In the framework of the policies and practices of Western liberal states on some international is... more In the framework of the policies and practices of Western liberal states on some international issues, this article intends to analyse the failure of liberalism from a humanitarian perspective. Political analysis focused on liberalism-particularly after the collapse of USSR and the end of the Cold War-claims that it is a triumphant ideology, and that a liberal global system dominated is more a peaceful one. Alas, reality paints an opposite picture, particularly from the 1990s onwards. Despite its success at the national stage, liberal interventionism in Iraq, Syria, Afghanistan and Libya, the prolonged fatal unresponsiveness to the genocide in Bosnia and Rwanda, the events in Palestine, and the policies of Western liberal countries (with a colonial pasts) have all caused disappointment when it comes to hope of a liberal victory at the global level. This in turn demonstrates that liberalism is not victorious at the global level, but rather has failed in world where basic humanitarian principles are frequently sacrificed for economic interests.
Kavramlar sorunların tespiti ve çözümü için anahtar bir role sahiptirler. Bir kavram olarak "sosy... more Kavramlar sorunların tespiti ve çözümü için anahtar bir role sahiptirler. Bir kavram olarak "sosyal sermaye" sosyal bilimlerin son çeyrek yüzyılında iktisadi, siyasi ve toplumsal alanlarda karşılaşılan kalkınma merkezli sorunların tanımlanması, açıklanması ve çözümlenmesine yönelik tartışmalarda yoğun olarak yer almaya başlamıştır. Bu makalede, çoğunlukla iktisat ve siyaset bilimi çerçevesinde incelenen sosyal sermaye konusu sosyolojik bir yaklaşımla ele alınmaktadır. Makalede öncelikle kavramın tarihçesi, tanımlanması, diğer sermaye türleri arasındaki yeri, türleri, ölçülmesi ile ilgili görüşler genel hatlarıyla ele alınmıştır. Bu bağlamdan hareketle sosyal sermayenin sosyolojik temellerinin neler olabileceği, hangi sosyal koşullarda, nasıl şekillendiği, sosyal anlamda olumlu ve olumsuz ne tür etkileri olabileceği üzerinde durulmuştur.
In the contemporary world, the increase in the number of people, who have become asylum seekers a... more In the contemporary world, the increase in the number of people, who have become asylum seekers and refugees involves many humanitarian tragedies. The escape from a life in the shade of oppression and violence with the only hope of having a better life may sometimes result in a fatal end. Even though one of the target destinations of this type of migration is the Western countries, asylum seekers and refugees are seen as persona non grata in these countries. In this respect, the asylum seeker and refugee crisis, which constitutes the
In the framework of the policies and practices of Western liberal states on some international is... more In the framework of the policies and practices of Western liberal states on some international issues, this article intends to analyse the failure of liberalism from a humanitarian perspective. Political analysis focused on liberalism-particularly after the collapse of USSR and the end of the Cold War-claims that it is a triumphant ideology, and that a liberal global system dominated is more a peaceful one. Alas, reality paints an opposite picture, particularly from the 1990s onwards. Despite its success at the national stage, liberal interventionism in Iraq, Syria, Afghanistan and Libya, the prolonged fatal unresponsiveness to the genocide in Bosnia and Rwanda, the events in Palestine, and the policies of Western liberal countries (with a colonial pasts) have all caused disappointment when it comes to hope of a liberal victory at the global level. This in turn demonstrates that liberalism is not victorious at the global level, but rather has failed in world where basic humanitarian principles are frequently sacrificed for economic interests.
İletişim kültürün ve toplumun ortaya çıkışında belirleyici unsurlardandır. Sözlü, yazılı ve görse... more İletişim kültürün ve toplumun ortaya çıkışında belirleyici unsurlardandır. Sözlü, yazılı ve görsel kültürler farklı toplumsal koşullarda var olmuş ve farklı toplumsal süreçler ortaya çıkmasına yol açmışlardır. Her değişim süreci umutlarla beraber krizlerin de habercisidir. Gelişen kitle iletişim araçlarının çeşitlenerek yaygınlaşması ve ortaya çıkan Enformasyon Devrimi de birtakım umutları beslediği kadar krizler de üretmektedir. İletişim alanında egemen olan dijitalizmin dil, kültür ve toplum boyutunda nelerin habercisi olduğu hala tartışılmaktadır.
Giriş:
Dünyamız, 20. yüzyılın sonları, 21. yüzyılın başlarında önceki dönemlerde görülmemiş bir d... more Giriş: Dünyamız, 20. yüzyılın sonları, 21. yüzyılın başlarında önceki dönemlerde görülmemiş bir düzeyde göçmen, sığınmacı ve mülteci sorunlarıyla karşı karşıyadır. Dünya sistemi farklı göç türlerine yol açmaktadır. Ekonomik ve sosyal refahın belirli bölge ve ülkelerde toplanması, iletişim ve ulaşım alanındaki ilerlemeler, küreselleşme sürecinin enformasyonu artırması, zenginliklerin ve eşitsizliklerin görünür hale gelmesi, yoksulluk ve yoksunluk algısını artması göçleri hızlandırmaktadır. Doğal afetlerden dolayı da zorunlu göçler yaşanmaktadır. Devletlerin kuruluş, değişim ve yıkılış süreçleri, sınırların yeniden çizilmesi, ideolojik, siyasal, toplumsal ve ekonomik değişim süreçleri ve en önemlisi güçlü ülkelerin tetiklediği savaşlar, iç çatışmalar göçlerin, düzensiz göçlerin hızlanmasına, göçmen ve sığınmacı sayısının her geçen gün artmasına yol açmaktadır. Göç, sığınma ve mültecilere yönelik ilgi imparatorlukların çöküşü, yeni devletlerin ve ideolojilerin ortaya çıkışı sürecinde başlamıştır. Özellikle yaşanan iki büyük dünya savaşı sonucunda milyonlarca insanın ülkelerini terk etmesi ve başka ülkelere sığınmak zorunda kalması sığınmacı ve mültecilere yönelik uluslararası düzenlemeleri gerekli kılmıştır (BMMYK, 1997:1; Beter 2006a: 1-2). Dünya sistemi, siyasal, ekonomik, sosyo-kültürel olarak yeniden yapılanmaya giderken birçok ülkede ve bölgede tekrar zorunlu göçler yaşanmakta, göçmen ve sığınmacı hareketleri yoğunlaşarak ulusal ve uluslararası kamuoyunun gündemine gelmektedir. Göç ve sığınma olgularını ortaya çıkaran faktörler engellenemediği sürece bu hareketlerin de engelleyemeyeceği açıktır. Üstelik bu tür süreçler mümkün oldukça tolere edilebilir bir düzeneğe taşınmaya çalışılsa dahi bir vesileyle beklenmedik olağanüstü gelişmeler ile yaşanmaya devam edecektir (Öztürk, 2018b:104). Göçmen, sığınmacı ve mültecilerin sayılarında 2000’lerle birlikte hızlı bir artış olmuştur. Birleşmiş Milletler’in 2019 verilerine göre dünya üzerinde ülkesi dışında başka bir ülkede yaşayan göçmen sayısı 280 milyona, ülkeleri dışında sığınma arayanların sayısı 75 milyona, mülteci statüsünde olanların sayısı da 30 milyona yaklaşmıştır. Sayıları hızla artan bu göçmen, sığınmacı ve mülteciler dünyanın her yerinde birçok sorunla karşı karşıyadırlar. Ülkelerinden ayrılmalarına sebep olan sorunlarla birlikte, göç/kaçış sürecinde ve gittikleri ülkelerde birçok sorun yaşamaktalar, sorunlar yaşanmasına neden olmaktadırlar. Bu durum göçmenleri, sığınmacı ve mültecileri sosyal hizmetlere ihtiyaç duyan en büyük özel gereksinim gruplarından biri yapmaktadır. Sosyal hizmet uzmanları bu büyüklükte ve etkililikte ortaya çıkan göçmen ve sığınmacı olgusuna, sorunlarına ilgisiz kalamazlar. Bu sorunların bilimsel ve interdisipliner yaklaşımlarla ele alınması, bu alanda sosyal hizmet yaklaşımlarının ve uygulamalarının neler olabileceğinin tespit edilmesi büyük önem taşımaktadır.
Bu kitap, göç olgusunu farklı boyutlarda ve perspektiflerde ele alan çalışmalarla literatüre ufak... more Bu kitap, göç olgusunu farklı boyutlarda ve perspektiflerde ele alan çalışmalarla literatüre ufak da olsa bir katkı sunmayı hedeflemektedir. Kitapta ele alınan konular göç olgusunun sahip olduğu çeşitliliği de belli bir boyutta yansıtmaktadır. Kitap her biri farklı yazarlar tarafından göç olgusunu farklı boyutları ve örnekleri ile ele alan on bir bölümden oluşmaktadır.
Farklı boyutlarıyla göç olgusunu ele alan Göç Sosyolojisi kitabımız, göçün metafiziğinden, kuramsal boyutuna; göçün yol açtığı sorunlardan, göç politikalarına; göçün mekâna yansımalarından, sosyal uyuma etkilerine kadar uzanan çeşitlilikte, birbirinden bağımsız, bir dizi çalışmayı okurları ile buluşturmayı amaçlıyor.
Abstract:
In the contemporary world, the increase in the number of people, who have become asylu... more Abstract: In the contemporary world, the increase in the number of people, who have become asylum seekers and refugees involves many humanitarian tragedies. The escape from a life in the shade of oppression and violence with the only hope of having a better life may sometimes result in a fatal end. Even though one of the target destinations of this type of migration is the Western countries, asylum seekers and refugees are seen as persona non grata in these countries. In this respect, the asylum seeker and refugee crisis, which constitutes the general scope of this paper, will be discussed and analyzed from a humanitarian perspective by considering the reactions of the Western countries to this problem. Today, this problem causes many political debates and crises in the Western countries. The rise of extreme right in the Western world is one of the biggest obstacles to adopt a humanitarian approach to this problem. At this point, the main argument of this paper is that the reactions towards the asylum seekers and refugees in the Western countries have a neo-racist, xenophobic and Islamophobic tendency, and that the current socio-political conjuncture seriously threatens the hopes of those people with different cultural, religious, linguistic or ethnic origin, who seek a peaceful coexistence in the world. Keywords: Refugee Crisis, Asylum Seeker Crisis, Refugee Migration, Asylum, International Migration.
Özet: Sosyal bilimlerde sorunlar birtakım kavramlar-kavramsallaştırmalar etrafında ele alınıp tar... more Özet: Sosyal bilimlerde sorunlar birtakım kavramlar-kavramsallaştırmalar etrafında ele alınıp tartışılır. Kimi kavramlar akıp giden zaman içinde köpük misali kaybolurken kimi de kendine dimağlarda derin bir yol açar ve ardından gelen tartışmaların yatağı olur. Çokkültürcülük de insanların ve toplulukların farklılıkları ile bir arada yaşayabilmesi konusunda karşılaşılan sorunlara yönelik sosyal bilimlerde son dönemlerde sıkça gündeme gelen ve tartışılan bir kavram. Bu makalede çokkültürcülük tartışmalarının dikotomik temelini oluşturan liberteryen ve komüniteryen çokkültürcülük yaklaşımları genel hatları ile ele alınacaktır. Bu yaklaşımlardan hareketle çokkültürcülük tartışmasının bir çerçevesi çizildikten sonra bu yaklaşımlara ve genel olarak çokkültürcülüğe yönelik eleştirilere yer verilecektir. Bu bağlamdan hareketle son olarak da tartışmanın farklılıklarla bir arada yaşama konusunda bizlere ne tür teorik, pratik bir zemin, imkân sağladığı konusunda genel bir değerlendirme yapılacaktır. Abstract: In social sciences, cases are evaluated according to some concepts/conceptualisations. While some concepts disappear as foam under the sun as the time passes, some of them deeply effect the minds and form a base for the following debates. Multiculturalism too is a concept of Social Sciences on diversity and coexistence, which is recently often pronounced and discussed. In this paper, the approaches of libertarian and communitarian multiculturalism which constitutes the dichotomic bases of multiculturalism debates will be outlined. After debate of multiculturalism will be summarized in this context; critics towards these approaches and multiculturalism will be held. Starting from this point, finally the uses of discussion (both theoretically and practically) in means of coexistence of diversities will be briefly evaluated.
Özet: Kavramlar sorunların tespiti ve çözümü için anahtar bir role sahiptirler. Bir kavram olarak... more Özet: Kavramlar sorunların tespiti ve çözümü için anahtar bir role sahiptirler. Bir kavram olarak "sosyal sermaye" sosyal bilimlerin son çeyrek yüzyılında iktisadi, siyasi ve toplumsal alanlarda karşılaşılan kalkınma merkezli sorunların tanımlanması, açıklanması ve çözümlenmesine yönelik tartışmalarda yoğun olarak yer almaya başlamıştır. Bu makalede, çoğunlukla iktisat ve siyaset bilimi çerçevesinde incelenen sosyal sermaye konusu sosyolojik bir yaklaşımla ele alınmaktadır. Makalede öncelikle kavramın tarihçesi, tanımlanması, diğer sermaye türleri arasındaki yeri, türleri, ölçülmesi ile ilgili görüşler genel hatlarıyla ele alınmıştır. Bu bağlamdan hareketle sosyal sermayenin sosyolojik temellerinin neler olabileceği, hangi sosyal koşullarda, nasıl şekillendiği, sosyal anlamda olumlu ve olumsuz ne tür etkileri olabileceği üzerinde durulmuştur.
Devrimleri ile Aydınlanma Felsefesinin neticesinde meydana gelen uzun soluklu bir değişim süreci ... more Devrimleri ile Aydınlanma Felsefesinin neticesinde meydana gelen uzun soluklu bir değişim süreci üzerine yükselmiştir. Literatürde bu değişim sürecinde ortaya çıkan yeni zihniyete modernite ve bu zihniyete göre hayatın tüm katmanlarının şekillen(diril)me sürecine modernleşme denilmektedir. Yeni bir zihniyet olarak modernitenin 19. yüzyıldan itibaren tüm dünyayı etkisi altına alarak küresel bir değişime yol açtığı söylenebilir. Dolayısıyla devrimsel, küresel ve homojenleştirici bir süreç olarak nitelendirilen modernleşme, Batı'daki modern toplumun oluşum sürecine işaret etmesinin yanı sıra Batı dışı toplumların Batı'yı örnek alarak değişme çabasını anlatmak için de kullanılmaktadır. Bu kitapta, Osmanlı bilginleri tarafından seyl-i huruşan olarak nitelendirilen söz konusu değişim vetiresinin Müslüman toplumlara taş(ın)ma süreci, konuların uzmanlarınca tahlil edilmektedir. Müslüman toplumların son iki yüz yıllık değişim sürecini Türkiye, Mısır, İran, Afganistan, Azerbaycan, Lübnan ve Endonezya örnekleri üzerinden ele alan bu kitap modernleşme konusuyla ilgilenen herkesin istifade edebileceği bir kaynak niteliği taşımaktadır.
Devrimleri ile Aydınlanma Felsefesinin neticesinde meydana gelen uzun soluklu bir değişim süreci ... more Devrimleri ile Aydınlanma Felsefesinin neticesinde meydana gelen uzun soluklu bir değişim süreci üzerine yükselmiştir. Literatürde bu değişim sürecinde ortaya çıkan yeni zihniyete modernite ve bu zihniyete göre hayatın tüm katmanlarının şekillen(diril)me sürecine modernleşme denilmektedir. Yeni bir zihniyet olarak modernitenin 19. yüzyıldan itibaren tüm dünyayı etkisi altına alarak küresel bir değişime yol açtığı söylenebilir. Dolayısıyla devrimsel, küresel ve homojenleştirici bir süreç olarak nitelendirilen modernleşme, Batı'daki modern toplumun oluşum sürecine işaret etmesinin yanı sıra Batı dışı toplumların Batı'yı örnek alarak değişme çabasını anlatmak için de kullanılmaktadır. Bu kitapta, Osmanlı bilginleri tarafından seyl-i huruşan olarak nitelendirilen söz konusu değişim vetiresinin Müslüman toplumlara taş(ın)ma süreci, konuların uzmanlarınca tahlil edilmektedir. Müslüman toplumların son iki yüz yıllık değişim sürecini Türkiye, Mısır, İran, Afganistan, Azerbaycan, Lübnan ve Endonezya örnekleri üzerinden ele alan bu kitap modernleşme konusuyla ilgilenen herkesin istifade edebileceği bir kaynak niteliği taşımaktadır.
In the framework of the policies and practices of Western liberal states on some international is... more In the framework of the policies and practices of Western liberal states on some international issues, this article intends to analyse the failure of liberalism from a humanitarian perspective. Political analysis focused on liberalism-particularly after the collapse of USSR and the end of the Cold War-claims that it is a triumphant ideology, and that a liberal global system dominated is more a peaceful one. Alas, reality paints an opposite picture, particularly from the 1990s onwards. Despite its success at the national stage, liberal interventionism in Iraq, Syria, Afghanistan and Libya, the prolonged fatal unresponsiveness to the genocide in Bosnia and Rwanda, the events in Palestine, and the policies of Western liberal countries (with a colonial pasts) have all caused disappointment when it comes to hope of a liberal victory at the global level. This in turn demonstrates that liberalism is not victorious at the global level, but rather has failed in world where basic humanitarian principles are frequently sacrificed for economic interests.
Kavramlar sorunların tespiti ve çözümü için anahtar bir role sahiptirler. Bir kavram olarak "sosy... more Kavramlar sorunların tespiti ve çözümü için anahtar bir role sahiptirler. Bir kavram olarak "sosyal sermaye" sosyal bilimlerin son çeyrek yüzyılında iktisadi, siyasi ve toplumsal alanlarda karşılaşılan kalkınma merkezli sorunların tanımlanması, açıklanması ve çözümlenmesine yönelik tartışmalarda yoğun olarak yer almaya başlamıştır. Bu makalede, çoğunlukla iktisat ve siyaset bilimi çerçevesinde incelenen sosyal sermaye konusu sosyolojik bir yaklaşımla ele alınmaktadır. Makalede öncelikle kavramın tarihçesi, tanımlanması, diğer sermaye türleri arasındaki yeri, türleri, ölçülmesi ile ilgili görüşler genel hatlarıyla ele alınmıştır. Bu bağlamdan hareketle sosyal sermayenin sosyolojik temellerinin neler olabileceği, hangi sosyal koşullarda, nasıl şekillendiği, sosyal anlamda olumlu ve olumsuz ne tür etkileri olabileceği üzerinde durulmuştur.
In the contemporary world, the increase in the number of people, who have become asylum seekers a... more In the contemporary world, the increase in the number of people, who have become asylum seekers and refugees involves many humanitarian tragedies. The escape from a life in the shade of oppression and violence with the only hope of having a better life may sometimes result in a fatal end. Even though one of the target destinations of this type of migration is the Western countries, asylum seekers and refugees are seen as persona non grata in these countries. In this respect, the asylum seeker and refugee crisis, which constitutes the
In the framework of the policies and practices of Western liberal states on some international is... more In the framework of the policies and practices of Western liberal states on some international issues, this article intends to analyse the failure of liberalism from a humanitarian perspective. Political analysis focused on liberalism-particularly after the collapse of USSR and the end of the Cold War-claims that it is a triumphant ideology, and that a liberal global system dominated is more a peaceful one. Alas, reality paints an opposite picture, particularly from the 1990s onwards. Despite its success at the national stage, liberal interventionism in Iraq, Syria, Afghanistan and Libya, the prolonged fatal unresponsiveness to the genocide in Bosnia and Rwanda, the events in Palestine, and the policies of Western liberal countries (with a colonial pasts) have all caused disappointment when it comes to hope of a liberal victory at the global level. This in turn demonstrates that liberalism is not victorious at the global level, but rather has failed in world where basic humanitarian principles are frequently sacrificed for economic interests.
İletişim kültürün ve toplumun ortaya çıkışında belirleyici unsurlardandır. Sözlü, yazılı ve görse... more İletişim kültürün ve toplumun ortaya çıkışında belirleyici unsurlardandır. Sözlü, yazılı ve görsel kültürler farklı toplumsal koşullarda var olmuş ve farklı toplumsal süreçler ortaya çıkmasına yol açmışlardır. Her değişim süreci umutlarla beraber krizlerin de habercisidir. Gelişen kitle iletişim araçlarının çeşitlenerek yaygınlaşması ve ortaya çıkan Enformasyon Devrimi de birtakım umutları beslediği kadar krizler de üretmektedir. İletişim alanında egemen olan dijitalizmin dil, kültür ve toplum boyutunda nelerin habercisi olduğu hala tartışılmaktadır.
Giriş:
Dünyamız, 20. yüzyılın sonları, 21. yüzyılın başlarında önceki dönemlerde görülmemiş bir d... more Giriş: Dünyamız, 20. yüzyılın sonları, 21. yüzyılın başlarında önceki dönemlerde görülmemiş bir düzeyde göçmen, sığınmacı ve mülteci sorunlarıyla karşı karşıyadır. Dünya sistemi farklı göç türlerine yol açmaktadır. Ekonomik ve sosyal refahın belirli bölge ve ülkelerde toplanması, iletişim ve ulaşım alanındaki ilerlemeler, küreselleşme sürecinin enformasyonu artırması, zenginliklerin ve eşitsizliklerin görünür hale gelmesi, yoksulluk ve yoksunluk algısını artması göçleri hızlandırmaktadır. Doğal afetlerden dolayı da zorunlu göçler yaşanmaktadır. Devletlerin kuruluş, değişim ve yıkılış süreçleri, sınırların yeniden çizilmesi, ideolojik, siyasal, toplumsal ve ekonomik değişim süreçleri ve en önemlisi güçlü ülkelerin tetiklediği savaşlar, iç çatışmalar göçlerin, düzensiz göçlerin hızlanmasına, göçmen ve sığınmacı sayısının her geçen gün artmasına yol açmaktadır. Göç, sığınma ve mültecilere yönelik ilgi imparatorlukların çöküşü, yeni devletlerin ve ideolojilerin ortaya çıkışı sürecinde başlamıştır. Özellikle yaşanan iki büyük dünya savaşı sonucunda milyonlarca insanın ülkelerini terk etmesi ve başka ülkelere sığınmak zorunda kalması sığınmacı ve mültecilere yönelik uluslararası düzenlemeleri gerekli kılmıştır (BMMYK, 1997:1; Beter 2006a: 1-2). Dünya sistemi, siyasal, ekonomik, sosyo-kültürel olarak yeniden yapılanmaya giderken birçok ülkede ve bölgede tekrar zorunlu göçler yaşanmakta, göçmen ve sığınmacı hareketleri yoğunlaşarak ulusal ve uluslararası kamuoyunun gündemine gelmektedir. Göç ve sığınma olgularını ortaya çıkaran faktörler engellenemediği sürece bu hareketlerin de engelleyemeyeceği açıktır. Üstelik bu tür süreçler mümkün oldukça tolere edilebilir bir düzeneğe taşınmaya çalışılsa dahi bir vesileyle beklenmedik olağanüstü gelişmeler ile yaşanmaya devam edecektir (Öztürk, 2018b:104). Göçmen, sığınmacı ve mültecilerin sayılarında 2000’lerle birlikte hızlı bir artış olmuştur. Birleşmiş Milletler’in 2019 verilerine göre dünya üzerinde ülkesi dışında başka bir ülkede yaşayan göçmen sayısı 280 milyona, ülkeleri dışında sığınma arayanların sayısı 75 milyona, mülteci statüsünde olanların sayısı da 30 milyona yaklaşmıştır. Sayıları hızla artan bu göçmen, sığınmacı ve mülteciler dünyanın her yerinde birçok sorunla karşı karşıyadırlar. Ülkelerinden ayrılmalarına sebep olan sorunlarla birlikte, göç/kaçış sürecinde ve gittikleri ülkelerde birçok sorun yaşamaktalar, sorunlar yaşanmasına neden olmaktadırlar. Bu durum göçmenleri, sığınmacı ve mültecileri sosyal hizmetlere ihtiyaç duyan en büyük özel gereksinim gruplarından biri yapmaktadır. Sosyal hizmet uzmanları bu büyüklükte ve etkililikte ortaya çıkan göçmen ve sığınmacı olgusuna, sorunlarına ilgisiz kalamazlar. Bu sorunların bilimsel ve interdisipliner yaklaşımlarla ele alınması, bu alanda sosyal hizmet yaklaşımlarının ve uygulamalarının neler olabileceğinin tespit edilmesi büyük önem taşımaktadır.
Bu kitap, göç olgusunu farklı boyutlarda ve perspektiflerde ele alan çalışmalarla literatüre ufak... more Bu kitap, göç olgusunu farklı boyutlarda ve perspektiflerde ele alan çalışmalarla literatüre ufak da olsa bir katkı sunmayı hedeflemektedir. Kitapta ele alınan konular göç olgusunun sahip olduğu çeşitliliği de belli bir boyutta yansıtmaktadır. Kitap her biri farklı yazarlar tarafından göç olgusunu farklı boyutları ve örnekleri ile ele alan on bir bölümden oluşmaktadır.
Farklı boyutlarıyla göç olgusunu ele alan Göç Sosyolojisi kitabımız, göçün metafiziğinden, kuramsal boyutuna; göçün yol açtığı sorunlardan, göç politikalarına; göçün mekâna yansımalarından, sosyal uyuma etkilerine kadar uzanan çeşitlilikte, birbirinden bağımsız, bir dizi çalışmayı okurları ile buluşturmayı amaçlıyor.
Abstract:
In the contemporary world, the increase in the number of people, who have become asylu... more Abstract: In the contemporary world, the increase in the number of people, who have become asylum seekers and refugees involves many humanitarian tragedies. The escape from a life in the shade of oppression and violence with the only hope of having a better life may sometimes result in a fatal end. Even though one of the target destinations of this type of migration is the Western countries, asylum seekers and refugees are seen as persona non grata in these countries. In this respect, the asylum seeker and refugee crisis, which constitutes the general scope of this paper, will be discussed and analyzed from a humanitarian perspective by considering the reactions of the Western countries to this problem. Today, this problem causes many political debates and crises in the Western countries. The rise of extreme right in the Western world is one of the biggest obstacles to adopt a humanitarian approach to this problem. At this point, the main argument of this paper is that the reactions towards the asylum seekers and refugees in the Western countries have a neo-racist, xenophobic and Islamophobic tendency, and that the current socio-political conjuncture seriously threatens the hopes of those people with different cultural, religious, linguistic or ethnic origin, who seek a peaceful coexistence in the world. Keywords: Refugee Crisis, Asylum Seeker Crisis, Refugee Migration, Asylum, International Migration.
Özet: Sosyal bilimlerde sorunlar birtakım kavramlar-kavramsallaştırmalar etrafında ele alınıp tar... more Özet: Sosyal bilimlerde sorunlar birtakım kavramlar-kavramsallaştırmalar etrafında ele alınıp tartışılır. Kimi kavramlar akıp giden zaman içinde köpük misali kaybolurken kimi de kendine dimağlarda derin bir yol açar ve ardından gelen tartışmaların yatağı olur. Çokkültürcülük de insanların ve toplulukların farklılıkları ile bir arada yaşayabilmesi konusunda karşılaşılan sorunlara yönelik sosyal bilimlerde son dönemlerde sıkça gündeme gelen ve tartışılan bir kavram. Bu makalede çokkültürcülük tartışmalarının dikotomik temelini oluşturan liberteryen ve komüniteryen çokkültürcülük yaklaşımları genel hatları ile ele alınacaktır. Bu yaklaşımlardan hareketle çokkültürcülük tartışmasının bir çerçevesi çizildikten sonra bu yaklaşımlara ve genel olarak çokkültürcülüğe yönelik eleştirilere yer verilecektir. Bu bağlamdan hareketle son olarak da tartışmanın farklılıklarla bir arada yaşama konusunda bizlere ne tür teorik, pratik bir zemin, imkân sağladığı konusunda genel bir değerlendirme yapılacaktır. Abstract: In social sciences, cases are evaluated according to some concepts/conceptualisations. While some concepts disappear as foam under the sun as the time passes, some of them deeply effect the minds and form a base for the following debates. Multiculturalism too is a concept of Social Sciences on diversity and coexistence, which is recently often pronounced and discussed. In this paper, the approaches of libertarian and communitarian multiculturalism which constitutes the dichotomic bases of multiculturalism debates will be outlined. After debate of multiculturalism will be summarized in this context; critics towards these approaches and multiculturalism will be held. Starting from this point, finally the uses of discussion (both theoretically and practically) in means of coexistence of diversities will be briefly evaluated.
Özet: Kavramlar sorunların tespiti ve çözümü için anahtar bir role sahiptirler. Bir kavram olarak... more Özet: Kavramlar sorunların tespiti ve çözümü için anahtar bir role sahiptirler. Bir kavram olarak "sosyal sermaye" sosyal bilimlerin son çeyrek yüzyılında iktisadi, siyasi ve toplumsal alanlarda karşılaşılan kalkınma merkezli sorunların tanımlanması, açıklanması ve çözümlenmesine yönelik tartışmalarda yoğun olarak yer almaya başlamıştır. Bu makalede, çoğunlukla iktisat ve siyaset bilimi çerçevesinde incelenen sosyal sermaye konusu sosyolojik bir yaklaşımla ele alınmaktadır. Makalede öncelikle kavramın tarihçesi, tanımlanması, diğer sermaye türleri arasındaki yeri, türleri, ölçülmesi ile ilgili görüşler genel hatlarıyla ele alınmıştır. Bu bağlamdan hareketle sosyal sermayenin sosyolojik temellerinin neler olabileceği, hangi sosyal koşullarda, nasıl şekillendiği, sosyal anlamda olumlu ve olumsuz ne tür etkileri olabileceği üzerinde durulmuştur.
Devrimleri ile Aydınlanma Felsefesinin neticesinde meydana gelen uzun soluklu bir değişim süreci ... more Devrimleri ile Aydınlanma Felsefesinin neticesinde meydana gelen uzun soluklu bir değişim süreci üzerine yükselmiştir. Literatürde bu değişim sürecinde ortaya çıkan yeni zihniyete modernite ve bu zihniyete göre hayatın tüm katmanlarının şekillen(diril)me sürecine modernleşme denilmektedir. Yeni bir zihniyet olarak modernitenin 19. yüzyıldan itibaren tüm dünyayı etkisi altına alarak küresel bir değişime yol açtığı söylenebilir. Dolayısıyla devrimsel, küresel ve homojenleştirici bir süreç olarak nitelendirilen modernleşme, Batı'daki modern toplumun oluşum sürecine işaret etmesinin yanı sıra Batı dışı toplumların Batı'yı örnek alarak değişme çabasını anlatmak için de kullanılmaktadır. Bu kitapta, Osmanlı bilginleri tarafından seyl-i huruşan olarak nitelendirilen söz konusu değişim vetiresinin Müslüman toplumlara taş(ın)ma süreci, konuların uzmanlarınca tahlil edilmektedir. Müslüman toplumların son iki yüz yıllık değişim sürecini Türkiye, Mısır, İran, Afganistan, Azerbaycan, Lübnan ve Endonezya örnekleri üzerinden ele alan bu kitap modernleşme konusuyla ilgilenen herkesin istifade edebileceği bir kaynak niteliği taşımaktadır.
Devrimleri ile Aydınlanma Felsefesinin neticesinde meydana gelen uzun soluklu bir değişim süreci ... more Devrimleri ile Aydınlanma Felsefesinin neticesinde meydana gelen uzun soluklu bir değişim süreci üzerine yükselmiştir. Literatürde bu değişim sürecinde ortaya çıkan yeni zihniyete modernite ve bu zihniyete göre hayatın tüm katmanlarının şekillen(diril)me sürecine modernleşme denilmektedir. Yeni bir zihniyet olarak modernitenin 19. yüzyıldan itibaren tüm dünyayı etkisi altına alarak küresel bir değişime yol açtığı söylenebilir. Dolayısıyla devrimsel, küresel ve homojenleştirici bir süreç olarak nitelendirilen modernleşme, Batı'daki modern toplumun oluşum sürecine işaret etmesinin yanı sıra Batı dışı toplumların Batı'yı örnek alarak değişme çabasını anlatmak için de kullanılmaktadır. Bu kitapta, Osmanlı bilginleri tarafından seyl-i huruşan olarak nitelendirilen söz konusu değişim vetiresinin Müslüman toplumlara taş(ın)ma süreci, konuların uzmanlarınca tahlil edilmektedir. Müslüman toplumların son iki yüz yıllık değişim sürecini Türkiye, Mısır, İran, Afganistan, Azerbaycan, Lübnan ve Endonezya örnekleri üzerinden ele alan bu kitap modernleşme konusuyla ilgilenen herkesin istifade edebileceği bir kaynak niteliği taşımaktadır.
Uploads
Papers by Rıdvan Şimşek
Dünyamız, 20. yüzyılın sonları, 21. yüzyılın başlarında önceki dönemlerde görülmemiş bir düzeyde göçmen, sığınmacı ve mülteci sorunlarıyla karşı karşıyadır. Dünya sistemi farklı göç türlerine yol açmaktadır. Ekonomik ve sosyal refahın belirli bölge ve ülkelerde toplanması, iletişim ve ulaşım alanındaki ilerlemeler, küreselleşme sürecinin enformasyonu artırması, zenginliklerin ve eşitsizliklerin görünür hale gelmesi, yoksulluk ve yoksunluk algısını artması göçleri hızlandırmaktadır. Doğal afetlerden dolayı da zorunlu göçler yaşanmaktadır. Devletlerin kuruluş, değişim ve yıkılış süreçleri, sınırların yeniden çizilmesi, ideolojik, siyasal, toplumsal ve ekonomik değişim süreçleri ve en önemlisi güçlü ülkelerin tetiklediği savaşlar, iç çatışmalar göçlerin, düzensiz göçlerin hızlanmasına, göçmen ve sığınmacı sayısının her geçen gün artmasına yol açmaktadır.
Göç, sığınma ve mültecilere yönelik ilgi imparatorlukların çöküşü, yeni devletlerin ve ideolojilerin ortaya çıkışı sürecinde başlamıştır. Özellikle yaşanan iki büyük dünya savaşı sonucunda milyonlarca insanın ülkelerini terk etmesi ve başka ülkelere sığınmak zorunda kalması sığınmacı ve mültecilere yönelik uluslararası düzenlemeleri gerekli kılmıştır (BMMYK, 1997:1; Beter 2006a: 1-2). Dünya sistemi, siyasal, ekonomik, sosyo-kültürel olarak yeniden yapılanmaya giderken birçok ülkede ve bölgede tekrar zorunlu göçler yaşanmakta, göçmen ve sığınmacı hareketleri yoğunlaşarak ulusal ve uluslararası kamuoyunun gündemine gelmektedir. Göç ve sığınma olgularını ortaya çıkaran faktörler engellenemediği sürece bu hareketlerin de engelleyemeyeceği açıktır. Üstelik bu tür süreçler mümkün oldukça tolere edilebilir bir düzeneğe taşınmaya çalışılsa dahi bir vesileyle beklenmedik olağanüstü gelişmeler ile yaşanmaya devam edecektir (Öztürk, 2018b:104).
Göçmen, sığınmacı ve mültecilerin sayılarında 2000’lerle birlikte hızlı bir artış olmuştur. Birleşmiş Milletler’in 2019 verilerine göre dünya üzerinde ülkesi dışında başka bir ülkede yaşayan göçmen sayısı 280 milyona, ülkeleri dışında sığınma arayanların sayısı 75 milyona, mülteci statüsünde olanların sayısı da 30 milyona yaklaşmıştır. Sayıları hızla artan bu göçmen, sığınmacı ve mülteciler dünyanın her yerinde birçok sorunla karşı karşıyadırlar. Ülkelerinden ayrılmalarına sebep olan sorunlarla birlikte, göç/kaçış sürecinde ve gittikleri ülkelerde birçok sorun yaşamaktalar, sorunlar yaşanmasına neden olmaktadırlar. Bu durum göçmenleri, sığınmacı ve mültecileri sosyal hizmetlere ihtiyaç duyan en büyük özel gereksinim gruplarından biri yapmaktadır. Sosyal hizmet uzmanları bu büyüklükte ve etkililikte ortaya çıkan göçmen ve sığınmacı olgusuna, sorunlarına ilgisiz kalamazlar. Bu sorunların bilimsel ve interdisipliner yaklaşımlarla ele alınması, bu alanda sosyal hizmet yaklaşımlarının ve uygulamalarının neler olabileceğinin tespit edilmesi büyük önem taşımaktadır.
Farklı boyutlarıyla göç olgusunu ele alan Göç Sosyolojisi kitabımız, göçün metafiziğinden, kuramsal boyutuna; göçün yol açtığı sorunlardan, göç politikalarına; göçün mekâna yansımalarından, sosyal uyuma etkilerine kadar uzanan çeşitlilikte, birbirinden bağımsız, bir dizi çalışmayı okurları ile buluşturmayı amaçlıyor.
In the contemporary world, the increase in the number of people, who have become asylum seekers and refugees involves many humanitarian tragedies. The escape from a life in the shade of oppression and violence with the only hope of having a better life may sometimes result in a fatal end. Even though one of the target destinations of this type of migration is the Western countries, asylum seekers and refugees are seen as persona non grata in these countries. In this respect, the asylum seeker and refugee crisis, which constitutes the general scope of this paper, will be discussed and analyzed from a humanitarian perspective by considering the reactions of the Western countries to this problem. Today, this problem causes many political debates and crises in the Western countries. The rise of extreme right in the Western world is one of the biggest obstacles to adopt a humanitarian approach to this problem. At this point, the main argument of this paper is that the reactions towards the asylum seekers and refugees in the Western countries have a neo-racist, xenophobic and Islamophobic tendency, and that the current socio-political conjuncture seriously threatens the hopes of those people with different cultural, religious, linguistic or ethnic origin, who seek a peaceful coexistence in the world.
Keywords: Refugee Crisis, Asylum Seeker Crisis, Refugee Migration, Asylum, International Migration.
Books by Rıdvan Şimşek
Dünyamız, 20. yüzyılın sonları, 21. yüzyılın başlarında önceki dönemlerde görülmemiş bir düzeyde göçmen, sığınmacı ve mülteci sorunlarıyla karşı karşıyadır. Dünya sistemi farklı göç türlerine yol açmaktadır. Ekonomik ve sosyal refahın belirli bölge ve ülkelerde toplanması, iletişim ve ulaşım alanındaki ilerlemeler, küreselleşme sürecinin enformasyonu artırması, zenginliklerin ve eşitsizliklerin görünür hale gelmesi, yoksulluk ve yoksunluk algısını artması göçleri hızlandırmaktadır. Doğal afetlerden dolayı da zorunlu göçler yaşanmaktadır. Devletlerin kuruluş, değişim ve yıkılış süreçleri, sınırların yeniden çizilmesi, ideolojik, siyasal, toplumsal ve ekonomik değişim süreçleri ve en önemlisi güçlü ülkelerin tetiklediği savaşlar, iç çatışmalar göçlerin, düzensiz göçlerin hızlanmasına, göçmen ve sığınmacı sayısının her geçen gün artmasına yol açmaktadır.
Göç, sığınma ve mültecilere yönelik ilgi imparatorlukların çöküşü, yeni devletlerin ve ideolojilerin ortaya çıkışı sürecinde başlamıştır. Özellikle yaşanan iki büyük dünya savaşı sonucunda milyonlarca insanın ülkelerini terk etmesi ve başka ülkelere sığınmak zorunda kalması sığınmacı ve mültecilere yönelik uluslararası düzenlemeleri gerekli kılmıştır (BMMYK, 1997:1; Beter 2006a: 1-2). Dünya sistemi, siyasal, ekonomik, sosyo-kültürel olarak yeniden yapılanmaya giderken birçok ülkede ve bölgede tekrar zorunlu göçler yaşanmakta, göçmen ve sığınmacı hareketleri yoğunlaşarak ulusal ve uluslararası kamuoyunun gündemine gelmektedir. Göç ve sığınma olgularını ortaya çıkaran faktörler engellenemediği sürece bu hareketlerin de engelleyemeyeceği açıktır. Üstelik bu tür süreçler mümkün oldukça tolere edilebilir bir düzeneğe taşınmaya çalışılsa dahi bir vesileyle beklenmedik olağanüstü gelişmeler ile yaşanmaya devam edecektir (Öztürk, 2018b:104).
Göçmen, sığınmacı ve mültecilerin sayılarında 2000’lerle birlikte hızlı bir artış olmuştur. Birleşmiş Milletler’in 2019 verilerine göre dünya üzerinde ülkesi dışında başka bir ülkede yaşayan göçmen sayısı 280 milyona, ülkeleri dışında sığınma arayanların sayısı 75 milyona, mülteci statüsünde olanların sayısı da 30 milyona yaklaşmıştır. Sayıları hızla artan bu göçmen, sığınmacı ve mülteciler dünyanın her yerinde birçok sorunla karşı karşıyadırlar. Ülkelerinden ayrılmalarına sebep olan sorunlarla birlikte, göç/kaçış sürecinde ve gittikleri ülkelerde birçok sorun yaşamaktalar, sorunlar yaşanmasına neden olmaktadırlar. Bu durum göçmenleri, sığınmacı ve mültecileri sosyal hizmetlere ihtiyaç duyan en büyük özel gereksinim gruplarından biri yapmaktadır. Sosyal hizmet uzmanları bu büyüklükte ve etkililikte ortaya çıkan göçmen ve sığınmacı olgusuna, sorunlarına ilgisiz kalamazlar. Bu sorunların bilimsel ve interdisipliner yaklaşımlarla ele alınması, bu alanda sosyal hizmet yaklaşımlarının ve uygulamalarının neler olabileceğinin tespit edilmesi büyük önem taşımaktadır.
Farklı boyutlarıyla göç olgusunu ele alan Göç Sosyolojisi kitabımız, göçün metafiziğinden, kuramsal boyutuna; göçün yol açtığı sorunlardan, göç politikalarına; göçün mekâna yansımalarından, sosyal uyuma etkilerine kadar uzanan çeşitlilikte, birbirinden bağımsız, bir dizi çalışmayı okurları ile buluşturmayı amaçlıyor.
In the contemporary world, the increase in the number of people, who have become asylum seekers and refugees involves many humanitarian tragedies. The escape from a life in the shade of oppression and violence with the only hope of having a better life may sometimes result in a fatal end. Even though one of the target destinations of this type of migration is the Western countries, asylum seekers and refugees are seen as persona non grata in these countries. In this respect, the asylum seeker and refugee crisis, which constitutes the general scope of this paper, will be discussed and analyzed from a humanitarian perspective by considering the reactions of the Western countries to this problem. Today, this problem causes many political debates and crises in the Western countries. The rise of extreme right in the Western world is one of the biggest obstacles to adopt a humanitarian approach to this problem. At this point, the main argument of this paper is that the reactions towards the asylum seekers and refugees in the Western countries have a neo-racist, xenophobic and Islamophobic tendency, and that the current socio-political conjuncture seriously threatens the hopes of those people with different cultural, religious, linguistic or ethnic origin, who seek a peaceful coexistence in the world.
Keywords: Refugee Crisis, Asylum Seeker Crisis, Refugee Migration, Asylum, International Migration.