Câmi merkezli bir medeniyet inşa eden İslâm, insanın yeryüzü serüveni ve hayatla ilişkisinde mesc... more Câmi merkezli bir medeniyet inşa eden İslâm, insanın yeryüzü serüveni ve hayatla ilişkisinde mescidi en önemli mekânlardan biri yapmıştır. İslâm’ın ilk döneminden itibaren İslâm kültür merkezleri olarak kabul edilen câmiler, aynı zamanda İslâmî her tür faaliyetin de merkezi konumundaydı. İslâm düşünce geleneğinde yalnızca tuğla ve kireçten müteşekkil yapılar olarak görülmeyen câmiler, ibâdet mekânı olmanın çok ötesinde işlevler îfâ etmiştir. Nitekim câmi ve mescitler ibâdet yerleri olmanın yanısıra ilim müesseseleri, mahkemeler, adliye sarayları, ordu karargâhları, yabancı elçilerin kabul merkezleri, istişare meclisleri, bölge ve mahallenin durumunun müzakere edildiği mekânlar ve hatta ceza infaz kurumları ile tutuk evleri olarak İslâm müesseseleri arasında önemli bir yer işgal etmiştir. Bütün bu fonksiyonlarının yanı sıra câmi ve mescitler, İslâm’ın çok önem ve öncelik verdiği ümmetin birlik ve beraberliğinin muhafazasına yönelik bir fonksiyon da icra etmişlerdir. Bu makalede önce ...
Mu‘tezile Kur’an’ın yaratılmış olduğu fikrini ilk kabul eden mezhep olmakla birlikte halku’l-Kur’... more Mu‘tezile Kur’an’ın yaratılmış olduğu fikrini ilk kabul eden mezhep olmakla birlikte halku’l-Kur’an’a kâil olan yegâne mezhep değildir. Hâricî bir fırka sayılan ve bedevî kökene dayanan İbâdiyye mezhebi de Kur’an’ın yaratılmış olduğu fikrini benimsemiştir. İbâdiyye mensupları, tevhit esası görüşlerinin bir neticesi olarak, Kur’an’ın yaratılmış olduğunu kabul etmişlerdir. Mezhep içerisinde bu konuda farklı düşünceler dile getirilse de İbâdî âlimlerin kahir ekseriyeti, Kur’an’ın kadîm değil hâdis olduğuna inanmışlardır. Bu çalışma, İslâm tarihinin erken dönemlerinde siyasi malzeme konusu yapılarak politik istismara uğrayan ve Mihne hadisesinin yaşanmasına neden olan halku’l-Kur’an meselesini İbâdiyye perspektifinden irdelemeyi hedeflemektedir. Bu bağlamda meselenin İbâdî âlimler tarafından hangi esaslar çerçevesinde temellendirildiği ve konunun delillendirme yöntemleri çeşitli açılardan ele alınıp incelenecektir.
Sıffîn savaşı esnasında Muâviye ve Amr b. As’ın Tahkîm’e gitme önerisinin Halife Hz. Ali tarafınd... more Sıffîn savaşı esnasında Muâviye ve Amr b. As’ın Tahkîm’e gitme önerisinin Halife Hz. Ali tarafından kabulü onun ordusunda bölünmeye yol açtı. Bu bölünme neticesinde makâlât türü kaynakların “Havâric” olarak adlandırdığı, İbâdîlerin ise “Muhakkimetü’l-Ûlâ” dedikleri ilk fırkalaşma hareketi başlamış oldu. Hicrî 64/684 yılında Muhakkimetü’l-Ûlâ’nın parçalanması ve sonrasında meydana gelen fırkaların hepsi Mezhepler Tarihçileri tarafından genel bir değerlendirme ile Hâricîliğin alt kolları olarak kabul edildi. Yapılan tanımlamalarda Ezârika, Necedât, Acâride, Sufriyye, Beyhesiyye ve diğer Hâricî fırkalar sertlik yanlısı ve aşırıya kaçanlar olarak vasıflandırıldı. İbâdîler ise Hâricîliğin günümüze kadar yaşayan mutedil fırkası olarak kabul edildi. Bu niteleme ile İbâdiyye Hâricî fırkalardan biri olarak konumlandırılmış oldu. Şiddet taraftarı Hâricî fırkalardan hiçbiri varlığını sürdüremezken İbâdiyye’nin günümüze kadar varlığını devam ettirmesinin temel sebebinin görüşlerindeki itidal ol...
Fıkıhta zahirî bakış açısına sahip olan İbn Hazm, akâid ve kelâmda da aynı usulü devam ettirmişti... more Fıkıhta zahirî bakış açısına sahip olan İbn Hazm, akâid ve kelâmda da aynı usulü devam ettirmiştir. İbn Hazm'ın isim ve sıfatlara dair görüşü, onu diğer bütün itikadî mezhep mensuplarının fikirlerinden farklı kılan bir anlayıştır. Allah'a sıfat nispet etmede gâibi şahide kıyas yöntemini kullanan kelâm mezheplerini bid'atçı olmakla suçlayan İbn Hazm, kelâmcıların bu görüleriyle teşbîhe düştükleri iddiasıyla onları eleştirir. Bunun için İbn Hazm-ister zatıyla kaim ister zatı üzerine zait, isterse de zatının aynı kabul edilsin fark etmez-Allah'a sıfat nispet etmenin taaddüd-i-kudemâ'ya yol açtığını iddia eder. Genelde bütün kelâm mezheplerini özelde ise Mu'tezile, Eş'ariyye ve Cehmiyye'yi eleştiren İbn Hazm, bu mezheplerin istidlal ile Allah'a isim ve sıfatlar nispet ettiklerini, bunun ise Allah'ı mahlukâta benzetmek olduğunu, ayrıca Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih etmek için O'nun zatıyla beraber ezelî sıfatları nefyeden Mu'tezile ve yine Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih amacıyla O'na ezelî sıfatlar nispet eden Eş'arîlerin hatalı olduklarını söyler. Bu çalışmada önce kendi döneminde Eş'arîler ile Mu'tezile arasında büyük tartışmalara sebep olan ilahî sıfatlar konusunda İbn Hazm'ın bu iki mezhebe yönelik eleştirileri irdelenecek, daha sonra da yeni bir kelâm üretme çabasında olan İbn Hazm'ın gayretlerinin günümüzde yeni bir kelâmın inşası için ne denli ufuk açıcı olduğu konusu ele alınıp incelenecektir.
Hadisler Hz. Peygamber’e atfedilen söz, fiil ve takrirlerdir. Mezhep ise terim olarak dini anlama... more Hadisler Hz. Peygamber’e atfedilen söz, fiil ve takrirlerdir. Mezhep ise terim olarak dini anlama ve yorumlamada kendine has yaklaşıma sahip düşünce bütünü ve bu yaklaşıma göre oluşan ekolleşme olarak tanımlanmıştır. Mezhepler Hz. Peygamber’in vefatından çok sonra çeşitli görüş ayrılıkları neticesinde ümmette/Müslüman toplumda ortaya çıkan gruplardır. Hz. Peygamber döneminde mezhep olmamasına rağmen mezheplerle ilgili hadisler sahih, sünen ve diğer klasik tarih ve mezhep kitaplarında rivayet edilmiştir. Bu tür hadislerin rivayet edilmesinde birçok faktör olmakla birlikte mezhep taassubu en önemli sebeplerdendir. Bu çalışmada Ehl-i sünnet, Hâricîler, Kaderiyye/ Mu‘tezile, Mürcie, Şîa, Cehmiyye’yle ilgili hadis rivayetleri Mezhepler Tarihî açısından ele alınmış, keza mezhep faktörünün mezhepleri hedef alan hadis rivayetlerine etkisi incelenmiştir.
Erken dönem dinî inanç ve uygulamaları esas alan bakış açısı veya erken dönem dinî söylem demek o... more Erken dönem dinî inanç ve uygulamaları esas alan bakış açısı veya erken dönem dinî söylem demek olan Selefiyye, tarihsel süreç içinde farklı formlara evrilmiş ve farklı isimlerle anılmıştır. Buna göre sahâbe, tâbiîn ve tebe-i tâbiînin inanç ve uygulamada benimsediği yolu sürdürenler için Selef-i Sâlîhîn kavramı kullanılırken; modern zamanlarda daha çok Selefîliğin aşırı bir tezâhürü olarak görülen Vehhâbîlik bünyesinde ortaya çıkan akımların ortak adı ise Neo-Selefîlik’tir. Neo-Selefî iki akımdan biri başlangıçtaki militer özelliğini zamanla kaybederek Suûdi Arabistan’ın resmî ideolojisi haline gelen Suûdî Selefîlik iken diğeri Cihâdî Selefîlik’tir. Muhammed b. Suûd tarafından kurulan ve Suûdi Arabistan’ın devletleşme sürecinde önemli bir rol oynayan İhvân teşkilatının lağvedilmesinden sonra bir süre pasivize olan ancak 1979’da Cüheymân el-Uteybî’nin liderliğinde gerçekleştirilen Kâbe baskınıyla yeniden aktif hale gelen hareket ile Afganistan’ın Sovyet işgalinden kurtarılmasına yapt...
Musluman âlimler tarih boyunca din acisindan insan aklinin gucunu ve sinirlarini tartismistir. Te... more Musluman âlimler tarih boyunca din acisindan insan aklinin gucunu ve sinirlarini tartismistir. Temel tartisma konularindan birisi, iyiyi kotuden ve dogruyu yanlistan ayrin bir yetenek olarak aklin tek basina kisiyi kurtulusa ulastiran bir faktor olup olmadigidir. Digeri ise aklin butun varligin esasi olan hakikati tek basina ne derece kavrayabilecegidir. Nihayet, akil ile vahiy arasindaki sinir cizgisinin neresi oldugudur. Islâm dusuncesinde insani diger canlilardan ayiran bir ozellik, onu sorumlu kilan temyiz gucu ve dusunme/anlama melekesi olarak kabul edilen akil; tarifi, mahiyeti ve cesitleri acisindan oldukca tartisilmistir. Bununla birlikte akil, nakil, nass, vahiy veya din ile iliskisi acisindan da inceleme konusu yapilmistir. Bu makalede Islâm dusuncesinin en koklu problemlerinden biri sayilan aklin nakil karsisindaki konumu ele alinacaktir. Metinde oncelikle Islâm filozoflari ve kelâmcilarin akla dair gorusleri aktarilacaktir. Ardindan Kur’an’in konuya iliskin ogretisi tesp...
Akil yurutme veya bes duyu vasitasiyla bilinemeyip yalnizca vahiy yoluyla sâbit olan gaybi konula... more Akil yurutme veya bes duyu vasitasiyla bilinemeyip yalnizca vahiy yoluyla sâbit olan gaybi konulardan biri de kabir azâbidir. Kabir azâbi konusunda bazi âyetlerin isareti ve cesitli hadislerin de beyanlari soz konusudur. Bu âyet ve hadisler itikadi mezhepler tarafindan farkli yorumlanarak farkli sonuclara ulasilmistir. Ehl-i Sunnet âlimleri, Fir’avun ve ona uyanlarin sabah aksam atese arz edildigini, kiyamet gununde ise azâbin en siddetlisine carptirilacaklarini, munâfiklarin iki defa azap gordukten sonra ayrica buyuk bir azâba da mâruz birakilacagini, kâfirlere cehennemdeki buyuk azaptan once yakin bir azâbin da tattirilacagini bildiren âyetler ile Hz. Peygamber’in kabirde azap goren bazi kimselerin sesini isittigine, kabir azâbindan Allah’a sigindigina, cenaze namazini kildirdigi oluyu kabir azâbindan korumasi icin Allah’a dua ettigine dair bircok hadisin kabir azâbinin varligina acik delil oldugunu kabul etmislerdir. Ote yandan Cehmiyye ve Râfizâ’nin kâhir ekseriyyeti, Mu’tezile’...
Islâm dusuncesinde “âdetullah” veya “sunnetullah” kavramiyla ifade edilen Allah’in evrende gecerl... more Islâm dusuncesinde “âdetullah” veya “sunnetullah” kavramiyla ifade edilen Allah’in evrende gecerli kildigi ve mukemmel kâinat nizâmini uzerine ikame ettigi bir takim degismez yasalarinin varligi kabul edilir. Ancak Islâm’da insanin sebep-sonuc iliskisine sartlanip zamanla onu tanri yerine ikâme etmesinin onune gecmek ve tabiatta gorulen duzenli isleyisin salt etki-tepki mekânizmasi icinde kendi kendine bir sureklilik ve tekrarlayis olmadigi, gercekte bu duzen ve intizami kuran ve isletenin Allah oldugu hikmetine mebni olarak, bu yasalarin gecici olarak durdurulmasi suretiyle irhâs, mucize ve istidrâc gibi bazi hârikulâde olaylarin vuku buldugu da kabul edilir. Islâmi literaturde hârikulâde olay, sorumlulugunun bilincinde, zuhd ve takvâ sahibi, istikamet uzere bulunan veli bir mu’min elinde zuhur ederse, bu hâdise “kerâmet” kavramiyla karsilanmistir. Kaynaklarda kerâmetin bircok turunden bahsedilmis olsa da, bu makalede once kelâm bilginlerinin konuya dair gorusleri aktarilmis, daha ...
Ilk insanlar cogunlukla dunyanin duz oldugunu varsayiyorlardi. Sozgelimi Firat ve Dicle arasinda ... more Ilk insanlar cogunlukla dunyanin duz oldugunu varsayiyorlardi. Sozgelimi Firat ve Dicle arasinda donemin en gelismis medeniyetini insa edip yaziyi icat eden Sumerler, Eski Cinliler, Bâbilliler ve Hintliler ellerindeki verilere dayanarak yerkurenin duz oldugunu dusunuyorlardi. Eski Yunan’da onceleri yerin duz oldugu fikri kabul gorse de Parmenides, Eflâtun ve bilhassa Aristo’dan sonra dunyanin yuvarlak oldugu fikri kesin kabul gormustur. Hiristiyanligin ortaya cikmasindan sonra Ortacag kozmolojisinde fazla bir ilerleme kaydedilmemis ve bu donemde Hiristiyanlik kozmolojisinin etkisiyle yerin duz oldugu gorusu kabul gormustur. Fakat Musluman bilginlerin kahir ekseriyeti Batlamyus’un usullerine uyarak dunyanin yuvarlak oldugu dusuncesini daha ilk donemlerden itibaren kabul etmislerdir. Daha sonra Astronomi alaninda yapilan calismalar, bilimsel arenada dunyanin yuvarlak oldugu fikrinin suphesiz bir hakikat olarak genel kabul gormesine neden olmustur. Ancak son yillarda basta ABD’de gerce...
Selefiyye , ilk donem Islâm toplumunda Hz. peygamber (s.a.v.) ve sahabe tarafindan olusturulan Is... more Selefiyye , ilk donem Islâm toplumunda Hz. peygamber (s.a.v.) ve sahabe tarafindan olusturulan Islâm’i anlama, algilama ve aciklama gelenegini aynen muhafaza etmeyi amaclayan dini anlayisi temsil eder. Rasulullah (s.a.v.) ile ashabinin akaitte takip ettikleri yolu dogrudan izleyen Selefiyye’nin ayirici ozelligi, itikadi hususlarda nasslarin zâhiri ve ilk anlamlari disinda kalan sahsi rey ve akli istidlallerin kullanilmasini reddedip bilgi kaynagi olarak yalnizca Kitap ve Sunnet’i kabul etmeleridir. Modern zamanlarda kendilerini Selefiyye’ye nispet ederek ortaya cikan Neo-Selefik ise, belli bir mezhep, mesrep veya grup ismi olmaktan ziyade, uclarda dolasan bir din dilini benimseyerek dislamaci, suclayici, itham edici, tekfir edici ve sorun uretici butun siddet taraftari dini akimlarin ortak semsiye adidir. Modern dunyada “Selefi” nitelemesiyle unlenen gruplarin neredeyse tumunun, akli dislayip nasslari literal okuma, erken donem uygulamalari sahiplenip diger butun fikirleri bid’at go...
İslâm düşünce tarihinde fikirleri, düşünceleri, yaşam tarzı ve duruşuyla Müslüman halklar üzerind... more İslâm düşünce tarihinde fikirleri, düşünceleri, yaşam tarzı ve duruşuyla Müslüman halklar üzerinde büyük tesir eden âlimlerden biri Selefî düşünüşün VIII. asırdaki temsilcisi İbn Teymiyye’dir. İbn Teymiyye, Selefî düşünüşün tabiî bir sonucu olarak tarihsel süreçte oluşan birbirlerinden oldukça farklı İslâm anlayışlarını Kitap ve Sünnet’in ışığında yeniden değerlendirmeye tâbi tutmuş, bu yolla öze dönüşü hedeflemiştir. Aynı saikle Hıristiyanlığı eleştiriye tabi tutan İbn Teymiyye, İslâm mezheplerinden Şia’ya reddiyeler yazmış, felsefeci ve kelâmcılara da eleştiriler yöneltmiştir. Ancak onun en sert eleştiriye tâbi tuttuğu kesim sûfiler olmuştur. Nitekim kendinden yaklaşık bir asır önce yaşamış olan ve sufî düşüncenin zirvesi kabul edilen Muhyiddîn İbn Arabî de onun sert eleştirilerinden nasibini almıştır. İbn Teymiyye, başta vahdet-i vücûd olmak üzere onun hemen bütün görüşlerini şiddetli bir eleştiriye tâbi tutmuştur. Bu makalede önce iki zirve âlim İbn Teymiyye ve İbn Arabî’nin kıs...
Emevî halifesi Abdulmelik b. Mervân, o güne kadar alıĢık olunmadık tarzda kader üzerine görüĢ bey... more Emevî halifesi Abdulmelik b. Mervân, o güne kadar alıĢık olunmadık tarzda kader üzerine görüĢ beyân eden dönemin tartıĢmasız en önde gelen âlimi Hasan el-Basrî'den kadere iliĢkin düĢüncelerini yazılı olarak kendisine bildirmesini istemiĢtir. Bunun üzerine Hasan el-Basrî, kadere dair görüĢlerini içeren bir mektup yazarak halifeye göndermiĢtir. Hasan el-Basrî'nin Halife Abdülmelik'e gönderdiği bu risâle, Ġslâm dünyasında kadere dair kaleme alınmıĢ ilk yazılı metin olarak kabul edilmektedir. Tahkîk ve tercüme ederek yayına hazırladığımız bu risâlede yalnızca Ġstanbul Ayasofya kütüphanesinde yer alan orijinal el yazması nüsha esas alınmıĢtır.
Mesned ilahiyat araştırmaları dergisi, Dec 31, 2020
Bu Makalenin intihal içermediği benzerlik tarama programlarıyla teyit edilmiştir. / The similarit... more Bu Makalenin intihal içermediği benzerlik tarama programlarıyla teyit edilmiştir. / The similarity that this article does not contain plagiarism, has been confirmed by plagiarism checker programs.
Ebû'l-Hüseyin el-Malatî, erken dönem İslâm âlimlerinin en önde gelenlerinden biridir. İslâmî ... more Ebû'l-Hüseyin el-Malatî, erken dönem İslâm âlimlerinin en önde gelenlerinden biridir. İslâmî ekollerin teşekkül sürecini tamamladığı ve IV. (X.) yüzyıl gibi sahabe nesline oldukça yakın sayılabilecek bir dönemde yaşamış olan el-Malatî, fırkalar ve görüşlerine dair günümüze ulaşan yegâne eseri et-Tenbîh ile haklı bir şöhrete ulaşmıştır. İslâm dünyasında mezheplerin itikadî görüşlerine eleştirel bir yaklaşımla yer veren ilk eserlerden biri sayılan et-Tenbîh dikkatli bir biçimde tetkik edildiğinde, Malatî'nin çoğunlukla, İslâm'ın ilk döneminde ümmetin genelinin, çoğunluğunun ya da kâhir ekseriyetinin sahiplendiği ve Ashâbu'l-Hadîs veya Ehlu'l-Hadîs olarak bilinen Selefiyye'nin fikirlerini sahiplendiği, bu düşünceleri savunduğu ve itikadî konularda onların yöntemini aynen kabul ettiği kolaylıkla fark edilebilir. Nitekim el-Malatî'nin haberî sıfatlar hakkındaki görüşleri, onun selefî telakkiyi benimsediğinin en önemli göstergeleridir. el-Malatî'nin itikadî...
Câmi merkezli bir medeniyet inşa eden İslâm, insanın yeryüzü serüveni ve hayatla ilişkisinde mesc... more Câmi merkezli bir medeniyet inşa eden İslâm, insanın yeryüzü serüveni ve hayatla ilişkisinde mescidi en önemli mekânlardan biri yapmıştır. İslâm’ın ilk döneminden itibaren İslâm kültür merkezleri olarak kabul edilen câmiler, aynı zamanda İslâmî her tür faaliyetin de merkezi konumundaydı. İslâm düşünce geleneğinde yalnızca tuğla ve kireçten müteşekkil yapılar olarak görülmeyen câmiler, ibâdet mekânı olmanın çok ötesinde işlevler îfâ etmiştir. Nitekim câmi ve mescitler ibâdet yerleri olmanın yanısıra ilim müesseseleri, mahkemeler, adliye sarayları, ordu karargâhları, yabancı elçilerin kabul merkezleri, istişare meclisleri, bölge ve mahallenin durumunun müzakere edildiği mekânlar ve hatta ceza infaz kurumları ile tutuk evleri olarak İslâm müesseseleri arasında önemli bir yer işgal etmiştir. Bütün bu fonksiyonlarının yanı sıra câmi ve mescitler, İslâm’ın çok önem ve öncelik verdiği ümmetin birlik ve beraberliğinin muhafazasına yönelik bir fonksiyon da icra etmişlerdir. Bu makalede önce ...
Mu‘tezile Kur’an’ın yaratılmış olduğu fikrini ilk kabul eden mezhep olmakla birlikte halku’l-Kur’... more Mu‘tezile Kur’an’ın yaratılmış olduğu fikrini ilk kabul eden mezhep olmakla birlikte halku’l-Kur’an’a kâil olan yegâne mezhep değildir. Hâricî bir fırka sayılan ve bedevî kökene dayanan İbâdiyye mezhebi de Kur’an’ın yaratılmış olduğu fikrini benimsemiştir. İbâdiyye mensupları, tevhit esası görüşlerinin bir neticesi olarak, Kur’an’ın yaratılmış olduğunu kabul etmişlerdir. Mezhep içerisinde bu konuda farklı düşünceler dile getirilse de İbâdî âlimlerin kahir ekseriyeti, Kur’an’ın kadîm değil hâdis olduğuna inanmışlardır. Bu çalışma, İslâm tarihinin erken dönemlerinde siyasi malzeme konusu yapılarak politik istismara uğrayan ve Mihne hadisesinin yaşanmasına neden olan halku’l-Kur’an meselesini İbâdiyye perspektifinden irdelemeyi hedeflemektedir. Bu bağlamda meselenin İbâdî âlimler tarafından hangi esaslar çerçevesinde temellendirildiği ve konunun delillendirme yöntemleri çeşitli açılardan ele alınıp incelenecektir.
Sıffîn savaşı esnasında Muâviye ve Amr b. As’ın Tahkîm’e gitme önerisinin Halife Hz. Ali tarafınd... more Sıffîn savaşı esnasında Muâviye ve Amr b. As’ın Tahkîm’e gitme önerisinin Halife Hz. Ali tarafından kabulü onun ordusunda bölünmeye yol açtı. Bu bölünme neticesinde makâlât türü kaynakların “Havâric” olarak adlandırdığı, İbâdîlerin ise “Muhakkimetü’l-Ûlâ” dedikleri ilk fırkalaşma hareketi başlamış oldu. Hicrî 64/684 yılında Muhakkimetü’l-Ûlâ’nın parçalanması ve sonrasında meydana gelen fırkaların hepsi Mezhepler Tarihçileri tarafından genel bir değerlendirme ile Hâricîliğin alt kolları olarak kabul edildi. Yapılan tanımlamalarda Ezârika, Necedât, Acâride, Sufriyye, Beyhesiyye ve diğer Hâricî fırkalar sertlik yanlısı ve aşırıya kaçanlar olarak vasıflandırıldı. İbâdîler ise Hâricîliğin günümüze kadar yaşayan mutedil fırkası olarak kabul edildi. Bu niteleme ile İbâdiyye Hâricî fırkalardan biri olarak konumlandırılmış oldu. Şiddet taraftarı Hâricî fırkalardan hiçbiri varlığını sürdüremezken İbâdiyye’nin günümüze kadar varlığını devam ettirmesinin temel sebebinin görüşlerindeki itidal ol...
Fıkıhta zahirî bakış açısına sahip olan İbn Hazm, akâid ve kelâmda da aynı usulü devam ettirmişti... more Fıkıhta zahirî bakış açısına sahip olan İbn Hazm, akâid ve kelâmda da aynı usulü devam ettirmiştir. İbn Hazm'ın isim ve sıfatlara dair görüşü, onu diğer bütün itikadî mezhep mensuplarının fikirlerinden farklı kılan bir anlayıştır. Allah'a sıfat nispet etmede gâibi şahide kıyas yöntemini kullanan kelâm mezheplerini bid'atçı olmakla suçlayan İbn Hazm, kelâmcıların bu görüleriyle teşbîhe düştükleri iddiasıyla onları eleştirir. Bunun için İbn Hazm-ister zatıyla kaim ister zatı üzerine zait, isterse de zatının aynı kabul edilsin fark etmez-Allah'a sıfat nispet etmenin taaddüd-i-kudemâ'ya yol açtığını iddia eder. Genelde bütün kelâm mezheplerini özelde ise Mu'tezile, Eş'ariyye ve Cehmiyye'yi eleştiren İbn Hazm, bu mezheplerin istidlal ile Allah'a isim ve sıfatlar nispet ettiklerini, bunun ise Allah'ı mahlukâta benzetmek olduğunu, ayrıca Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih etmek için O'nun zatıyla beraber ezelî sıfatları nefyeden Mu'tezile ve yine Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih amacıyla O'na ezelî sıfatlar nispet eden Eş'arîlerin hatalı olduklarını söyler. Bu çalışmada önce kendi döneminde Eş'arîler ile Mu'tezile arasında büyük tartışmalara sebep olan ilahî sıfatlar konusunda İbn Hazm'ın bu iki mezhebe yönelik eleştirileri irdelenecek, daha sonra da yeni bir kelâm üretme çabasında olan İbn Hazm'ın gayretlerinin günümüzde yeni bir kelâmın inşası için ne denli ufuk açıcı olduğu konusu ele alınıp incelenecektir.
Hadisler Hz. Peygamber’e atfedilen söz, fiil ve takrirlerdir. Mezhep ise terim olarak dini anlama... more Hadisler Hz. Peygamber’e atfedilen söz, fiil ve takrirlerdir. Mezhep ise terim olarak dini anlama ve yorumlamada kendine has yaklaşıma sahip düşünce bütünü ve bu yaklaşıma göre oluşan ekolleşme olarak tanımlanmıştır. Mezhepler Hz. Peygamber’in vefatından çok sonra çeşitli görüş ayrılıkları neticesinde ümmette/Müslüman toplumda ortaya çıkan gruplardır. Hz. Peygamber döneminde mezhep olmamasına rağmen mezheplerle ilgili hadisler sahih, sünen ve diğer klasik tarih ve mezhep kitaplarında rivayet edilmiştir. Bu tür hadislerin rivayet edilmesinde birçok faktör olmakla birlikte mezhep taassubu en önemli sebeplerdendir. Bu çalışmada Ehl-i sünnet, Hâricîler, Kaderiyye/ Mu‘tezile, Mürcie, Şîa, Cehmiyye’yle ilgili hadis rivayetleri Mezhepler Tarihî açısından ele alınmış, keza mezhep faktörünün mezhepleri hedef alan hadis rivayetlerine etkisi incelenmiştir.
Erken dönem dinî inanç ve uygulamaları esas alan bakış açısı veya erken dönem dinî söylem demek o... more Erken dönem dinî inanç ve uygulamaları esas alan bakış açısı veya erken dönem dinî söylem demek olan Selefiyye, tarihsel süreç içinde farklı formlara evrilmiş ve farklı isimlerle anılmıştır. Buna göre sahâbe, tâbiîn ve tebe-i tâbiînin inanç ve uygulamada benimsediği yolu sürdürenler için Selef-i Sâlîhîn kavramı kullanılırken; modern zamanlarda daha çok Selefîliğin aşırı bir tezâhürü olarak görülen Vehhâbîlik bünyesinde ortaya çıkan akımların ortak adı ise Neo-Selefîlik’tir. Neo-Selefî iki akımdan biri başlangıçtaki militer özelliğini zamanla kaybederek Suûdi Arabistan’ın resmî ideolojisi haline gelen Suûdî Selefîlik iken diğeri Cihâdî Selefîlik’tir. Muhammed b. Suûd tarafından kurulan ve Suûdi Arabistan’ın devletleşme sürecinde önemli bir rol oynayan İhvân teşkilatının lağvedilmesinden sonra bir süre pasivize olan ancak 1979’da Cüheymân el-Uteybî’nin liderliğinde gerçekleştirilen Kâbe baskınıyla yeniden aktif hale gelen hareket ile Afganistan’ın Sovyet işgalinden kurtarılmasına yapt...
Musluman âlimler tarih boyunca din acisindan insan aklinin gucunu ve sinirlarini tartismistir. Te... more Musluman âlimler tarih boyunca din acisindan insan aklinin gucunu ve sinirlarini tartismistir. Temel tartisma konularindan birisi, iyiyi kotuden ve dogruyu yanlistan ayrin bir yetenek olarak aklin tek basina kisiyi kurtulusa ulastiran bir faktor olup olmadigidir. Digeri ise aklin butun varligin esasi olan hakikati tek basina ne derece kavrayabilecegidir. Nihayet, akil ile vahiy arasindaki sinir cizgisinin neresi oldugudur. Islâm dusuncesinde insani diger canlilardan ayiran bir ozellik, onu sorumlu kilan temyiz gucu ve dusunme/anlama melekesi olarak kabul edilen akil; tarifi, mahiyeti ve cesitleri acisindan oldukca tartisilmistir. Bununla birlikte akil, nakil, nass, vahiy veya din ile iliskisi acisindan da inceleme konusu yapilmistir. Bu makalede Islâm dusuncesinin en koklu problemlerinden biri sayilan aklin nakil karsisindaki konumu ele alinacaktir. Metinde oncelikle Islâm filozoflari ve kelâmcilarin akla dair gorusleri aktarilacaktir. Ardindan Kur’an’in konuya iliskin ogretisi tesp...
Akil yurutme veya bes duyu vasitasiyla bilinemeyip yalnizca vahiy yoluyla sâbit olan gaybi konula... more Akil yurutme veya bes duyu vasitasiyla bilinemeyip yalnizca vahiy yoluyla sâbit olan gaybi konulardan biri de kabir azâbidir. Kabir azâbi konusunda bazi âyetlerin isareti ve cesitli hadislerin de beyanlari soz konusudur. Bu âyet ve hadisler itikadi mezhepler tarafindan farkli yorumlanarak farkli sonuclara ulasilmistir. Ehl-i Sunnet âlimleri, Fir’avun ve ona uyanlarin sabah aksam atese arz edildigini, kiyamet gununde ise azâbin en siddetlisine carptirilacaklarini, munâfiklarin iki defa azap gordukten sonra ayrica buyuk bir azâba da mâruz birakilacagini, kâfirlere cehennemdeki buyuk azaptan once yakin bir azâbin da tattirilacagini bildiren âyetler ile Hz. Peygamber’in kabirde azap goren bazi kimselerin sesini isittigine, kabir azâbindan Allah’a sigindigina, cenaze namazini kildirdigi oluyu kabir azâbindan korumasi icin Allah’a dua ettigine dair bircok hadisin kabir azâbinin varligina acik delil oldugunu kabul etmislerdir. Ote yandan Cehmiyye ve Râfizâ’nin kâhir ekseriyyeti, Mu’tezile’...
Islâm dusuncesinde “âdetullah” veya “sunnetullah” kavramiyla ifade edilen Allah’in evrende gecerl... more Islâm dusuncesinde “âdetullah” veya “sunnetullah” kavramiyla ifade edilen Allah’in evrende gecerli kildigi ve mukemmel kâinat nizâmini uzerine ikame ettigi bir takim degismez yasalarinin varligi kabul edilir. Ancak Islâm’da insanin sebep-sonuc iliskisine sartlanip zamanla onu tanri yerine ikâme etmesinin onune gecmek ve tabiatta gorulen duzenli isleyisin salt etki-tepki mekânizmasi icinde kendi kendine bir sureklilik ve tekrarlayis olmadigi, gercekte bu duzen ve intizami kuran ve isletenin Allah oldugu hikmetine mebni olarak, bu yasalarin gecici olarak durdurulmasi suretiyle irhâs, mucize ve istidrâc gibi bazi hârikulâde olaylarin vuku buldugu da kabul edilir. Islâmi literaturde hârikulâde olay, sorumlulugunun bilincinde, zuhd ve takvâ sahibi, istikamet uzere bulunan veli bir mu’min elinde zuhur ederse, bu hâdise “kerâmet” kavramiyla karsilanmistir. Kaynaklarda kerâmetin bircok turunden bahsedilmis olsa da, bu makalede once kelâm bilginlerinin konuya dair gorusleri aktarilmis, daha ...
Ilk insanlar cogunlukla dunyanin duz oldugunu varsayiyorlardi. Sozgelimi Firat ve Dicle arasinda ... more Ilk insanlar cogunlukla dunyanin duz oldugunu varsayiyorlardi. Sozgelimi Firat ve Dicle arasinda donemin en gelismis medeniyetini insa edip yaziyi icat eden Sumerler, Eski Cinliler, Bâbilliler ve Hintliler ellerindeki verilere dayanarak yerkurenin duz oldugunu dusunuyorlardi. Eski Yunan’da onceleri yerin duz oldugu fikri kabul gorse de Parmenides, Eflâtun ve bilhassa Aristo’dan sonra dunyanin yuvarlak oldugu fikri kesin kabul gormustur. Hiristiyanligin ortaya cikmasindan sonra Ortacag kozmolojisinde fazla bir ilerleme kaydedilmemis ve bu donemde Hiristiyanlik kozmolojisinin etkisiyle yerin duz oldugu gorusu kabul gormustur. Fakat Musluman bilginlerin kahir ekseriyeti Batlamyus’un usullerine uyarak dunyanin yuvarlak oldugu dusuncesini daha ilk donemlerden itibaren kabul etmislerdir. Daha sonra Astronomi alaninda yapilan calismalar, bilimsel arenada dunyanin yuvarlak oldugu fikrinin suphesiz bir hakikat olarak genel kabul gormesine neden olmustur. Ancak son yillarda basta ABD’de gerce...
Selefiyye , ilk donem Islâm toplumunda Hz. peygamber (s.a.v.) ve sahabe tarafindan olusturulan Is... more Selefiyye , ilk donem Islâm toplumunda Hz. peygamber (s.a.v.) ve sahabe tarafindan olusturulan Islâm’i anlama, algilama ve aciklama gelenegini aynen muhafaza etmeyi amaclayan dini anlayisi temsil eder. Rasulullah (s.a.v.) ile ashabinin akaitte takip ettikleri yolu dogrudan izleyen Selefiyye’nin ayirici ozelligi, itikadi hususlarda nasslarin zâhiri ve ilk anlamlari disinda kalan sahsi rey ve akli istidlallerin kullanilmasini reddedip bilgi kaynagi olarak yalnizca Kitap ve Sunnet’i kabul etmeleridir. Modern zamanlarda kendilerini Selefiyye’ye nispet ederek ortaya cikan Neo-Selefik ise, belli bir mezhep, mesrep veya grup ismi olmaktan ziyade, uclarda dolasan bir din dilini benimseyerek dislamaci, suclayici, itham edici, tekfir edici ve sorun uretici butun siddet taraftari dini akimlarin ortak semsiye adidir. Modern dunyada “Selefi” nitelemesiyle unlenen gruplarin neredeyse tumunun, akli dislayip nasslari literal okuma, erken donem uygulamalari sahiplenip diger butun fikirleri bid’at go...
İslâm düşünce tarihinde fikirleri, düşünceleri, yaşam tarzı ve duruşuyla Müslüman halklar üzerind... more İslâm düşünce tarihinde fikirleri, düşünceleri, yaşam tarzı ve duruşuyla Müslüman halklar üzerinde büyük tesir eden âlimlerden biri Selefî düşünüşün VIII. asırdaki temsilcisi İbn Teymiyye’dir. İbn Teymiyye, Selefî düşünüşün tabiî bir sonucu olarak tarihsel süreçte oluşan birbirlerinden oldukça farklı İslâm anlayışlarını Kitap ve Sünnet’in ışığında yeniden değerlendirmeye tâbi tutmuş, bu yolla öze dönüşü hedeflemiştir. Aynı saikle Hıristiyanlığı eleştiriye tabi tutan İbn Teymiyye, İslâm mezheplerinden Şia’ya reddiyeler yazmış, felsefeci ve kelâmcılara da eleştiriler yöneltmiştir. Ancak onun en sert eleştiriye tâbi tuttuğu kesim sûfiler olmuştur. Nitekim kendinden yaklaşık bir asır önce yaşamış olan ve sufî düşüncenin zirvesi kabul edilen Muhyiddîn İbn Arabî de onun sert eleştirilerinden nasibini almıştır. İbn Teymiyye, başta vahdet-i vücûd olmak üzere onun hemen bütün görüşlerini şiddetli bir eleştiriye tâbi tutmuştur. Bu makalede önce iki zirve âlim İbn Teymiyye ve İbn Arabî’nin kıs...
Emevî halifesi Abdulmelik b. Mervân, o güne kadar alıĢık olunmadık tarzda kader üzerine görüĢ bey... more Emevî halifesi Abdulmelik b. Mervân, o güne kadar alıĢık olunmadık tarzda kader üzerine görüĢ beyân eden dönemin tartıĢmasız en önde gelen âlimi Hasan el-Basrî'den kadere iliĢkin düĢüncelerini yazılı olarak kendisine bildirmesini istemiĢtir. Bunun üzerine Hasan el-Basrî, kadere dair görüĢlerini içeren bir mektup yazarak halifeye göndermiĢtir. Hasan el-Basrî'nin Halife Abdülmelik'e gönderdiği bu risâle, Ġslâm dünyasında kadere dair kaleme alınmıĢ ilk yazılı metin olarak kabul edilmektedir. Tahkîk ve tercüme ederek yayına hazırladığımız bu risâlede yalnızca Ġstanbul Ayasofya kütüphanesinde yer alan orijinal el yazması nüsha esas alınmıĢtır.
Mesned ilahiyat araştırmaları dergisi, Dec 31, 2020
Bu Makalenin intihal içermediği benzerlik tarama programlarıyla teyit edilmiştir. / The similarit... more Bu Makalenin intihal içermediği benzerlik tarama programlarıyla teyit edilmiştir. / The similarity that this article does not contain plagiarism, has been confirmed by plagiarism checker programs.
Ebû'l-Hüseyin el-Malatî, erken dönem İslâm âlimlerinin en önde gelenlerinden biridir. İslâmî ... more Ebû'l-Hüseyin el-Malatî, erken dönem İslâm âlimlerinin en önde gelenlerinden biridir. İslâmî ekollerin teşekkül sürecini tamamladığı ve IV. (X.) yüzyıl gibi sahabe nesline oldukça yakın sayılabilecek bir dönemde yaşamış olan el-Malatî, fırkalar ve görüşlerine dair günümüze ulaşan yegâne eseri et-Tenbîh ile haklı bir şöhrete ulaşmıştır. İslâm dünyasında mezheplerin itikadî görüşlerine eleştirel bir yaklaşımla yer veren ilk eserlerden biri sayılan et-Tenbîh dikkatli bir biçimde tetkik edildiğinde, Malatî'nin çoğunlukla, İslâm'ın ilk döneminde ümmetin genelinin, çoğunluğunun ya da kâhir ekseriyetinin sahiplendiği ve Ashâbu'l-Hadîs veya Ehlu'l-Hadîs olarak bilinen Selefiyye'nin fikirlerini sahiplendiği, bu düşünceleri savunduğu ve itikadî konularda onların yöntemini aynen kabul ettiği kolaylıkla fark edilebilir. Nitekim el-Malatî'nin haberî sıfatlar hakkındaki görüşleri, onun selefî telakkiyi benimsediğinin en önemli göstergeleridir. el-Malatî'nin itikadî...
Uploads
Papers by Mehmet Kubat