Papers by Cengiz Saltaoğlu
'Kıpçak' sözcüğü hem kendi başına ayrı bir Türk boyunun adı, hem de daha sonra bu boy önderliğind... more 'Kıpçak' sözcüğü hem kendi başına ayrı bir Türk boyunun adı, hem de daha sonra bu boy önderliğinde kurulan bir boylar birliğinin adı olarak kullanılmıştır. Kıpçakların adına ilişkin en erken tarihli kökenbilimsel çözümleme, bilindiği gibi, Reşideddin Oğuzname'sinde yer alır. Oğuznâme anlatıcısına göre, Kıpçaklara kıpçak 'içi çürümüş ve oyulmuş ağaç' anlamındaki adını, savaş sırasında yaşanan ve Oğuznâme'ce, daha sonra tüm Kıpçakların kökeni olduğu öne sürülen bir olay nedeniyle Oğuz Kağan uygun görmüş ve vermiştir. "Ağaç kovuğunda doğum yoluyla köken" destansal kurgusu bir yana bırakılırsa, kıpçak 'içi çürümüş ve oyulmuş ağaç' anlamı aslında Kıpçak boy adıyla ilgili kökenbilimsel gerçeğin yarısına karşılık gelir. Gerçeğin öbür yarısı ise, Türkçe kıpçak 'içi çürümüş ve oyulmuş ağaç' sözcüğünün Türkçe içindeki çeşitli dilsel-kökenbilimsel bağlantılarında, ve İslam sonrası, yani, İslami Oğuznâmecilik geleneğini yansıtan Reşideddin Oğuznâmesinin, ondan daha eski olan İslam öncesi geleneği yansıtan sürümü Uygur harfli Oğuz Kağan Destanı'nın, yine "ağaç kovuğundaki kadın" örgesiyle, karşılık gelen bölümünde yer alır. Fakat Uygur harfli Oğuz Kağan Destanı, biraz dolaylı yoldan olsa da, Kıpçaklarla ilgili olarak bize, aynı zamanda 'Kıpçak' boy adına değgin kökenbilimsel gerçeğin her iki yarısını da içeren, daha gerçekçi bir öykü anlatır.
Büyük Türk denizcisi Pîrî Reis'in Kitâb-ı Bahriyye'si, yani, 'Denizcilik Kitabı' öncelikl... more Büyük Türk denizcisi Pîrî Reis'in Kitâb-ı Bahriyye'si, yani, 'Denizcilik Kitabı' öncelikle Osmanlı ve genelde dünya harita/yerbilgisi tarihinin kaynak yapıtıdır. Bu çalışmada, Kitâb-ı Bahriyye'nin, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı yayımı (Ankara, 2014) Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Hazine Koleksiyonu Yazması (1526) Tıpkıbasımı'ndan 'Venedik Körfezi' bölümünün yazıçevrimiyle birlikte günümüz Türkçesine aktarımını yaparak, yazıçevrimli metinlerde geçen, bugün genel olarak kullanımdan ve bilinirlikten düşmüş durumdaki Ortaçağ İtalyanca ve zaman zaman başka dildeki yer adlarının hemen tümünün haritadaki güncel karşılıklarını ve yerlerini ve ilgili açıklamaları dipnot göndermeleriyle göstermiş bulunuyorum. Ayrıca, Pîrî Reis'in Kitâb-ı Bahriyye 'Venedik Körfezi' bölümünde vermiş olduğu toplam 28 haritanın hepsinin yazıçevrimli sürümlerini de hazırlayıp okuyucunun ilgi ve bilgisine sunuyorum. Yani, okuyucu, "eski yazılı" her bir haritanın hemen ardından, yalnızca Latin abecesiyle yazıçevrimli güncelleştirilmiş birer eşlemini de görüp inceleyebilir. Şimdilik hakkında herhangi bir bilgiye ulaşamamış olduğumdan soru imiyle vermek durumunda kaldığım birkaç yer adı dışında, haritalardaki bütün Ortaçağ (16 yy.) yer adlarının güncel karşılıklarını ve ilgili açıklamaları da her yazıçevrimli haritanın hemen ardından harita başlığının altında sıralayarak gösterdim. Pîrî Reis'in anısına ve onun izinde bir "Eski Venedik Körfezi" gezisinde, Reis'e içten saygılarıyla Adriyatik'in büyüleyici koylarına yelken basmak isteyebilecek, zevk sahibi her denizcinin, onun bu yazıçevrimli ve açıklamalı, "güncel" Ortaçağ haritalarının kılavuzluğundan elverir düzeyde yararlanabileceğine inanıyorum. Öyleyse, yelkenler fora denizci!
Great Turkish sailor Pīrī Reis’ Kitāb-i Bahriyye, namely, ‘The Book of Navigation’ is the source work for primarily the Ottoman and in general the world’s history of cartography/geography. In this study, from the Facsimile Edition (Ankara, 2014) of the Manuscript of Kitāb-i Bahriyye (1526) in the Topkapı Palace Museum Library, Treasury Collection, by TR Ministry of Culture and Turism, I have made the transcription, and rendition to today’s Turkish, of the chapter ‘Gulf of Venice’ and shown by footnote references the current equivalents and locations on the map of almost all the medieval place names in Italian and occasionaly in other languages, mentioned in the transcribed texts, that have generally fallen out of use and recognition today, and made related explanations. Besides, I have also prepared the transcribed versions of all the 28 maps in total given by Pīrī Reis in the chapter ‘Gulf of Venice’ of Kitāb-i Bahriyye, and present them to the reader’s interest and information. That is, the reader can also see and examine immediately after each map “in old script” the copy of it brought up-to-date, solely, transcribed in Latine alphabet. Except for several place names I had to give with question marks since for now I couldn’t reach any knowledge about them, I also showed the current equivalents of all the medival (16th c.) place names on the maps and the related explanations by aligning them under the title of map, immediately after the each transcribed map. I believe each discerning sailor, who might want to set sail with his/her sincere regards to Pīrī Reis to the fascinating coves of Adriatic in a tour of “Old Gulf of Venice” in the memory of Pīrī Reis and in his footsteps, could at a suitable level make use of the guidance of his these transcribed and annotated, “up-to-date” medieval maps. So unfurl the sails sailor!
Bu makalede, Ordu Mesudiye Esatlı ve Ankara Güdül Salihler Kartalkaya alanlarından, daha önce yay... more Bu makalede, Ordu Mesudiye Esatlı ve Ankara Güdül Salihler Kartalkaya alanlarından, daha önce yayımlamış olduğumuz, cüzzam konulu iki Batı Türk oyma yazılı adak yazıtını iki alan arasında birebir karşılaştırma amacıyla yeniden sunuyoruz. Her ikisi de eşlik eden Oğuz boy damgaları ve bir yazıtta ayrıca töz kuşu çizimiyle açık Türk(-Oğuz) imzalı iki yazıt arasında içerik, söz varlığı ve anlatım biçimi bakımından hemen hiçbir ayırt yok. Fakat dil açısından iki yazıt arasında küçük bir lehçesel ayrım görülüyor: Esatlı (Apa İçin Yakarış) af-'iyileştirmek' (< ab- ay.), ėf-'ivmek, acele etmek' (< ėb- ay.) ve Kartalkaya (Abık İçin Yakarış) ab-'iyileştirmek'. Bu lehçesel /-f/ < /-b/ değişimi Esatlı yazıtlarının bir bölümünü kapsıyor. Geriye kalan büyük bölüm Esatlı yazıtları /-b/ sergiliyor. Bu lehçesel ayırdın bu yazıtlar için tarihleme açısından bir öneminin olup olmadığı açık değil. Kuşkusuz, kazıbilim gibi başka alanların etkin destek ve katkısı gerekiyor. Unutulmuş bir geçmişin çok eski ve uzak anılarını taşıyan bu iki çok ilginç ve özel Batı Türk oyma yazıtını yeniden okuyucunun ilgisine getirmenin konu açısından yararlı ve uyarıcı olacağını düşünüyoruz.
Ėşiŋ Siş'ig 14 ö 15 Ėş 16 , esim 17 alıl 18. Kenç Siş'ig iy 19. Yoldaşın Siş'i anla Dost, andacım... more Ėşiŋ Siş'ig 14 ö 15 Ėş 16 , esim 17 alıl 18. Kenç Siş'ig iy 19. Yoldaşın Siş'i anla Dost, andacımı kabul et. Genç Siş'i koru. 14 Siş 'kişi adı (erkek)'; siş 'şiş (silah olarak şiş); şiş, şişkin, şişman'
Türkiye Türkçesindeki kadın 'kadın' sözcüğü Ana Türkçe *kātun 'hatun, hanın/kağanın eşi' ... more Türkiye Türkçesindeki kadın 'kadın' sözcüğü Ana Türkçe *kātun 'hatun, hanın/kağanın eşi' sözcüğünden gelir. Orhun-Yenisey yazıtlarında katun, Eski Uygur Türkçesinde katun, hatun, DLT'de ise kātun biçiminde tanıklanan bu sözcüğün Soğdcadan alıntı olduğuna 'inanılır': < hwat'yn (hwatēn) 'the wife of the lord, ruler' (beyin, yöneticinin karısı); hwat'y 'lord, ruler' (bey, yönetici). Fakat bu sözcüğün, Eski Türkçede *kagatun 'kağanın eşi, hatun' biçiminde bir başka eşdeğerinin, Eski Uygur Türkçesinde katıt 'kadın; eş' biçiminde bir değişkesinin bulunması ve günümüz Güney Sibirya Türk dillerinde bugün de yaşamakta olup kātun ve kagatun'un kökleri olan *kāt 'hanın eşi, hatun' ile *kagat 'kağanın eşi, hatun' sözcüklerinden gelen kat 'kadın; eş' ve kaat 'kadın' sözcüklerinin tanıklığı Türklükbilim dünyasındaki bu (bir öneri olmanın da ötesinde) Soğdcadan alıntı genel 'inanışının' ancak bir 'mitten' ibaret olduğunu gösterir. Aslında gerçek tam tersidir.
Elementary particles’ masses are among the fundamental parameters of our universe. Standa... more Elementary particles’ masses are among the fundamental parameters of our universe. Standard Model contains these masses but, except for the masses of W and Z, cannot predict them; they have to be put into the equations from outside, being obtained from experimental measurements and observations. This article presents a mathematical work made in order to derive the elementary particles’ masses a priori, directly from theory. In the work, the mass values which have been predicted from theory and almost exactly match the available theoretical/observational data have been shown in a ‘Table of Comparison with Experimental/Theoretical Data’. The work makes mass predictions also for the new elementary particles probable to be observed in the energies beyond top quark, and part of them that are within the limits of the collision energy of approximately 14 Tev of the CERN’s Large Hadron Collider have been presented in the relevant part of the article as the experimental predictions in elementary particles physics of the work. And the “initial black holes”, another direct consequence of the mathematical structure of the work, are also presented in the relevant part of the article as the observational predictions in astronomy and cosmology of the work. The mathematical structure which the work has also gives rise to a multiverse interpretation. The interpretation in question as well is discussed in the article along with some other theoretical consequences of the work.
Temel parçacıkların kütleleri evrenimizin temel parametreleri arasındadır. Standart Model... more Temel parçacıkların kütleleri evrenimizin temel parametreleri arasındadır. Standart Model bu kütleleri içerir fakat, W ve Z kütleleri dışında, onları öngöremez; bunlar denklemlere deneysel ölçümler ve gözlemlerden elde edilerek dışarıdan konulmak durumundadır. Bu makale, temel parçacıkların kütlelerini önsel olarak, doğrudan kuramdan türetmek üzere yapılmış uzbilimsel bir çalışmayı sunmaktadır. Çalışmada, temel parçacıklar için kuramdan öngörülen ve deneysel/kuramsal verilerle hemen hemen birebir örtüşen kütle değerleri bir ‘Deneysel/Kuramsal Verilerle Karşılaştırma Çizelgesi’ içerisinde gösterilmiştir. Çalışma aynı zamanda, üst kuarkın (t) ötesindeki enerjilerde gözlemlenmesi olası yeni temel parçacıklar için de kütle öngörülerinde bulunmakta olup bunlardan, CERN Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nın yaklaşık 14 TeV’lik çarpıştırma enerjisinin sınırları içerisinde yer alan bir bölümü çalışmanın temel parçacıklar fiziği alanındaki deneysel öngörüleri olarak makalenin ilgili bölümünde sunulmuştur. Çalışmanın uzbilimsel yapısının başka bir doğrudan sonucu olan “başlangıçsal karadelikler” ise, çalışmanın gökbilim ve evrenbilim alanındaki gözlemsel öngörüleri olarak yine makalenin ilgili bölümünde sunulmaktadır. Çalışmanın taşıdığı uzbilimsel yapı aynı zamanda bir çokluevren yorumuna da yol açar. Söz konusu yorum da, çalışmanın başka kimi kuramsal sonuçlarıyla birlikte makalede tartışılmaktadır
Hemen belirtelim ki {M.S. Kaçalin'in} bu yeni tezi de kabul edilebilir türden değildir. Ç... more Hemen belirtelim ki {M.S. Kaçalin'in} bu yeni tezi de kabul edilebilir türden değildir. Çünkü, dildeki ses değişmeleri onu konuşanların konuşma alışkanlıklarından meydana gelen değişmelerden kaynaklanır. Dilde, semantik nedenlerle, anlam karışmalarını önlemek amacıyla bilinçli ses değişmeleri meydana gelmez. Bu doğru olsaydı dilde eşsesli kelimeler olmazdı! ... Örneğin, Ana Türkçe *āt 'isim, unvan' kelimesindeki ā ünlüsü başka birçok (Türk) dil(in)de olduğu gibi Tatarcada da kısalmış ve 'beygir' anlamındaki kısa ünlülü at kelimesi ile eşsesli olmuştur." (Tekin, T., “Yazı Yazmak Ve Yanılmak Üzerine”, Tarih ve Toplum, Sayı 90, Haziran 1991: 9-14)
M.S. Kaçalin 2023 yılında Türk Dil Kurumu Yayınları’ndan çıkan Oğuzların Diliyle Dedem Ko... more M.S. Kaçalin 2023 yılında Türk Dil Kurumu Yayınları’ndan çıkan Oğuzların Diliyle Dedem Korkudun Kitabı adlı değerli çalışmasının Açıklamalar bölümünde, Oğuznamelerin söz varlığından Türkçe kez ‘kez; sıra, nöbet, zaman, an’ sözcüğünün kökeniyle ilgili, bize hemen bu makalenin başlığındaki soruyu sorduran ilginç bir öne sürüşte bulundu. Ne yazık ki geçmişten günümüze bu tür açıkça yanlış, yabancı dilden alıntı temelli kökenbilim önerileri çok geçmeden neredeyse birer şehir efsanesine dönüşüp Türkçenin üzerine pıtrak gibi uzun süre yapışıp kaldığı için hemen düzeltme yapıp pirincin taşını bir an önce ayıklamak istedik. Bu kısa makalede, Macarca Türkçeyi neden el’leyemezdi, önce onu açıklayıp sonra da Türkçe kez ‘kez; sıra, nöbet, zaman, an’ sözcüğü için kendi kökenbilim önerimizi sunacağız.
Günümüzde daha çok bir bilim terimi olarak, çeşitli dünya dillerine de geçmiş bulunan Tür... more Günümüzde daha çok bir bilim terimi olarak, çeşitli dünya dillerine de geçmiş bulunan Türkçe 'kurgan' sözcüğünün kökeni üzerine geçmişte de çalışmalar yapılmış ve önerilerde bulunulmuştur. Ağırlık kazanan kanı bu sözcüğün Türkçe 'korumak' eylemiyle ilgili ve onun bir türevi olduğu yönündedir (< *kōrgan < *kōrıgan 'korugan' < *kōrı-gan < *kōrı-'korumak'). Ancak, bu anlamının yanısıra, 'kurgan' sözcüğünün aynı zamanda 'gömüt üzerindeki taş, toprak yığını, höyük, tepe' anlamını da içerdiği araştırmacılarca dile getirilmiş fakat bu ikinci anlamın kökenbilimsel bağlantıları dilsel olarak gösteril(e)memiştir. Bu makalede 'kurgan' sözcüğünün, bu yönüyle eksik kalmış kökenbilimliği için yeni ve bütünleyici bir öneri sunulacaktır.
“Sümerce | Türkçe” üzerinden Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili’nin söz varlığı, sesbil... more “Sümerce | Türkçe” üzerinden Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili’nin söz varlığı, sesbilgisi ve dilbilgisini yeniden kurmayı amaçlayan çalışmamı sunmak üzere başladığım yazı dizisinin dördüncüsüne karşılık gelen bu makalede, Sümercenin, ḫ- önsesi altındaki 117 sözcüğünü ele alıyorum. Bu sayı Sümercenin, ayrı ele alınmaları gereken ḫ- önsesli bileşik sözcükler ve Akadca alıntılar dışında kalan ve bugün için bilinen ḫ- önsesli yalın/türemiş kök/gövde sözcüklerinin hemen tümüne karşılık gelmektedir. Bu 117 ḫ-’li Sümerce sözcüğün “EYTAD > Sümerce | Türkçe” içerisindeki yerleri, eşdeğerlikleri ve denklikleri aşağıda ilgili ayrıntı ve tanıklıklarıyla topluca sunulmuştur.
EYTAD’ın sesbilgisinde birincil sözcükbaşı ünsüzü *ḫ-’nin varlığını Sümerce birincil ḫ-’li söz varlığından anlıyoruz. Bu birincil ḫ-’li Sümerce sözcükler, Sümer sözlüğünde birincil k-’li söz varlığından ayrı olarak, özgün bir öbek oluşturuyorlar. Buna karşın, aşağıda topluca sunduğum “EYTAD > Sümerce | Türkçe” denkliklerden rahatça görüleceği gibi, ayrı sesbilgisel birimler olan EYTAD *k- ve *ḫ- kuramsal olarak Ortak Türkçede (> Ana Bulgar Türkçesi ve Ana Genel Türkçe) tek bir *k- önsesinde birleşiyorlar. Altay Dilleri Kuramı (ADK), bir bölüm Eski Türkçe k-’li söz varlığının kuramsal olarak Ana Altayca’nın sesbilgisinde yansıtılması gereken özgün eskicil *ḫ-’li biçimlerini öngörmekte ve kurmakta başarısız olmuştur. Bunun başlıca nedeni elbette ki ilgili Eski Türkçe k-’li söz varlığının öbür “Altay dilleri” Moğolca, Tunguzca, Korece ve Japoncadaki denktaşlarının da sözcükbaşı k- taşıyor olmalarıdır. Dolayısıyla ADK Türkçe, Moğolca, Tunguzca, Korece ve Japoncadaki bir bölüm denktaş k-’li söz varlığının özgün eskicil biçimlerini Ana Altaycanın sesbilgisinde *ḫ- önsesiyle yansıtabilecek kuramsal temel ve olanaktan yoksundur. Dahası, bunun ne anlama geldiğini yorumlama olanağı ve yetisinden de yoksundur.
Açar sözcükler: Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili (EYTAD), Sümerce, Türkçe, “Sümerce | Türkçe”, Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili Kuramı (EYTADK), Altay Dilleri Kuramı (ADK).
Bu makale, “Sümerce | Türkçe” üzerinden Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili’nin söz varl... more Bu makale, “Sümerce | Türkçe” üzerinden Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili’nin söz varlığı, sesbilgisi ve dilbilgisini yeniden kurmayı amaçlayan çalışmamı sunmak üzere başladığım makale dizisinin üçüncüsüne karşılık geliyor. Makalede Sümercede k- önsesiyle başlayan 235 dolayında sözcük (aşağı yukarı Sümercenin şu an için bilinen, k- önsesi altındaki yalın/türemiş kök/gövde sözcüklerinin tümü) ele alınmış, incelenmiş ve “EYTAD > Sümerce | Türkçe” içindeki yerleri, eşdeğerlikleri ve denklikleri gösterilmiştir. Bu “235” sayısının yalnızca bir önses (k-) için olduğunu özellikle vurgulamak isterim. Sümercenin yirmi beş dolayında böyle önsesi bulunduğu göz önüne alınırsa, “EYTAD > Sümerce | Türkçe” denkliği gösterilebilecek Sümerce sözcük sayısının kaça ulaşabileceğini, isteyen ve merak eden okuyucular kendileri de sayışlayabilirler. Aslında, “EYTAD > Sümerce | Türkçe” üzerinden zorlanmadan ve rahatlıkla ulaşılabilecek olan sayı Sümercenin, ayrı ele alınmaları gereken ve söz varlığının büyük bölümünü oluşturan bileşik sözcükleri, ve Akadca’dan alıntı sözcükleri dışında, şu an için var olan sözlüğünün hemen tümüdür. Burada, bugüne dek yapılmış birkaç on ya da en çok 150-200 sözcüğü içeren Sümerce-Türkçe karşılaştırmalarının çok ötesinde bir olgudan söz ediyorum. Bu, okuyucuda bir heyecan ya da ilgi uyandırıyor mu, bilmiyorum, fakat önyargısız ya da en azından bir süreliğine önyargısını askıya alma becerisi ve gücüne iye olası okuyucuyu çalışmayı incelemeye, değerlendirmeye ve eleştirmeye çağırıyorum.
Açar sözcükler: Türk-Altay Kuramı, Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili Kuramı, Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili (EYTAD), Sümerce, Türkçe, “Sümerce | Türkçe”
Halaç Türkçesini ve onun Türkçenin dilbilimi açısından kimi ilginç ve önemli yönlerini bilim düny... more Halaç Türkçesini ve onun Türkçenin dilbilimi açısından kimi ilginç ve önemli yönlerini bilim dünyasına ilk tanıtan G. Dörfer, Halaç Türkçesinde h-, fakat bütün öbür Türk dillerinde ø-veren Ana Türkçe *h-'yi yeniden kurdu. Fakat bunu yapmış olmakla Altay Dilleri Kuramı'nı da bir açıdan bir hayli sıkıntıya sokmuş oldu. Halaçça sözcükbaşı h-'nin Altay Dilleri Kuramı çerçevesinde açıklanması gerekiyordu, aslında bir bölümüyle açıklanabiliyordu da, fakat öbür bölümüyle kuram için bir sorunsal olarak kaldı. Aslında bunun Altay Dilleri Kuramı için bir karadelik olduğunu söylemek yanlış olmaz. Arada geçen zamanda üzerinde durulmuyor ya da unutuluyor olması bu durumu değiştirmedi elbette.
Uzun dil tarihi içerisinde Türk dilinin Soğdcayla ilişkisi yalnızca bir göz kırpımı süred... more Uzun dil tarihi içerisinde Türk dilinin Soğdcayla ilişkisi yalnızca bir göz kırpımı sürede, küçük bir ayrıntıdır. Daha çok Hint-Avrupa kökenliler olmak üzere, alandaki araştırmacıların çoğu, yine Hint-Avrupalı (İranlı) Soğdların Türklerin öğretmenleri olduğunu düşünmekten ve önermekten hoşlanır. Alandaki Türk araştırmacılar ise daha çok bu konuda alçak gönüllü olmaktan hoşlanır. Bu biraz kendini beğenmiş önermede Soğdlar daha çok veren, Türkler ise alandır. Aslında bu tür yüzeysel önermelerde hep eksik olduğu gibi, gerçek daha karmaşıktır. Bu karşılıklı bir ilişkidir ve hiç kimse bir öbürüne gerçekte iye olduğundan daha çoğunu vermiş değildir. Toplumlar birbiriyle etkileşir ve birbirinden öğrenir. Soğdlar Budacı Uygurların öğretmenlerinden biri olmuşlardır. Ama daha önceki Budacı Eski Türkler de Soğdların öğretmenlerinden biri olmuşlardır. Buna şaşırmalı mıyız?
Bu makale iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm konunun bütünü içinde yalnızca bir ayrıntıdır. İkinci bölümse Türklerin dudak uçuklatıcı uzunluktaki dil tarihiyle ilgilidir. Türklerin ve Sümerlerin, MÖ 16000-12000’ler arasında Yenisey-Lena - Angara-Baykal arasındaki yaşam alanlarında Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay dil birliği içinde bir arada yaşayan Türk-Altay ataları, Sümerlerin ata topluluğunun MÖ 12000’lerde Anayurt’tan ayrılarak batı-güneye doğru Irmaklararası’nda sonlanan Uzun Yürüyüşlerine koyulmalarıyla birbirinden koptu. Sonraki 10400 yıl boyunca Sümerce ve Türkçe iki ayrı Türk-Altay dili olarak gelişimlerini sürdürmek üzere kendi yollarında ilerledi. İlginç ve şaşırtıcı olan nokta şu ki aslında birbirlerinden çok da fazla uzaklaşmadılar. Söz varlığı, sesbilgisi ve dilbilgisi açısından Sümerce ve Türkçe arasındaki ortaklık ve eşleşmeler o denli dudak uçuklatıcı yoğunluk ve boyutlarda kaldı ki bu bize “EYTAD > Sümerce | Türkçe” üzerinden GÖ 14000’lerdeki Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili’nin sözvarlığı, sesbilgisi ve dilbilgisini kuramsal olarak yeniden kurmak için büyük ve güçlü bir olanak sağlamaktadır. Bunun kuramsal olarak nasıl yapılabileceğinin başlangıç örneğini makalenin ikinci bölümünde /*b-/ önsesi altında sunuyorum. Şu denlisini söylemeliyim ki sürmekte olan bu yeniden kurma çalışması sırasında karşılaştığı olağanüstü ve olağandışı manzara karşısında bu makalenin yazarının dili tutulmuş, dudakları uçuklamış bulunmaktadır. Okuyucunun da bu heyecanımı paylaşacağını ve bana katılacağını umuyorum.
2015 yılında, Ukrayna’nın Ternopil bölgesindeki Husiatyn ilinde, Sukhodil ve Shydlivtsy köyleri a... more 2015 yılında, Ukrayna’nın Ternopil bölgesindeki Husiatyn ilinde, Sukhodil ve Shydlivtsy köyleri arasında, değişik zamanlarda başka kimi gömü buluntularının da çıkarılmış olduğu (bulucunun sözlerine göre) bir ormanda yapılan yasadışı bir kazıda, üzerinde runbilimci T. Looijenga’nın “runlar ve run-benzeri imlerden oluşan’ biçiminde tanımladığı bir yazıt taşıyan bir kemer tokası bulunmuştur. Biçem özelliklerine dayanılarak kemer tokası (ve dolayısıyla üzerindeki yazıt da) kazıbilimci M. Levada’ca MS 5. yüzyılın erken bölümüne tarihlenmiştir. T. Looijenga “runlar ve run-benzeri (= run-olmayan) imlerden oluşan” yazıt için bir de Germence olduğunu savladığı bir okuma önerisinde bulunmuştur. İlginç olan nokta, Looijenga’nın yazıtta “rune-like/run-benzeri” diye nitelediği imlerin, Germen run/Futhark abecesinde var olmayıp yalnızca Türk oyma yazısında bulunan yazı imleri olmasıdır. Yazıt açıktır ki bir Türk oyma yazıtıdır ve Ukrayna Sukhodil/Shydlivtsy kemer tokasının zamanlarında (5. yüzyılın erken bölümü) Altaylardan Atlas Anadenizi kıyılarına, Kuzey Denizi ve Baltık kıyılarından Tuna boyları ve İtalya içlerine dek at koşturmakta olan Avrupa Hunlarına sanlıktır. Bu bakımdan yazıt, şu ana dek ortaya çıkmış bulunan ikinci Hun yazıtı olmaktadır. İlki Suriye Rakka Sura antik kentinde keşfedilmiş olup 395-396 arasına tarihlenen Apa Kurçik yazıtıydı. İlkinde Hunlar bize Kuzey Suriye’den ses vermişlerdi. Ukrayna Sukhodil/Shydlivtsy kemer tokası yazıtıyla birlikte ise, artık Hunların sesini Avrupa’dan da duymaya başlıyoruz. Bu iki Hun yazıtıyla birlikte Türklükbilimde doğrudan oyma yazılı Hun belgelerine dayalı çalışma ve araştırma dönemi artık başlamış bulunmaktadır.
İstanbul, Ayasofya Camisi’nin çeşitli kıyı köşelerinde Ortaçağdan kalma, çeşitli yazı ve ... more İstanbul, Ayasofya Camisi’nin çeşitli kıyı köşelerinde Ortaçağdan kalma, çeşitli yazı ve dillerle ziyaretçi yazıtlarının varlığı bilinen bir konudur. Bu yazıtlardan biri de, 1964 yılında güney galerisinin üst katındaki mermer korkuluğun üzerinde bulunup Yeni Futhark abecesiyle Nors dilinde okunmaya çalışılarak 9. yüzyıla tarihlenmiş ve o zamandan beri Vikinglere mal edilmekte olan bir ziyaretçi yazıtıdır. Sava göre yazıtı, o dönemde Bizans ilhanının özlük korumalığını yapan Viking paralı askerleri Varenglerden, yazıtta okunduğu öne sürülen adıyla, [Hal]ftan bırakmıştır. İlk üç dört imi için önerilen Nors kişi adı ‘[Hal]ftan’ okuması dışında, yazıtın geri kalanının (yıpranma vb. nedeniyle) Futhark yorumunca “okunamaz” durumda olduğunun belirtildiği, toplam 21 yazı iminden oluşan yazıt için önerilen çeviri şöyledir: ‘[Hal]ftan ............’. Yazıtın içeriği hakkında hiçbir şey anlatmayan bu sözde okuma ve çeviriye ve olumsuzcu değerlendirmeye (“illegible/okunamaz”) karşın, yazıt hiç de büyük bölümüyle (yıpranma vb. nedeniyle) okunamaz olmayıp Türk oyma yazısı bakış açısıyla eksiksiz ve pürüzsüz olarak Eski Türkçe okunabilmekte ve okunmaktadır. Nasıl mı olabiliyor? Basit. Yazıt Türk oyma yazısıyla yazılmış Eski Türkçe bir metindir. Bu durumda, yazıtın 21 iminden, sözde Nors kişi adı [Hal]ftan’a karşılık geldiği öne sürülen baştaki ilk üç dört imi dışında, geriye kalan 17 iminin Futhark yorumunca (yıpranma vb. nedeniyle) “illegible/okunamaz” olmasına ve okunamamasına şaşmamak gerekiyor(!).
Yazıt, Erken Ortaçağda İstanbul’da bulunup dünyanın en görkemli tapınaklarından biri olan Ayasofya’yı ziyaret etmiş, büyük olasılıkla, Bizans ordusunda görev yapan Hristiyan Türk paralı askerler olan Türkopollerden, Çu adında bir kişinin bıraktığı, yakarış içerikli bir ziyaretçi yazıtıdır. Bu durumuyla 6.-11. yüzyıllar arasına tarihlenebilir. Konunun ayrıntıları için makaleye bakınız.
Keçiborlu Sinanbey Camisi Osmanlı'nın son döneminde yapılmış (1897/98), Cumhuriyet döneminin başl... more Keçiborlu Sinanbey Camisi Osmanlı'nın son döneminde yapılmış (1897/98), Cumhuriyet döneminin başlarında da, minaresi dışında, 1937 yılında yeniden yapım görmüş bir eser. Birisi minarenin üzerinde, yapım yazıtı, birisi de minare pabucunun alt bölümünde kısa bir ziyaretçi yazıtı (kişi adı) olmak üzere, iki Arap abeceli yazıtı var. Fakat geçtiğimiz yıllarda Keçiborlu'ya yaptığımız bir ziyaret sırasında camiyi incelerken, minare pabucunun alt bölümünün yapısındaki eski bir devşirme taş üzerinde, silikliği nedeniyle ancak seçilebilen şaşırtıcı bir yazıtla daha karşılaştık. Orhun-Yenisey öznitelikli, tek dizeklik, kısa bir Eski Türk oyma yazıtı. Büyük olasılıkla yöredeki antik bir yapı yıkığı ya da antik kent kalıntısından alınarak minarenin yapımında kullanılmış devşirme taşı süsleyen, Tengrici içerikli bu adak/yakarış yazıtının yüzyıllar sonra gelip kendi dinselliği uyarınca yine onun gibi dinsel olan bir yapının, Sinanbey Camisi'nin bedenine karışarak yaşamını ve Tengrici yakarışını artık orada sürdürüyor olması ilginç bir rastlantı gerçekten. Fakat son yıllarda Konya bölgesinde yürütülen akademik yüzey araştırmalarında, çeşme, kuyu duvarı ya da ev gibi geç tarihli çeşitli taş yapılar üzerinde azımsanmayacak sayıda benzer Eski Türk oyma yazıtlı devşirme taşlarla karşılaşılmış olmasına bakılırsa, bu o denli de gizemli bir rastlantı olmayabilir. Öyle anlaşılıyor ki yapımında antik kalıntılardan alınma devşirme taşların kullanılmış olduğu geç tarihli su yapıları, ev, duvar vbg. taş yapılara artık başka bir gözle ve daha dikkatli bakılması gerekiyor. Sinanbey Camisi'nin Arap abeceli iki yazıtını Mustafa Cansız çalıştı. Caminin Eski Türk oyma yazılı yazıtı ise, Cengiz Saltaoğlu'nca çalışıldı. Bu sıralamayla aşağıda fotoğrafları eşliğinde sunuyoruz.
IJOT - International Journal of Turkology, 2022
Bu çokdisiplinli ve çokyazarlı, iki bölümlü ortak makalede bağımsız araştırmacı Cengiz Saltaoğlu ... more Bu çokdisiplinli ve çokyazarlı, iki bölümlü ortak makalede bağımsız araştırmacı Cengiz Saltaoğlu Esik kurganı ve Ay Hanum yazıtlarını Türkçe yeni okuma önerileriyle birlikte, dilbilimsel ve yazıtbilimsel açıdan ele alıp kimi tarihsel ve kültürel bağlantılarını da işlemeye çalışırken, kazıbilimciler Semih Güneri, Ahmet Ziya Bayburt ve Gediz Tuluğ konuyu arkeolojik verilerle de desteklenen daha somut bir zemine oturtarak Esik kurganının yazıtlı gümüş tasını Türk-Altay Kuramı çerçevesinde arkeolojik bağlamı içinde değerlendirmeye çalışıyorlar. Yazarlar bu çalışmanın, elli yılı aşkın bir süredir kısır çekişmeler ve sonuçsuz girişimlerle uzayıp giden bir tartışmaya daha ileri bir açıklık ve olgunluk getireceğini umuyorlar.
Açar sözcükler: Esik kurganı yazıtı, Ay Hanum yazıtı, Türk-Altay Kuramı, Pazırık kültürü, İskit/Sakalar, Aslar, İran-Turan, Şehname, Oğuz Destanı ve Oğuzname.
IJOT - International Journal of Turkology, 2022
In this multidisciplinary and multi-author article in two-part, while independent researcher Ceng... more In this multidisciplinary and multi-author article in two-part, while independent researcher Cengiz Saltaoğlu handles Esik and Ay Khanum inscriptions linguistically and epigraphically, along with new reading proposals, and tries to treat also some historical and cultural connections of them, the archaeologists Semih Güneri, Ahmet Ziya Bayburt and Gediz Tuluğ try to evaluate the inscribed silver bowl of Esik Kurgan within its archaeological context by setting the issue on a more concrete basis supported also by archaeological data. The authors hope that this study would bring a further clarity and maturity to a discussion dragging on with barren debates and resultless attempts for over fifty years.
Key words: Esik inscription, Ay Khanum inscription, Türk-Altay Kuramı, Pazyryk culture, the Scythians/Sakas, the As, Iran-Turan, Shāhnāma, Oghuz Epic and Oghuznāma.
İtalya’nın Toskana bölgesinde, tarihleri 8.-14. yüzyıllar arasına dağılan vaftizhane, kilise gibi... more İtalya’nın Toskana bölgesinde, tarihleri 8.-14. yüzyıllar arasına dağılan vaftizhane, kilise gibi dinsel yapılar ve birtakım kutsal/dinsel nesneler üzerinde bir dizi “bilinmeyen yazılı” ve “bilinmeyen dilde” özdeş/benzer yazıt bulunuyor. Bugüne dek inandırıcı bir çözümü yapılamamış ve yapılamayan, aynı metnin az ayırtlı iki benzer sürümüne karşılık gelen bu üçer dizeklik, kısa ve gizemli yazıtlar büyük merak konusu. Hatta bu yazıtların birer yazıt, yazının da bir yazı olup olmadığı bile tartışmalı Avrupa bilim çevrelerinde. İleri sürülen çözüm önerilerinde ve yapılan umutsuz tartışmalarda genellikle ortaklaşılan tek kanı ya da yorum (hemen hemen) aynı bir dizeğin alt alta ya da arka arkaya üç kez yinelenmesinden ibaret bu kısa yazıtların bir biçimde Hristiyan Üçlemesiyle (Baba, Oğul, Kutsal Ruh) bir ilgilerinin olabileceği. Öyle de gerçekten. Yazıtların bugüne dek çözülememiş olmasında şaşılacak bir şey yok. Çözülemezlerdi, çünkü “Batı Türk oyma yazılı” Anadolu Eski Oğuz ve Kıpçak yazıtlarının keşfini ve çözülmesini bekliyorlardı yalınçça. Okuyucu artık kısaca ve yeterince önbilgilendiğine göre, ve hala ilgileniyorsa, makaleye geçebilir. İyi okumalar sevgili okuyucu.
Açar sözcükler: Pisa Vaftizhanesinin çözülmemiş yazıtı, Kuman-Kıpçaklar, Batı Türk oyma yazısı, Anadolu Eski Oğuz ve Kıpçak oyma yazıtları.
Uploads
Papers by Cengiz Saltaoğlu
Great Turkish sailor Pīrī Reis’ Kitāb-i Bahriyye, namely, ‘The Book of Navigation’ is the source work for primarily the Ottoman and in general the world’s history of cartography/geography. In this study, from the Facsimile Edition (Ankara, 2014) of the Manuscript of Kitāb-i Bahriyye (1526) in the Topkapı Palace Museum Library, Treasury Collection, by TR Ministry of Culture and Turism, I have made the transcription, and rendition to today’s Turkish, of the chapter ‘Gulf of Venice’ and shown by footnote references the current equivalents and locations on the map of almost all the medieval place names in Italian and occasionaly in other languages, mentioned in the transcribed texts, that have generally fallen out of use and recognition today, and made related explanations. Besides, I have also prepared the transcribed versions of all the 28 maps in total given by Pīrī Reis in the chapter ‘Gulf of Venice’ of Kitāb-i Bahriyye, and present them to the reader’s interest and information. That is, the reader can also see and examine immediately after each map “in old script” the copy of it brought up-to-date, solely, transcribed in Latine alphabet. Except for several place names I had to give with question marks since for now I couldn’t reach any knowledge about them, I also showed the current equivalents of all the medival (16th c.) place names on the maps and the related explanations by aligning them under the title of map, immediately after the each transcribed map. I believe each discerning sailor, who might want to set sail with his/her sincere regards to Pīrī Reis to the fascinating coves of Adriatic in a tour of “Old Gulf of Venice” in the memory of Pīrī Reis and in his footsteps, could at a suitable level make use of the guidance of his these transcribed and annotated, “up-to-date” medieval maps. So unfurl the sails sailor!
EYTAD’ın sesbilgisinde birincil sözcükbaşı ünsüzü *ḫ-’nin varlığını Sümerce birincil ḫ-’li söz varlığından anlıyoruz. Bu birincil ḫ-’li Sümerce sözcükler, Sümer sözlüğünde birincil k-’li söz varlığından ayrı olarak, özgün bir öbek oluşturuyorlar. Buna karşın, aşağıda topluca sunduğum “EYTAD > Sümerce | Türkçe” denkliklerden rahatça görüleceği gibi, ayrı sesbilgisel birimler olan EYTAD *k- ve *ḫ- kuramsal olarak Ortak Türkçede (> Ana Bulgar Türkçesi ve Ana Genel Türkçe) tek bir *k- önsesinde birleşiyorlar. Altay Dilleri Kuramı (ADK), bir bölüm Eski Türkçe k-’li söz varlığının kuramsal olarak Ana Altayca’nın sesbilgisinde yansıtılması gereken özgün eskicil *ḫ-’li biçimlerini öngörmekte ve kurmakta başarısız olmuştur. Bunun başlıca nedeni elbette ki ilgili Eski Türkçe k-’li söz varlığının öbür “Altay dilleri” Moğolca, Tunguzca, Korece ve Japoncadaki denktaşlarının da sözcükbaşı k- taşıyor olmalarıdır. Dolayısıyla ADK Türkçe, Moğolca, Tunguzca, Korece ve Japoncadaki bir bölüm denktaş k-’li söz varlığının özgün eskicil biçimlerini Ana Altaycanın sesbilgisinde *ḫ- önsesiyle yansıtabilecek kuramsal temel ve olanaktan yoksundur. Dahası, bunun ne anlama geldiğini yorumlama olanağı ve yetisinden de yoksundur.
Açar sözcükler: Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili (EYTAD), Sümerce, Türkçe, “Sümerce | Türkçe”, Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili Kuramı (EYTADK), Altay Dilleri Kuramı (ADK).
Açar sözcükler: Türk-Altay Kuramı, Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili Kuramı, Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili (EYTAD), Sümerce, Türkçe, “Sümerce | Türkçe”
Bu makale iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm konunun bütünü içinde yalnızca bir ayrıntıdır. İkinci bölümse Türklerin dudak uçuklatıcı uzunluktaki dil tarihiyle ilgilidir. Türklerin ve Sümerlerin, MÖ 16000-12000’ler arasında Yenisey-Lena - Angara-Baykal arasındaki yaşam alanlarında Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay dil birliği içinde bir arada yaşayan Türk-Altay ataları, Sümerlerin ata topluluğunun MÖ 12000’lerde Anayurt’tan ayrılarak batı-güneye doğru Irmaklararası’nda sonlanan Uzun Yürüyüşlerine koyulmalarıyla birbirinden koptu. Sonraki 10400 yıl boyunca Sümerce ve Türkçe iki ayrı Türk-Altay dili olarak gelişimlerini sürdürmek üzere kendi yollarında ilerledi. İlginç ve şaşırtıcı olan nokta şu ki aslında birbirlerinden çok da fazla uzaklaşmadılar. Söz varlığı, sesbilgisi ve dilbilgisi açısından Sümerce ve Türkçe arasındaki ortaklık ve eşleşmeler o denli dudak uçuklatıcı yoğunluk ve boyutlarda kaldı ki bu bize “EYTAD > Sümerce | Türkçe” üzerinden GÖ 14000’lerdeki Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili’nin sözvarlığı, sesbilgisi ve dilbilgisini kuramsal olarak yeniden kurmak için büyük ve güçlü bir olanak sağlamaktadır. Bunun kuramsal olarak nasıl yapılabileceğinin başlangıç örneğini makalenin ikinci bölümünde /*b-/ önsesi altında sunuyorum. Şu denlisini söylemeliyim ki sürmekte olan bu yeniden kurma çalışması sırasında karşılaştığı olağanüstü ve olağandışı manzara karşısında bu makalenin yazarının dili tutulmuş, dudakları uçuklamış bulunmaktadır. Okuyucunun da bu heyecanımı paylaşacağını ve bana katılacağını umuyorum.
Yazıt, Erken Ortaçağda İstanbul’da bulunup dünyanın en görkemli tapınaklarından biri olan Ayasofya’yı ziyaret etmiş, büyük olasılıkla, Bizans ordusunda görev yapan Hristiyan Türk paralı askerler olan Türkopollerden, Çu adında bir kişinin bıraktığı, yakarış içerikli bir ziyaretçi yazıtıdır. Bu durumuyla 6.-11. yüzyıllar arasına tarihlenebilir. Konunun ayrıntıları için makaleye bakınız.
Açar sözcükler: Esik kurganı yazıtı, Ay Hanum yazıtı, Türk-Altay Kuramı, Pazırık kültürü, İskit/Sakalar, Aslar, İran-Turan, Şehname, Oğuz Destanı ve Oğuzname.
Key words: Esik inscription, Ay Khanum inscription, Türk-Altay Kuramı, Pazyryk culture, the Scythians/Sakas, the As, Iran-Turan, Shāhnāma, Oghuz Epic and Oghuznāma.
Açar sözcükler: Pisa Vaftizhanesinin çözülmemiş yazıtı, Kuman-Kıpçaklar, Batı Türk oyma yazısı, Anadolu Eski Oğuz ve Kıpçak oyma yazıtları.
Great Turkish sailor Pīrī Reis’ Kitāb-i Bahriyye, namely, ‘The Book of Navigation’ is the source work for primarily the Ottoman and in general the world’s history of cartography/geography. In this study, from the Facsimile Edition (Ankara, 2014) of the Manuscript of Kitāb-i Bahriyye (1526) in the Topkapı Palace Museum Library, Treasury Collection, by TR Ministry of Culture and Turism, I have made the transcription, and rendition to today’s Turkish, of the chapter ‘Gulf of Venice’ and shown by footnote references the current equivalents and locations on the map of almost all the medieval place names in Italian and occasionaly in other languages, mentioned in the transcribed texts, that have generally fallen out of use and recognition today, and made related explanations. Besides, I have also prepared the transcribed versions of all the 28 maps in total given by Pīrī Reis in the chapter ‘Gulf of Venice’ of Kitāb-i Bahriyye, and present them to the reader’s interest and information. That is, the reader can also see and examine immediately after each map “in old script” the copy of it brought up-to-date, solely, transcribed in Latine alphabet. Except for several place names I had to give with question marks since for now I couldn’t reach any knowledge about them, I also showed the current equivalents of all the medival (16th c.) place names on the maps and the related explanations by aligning them under the title of map, immediately after the each transcribed map. I believe each discerning sailor, who might want to set sail with his/her sincere regards to Pīrī Reis to the fascinating coves of Adriatic in a tour of “Old Gulf of Venice” in the memory of Pīrī Reis and in his footsteps, could at a suitable level make use of the guidance of his these transcribed and annotated, “up-to-date” medieval maps. So unfurl the sails sailor!
EYTAD’ın sesbilgisinde birincil sözcükbaşı ünsüzü *ḫ-’nin varlığını Sümerce birincil ḫ-’li söz varlığından anlıyoruz. Bu birincil ḫ-’li Sümerce sözcükler, Sümer sözlüğünde birincil k-’li söz varlığından ayrı olarak, özgün bir öbek oluşturuyorlar. Buna karşın, aşağıda topluca sunduğum “EYTAD > Sümerce | Türkçe” denkliklerden rahatça görüleceği gibi, ayrı sesbilgisel birimler olan EYTAD *k- ve *ḫ- kuramsal olarak Ortak Türkçede (> Ana Bulgar Türkçesi ve Ana Genel Türkçe) tek bir *k- önsesinde birleşiyorlar. Altay Dilleri Kuramı (ADK), bir bölüm Eski Türkçe k-’li söz varlığının kuramsal olarak Ana Altayca’nın sesbilgisinde yansıtılması gereken özgün eskicil *ḫ-’li biçimlerini öngörmekte ve kurmakta başarısız olmuştur. Bunun başlıca nedeni elbette ki ilgili Eski Türkçe k-’li söz varlığının öbür “Altay dilleri” Moğolca, Tunguzca, Korece ve Japoncadaki denktaşlarının da sözcükbaşı k- taşıyor olmalarıdır. Dolayısıyla ADK Türkçe, Moğolca, Tunguzca, Korece ve Japoncadaki bir bölüm denktaş k-’li söz varlığının özgün eskicil biçimlerini Ana Altaycanın sesbilgisinde *ḫ- önsesiyle yansıtabilecek kuramsal temel ve olanaktan yoksundur. Dahası, bunun ne anlama geldiğini yorumlama olanağı ve yetisinden de yoksundur.
Açar sözcükler: Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili (EYTAD), Sümerce, Türkçe, “Sümerce | Türkçe”, Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili Kuramı (EYTADK), Altay Dilleri Kuramı (ADK).
Açar sözcükler: Türk-Altay Kuramı, Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili Kuramı, Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili (EYTAD), Sümerce, Türkçe, “Sümerce | Türkçe”
Bu makale iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm konunun bütünü içinde yalnızca bir ayrıntıdır. İkinci bölümse Türklerin dudak uçuklatıcı uzunluktaki dil tarihiyle ilgilidir. Türklerin ve Sümerlerin, MÖ 16000-12000’ler arasında Yenisey-Lena - Angara-Baykal arasındaki yaşam alanlarında Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay dil birliği içinde bir arada yaşayan Türk-Altay ataları, Sümerlerin ata topluluğunun MÖ 12000’lerde Anayurt’tan ayrılarak batı-güneye doğru Irmaklararası’nda sonlanan Uzun Yürüyüşlerine koyulmalarıyla birbirinden koptu. Sonraki 10400 yıl boyunca Sümerce ve Türkçe iki ayrı Türk-Altay dili olarak gelişimlerini sürdürmek üzere kendi yollarında ilerledi. İlginç ve şaşırtıcı olan nokta şu ki aslında birbirlerinden çok da fazla uzaklaşmadılar. Söz varlığı, sesbilgisi ve dilbilgisi açısından Sümerce ve Türkçe arasındaki ortaklık ve eşleşmeler o denli dudak uçuklatıcı yoğunluk ve boyutlarda kaldı ki bu bize “EYTAD > Sümerce | Türkçe” üzerinden GÖ 14000’lerdeki Eskicil Yenisey-Lena Türk-Altay Dili’nin sözvarlığı, sesbilgisi ve dilbilgisini kuramsal olarak yeniden kurmak için büyük ve güçlü bir olanak sağlamaktadır. Bunun kuramsal olarak nasıl yapılabileceğinin başlangıç örneğini makalenin ikinci bölümünde /*b-/ önsesi altında sunuyorum. Şu denlisini söylemeliyim ki sürmekte olan bu yeniden kurma çalışması sırasında karşılaştığı olağanüstü ve olağandışı manzara karşısında bu makalenin yazarının dili tutulmuş, dudakları uçuklamış bulunmaktadır. Okuyucunun da bu heyecanımı paylaşacağını ve bana katılacağını umuyorum.
Yazıt, Erken Ortaçağda İstanbul’da bulunup dünyanın en görkemli tapınaklarından biri olan Ayasofya’yı ziyaret etmiş, büyük olasılıkla, Bizans ordusunda görev yapan Hristiyan Türk paralı askerler olan Türkopollerden, Çu adında bir kişinin bıraktığı, yakarış içerikli bir ziyaretçi yazıtıdır. Bu durumuyla 6.-11. yüzyıllar arasına tarihlenebilir. Konunun ayrıntıları için makaleye bakınız.
Açar sözcükler: Esik kurganı yazıtı, Ay Hanum yazıtı, Türk-Altay Kuramı, Pazırık kültürü, İskit/Sakalar, Aslar, İran-Turan, Şehname, Oğuz Destanı ve Oğuzname.
Key words: Esik inscription, Ay Khanum inscription, Türk-Altay Kuramı, Pazyryk culture, the Scythians/Sakas, the As, Iran-Turan, Shāhnāma, Oghuz Epic and Oghuznāma.
Açar sözcükler: Pisa Vaftizhanesinin çözülmemiş yazıtı, Kuman-Kıpçaklar, Batı Türk oyma yazısı, Anadolu Eski Oğuz ve Kıpçak oyma yazıtları.
remained from the First Turkic Khaganate has created a “vacuum” in the field about
what the official (written) language of the Khaganate was. Although one and only one
inscription was based upon as a very weak and insufficient basis, this vacuum was
first wanted to be filled with Sogdian, regarding the Sogdian part of the (bilingual)
Bugut inscription, one of the inscriptions Bugut and Khüis Tolgoi which are supposed
to be the only inscriptions remained from the First Turkic Khaganate. However,
together with that the part in Brāhmī script of the Bugut inscription, and the Khüis
Tolgoi inscription again in Brāhmī script, which were not able to be read afore, have
recently been read being interpreted as a kind of early Mongolic or para-Mongolic,
a second official language has been claimed for the First Turkic Khaganate besides
Sogdian: “written imperial Mongolic”, the state language of the Ruan-Ruan Empire.
But the “new reality” we have exposed in this article is that First Turkic Khaganate left
inscriptions in Turkic, that is to say, “the stage is not empty at all”. So, there is not any
vacuum about what the official language of the First Turkic Khaganate was. Turkic
runic script was in use even in the establishment of the First Turkic Khaganate (552)
and on the basis of the existing documents in Turkic in runic script remained from that
period, the official/written language of the First Turkic Khaganate was indisputably
(“written imperial”) Turkic.
Key Words: Tsetsüüh Roof Tile Inscription (552 AD), Kara Katu Inscription (593
AD), the official language of the First Turkic Khaganate.