hissettim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hissettim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ocak 2025 Cuma

Albernheit

Amerika'daki kuzenim oğluma şahane bir noel hediyesi yolladı bu sene; duygu güncesi. Her gün, o güne ait bir cümle yazıyor ve o gün hissettiği duyguları işaretliyor. Duygular böyle resmedilmiş:

Bu duygular içinde birkaçı dikkatimi çekti. Misal "düşünceli" olmak yani başkalarını düşünmek, onların iyiliği için uğraş vermek bir duygu olarak ele alınmış; Dankbarkeit. Yine benzer biçimde insanlar arasında olmaktan keyif almak, yani sosyal yakınlık da bir duygu olarak ele alınmış; Zuneigung. Ben bunları "davranış" olarak düşünürdüm.. 

Yine de ennn sevdiğim "şapşallık" duygusunun (Albernheit) da temel duygu olarak bu listede yer bulması :)) Bu duyguyu büyüdükçe ne kadar az yaşıyoruz ve hemen utançla falan ilişkilendiriyoruz. Oysa kitapta da dendiği gibi; şapşal olma hali, her insanın her gün mutlaka birkaç defa yaşaması gereken bir duygu, çünkü insanı ve çevresini en çok neşelendiren, mutlu eden duygulardan biri gerçekten :)) O zaman yaşasın şapşallık!

Meraklısına: Kitabın tam künyesi: Ein Gutes Gefühl - Gefühltagebuch für Kinder.

4 Kasım 2024 Pazartesi

Aynen öyle işte.


Sanırım, kelimeleri seviyorum; beni ürküten, bir araya geldiklerinde onları anlamak ve benzerlerini söylemek zorunluluğu. - Behçet Çelik, Herkes Kadar 

Ben de öyleyim.. Yazmayı sevişimiz de, konuşmayı sevmeyişimizden belki.

Foto. Annemle babamın balkonundan, mevsimin ışık oyunları..

2 Ekim 2024 Çarşamba

Neşe

Bahar dizisini izliyordum dün; evet biraz bozmuş sanki yeni sezonda ama ben 90’lar çocuğu, balık burcu bir insan olarak böyle kanırtan aşk hikayelerini seviyorum, Ooh be sonunda öpüştüler diye gözlerim falan sulanabiliyor. Bu tür sündürülmüş aşk hikayelerine bir zaafım var (özellikle mevsim de sonbaharsa). Ne yapalım ben de böyleyim ;) 

Fakat dizide güzel bir cümle de geçti; öfkeyi, dedi Bahar’ımız, neşe ile yeneriz. Bu çok doğru. Hani bazen içindeki öfkeyi nasıl sağaltacağını bilemezsin ya.. Volkan gibi yükselir, patlar, yakar kavurur ya.. İşte onun ilacı neşe.

Renk skalası vardır hani; işte kırmızının karşıt rengi yeşil, turuncununki mor falan.. Duygu skalasının da öyle karşıtları var. Öfkeninki de neşe gerçekten.. Fakat öfke de neşe de aslında "ikinci el" duygular. İlk el duyguları anlamadan tam karşıtını - onu çözen formülü - de bulamazsın. 

Yardım edeyim: Öfkenin altında yatan asıl duygu korkudur. Neşenin altındaki ise iç huzur.. Sen dğer hissettiklerini de bulursun, bu şekilde..

Bahar'ı izlerken biryandan da ıspanak reyhan pazı ve roka (evet roka!)yı az soteledim, 
üstüne çerileri biraz balla (evet bal!) çevirip ekledim;
muhteşem bir meze oldu.. #uydurukyemekler

1 Şubat 2024 Perşembe

Huzur

Kavuniçi ve pembenin her tonuyla doğan güneş, yarım saat sonra kayboldu ve yerini dünkü lodosun getirdiği şakır şakır yağmura bıraktı. Tüm bunlar bir saat içerisinde olup bitti. Şu an sakin, durgun, nefis bir hava var. Belki birazdan yine inceden başlar yağmur ama şu an muhteşem bir sakinlik, sessizlik var.

Kimse ağlamıyor. Kimse acı içinde kıvranmıyor. Kimse mutsuz değil şu an.

Bu ânı idrak edebilmem, önceki günlerin sıkıntısı sayesinde. Karşıtı yaşanmadan, hiçbir kavram anlaşılamaz.....

Bu ânı idrak edebilmem, bir sonraki ânın, iyi kötü, nasıl olacağını kestirememekten. 

Bilmemenin, bilmek istememenin huzuru.

Alâkasız Foto: Haydar Ergülen'in ismiyle ve mahlaslarıyla (Lina meselâ..) yazdığı Şiir Atı dergisini hatırlar mısın, bilmem.. Birkaç nüshası var bende hâlâ.. Eski kitaplara ve eski insanlara düşkünlüğüm var, bilirsin. Biraz karıştırayım dedim, sayfalar elimde kalacak gibi oldu, çekindim, yerine koydum. Halbuki, eski kitaplar ve eski insanlar, dokunulmak, açılıp okunmak ister. Bunu bekler. Anlatmak ister..... 

4 Ocak 2024 Perşembe

Minnet hüznü

Rita, Parkinson + hastası olan annesi Elena'nın tedavisinin devlet tarafından karşılanması gerekirken, doktorun el yazısını okuyamayan memurun 1 yerine 7 yazması sonucu bu tedaviyi alamayacağını fark ediyor. Sekreterler bu yanlışı düzeltemeyeceklerini, en baştan kayıt olunup yeniden doktor randevusu alınması gerektiğini söyleyerek Rita'yı bürokrasinin çıkmaz sokaklarına atacakken, doktor kapıda beliriyor ve kağıttaki rakamı düzeltiveriyor.

Kendini her şeyi en baştan göğüslemeye alıştıran Rita, bunun karşısında gözyaşlarına boğuluyor... Onu ağlarken gören erkek arkadaşı, annesi Elena'ya "ne oldu?" diye soruyor. Elena sakince: "hiç. sadece bize iyi davrandılar.." diyor.

Minnet hüznü diye bir kelime yok, ben uydurdum. Ama duygusu var.. Yaşamışsındır mutlaka, oturmuş şükretmeyle karışık bir boşalma yaşamış, hüngür hüngür ağlamışsındır.. Ya da burnunun ucu sızlamış, boğazına bir yumru takılmış, gözlerin nemlenmiş ve içinden güçlü bir minnet, bir teşekkür geçmiştir.. Olmuştur mutlaka.

Neden bu duyguyu tam anlatan bir kelime yok ki?

27 Kasım 2022 Pazar

Elgin

Yani; doğduğu yerden ayrı düşmüş, yaşadığı yerde hep bir yabancı olan.

At gibi huysuz, eşingen, gençti.
Ömer Ağa o yana döndü:

- Hoş geldin Kâzım!
- Hoş bulduk, dedi Kâzım Efendi.

Sesinde bir elginlik vardı.” 

(Süt Payı, Tomris Uyar).

Sabahki yürüyüşten..

16 Ağustos 2022 Salı

Dâüssıla

".. Şimdi gönlüm dâüssıla içinde. Zira ben böylece eski tatil günlerime dönerek, eski çatılar altında dolaşarak, eski duvarlı bahçelerden geçerek tâ yirmibeş sene evvelki zamanlarıma doğru bir gezinti yapmış oldum ve tâ o zamanlardan yürüyüp gelmiş bir seyyah gibi yorgunum. Zira vaktiyle yaşanmış ve oklar gibi kalbimize saplanmış bütün eski saatlerin, biz bir aralık kendimizi şiire kaptırırsak, içimizde hâlâ nasıl sızladıklarını duydum." - Geçmiş Zaman Köşkleri - A.Ş.Hisar


6 Ağustos 2022 Cumartesi

Cohen, yağmur, smetana


Dün gece 34 dereceden sonra aniden bastıran şakır şakır yağmurun karşısında tarif edilemez bir mutluluk duydum. Önce Cohen’i dinledim ama yetmedi. Sonra aklıma 3 yaşında birinin tüm kıyafetlerini çıkartıp “yağmuru bedenimde hissetmek istiyorum” diye yağmur altında dikilişi geldi..

Neden olmasın? Bahçede kuytuda kalan zifiri karanlık bir kör nokta var.. Orada dikildim iki dakika kadar ve sırılsıklam oldum. Tarifsiz bir histi…. Hayatım boyunca hatırlayacağım, benzersiz bir andı. İllâ ki kelimeye dök dersen, arınma diyebilirim.

Öyle bir arınma ve bütünleşme anı ki, ölüm bile vız geldi..

Kurulandım ve Smetana ile geceyi bitirdim..

Bugün tüm günü 39 derece ateşle geçirmeme bile değdi.. 

22 Mayıs 2022 Pazar

Nehir

En son, sonbaharda gelmiştim. Baharda bambaşka bir yer gibi geldi nedense. 

Daha çok Abdülhak Şinasi Hisar okumak lazım.

Zaten hatırlamak her zaman biraz tekrar yaşamak değil midir? Mazimiz hatırlayabildiğimiz nisbette tekrar tekrar yaşadığımız hayatımızdır” - Boğaziçi Mehtapları.

11 Mayıs 2022 Çarşamba

Alır başımı..

Kırları karahindiba bürüdü, insan alıp başını gitmeden duramıyor ki. 

Şöyle bir göğün altına sırtüstü uzanmışsın, bakışların bulutları kovalıyor. Kollarını dirsekten büküp başının altına yastık yapmışsın. Ağzında bir karahindiba çiçeği, etrafında da binlerce karahindiba çiçekleri, çıplak dizlerinin arka yüzünü hafif hafif kaşındıran yaprakları. Bir sessizlik, bir tek başınalık..

O kuru ağacın altındaki mezarda yatana imreneceksin neredeyse! 

Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
O.V.Kanık.

14 Nisan 2022 Perşembe

..ve tohum (son)

Günışığıyla başlayıp yağmur, toprak ve havayla devam eden bu dört günün sonunda, tüm bunlara anlam veren tek ve son elemente geldim: tohum.


O ilk yaratılan. İlk ve en basit organizma. Bu tek hücre bir bitki miydi, amip, bakteri ya da virüs müydü, bu gezegene nasıl geldi bilmiyorum. Fakat bir “şeyin” tohumu olduğu bir gerçek.. Tüm bunların ardında bir “ana” olmalı ve bu tüm bunları ve bilemediğim çok daha fazlasını kapsamalı. Bu kitapla inen bir tanrı olamaz. Bu ceza ya da ödülle ilgilenen, kimini seven kimine felaketler yollayan bir tanrı da olamaz. Bu ondan çok daha büyük, çok daha kapsayıcı bir güç olmalı.. Yaratıp koltuğuna çekilen insanî bir varlık değil bu. Kavramların tanrısı da değil, düşünmekle ulaşılabilecek.

Bu bana kalırsa, serin toprağa dokunduğunda, denizin dibine doğru inerken, rüzgârlı veya yağmurlu havada hissedilen o tuhaf “kuşanmışlık” hissi. Tanrı bu.. 


Ne kadar saygı gösterirsen sana o kadar görünen bir şey tanrı. Ne kadar anlamaya çalışırsan, o kadar yol gösteren, hava gibi, aşk gibi, her hücrende olan ve sen olan bir şey tanrı. Ne istiyor dersen de, hiç.. Hisset istiyor bence, sözcüksüz sözlerle konuşuyor seninle. Duy istiyor. Beni sev, benden kork demiyor. Bak diyor, anlamasan da gör, duy, kokla, tat, dokun diyor. Tanrının ve yaşamın anlamı bence bu.. Bu anlamda kendimi son derece inançlı buluyorum ama büyüklenmek gibi değil, daha yolun çoooook başında olduğunu fark etmek gibi..

Tohum bu işte. Tohum içinde. Işık, su, hava da çevrende. Miktarı sürekli değişiyor doğru, bazen kuraklıkla geçiyor yıllar, bazen sel gibi yıkıyor yok ediyor, bazen karanlık içinde bırakıyor. Merhametsiz, soğuk, yalnız kalıyorsun.. Ama eninde sonunda değişiyor. Doğru zamanı kaçırmayıp, oyalanmayıp, o “sıçrama” anını yakalamak senin görevin. Sonrasıysa şans.. O tohumdan ne çıkacağı tam bir muamma.. 


Belki ancak ölmeden önceki son saniyelerinde anlayacağın büyük bir bulmaca..

Hamiş. Bu bloğa yazdığım en uzun yazıdır belki fakat günışığında, suda, havada ve toprakta; kısacası baktığım her yerde onu görüyorsam, hep onunlaysam, ondan gelen iyi günlerde de kötülerde de onu sevmekten vaz geçemiyorsam ve önüme sürekli yapraktan, buluttan, duvar yazılarından kalpler çıkartıyorsa hayat; bu aşk diyorum bitmez ki.. Hep yazılır çizilir böyle.. Sonsuza dek; kıvrılır, döner dolaşır, şekil değiştirir. Rumî’nin Şems’ten alev alan aşkı gibi sonunda da hep varacağı yere varır.. 


Bitti.
İnsanın aşktan çıkıp,
 Tanrı’yı nasıl bulduğunu 
da anladığıma göre..
Yarın 
daha hafif, neşeli, 
çocuksu şeylerden 
bahsedelim.

18 Mart 2022 Cuma

Kadınsal güzellik

Bu sabah duştan çıkıp kurulandıktan sonra, her sabah yaptığım gibi hızlı hızlı kıyafetlerimi giymek yerine, aynanın tam önünde durdum ve çıplak bedenime uzun uzun baktım. Bu, hayatım boyunca belki 2 belki 3 defa yapmış olduğum bir davranış.. 43 yaşımdayım.

Kadın bedeni üzerine Clarissa Estes’in cümleleri geliyor aklıma. “Sorun hangi biçim, hangi büyüklük, hangi renk, hangi yaş değil, ama bu beden hissediyor mu, zevkle, yürekle, ruhla bağlantısı var mı, mutluluğa, sevince sahip mi, amaçlandığı gibi çalışıyor mu, tepki verebiliyor mu, bir duygular yelpazesi algılıyor mu, sorunudur”.

Bedenime uzun uzun baktım. Boynumdan başladım, türlü düşüncelerin ağırlığını taşıyan incecik boynuma, sadece pazar poşetlerini değil, sevdiklerini de sıkıca kucaklayan güçlü kollarıma, tam ihtiyaçları olduğunda başkalarının omzuna, başına, yanağına dokunan yumuşak ellerime, üç bebeği taşıyan karnıma, iki bebeği dıştan hiçbir müdahale almadan tek başına doğurabilen kalçalarıma, onları ikişer sene boyunca besleyebilmiş göğüslerime, sürekli burkulan narin bileklerime ve yere tok tok basan, parmak uçlarında yükselmeyi ve boş kaldığında tempo tutmayı pek seven ayaklarıma.. Baktım işte. 

Fabrice Monteiro “Little Ninny” 2017 link

Böyle bakmamıştım kendime şimdiye dek.. Ya güzel ya çirkin diye bakmıştım. Burnumu pek sevmiştim mesela fındık gibi diye ama onun sayesinde şu nergislerin enfes kokusunu alabiliyor oluşumu düşünmemiştim. Ya da basenlerimi ve kalın ve kaslı üst bacaklarımı hiç sevmemiştim ömür boyu ama onlar sayesinde kilometrelerce yürüsem de yorulmadığımı düşünememiştim. Her kış başı aldığım iki kiloyla aman göğüslerim sarkacak, göbeğim yağ tutacak diye aklım çıkmış, saçma sapan açlık rejimleriyle kış boyunca beni soğuk ve açlıktan içgüdüsel olarak korumaya çalışmak dışında bir amacı olmayan vücudumu, acımasızca cezalandırmıştım! “İğrenç” bulmuş, her kış bahara dönerken, gereğinden fazla yuvarlaklaşan hatlarımı düzleştirmek için sürekli acımasız savaşlar vermiştim, oysa “kadınlar La Tierra’ydılar, yeryüzünün kendisi gibi yuvarlak yapılmışlardı, çünkü yeryüzü çok fazla şeyi içine alıyordu”.

Bu sabah, aynaya bakarken, kendimi dış görüntümden bağımsız bir şekilde, çok güzel buldum. Üstelik sanırım ilk defa, kendimi genel-geçer güzellik belirteçleriyle ya da başka kadınlarla karşılaştırmadan, yaptım bunu..

43 yaşındayım ve bu duyguyu ilk defa hissediyorum; bu vücut hissetmeyi de sevmeyi de biliyor.

10 Mart 2022 Perşembe

Yapraktı / Yeşildi

O "Yapraktı" demiş adına, ve şöyle okumuş:

Bir başka yolculuk dalından düşmek yere,
Yaşadığından uzun;
Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere.

Ağacın yüksekliğince,
Dalın yüksekliğince, rüzgârda.
Ve bir yeni ömür,
Vardığın çimen yeşilliğince.

Ben "Yeşildi" dedim adına, ve şöyle fotoğrafladım:


Sanırım hissettiğimiz aynıymış, onlarca yıl arayla..

* O; Can Yücel.

9 Mart 2022 Çarşamba

Hayâlci; mevsimlere ve yalnızlığa karşı..

"Hayâlci, eylem insanına göre hayattan çok daha büyük, çok daha zengin bir zevk alır" diye fısıldıyor  kulağıma Pessoa, tam da bahçedeki tüm ahududuları avcuma toplamışken. Yüzümde çocukça bir gülümseyiş. Basit sevinçler. Keşke paylaşabileceğim biri olsa....

diye yazmışım, Ağustos sonunda.

*

Ahududu kış uykusunda şimdi. Bense artık paylaşacağım kimse olmamasına üzülmüyorum. Belki böylesi daha az üzüyor insanı..

diye yazmışım, Aralık başında.

*

Bu sabah otları yolmak için çıktığımda, ahududunun sert dalları arasında gözle zor seçilecek kadar küçük tomurcuklar vermeye başladığını görünce, kalbim öyle hızla çarptı ki! Tomris Hanım görse gurur duyardı; içime üç beden fazla gelen aşkı nasıl da hayata yayıyorum ama.. Dünya üzerinde bundan sonra tek başıma da kalsam, bahar oldukça yalnız hissetmeyeceğimi biliyorum..

Paylaşacağım kimsem yok belki ama içim çok kalabalık..

diye yazdım, bugün, 9 Mart 2022’de.

Ve yeni bir mevsim, yeni bir devir, yeni bir hayâl bu ilk tomurcukla resmi olarak, yine, yeniden başladı..

10 Şubat 2022 Perşembe

Işıklar içinde..

"Bunca yıl çok ışık birikti avuçlarımda,
senin olsun."- Şükran Kurdakul

.. dercesine.

Fotoğrafın kaynağını bulamadım, belirtirseniz eklerim ya da kaldırabilirim. 

Bugün sevdiğim birini DAHA covid nedeniyle yitirdiğimizi öğrendim.. Bana tam da bu hissi veren ışıl ışıl bir insandı, ışıklar içinde yitti, gitti.. 

18 Ocak 2022 Salı

İki kadın, bir virgül

Bir masada karşılıklı iki kadın. Önlerinde kahve fincanları, biri sütsüz ve şekersiz.

"Ben sadece beni çok sevmesini istedim" diyor, ufak bir kaşıkla kahvesini karıştıran. Simsiyah fincanı sıkı sıkı tutup buz kesmiş parmaklarını ısıtmaya çalışan diğeri ise, gülümseyerek cevap veriyor:

"Virgülü nereye koyacağını bilememiştir......"

Üzgün kadın, anlamıyor. Neşeli kadınsa, anlayıp gülebilecek tek kişiyi çok özlüyor....

17 Ocak 2022 Pazartesi

Sıkı can

İyidir; kolay çıkmaz, derdi anannem.. 

Bugün otobanda eve yetişmeye çalışırken, karşıma öyle bir gökyüzü çıktı ki.. Bulutun en koyu grisinden, göğün en bebek mavisine, tüm renkler aynı anda önüme serildi.. 

Bu şölen karşısında öyle güçlü duygular yaşadım ki, birden "göreceğimi gördüm, yaşayacağımı yaşadım.. bundan sonrası hep aynı filmin tekrarı ya da yavaş yavaş inmek, bir zamanlar güle oynaya ve heyecanla çıktığın yokuşu.." diye geçirdim içimden.

Babyteeth’te bir sahne vardı ya; “ölüm, Milla’yla konuştu..”. Sanırım benimle de aynı kelimelerle konuştu bugün, otobanda.. Ve sanki, birden tüm korkularım uçtu gitti. Defalarca burun buruna geldiğim ölümden artık korkmuyor hattâ hazır hissediyor olabilir miyim gerçekten?

Yoksa bu sadece o anın yarattığı büyünün etkisi ve gecenin en zifiri karanlık anında o büyü her zamanki gibi yine bozuluverecek mi……..?