13 Temmuz 2015 Pazartesi

PORSELEN

Yakın zamanda,
Eskiye dair merak dallanıp budaklanıp,
İçerisine porselen merakını alıverdi,
Artık rutinime binen bazı ayrıntıları,
Diğer bir çok şeyde yaptığım gibi bu merakımda da yaparak rutinleştirdiklerim yani,
Aslında içimde ışınsal sancılarla aşk kıvamında olanın detaylar olduğunu hatırlayarak,
Bari porseleni unutmadan kaydedeyim dedim.
Çok sevmek ve aşk gibi tanımlar olsa bile illa ki en baş ile son arasında her şeyi bilmek isteği var.
Pek çok okudum porselenle ilgili,
İçerindeki  maddelerden fırınlanmasına, nerelerde neden çok yapıldığına, koleksiyonerlerine ( ne hoş kelime değil mi koleksiyon erleriJ (gerçi sözlükte geçmiyor ama J)), markalarına, damgalarına, sahtelerine varana kadar.
En çok hoşlandığım detay ismi ve yanlış bildiğim bazı terimler,
Önce ismi,
Portekizli denizciler çin de gördükleri bu beyaz şeyleri sedeften yapılma zannıyla aralarındaki renksel benzerlikten ötürü istiridye olarak adlandırmışlar, Latince, porcellus..
Yüzümdeki tebessüm, bilmem ne zaman istiridyeyi dişi domuz yavrusunun cinsel organına benzetip de ona dişi domuz yavrusu anlamında porcellus  diyen kişinin yüzünün bunca nefaset bir şey olan porselene sayesinde dişi domuz yavrusu dendiğini duysa alacağı haledir.
Yanlış bildiklerimin en baba cehaletine gelince,
Bone chinaJ
Senelerce kelimeleri sadece ses olarak algılayıp bu tabirin çin porseleni olduğunu sanmışımJ
Hadi china neyse de peki ya bone a ne demeliJ
Bildiğin kemik işteJ nerede porselen kemiğin içinde mi saklıJ
Çok eğlendim bunları okurken benJ
Bu arada içeriğinde kemik tozu ( %50-65 oranında fosfat içeren) bulunan yumuşak ve ince, kaolin içeriği az olduğundan kütleleşmesi daha düşük sıcaklıklarda sağlanan ve darbe dayanıklılığına ulaşamayan, renk alternatifi fazla olup özellikle İngiltere de üretilen  porselenmiş bone china, yani bu çeşidin ticari adı buymuş…
Meşhur markalar var bir de kendime güldüğüm..
Kaolin rezervlerinin bol olduğu yerlerin  isimleriyle anılan fabrikalar yani markalar. Nedense bu ayrıntı da hoşuma gitti. Sevres , limoges Fransa da kasabalarJ gerçi limoges ismi havilland sız olmuyor, bu da ayrı hoş detay, sen tut bir Amerikalı adam gelsin Fransa da limoges da porselen devi olsunJ
mesela deli gibi takip ettiğim porselen satıcıları bir ürün için “limoges” dediklerinde hala anlamıyorum limoges da bir fabrika üretimi mi yoksa havilland ın fabrikasından mı, adı limoges olunca yani bir marka değeri olup olmadığını yok yok bana uzak henüz ayırd edemiyorum. Hele bir de el boyamasını yapanların ismi de işin içine girince…
Belki de böyle bir ayırım yok benim hayal gücüm fazla uçmuş da olabilir.
Aynı karışıklığım bavyera dediklerinde de oluyorJ
Almanya da eyalet sistemi olduğunu , 16 eyaletten oluşan bir fedaral cumhuriyet olduğunu da bu porselenciler sayesinde öğrendim ya aferim bana!
Şimdi bu kardeşler bavyera dediklerinde bir markayı mı kastediyor yoksa gene kaolin bolluğu yaşayan bavyera bölgesinden herhangi bir fabrika imalatını mı? Bence çoğu bunu bilmiyor. Yada ben gene uçuyorumJ
A tabi Meissen veya Dresden ve sevres  dediklerinde iş başka! Alman gülleri!
Güzel detaylardan bir kaçı daha geldi Meissen deyince aklıma,
Sert porselen yapımının sırrını çözen bir kimyacı hikayesi meselaJ hikayeler internette bir dolu. Beni ilgilendiren kısmı adamın birinin çin porselen koleksiyoneri olup bu merakının çok pahalıya patlaması sonucunda bir kimyagerin Avrupa ya sert porselen yapımı sırrını kazandırmış olmasıJ
Tabii meissen okumalarım sırasında karşılaştığım, beni biraz da üzen (“hikayesi olan şeyler” saplantımdan ötürü) ama bir o kadar etkileyen yazı var,olay şu;
 “Koleksiyoner aldığı objenin hamuru,sırrı,dekorasyonu ve markasını inceleyerek bir karara varmalıdır.Obje için anlatılan saçma öykülere inanmamalı ve satıcıdan yazılı bir garanti belgesi almalıdır.”
Aman neyse işte, son olarak Osmanlının porslene merakı var meissen le ilgili,
Adamların iyi müşterisiyiz amma damgaları çift kılıç görsel olarak haca benziyor diye mızmızlanıyoruz,
Eh “sizin dininiz size, benim dinim bana” yı bilmeseler de parayı biliyorlar, Osmanlıya verdikleri malların damgalarını değiştiriveriyorlar, Merkür asası( o nasıl bişeyse) veya uçurtma motifineJ
Sevres in de Osmanlı ile bir alakası var ama yıldız çini fabrikasının 1894 depreminden sonraki evresinde sevres ustalarının getirtilmeleri konusu dışında henüz çözemedim.
Porselenin kraliçesi, Macar herend ve hollohaza -imiş-
Buradaki detayım isim kaynaklı,
Çok tatlı değil mi kulağa gelen ses,
Herend
Hollohoza
J
İsmindeki ses güzelliği bir diğeri, lomonosov, ve rus porselenleri.
Doğrusu daha öyle çok detaylar var ki benim detaycılığımı bile aştı.
Adının kaynağını unutmaya çalışıyorum, o kelimenin çocukluğumdan beri içerilerde bir yerlere naif dokunuşları var.
Benim için bu sonsuza dek değişmeden kalabilme potansiyelindeki doğa ile insan sanatının ayrılamayan sonucu zarif ama bir o kadar da güçlü olan “şey” bir “kadın” edasında.
Aynı şeyi hissetmiş olsalar gerek ki bir zamanların kralları, soyluları olmuş hep fabrikaları destekleyen.
Ve bence,
İnanılmaz bir döngü var porselende,
Kaos dolu döngüsü,
Tıpkı kendisi gibi döngü de
“sonsuza dek değişmeden kalabilme potansiyelinde”















22 Ocak 2015 Perşembe

bipolarım(ben), gül'üm

daha evvel yazdım mı hatırlayamıyorum:)
şu an geri dönüp yazdıklarımı okumaya da çok üşeniyorum:)
bipolar alt tipim ben, siklotimikim:)
en kolay ifadem şudur,
dalgalanmalı deli:)
duygulanımlarım dalgalı yani,
depresif yada manik ama hafif,
normale göre biraz fazla coşkulu diyelim,
seni bir birim üzen şey beni mesela dört birim üzüyor yada
bir birim mutlu eden beni dört birim:)
bizim en belirgin özelliğimiz biraz ayarsız olmamız:)
hele alışveriş söz konusu olunca!
ulan zaten kadınsın fıtratında var bi de bipolarsan yandın!
neyse ki yılların dalgalısı olduğumdan kendimi biliyorum da öyle aşırı abartmıyorum,
sadece kart limitlerimi dolduruyorum ve bankalar limit artırmasın diye dua ediyorum hepsi bu:)
son zamanlarda takıntım olan şey internet alışverişi.
bayılıyorum, öyle tatlı siteler var ki!
en şahanesi modacruz,
kim akıl ettiyse alnından öpmek lazım.
kadınlar kullanmadıkları eşyalarını satıyorlar.
herkesin bir dolabı var, ister sat ister al ister takip et.
arada sadece satış yapıp para kazanmak maksatlı satıcılar da oluyor.
kişisel bilgi paylaşmak yasak, çünkü site satışlardan %20 kesinti alıyor,
ama bir alışveriş sonrası bilgiler paylaşılıyor ve istediğin kişiyle doğrudan irtibata geçebiliyorsun:)
ben daha ziyade takipçiyim, son günlerimin en güzel oyalanma aracı oldu.
bazen çingen kavgaları oluyor, allahım kopuyorum gülmekten:)))
bazen de çok sevimli muhabbetler:)
nefis dolaplar var,
aman allahım ne markalar ne kıyafetler, çantalar, insan ellemeye kıyamaz, bunlar deli gibi alıp satıyorlar:)
ve bazıları da normalde butik işletenler.
işte onlar süper.
hele onlardan biri şahane:)
byintermix adlı dolabın muhteşem sahibesi gül hanımcım,
maaşımı kendisine yatırmak arzusundayım:)))
ama önce gözümün önünden gitmeyen, hayyallerime dahil olan o nefis burberry saati almam lazım..( marka düşkünü değilim yok vallahi değilim:)) eski düşkünüyüm, saat eski yada eski görünümlü de ondan:))))
sonra gül'ün o mk ayakabı ve gucci çantası!!!! ( bunların da markayla ilgisi yok, sadece nefisler:))))
hatta dayanamayım da o resmi koyayım buraya:)))
dayanılmaz bir güzellik!
ama gül ün söylediği gibi,
bunlar çul çaput,
en güzeli muhabbet

21 Ocak 2015 Çarşamba

cennetim, aslıhanım ve "selami"

hayatımın şekerleri var benim,
zorlaştırmayan, sevimli, sadece o an'ı yaşatanlarım,
insanı bağlasa da, bağımlı kişilik bozuklukluğu olanlar için neredeyse bir zillet olsa da iyi ki internet var,
eskiden sanal dünya denirdi şimdi gerçeğin ta kendisi oldu...
kızlarımı instagramda tanıdım,
uzun süre takip ettim sonunda dayanamadım irtibata geçtim,
onlar beş kız kardeş, kendi işlerini kurmuşlar, "üretim" yapıyorlar,
5in1canpolat adları,
beşi bir yerde yani:),
bir iki parça aldım, bayıldım, ayakabı gömlek pantalon vs,
çok sevdim onları,
yüzlerce insanla muhattaplar belki ama illa her laf atışıma cevap verdiler,
gece, gündüz hatta hafta sonu,
ama hangisi ile konuştuğumu bilmedim hiç, merak etmedim, çoğul konuştum, siz lafım kibarlıktan değil beş tane olmalarındandı,
beşi gerçekten de bir'di, dün ilk defa öldüm meraktan, yüreğime daldı sancı gibi, sen kaç numarasın???
bazı geceler rüyalarıma girdiler bazı günler saatlerim onları düşünmekle geçti:)
hiç tanımadığım bu kadınlar da bir baktım hayatımın şekerlerinden olmuşlar...
dün cennetimle konuşurken,
O'nun hep seyehat edebileceği bir iş arzusundan bahis ederken,
kafamda kızlarımın işi ve cennetimin hayalleri bir araya geldi ve beynim onlar için senaryo yazmaya başladı.
ve sonrası;
sevgili Aslıhan,
gönlüme aşinalardan,
anne olmuşların belki de en güzeli,
engelleyemediğim sevgimle yazıyorum sana şimdi,
beynim dedi ki,
bu kızlarda bir noksan var yada bir şeyler yanlış!
anında doldurdu boşluğu,
imzaydı o,
etiketinizdeki yazı karakterinden bahis etmiyorum,
öyle bir şey ki ,
evet bu beşibiryerde' nin dedirtsindi,
benim yaşadığım şehirde bir inşaat firması var, çok büyüklerden olmasa da iyilerden,
ben bir eve girdiğimde o ev o firmanınsa hemen anlıyorum,
açıklayabilecek bir şey yok bunu, ne bir şekil ne malzeme,
ama illa evet bu o firmanın diyebiliyorum..
görünmeyen bir imza...
size bakıyorum,
ne yapsanız harika,
ama,
ne kötü bir kelime ama, ama gene de ama,
bana yetmiyor..
kumaş, kalıp, model vs, bir imza..
işte bu onların üretimi,
ah sonra internet siteniz, kötü, ilgilenmiyorsunuz, mobil uyumlu değil en kötüsü,
ve üretim devamlılığı?
ben bu işleri bilmem, hissel davranıyorum,
belki buna "marka olmak" deniyor,
işte kuzum beynim bunlarla doluyken bir yandan cennetimle konuşuyordum ve ağzımdan çıkan cümleler beni öylesine şaşırttı ki!
yıllar boyu aradığım "şey"i bulmuşum meğer.
yaptığım işi sevmiyorum, mesleğimi sevmiyorum, ortamımı sevmiyorum, ama ne yapacağım, ne yaparsam mutlu olacağım diye soruyorum, bir yandan da inanç sistemim var, bana bu işi veren Allahıma isyan etmek istemiyorum.
aslıhan ve cennetim,
sayenizde kod adına "selami" dediğim bir hayalim oldu!
"hikayesi olan şeyler"
sizi sevmek nedenlere bağlı değil, değil de belki kıymetlim olmanız nedenlidir,
ben de size selami ye kavuşmamın şerefine selami şahin in bayıldığım şarkısını hediye ederim, şarkının bendeki hikayesi ile başladı her şey...



aşkla, rabbime emanet...

https://www.youtube.com/watch?v=_OwW4Epmv5Y
amannnnnnn
beceremedim bir türlü, ben sevdalı sen belalı, ay arayın bulun dinleyin uff
illa gıcık edecek bişi olacak!!!!!!!!


17 Kasım 2014 Pazartesi

saat 16:25
karnım acıktı
arabasız geldiğim için kocamın beni almasını bekliyorum
kocam daha "çıkıyorum" diye aramadı bile
metroya binip gitmeye binbir naz yapmasaydım şimdiye çoktan evdeydim
eve gitmeyeceğim ki
kız kardeşimle buluşacağım
aman neyse işte
az evvel "tükenmişlik" hali yokladı gene
sadece uzan ve derin nefes al
16:28
pazartesileri çok severim
bu gün pazartesi
mutsuzum
kadın gibi değilim
taktım da ondan mı mutsuz oldum
demin sönen sigaraya inat bir tane daha yakayım sönmeyeymiş o da
16:29
masamda elma buldum
benden iyisi yok
kırk yıl yememişim aklıma gelmemiş de açlığıma saklanmış şeker şey seni
16:30
dışarı baktım
bir şey göremedim
gözüm pencerenin pisliğine takıldı
16:31
elmanın yarısı bitti
sen iyi akşamlara uğramadın
gittin mi ki acaba
16:32
ben aslında bir kaç yıl önce öğretmiştim kendime
acelesiz telaşsız olabilmeyi
nereden çıktı gene bu her şeyi yaparken illa başka bir şeye yetişecekmişim gibi telaşlı haller
16:33
demek üç cümle bir dakika
elmayı yerken sigaradan nefes çekiyorum
daha duman bitmeden elmadan ısırık alıyorum
16:34
ay vallahi üç cümle bir dakika:)
artık bakmayacağım saate
hafta sonu gelse de şöyle huzurla bi dinlensem
hafta başlasa da ev işlerinden kurtulsam
ulan hiç biri bitmiyor
neyi bekliyorum?
kraliçem sizi şöyle alalım
şarkı falan da dinleyesim yok
bu saate kadar aramadığına göre eyvah eyvah
demek toplantı var
eşyalarımı hazırlayayım bari
iki kargom geldi bu gün
hepsini tek yerde toplayayım
demek kargolarla bile rahatlayamamışım
neden?
biliyorum ben neden
çok para harcıyorsun
bu cümle beynimde tanıdığım her ses ile birlikte de ondan
biraz birikim yapsaymışım iyiymiş
ne için yapayım be
üç kuruş harcayınca suçlu gibi hissettirmeyi başardılar ya helal olsun
kusura bakmasınlar bir sigara daha içeceğim
sonra da ay bana bişeyler oluyo
 ay takatim kesildi
bu kadar üzmeselermiş
bak nasıl içime oturmuş yaptıkları
erkeğe hem erkek gibi hissettirecen hem kadın gibi hem evladın gibi gibi de gibi
erkek kadına sadece kadın gibi hissettirecek
ahan da bu kadar basit
offff çok sıkıldım ya

12 Kasım 2014 Çarşamba

sevgili cennetim:)))
madem senin bir gözün burada iki gözüm, yazmıyorum diye de kızıyorsun, ben de doğrudan sana yazıyorum şimdi, üstelik de sen bir metre ötemde kahve yaparken:)
pis oyunbozan:)
beynimin talimatını bozdun, ben sabah sana geldiğimi haber vermeyecektim, önce dün geceki komediyi anlatıp işin heyecanlı kısmında kesecek hadi gel de kahve yap diyecek ve kahveleri içerken muhabbete devam edecektim.
madem geldin işler tersine döndü, eh, ben de tersten başlarım:)
şimdi kahve:)
canımın içi cennetim,
az evvelki muhabbetlerden sonra akşam eve gittim, ana benim paşa oğlu ile paşa daha yemek yememiş! hadi yemek telaşı vs.
mutfağı da toplayıp çekildim köşeme, yaktım sigaramı elimde telefon takılıcam bi başıma.
hahayttt nerdeeeee..
klasik hareketler bunlar.
ulan ben adamlar rahatsız olmasın diye sigarayı mutfakta içiyorum, iki dakika bırakmıyorlar bi biri dikiliyor tepeme bi diğeri.
dün akşam ilk vazifeyi paşa oğlu aldı, hop tepemde.
elinde kendi telefonu, kurduğu cümle şu:
"bak otellerden biri bu"
otelin tanıtım videosunu açmış, kahve fincanına dayadı telefonu hadi seyret kızım!
ya hu bi çekil başımdan deyip kovsam, amuda kalksam, kendimi balkondan aşağı atsam, yok fark etmez, adam koşarak aşağı iner ben yerde dağılmış yatarken gene seyrettirir o videoyu, biliyorum, el mahkum başladım seyretmeye:)
şimdi hani biz kasım ayındayız ya hani bu te yaz tatilinin programını yapmaya uğraşıyo ya, zaten başlamış bende aylar öncesinden gezi stresi, ana o ne! aklımı oynatıyodum! otel bildiğin golf oteli! ya kardeşim biz ne zamandır golf oynuyoruz? hadi canım hadi dedim yürü git, ne işimiz var burda! gider mi sence? tabi ki hayır!
sıradaki video gelsinnnnn...
bak işte o otel iyiydi. hatırlar mısın bilmem, geçen yaz için baktığım şu sezon dışı zamanlara bile deli para isteyen, odadan havuza atlanabilen otel:)) hımmm bak bu iyi işte:))tabi bir anda zihnime bu, aylaaarrr önceden planlanan tatillerimizin yüzde sekseninde başıma gelen şey geldi, ula bu adam garanti benim mens zamanımı tutturur! ben de sancılar ödemler eşliğinde o havuzun başında ben buraya yatan parayla kaç çanta alırdım lan diye hesap eder küfür selinde boğulurum...meğer o arada video bitmiş, başka bir otele geçiş yapmışız. ay artık dayanamadım hadi yürü içeri gidelim, şu kısacık yalnız kalma zamanımın içine ettin diyerek salona geçtim ki ne göreyim! bizim paşa ışıkları söndürmüş, televizyonu kapatmış yatmaya gidiyo! baba, aloooo saat daha dokuz nereye diyerek çemkirince adam geri döndü tabi:) ve işte komedi ondan sonra başladı. herkes yerine çekildi, ben kanepeme uzandım örgümü aldım, paşa ve oğlu kendi kanepelerinde yayıldı televizyon açıldı, derin sessizlik benim kocanın otel muhabbetine geri dönmesi ile bozuldu:) ve işte tam o anda, normalde kulakları duymayan, cihazını da yatıyorum zaten diyerek kulağından çıkarmış olan babam oğlunun o fısıltılı sesini duydu:) ve başladı benimle muhabbete:)) adam orda deliriyor, bak ya gene ben başladım o da başladı diye. bizim konuşma bitince tekrar başlıyor ve hop baba da başlıyor:))) ay bu böyle yarım saat sürdü, adam iyiden delirdi, ay dedim ben ikinize de yetişirim sen de konuş:)))) ama babam öyle bir abarttı ki, oğlu konuşmaya başladıkça sesini iyiden yükseltip o nunkini bastırır oldu:))) beni aldı gülme, krize giricem:)) koştum mutfağa, yerlere attım kendimi:)
krizim biraz geçince yanlarına geri gidip tüm hıncımı aldım:))) gecenin nokta cümlesini patlattım, tatil muhabbetini bir süreliğine yok ettim;
"hayatım rica ederim, rezervasyonu üç kişilik yaptır"

30 Ekim 2014 Perşembe

hem hastalığa gıcığım hem mense hem de tatile çok fena sinir oluyorum çok fena!
yok artık dedim, dayanamayacağım, neredeyse iki ay oldu, bu virüs müdür bakteri mi ne haltsa girdi vücudumda evrim geçiriyor! vallahi sıkıldım! ateş yok boğaz ağrısı yok, ya halsizlik ya baş ağrısı, bulanıklık, ve sürekli hapşırık!
hapşır-maktan yakında beynimde hücre kalmayacak.
gidicem enfeksiyoncuya! eşim nasıl dalga geçiyor, git git, bi de deki çin den döndüğümden beri toparlayamadım:)) seni hemen karantinaya alsınlar..
oohooo öyleyse çoktan geçmiş olsun, ahahhaa herkeslere bulaşmıştır şimdiye kadar..
e ne oldu, gittim, tahlilleri verdim, aha işte klasik her şey temiz!
ay vallahi bunlar evrim geçiriyor!
dün artık takat sıfırlanmış..
bütün gün, HER ZAMAN OLDUĞU gibi,
mutfakta çalış, evi topla, bi daha mutfak,
bir yandan deli gibi kan kaybet, yaş geçiyor, menapoza kaç kaldı bilmem ama düzensiz mensler şiddetli kanamalar, sancılar,
zaten olmuşum patates çuvalı gibi,
biri eline almış çuvalı oradan oraya savuruyor,
diğer tarafta kayın peder hasta, adamcağız yatak döşek,
ama o şanslı,
normal grip,
boğaz ağrısı var, ateş var, ses de gitti,
yaş seksen
..
en sonunda attım kendimi yere
gözlerimi kapadım
ay galiba ölüyorum dedim
bir de ışık parlıyor
hah işte nurlar içinde geldi azrail as
ayy dedim buyrun hoşgeldiniz
bana mı geldiniz babama mı?
sonra birden anladım ki tepemde yanan lambadan geliyor ışık
öldüğüm falan yok, babam da sağ
halı da beyaz, tüylü tüylü
hafazanallah kan revan olmasın
kalçam da mahvoldu
ayyy kalkayım da kanepeye yatayım
gerisini de hatırlamıyorum
...
şu yaş seksen ve grip olayı sabah tırsıttı beni, ya dedim adama ilaç mı başlasak, sonra durdum ulan dedim
adamda tansiyon yok
şeker yok
kalp sağlam
dişler saçlar orjinal
tüm kan değerleri senden benden iyi
adam taş gibi
sen o na ilaç başlamayı düşüneceğine kendine bi baktır dangalak!
ev işleri dışında hareket sıfır
elinde kahve paso sigara
üstüne her daim stres ve paranoid beyin
arka fonda sabahtan beri selami şahin
ben sevdalı sen belalı
saat olmuş 11.56
bir pireye bile faydam olmamış yarım gün
eee zırt zırt tatil yapmasaydınız kardeşim
o ne ya!
hadi cumhuriyet bayramı tamam tatil olsun
iyi de arifesi ne demek?
neden bir gün öncesi yarım gün tatil?
akıl alır şey değil
sonra da gel işe adapte ol!
her gün tatil olsun ona başım kurban
ama böyle arada tatil!
gıcığım işte!
tatilde evde misler gibi dinlensem belki olmazdım
ama yookkkk köle gibi çalış
istemiyorum tatil
cennetim geldi, mama saatiymiş:)))
en şahane şey, yemekten sonra kahve puro keyfi cennetimle muhabbet


28 Ekim 2014 Salı

iyi ki dolmuş odam!
öyle büyük huzurlar geldi ki!
kaç zaman olmuştu kapanmıştı kitap,
bir anda açılıverdi!
üzgünüm kendim için, onca şey sonraya kaldı,
şimdi sadece O var!
kainatın sultanı, o sultanın eseri!
"orada anlayacaksın ki senin varlığınla bu kainat tam, sen olmazsan kainat olmaz, tıpkı diğerleri gibi, tıpkı diğer her şey gibi"
demişti gitmeden
gittim
anladım.
yorgunluktan, kokulardan, kalabalıktan...
hiç bir şeyden sıkıntı duymadığım tek seyahat,
bu bir seyahat değildi de ondan mı?
bu günün hesaplama sistemiyle,
yani bu yıldan doğum yılı çıkartılarak bulunan hesap ile,
kırk yaşına girdiğim gün oradaydım.
bu yüzden çok sevdim kırk yaşımı.
ama bu sonranın hikayesi...
döndüm ve ilk defa başladım okumaya..
her harfle aşk oldum, aşık oldum,
aylar sürdü, bitti.
bir daha istedim,
tekrar okuyayım..
olmadı..
açmadı kendini..
muhabbetler de kesildi sonra.
bir gün çok sinirlendim,offf neden açılmıyor?
dedi ki bir anda,
"okuyup aldıklarını unuttun ya, hani vardığın yerleri yaşamayı bıraktın ya,
sen ilk okumanın tadını da verdiklerini de uzaklaştırdın ya, şimdi nasıl bekliyorsun tekrar izin verilmesini"
ama gene olmadı..
günler haftalar geçti..
dün gece!
bir anda okurken buldum kendimi,
çok değil sayıyla, 10 ayet,
her şeyi, her zamanı, her yeri kaplamış,
başlamışım meğer!!!
tam da başlamıştım yazmaya hoppaaa ne bu şimdi derken,
birden açılanlar..
O Sultan razı olsun senden, seni aracı kılıp kendini hatırlatan Sultanıma şükürler olsun.
bu gün öğleden sonra tatil, yarın da tatil, bu durumun verdiği rahatsızlığı ve diğer her şeyi bir kenara bırakıp,
aşkın içine atıyorum kendimi
...