Lilypie First Birthday Şeritler
şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Nisan 2010 Cuma

YAŞAMAYA DAİR

1

Yaşamak şakaya gelmez,

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın

bir sincap gibi mesela,

yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,

yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,

yani o derecede, öylesine ki,

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

yahut kocaman gözlüklerin,

beyaz gömleğinle bir laboratuvarda

insanlar için ölebileceksin,

hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

hem de en güzel en gerçek şeyin

yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksıin ki yaşamayı,

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

yaşamak yani ağır bastığından.

1947

2

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,

yani, beyaz masadan,

bir daha kalkmamak ihtimali de var.

Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini

biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,

hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,

yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz

en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,

diyelim ki, cephedeyiz.

Daha orda ilk hücumda, daha o gün

yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.

Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,

fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz

belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,

yaşımız da elliye yakın,

daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.

Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,

insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla

yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım

hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

1948

3

Bu dünya soğuyacak,

yıldızların arasında bir yıldız,

hem de en ufacıklarından,

mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,

yani bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,

hatta bir buz yığını

yahut ölü bir bulut gibi de değil,

boş bir ceviz gibi yuvarlanacak

zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,

duyulacak mahzunluğu şimdiden.

Böylesine sevilecek bu dünya

"Yaşadım" diyebilmen için...

Nazım Hikmet

Şubat 1948

27 Temmuz 2009 Pazartesi

MİMAR_ ÂŞIK VEYSEL

MİMAR

Bu dünyayı kuran mimar

Ne boş sağlam temel atmış

İnsanlığa ibret için

Kısım kısım kul yaratmış

Kimi yaya kimi atlı

Kimi uçar çift kanatlı

Dünya şirin baldan tatlı

Eyvah balı tuza katmış

Kazması yok, küreği yok

Ustası var, çırağı yok

Gök kubbenin direği yok

Muallakta bina çatmış

Bu çark böyle döner durmaz

Ehl-i aşklar yanar durmaz

Aşk meyinden kanar durmaz

Sevgi muhabbet yaratmış

Hep biliriz dünya fani

Oyalıyor seni beni

Âdem atadan bu yana

Nice insan gelmiş gitmiş

Bu dünyaya gelen gülmez

Bir yok var ki giden gelmez

Bu hikmeti kimse bilmez

Ona sır demiş kapatmış

Bu nizamı böyle kurmuş

Kendi çekilmiş oturmuş

VEYSEL'e türlü dert vermiş

Durmadan derman aratmış

(ÂŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU)

ÜÇ DİL_BEDRİ RAHMİ

ÜÇ DİL

En azından üç dil bileceksin

En azından üç dilde

Ana avrat dümdüz gideceksin

En azından üç dil bileceksin

En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin

En azından üç dil

Birisi ana dilin

Elin ayağın kadar senin

Ana sütü gibi tatlı

Ana sütü gibi bedava

Nenniler, masallar, küfürler de caba

Ötekiler yedi kat yabancı

Her kelime aslan ağzında

Her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla

Kök sökercesine söküp çıkartacaksın

Her kelimede bir tuğla boyu yükselecek

Her kelimede bir kat daha artacaksın

En azından üç dil bileceksin

En azından üç dilde

“Canımın içi” demesini

“Kırmızı gülün alı var” demesini

“Nerden ince ise ordan kopsun” demesini

“Atın ölümü arpadan olsun” demesini

“Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur” demesini

“İnsanın insanı sömürmesi”

“Rezilliğin dik alası” demesini

Ne demesi be

Gümbür gümbür demesini becereceksin

En azından üç dil bileceksin

En azından üç dilde

Ana avrat dümdüz gideceksin

En azından üç dil

Çünkü sen ne tarih ne coğrafya

Ne şu, ne busun

Oğlum Mernuş,

Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.

(BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU)


BU ÂLEMİ GÖREN SENSİN_ÂŞIK VEYSEL

Bu âlemi gören sensin
Yok gözünde perde senin
Haksıza yol veren sensin
Yok mu suçun burda senin?

Kainatı sen yarattın
Her şeyi yoktan var ettin
Beni çıplak dışar'attın
Cömertliğin nerde senin?

Evli misin ergen misin?
Eşin yoktur bir sen misin?
Çark-ı sema nur sen misin?
Bu balkıyan nur da senin.

Kilisede despot kesiş
İsa Allah'ın oğlu demiş
Meryem Ana neyin imiş?
Bu işin var bir de senin.

Kimden korktun da gizlendin?
Çok aradın, çok izlendin.
Göster yüzünü, çok nazlandın
Yüzün mahrem ferde senin.

Bin bir ismin, bir cismin var
Oğlun, kızın ne hışmın var?
Her bir renkte resmin var
Nerde baksam orda senin.

Türlü türlü dillerin var
Ne acayip hâllerin var
Ne karanlık yolların var
Sırat köprün nerde senin

Âdemi sürdün, bakmadın
Cennette de bırakmadın
Şeytanı niçin yakmadın?
Cehennemin var da senin.

(ÂŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU)

KARIMA MEKTUP_NAZIM HİKMET RAN

KARIMA MEKTUP
Bir tanem!
Son mektubunda:
"Başım sızlıyor
yüreğim sersem!"
diyorsun.
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem;"
diyorsun;
"yaşayamam!"
Yaşarsın karıcığım
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgili;
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nâzım'a!


Ben
alacakaranlığında son sabahımın,
dostlarımı ve seni göreceğim.
ve yalnız
yarım kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...

Karım benim!
İyi yürekli
altın renkli
gözleri baldan tatlı arım benim;
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın.
daha dava ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanila, bir don al.
tuttu bacağımın siyatik ağrısı.
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.

(NAZIM HİKMET RAN)

24 Temmuz 2009 Cuma

İSTANBUL


Yeliz Varlı benim çok sevdiğim ve Arı Lisesi'nden mezun ettiğim çok değerli ve de yetenekli bir öğrencim. Yüreği öyle kocaman ki herkesi her şeyi alacak kadar! O hep gurur duymamı sağlayan "İyi ki varsınız canımın içi meleğim, sizin sayenizde" derken beni öyle mutlu ediyor ki ben de onun bir şiirini burada paylaşmak istedim. Ve gençleri kendilerini geliştirmeleri konusunda desteklemeli onlara yol göstermeliyiz, demeyi de ihmal etmiyorum. Yeliz, bir kitap oluşturacak kadar çok sayıda şiiriyle hatırı sayılır bir hayran kitlesine sahip. Şiirleri hem Ekin Sanat dergisinde yayımlanıyor hem de her cuma TRT FM'de saat 22.00'de başlayarak 120' süren "Geceye Doğru" (Yeditepe'den/Nejat Çetinok) Programında seslendiriliyor. Benim için öyle büyük bir gurur kaynağı ki bu! İşte "İyi ki edebiyat öğretmeniyim." dedirten şeylerden en güzeli bu benim için! Teşekkürler Yelizcim!

İSTANBUL
Sen şimdi sekiz köşeli taş plakların;
Girintili çıkıntılı dar sokakların,
Faytonlarıyla gezinen fötr şapkalı bayların,
Şehrisin bende İSTANBUL. . .

Seninle boğaza karşı bir çay bahçesinde
Sabah semaverde çay demleyip;
Akşam İstiklal'de yürümeliyiz.
Köprü üzerinde balık tutan yurdum insanıyla,
Başka bir şehirsin bende İSTANBUL. . .

Ne dersin bi güzel kafaları çekelim,
Ardına akşam fasıla gidelim,
Sonra ikimiz de bir nefes çekip;
Kız kulesine merhaba diyelim. . .
Yürüyelim İSTANBUL yürüyelim,

Saat dört,
Tekneyle açıldık;
Yüreğime sığdıramadığım kahpe sevdayı
Şimdi balıklara anlatıyorum,
Vursun tekneme hırçın dalgalar
Ve durmasın yağsın
Bardaktan boşalırcasına
Yağmurlar,
Ve rüzgar;
Savursun saçlarımı
Aynı ritimle yıldızlar kaysın
Kolay değil bu yükü taşımak
Duyuyor musun sesleri
Şştt sessiz ol ve dinle
Gülme;
Bu da sana son olsun:
Gözlerimden akan yaşları el olup silme
Martılara selam olsun,
Dokunduğum her satıra
Ve keşfedilmemiş sokaklara
Güneş umutla doğsun.
Sen benimsin İSTANBUL
BİR BAŞKA ŞEHİRSİN BENDE İSTANBUL. . .


YELİZ VARLI
06 /02/2009
01:16

HATIRAM OLSUN.

21 Temmuz 2009 Salı

FARKINDA OLMALI İNSAN



Farkında olmalı insan...
Kendisinin, hayatın olayların, gidişatın farkında olmalı.
Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen...
Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını
Fark etmeli.

Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını
Ve en sonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını
Fark etmeli..

Şu çok geniş görünen dünyanın, ahirete nispetle anne karnı gibi olduğunu
Fark etmeli.
Henüz bebekken 'dünya ! Benim!' dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu,
Ölürken de aynı avuçların 'her şeyi bırakıp gidiyorum işte!' dercesine apaçık kaldığını
fark etmeli.

Ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli.

Baskın yeteneğini
Fark etmeli
Sonra.
Azraillin her an sürpriz yapabileceğini,
Nasıl yaşarsa öyle öleceğini
Fark etmeli insan

Ve ölmeden evvel ölebilmeli.
Hayvanların yolda kaldırımda çöplükte
Ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini
Fark etmeli.

Eşref-i mahlûkat (yaratılmışların en güzeli) olduğunu
Fark etmeli.

Ve ona göre yaşamalı.
Gülün hemen dibindeki dikeni,
Dikenin hemen yanı başındaki gülü
Fark etmeli.

Evinde 4 kedi 2 köpek beslediği halde,
Çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını

Fark etmeli.

Eşine "seni çok seviyorum!" demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü
Fark etmeli.

Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini,
Ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu
Fark etmeli.
Zenginliğin ve bereketin sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini
Fark etmeli.
FARK ETMELİ.
Ömür dediğin üç gündür,
Dün geldi geçti yarın meçhuldür,
O halde ömür dediğin bir gündür, o da bugündür.

Can Yücel