Papers by Mustafa Temizsu
Söylem Filoloji Dergisi, 2024
Söylem, nisan, ağustos ve aralık aylarında olmak üzere yılda üç kez yayımlanan, uluslararası alan... more Söylem, nisan, ağustos ve aralık aylarında olmak üzere yılda üç kez yayımlanan, uluslararası alan dizinleri ve Ulakbim Tr Dizin tarafından taranan hakemli-bilimsel bir e-dergidir.
Dede korkut türk dili ve edebiyatı araştırmaları dergisi, 2021
Ege Üniversitesi Yayınları, 2022
Tezer Özlü, 1964 yılında ilk eşi Güner Sümer'le evlendikten sonra babasının isteğini kırmayarak İ... more Tezer Özlü, 1964 yılında ilk eşi Güner Sümer'le evlendikten sonra babasının isteğini kırmayarak İstanbul Erkek Lisesi'nin sınavlarına dışarıdan girerek lise diploması alır.
Belge-geçer : +90 232 386 0888 Web : ykb.ikc.edu.tr Eserin hukuki ve etik sorumluluğu yazarlara a... more Belge-geçer : +90 232 386 0888 Web : ykb.ikc.edu.tr Eserin hukuki ve etik sorumluluğu yazarlara aittir. Tüm hakları saklıdır. Bu kitabın yayın hakkı İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi'ne aittir. İzinsiz kopyalanamaz ve çoğaltılamaz.
Dede Korkut: Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 2021
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının unutulmuş isimlerinden biri olan Adnan Veli Kanık, eserlerini... more Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının unutulmuş isimlerinden biri olan Adnan Veli Kanık, eserlerinin önemli bir bölümü gazete ve dergilerde kalan mizahi öykü yazarlarından biridir. Edebiyat dünyasına ilk olarak gazetecilikle adım atan yazar, Akbaba, Dolmuş, Külâh, Papağan, Pardon, Taş-Karikatür, Tef ve Vatan gibi basın-yayın organlarında çeşitli yazılar kaleme almıştır. Edebiyat tarihi incelemelerinde ise Ahmet Rasim, Ercüment Ekrem, Hüseyin Rahmi ve Osman Cemal gibi öykücülerin devamı olarak görülmüş; öykülerinde yer alan tema, içerik ve üslup özellikleri bakımından bu isimlerin oluşturduğu geleneğin sürdürücüsü olarak yorumlanmıştır. Yazarın öykü-röportaj türündeki Mapusane Çeşmesi (1952) adlı kitabı, Türk edebiyatı tarihi açısından dikkate değer bir eserdir. Kitaptaki öykülerin temelde iki düzlem üzerine inşa edildiği söylenebilir. Bunlardan ilki mizaha dayalı öyküler, diğeri ise gerçekçi, dramatik öykülerdir. Mizaha dayalı öykülerde, dönem insanının hapishanedeki yaşam mücadelesi ince bir alay ve ironiyle ele alınır. Buradaki temel amaç, yoksulluk durumunun trajikomik yönlerinin yansıtılmasıdır. Dramatik yapıdaki öykülerde ise sözünü ettiğimiz insanların hayatları, gerçekçilik kaygısına bağlı olarak eleştirel bir bakışla, trajik olay ve durumlar açısından anlatılır. Bugüne değin detaylı bir incelemesi yapılmayan kitaptaki öyküler gerek mizahi gerekse dramatik özellikleriyle 1950'li yılların hukuk, adalet, devlet bürokrasisi ve toplumsal yapı açısından dikkate değer özellikler barındırmaktadır. Bu çalışmada, temelde konu ve izlek bakımından iki düzlem üzerine inşa edildiği tespit edilen Mapusane Çeşmesi, özellikle edebiyatın üretildiği bir mekân olarak cezaevi ve hükümlülerin bu mekânlardaki yaşam biçimleri açısından incelenecektir. Böylelikle 1950'li yılların hapishane ve mahkûm hayatına dair bilgiler gerçekçi özellikleriyle ortaya çıkarılacaktır. Bunlara bağlı olarak çalışmanın amacı, Mapusane Çeşmesi'ni yeniden tanıtmak ve Türk edebiyatı tarihinde edineceği konumla ilgili çeşitli değerlendirmelerde bulunmaktır.
Gecmisten gunumuze degin insanoglunun dusunsel varolus seruveninin en temel ogesi suphesiz felsef... more Gecmisten gunumuze degin insanoglunun dusunsel varolus seruveninin en temel ogesi suphesiz felsefece dusunme ve ona bagli olarak gelisen felsefi birikim. Ozellikle yasami ve dogayi anlamlandirma cabasi olarak ortaya cikan felsefenin antik cagdan itibaren gundem maddelerinden biri de sanat ve sanatci sorunsali. Dolayisiyla ilkin Aristoteles’in Poetika’siyla baslayan poetik dusunce seruveninin koklu bir degisim ve donusum gecirerek gunumuze degin geldigini soylemek mumkun. Bunun bir sonucu olarak, ozellikle siir sanatiyla butunlestigi antik cagdan beri, edebiyatin temel problemlerinden biri de felsefe ve siir iliskisi. Iste bu iliskisinin son donem edebiyat dunyasinda konu edildigi onemli eserlerden biri de Yucel Kayiran’in kaleminden cikan Felsefi Şiir (2007) adli kitap.
Türkiyat Mecmuası
Türk öykücülüğünün önemli isimlerinden Haldun Taner'in Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu adlı kitabı 19... more Türk öykücülüğünün önemli isimlerinden Haldun Taner'in Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu adlı kitabı 1953 yılında yayımlanmıştır. Bu yazıda, kitapta yer alan "Fasarya" adlı öykü, içerik ve yöntem açısından incelenecektir. Genel bir ifadeyle, öykünün anlamsal düzlemini oluşturan konu, tema ve içerik gibi unsurların metnin anlatısal stratejisinde "karşıtlıklar" üzerine inşa edildiği gözlemlenmektedir. Aynı durum yöntem başlığı altında inceleyeceğimiz anlatıcı ve zaman gibi problemlerde de kendini göstermektedir. Anlatısal karşıtlık ifadesiyle kast edilen, salt edebiyatın temel enstrümanlarından olan tezat sanatının öyküde oynadığı rol değildir. Burada aynı zamanda, anlatıcının öykünün içindeki konumu ve bakış açısı sonucu oluşan anlatısal bir strateji söz konusudur. Bu strateji ise yapmış olduğumuz inceleme sonucunda iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Bunlardan ilki Fasarya'yla anlatıcı arasındaki ilişkiye, ikincisi ise yine onun toplum ve toplumsal olaylar karşısındaki konumuna dayalıdır. Dolaysıyla bu yazıda, "Fasarya"nın içerik ve yöntemini belirleyen temel unsur olduğunu düşündüğümüz "anlatısal karşıtlık" durumunun öykünün kurgusallığında ne ölçüde rol oynadığı sorunsalı üzerinde durulacaktır. Şüphesiz bu durum aynı zamanda, Haldun Taner'in öykücülüğünde benzer öykü tekniklerinin kullanılıp kullanılmadığı hususunda yeni çalışmaların yapılmasını sağlayacaktır.
International Language, Literature and Folklore Researchers Journal
The short story book of Sâmipaşazâde Sezâi's Küçük Şeyler (1892) from the second generation of Ta... more The short story book of Sâmipaşazâde Sezâi's Küçük Şeyler (1892) from the second generation of Tanzimat literature is seen as the beginning of Turkish storytelling in modern or western style in almost every work on Turkish storytelling. One of the basic problems of text analysis is that many of these types of determinations, which frequently come out against the examination of literary history and become norms of literature with time, do not reflect what is true in narrative studies. Especially with the new criticism approaches, the attempts to reread narrative texts solely from their own characteristics have undoubtedly necessitated the reexamination of the norms that we are talking about this time. In this article, a textual review will be made on the Küçük Şeyler. Accordingly, the Küçük Şeyler will be examined in the context of the people and characterization who are the main elements of the creation process of the narrative organism, due to the emphasis on "telling the modern story about the individual" as a phenomenon frequently encountered in literature.
SÖYLEM Filoloji Dergisi
aman kavramının, insanoğluna felsefi açıdan vadettiği yönsemelerin yanı sıra anlatıların önemli u... more aman kavramının, insanoğluna felsefi açıdan vadettiği yönsemelerin yanı sıra anlatıların önemli unsurlarından biri olarak görüldüğü bilinen bir gerçek. İşte bu gerçeği, Zaman ve Anlatı Bir: Zaman-Olayörgüsü-Üçlü Mimesis isimli kitabında ele alan Paul Ricoeur'ün kitabından söz etmeden önce, ilkin onun kim olduğu bahsi üzerinde durmak istiyorum. Anlatıların felsefi temelleri üzerine düşünen isimlerden biri olarak Paul Ricoeur (1913-2005), her şeyden önce bir felsefeci ve yorumbilimcisi. Rennes Üniversitesinde ve Sorbonne'da öğrenim gören Ricoeur, Fransa ve Amerika'da çeşitli dersler verdikten sonra Fenomenoloji ve Yorumbilim İncelemeleri Merkezi'ni yönetti. Özellikle anlatı yorumbilimi alanındaki en önemli çalışması olarak kabul edilen Zaman ve Anlatı (Temps et récit) adlı yapıtıyla hem yorumbilim hem de anlatıbilim araştırmalarının temel kitaplarından birine imza attı. Yazarın çağdaş anlatı kuramlarının gelişmesine büyük katkıda bulunan Zaman ve Anlatı isimli yapıtı esasında dört ayrı kitaptan oluşuyor. Bunlar sırasıyla şöyle:
Journal of International Social Research
Cumhuriyet dönemi sanatçılarından Mahmut Yesârî, edebiyat tarihimiz içinde romanları, öyküleri ve... more Cumhuriyet dönemi sanatçılarından Mahmut Yesârî, edebiyat tarihimiz içinde romanları, öyküleri ve tiyatrolarıyla bilinen önemli yazarlardan biridir. Çok yönlü ve üretken bir yazar olmasına rağmen edebiyat dünyasında büyük ölçüde romancılığıyla tanınan Mahmut Yesârî'nin tiyatro yazarlığı ve öykücülüğü üzerinde fazla durulmamıştır. Bunun bir sonucu olarak sanatçının yazarlık serüveni bütünsel olarak değerlendirilmemiş ve hakkında yapılan çalışmalar sınırlı bir çerçevede kalmıştır. İşte bu yazının amacı, edebiyat tarihi incelemelerindeki monografik çalışmaların önemini göz önünde bulundurarak, bugün unutulmuş bir yazar olan Mahmut Yesârî'yi, eserleri bağlamında yeniden edebiyat sahnesine çıkarmaktır. Bu hususta izlenen yol ise yazarın edebi portresini, başta roman, öykü ve tiyatrolarından hareketle bütünlükçü bir çerçevede ortaya koymaktır. Bu yazıda genel olarak Mahmut Yesârî'nin biyografisi, sanatçı kimliği, romancılığı, öykücülüğü ve tiyatro yazarlığı incelenecektir. Ayrıca yazarın dikkate değer eserleri, makalenin sınırları çerçevesinde, daha çok edebiyat tarihi içindeki önemi, konuları ve temaları bakımından değerlendirilecektir.
Paradigma Akademi, 2021
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının popüler roman yazarlarından Burhan Cahit Morkaya'nın Harp Dön... more Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının popüler roman yazarlarından Burhan Cahit Morkaya'nın Harp Dönüşü (1928) adlı eseri, Birinci Dünya Savaşı'nın atmosferi içerisinde kurgulanan bir aşk romanıdır. Eserin konusu temelde, 1910'lu yıllarda tanışan Macit ve Humret'in yaşadıkları aşk ve bu sırada Birinci Dünya Savaşı'nın çıkması sonucu savaşta ihtiyat zabiti olarak görev yapan Macit'in başından geçen olaylardır. Bir taraftan savaşın bütün gerçekliğiyle Macit'in hayatına girişi ve onun yaşamında yarattığı etkiler realist bir pencereden, diğer taraftan aralarında yaşadıkları aşkın harp karşısındaki "biricikliği" ise romantik bir pencereden okuyucuya sunulur.
Edebiyat Üzerine İncelemeler / Rıza Filizok’a Armağan, Ege Üniversitesi Yayınları, 2019
Cumhuriyet devri Türk edebiyatının unutulmuş isimlerinden biri olan Adnan Veli Kanık, eserlerinin... more Cumhuriyet devri Türk edebiyatının unutulmuş isimlerinden biri olan Adnan Veli Kanık, eserlerinin çoğu çeşitli gazete ve dergilerde kalan mizahi öykü yazarlarından biridir. Edebiyat dünyasına ilkin gazetecilikle adım atan yazar, Vatan, Akbaba, Dolmuş, Tef, Pardon, Papağan, Taş-Karikatür ve Külâh gibi basın-yayın organlarında çeşitli yazılar kaleme almıştır. Yazarın ayrıca, Mapusane Çeşmesi (1952), Sosyete (1956), Uçan Daireler (1957), Seçim Konuşmaları (1957), Kaynana (1957) ve İstanbul Batakhaneleri (2018) olmak üzere toplam altı öykü kitabı yayımlanmıştır. Bunların dışında ağabeyi Orhan Veli hakkında hazırlamış olduğu Orhan Veli İçin (1957) adlı bir deneme kitabı söz konusudur. Edebiyat tarihi incelemelerinde mizahçı yönüyle Hüseyin Rahmi, Ahmet Rasim ve Osman Cemal çizgisinin devamı olarak yorumlanan Adnan Veli Kanık, öykülerinde özellikle 1950’li sonrası İstanbul’un toplum hayatını mizahi ve dramatik ögeleri bir araya getirerek yansıtmıştır. Buna rağmen yazarın öyküleri ve öykücülüğü hakkında kapsayıcı bir çalışma yapılmamıştır. Bu yazıda ise Adnan Veli’nin Türk edebiyatındaki konumu biyografi, sanat ve eser başlıkları altında incelenecektir.
Söylem Filoloji Dergisi, 2019
Öz
Attilâ İlhan, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önemli isimlerinden biridir. Genel bir ifadeyle... more Öz
Attilâ İlhan, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önemli isimlerinden biridir. Genel bir ifadeyle şairin poetik serüveninin üç ana evreden oluştuğunu söylemek mümkündür. Bunlar, toplumcu gerçekçi şiir anlayışı, bireyin kendi varlığını ve evrendeki yerini sorguladığı evre ve son olarak neoklasik dönem olarak sıralanabilir. Şairin yayımlanan ilk şiir kitabı olan Duvar (1948), bu üç ana evre içerisindeki toplumcu gerçekçi dönemin örneklerinden biri olarak kaleme alınmıştır. Duvar'da yer alan "İş Başı" adlı şiir ise ilk bakışta toplumcu gerçekçi sanat anlayışının bir ürünü olarak görülmesine rağmen şairin ilerleyen dönemlerde geliştireceği poetikasına dair çeşitli izler taşır. Bu yazıda "İş Başı" şiiri, Attilâ İlhan'ın poetikasında gözlemlenen "geçiş" durumunu göstermesi açısından incelenecektir.
Abstract
Attilâ İlhan is one of the important names of Turkish poetry in the Republican period. In general terms, it is possible to say that the poetic adventure of the poet consists of three main phases. These can be listed as socialist realistic understanding of poetry, the stage in which an individual question his own existence and place in the universe, and finally the neoclassical period. Duvar (1948), his first published poetry book, was written as one of the examples of socialist realistic period in these three main phases. The poem "İş Başı" in Duvar, although seen as a product of the socialist realistic understanding of art at first glance, carries various traces of the poetics that the poet will develop in later periods. In this article, poem "İş Başı" will be examined in terms of showing the "transition" situation observed in Attilâ İlhan's poetics.
TÜRKİYAT MECMUASI / JOURNAL OF TURKOLOGY, 2019
Türk öykücülüğünün önemli isimlerinden Haldun Taner’in Şişhane’ye Yağmur
Yağıyordu adlı kitabı 19... more Türk öykücülüğünün önemli isimlerinden Haldun Taner’in Şişhane’ye Yağmur
Yağıyordu adlı kitabı 1953 yılında yayımlanmıştır. Bu yazıda, kitapta yer alan
“Fasarya” adlı öykü, içerik ve yöntem açısından incelenecektir. Genel bir ifadeyle,
öykünün anlamsal düzlemini oluşturan konu, tema ve içerik gibi unsurların metnin
anlatısal stratejisinde “karşıtlıklar” üzerine inşa edildiği gözlemlenmektedir.
Aynı durum yöntem başlığı altında inceleyeceğimiz anlatıcı ve zaman gibi
problemlerde de kendini göstermektedir. Anlatısal karşıtlık ifadesiyle kast edilen,
salt edebiyatın temel enstrümanlarından olan tezat sanatının öyküde oynadığı
rol değildir. Burada aynı zamanda, anlatıcının öykünün içindeki konumu ve bakış
açısı sonucu oluşan anlatısal bir strateji söz konusudur. Bu strateji ise yapmış
olduğumuz inceleme sonucunda iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Bunlardan ilki
Fasarya’yla anlatıcı arasındaki ilişkiye, ikincisi ise yine onun toplum ve toplumsal
olaylar karşısındaki konumuna dayalıdır. Dolaysıyla bu yazıda, “Fasarya”nın
içerik ve yöntemini belirleyen temel unsur olduğunu düşündüğümüz “anlatısal
karşıtlık” durumunun öykünün kurgusallığında ne ölçüde rol oynadığı sorunsalı
üzerinde durulacaktır. Şüphesiz bu durum aynı zamanda, Haldun Taner’in
öykücülüğünde benzer öykü tekniklerinin kullanılıp kullanılmadığı hususunda
yeni çalışmaların yapılmasını sağlayacaktır.
TÜRÜK, 2017
Tanzimat edebiyatının ikinci nesline mensup sanatçılarından olan Sâmipaşazâde Sezâi’nin Küçük Şey... more Tanzimat edebiyatının ikinci nesline mensup sanatçılarından olan Sâmipaşazâde Sezâi’nin Küçük Şeyler (1892) adlı öykü kitabı, Türk öykücülüğü üzerine yapılan hemen her çalışmada modern veya batılı tarzda Türk öykücülüğünün başlangıcı olarak görülmektedir. Edebiyat tarihi incelemelerinde sıklıkla karşımıza çıkan ve zamanla birlikte belirli normlar haline gelen bu tip tespitlerin çoğunun anlatıbilimsel incelemelerle ne denli gerçeği yansıtıp yansıtmadıkları hususu, metin analizlerinin temel sorunsallarından biridir. Özellikle yeni eleştiri yaklaşımlarıyla beraber, anlatısal metinleri salt kendi özelliklerinden hareketle okuma denemeleri, şüphesiz bu kez sözünü ettiğimiz normların yeniden incelenmesi gerekliliğini doğurmuştur.
Bu yazıda çoğunlukla tarihsel eleştiriye bağlı olarak normlaşan tespitlere karşın, Küçük Şeyler'in ne ölçüde modern/batılı tarzda öykücülüğümüzün başlangıcı olduğu hususunda metin merkezli bir inceleme yapılacaktır. Buna bağlı olarak Küçük Şeyler, -edebiyat bilimi içerisinde sıklıkla karşımıza çıkan bir olgu olan “modern anlatılar bireyi anlatır” vurgusuna dayalı olarak- anlatı denen organizmanın kurgulanma sürecindeki temel unsurlardan olan kişiler ve karakterizasyon bağlamında incelenecektir.
Abstract
The short story book of Sâmipaşazâde Sezâi’s Küçük Şeyler (1892) from the second generation of Tanzimat literature is seen as the beginning of Turkish storytelling in modern or western style in almost every work on Turkish storytelling. One of the basic problems of text analysis is that many of these types of determinations, which frequently come out against the examination of literary history and become norms of literature with time, do not reflect what is true in narrative studies. Especially with the new criticism approaches, the attempts to reread narrative texts solely from their own characteristics have undoubtedly necessitated the reexamination of the norms that we are talking about this time.
In this article, a textual review will be made on the Küçük Şeyler. Accordingly, the Küçük Şeyler will be examined in the context of the people and characterization who are the main elements of the creation process of the narrative organism, due to the emphasis on "telling the modern story about the individual" as a phenomenon frequently encountered in literature.
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi / The Journal of International Social Research, 2017
Cumhuriyet dönemi sanatçılarından Mahmut Yesârî, edebiyat tarihimiz içinde romanları, öyküleri ve... more Cumhuriyet dönemi sanatçılarından Mahmut Yesârî, edebiyat tarihimiz içinde romanları, öyküleri ve tiyatrolarıyla bilinen önemli yazarlardan biridir. Çok yönlü ve üretken bir yazar olmasına rağmen edebiyat dünyasında büyük ölçüde romancılığıyla tanınan Mahmut Yesârî’nin tiyatro yazarlığı ve öykücülüğü üzerinde fazla durulmamıştır. Bunun bir sonucu olarak sanatçının yazarlık serüveni bütünsel olarak değerlendirilmemiş ve hakkında yapılan çalışmalar sınırlı bir çerçevede kalmıştır. İşte bu yazının amacı, edebiyat tarihi incelemelerindeki monografik çalışmaların önemini göz önünde bulundurarak, bugün unutulmuş bir yazar olan Mahmut Yesârî’yi, eserleri bağlamında yeniden edebiyat sahnesine çıkarmaktır. Bu hususta izlenen yol ise yazarın edebi portresini, başta roman, öykü ve tiyatrolarından hareketle bütünlükçü bir çerçevede ortaya koymaktır. Bu yazıda genel olarak Mahmut Yesârî'nin biyografisi, sanatçı kimliği, romancılığı, öykücülüğü ve tiyatro yazarlığı incelenecektir. Ayrıca yazarın dikkate değer eserleri, makalenin sınırları çerçevesinde, daha çok edebiyat tarihi içindeki önemi, konuları ve temaları bakımından değerlendirilecektir.
Abstract
Mahmut Yesârî, one of the artists of the Republican era, is one of the important writers known in our literary history through his novels, stories and theater. On the other hand, Yesârî, a versatile and productive writer, is widely known in the world of literature as a novelist, and his theater writer and storytelling are not much emphasized. As a result of this, Mahmut Yesârî's writing adventure has not been assessed holistically, and studies about him have been limited. The purpose of this article is to bring the forgotten author Mahmut Yesârî to the stage of literature again in the context of his works, taking into account the importance of monographic studies in the study of literary history. In this article, the biography, personality, artist identity, novel author, storytelling and theater writer of Mahmut Yesârî will be examined. In addition the remarkable works of the author will be evaluated in terms of the importance, subject and theme in the history of literature.
Söylem Filoloji Dergisi, 2016
Uploads
Papers by Mustafa Temizsu
Attilâ İlhan, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önemli isimlerinden biridir. Genel bir ifadeyle şairin poetik serüveninin üç ana evreden oluştuğunu söylemek mümkündür. Bunlar, toplumcu gerçekçi şiir anlayışı, bireyin kendi varlığını ve evrendeki yerini sorguladığı evre ve son olarak neoklasik dönem olarak sıralanabilir. Şairin yayımlanan ilk şiir kitabı olan Duvar (1948), bu üç ana evre içerisindeki toplumcu gerçekçi dönemin örneklerinden biri olarak kaleme alınmıştır. Duvar'da yer alan "İş Başı" adlı şiir ise ilk bakışta toplumcu gerçekçi sanat anlayışının bir ürünü olarak görülmesine rağmen şairin ilerleyen dönemlerde geliştireceği poetikasına dair çeşitli izler taşır. Bu yazıda "İş Başı" şiiri, Attilâ İlhan'ın poetikasında gözlemlenen "geçiş" durumunu göstermesi açısından incelenecektir.
Abstract
Attilâ İlhan is one of the important names of Turkish poetry in the Republican period. In general terms, it is possible to say that the poetic adventure of the poet consists of three main phases. These can be listed as socialist realistic understanding of poetry, the stage in which an individual question his own existence and place in the universe, and finally the neoclassical period. Duvar (1948), his first published poetry book, was written as one of the examples of socialist realistic period in these three main phases. The poem "İş Başı" in Duvar, although seen as a product of the socialist realistic understanding of art at first glance, carries various traces of the poetics that the poet will develop in later periods. In this article, poem "İş Başı" will be examined in terms of showing the "transition" situation observed in Attilâ İlhan's poetics.
Yağıyordu adlı kitabı 1953 yılında yayımlanmıştır. Bu yazıda, kitapta yer alan
“Fasarya” adlı öykü, içerik ve yöntem açısından incelenecektir. Genel bir ifadeyle,
öykünün anlamsal düzlemini oluşturan konu, tema ve içerik gibi unsurların metnin
anlatısal stratejisinde “karşıtlıklar” üzerine inşa edildiği gözlemlenmektedir.
Aynı durum yöntem başlığı altında inceleyeceğimiz anlatıcı ve zaman gibi
problemlerde de kendini göstermektedir. Anlatısal karşıtlık ifadesiyle kast edilen,
salt edebiyatın temel enstrümanlarından olan tezat sanatının öyküde oynadığı
rol değildir. Burada aynı zamanda, anlatıcının öykünün içindeki konumu ve bakış
açısı sonucu oluşan anlatısal bir strateji söz konusudur. Bu strateji ise yapmış
olduğumuz inceleme sonucunda iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Bunlardan ilki
Fasarya’yla anlatıcı arasındaki ilişkiye, ikincisi ise yine onun toplum ve toplumsal
olaylar karşısındaki konumuna dayalıdır. Dolaysıyla bu yazıda, “Fasarya”nın
içerik ve yöntemini belirleyen temel unsur olduğunu düşündüğümüz “anlatısal
karşıtlık” durumunun öykünün kurgusallığında ne ölçüde rol oynadığı sorunsalı
üzerinde durulacaktır. Şüphesiz bu durum aynı zamanda, Haldun Taner’in
öykücülüğünde benzer öykü tekniklerinin kullanılıp kullanılmadığı hususunda
yeni çalışmaların yapılmasını sağlayacaktır.
Bu yazıda çoğunlukla tarihsel eleştiriye bağlı olarak normlaşan tespitlere karşın, Küçük Şeyler'in ne ölçüde modern/batılı tarzda öykücülüğümüzün başlangıcı olduğu hususunda metin merkezli bir inceleme yapılacaktır. Buna bağlı olarak Küçük Şeyler, -edebiyat bilimi içerisinde sıklıkla karşımıza çıkan bir olgu olan “modern anlatılar bireyi anlatır” vurgusuna dayalı olarak- anlatı denen organizmanın kurgulanma sürecindeki temel unsurlardan olan kişiler ve karakterizasyon bağlamında incelenecektir.
Abstract
The short story book of Sâmipaşazâde Sezâi’s Küçük Şeyler (1892) from the second generation of Tanzimat literature is seen as the beginning of Turkish storytelling in modern or western style in almost every work on Turkish storytelling. One of the basic problems of text analysis is that many of these types of determinations, which frequently come out against the examination of literary history and become norms of literature with time, do not reflect what is true in narrative studies. Especially with the new criticism approaches, the attempts to reread narrative texts solely from their own characteristics have undoubtedly necessitated the reexamination of the norms that we are talking about this time.
In this article, a textual review will be made on the Küçük Şeyler. Accordingly, the Küçük Şeyler will be examined in the context of the people and characterization who are the main elements of the creation process of the narrative organism, due to the emphasis on "telling the modern story about the individual" as a phenomenon frequently encountered in literature.
Abstract
Mahmut Yesârî, one of the artists of the Republican era, is one of the important writers known in our literary history through his novels, stories and theater. On the other hand, Yesârî, a versatile and productive writer, is widely known in the world of literature as a novelist, and his theater writer and storytelling are not much emphasized. As a result of this, Mahmut Yesârî's writing adventure has not been assessed holistically, and studies about him have been limited. The purpose of this article is to bring the forgotten author Mahmut Yesârî to the stage of literature again in the context of his works, taking into account the importance of monographic studies in the study of literary history. In this article, the biography, personality, artist identity, novel author, storytelling and theater writer of Mahmut Yesârî will be examined. In addition the remarkable works of the author will be evaluated in terms of the importance, subject and theme in the history of literature.
Attilâ İlhan, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önemli isimlerinden biridir. Genel bir ifadeyle şairin poetik serüveninin üç ana evreden oluştuğunu söylemek mümkündür. Bunlar, toplumcu gerçekçi şiir anlayışı, bireyin kendi varlığını ve evrendeki yerini sorguladığı evre ve son olarak neoklasik dönem olarak sıralanabilir. Şairin yayımlanan ilk şiir kitabı olan Duvar (1948), bu üç ana evre içerisindeki toplumcu gerçekçi dönemin örneklerinden biri olarak kaleme alınmıştır. Duvar'da yer alan "İş Başı" adlı şiir ise ilk bakışta toplumcu gerçekçi sanat anlayışının bir ürünü olarak görülmesine rağmen şairin ilerleyen dönemlerde geliştireceği poetikasına dair çeşitli izler taşır. Bu yazıda "İş Başı" şiiri, Attilâ İlhan'ın poetikasında gözlemlenen "geçiş" durumunu göstermesi açısından incelenecektir.
Abstract
Attilâ İlhan is one of the important names of Turkish poetry in the Republican period. In general terms, it is possible to say that the poetic adventure of the poet consists of three main phases. These can be listed as socialist realistic understanding of poetry, the stage in which an individual question his own existence and place in the universe, and finally the neoclassical period. Duvar (1948), his first published poetry book, was written as one of the examples of socialist realistic period in these three main phases. The poem "İş Başı" in Duvar, although seen as a product of the socialist realistic understanding of art at first glance, carries various traces of the poetics that the poet will develop in later periods. In this article, poem "İş Başı" will be examined in terms of showing the "transition" situation observed in Attilâ İlhan's poetics.
Yağıyordu adlı kitabı 1953 yılında yayımlanmıştır. Bu yazıda, kitapta yer alan
“Fasarya” adlı öykü, içerik ve yöntem açısından incelenecektir. Genel bir ifadeyle,
öykünün anlamsal düzlemini oluşturan konu, tema ve içerik gibi unsurların metnin
anlatısal stratejisinde “karşıtlıklar” üzerine inşa edildiği gözlemlenmektedir.
Aynı durum yöntem başlığı altında inceleyeceğimiz anlatıcı ve zaman gibi
problemlerde de kendini göstermektedir. Anlatısal karşıtlık ifadesiyle kast edilen,
salt edebiyatın temel enstrümanlarından olan tezat sanatının öyküde oynadığı
rol değildir. Burada aynı zamanda, anlatıcının öykünün içindeki konumu ve bakış
açısı sonucu oluşan anlatısal bir strateji söz konusudur. Bu strateji ise yapmış
olduğumuz inceleme sonucunda iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Bunlardan ilki
Fasarya’yla anlatıcı arasındaki ilişkiye, ikincisi ise yine onun toplum ve toplumsal
olaylar karşısındaki konumuna dayalıdır. Dolaysıyla bu yazıda, “Fasarya”nın
içerik ve yöntemini belirleyen temel unsur olduğunu düşündüğümüz “anlatısal
karşıtlık” durumunun öykünün kurgusallığında ne ölçüde rol oynadığı sorunsalı
üzerinde durulacaktır. Şüphesiz bu durum aynı zamanda, Haldun Taner’in
öykücülüğünde benzer öykü tekniklerinin kullanılıp kullanılmadığı hususunda
yeni çalışmaların yapılmasını sağlayacaktır.
Bu yazıda çoğunlukla tarihsel eleştiriye bağlı olarak normlaşan tespitlere karşın, Küçük Şeyler'in ne ölçüde modern/batılı tarzda öykücülüğümüzün başlangıcı olduğu hususunda metin merkezli bir inceleme yapılacaktır. Buna bağlı olarak Küçük Şeyler, -edebiyat bilimi içerisinde sıklıkla karşımıza çıkan bir olgu olan “modern anlatılar bireyi anlatır” vurgusuna dayalı olarak- anlatı denen organizmanın kurgulanma sürecindeki temel unsurlardan olan kişiler ve karakterizasyon bağlamında incelenecektir.
Abstract
The short story book of Sâmipaşazâde Sezâi’s Küçük Şeyler (1892) from the second generation of Tanzimat literature is seen as the beginning of Turkish storytelling in modern or western style in almost every work on Turkish storytelling. One of the basic problems of text analysis is that many of these types of determinations, which frequently come out against the examination of literary history and become norms of literature with time, do not reflect what is true in narrative studies. Especially with the new criticism approaches, the attempts to reread narrative texts solely from their own characteristics have undoubtedly necessitated the reexamination of the norms that we are talking about this time.
In this article, a textual review will be made on the Küçük Şeyler. Accordingly, the Küçük Şeyler will be examined in the context of the people and characterization who are the main elements of the creation process of the narrative organism, due to the emphasis on "telling the modern story about the individual" as a phenomenon frequently encountered in literature.
Abstract
Mahmut Yesârî, one of the artists of the Republican era, is one of the important writers known in our literary history through his novels, stories and theater. On the other hand, Yesârî, a versatile and productive writer, is widely known in the world of literature as a novelist, and his theater writer and storytelling are not much emphasized. As a result of this, Mahmut Yesârî's writing adventure has not been assessed holistically, and studies about him have been limited. The purpose of this article is to bring the forgotten author Mahmut Yesârî to the stage of literature again in the context of his works, taking into account the importance of monographic studies in the study of literary history. In this article, the biography, personality, artist identity, novel author, storytelling and theater writer of Mahmut Yesârî will be examined. In addition the remarkable works of the author will be evaluated in terms of the importance, subject and theme in the history of literature.