Papers by Berfin GÖKSOY SEVİNÇLİ
Türkiye'de Göç Yönetimi, 2023
Bu kitabın Türkiye'deki her türlü yayın hakkı Gazi Kitabevi Tic. Ltd. Şti'ne aittir, tüm hakları ... more Bu kitabın Türkiye'deki her türlü yayın hakkı Gazi Kitabevi Tic. Ltd. Şti'ne aittir, tüm hakları saklıdır. Kitabın tamamı veya bir kısmı 5846 sayılı yasanın hükümlerine göre, kitabı yayınlayan firmanın ve yazarlarının önceden izni olmadan elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemiyle çoğaltılamaz, yayınlanamaz, depolanamaz.
Bu çalışma 2017 yılının Temmuz ve Eylül ayları arasında Van il merkezinde marjinal işlerde çalışm... more Bu çalışma 2017 yılının Temmuz ve Eylül ayları arasında Van il merkezinde marjinal işlerde çalışmak zorunda kalan Suriyeli sığınmacı çocukların toplumsal kabul algısını ölçme hedefiyle nitel bir alan araştırması olarak hazırlanmıştır. Bu bağlamda yarı yapılandırılmış veri toplama yöntemiyle 13 Suriyeli çocuk ile mülakat yapılmıştır. Bu mülakatlarda elde edilen veriler ile Suriyeli sığınmacılarla ilgili tartışmalara ve özellikle toplumsal kabul hususunda Suriyeli çocukların perspektifinden yaklaşılması hedeflemiştir.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Belediyeler, halkın günlük yaşantısını etkileyen görevleri üstlendikleri için halka en yakın yere... more Belediyeler, halkın günlük yaşantısını etkileyen görevleri üstlendikleri için halka en yakın yerel yönetim kuruluşlarıdır. Bu sebeple yerel yönetim kuruluşları içerisinde en önemli yeri belediyeler tutmaktadır. Ülkemizde modern anlamda belediye yönetimlerinin ortaya çıkışı, günümüzde karşılaştığımız belediye yönetimlerinin sorunlarından da anlaşılacağı üzere çok eskilere dayanmamaktadır. Belediyelerin ortaya çıkışı, Osmanlı yönetiminin batılılaşma girişimlerinin bir sonucu olarak Tanzimat'la birlikte olmuştur. Çalışmada Osmanlı Devleti'ndeki belediyecilik anlayışı Tanzimat Öncesi yani klasik dönem ve Tanzimat Sonrası Dönem olarak iki ayrı başlık altında incelenmiştir. Osmanlı'da belediye, kentin kendini yönetmesi anlamına gelmemiştir. Dönem çerçevesinde belediye; şehre ait işler anlamına gelirken, Osmanlı Tanzimatı, belediyeyi şehrin döşenmesi, dizaynı için gerekli görmüştür. Dönemin basınından belediye hakkında bir inceleme yapıldığında siyasal katılım, demokratik terbiye ve denetim ile ilgili bir habere rastlamamakla birlikte halkın beledi hizmetler noktasında sıkıntı olması halinde sessiz kalmadığını görüyoruz. Tanzimat Dönemi'nde her ne kadar belediye reformları devlet eliyle yürütülmüş olsa bile, halkın hizmetlere tepkisiz kalmaması beledi hizmetler noktasında hemşehrinin iradesini, katılımını bize göstermesi açısından oldukça kıymetlidir. Çünkü demokrasi kavramı tarihsel köken itibariyle yerel yönetimler/ kent üzerinden yükselirken günümüze baktığımızda ise, yerel yönetimler denildiğinde özellikle demokrasi ve katılım öğelerinin öne çıktığını görüyoruz. Demokrasi kültürü katılım öğesinden bağımsız düşünülemezken bu kültürün yurttaşa yerleşmesi ise yerel yönetimler aracılığıyla olur. Yerel yönetimler, sadece halkın özgür iradesi ile seçtiği organlar aracılığıyla halkın kendi kendini yönetmesine imkân vermekle kalmaz aynı zamanda halkın hizmetler noktasında fikirlerini çeşitli şekillerde beyan etmesine de olanak tanır. Yerel yönetimler bu bağlamda demokrasi kültürünü yurttaşa öğretmekle birlikte yurttaşlık bilincinin gelişmesine katkıda bulunarak, yerel katılımın gerçekleşmesini sağlamaktadır. Böylece demokrasiyi tabana yaymaya olanak sağlamaktadır. Çalışmada yerel demokrasi, katılım Türk Yerel Yönetim Sistemi bu bağlamda incelenmiştir. Çalışmanın temel amacı, Osmanlı'da Batı kaynaklı reformlar çerçevesinde gelişen yerel yönetimlerimizin yapısal dönüşümünü incelemektir.
Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE), 2021
Kentler insanların toplu olarak yaşama gereği ile ortaya çıkan en önemli yerleşim yerlerinden bir... more Kentler insanların toplu olarak yaşama gereği ile ortaya çıkan en önemli yerleşim yerlerinden birini temsil etmektedir. Aynı zamanda diğer yerleşim yerlerine göre tarihsel açıdan oldukça genç olmalarına rağmen sürekli değişen ve gelişen, cazibeli bir yaşam alanı sunmalarından dolayı yoğun göç alarak her geçen gün kalabalıklaşmaktadır. Bu durum ile birlikte siyasal ve sosyal alanda yaşanan değişimlerin, ekonomik krizlerin ve kalkınmanın ortaya çıkardığı istihdam sorunlarının kente yansıması "kentsel yoksulluk" olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kentsel yoksulluğun en önemli tetikleyicilerinden birisi de hızlı kentleşme ve buna bağlı gelişen kentsel nüfus hareketleri yani göç kavramıdır. Kırdan kente göçün hızlanması ile beraber kentlerde başta ekonomik sorunlar ortaya çıkmış ardından, konut sorunları, istihdam sorunları ve işportacılık gibi atipik işlerde çalışma yani kayıt dışı istihdam giderek artmış ve beraberinde sosyal sorunların doğmasını da getirmiştir. Tüm bu çerçeve dikkate alındığında çalışma, gündemdeki COVID-19 pandemisinin de etkileri
göz önünde bulundurularak yoksulluk ve kent kavramlarının açıklanmasıyla başlayacak, göç, gecekondulaşma atipik sektörler ve mutlak ve göreceli yoksulluk kavramları ışığında kentsel yoksulluğa ışık tutulacaktır. Bu kavramsal/kuramsal analizin ardından Türkiye’de kentleşme sorunlarına ve göç kavramının kentsel yoksulluk açısından nelere yol açtığı tartışılacaktır. Son olarak kentsel yoksulluğun ekonomik alt yapısının arkasındaki sosyal sorunlar incelenecek ve önemli bir kavram olan sosyal dışlanma olgusuna değinilecektir.
Literatür taraması yöntemi ile desenlenmiş olan çalışmanın önemi, kentleşme, göç ve dışlanma kavramları üzerinden kentsel yoksulluğun incelenerek aslında kenti geliştiren olguların beraberinde getirdiği bir sorun olan kentsel yoksulluk sorununa, bu olgular bağlamında geliştireceği çözüm önerilerinde saklıdır. Çünkü günümüz literatüründe ve dünya gündeminde özellikle COVID-19 pandemisiyle de birlikte yoksulluk sorunu hala çözülemeyen ve çözülmesi gereken bir sorun alanı olarak görülmektedir.
Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan değişim ve dönüşüm beraberinde insanoğlunun hayatını
k... more Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan değişim ve dönüşüm beraberinde insanoğlunun hayatını
kolaylaştıracak birçok yenilik getirmiştir. Bununla birlikte devlet-vatandaş ilişkileri bağlamında
kamusal hizmetlerin 7/24 bir anlayışla hızlı, etkin, kaliteli ve verimli sunulması gündeme gelmiştir.
Zaman içerisinde nüfus yoğunluğunun da artmasıyla kentsel yaşamın karmaşıklaşması bunun yanında
vatandaşların çeşitlenen ihtiyaçlarının karşılanması hususunda zorlukların yaşanması söz konusu
olmuştur. İşte tam da bu noktada günümüzde teknolojinin kent yaşamını kolaylaştırabilecek ve daha
kaliteli hale getirebilecek etkili bir çözüm yolu olup olamayacağı gündeme gelmiştir. Böylece
hayatımıza giren teknolojinin kentlerdeki yansıması, kentin problemlerini teknolojiden faydalanarak
çözmeyi amaç edinen “akıllı kent” modeli ile olmuştur. Bu doğrultuda çalışmanın amacı, kentler
üzerinde bilgi iletişim teknolojileri vasıtası ile önemli bir değişime sebep olan ve vatandaşların hizmet
alma kalitesini yükselteceğine inanılan akıllı kentlerin temel özellik ve bileşenlerini açıklayarak, dünya
ve Türkiye’de iyi uygulama örnekleri üzerinden akıllı kent uygulamalarını ele alıp incelemektir. Bu
amaçla çalışmada, ilk bölümde, akıllı kent tanımı, bileşenleri ve akıllı kent göstergelerine yer
verilmektedir. İkinci bölümde ise uluslararası ölçekte uygulanan akıllı kent uygulamaları kısaca
değinildikten sonra, Türkiye’deki akıllı kentlere geçiş sürecine değinilecektir.
ULUSLARARASI SOSYAL ve BEŞERİ BİLİMLER KONGRESİ, 2019
Demokrasi, ekonomik büyüme ve gelir eşitsizliği aralarında karmaşık bir ilişki olan 1950’li yılla... more Demokrasi, ekonomik büyüme ve gelir eşitsizliği aralarında karmaşık bir ilişki olan 1950’li yıllardan beri üzerinde çok tartışılan değişkenlerdir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde demokratikleşme son 20 yılda önem kazanmıştır. Bunun sebebi demokratikleşmenin ekonomik büyümeyi sağlayıp, gelir eşitsizliği sorununu çözmeye yardımcı olabileceği düşüncesidir. Ekonomik büyüme ülkeler açısından önemli bir makroekonomik değişken olduğu için ülkeler demokrasinin ekonomik boyutunu düşünerek demokratikleşme üzerine yoğunlaşmışlardır. Bu oluşan yeni demokratik hükümetlerin, sıkı ekonomik düzenlemeler karşısında demokrasiyi tam anlamıyla uygulayabileceği konusunda şüpheler mevcuttur. Zira uygulanacak ekonomik reform paketlerinin bazı hassas kurumlara gereksiz baskılar uygulayarak demokrasiyi baltalayacağına ya da demokratik politikaların ekonomik bozulmalara yol açan ekonomik reform politikalarına zarar vereceğine inanılmaktadır. Bu çerçevede sorulması gereken iki temel soru bulunmaktadır; Gelişmekte olan bir ülkede piyasa iyi bir şekilde işlerken demokrasi korunabilir mi? Ekonomik büyüme sadece gelir eşitliği sağlamak için mi artmaktadır? Bu iki temel sorunun alt basamağında ise şu soru önem kazanmaktadır: yoksulluk artışı hızlı büyümenin gerekli bir yan etkisi midir? Zira görünen o ki gelişmekte olan ülkeler hem gelir eşitliğini sağlayarak yoksulluğu azaltmak hem de hızlı büyüyen bir ekonomi olma istekleri mevcuttur. Oysa hızlı büyüyen bir ekonomi yoksulluğu arttırıcı bir etki de göstermektedir. Bu çalışmada demokrasi, ekonomik büyüme ve gelir eşitsizliği arasındaki ilişki analiz edilmiştir. Bu bağlamda çalışma literatür taraması yöntemi ile desenlenmiştir. Yapılan tarama sonucunda birbirlerine etkileyen bu değişkenlerin bazı ülkelerde pozitif bazılarında negatif yönde birbirlerini etkiledikleri görülmektedir. Hulasaten yapılan çalışmaların çoğunda gelir eşitsizliği ve demokrasi (demokratikleşme) arasında negatif bir ilişki mevcuttur. Bunun yanında demokrasi (demokratikleşme) ve ekonomik büyüme arasında pozitif bir ilişki olduğu görülmektedir. Gelir eşitsizliği artışı ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki ise az sayıdaki çalışmada pozitif iken ağırlıklı olarak negatif bir etkiye sahiptir. Hulasa etmek gerekirse demokratik özgürlüklerin ekonomik büyümeyi kolaylaştırma potansiyeline sahip olmasına rağmen, gelir eşitsizliği arttığında bunun gerçekleşmesinin zor olduğunu söylemek mümkündür. Gelir eşitsizliği ve ekonomik büyüme değişkenlerine demokrasi perspektifinden bakma girişimi olarak değerlendirilebilecek çalışmanın, literatüre bu yönüyle katkı yapması hedeflenmektedir.
ULUSLARARASI SOSYAL ve BEŞERİ BİLİMLER KONGRESİ, 2019
Yoksulluk, günümüzde hem kırsalda hem de kentlerde farklı görünümlerde karşımıza çıkmaktadır. Yok... more Yoksulluk, günümüzde hem kırsalda hem de kentlerde farklı görünümlerde karşımıza çıkmaktadır. Yoksulluğun çeşitli görünümleri ile karşı karşıya kalınmasına rağmen bu sorunun temelinde kırsaldaki çözülmeyi görmekteyiz. Daha eski dönemlerde kırsaldaki çözülmenin sebepleri tarımda makineleşme, kırsalda iş imkânlarının olmaması, sağlık ve eğitim hizmetlerinin kırsalda kente nazaran daha niteliksiz olması şeklinde iken günümüzde kırsalın itici gücü farklılık göstermeye başlamıştır. Bu çalışma, tüm dünyada aşılmaya çalışılan sorunlardan biri olan yoksulluk problemini kırsal kalkınma perspektifinden ele almaktır. Günümüzde, kentte iş imkânları daralırken, kırsaldaki tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin daha fazla gelir sağlamasına rağmen bireyler kente göç etmeyi tercih etmektedir. Bu durum kırsaldaki kalkınmanın sağlanabilmesi adına ciddi bir sorundur. Çalışmanın amacı bu sorunu irdeleyerek kırsaldaki itici güçleri günümüze göre yeniden ortaya koymaktır. Amaç doğrultusunda çalışmada literatür taraması yöntemine ek olarak kırsalda yaşayan bireylerin algılarını ölçebilmek adına nitel araştırma yöntemi de kullanılmıştır. Bu kapsamda Afyonkarahisar’ın kırsal olan Hocalar ilçesinde amaçlı örnekleme yöntemlerinden, kota örnekleme tekniği ile ulaşılan farklı sosyo-ekonomik seviyeden toplam 10 kişi ile yarı yapılandırılmış mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Dünyanın ve özel olarak Türkiye’nin de problemlerinden biri olan yoksulluğu en aza indirmek için kırsaldaki çözülmenin etkenlerinin günümüz şartlarına göre yeniden ortaya konması önem arz etmektedir. Bu etkenlerin ortaya konması için ise, kırsalda yaşayan bireylerin yoksulluk algılarını tespit etmek ve kırsal kalkınmanın önündeki engelleri belirlemek gerekmektedir. Bu bağlamda çalışma, bireylerin algılarını tespit etmek suretiyle yoksulluk sorununa kırsal kalkınma noktasında yapılacak tespitler ve çözüm önerilerine katkı sunacaktır.
Çocuk Üzerine Araştırmalar, 2018
Suç korkusu, toplumun her kesiminde, her yaş grubunda görülebilen, ancak çoğunlukla çocuklar, yaş... more Suç korkusu, toplumun her kesiminde, her yaş grubunda görülebilen, ancak çoğunlukla çocuklar, yaşlılar ve kadınlar gibi dezavantajlı toplumsal kesimlerde gözlemlenen bir durumdur. Suç korkusu yazını, konunun disiplinlerarası olma özelliği, ele alınış biçimlerinde ve araştırma yöntemlerinde çeşitlilik göstermesi ile göstergeleri ve sonuçları bağlamında bakış açısı farklılıklarını içermektedir. Söz konusu farklılıkları ve konunun ele alınış yöntemlerindeki değişimi gözlemlemenin en önemli aracılarından biri ise sinemadır. Nitekim sinema, konusuna göre topluma ilişkin değişim ve dönüşümlerin şahitliğini üstlenirken dönemsel olaylar ve olgular hakkında zengin bir bakış açısı sunmaktadır.
Bu noktadan hareketle hazırlanan çalışmada, “Freedom Writers” adlı filmin suç korkusu bağlamındaki analizi, Kristin Swartz ve arkadaşlarının “Fear of In-School Victimization: Contextual, Gendered, and Developmental Considerations” başlıklı makalesi ekseninde değerlendirilmektedir. ABD’de, dışlanmışlık ve suç kıskacındaki lise öğrencilerinin suç korkularının dikkate değer bir örneği olarak seçilen film, hem aynı ülkenin çocuklarının içinde bulundukları duygu durumunu anlatması, hem de yaş grubu itibarı ile anılan makaleyle örtüşmesi nedeniyle tercih edilmiştir. Çocukların suç korkusu konusunda özel ve güncel bir yapıt olarak kabul edilebilecek makale, çocukların dönemsel gelişimini de içeren uzun süreli ve kapsamlı alan araştırması bulgularını içerdiğinden, filme gönderme yapma noktasında da önemli bir dayanak sunmaktadır.
Türkiye’de çocukların suç korkusuna odaklanan kapsamlı saha araştırmalarının olmayışı nedeniyle ABD örneği üzerinden kurgulanan bu çalışma, konuya ilişkin yazında öncü olma iddiasındadır. Bu çalışmada, Freedom Writers filmi çalışmanın konusu bağlamında göstergebilimsel analiz yöntemi ile incelenmiştir. Örneklem olarak seçilen film ve makale, çalışmanın içeriği yönünden; grafiti, dağınık sıralar, gruplaşma, okuldaki düzensizlik, daha önceki dönemde mağduriyete maruz kalma gibi göstergeler üzerinden yorumlanmaktadır.
Bu bağlamda çalışmada, çocukların özgürlüğü üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallanan, onları mahallelerinden, okullarından ve toplumdan soyutlayan korku duygusu bugüne değin ele alınmamış bir biçimde analiz edilmekte olup, konuya ilişkin çalışmalarda sorgulanması ve üzerinde fikir yürütülmesi gereken bir yöntem olarak okuyucuya sunulmaktadır.
KAYSEM 11 "ULUSLARARASI GÖÇ VE MÜLTECİ SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNDE KAMU YÖNETİMİNİN ROLÜ", 2017
ÖZET Şeyh Edebâli, ―İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın derken, buradaki insan kavramı içerisinde mutl... more ÖZET Şeyh Edebâli, ―İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın derken, buradaki insan kavramı içerisinde mutlaka ki mülteciler ve özel olarak çocuklar da vardır. Çünkü çocuklar bizim bugünümüz ve yarınlarımızdır. Ve unutulmamalıdır ki onlar da insan hakları çerçevesinde haklara sahiptir. Çalışmada ülkemizde mülteci olarak bulunan çocukların durumunu yansıtmak için Van ili özelinde bir alan araştırması yapılmıştır. Özellikle trafikte araba camı silme, su, peçete satan, dilenen, seyyar satıcılık, ayakkabı boyacılığı yaparak marjinal iş gücünü oluşturan mülteci çocuklar üzerinde durulmuştur. Van'a mülteci olarak gelen ve marjinal işlerde çalışmak zorunda kalan çocukların kentte marjinal işlerini yaparken problem yaşayıp yaşamadıklarını analiz etmek ilk amaçtır. Yapılmış olan alan araştırmasının bulgu ve sonuçları, marjinal işlerde çalıştırılan mülteci çocukların eğitimlerine devam durumu, ülkelerine dönme isteği eğilimleri, Türkiye'de kalma isteği durumları, Türkiye'de çocuk olmanın en zor tarafı ve çalışırken kötü muamele ile karşılaĢma durumları analiz edilmiştir. Alan araştırmasında örneklem olarak Van kentinin merkezi ilçeleri olan Tuşba ve İpekyolu ilçeleri seçilmiştir. Araştırmada niceliksel ve niteliksel yöntemler tercih edilmiştir. Saha çalışmasına toplam 43 mülteci çocuk dâhil olmuştur. Araştırmanın temel varsayımı, marjinal işlerde çalışan ve bu esnada kötü muameleye maruz kalan çocukların Türkiye'de kalma isteği durumu arasında bir ters bağıntı olduğu yönündedir. Alan araştırması sonucu edinilen bulgular ve sonuçlar; marjinal işlerde çalışan ve kötü muamele ile karşılaşan çocukların Türkiye'de kalma isteği durumu değişkeninde % 95 güven düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulgulanmamıştır. Yani kötü muamele ile karşılaşan çocukların Türkiye'de kalma isteği arasında bir bağıntı bulunmamaktadır. Marjinal işlerde çalışan mülteci çocukların eğitim devam durumlarına baktığımızda ise, kız çocuklarının eğitimlerine devam etmediğini, erkek çocukların ise bir kısmının devam ettiği bulgulanmıştır. Katılımcı olan 43 çocuktan 20'sinin çalışırken kötü muamele ile karşılaştığı bulgulanmıştır. Alan araştırmasının sonuçlarına göre, özellikle mülteci çocukların sıkıntılarının daha yakından takibi ve çözümü için Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nden ziyade bir bakanlık kurulmasının ve Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nün bu bakanlığa bağlanmasının hem sorunların çözümü noktasında daha aktif olunacağı hem de diğer bakanlıklarımızın üzerindeki yükü azaltacağı aşikârdır.
Uploads
Papers by Berfin GÖKSOY SEVİNÇLİ
Kentsel yoksulluğun en önemli tetikleyicilerinden birisi de hızlı kentleşme ve buna bağlı gelişen kentsel nüfus hareketleri yani göç kavramıdır. Kırdan kente göçün hızlanması ile beraber kentlerde başta ekonomik sorunlar ortaya çıkmış ardından, konut sorunları, istihdam sorunları ve işportacılık gibi atipik işlerde çalışma yani kayıt dışı istihdam giderek artmış ve beraberinde sosyal sorunların doğmasını da getirmiştir. Tüm bu çerçeve dikkate alındığında çalışma, gündemdeki COVID-19 pandemisinin de etkileri
göz önünde bulundurularak yoksulluk ve kent kavramlarının açıklanmasıyla başlayacak, göç, gecekondulaşma atipik sektörler ve mutlak ve göreceli yoksulluk kavramları ışığında kentsel yoksulluğa ışık tutulacaktır. Bu kavramsal/kuramsal analizin ardından Türkiye’de kentleşme sorunlarına ve göç kavramının kentsel yoksulluk açısından nelere yol açtığı tartışılacaktır. Son olarak kentsel yoksulluğun ekonomik alt yapısının arkasındaki sosyal sorunlar incelenecek ve önemli bir kavram olan sosyal dışlanma olgusuna değinilecektir.
Literatür taraması yöntemi ile desenlenmiş olan çalışmanın önemi, kentleşme, göç ve dışlanma kavramları üzerinden kentsel yoksulluğun incelenerek aslında kenti geliştiren olguların beraberinde getirdiği bir sorun olan kentsel yoksulluk sorununa, bu olgular bağlamında geliştireceği çözüm önerilerinde saklıdır. Çünkü günümüz literatüründe ve dünya gündeminde özellikle COVID-19 pandemisiyle de birlikte yoksulluk sorunu hala çözülemeyen ve çözülmesi gereken bir sorun alanı olarak görülmektedir.
kolaylaştıracak birçok yenilik getirmiştir. Bununla birlikte devlet-vatandaş ilişkileri bağlamında
kamusal hizmetlerin 7/24 bir anlayışla hızlı, etkin, kaliteli ve verimli sunulması gündeme gelmiştir.
Zaman içerisinde nüfus yoğunluğunun da artmasıyla kentsel yaşamın karmaşıklaşması bunun yanında
vatandaşların çeşitlenen ihtiyaçlarının karşılanması hususunda zorlukların yaşanması söz konusu
olmuştur. İşte tam da bu noktada günümüzde teknolojinin kent yaşamını kolaylaştırabilecek ve daha
kaliteli hale getirebilecek etkili bir çözüm yolu olup olamayacağı gündeme gelmiştir. Böylece
hayatımıza giren teknolojinin kentlerdeki yansıması, kentin problemlerini teknolojiden faydalanarak
çözmeyi amaç edinen “akıllı kent” modeli ile olmuştur. Bu doğrultuda çalışmanın amacı, kentler
üzerinde bilgi iletişim teknolojileri vasıtası ile önemli bir değişime sebep olan ve vatandaşların hizmet
alma kalitesini yükselteceğine inanılan akıllı kentlerin temel özellik ve bileşenlerini açıklayarak, dünya
ve Türkiye’de iyi uygulama örnekleri üzerinden akıllı kent uygulamalarını ele alıp incelemektir. Bu
amaçla çalışmada, ilk bölümde, akıllı kent tanımı, bileşenleri ve akıllı kent göstergelerine yer
verilmektedir. İkinci bölümde ise uluslararası ölçekte uygulanan akıllı kent uygulamaları kısaca
değinildikten sonra, Türkiye’deki akıllı kentlere geçiş sürecine değinilecektir.
Bu noktadan hareketle hazırlanan çalışmada, “Freedom Writers” adlı filmin suç korkusu bağlamındaki analizi, Kristin Swartz ve arkadaşlarının “Fear of In-School Victimization: Contextual, Gendered, and Developmental Considerations” başlıklı makalesi ekseninde değerlendirilmektedir. ABD’de, dışlanmışlık ve suç kıskacındaki lise öğrencilerinin suç korkularının dikkate değer bir örneği olarak seçilen film, hem aynı ülkenin çocuklarının içinde bulundukları duygu durumunu anlatması, hem de yaş grubu itibarı ile anılan makaleyle örtüşmesi nedeniyle tercih edilmiştir. Çocukların suç korkusu konusunda özel ve güncel bir yapıt olarak kabul edilebilecek makale, çocukların dönemsel gelişimini de içeren uzun süreli ve kapsamlı alan araştırması bulgularını içerdiğinden, filme gönderme yapma noktasında da önemli bir dayanak sunmaktadır.
Türkiye’de çocukların suç korkusuna odaklanan kapsamlı saha araştırmalarının olmayışı nedeniyle ABD örneği üzerinden kurgulanan bu çalışma, konuya ilişkin yazında öncü olma iddiasındadır. Bu çalışmada, Freedom Writers filmi çalışmanın konusu bağlamında göstergebilimsel analiz yöntemi ile incelenmiştir. Örneklem olarak seçilen film ve makale, çalışmanın içeriği yönünden; grafiti, dağınık sıralar, gruplaşma, okuldaki düzensizlik, daha önceki dönemde mağduriyete maruz kalma gibi göstergeler üzerinden yorumlanmaktadır.
Bu bağlamda çalışmada, çocukların özgürlüğü üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallanan, onları mahallelerinden, okullarından ve toplumdan soyutlayan korku duygusu bugüne değin ele alınmamış bir biçimde analiz edilmekte olup, konuya ilişkin çalışmalarda sorgulanması ve üzerinde fikir yürütülmesi gereken bir yöntem olarak okuyucuya sunulmaktadır.
Kentsel yoksulluğun en önemli tetikleyicilerinden birisi de hızlı kentleşme ve buna bağlı gelişen kentsel nüfus hareketleri yani göç kavramıdır. Kırdan kente göçün hızlanması ile beraber kentlerde başta ekonomik sorunlar ortaya çıkmış ardından, konut sorunları, istihdam sorunları ve işportacılık gibi atipik işlerde çalışma yani kayıt dışı istihdam giderek artmış ve beraberinde sosyal sorunların doğmasını da getirmiştir. Tüm bu çerçeve dikkate alındığında çalışma, gündemdeki COVID-19 pandemisinin de etkileri
göz önünde bulundurularak yoksulluk ve kent kavramlarının açıklanmasıyla başlayacak, göç, gecekondulaşma atipik sektörler ve mutlak ve göreceli yoksulluk kavramları ışığında kentsel yoksulluğa ışık tutulacaktır. Bu kavramsal/kuramsal analizin ardından Türkiye’de kentleşme sorunlarına ve göç kavramının kentsel yoksulluk açısından nelere yol açtığı tartışılacaktır. Son olarak kentsel yoksulluğun ekonomik alt yapısının arkasındaki sosyal sorunlar incelenecek ve önemli bir kavram olan sosyal dışlanma olgusuna değinilecektir.
Literatür taraması yöntemi ile desenlenmiş olan çalışmanın önemi, kentleşme, göç ve dışlanma kavramları üzerinden kentsel yoksulluğun incelenerek aslında kenti geliştiren olguların beraberinde getirdiği bir sorun olan kentsel yoksulluk sorununa, bu olgular bağlamında geliştireceği çözüm önerilerinde saklıdır. Çünkü günümüz literatüründe ve dünya gündeminde özellikle COVID-19 pandemisiyle de birlikte yoksulluk sorunu hala çözülemeyen ve çözülmesi gereken bir sorun alanı olarak görülmektedir.
kolaylaştıracak birçok yenilik getirmiştir. Bununla birlikte devlet-vatandaş ilişkileri bağlamında
kamusal hizmetlerin 7/24 bir anlayışla hızlı, etkin, kaliteli ve verimli sunulması gündeme gelmiştir.
Zaman içerisinde nüfus yoğunluğunun da artmasıyla kentsel yaşamın karmaşıklaşması bunun yanında
vatandaşların çeşitlenen ihtiyaçlarının karşılanması hususunda zorlukların yaşanması söz konusu
olmuştur. İşte tam da bu noktada günümüzde teknolojinin kent yaşamını kolaylaştırabilecek ve daha
kaliteli hale getirebilecek etkili bir çözüm yolu olup olamayacağı gündeme gelmiştir. Böylece
hayatımıza giren teknolojinin kentlerdeki yansıması, kentin problemlerini teknolojiden faydalanarak
çözmeyi amaç edinen “akıllı kent” modeli ile olmuştur. Bu doğrultuda çalışmanın amacı, kentler
üzerinde bilgi iletişim teknolojileri vasıtası ile önemli bir değişime sebep olan ve vatandaşların hizmet
alma kalitesini yükselteceğine inanılan akıllı kentlerin temel özellik ve bileşenlerini açıklayarak, dünya
ve Türkiye’de iyi uygulama örnekleri üzerinden akıllı kent uygulamalarını ele alıp incelemektir. Bu
amaçla çalışmada, ilk bölümde, akıllı kent tanımı, bileşenleri ve akıllı kent göstergelerine yer
verilmektedir. İkinci bölümde ise uluslararası ölçekte uygulanan akıllı kent uygulamaları kısaca
değinildikten sonra, Türkiye’deki akıllı kentlere geçiş sürecine değinilecektir.
Bu noktadan hareketle hazırlanan çalışmada, “Freedom Writers” adlı filmin suç korkusu bağlamındaki analizi, Kristin Swartz ve arkadaşlarının “Fear of In-School Victimization: Contextual, Gendered, and Developmental Considerations” başlıklı makalesi ekseninde değerlendirilmektedir. ABD’de, dışlanmışlık ve suç kıskacındaki lise öğrencilerinin suç korkularının dikkate değer bir örneği olarak seçilen film, hem aynı ülkenin çocuklarının içinde bulundukları duygu durumunu anlatması, hem de yaş grubu itibarı ile anılan makaleyle örtüşmesi nedeniyle tercih edilmiştir. Çocukların suç korkusu konusunda özel ve güncel bir yapıt olarak kabul edilebilecek makale, çocukların dönemsel gelişimini de içeren uzun süreli ve kapsamlı alan araştırması bulgularını içerdiğinden, filme gönderme yapma noktasında da önemli bir dayanak sunmaktadır.
Türkiye’de çocukların suç korkusuna odaklanan kapsamlı saha araştırmalarının olmayışı nedeniyle ABD örneği üzerinden kurgulanan bu çalışma, konuya ilişkin yazında öncü olma iddiasındadır. Bu çalışmada, Freedom Writers filmi çalışmanın konusu bağlamında göstergebilimsel analiz yöntemi ile incelenmiştir. Örneklem olarak seçilen film ve makale, çalışmanın içeriği yönünden; grafiti, dağınık sıralar, gruplaşma, okuldaki düzensizlik, daha önceki dönemde mağduriyete maruz kalma gibi göstergeler üzerinden yorumlanmaktadır.
Bu bağlamda çalışmada, çocukların özgürlüğü üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallanan, onları mahallelerinden, okullarından ve toplumdan soyutlayan korku duygusu bugüne değin ele alınmamış bir biçimde analiz edilmekte olup, konuya ilişkin çalışmalarda sorgulanması ve üzerinde fikir yürütülmesi gereken bir yöntem olarak okuyucuya sunulmaktadır.