusunda ortalıkta dolaşan bir çok hipotez var. İdeolojik/romantik temelli yaklaşımları bir yana bırakırsak ortada bilimsel verilere dayanan hipotezler azınlıkta kalıyor. En yaygın olanı da Orta Asya'dan Moğolların önünden kaçan Türkmen/Oğuz boylarının MS.10. yy. dan itibaren oba oba (çadır çadır) Anadolu'ya giriş yaptıkları; 1071 Malazgirt Savaşı ve aradan geçen bin yıl içinde tüm Anadolu'ya yayılarak çoğaldıkları ve bugünkü nüfus yapısını oluşturdukları hipotezidir. Bu " Orta Asya'dan gelen Türkmenler (Türkler) " hipotezi aslında Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkılmaktan kurtaracak bir formül arayan önce Tanzimat aydınları, daha sonra onların sentezi İttihat ve Terakki kurmaylarının ve sonraları da ikisinin antitezi cumhuriyet kadrolarının imparatorluk tebaası konumundan cumhuriyet vatandaşı konumuna geçiş yapması gereken ahaliyi eğitmek için eğitim sisteminde tarih kitaplarına yerleştirdikleri bir kurgu cevap olarak hala kullanılmaktadır. Moderniteyi yüz elli yıl gecikmeyle yakalamaya çalışan entelektüel Tanzimat aydınları ve yeni bir ulus yaratma peşinde olan cumhuriyet kadroları kendileriyle halk arasında bulunan eğitim uçurumunu biliyor ve " vatandaşa masallar " icat ederek kapatmayı ummuşlar. Oysa bu çabanın ters teptiğini şimdi yüz yıl sonra görüyoruz. İleriye gitmesi gereken eğitim seviyesi giderek düştüğü gibi eğitimsiz kitlelerin siyasi tercihleriyle dönüşerek karanlıklara doğru yuvarlanan bir cumhuriyet var şimdi. 1 Bugünkü adıyla Beşparmak Dağlarının bulunduğu coğrafyanın antik çağda adı Latmos olarak geçmektedir. Bugünkü Bafa gölü de Latmos körfezi'nin B.Menderes nehrinin alüvyonlarla körfezi doldurmasıyla lagünleşmesi,nden meydana gelmiştir. 2 Paradoks, görünüşte doğru olan bir ifade veya ifadeler topluluğunun bir çelişki oluşturması veya sezgiye karşı bir sonuç oluşturmasıdır. Türkçe'ye, Fransızca paradoxe sözcüğünden türeyerek giren paradoks sözcüğünün, etimolojik anlamda kökeni Yunanca paradoksos yani "karşıt-çelişen (düşünce)"dir. Paradokson, paradoks (karşıt düşünce) içeren iddia anlamındadır. (Yunanca para: Yan(ında), boyunca; üzerinden, dışa; karşı. Yunanca doksa: Düşünce; niyet. Ayrıca Yunanca dogma: Düşünce; karar; tez.) Bu Yunanca kökenli sözcüğün Latince'ye paradoxus olarak girmesi, sözcüğün daha sonra (17. yüzyılda) batı dillerinde yer almasını sağlamıştır. Kökende sözcük "kabul görmüş bir düşünceyle çelişen, karşıt bir ifade" anlamında kullanılır.