Papers by Kemal Cem Baykal
Bu kitap çalışması ile 4 Ekim 2022 tarihinden itibaren Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ)... more Bu kitap çalışması ile 4 Ekim 2022 tarihinden itibaren Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) bünyesinde gerçekleştirdiğimiz SHD-2022-4154 "Çanakkale Yerel Basınında Kadın İstihdamı" başlıklı "Hızlı Destek Projesi" kapsamında elde ettiğimiz sonuçları kamuoyu ile paylaşmak istedik. Öncelikle projemizi destekleyen Üniversitemize teşekkür ederiz. Projemiz kapsamında bizlere destek sağlayan Çanakkale yerel basınının önemli temsilcileri Boğaz Medya, Kalem Gazetesi, Gündem Gazetesi, Bölge Haber, Kalenin Sesi, Olay Gazetesi, Aynalı Pazar, Gazete ÇOMÜ yöneticilerine, Çanakkale Gazeteciler Cemiyetine ve bu kurumlarda görüşme yaptığımız 18 kadın basın çalışanına, çalışmaya sağladıkları katkılardan ötürü teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ayrıca, projemizin sonuçlarını etraflıca tartışmak amacıyla 7 Kasım 2023 tarihinde Üniversitemiz bünyesinde bir panel düzenledik. Panel etkinliğimize konuşmacı olarak katkı sunan Doç. Dr. Gülenay PINARBAŞI'na, Dr. Öğr. Üyesi Engin ÇAĞLAK'a, Çanakkale Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Hafize AKINCI'ya, Gazeteci Fikriye SUSAM UYAR'a, etkinliğin düzenlenmesine önemli katkılar sunan Üniversitemiz Kurumsal İletişim Direktörlüğü'ne ve bizlere destek olan öğrencilerimize çok teşekkür ederiz.
The Journal of Academic Social Science, 2023
The fact that communication has the ability to influence people in its essence has led to the use... more The fact that communication has the ability to influence people in its essence has led to the use of the press and visual media as a means of influence by political actors over time. However, this situation does not comply with the principle of "impartiality", which is one of the most accepted press ethical codes. In this study, the news made by Voice of America (VOA) and Sputnik, between February 24 and March 7, 2022, were analyzed in the context of impartiality. As it is known, both news organizations are structurally dependent on their governments. Teun Van Dijk's Critical Discourse Analysis applied as a method. As a result of the analysis, it was determined that the two news organizations took completely opposite positions in their news on the same subject. In the Voice of America news, Russia is often portrayed as the culprit. In Sputnik news, as the culprit of the conflict, Ukraine, as well as the USA, European countries and NATO were targeted. Therefore, there is a problem regarding the violation of the principle of impartiality.
Kitle İletişiminde Denetim, 2021
Yazılı basın, kitle iletişim araçlarının en eskilerinden biridir. Antik dönemlerde, yöneticiler t... more Yazılı basın, kitle iletişim araçlarının en eskilerinden biridir. Antik dönemlerde, yöneticiler tarafından el yazmaları şeklinde toplumsal dolaşıma sokulan haber bültenleri, matbaanın icadından bir süre sonra yerini seri biçimde ve çok sayıda basılıp dağıtılan modern basına bırakmaya başlamıştır.
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 2021
Radyo ve televizyon kuruluşları özgür olmalı, ancak bu özgürlüklerini kötüye kullanmamaları için ... more Radyo ve televizyon kuruluşları özgür olmalı, ancak bu özgürlüklerini kötüye kullanmamaları için katı olmayan bir hukukî denetime tâbi olmalıdır. Bu durum, özellikle liberal öğretinin bir uzantısı olan 'Toplumsal Sorumluluk Teorisi'nin bir ilkesidir. Çalışma kapsamında betimleyici araştırma tekniği uygulanarak, kuruluşundan günümüze Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) üzerindeki hukukî denetim yapısı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Elde edilen bulgular neticesinde, TRT'de hukukî denetim türlerinden 'idarî denetim'e başvurulduğu görülmüştür. Merkezî yayın denetimi, kurum içi hiyerarşik denetim şeklinde 1966 yılında başlamıştır. 1983 yılında 2954 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesiyle, kurum içi hiyerarşik denetime yeni bir katman eklenmiş ve TRT'ye ilk kez bir dış idarî denetleyici kurum tayin edilmiştir. Ancak bu kurumun yetkilerinin sınırlı olması nedeniyle, bu dönemde de TRT yayınlarının denetiminde önceki döneme nazaran büyük bir kırılma yaşanmamıştır. Asıl ciddi kırılma, özel yayıncılığın başlaması ile 1994 yılında RTÜK'ün kurulması sonrasında gerçekleşmiştir. TRT, kendi kurum içi hiyerarşik denetimine ek olarak, bağımsız bir idarî otorite konumunda bulunan RTÜK denetimine tâbi tutulmuştur. 2002 yılında bu uygulamadan vazgeçilmiş olsa da, 2011 yılında TRT yayınları yeniden RTÜK tarafından denetlenmeye başlamıştır. Bu durumun yol açtığı en önemli sorun; 1994 yılından itibaren özel yayıncılar ile TRT'ye farklı yaptırımlar uygulanması ve yayıncılık alanının farklı aktörleri arasında eşitsizliğin ortaya çıkmasıdır.
Kültür Araştırmaları Dergisi, 2021
Toplumsal sorumluluk teorisine göre, yayıncılar özgür olmakla birlikle bu özgürlüklerini kamu yar... more Toplumsal sorumluluk teorisine göre, yayıncılar özgür olmakla birlikle bu özgürlüklerini kamu yararına uygun bir biçimde kullanmalıdır. Teoriye göre, izleyici denetimi ve özdenetimin yanı sıra, yayıncı kuruluşların aşırıya kaçmayan bir hukukî denetime tabi olmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Bu çalışmada, Türkiye'de radyo ve televizyon yayıncılığını düzenleyip denetlemek için çıkarılan 6112 Sayılı Kanun'un kurduğu sistemin uygulamadaki işlerliğini ölçmek amacıyla RTÜK'ün 2020 yılı içerisinde aldığı tüm kararlar incelenmiş; Kanun'un 8. maddesinde öngörülen yayın hizmeti ilkelerinin ihlâlleri ve bu ihlâller için uygulanan yaptırım verileri analiz edilmiştir. Çalışmada betimleyici araştırma yöntemi uygulanmıştır. Kanunda öngörülen yaptırımlar oldukça katı olmasına rağmen yayın hizmeti ilkelerinin televizyon kuruluşları tarafından 1876 kez ihlâl edildiği, bu ihlâllerinin medya hizmet sağlayıcılarının yalnızca %16'sı tarafından gerçekleştirildiği ve bazı kuruluşların bir yıl içerisinde 140'ın üzerinde ihlâl gerçekleştirdiği tespit edilmiştir. Yaptırıma uğrayan programların yaklaşık %77'si ticarî iletişim yayınlarıdır. Kanun'un bazı hizmet sağlayıcı kuruluşlar için caydırıcı olmaması ciddi bir problem teşkil etmektedir. Bu problemi çözmenin en etkili yolu, ifade özgürlüğünün toplumun tüm kesimleri tarafından benimsenmesi ve izleyici denetimi ile özdenetimin etkin hale getirilebilmesidir.
Selçuk İletişim, 2021
Basının kendi kendini denetimi, saygın bir gazetecilik mesleği için büyük bir öneme sahiptir. Kim... more Basının kendi kendini denetimi, saygın bir gazetecilik mesleği için büyük bir öneme sahiptir. Kimi zaman basın alanının denetlenmesinde hukuk yetersiz kalabilmektedir. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra formüle edilen Toplumsal Sorumluluk Teorisi'ne göre, basındaki sorunları çözmenin en etkin yolu daha fazla hükümet müdahalesinden geçmemekte ve basının kendi özdenetimini sağlaması gerekmektedir. Basında özdenetimi sağlamanın en etkin yolu gönüllü basın konseyleri oluşturmaktır. Kanuna dayalı konseyler, özdenetim anlayışıyla genellikle bağdaşmamaktadır. Bu çalışmada, Türk basın tarihinde gerçek anlamda bağımsız ve gönüllü bir özdenetim kuruluşu olan Basın Konseyi'nin 1988 yılında kurulmasına kadar geçen dönemdeki kurumsal özdenetim faaliyetleri, özdenetim kuruşları ile devlet arasındaki ilişki bakımından incelenmeye çalışılmıştır. Amaç, Türk basın tarihinin en başından 1988 yılına kadar kurulan, belirli bir süre faaliyet gösteren ve daha sonra faaliyetine son veren özdenetim kuruluşları olan Osmanlı Matbuat Cemiyeti (1908), Basın Birliği (1938) ve Basın Şeref Divanı'nın (1960) yapılarını ortaya koymak, devlet ile olan ilişkilerini irdelemek ve bu kuruluşların devletten ne ölçüde bağımsız olduklarını tespit etmektir. Çalışmada betimleyici araştırma tekniğine başvurulmuştur. Araştırma sonucunda, bahsedilen üç meslek kuruluşunun da devlete kısmen veya tamamen bağlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu kuruluşları gönüllü olarak ortaya çıkan özdenetim kuruluşları olarak değerlendirmek mümkün değildir.
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 2020
Bu çalışmada, 5224 sayılı Sinema Kanunu'nda yapılan ve 30.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren değiş... more Bu çalışmada, 5224 sayılı Sinema Kanunu'nda yapılan ve 30.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren değişiklikler, kökenlerini liberal yaklaşımdan alan Toplumsal Sorumluluk Kuramı ve J.S. Mill'in yararcılık felsefesi bağlamında ele alınmıştır. Özellikle eski ve yeni denetim sisteminin mukayese edilmesi amaçlanmış olup, betimleyici araştırma yöntemine başvurulmuştur. Çalışmanın sınırları gereği, yalnızca denetimle ilgili olan hükümler incelenmiştir. Bu bağlamda, 2004 yılında kurulan denetim sisteminde yapısal bir değişiklik yapılmadığı ancak birtakım eksikliklerin ve sorunların giderildiği saptanmıştır. Söz konusu değişikliklerle birlikte, mevcut film denetim sisteminin Toplumsal Sorumluluk Kuramı'nın öngördüğü 'pozitif özgürlük' kavramıyla uyumlu olduğunu söylemek mümkündür. Ancak Kanun'da yapılan değişikliklerde asıl öne çıkan husus, Devletin sinema sektörünün farklı kolları arasında hakemlik rolü üstlenmiş olmasıdır. Bu durumun nedeni sinema sektöründe son yıllarda yaşanan gelişmelerdir. Sinema salonu işletmecisi bir firmanın, Türkiye'deki salonların önemli bir kısmını kontrol etmesi ve bunun sonucunda sinema biletleri üzerinde yapımcı şirketlerin izni olmaksızın promosyon ve kampanyalar yapması ile film öncesinde gösterilen uzun reklamlar toplumun, film yapım şirketlerinin ve sinema sektörü çalışanlarının tepkisini çekmiştir. Böylece, film yapım şirketinin izni olmadan sinema biletleri üzerinde yapılacak tüm kampanyalar yasaklanmış, promosyonlu bilet satışı engellenmiştir. Yine toplumda tepki çeken bir konu olan film öncesinde gösterilen uzun reklamlara da sınırlama getirilmiştir. Bu hususlar her ne kadar sektörün kendi içinde çözmesi gereken konular olsa da kanımızca, sistemin aşırılıklarını giderme amacı taşıyan hukukî düzenlemeler serbest piyasa ilkesi ve yararcı liberalizmin sınırları içerisinde kabul edilebilir. 'Yumuşak' ya da 'elastik' paternalizm kavramıyla ifade edilebilecek bu anlayış, Devletin 'makul' sınırlar içerisinde kalan ve kamu yararını amaçlayan düzenlemeler yapmasına olanak vermektedir.
Abstract
In this study, the amendments on Cinema Law No. 5224 entered into force on 30.01.2019 are examined, in the context of John Stuart Mill's utilitarianism and Social Responsibility Theory whose origins from liberal approach. Particularly, it is aimed to compare the old and new control systems and descriptive research design is preferred. In accordance with the limits of this study, only the provisions related to supervision are examined. In this context, it is determined that there was no structural change in the supervision system established in 2004, but some deficiencies and problems were eliminated. With these changes, it is possible to indicate that the current film supervision system is compatible with "positive liberty" which is a concept stipulated by the Social Responsibility Theory. But, the prominent issue with the amendments on law is that the state has played an arbitrator role from different areas of the cinema sector. The reason for this situation is the developments in the cinema sector in recent years. The way a movie house company controls a considerable portion of movie theaters in Turkey, and as result, presents special offers and promotions along with lengthy commercials before screenings caused backlash amongst movie companies and film industry laborers. Thus, all the campaigns related to cinema tickets were banned and the sale of promotional tickets was prevented without the permission of the film production company. Also, restrictions were placed on the long commercials shown before the film, which is a subject that attracts public reaction. Although these are issues that the industry must resolve within itself, legal regulations aiming to eliminate the excesses of the system can be accepted within the boundaries of free market and Utilitarian Liberalism. This conception, which can be expressed with the concept of "soft" or "elastic" paternalism, allows the state to make arrangements that fall within the "reasonable" boundaries and aim for the public good.
Dünyanın birçok yerinde tarih boyunca süregelen ve küresel bir insanlık meselesine dönüşen mültec... more Dünyanın birçok yerinde tarih boyunca süregelen ve küresel bir insanlık meselesine dönüşen mülteci konusu, Suriye’deki iç savaşın ardından 2011 yılı itibari ile Türkiye’de de gündem konusu haline gelmiştir. Suriye vatandaşları ülke değiştirmek durumunda kalmış ve Türkiye’ye göç etmişlerdir. Hem geleneksel medyada hem de yeni medyada ‘Suriyeli mülteci’ konusu, farklı bakış açıları ile ele alınmıştır. Medyada çıkan her haber farklı bakış açılarının birer yansıması olarak görülebilir ve haberi yazan kişinin süzgecinden geçirilerek meydana gelir. Haberde kullanılacak her ayrıntı o kişinin belirlediği amaç doğrultusunda ortaya konulmaktadır; bu bağlamda, haberler arasında ideolojik farklılıklar oluşmaktadır. Bu argümanlar göz önünde bulundurularak, bu çalışmada Suriye’den Türkiye’ye göç etmek durumunda kalan Suriyeli mültecilerin Türkiye medyasındaki temsili incelenmiştir. Bu amaç doğrultusunda, Teun A. Van Dijk’in Eleştirel Söylem Çözümlemesi Modeli kullanılmıştır. Bu model ile 2019’daki Ocak, Şubat ve Mart ayları arasında Habertürk, Birgün ve Sabah gazetelerinin online arşivlerinde Suriyeli mültecileri konu edinen haberler nefret söylemi bağlamında analiz edilmiştir. Bu yönü ile araştırma sosyolojik bir boyut da taşımaktadır. Araştırmanın sonunda ideolojik farklılıklardan kaynaklanan haberlerdeki farklı görüşler analiz edilmiştir. Bu farklı görüşler üzerinden yapılan analizlerle gerçeğin yeniden nasıl üretildiği ortaya konulmuş ve bahsi geçen gazetelerin yayın politikalarındaki farklılıklara odaklanılmıştır. Araştırmanın sonucunda, Birgün gazetesinin Suriyeli sığınmacılara karşı herhangi bir nefret söyleminde bulunmadığı ve mülteci haberlerini verirken konuyu mağduriyet teması içerisinde işleyerek hümanist bir bakış açısı ile ele aldığı gözlemlenmiştir. Sabah gazetesinin mülteci haberlerini aktarırken fedakârlık olgusundan yararlanarak kamuoyu oluşturmaya çalıştığı, böylece mültecilerin maddi ve manevi yük olduğu algısını yıkmaya çalıştığı sonucuna varılmıştır. Habertürk gazetesinin ise bazı haberlerinde Türkiye’de meydana gelen olayların sorumlusu olarak mültecileri gösterme yönelimine sahip olduğu, bazı haberlerinde ise mültecilere karşı sahiplenici bir tutum sergilediği gözlemlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Göç, Mülteci, Suriye Savaşı, Nefret Söylemi, Eleştirel Söylem Çözümlemesi.
İnternet Gazetelerinde Cevap ve Düzeltme Hakkının Kullanımında Yaşanan Sorunlar, 2019
Cevap ve düzeltme hakkı (tekzip), bireylerin kendileriyle ilgili yayınlar konusunda, aynı araçtan... more Cevap ve düzeltme hakkı (tekzip), bireylerin kendileriyle ilgili yayınlar konusunda, aynı araçtan
yararlanarak düşüncelerini açıklama olanağını sağlamak için kabul edilen bir haktır. Bu hakkın amacı, basın
özgürlüğünün kötüye kullanılmasına engel olmaktır. Cevap ve düzeltme hakkının “kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması” veya “kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması” hallerinde tanınacağı hususu,
Anayasanın 32. maddesinde hükme bağlanmıştır. Bu bağlamda, Türkiye’de basın ve radyo-televizyon alanını
düzenleyen Kanunlarda cevap ve düzeltme hakkı güvence altına alınmıştır. 2007 yılında yürürlüğe giren 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun 9. maddesi ilk zamanlarda cevap ve düzeltme hakkına olanak tanırken, 2014 yılında yapılan değişiklikle bu hak Kanundan çıkarılmıştır. Bu durum, internetin süreli bir yayın, yani cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına olanak tanıyan bir mecra olduğu göz önünde bulundurulduğunda, temel bir kişilik hakkının ortadan kaldırılması anlamına gelmekle birlikte Anayasanın 32. maddesiyle de çelişmektedir. Ayrıca, 5651 sayılı Kanuna dayanılarak çıkarılan Yönetmelikte halen cevap ve düzeltme hakkının bulunması, hukukta normlar hiyerarşisine aykırılık teşkil etmektedir. Bunun yanı sıra, uygulamada da birtakım sorunlar mevcuttur.
Fox TVde 24 Haziran 2018 Tarihinde Yayinlanan Secim Programinin Off the Record Ilkesinin Ihlali Baglaminda Incelenmesi, 2018
BAĞLAMINDA İNCELENMESİ Öz Bu çalışmada, 24 Haziran 2018 tarihinde Fox TV'de yayınlanan seçim prog... more BAĞLAMINDA İNCELENMESİ Öz Bu çalışmada, 24 Haziran 2018 tarihinde Fox TV'de yayınlanan seçim programında, Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'nin, program sunucularından gazeteci İsmail Küçükkaya'nın cep telefonuna Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) adayı Recep Tayyip Erdoğan'ı kast ederek gönderdiği "adam kazandı" mesajının Küçükkaya tarafından canlı yayında okunmasının "off the record" ilkesi bakımından etik problem teşkil edip etmediği hususu ele alınmıştır. Bakış açısı olarak ise, John Stuart Mill tarafından geliştirilen Yararcılık öğretisi kabul edilmiştir.
Türkiye'de Radyo ve Televizyon Yayıncılığında Reklam Yayınlarını Düzenleyen İlkelerin İhlâli, 2018
Ticarî iletişim (reklam, sponsorluk, ürün yerleştirme, tele-alışveriş), yayıncı kuruluşların ekon... more Ticarî iletişim (reklam, sponsorluk, ürün yerleştirme, tele-alışveriş), yayıncı kuruluşların ekonomik bağımsızlığının sağlanması bakımından oldukça önemlidir ve gereklidir. Ayrıca, mal ve hizmetlerin sağlıklı bir biçimde tanıtılması hususu da kamu yararı bakımından önem arz etmektedir. Bu çalışmanın amacı, radyo ve televizyon yayınlarını düzenleyen 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun bakımından radyo ve televizyon yayıncılığında reklamlar özelinde yaşanan hukukî sorunları tespit etmek ve bu sorunların nereden kaynaklandığını ortaya koymaktır. Çalışma, ticarî iletişim türlerinden biri olan reklam yayıncılığının problemli bir alan olduğu varsayımına dayanmaktadır. Çalışmanın bakış açısını ise Toplumsal Sorumluluk Teorisinin öngördüğü "özgür fakat sorumlu basın -yayın" anlayışı oluşturmaktadır. Yapılan veri analizi sonucunda RTÜK'ün 01.12.2017 -28.02.2018 tarihleri içerisinde almış olduğu kararlar incelenmiş ve Türkiye'de yayın yapan tüm radyo ve televizyon kuruluşlarının reklam yayın ilkelerini hangi sıklıkla ihlâl ettiği tespit edilmiştir. Ulaşılan sonuçlara göre, "yanıltıcı reklamlar" % 43 oranla en fazla ihlâl edilen reklam ilkesi olmuştur. Sırasıyla "reklam sürelerinin aşılması" ile "gizli reklam", en fazla ihlâl edilen ikinci ve üçüncü reklam düzenlemeleridir. Söz konusu üç reklam ilkesinin ihlâl oranı da, reklam yayınlarını düzenleyen 14 ilke içerisinde % 82 paya sahiptir. Ayrıca, Türkiye'de en fazla ihlâl edilen reklam ilkelerine "doğrudan satış programları"nın yol açtığı ve RTÜK yaptırımlarının yetersiz kaldığı hususu da ortaya konulmuştur.
ÖZET Günümüzde yeni medya, tüm dünyada etkinliğini artırmakta olan bir alandır. Yeni medyanın uns... more ÖZET Günümüzde yeni medya, tüm dünyada etkinliğini artırmakta olan bir alandır. Yeni medyanın unsurlarından biri de, tıpkı sinema filmleri gibi kendi içinde öyküleri bulunan video oyunlarıdır. Video oyunları, geleneksel medyadan farklı olarak hikâye anlatma veya mesaj aktarım sürecini hedef kitlesinin etkin katılımıyla gerçekleştirmektedir. Son yıllarda dünyada üretilen oyunlara bakıldığında, şiddet, argo kullanımı, uyuşturucu madde bağımlılığı gibi olumsuz içeriklere sıkça yer verildiği görülmektedir. Bu içeriklere sahip oyunlar, Türkiye'de yasa dışı yollardan temin edilmenin (korsan) etkisi de göz önünde bulundurulduğunda küçük çocuklar ve gençlere kolayca ulaşmaktadır. Bu çalışmada, sakıncalı içerikli video oyunlarının Türkiye'de yaygınlaşması, bu oyunların öngörülebilir etkileri ve bu oyunlar üzerindeki resmi denetim, liberal perspektifin öngördüğü ifade özgürlüğü ve bu özgürlüğün sınırları bağlamında incelenmiştir. ABSTRACT Today, new media is enhancing all around the world. One of the elements of the new media is the video games with their own stories just like movies. Video games, differently from the conventional media, constitute the storytelling message transfer process with the active participation of the target audience. Given that the games generated in the world in recent years, it is observed that inappropriate content such as violence, use of slung, drug addiction is intensely preferred. The games with such content can easily reach the small children and youth considering the effect of illegal entries (piracy) into Turkey. This paper aims to investigate the extension of video games with inappropriate content in Turkey, foreseeable effects of such games, and freedom of expressionassumed by official inspection, liberal perspective and the limitations of this freedom therof. GİRİŞ Yeni medya olarak adlandırılan olgu, özellikle son on yılda geleneksel medyayı dönüşüme uğratmıştır. Geleneksel medya olarak adlandırılan basın, radyo – televizyon ve sinema bir yandan eski yapısını sürdürürken diğer yandan da internet sayesinde birbiriyle iç içe geçerek (yöndeşme/convergence) bu yeni alanda var olmaya çalışmaktadır. Yeni medyayı, ana akım medyanın da içerisinde yer aldığı ancak sosyal paylaşım siteleri, forumlar, sinema ve dizi platformları gibi çok geniş bir alanda tanımlamak mümkündür. Yeni medyanın taşıyıcı aracı internettir. Dünyada 1990'lı yıllarda halkın kullanımına sunulan internet, bugün gelinen noktada yazı, ses ve görüntüye dayalı tüm kitle iletişim araçlarını ve mesajlarını bünyesinde toplamıştır. Video oyunları da önemli ölçüde yeni medya ile ilintili bir medyadır. Video oyunları, özellikle 1980'li yıllardan itibaren atariler, ilk bilgisayarlarda oynatılabilen kasetler ve disketler şeklinde ortaya
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 2007
Öz: Bu çalışmada, Türkiye'de radyo ve televizyon yayıncılığında yaşanan sorunlar, yayın ilkelerin... more Öz: Bu çalışmada, Türkiye'de radyo ve televizyon yayıncılığında yaşanan sorunlar, yayın ilkelerinin ihlâli ve yaptırım uygulaması üzerinden ele alınmıştır. Temel veri toplama tekniği olarak arşiv taraması tekniği kullanılmış, Kanunda yer alan ve etik olarak uygulanan yayın ilkelerinin ihlallerine dair verilere ulaşılmış ve bu veriler istatistik haline dönüştürülmüştür. Çalışmada, 3984 sayılı kanunda öngörülen yayın ilkelerinin ihlâllerinin bu alandaki önemli sorunlardan biri olduğu, özdenetim mekanizmasının işlemediği, RTÜK tarafından yayıncı kuruluşlara uygulanan yaptırımların etkisiz kaldığı, kimi yayın ilkelerinin yapısından kaynaklanan sorunların yayıncılar açısından güçlükler yarattığı sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar kelimeler: Yayıncılık, yayın ilkeleri, yayın ilkelerinin ihlâli, RTÜK
Zeitschrift für die Welt der Türken/ …, 2011
Uploads
Papers by Kemal Cem Baykal
Abstract
In this study, the amendments on Cinema Law No. 5224 entered into force on 30.01.2019 are examined, in the context of John Stuart Mill's utilitarianism and Social Responsibility Theory whose origins from liberal approach. Particularly, it is aimed to compare the old and new control systems and descriptive research design is preferred. In accordance with the limits of this study, only the provisions related to supervision are examined. In this context, it is determined that there was no structural change in the supervision system established in 2004, but some deficiencies and problems were eliminated. With these changes, it is possible to indicate that the current film supervision system is compatible with "positive liberty" which is a concept stipulated by the Social Responsibility Theory. But, the prominent issue with the amendments on law is that the state has played an arbitrator role from different areas of the cinema sector. The reason for this situation is the developments in the cinema sector in recent years. The way a movie house company controls a considerable portion of movie theaters in Turkey, and as result, presents special offers and promotions along with lengthy commercials before screenings caused backlash amongst movie companies and film industry laborers. Thus, all the campaigns related to cinema tickets were banned and the sale of promotional tickets was prevented without the permission of the film production company. Also, restrictions were placed on the long commercials shown before the film, which is a subject that attracts public reaction. Although these are issues that the industry must resolve within itself, legal regulations aiming to eliminate the excesses of the system can be accepted within the boundaries of free market and Utilitarian Liberalism. This conception, which can be expressed with the concept of "soft" or "elastic" paternalism, allows the state to make arrangements that fall within the "reasonable" boundaries and aim for the public good.
Anahtar Kelimeler: Göç, Mülteci, Suriye Savaşı, Nefret Söylemi, Eleştirel Söylem Çözümlemesi.
yararlanarak düşüncelerini açıklama olanağını sağlamak için kabul edilen bir haktır. Bu hakkın amacı, basın
özgürlüğünün kötüye kullanılmasına engel olmaktır. Cevap ve düzeltme hakkının “kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması” veya “kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması” hallerinde tanınacağı hususu,
Anayasanın 32. maddesinde hükme bağlanmıştır. Bu bağlamda, Türkiye’de basın ve radyo-televizyon alanını
düzenleyen Kanunlarda cevap ve düzeltme hakkı güvence altına alınmıştır. 2007 yılında yürürlüğe giren 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun 9. maddesi ilk zamanlarda cevap ve düzeltme hakkına olanak tanırken, 2014 yılında yapılan değişiklikle bu hak Kanundan çıkarılmıştır. Bu durum, internetin süreli bir yayın, yani cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına olanak tanıyan bir mecra olduğu göz önünde bulundurulduğunda, temel bir kişilik hakkının ortadan kaldırılması anlamına gelmekle birlikte Anayasanın 32. maddesiyle de çelişmektedir. Ayrıca, 5651 sayılı Kanuna dayanılarak çıkarılan Yönetmelikte halen cevap ve düzeltme hakkının bulunması, hukukta normlar hiyerarşisine aykırılık teşkil etmektedir. Bunun yanı sıra, uygulamada da birtakım sorunlar mevcuttur.
Abstract
In this study, the amendments on Cinema Law No. 5224 entered into force on 30.01.2019 are examined, in the context of John Stuart Mill's utilitarianism and Social Responsibility Theory whose origins from liberal approach. Particularly, it is aimed to compare the old and new control systems and descriptive research design is preferred. In accordance with the limits of this study, only the provisions related to supervision are examined. In this context, it is determined that there was no structural change in the supervision system established in 2004, but some deficiencies and problems were eliminated. With these changes, it is possible to indicate that the current film supervision system is compatible with "positive liberty" which is a concept stipulated by the Social Responsibility Theory. But, the prominent issue with the amendments on law is that the state has played an arbitrator role from different areas of the cinema sector. The reason for this situation is the developments in the cinema sector in recent years. The way a movie house company controls a considerable portion of movie theaters in Turkey, and as result, presents special offers and promotions along with lengthy commercials before screenings caused backlash amongst movie companies and film industry laborers. Thus, all the campaigns related to cinema tickets were banned and the sale of promotional tickets was prevented without the permission of the film production company. Also, restrictions were placed on the long commercials shown before the film, which is a subject that attracts public reaction. Although these are issues that the industry must resolve within itself, legal regulations aiming to eliminate the excesses of the system can be accepted within the boundaries of free market and Utilitarian Liberalism. This conception, which can be expressed with the concept of "soft" or "elastic" paternalism, allows the state to make arrangements that fall within the "reasonable" boundaries and aim for the public good.
Anahtar Kelimeler: Göç, Mülteci, Suriye Savaşı, Nefret Söylemi, Eleştirel Söylem Çözümlemesi.
yararlanarak düşüncelerini açıklama olanağını sağlamak için kabul edilen bir haktır. Bu hakkın amacı, basın
özgürlüğünün kötüye kullanılmasına engel olmaktır. Cevap ve düzeltme hakkının “kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması” veya “kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması” hallerinde tanınacağı hususu,
Anayasanın 32. maddesinde hükme bağlanmıştır. Bu bağlamda, Türkiye’de basın ve radyo-televizyon alanını
düzenleyen Kanunlarda cevap ve düzeltme hakkı güvence altına alınmıştır. 2007 yılında yürürlüğe giren 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun 9. maddesi ilk zamanlarda cevap ve düzeltme hakkına olanak tanırken, 2014 yılında yapılan değişiklikle bu hak Kanundan çıkarılmıştır. Bu durum, internetin süreli bir yayın, yani cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına olanak tanıyan bir mecra olduğu göz önünde bulundurulduğunda, temel bir kişilik hakkının ortadan kaldırılması anlamına gelmekle birlikte Anayasanın 32. maddesiyle de çelişmektedir. Ayrıca, 5651 sayılı Kanuna dayanılarak çıkarılan Yönetmelikte halen cevap ve düzeltme hakkının bulunması, hukukta normlar hiyerarşisine aykırılık teşkil etmektedir. Bunun yanı sıra, uygulamada da birtakım sorunlar mevcuttur.