Ataturk University
Theology
Değerli yazar Kemal Özmen'in Modern Türk Şiirinde Fransız Etkileri adlı kitabı 2016 senesinde okura sunulmuştur. Yazar, kitabında isminden de açıkça anlaşılacağı üzere Türk edebiyatının Fransız edebiyatı ile etkileşimini başarılı ve... more
Değerli yazar Kemal Özmen'in Modern Türk Şiirinde Fransız Etkileri adlı kitabı 2016 senesinde okura sunulmuştur. Yazar, kitabında isminden de açıkça anlaşılacağı üzere Türk edebiyatının Fransız edebiyatı ile etkileşimini başarılı ve anlaşılır bir şekilde ele almıştır. Fransız şiirleri doğrultusunda Türk şiirinin ne gibi etkileşimlerden geçtiğini, ne tür değişimlere uğradığını bu kitapla ayrıntılı ve açık bir biçimde öğrenmekteyiz. Fransız edebiyatı bağlamında Türk şiirinin Fransız şiirinden aldığı değişiklikleri ve etkileşimleri ele alan öğretici ve ders kitabı seviyesinde bir çalışma olmuştur. Özellikle Türk şiirini ciddi anlamda etkilemiş olan Fransız edebiyatı, Türk şiirinin değişiminde de etkili bir rol oynamıştır. Bakıldığında bu konuyla alakalı maalesef yeterli kaynak bulunamamaktadır. Bu sebepten Kemal Özmen, Türk edebiyatına bu eseriyle ciddi manada değer katmıştır. Fransız şiirinin Türk şiirine olan etkilerini öylesine başarılı, detaylı ve anlaşılır biçimde okura sunmuştur ki okurlarının kafasında neredeyse hiç soru işareti bırakmamaktadır. Yazar, kitabına ilk olarak kitabı genelleyen ve özetleyici bir önsöz ile giriş yapmıştır.
Öz Âhiret, ölümden itibaren tekrar başlayan ve mahşerdeki dirilişten sonra ebediyyen devam edecek olan hayattır. Âhiret hallerini içine alan bu hayat, Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerle anlatılmaktadır. Bu haller pek çok âyette belirtilmiştir.... more
Öz
Âhiret, ölümden itibaren tekrar başlayan ve mahşerdeki dirilişten sonra ebediyyen devam
edecek olan hayattır. Âhiret hallerini içine alan bu hayat, Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerle anlatılmaktadır.
Bu haller pek çok âyette belirtilmiştir. Edebî eserlere de akseden bu konu, İranlı şair Attâr’ın eseri
İlâhînâme’de de dikkati çekmektedir. İlâhînâme’de olaylar bir seri halinde baba ve altı oğlu
arasında geçmektedir. Attâr’ın ifadesiyle baba ve oğulları; ruh, nefis, şeytan, akıl, bilim, fakr ve
tevhiddir. Birbiriyle ilintili olan bu olaylar yirmi iki makaleden, makaleler de hikâyelerden
oluşmaktadır. Hikâyeler çoğunlukla dinî ve sosyal içerikli olup, kısmen destanlar ve kahramanların
etkisiyle yazılmıştır. Eserde geçen hikâyeler ile âhiret, Kur’an-ı Kerim âyetlerine telmihle ve
benzetmelerle, bazen bir günahkâr, bazen de bir genç olarak dile getirilmiş, âhiret hayatı güzel
ifadelerle örneklenmiştir. Biz de bu makalede eserde geçen dört hikâyeyle âhiret hallerini âyetler
desteğiyle ve Attâr’ın ifadeleriyle sunmaya çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Attâr, İlâhînâme, Âhiret, Âhiret Halleri, Kur’ân-ı Kerîm.
Abstract
Hereafter is the life that restarts with the death and that is going to continue forever after the
resurrection in the last judgment. This life, which includes the conditions of hereafter, is told by
Qur’an and the hadiths. These conditions are stated in many verses of Qur’an. This issue, being
reflected in literary works, draws attention in the work İlahinamah by the Persian poet Attâr.
Events in İlahiname happen in between a father and his six sons. With the statement of Attâr the
father and the sons are; spirit, human soul, satan, wisdom, science, poverty and oneness. These
events which are related to each other consist of twenty two articles each of which consist of stories.
The stories mostly have religious and social contents and they were partly written with the effect of
epics and heroes. With the stories in the work, hereafter is seen sometimes as a sinner, sometimes as
a young with references and images to the verses of Qur’an and the life in hereafter is exemplified
with good examples. In this article, we will try to present the conditions of hereafter in four stories
of the work with the help of verses and the statements of Attâr.
Keywords: Attâr, İlahinamah, Afterlife, The states of the afterlife, Qur’an.
Âhiret, ölümden itibaren tekrar başlayan ve mahşerdeki dirilişten sonra ebediyyen devam
edecek olan hayattır. Âhiret hallerini içine alan bu hayat, Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerle anlatılmaktadır.
Bu haller pek çok âyette belirtilmiştir. Edebî eserlere de akseden bu konu, İranlı şair Attâr’ın eseri
İlâhînâme’de de dikkati çekmektedir. İlâhînâme’de olaylar bir seri halinde baba ve altı oğlu
arasında geçmektedir. Attâr’ın ifadesiyle baba ve oğulları; ruh, nefis, şeytan, akıl, bilim, fakr ve
tevhiddir. Birbiriyle ilintili olan bu olaylar yirmi iki makaleden, makaleler de hikâyelerden
oluşmaktadır. Hikâyeler çoğunlukla dinî ve sosyal içerikli olup, kısmen destanlar ve kahramanların
etkisiyle yazılmıştır. Eserde geçen hikâyeler ile âhiret, Kur’an-ı Kerim âyetlerine telmihle ve
benzetmelerle, bazen bir günahkâr, bazen de bir genç olarak dile getirilmiş, âhiret hayatı güzel
ifadelerle örneklenmiştir. Biz de bu makalede eserde geçen dört hikâyeyle âhiret hallerini âyetler
desteğiyle ve Attâr’ın ifadeleriyle sunmaya çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Attâr, İlâhînâme, Âhiret, Âhiret Halleri, Kur’ân-ı Kerîm.
Abstract
Hereafter is the life that restarts with the death and that is going to continue forever after the
resurrection in the last judgment. This life, which includes the conditions of hereafter, is told by
Qur’an and the hadiths. These conditions are stated in many verses of Qur’an. This issue, being
reflected in literary works, draws attention in the work İlahinamah by the Persian poet Attâr.
Events in İlahiname happen in between a father and his six sons. With the statement of Attâr the
father and the sons are; spirit, human soul, satan, wisdom, science, poverty and oneness. These
events which are related to each other consist of twenty two articles each of which consist of stories.
The stories mostly have religious and social contents and they were partly written with the effect of
epics and heroes. With the stories in the work, hereafter is seen sometimes as a sinner, sometimes as
a young with references and images to the verses of Qur’an and the life in hereafter is exemplified
with good examples. In this article, we will try to present the conditions of hereafter in four stories
of the work with the help of verses and the statements of Attâr.
Keywords: Attâr, İlahinamah, Afterlife, The states of the afterlife, Qur’an.
Öz Vahiy Menşeli Kutsal Metinlerin pek çok edebî sanatı bir anlatım üslûbu olarak benimsediği bilinmektedir. Bu üslûp yapılanması o metinlere efsunkâr bir ifade gücü kazandırmaktadır. Çalışma, edebî sanat türlerinden biri olan “tıbâk”... more
Öz
Vahiy Menşeli Kutsal Metinlerin pek çok edebî sanatı bir anlatım üslûbu olarak benimsediği
bilinmektedir. Bu üslûp yapılanması o metinlere efsunkâr bir ifade gücü kazandırmaktadır.
Çalışma, edebî sanat türlerinden biri olan “tıbâk” [tezat] sanatı dâhilinde Kur’an’ın optimist
yaklaşımını yansıtan yapısıyla, “olumlu-olumsuz” eşleşmesinde olumlunun olumsuzdan önce zikredilmesinin
mantığını ve mana inceliklerini konu almaktadır. Çalışma, “tıbâk” sanatının farklı
türleri için örnek oluşturan ayetlerin yorumunu esas almakta olup, bunun nirengi noktasını da
ilâhî ve beşerî fiiller teşkil etmektedir. “Tıbâk” sanatı özelinde her iki tür eylemden bahseden
ayetler ilk sırada olumluyu, ikinci sırada da olumsuzu bahse konu etmektedir ki, bu da kozmik
âlemde olduğu gibi, onun sözlü simgesi mesabesindeki Kur’an’da da optimizmin hâkim olduğunun
kanıtıdır. Bazı ayetlerde olumsuzun olumludan önce zikredilmesine gelince; bu Kur’an’ın benimsediği
optimist üslûba aykırı olmayıp, tamamen kontekstin gereğidir ve mantıkî sebepleri bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kur’an, Tıbâk Sanatı, Optimizm, Olumlu, Olumsuz.
Abstract
It is very well known that holy books -which are based on revelation- have adopted many
literary arts as a wording style. This stylistic structure gives a flavor of fascinating expression power
to those texts. This study aims to reflect the optimistic approach of Holy Qur’an within the art of
contrast (tıbak) which is one of literary arts. It investigates the reason of mentioning the positive
before the negative, where both are mentioned consecutively in the text and also related subtleties
of meaning. This study mainly focuses on the interpretations of verses which exemplify various
types of art of contrast, where the reference point is divine and human deeds. Especially with
regard to art of contrast, verses that mention both deeds (divine and human) firstly mention the
positive one and then the negative one. This wording style justifies that -as it is observed in the
cosmic universe- optimism is dominant in the holy Qur’an (which is the verbal embodiment of
cosmos). In some of the verses, the negative precedes the positive; however, this does not go against
the optimistic wording style of the Qur’an, because those cases are absolutely due to the necessity of
the context and also there are logical reasons for that.
Keywords: Qur’an, Art of Contrast, Optimism, Positive, Negative
Vahiy Menşeli Kutsal Metinlerin pek çok edebî sanatı bir anlatım üslûbu olarak benimsediği
bilinmektedir. Bu üslûp yapılanması o metinlere efsunkâr bir ifade gücü kazandırmaktadır.
Çalışma, edebî sanat türlerinden biri olan “tıbâk” [tezat] sanatı dâhilinde Kur’an’ın optimist
yaklaşımını yansıtan yapısıyla, “olumlu-olumsuz” eşleşmesinde olumlunun olumsuzdan önce zikredilmesinin
mantığını ve mana inceliklerini konu almaktadır. Çalışma, “tıbâk” sanatının farklı
türleri için örnek oluşturan ayetlerin yorumunu esas almakta olup, bunun nirengi noktasını da
ilâhî ve beşerî fiiller teşkil etmektedir. “Tıbâk” sanatı özelinde her iki tür eylemden bahseden
ayetler ilk sırada olumluyu, ikinci sırada da olumsuzu bahse konu etmektedir ki, bu da kozmik
âlemde olduğu gibi, onun sözlü simgesi mesabesindeki Kur’an’da da optimizmin hâkim olduğunun
kanıtıdır. Bazı ayetlerde olumsuzun olumludan önce zikredilmesine gelince; bu Kur’an’ın benimsediği
optimist üslûba aykırı olmayıp, tamamen kontekstin gereğidir ve mantıkî sebepleri bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kur’an, Tıbâk Sanatı, Optimizm, Olumlu, Olumsuz.
Abstract
It is very well known that holy books -which are based on revelation- have adopted many
literary arts as a wording style. This stylistic structure gives a flavor of fascinating expression power
to those texts. This study aims to reflect the optimistic approach of Holy Qur’an within the art of
contrast (tıbak) which is one of literary arts. It investigates the reason of mentioning the positive
before the negative, where both are mentioned consecutively in the text and also related subtleties
of meaning. This study mainly focuses on the interpretations of verses which exemplify various
types of art of contrast, where the reference point is divine and human deeds. Especially with
regard to art of contrast, verses that mention both deeds (divine and human) firstly mention the
positive one and then the negative one. This wording style justifies that -as it is observed in the
cosmic universe- optimism is dominant in the holy Qur’an (which is the verbal embodiment of
cosmos). In some of the verses, the negative precedes the positive; however, this does not go against
the optimistic wording style of the Qur’an, because those cases are absolutely due to the necessity of
the context and also there are logical reasons for that.
Keywords: Qur’an, Art of Contrast, Optimism, Positive, Negative
Öz* Her büyük edebiyatın kendini meydana getiren bir ilim ve fikir kaynağına dayandığı görülür. Bizim edebiyatımızın ilim ve fikir kaynağı en başta kutsal kitabımız Kur’an’dır. Türklerin X. asırda İslam’ı kabul etmelerinden sonra bu dinin... more
Öz*
Her büyük edebiyatın kendini meydana getiren bir ilim ve fikir kaynağına dayandığı görülür.
Bizim edebiyatımızın ilim ve fikir kaynağı en başta kutsal kitabımız Kur’an’dır. Türklerin X. asırda
İslam’ı kabul etmelerinden sonra bu dinin kutsal kitabı olan Kur’an, hayatın her alanında etkisini
gösterdiği gibi edebiyatına da tesir etmiş vücuda getirilen tüm eserlerde Kur’an’ın tesiri açıkça kendini
göstermiştir.
Biz bu çalışmamızda Kur’an’da insanî bir zaaf olarak bildirilen psikolojik özelliklerin Divan edebiyatındaki
yansımalarını incelemek istiyoruz.
Anahtar Kelimeler: Kur’an, Divan şiiri, İnsan, Zaaflar.
Abstract
It is evident that every great literature is based on a source of knowledge and thought which
generates itself. Our literature's source of knowledge and thought is our Holy Book The Qur’an, in the
first place. Following the adoption of Islam, the Holy Book made a great influence on Turkish-Islamic
literature and in every piece of work written after Islamization, the trace of this Holy Book has been
observed very clearly.
In this study, we would like to investigate the specialties mentioned in the Qur’an, which are
deemed as psychological weaknesses and their reflections in Divan Literature (classical Ottoman poetry).
Keywords: Qur’an, Divan Poetry, Human Beings, Weaknesses
Her büyük edebiyatın kendini meydana getiren bir ilim ve fikir kaynağına dayandığı görülür.
Bizim edebiyatımızın ilim ve fikir kaynağı en başta kutsal kitabımız Kur’an’dır. Türklerin X. asırda
İslam’ı kabul etmelerinden sonra bu dinin kutsal kitabı olan Kur’an, hayatın her alanında etkisini
gösterdiği gibi edebiyatına da tesir etmiş vücuda getirilen tüm eserlerde Kur’an’ın tesiri açıkça kendini
göstermiştir.
Biz bu çalışmamızda Kur’an’da insanî bir zaaf olarak bildirilen psikolojik özelliklerin Divan edebiyatındaki
yansımalarını incelemek istiyoruz.
Anahtar Kelimeler: Kur’an, Divan şiiri, İnsan, Zaaflar.
Abstract
It is evident that every great literature is based on a source of knowledge and thought which
generates itself. Our literature's source of knowledge and thought is our Holy Book The Qur’an, in the
first place. Following the adoption of Islam, the Holy Book made a great influence on Turkish-Islamic
literature and in every piece of work written after Islamization, the trace of this Holy Book has been
observed very clearly.
In this study, we would like to investigate the specialties mentioned in the Qur’an, which are
deemed as psychological weaknesses and their reflections in Divan Literature (classical Ottoman poetry).
Keywords: Qur’an, Divan Poetry, Human Beings, Weaknesses
- by Mehmet Göktaş and +1
- •
Öz Fars edebiyatının önemli şairlerinden olan İbn Yemîn, Beyhak’a bağlı Feryûmed köyünde dünyaya gelmiştir. Küçük yaştan itibaren şiir söyleyen şair, dönemin ileri gelenlerinin meclislerinde bulunmuş ve onlara methiyeler söylemiştir. İbn... more
Öz
Fars edebiyatının önemli şairlerinden olan İbn Yemîn, Beyhak’a bağlı Feryûmed köyünde
dünyaya gelmiştir. Küçük yaştan itibaren şiir söyleyen şair, dönemin ileri gelenlerinin meclislerinde
bulunmuş ve onlara methiyeler söylemiştir. İbn Yemin, şiirlerini akıcı, sade ve anlaşılır bir dille
söylemiş; anlaşılmaz kelime ve tamlamalardan kaçınmıştır. Horasan üslubunu kullanan İbn
Yemîn kaside, gazel ve rubai gibi farklı nazım türlerinde başarılı olmasına karşın sosyal ve ahlakî
konuları içeren kıtalarıyla şöhret bulmuştur.
Söz konusu çalışmada İbn Yemîn’in Dîvân’ında yer alan gazelleri Farsçadan Türkçeye çevrilerek
incelenmiştir. Gazellerde geçen gül, nergis, yasemin, lale, nilüfer, menekşe vb. çiçekler; servi, söğüt,
çınar vb. ağaçlar; elma, ayva vb. meyveler tespit edilerek bunlar hakkında genel bilgiler verilmiş;
bu çiçek, ağaç ve meyvelerle yapılan tamlamalar, ifade ettikleri anlamlar ve bunlarla çeşitli
unsurlar arasında kurulan ilgiler örnekleriyle dikkate sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: İbn Yemîn, Gazel, Çiçek, Ağaç, Meyve.
Abstract
Ibn Yamin, who is one of the significant poets of Persian literature, was born in Faryûmad, a
province of Beyhak. The poet, who read poems since he was a little child, attended the notable
gatherings of the period and sang praises to them. Ibn Yamin sang his poems with a fluent, simple and
clear language; and avoided confusing words and noun phrases. Ibn Yamin, who used the Khorassan
dialect, became popular with his fragments about social and moral subjects though he was successful at
writing different types of poetry such as odes, ghazals and rubaie.
In this study, Ibn Yamîn’s ghazals in his Diwan have been analyzed by translating them from
Persina to Turkish. Flowers mentioned in the odes; such as rose, daffodil, jasmine, tulip, lotus, violet;
trees such as cypress, willow and plane tree; fruits such as apple and quince have been determined,
information has been given; noun phrases made with these flowers, trees and fruits, their meanings and
various elements with these have been presented to the attention of the readers.
Keywords: Ibn Yamin, Ghazal, Flower, Tree, Fruit.
Fars edebiyatının önemli şairlerinden olan İbn Yemîn, Beyhak’a bağlı Feryûmed köyünde
dünyaya gelmiştir. Küçük yaştan itibaren şiir söyleyen şair, dönemin ileri gelenlerinin meclislerinde
bulunmuş ve onlara methiyeler söylemiştir. İbn Yemin, şiirlerini akıcı, sade ve anlaşılır bir dille
söylemiş; anlaşılmaz kelime ve tamlamalardan kaçınmıştır. Horasan üslubunu kullanan İbn
Yemîn kaside, gazel ve rubai gibi farklı nazım türlerinde başarılı olmasına karşın sosyal ve ahlakî
konuları içeren kıtalarıyla şöhret bulmuştur.
Söz konusu çalışmada İbn Yemîn’in Dîvân’ında yer alan gazelleri Farsçadan Türkçeye çevrilerek
incelenmiştir. Gazellerde geçen gül, nergis, yasemin, lale, nilüfer, menekşe vb. çiçekler; servi, söğüt,
çınar vb. ağaçlar; elma, ayva vb. meyveler tespit edilerek bunlar hakkında genel bilgiler verilmiş;
bu çiçek, ağaç ve meyvelerle yapılan tamlamalar, ifade ettikleri anlamlar ve bunlarla çeşitli
unsurlar arasında kurulan ilgiler örnekleriyle dikkate sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: İbn Yemîn, Gazel, Çiçek, Ağaç, Meyve.
Abstract
Ibn Yamin, who is one of the significant poets of Persian literature, was born in Faryûmad, a
province of Beyhak. The poet, who read poems since he was a little child, attended the notable
gatherings of the period and sang praises to them. Ibn Yamin sang his poems with a fluent, simple and
clear language; and avoided confusing words and noun phrases. Ibn Yamin, who used the Khorassan
dialect, became popular with his fragments about social and moral subjects though he was successful at
writing different types of poetry such as odes, ghazals and rubaie.
In this study, Ibn Yamîn’s ghazals in his Diwan have been analyzed by translating them from
Persina to Turkish. Flowers mentioned in the odes; such as rose, daffodil, jasmine, tulip, lotus, violet;
trees such as cypress, willow and plane tree; fruits such as apple and quince have been determined,
information has been given; noun phrases made with these flowers, trees and fruits, their meanings and
various elements with these have been presented to the attention of the readers.
Keywords: Ibn Yamin, Ghazal, Flower, Tree, Fruit.
Öz Nigârnâme Nakşî-Hâlidî şeyhi olan Mir Hamza Nigârî’nin aşka dair eserlerinden biridir. Eserde rüya vâsıtasıyla başlayan mecâzî aşktan ilâhî aşka geçiş süreci bir sûfî perspektifiyle işlenmektedir. Bu yönüyle Nigârnâme’de aşk ve cezbe... more
Öz
Nigârnâme Nakşî-Hâlidî şeyhi olan Mir Hamza Nigârî’nin aşka dair eserlerinden biridir.
Eserde rüya vâsıtasıyla başlayan mecâzî aşktan ilâhî aşka geçiş süreci bir sûfî perspektifiyle
işlenmektedir. Bu yönüyle Nigârnâme’de aşk ve cezbe geleneğinin seyr u sülûk anlayışının izlerini
takip etmek mümkündür. Çalışmamızda bu eser bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirilerek
Hamza Nigârî’nin aşk anlayışı hakkında bilgi verilecek, mecâzî aşktan ilâhî aşka geçiş süreci ve
aşk yoluyla seyr u sülûk makâmlarını elde ediş safahâtı incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Hamza Nigârî, Nigârnâme, Mecâzî Aşk, İlahî Aşk, Seyr u sülûk.
Abstract
Nigarnâmah is one of the works of Mir Hamza Nigârî who is a Nakshî-Hâlidî Sheik. This work
is related to love and in this work a transition period from a humanly love starting through a
dream to divine love is told from the sufi perspective. From this aspect, it is possible to trace the sayr
wa suluk understanding of love and ectasy tradition. In this study, this work is analyzed from a
holistic perspective and Hamza Nigârî’s understanding of love is discussed. Also the transition
period from a humanly love to divine love and the phases of obtaining sayr wa suluk positions
through love are investigated.
Keywords: Hamza Nigârî, Nigarnâmah, Humanly love, Divine love, Sayr wa suluk.
Nigârnâme Nakşî-Hâlidî şeyhi olan Mir Hamza Nigârî’nin aşka dair eserlerinden biridir.
Eserde rüya vâsıtasıyla başlayan mecâzî aşktan ilâhî aşka geçiş süreci bir sûfî perspektifiyle
işlenmektedir. Bu yönüyle Nigârnâme’de aşk ve cezbe geleneğinin seyr u sülûk anlayışının izlerini
takip etmek mümkündür. Çalışmamızda bu eser bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirilerek
Hamza Nigârî’nin aşk anlayışı hakkında bilgi verilecek, mecâzî aşktan ilâhî aşka geçiş süreci ve
aşk yoluyla seyr u sülûk makâmlarını elde ediş safahâtı incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Hamza Nigârî, Nigârnâme, Mecâzî Aşk, İlahî Aşk, Seyr u sülûk.
Abstract
Nigarnâmah is one of the works of Mir Hamza Nigârî who is a Nakshî-Hâlidî Sheik. This work
is related to love and in this work a transition period from a humanly love starting through a
dream to divine love is told from the sufi perspective. From this aspect, it is possible to trace the sayr
wa suluk understanding of love and ectasy tradition. In this study, this work is analyzed from a
holistic perspective and Hamza Nigârî’s understanding of love is discussed. Also the transition
period from a humanly love to divine love and the phases of obtaining sayr wa suluk positions
through love are investigated.
Keywords: Hamza Nigârî, Nigarnâmah, Humanly love, Divine love, Sayr wa suluk.
- by İlahiyat Tetkikleri Dergisi and +1
- •
Öz Bu makale, iki Kur’an sözlüğü hakkında mukayeseli bir araştırmanın ürünüdür. İlki, Râgıb elİsfahânî’nin el-Müfredât adlı eseridir. Diğeri ise Râgıb’dan iki yüzyılı aşkın bir zaman sonra yaşayan Semîn el-Halebî’nin Umdetü’l-huffâz adlı... more
Öz
Bu makale, iki Kur’an sözlüğü hakkında mukayeseli bir araştırmanın ürünüdür. İlki, Râgıb elİsfahânî’nin
el-Müfredât adlı eseridir. Diğeri ise Râgıb’dan iki yüzyılı aşkın bir zaman sonra
yaşayan Semîn el-Halebî’nin Umdetü’l-huffâz adlı eseridir. Semîn, Umdetü’l-huffâz’ı el-Müfredât
ve benzeri garîbü’l-Kur’ân eserlerindeki eksiklikleri tamamlamak amacıyla yazmıştır. Müellif Umdetü’l-
huffâz’da pek çok dil bilginine eleştiriler yöneltmektedir. Onun eleştirilerine en çok maruz
kalan hiç şüphesiz Râgıb’dır. Makalede Semîn’in eleştirileri hem üslup açısından hem de konuları
açısından incelenmiştir. Amaç müelliflerden birini haklı, diğerini haksız çıkarmak değildir. Aksine
makalede Semîn’in eleştirileri garîbü’l-Kur’ân metodu açısından ele alınmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Semîn, Râgıb, garîbü’l-Kur’ân, eleştiri, sözlük.
Abstract
This article is the product of a comparative study of two Qur’anic dictionaries. The first one is
the work of Raghib al-Isfahani titled al-Mufradat. The other is the work titled Umdah al-huffaz by
Samîn al-Halabî who lived after more than two centuries later from Raghib. Samîn wrote Umdah
al-huffaz in order to complete the deficiencies in al-Mufradat and similar works on gharib al-
Qur’an. The author criticized many linguists in his work. Undoubtedly, the most-exposed to his
criticism in Umdah al-huffaz is Raghib. The aim is not to try to make one of the authors right, the
other unjust. On the contrary, this article examines the criticisms of Samîn in terms of gharib al-
Qur’an.
Keywords: Samîn, Raghib, gharib al-Qur’an, criticism, dictonary.
Bu makale, iki Kur’an sözlüğü hakkında mukayeseli bir araştırmanın ürünüdür. İlki, Râgıb elİsfahânî’nin
el-Müfredât adlı eseridir. Diğeri ise Râgıb’dan iki yüzyılı aşkın bir zaman sonra
yaşayan Semîn el-Halebî’nin Umdetü’l-huffâz adlı eseridir. Semîn, Umdetü’l-huffâz’ı el-Müfredât
ve benzeri garîbü’l-Kur’ân eserlerindeki eksiklikleri tamamlamak amacıyla yazmıştır. Müellif Umdetü’l-
huffâz’da pek çok dil bilginine eleştiriler yöneltmektedir. Onun eleştirilerine en çok maruz
kalan hiç şüphesiz Râgıb’dır. Makalede Semîn’in eleştirileri hem üslup açısından hem de konuları
açısından incelenmiştir. Amaç müelliflerden birini haklı, diğerini haksız çıkarmak değildir. Aksine
makalede Semîn’in eleştirileri garîbü’l-Kur’ân metodu açısından ele alınmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Semîn, Râgıb, garîbü’l-Kur’ân, eleştiri, sözlük.
Abstract
This article is the product of a comparative study of two Qur’anic dictionaries. The first one is
the work of Raghib al-Isfahani titled al-Mufradat. The other is the work titled Umdah al-huffaz by
Samîn al-Halabî who lived after more than two centuries later from Raghib. Samîn wrote Umdah
al-huffaz in order to complete the deficiencies in al-Mufradat and similar works on gharib al-
Qur’an. The author criticized many linguists in his work. Undoubtedly, the most-exposed to his
criticism in Umdah al-huffaz is Raghib. The aim is not to try to make one of the authors right, the
other unjust. On the contrary, this article examines the criticisms of Samîn in terms of gharib al-
Qur’an.
Keywords: Samîn, Raghib, gharib al-Qur’an, criticism, dictonary.
- by Burhan Sümertaş and +1
- •
Öz* Ebû Hanîfe’nin Ehl-i Beyt’e olumlu bakış açısı olmasına rağmen gerek ilk dönem gerekse sonraki dönem İmâmîyye kaynaklarında Ebû Hanîfe’ye güçlü bir karşı duruş gözlemlenmektedir. Bu karşıtlık, bazen ona lanet okunarak bazen de hakaret... more
Öz*
Ebû Hanîfe’nin Ehl-i Beyt’e olumlu bakış açısı olmasına rağmen gerek ilk dönem gerekse sonraki
dönem İmâmîyye kaynaklarında Ebû Hanîfe’ye güçlü bir karşı duruş gözlemlenmektedir. Bu karşıtlık,
bazen ona lanet okunarak bazen de hakaret içerikli bir kavram olan nâsibî kavramıyla nitelendirilmesiyle
sonuçlanır. Ebû Hanîfe’nin eleştirilmesinin temel nedeni, dinin anlaşılması ve yorumlanmasında
akla alan açmış olmasıdır. Şiî kaynaklarca “Ali hüküm veriyorsa ben de veririm” şeklinde bir rivayet
Ebû Hanîfe’ye nispet edilmektedir. Bu rivayet üzerinden Ebû Hanîfe dinde keyfi davranmakla
suçlanmakta, bu durumun dinin anlaşılmasında tek otorite olarak görülen imamlardan kopmaya
yol açacağı düşünülerek uzak durulması istenmektedir. Dinde rasyonelleşme, rivayetten kopmak ve
aklın dışında bir otorite arayışını reddetmektir. Bu durum, ontolojisini imamlar üzerine inşa eden
Şiîliğin dine bakışıyla ilgili oldukça ciddi bir kopuşu temsil etmektedir. Bu nedenle Şiî kaynaklarda
Ebû Hanîfe’ye yönelik eleştirilerde sadece onu değil, imamlardan bağımsız hareket etmeyi sonuçlandıracak
her türlü düşünceden uzak durulması istenmektedir. İçtihat ve Kıyas’tan uzak durulması da bu
bakışın bir sonucudur. Bu makalede, Şiî İmâmî kaynaklarda Ebû Hanîfe’ye yönelik eleştirilerin
dayanakları ve gerekçelerine bakılacak, bunun Şiî düşüncedeki sonuçların incelenecektir. Temel referanslarımız
Kütübü Erbaa olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Ebû Hanîfe, Ashâbu’l-Hadis, Ashâbu’r-Rey, Şia, İmâmîyye.
Abstract
Abu Hanifah, even though, had a positive view of the Ahl al-Bayt, there is a strong opposition to
Abu Hanifah in both the first period’s and the next period's Imamiyya sources. This contrast would
result in his damnation and described as nâsibî. The basic reason for the criticism of Abu Hanifah is
that, he opened the mind to the understanding and interpretation of religion. In the Shiite sources,
rhetoric is given to Abu Hanifah in the form of “If Ali judges, I will also judge”. With this narration,
they are accusing Abu Hanifah being arbitrary and this idea should be vigilantly distracted from the
Imams accepted as the only authority in understanding religion. Rationalization in religious thought
is to break from being connected with narrations and not to recognize an authority except the reason.
This represents a very serious break with the view of Shi'i, that it was built his ontology on Imams.
For this reason, the Shi'i wants to avoid not only Abu Hanifah's thoughts, but also the thought of
every thought which will result in acting independently of Imams. The fact that the Shiites stay away
from the Ijtihad and Qiyas is also a result of this view. In this paper, we will look at the grounds and
reasons for the criticism of Abu Hanifah in Shiite Imamiyya sources and we will try to examine its
consequences in the Shi'a thought. Our basic references will be al-Kutub al-Arbaa.
Keywords: Abu Hanifah, Ashab al-Hadith, Ahl al-Ra’y, Shia, Imamiyyah.
Ebû Hanîfe’nin Ehl-i Beyt’e olumlu bakış açısı olmasına rağmen gerek ilk dönem gerekse sonraki
dönem İmâmîyye kaynaklarında Ebû Hanîfe’ye güçlü bir karşı duruş gözlemlenmektedir. Bu karşıtlık,
bazen ona lanet okunarak bazen de hakaret içerikli bir kavram olan nâsibî kavramıyla nitelendirilmesiyle
sonuçlanır. Ebû Hanîfe’nin eleştirilmesinin temel nedeni, dinin anlaşılması ve yorumlanmasında
akla alan açmış olmasıdır. Şiî kaynaklarca “Ali hüküm veriyorsa ben de veririm” şeklinde bir rivayet
Ebû Hanîfe’ye nispet edilmektedir. Bu rivayet üzerinden Ebû Hanîfe dinde keyfi davranmakla
suçlanmakta, bu durumun dinin anlaşılmasında tek otorite olarak görülen imamlardan kopmaya
yol açacağı düşünülerek uzak durulması istenmektedir. Dinde rasyonelleşme, rivayetten kopmak ve
aklın dışında bir otorite arayışını reddetmektir. Bu durum, ontolojisini imamlar üzerine inşa eden
Şiîliğin dine bakışıyla ilgili oldukça ciddi bir kopuşu temsil etmektedir. Bu nedenle Şiî kaynaklarda
Ebû Hanîfe’ye yönelik eleştirilerde sadece onu değil, imamlardan bağımsız hareket etmeyi sonuçlandıracak
her türlü düşünceden uzak durulması istenmektedir. İçtihat ve Kıyas’tan uzak durulması da bu
bakışın bir sonucudur. Bu makalede, Şiî İmâmî kaynaklarda Ebû Hanîfe’ye yönelik eleştirilerin
dayanakları ve gerekçelerine bakılacak, bunun Şiî düşüncedeki sonuçların incelenecektir. Temel referanslarımız
Kütübü Erbaa olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Ebû Hanîfe, Ashâbu’l-Hadis, Ashâbu’r-Rey, Şia, İmâmîyye.
Abstract
Abu Hanifah, even though, had a positive view of the Ahl al-Bayt, there is a strong opposition to
Abu Hanifah in both the first period’s and the next period's Imamiyya sources. This contrast would
result in his damnation and described as nâsibî. The basic reason for the criticism of Abu Hanifah is
that, he opened the mind to the understanding and interpretation of religion. In the Shiite sources,
rhetoric is given to Abu Hanifah in the form of “If Ali judges, I will also judge”. With this narration,
they are accusing Abu Hanifah being arbitrary and this idea should be vigilantly distracted from the
Imams accepted as the only authority in understanding religion. Rationalization in religious thought
is to break from being connected with narrations and not to recognize an authority except the reason.
This represents a very serious break with the view of Shi'i, that it was built his ontology on Imams.
For this reason, the Shi'i wants to avoid not only Abu Hanifah's thoughts, but also the thought of
every thought which will result in acting independently of Imams. The fact that the Shiites stay away
from the Ijtihad and Qiyas is also a result of this view. In this paper, we will look at the grounds and
reasons for the criticism of Abu Hanifah in Shiite Imamiyya sources and we will try to examine its
consequences in the Shi'a thought. Our basic references will be al-Kutub al-Arbaa.
Keywords: Abu Hanifah, Ashab al-Hadith, Ahl al-Ra’y, Shia, Imamiyyah.
Öz Bu makalede tasavvufun şiir poetikası tasavvuf dışı şiir anlayışlarıyla karşılaştırmalı olarak ele alınmaktadır. Aynı şekilde bu çalışmada tasavvuf şiiri ile tasavvuf dışı şiirin poetikasının belli başlı özellikleri ortaya... more
Öz
Bu makalede tasavvufun şiir poetikası tasavvuf dışı şiir anlayışlarıyla karşılaştırmalı olarak
ele alınmaktadır. Aynı şekilde bu çalışmada tasavvuf şiiri ile tasavvuf dışı şiirin poetikasının belli
başlı özellikleri ortaya konulmaktadır. Öncelikle diğer şiirin poetikası genel hatlarıyla irdeledikten
sonra tasavvuf şiirin sanat anlayışı detaylı bir şekilde incelenmektedir. Daha sonra Sûfilerin
şiirlerini hangi gayeyle ve nasıl icra ettikleri açıklanarak tasavvufî şiirin Türk edebiyatına etkisi ve
yeri üzerinde durmaktadır. Bundan sonra da tasavvufî şiirin kullandığı sembolik dil ele alınmakta
ve tasavvufla diğer şiirin poetik farkını anlatan tasavvufî bir şiir örneği verilmektedir. Tasavvufta
şiir, Allah’la hemhâl olup bütünleşen kişinin, O’nu benliğiyle yaşamaya çalışırken aldığı bu zevkten
dolayı Allah’a olan bağlılığını dışarıya yansıtmasıdır. Bu bütüncül yaşayış, ya sevinçle, ya huşu
duyarak ya da teslimiyetin vermiş olduğu tevâzuyla “hiç”liğini anlamak suretiyle olur. Şiir, kişinin,
kalp dünyasında bu hatırlayış türlerinden hangisiyle etki yaparsa, Allah insanı, Hakk’ı bu hâl
üzere hatırlar. Bu yüzden sûfîlerin şiir poetikası, hangi inançtan ve felsefeden olursa olsun diğer
bütün şâirlerin şiir anlayışlarının tamamen ötesinde bir hakikattir.
Anahtar Kelimeler: Tasavvuf, Sûfiler, Şiir, Şâir, Poetika, Sembolik dil.
Abstract
This paper discusses the poetics of the Sufism the poetry in a comparison with poetry other
than Sufism. In the same way, this study presents major features of the poetics of Sufi poem and
non- Sufi poem. After analyzing the poetics of the other poems in general terms, this study
examines the art understanding of Sufi poem in details. Then, it touches upon Sufi poem’s effect on
the Turkish literature as well as its place through explaining the reason and the way of Sufis for
writing poems. Following this, it talks about the symbolic language Sufi poem uses and gives a Sufi
poem example which expresses poetical difference between Sufi poem and other type of poem. The
poem in Sufism is that the person who merges with Allah reflects his devotion to Him, because of
this ecstasy resulted from experiencing Him, through his all cells. This integrated understanding
happens by the means of joy or to stand in awe of or realizing his/ her “nothingness” in a destitute
way. Allah remembers the human according to the state that which of these remembrance types the
poem influences the person in his/her heart world. Therefore, poetics of the Sufis, from whichever
belief or philosophy they are, is totally different from the other poets’ poem understanding.
Keywords: Sufism, Sufis, Poet, Poem, Poetics, Symbolic language
Bu makalede tasavvufun şiir poetikası tasavvuf dışı şiir anlayışlarıyla karşılaştırmalı olarak
ele alınmaktadır. Aynı şekilde bu çalışmada tasavvuf şiiri ile tasavvuf dışı şiirin poetikasının belli
başlı özellikleri ortaya konulmaktadır. Öncelikle diğer şiirin poetikası genel hatlarıyla irdeledikten
sonra tasavvuf şiirin sanat anlayışı detaylı bir şekilde incelenmektedir. Daha sonra Sûfilerin
şiirlerini hangi gayeyle ve nasıl icra ettikleri açıklanarak tasavvufî şiirin Türk edebiyatına etkisi ve
yeri üzerinde durmaktadır. Bundan sonra da tasavvufî şiirin kullandığı sembolik dil ele alınmakta
ve tasavvufla diğer şiirin poetik farkını anlatan tasavvufî bir şiir örneği verilmektedir. Tasavvufta
şiir, Allah’la hemhâl olup bütünleşen kişinin, O’nu benliğiyle yaşamaya çalışırken aldığı bu zevkten
dolayı Allah’a olan bağlılığını dışarıya yansıtmasıdır. Bu bütüncül yaşayış, ya sevinçle, ya huşu
duyarak ya da teslimiyetin vermiş olduğu tevâzuyla “hiç”liğini anlamak suretiyle olur. Şiir, kişinin,
kalp dünyasında bu hatırlayış türlerinden hangisiyle etki yaparsa, Allah insanı, Hakk’ı bu hâl
üzere hatırlar. Bu yüzden sûfîlerin şiir poetikası, hangi inançtan ve felsefeden olursa olsun diğer
bütün şâirlerin şiir anlayışlarının tamamen ötesinde bir hakikattir.
Anahtar Kelimeler: Tasavvuf, Sûfiler, Şiir, Şâir, Poetika, Sembolik dil.
Abstract
This paper discusses the poetics of the Sufism the poetry in a comparison with poetry other
than Sufism. In the same way, this study presents major features of the poetics of Sufi poem and
non- Sufi poem. After analyzing the poetics of the other poems in general terms, this study
examines the art understanding of Sufi poem in details. Then, it touches upon Sufi poem’s effect on
the Turkish literature as well as its place through explaining the reason and the way of Sufis for
writing poems. Following this, it talks about the symbolic language Sufi poem uses and gives a Sufi
poem example which expresses poetical difference between Sufi poem and other type of poem. The
poem in Sufism is that the person who merges with Allah reflects his devotion to Him, because of
this ecstasy resulted from experiencing Him, through his all cells. This integrated understanding
happens by the means of joy or to stand in awe of or realizing his/ her “nothingness” in a destitute
way. Allah remembers the human according to the state that which of these remembrance types the
poem influences the person in his/her heart world. Therefore, poetics of the Sufis, from whichever
belief or philosophy they are, is totally different from the other poets’ poem understanding.
Keywords: Sufism, Sufis, Poet, Poem, Poetics, Symbolic language
Abstract This study aims to bring to light a tafsir (exegesis) leaflet which belongs to Jamâl-i Khalwatî (d. 899/1494) who lived in 17th century and became famous with the name “Çelebi Halife”. Jamâl-i Khalwatî, who lived in the time of... more
Abstract
This study aims to bring to light a tafsir (exegesis) leaflet which belongs to Jamâl-i Khalwatî (d.
899/1494) who lived in 17th century and became famous with the name “Çelebi Halife”. Jamâl-i
Khalwatî, who lived in the time of 2nd Bayezid and who was a versatile scholar, wrote many books
on Islamic sufism, tafsir and hadith. The work called Kitâbu al-Nûriyya ve Kawkabu al-Durriyya,
which is the subject of this study, is a tafsir leaflet in which the author basically deals with the
exegesis of the verse 24/35 (Surah al-Nur) and makes evaluations on some points that he considered
important. This leaflet, in which characteristics of Ishari tafsir can be seen, forms a remarkable
part of the literature composed in time within the context of the mentioned verse. The verified
publication was made on the basis of the five attained versions of the work. In the study, firstly
some information about Jamâl-i Khalwatî’s life and works are given, the characterization of the
versions that were taken as the base for verification and the method used are specified and the text
is given after a short evaluation about the content of the work.
Keywords: Jamâl-i Khalwatî, Surah al-Nur (24/35), Tafsir Leaflet, Verified, Exegesis, Critical
Edition.
Öz
Bu çalışma, XV. yüzyılda yaşamış olan ve Çelebi Halîfe adıyla şöhret bulan Cemâl-i Halvetî’ye
(v. 899/1494) ait bir tefsir risalesini gün yüzüne çıkarmayı amaçlamaktadır. II. Beyazıd devrinde
yaşayan ve çok yönlü bir ilim adamı olan Cemâl Halvetî’nin tasavvuf, tefsir ve hadise dair pek çok
eseri bulunmaktadır. Bu çalışmanın konusu olan Kitâbü’n-Nûriyye ve Kevkebü’d-Dürriyye adlı
eser, müellifin temelde Nur 24/35 ayetinin tefsirini ele aldığı ve önemli gördüğü birkaç konu
hakkında da değerlendirmelerde bulunduğu bir tefsir risalesidir. İşarî tefsirin karakteristik
özelliklerinin görüldüğü bu risale, ilgili ayetin tefsiri bağlamında zaman içerisinde oluşan literatürün
önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Tahkikli neşir, eserin ulaşılan beş nüshası üzerinden
yapılmıştır. Çalışmada, öncelikle Cemâl-i Halvetî’nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilmiş,
tahkikte esas alınan nüshaların tavsifi ve izlenen yöntem belirtilmiş ve eserin muhtevası hakkında
yapılan kısa bir değerlendirmeden sonra metin verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Cemâl-i Halvetî, Nur Suresi 24/35, Tefsir Risalesi, Tahkik, Tefsir, Edisyon
Kritik.
This study aims to bring to light a tafsir (exegesis) leaflet which belongs to Jamâl-i Khalwatî (d.
899/1494) who lived in 17th century and became famous with the name “Çelebi Halife”. Jamâl-i
Khalwatî, who lived in the time of 2nd Bayezid and who was a versatile scholar, wrote many books
on Islamic sufism, tafsir and hadith. The work called Kitâbu al-Nûriyya ve Kawkabu al-Durriyya,
which is the subject of this study, is a tafsir leaflet in which the author basically deals with the
exegesis of the verse 24/35 (Surah al-Nur) and makes evaluations on some points that he considered
important. This leaflet, in which characteristics of Ishari tafsir can be seen, forms a remarkable
part of the literature composed in time within the context of the mentioned verse. The verified
publication was made on the basis of the five attained versions of the work. In the study, firstly
some information about Jamâl-i Khalwatî’s life and works are given, the characterization of the
versions that were taken as the base for verification and the method used are specified and the text
is given after a short evaluation about the content of the work.
Keywords: Jamâl-i Khalwatî, Surah al-Nur (24/35), Tafsir Leaflet, Verified, Exegesis, Critical
Edition.
Öz
Bu çalışma, XV. yüzyılda yaşamış olan ve Çelebi Halîfe adıyla şöhret bulan Cemâl-i Halvetî’ye
(v. 899/1494) ait bir tefsir risalesini gün yüzüne çıkarmayı amaçlamaktadır. II. Beyazıd devrinde
yaşayan ve çok yönlü bir ilim adamı olan Cemâl Halvetî’nin tasavvuf, tefsir ve hadise dair pek çok
eseri bulunmaktadır. Bu çalışmanın konusu olan Kitâbü’n-Nûriyye ve Kevkebü’d-Dürriyye adlı
eser, müellifin temelde Nur 24/35 ayetinin tefsirini ele aldığı ve önemli gördüğü birkaç konu
hakkında da değerlendirmelerde bulunduğu bir tefsir risalesidir. İşarî tefsirin karakteristik
özelliklerinin görüldüğü bu risale, ilgili ayetin tefsiri bağlamında zaman içerisinde oluşan literatürün
önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Tahkikli neşir, eserin ulaşılan beş nüshası üzerinden
yapılmıştır. Çalışmada, öncelikle Cemâl-i Halvetî’nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilmiş,
tahkikte esas alınan nüshaların tavsifi ve izlenen yöntem belirtilmiş ve eserin muhtevası hakkında
yapılan kısa bir değerlendirmeden sonra metin verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Cemâl-i Halvetî, Nur Suresi 24/35, Tefsir Risalesi, Tahkik, Tefsir, Edisyon
Kritik.
Öz* Edebiyat ve dil tarihimiz açısından büyük önem taşıyan, söylemini ve söylem güzelliğini kaybetmeden yaşadığı devirden günümüze kadar ulaşan, tasavvufu kendisine şiar edinmiş şairimiz Yunus, dilin bütün imkânlarından yararlanarak duygu... more
Öz*
Edebiyat ve dil tarihimiz açısından büyük önem taşıyan, söylemini ve söylem güzelliğini kaybetmeden
yaşadığı devirden günümüze kadar ulaşan, tasavvufu kendisine şiar edinmiş şairimiz
Yunus, dilin bütün imkânlarından yararlanarak duygu ve düşünce dünyasını Divan’ında vücuda
getirmiştir. Oldukça sade bir dil kullanan yapmacıklıktan uzak, millî bir duyuşla şiirlerini dile
getiren Yunus’un beslendiği asıl kaynak tasavvuftur. Onun dünyasını “Allah aşkı, tevhit düşüncesi,
ahlak ve gelenek” gibi dört önemli mevhum oluşturur. Yunus, şiirlerinde bu duygu ve düşünceleri
dile getirirken İslam kültürünün tefsir, edebiyat, coğrafya, astronomi gibi çeşitli dallarından ve
özellikle Kur’an-ı Kerim, ayetler ve hadis-i şeriflerden istifade etmiş, bunları kendi dili ve
terminolojisi içerisinde ustaca kullanmıştır. Bu büyük Türk-mutasavvıfı, Divan’ında iktibas ve
telmih yoluyla birçok ayet ve hadise yer vermiştir. Hatta onun her şiirinin bir ayet ve hadis ile
beslendiğini söylemek mümkündür. Çalışmamızda Yunus Emre’nin ayet ve hadislerden yaptığı bu
iktibaslar açıklanarak, bunların cümle içerisindeki yeri üretici-dönüşümsel söz dizimi ilkeleri
ışığında incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Yunus Emre, Divan, iktibas, söz dizimi, dilbilim.
Abstract
Yunus, who has a great significance for our literary and linguistic history, whose discourse and
the beauty of the discourse has not lost their importance until today and who considered mysticism
a maxim for himself, made use of all the opportunities of language and brought his world of
emotion and idea into being in his Divan. The real source from which Yunus had inspiration by
using a real simple language free from artificiality and uttering his poetry with a nationalistic
perception is Mysticism. His world is composed of four significant ideas; ‘Love of Allah, idea of
unification, morals and tradition’. While expressing those ideas in his poetry, Yunus made use of
various fields of Islamic culture such as hermeneutics, literature, geography, astronomy and
especially The Holy Qur’an, verses and hadith, and he masterfully used those in his own language
and terminology. As a great Turkish mystic, Yunus placed numerous verses and hadith in his
Divan through quotations and references. It is even possible to state that every poem of his takes
inspiration from verses and hadith. In this study, Yunus Emre’s quotations taken from verses and
hadith will be explained, and their places in sentences will be analyzed in accordance with the
principles of generative-reflexive syntax.
Keywords: Yunus Emre, Divan, syntax, linguistics, quotation.
Edebiyat ve dil tarihimiz açısından büyük önem taşıyan, söylemini ve söylem güzelliğini kaybetmeden
yaşadığı devirden günümüze kadar ulaşan, tasavvufu kendisine şiar edinmiş şairimiz
Yunus, dilin bütün imkânlarından yararlanarak duygu ve düşünce dünyasını Divan’ında vücuda
getirmiştir. Oldukça sade bir dil kullanan yapmacıklıktan uzak, millî bir duyuşla şiirlerini dile
getiren Yunus’un beslendiği asıl kaynak tasavvuftur. Onun dünyasını “Allah aşkı, tevhit düşüncesi,
ahlak ve gelenek” gibi dört önemli mevhum oluşturur. Yunus, şiirlerinde bu duygu ve düşünceleri
dile getirirken İslam kültürünün tefsir, edebiyat, coğrafya, astronomi gibi çeşitli dallarından ve
özellikle Kur’an-ı Kerim, ayetler ve hadis-i şeriflerden istifade etmiş, bunları kendi dili ve
terminolojisi içerisinde ustaca kullanmıştır. Bu büyük Türk-mutasavvıfı, Divan’ında iktibas ve
telmih yoluyla birçok ayet ve hadise yer vermiştir. Hatta onun her şiirinin bir ayet ve hadis ile
beslendiğini söylemek mümkündür. Çalışmamızda Yunus Emre’nin ayet ve hadislerden yaptığı bu
iktibaslar açıklanarak, bunların cümle içerisindeki yeri üretici-dönüşümsel söz dizimi ilkeleri
ışığında incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Yunus Emre, Divan, iktibas, söz dizimi, dilbilim.
Abstract
Yunus, who has a great significance for our literary and linguistic history, whose discourse and
the beauty of the discourse has not lost their importance until today and who considered mysticism
a maxim for himself, made use of all the opportunities of language and brought his world of
emotion and idea into being in his Divan. The real source from which Yunus had inspiration by
using a real simple language free from artificiality and uttering his poetry with a nationalistic
perception is Mysticism. His world is composed of four significant ideas; ‘Love of Allah, idea of
unification, morals and tradition’. While expressing those ideas in his poetry, Yunus made use of
various fields of Islamic culture such as hermeneutics, literature, geography, astronomy and
especially The Holy Qur’an, verses and hadith, and he masterfully used those in his own language
and terminology. As a great Turkish mystic, Yunus placed numerous verses and hadith in his
Divan through quotations and references. It is even possible to state that every poem of his takes
inspiration from verses and hadith. In this study, Yunus Emre’s quotations taken from verses and
hadith will be explained, and their places in sentences will be analyzed in accordance with the
principles of generative-reflexive syntax.
Keywords: Yunus Emre, Divan, syntax, linguistics, quotation.
ÖZ Hanefî mezhebinin en önemli kaynaklarından olan el-Hidâye şerhu Bidâyeti’l-mubtedi, zaman zaman diğer mezhep imamlarının görüşlerine yer vermiştir. Çalışmamız için esas aldığımız kitâbu’l-büyû’da, İmam Mâlik’e sadece bir yerde kısaca... more
ÖZ
Hanefî mezhebinin en önemli kaynaklarından olan el-Hidâye şerhu Bidâyeti’l-mubtedi, zaman zaman
diğer mezhep imamlarının görüşlerine yer vermiştir. Çalışmamız için esas aldığımız kitâbu’l-büyû’da, İmam
Mâlik’e sadece bir yerde kısaca temas edilmiştir. İmam Şâfiî’ye yirmi yedi yerde, bazen kısaca temas edilmiş,
bazen sadece görüşleri nakledilmiş, bazen de görüşlerinin dayanakları aktarılmıştır. Ahmed b. Hanbel’e ise
hiç temas edilmemiştir. Bu yönüyle el-Hidâye’de Hanefî mezhebinin görüşleri, mezhep imamları arasında en
fazla Şâfiî’nin görüşleriyle mukayeseli olarak ele alınmıştır. el-Hidâye’de yer verilen diğer mezhep imamlarının
ve özellikle Şâfiî’nin görüşlerinin, ne derece bir sıhhatle işlendiği hususu önemlidir. Hanefî âlimleri, diğer
mezhep imamlarının görüşlerinin eserde birkaç yerde sehven yanlış olarak yer aldığını kaydetmişlerdir.
Kitapta, önemli görülen yerlerde Şâfiî’nin görüşü işlenmiştir. Şâfiî’nin görüşleri, yer yer Hanefî mezhep
imamı ve onun öğrencilerinin görüşleriyle mutabık olmuştur. Şâfiî’nin görüşleri, büyük oranda sahih bir
şekilde işlenmiştir. Kısmen muhtasar olduğu için detaya girilmemiş ve böylece Şâfiî’nin görüşlerindeki bir
takım kayıtlar ve tafsilat işlenmemiştir. Aslında mukayyed olan görüşleri, el-Hidâye’de mutlak olarak ele
alınmış ve bu yönüyle de eser, Şâfiî’nin görüşlerini temsil salahiyetinden uzak kalmıştır.
Anahtar Kelimeler: el-Hidâye, kitâbu’l-büyû’, Hanefî, Şâfiî, fıkıh mezhepleri.
ABSTRACT
A Sectarian Work of Islamic Law Issue’s Problem of the Representing the Other Madhabs: Example
of al-Hidaya’s Kitab al-Buyu’
One of the most important works of the Hanafî madhab, al-Hidaya Sherh Bidaye al-mubtedi, have
included the views of other madhabs’ imams at some parts. In Kitab al-buyû, which is the book that we have
taken as the basis for our work, Imam Malik was briefly mentioned only in one place. At twenty-seven
places, sometimes brief mentions of Imam al-Shafi’i’ was made, sometimes only opinions of him were
transmitted and sometimes the bases of his views were explained. And Ahmed b. Hanbal has never been
mentioned. In this respect, the views of Hanafi madhab in al-Hidaya, the views of Shafi’i among all the
madhab imams have been addressed in a comparative way. It is important that, to what extent the views of
the other madhab imams and especially of Shafi’i, which are included in the work, are handled with a good
sense. The Hanafi scholars have noted that the views of other madhabs’ imams were mistakenly located in a
wrong way in few places of the work. In the work, the views of Shafi’i are addressed in the sections that are
considered to be important. The views of Shafi’i have sometimes been in consistence with the views of the
Hanafi madhab imam and his students. The views of Shafi’i in the work have been addressed in a precise
way. Since it is partly concise, there are no details in the work; and thus some records and details of Shafi’i’s
views have not been handled. In fact, his views, which are conditional, were considered as absolute views in
the work, and in this respect, the work has become far from being able to represent Shafi’i’s views.
Keywords: al-Hidaya, kitab al-buyu’, al-Hanafi, al-Shafi’i, fiqh madhabs.
Hanefî mezhebinin en önemli kaynaklarından olan el-Hidâye şerhu Bidâyeti’l-mubtedi, zaman zaman
diğer mezhep imamlarının görüşlerine yer vermiştir. Çalışmamız için esas aldığımız kitâbu’l-büyû’da, İmam
Mâlik’e sadece bir yerde kısaca temas edilmiştir. İmam Şâfiî’ye yirmi yedi yerde, bazen kısaca temas edilmiş,
bazen sadece görüşleri nakledilmiş, bazen de görüşlerinin dayanakları aktarılmıştır. Ahmed b. Hanbel’e ise
hiç temas edilmemiştir. Bu yönüyle el-Hidâye’de Hanefî mezhebinin görüşleri, mezhep imamları arasında en
fazla Şâfiî’nin görüşleriyle mukayeseli olarak ele alınmıştır. el-Hidâye’de yer verilen diğer mezhep imamlarının
ve özellikle Şâfiî’nin görüşlerinin, ne derece bir sıhhatle işlendiği hususu önemlidir. Hanefî âlimleri, diğer
mezhep imamlarının görüşlerinin eserde birkaç yerde sehven yanlış olarak yer aldığını kaydetmişlerdir.
Kitapta, önemli görülen yerlerde Şâfiî’nin görüşü işlenmiştir. Şâfiî’nin görüşleri, yer yer Hanefî mezhep
imamı ve onun öğrencilerinin görüşleriyle mutabık olmuştur. Şâfiî’nin görüşleri, büyük oranda sahih bir
şekilde işlenmiştir. Kısmen muhtasar olduğu için detaya girilmemiş ve böylece Şâfiî’nin görüşlerindeki bir
takım kayıtlar ve tafsilat işlenmemiştir. Aslında mukayyed olan görüşleri, el-Hidâye’de mutlak olarak ele
alınmış ve bu yönüyle de eser, Şâfiî’nin görüşlerini temsil salahiyetinden uzak kalmıştır.
Anahtar Kelimeler: el-Hidâye, kitâbu’l-büyû’, Hanefî, Şâfiî, fıkıh mezhepleri.
ABSTRACT
A Sectarian Work of Islamic Law Issue’s Problem of the Representing the Other Madhabs: Example
of al-Hidaya’s Kitab al-Buyu’
One of the most important works of the Hanafî madhab, al-Hidaya Sherh Bidaye al-mubtedi, have
included the views of other madhabs’ imams at some parts. In Kitab al-buyû, which is the book that we have
taken as the basis for our work, Imam Malik was briefly mentioned only in one place. At twenty-seven
places, sometimes brief mentions of Imam al-Shafi’i’ was made, sometimes only opinions of him were
transmitted and sometimes the bases of his views were explained. And Ahmed b. Hanbal has never been
mentioned. In this respect, the views of Hanafi madhab in al-Hidaya, the views of Shafi’i among all the
madhab imams have been addressed in a comparative way. It is important that, to what extent the views of
the other madhab imams and especially of Shafi’i, which are included in the work, are handled with a good
sense. The Hanafi scholars have noted that the views of other madhabs’ imams were mistakenly located in a
wrong way in few places of the work. In the work, the views of Shafi’i are addressed in the sections that are
considered to be important. The views of Shafi’i have sometimes been in consistence with the views of the
Hanafi madhab imam and his students. The views of Shafi’i in the work have been addressed in a precise
way. Since it is partly concise, there are no details in the work; and thus some records and details of Shafi’i’s
views have not been handled. In fact, his views, which are conditional, were considered as absolute views in
the work, and in this respect, the work has become far from being able to represent Shafi’i’s views.
Keywords: al-Hidaya, kitab al-buyu’, al-Hanafi, al-Shafi’i, fiqh madhabs.
ÖZ Hicri I ve II. asırlarda meydana gelen bir takım olaylar, Müslümanların düşünce dünyalarına da bazı tartışmaları beraberinde getirmiştir. Tartışmalı ortamın gerektirdiği sahih bir inanç sisteminin ortaya konulması, akâid türü... more
ÖZ
Hicri I ve II. asırlarda meydana gelen bir takım olaylar, Müslümanların düşünce dünyalarına da
bazı tartışmaları beraberinde getirmiştir. Tartışmalı ortamın gerektirdiği sahih bir inanç sisteminin
ortaya konulması, akâid türü metinlerin yazılmasına sebep olmuştur. Mâtürîdî ekolünde, Ebû Hanife
(ö. 150/767)’nin Fıkhu’l-ekber’i ile başlatılan bu tür metinler içerisinde Hakîm es-Semerkandî (ö.
324/953)’nin es-Sevâdü’l-a‘zam’ı da önemli bir yer tutmaktadır. Bu metnin ayırt edici özelliği ise akâid
eseri olmasına rağmen içerisinde birçok fıkhî meseleler barındırmasıdır. Genelde akâid metinlerinde
özelde dees-Sevâdü’l-a‘zam isimlieserdefıkhî meselelerin yer almasının muhtemel sebeplerini incelemeye
yönelik olan bu çalışmada; Akâid vefıkıh arasındaki sağlam ilişki, müellifin hanefi-matürîdî geleneğine
bağlılığı, muhalif fırkaların görüşlerine tepkisel bir söylem ve dönemin güncel sorunlarına cevap bulma
gayesi üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Akâid, Fıkıh, Mâtürîdî, Semerkandî, es-Sevâdü’l-a‘zam,
ABSTRACT
The Probable Reasons of the Presence of Issues Concerning Fıqh in The Maturidi Doctrine in
The Context of Hakim as-Samarkandi’s Work Titled as-Savadu al-A’zam
Some developments in the first and second century of the hijri calendar, caused to some theoretical
debates among Muslims. The need for an authentic faith system paved the way for the writing of Islamic
dogmas. Hakim as-Samarqandi’s (d. 324/953) es-sevadu al-a’zam takes an important place among
such kind of studies which was started by Abu Hanifa’s (d. 150/767) Fiqhu’l-Akbar. The distinguishing
feature of this study is its inclusion of many Islamic law issues. This article examines the causes of
presence of Islamic law issues, generally in theological works, especially in as-Savadu al-a’zam. In the
article solid connection between Islamic law and Islamic doctrines, the commitment of the author to
Hanafi-Maturidi tradition, a reactional discourse against the opposing parties and the aim to find
answers for the problems of the time will be examined.
Keywords: Aqaid, Islamic law, Maturidi, Samarqandi, as-Savadu al-a’zam
Hicri I ve II. asırlarda meydana gelen bir takım olaylar, Müslümanların düşünce dünyalarına da
bazı tartışmaları beraberinde getirmiştir. Tartışmalı ortamın gerektirdiği sahih bir inanç sisteminin
ortaya konulması, akâid türü metinlerin yazılmasına sebep olmuştur. Mâtürîdî ekolünde, Ebû Hanife
(ö. 150/767)’nin Fıkhu’l-ekber’i ile başlatılan bu tür metinler içerisinde Hakîm es-Semerkandî (ö.
324/953)’nin es-Sevâdü’l-a‘zam’ı da önemli bir yer tutmaktadır. Bu metnin ayırt edici özelliği ise akâid
eseri olmasına rağmen içerisinde birçok fıkhî meseleler barındırmasıdır. Genelde akâid metinlerinde
özelde dees-Sevâdü’l-a‘zam isimlieserdefıkhî meselelerin yer almasının muhtemel sebeplerini incelemeye
yönelik olan bu çalışmada; Akâid vefıkıh arasındaki sağlam ilişki, müellifin hanefi-matürîdî geleneğine
bağlılığı, muhalif fırkaların görüşlerine tepkisel bir söylem ve dönemin güncel sorunlarına cevap bulma
gayesi üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Akâid, Fıkıh, Mâtürîdî, Semerkandî, es-Sevâdü’l-a‘zam,
ABSTRACT
The Probable Reasons of the Presence of Issues Concerning Fıqh in The Maturidi Doctrine in
The Context of Hakim as-Samarkandi’s Work Titled as-Savadu al-A’zam
Some developments in the first and second century of the hijri calendar, caused to some theoretical
debates among Muslims. The need for an authentic faith system paved the way for the writing of Islamic
dogmas. Hakim as-Samarqandi’s (d. 324/953) es-sevadu al-a’zam takes an important place among
such kind of studies which was started by Abu Hanifa’s (d. 150/767) Fiqhu’l-Akbar. The distinguishing
feature of this study is its inclusion of many Islamic law issues. This article examines the causes of
presence of Islamic law issues, generally in theological works, especially in as-Savadu al-a’zam. In the
article solid connection between Islamic law and Islamic doctrines, the commitment of the author to
Hanafi-Maturidi tradition, a reactional discourse against the opposing parties and the aim to find
answers for the problems of the time will be examined.
Keywords: Aqaid, Islamic law, Maturidi, Samarqandi, as-Savadu al-a’zam
ÖZ Son yıllarda artan İslamofobik söylem ve uygulamalar bu kavramın zihni altyapısının daha derinlerde olduğu fikrini doğurmaktadır. Zira dini, siyasi, ekonomik ve kültürel birçok sebebi olan İslamofobi, özü itibari ile yabancı düşmanlığı... more
ÖZ
Son yıllarda artan İslamofobik söylem ve uygulamalar bu kavramın zihni altyapısının daha
derinlerde olduğu fikrini doğurmaktadır. Zira dini, siyasi, ekonomik ve kültürel birçok sebebi olan
İslamofobi, özü itibari ile yabancı düşmanlığı olarak tanımlanan Xenophobia’nın farklı bir versiyonu
olarak karşımıza çıkmakta ve derin felsefi köklere sahip olduğu gerçeğini göstermektedir.
Bu itibarla çalışmamızın amacı,“islamofobi” kavramının felsefi altyapısının nasıl temellendirildiğini
ve karşıt argümanın yine felsefe yardımı ile nasıl kurulabileceğini ortaya koymaktır.
Anahtar Kelimeler: İslamofobi, Zenofobi/Öteki Düşmanlığı, Terörizm, Felsefe, Öze Bağlılık.
ABSTRACT
Philosophically Islamophobia And Criticism
Increasing Islamophobic rhetoric and practices in recent years have led to the idea that this concept
has a deeper mental infrastructure. Islamophobia, which is a religious, political, economic and cultural
phenomenon, is confronted as a different version of Xenophobia, which is essentially defined as
xenophobia, and shows that it has profound philosophical roots.
In this respect, the aim of our work is to demonstrate how is based the philosophical infrastructure
of the “Islamophobia” concept and how the opposing argument can be established with the help of
philosophy.
Keywords: Islamophobia, Xenophobia, Terrorism, Philosophy, Commitment to Essence
Son yıllarda artan İslamofobik söylem ve uygulamalar bu kavramın zihni altyapısının daha
derinlerde olduğu fikrini doğurmaktadır. Zira dini, siyasi, ekonomik ve kültürel birçok sebebi olan
İslamofobi, özü itibari ile yabancı düşmanlığı olarak tanımlanan Xenophobia’nın farklı bir versiyonu
olarak karşımıza çıkmakta ve derin felsefi köklere sahip olduğu gerçeğini göstermektedir.
Bu itibarla çalışmamızın amacı,“islamofobi” kavramının felsefi altyapısının nasıl temellendirildiğini
ve karşıt argümanın yine felsefe yardımı ile nasıl kurulabileceğini ortaya koymaktır.
Anahtar Kelimeler: İslamofobi, Zenofobi/Öteki Düşmanlığı, Terörizm, Felsefe, Öze Bağlılık.
ABSTRACT
Philosophically Islamophobia And Criticism
Increasing Islamophobic rhetoric and practices in recent years have led to the idea that this concept
has a deeper mental infrastructure. Islamophobia, which is a religious, political, economic and cultural
phenomenon, is confronted as a different version of Xenophobia, which is essentially defined as
xenophobia, and shows that it has profound philosophical roots.
In this respect, the aim of our work is to demonstrate how is based the philosophical infrastructure
of the “Islamophobia” concept and how the opposing argument can be established with the help of
philosophy.
Keywords: Islamophobia, Xenophobia, Terrorism, Philosophy, Commitment to Essence
ÖZ Kur’ân’da, bazı eylemlerin iyi amelleri düşüreceği (iptal edeceği) bildirilir. Bu eylemler ayetlerde ‘Habtu’l- a’mâl/ İhbâtu’l- ama’l’ formatıyla ele alınır. Bu ayetlerde vurgu yapılan ortak temel nokta, salih amellerin (iyi... more
ÖZ
Kur’ân’da, bazı eylemlerin iyi amelleri düşüreceği (iptal edeceği) bildirilir. Bu eylemler
ayetlerde ‘Habtu’l- a’mâl/ İhbâtu’l- ama’l’ formatıyla ele alınır. Bu ayetlerde vurgu yapılan ortak
temel nokta, salih amellerin (iyi eylemlerin) kötü eylemler ile düşürülmesi hadisesidir. İşte bu
makalede, konu ile ilgili şu sorulara cevap aranacaktır: İyi ameller ve kötü ameller nelerdir?
Onların düşme (bâtıl olma) keyfiyeti nedir? Hangi eylemler iyi amelleri düşürür? Bu ameller
dünyada mı ahirette mi düşer?
Anahtar Kelimeler: Kur’ân, Hadis, Kötü Eylemler, İyi Eylemler, Bâtıl olmak.
ABSTRACT
A Conception in Quran Expressing the Nullifıcation (Becomıng Bâtil) of Good Deeds:
Habtu’l-A’mal / Ihbâtu’l-A’mal
It is declared in Quran that some actions nullify (cancel out) good deeds. These actions are
dealt through ‘Habtu’l-a’mal / İhbâtu’l-a’mal’ format in Quran verses. The common basic point
emphasized in these verses is the case that good deeds are removed with bad deeds. In this article,
the answers to the following questions will be sought: What are good deeds and bad deeds?
What’s the character of their nullification? Which actions nullify good deeds? Are these deeds
nullified in this life or in the afterlife?
Keywords: Quran, Hadith, Bad Deeds,, Good Deeds, Becoming Bâtıl.
Kur’ân’da, bazı eylemlerin iyi amelleri düşüreceği (iptal edeceği) bildirilir. Bu eylemler
ayetlerde ‘Habtu’l- a’mâl/ İhbâtu’l- ama’l’ formatıyla ele alınır. Bu ayetlerde vurgu yapılan ortak
temel nokta, salih amellerin (iyi eylemlerin) kötü eylemler ile düşürülmesi hadisesidir. İşte bu
makalede, konu ile ilgili şu sorulara cevap aranacaktır: İyi ameller ve kötü ameller nelerdir?
Onların düşme (bâtıl olma) keyfiyeti nedir? Hangi eylemler iyi amelleri düşürür? Bu ameller
dünyada mı ahirette mi düşer?
Anahtar Kelimeler: Kur’ân, Hadis, Kötü Eylemler, İyi Eylemler, Bâtıl olmak.
ABSTRACT
A Conception in Quran Expressing the Nullifıcation (Becomıng Bâtil) of Good Deeds:
Habtu’l-A’mal / Ihbâtu’l-A’mal
It is declared in Quran that some actions nullify (cancel out) good deeds. These actions are
dealt through ‘Habtu’l-a’mal / İhbâtu’l-a’mal’ format in Quran verses. The common basic point
emphasized in these verses is the case that good deeds are removed with bad deeds. In this article,
the answers to the following questions will be sought: What are good deeds and bad deeds?
What’s the character of their nullification? Which actions nullify good deeds? Are these deeds
nullified in this life or in the afterlife?
Keywords: Quran, Hadith, Bad Deeds,, Good Deeds, Becoming Bâtıl.
ÖZ Huzur dersleri, Osmanlıda padişah huzurunda ulemanın yaptığı müzakereli bir toplantıdır. Bu derslerin kapsam ve sistematiği ile ilgili kısa bir tanıtım yaptıktan sonra tarih boyunca bu derslere katılan Erzurumlu âlimleri tespit ettik.... more
ÖZ
Huzur dersleri, Osmanlıda padişah huzurunda ulemanın yaptığı müzakereli bir toplantıdır.
Bu derslerin kapsam ve sistematiği ile ilgili kısa bir tanıtım yaptıktan sonra tarih boyunca bu
derslere katılan Erzurumlu âlimleri tespit ettik. O kişinin bu derslere muhatap olarak katıldığını
ortaya koyduk. Bunların biyografileri ve girdikleri derslerle ilgili ayrıntıları saptadık.
Anahtar Kelimeler: Huzur dersleri, Osmanlı, Erzurumlu âlimler, padişah, muhatap, mukarrir.
ABSTRACT
Scholars from Erzurum Participated to Huzur Dersleri in Ottoman Period
Huzur dersleri is a negotiated meeting made by scholars in the presence of the sultan. In our
article, after making a brief introduction about scape and system of these lessons, we have
identified the Erzurum scholars who participated in these lessons throughout history. We showed
that ten scholars participated in these lessons as a muhatap. We have fixed their biographies and
details about the courses they entered.
Keywords: Huzur dersleri (lessons in the presence of sultan), scholars from Erzurum, sultan,
muqarrir (lecturer) muhatap (debater scholars).
Huzur dersleri, Osmanlıda padişah huzurunda ulemanın yaptığı müzakereli bir toplantıdır.
Bu derslerin kapsam ve sistematiği ile ilgili kısa bir tanıtım yaptıktan sonra tarih boyunca bu
derslere katılan Erzurumlu âlimleri tespit ettik. O kişinin bu derslere muhatap olarak katıldığını
ortaya koyduk. Bunların biyografileri ve girdikleri derslerle ilgili ayrıntıları saptadık.
Anahtar Kelimeler: Huzur dersleri, Osmanlı, Erzurumlu âlimler, padişah, muhatap, mukarrir.
ABSTRACT
Scholars from Erzurum Participated to Huzur Dersleri in Ottoman Period
Huzur dersleri is a negotiated meeting made by scholars in the presence of the sultan. In our
article, after making a brief introduction about scape and system of these lessons, we have
identified the Erzurum scholars who participated in these lessons throughout history. We showed
that ten scholars participated in these lessons as a muhatap. We have fixed their biographies and
details about the courses they entered.
Keywords: Huzur dersleri (lessons in the presence of sultan), scholars from Erzurum, sultan,
muqarrir (lecturer) muhatap (debater scholars).
ÖZ Tasavvuf tarihinin tesirleri çağları aşan sûfîlerinden biri olan Hallâc-ı Mansûr, ileri sürdüğü fikirleri, ortaya koyduğu sıra dışı sûfîlik tavrı ve trajik ölümü ile büyük bir şöhret kazanmıştır. O, farklı sahalara mensup birçok ilim... more
ÖZ
Tasavvuf tarihinin tesirleri çağları aşan sûfîlerinden biri olan Hallâc-ı Mansûr, ileri sürdüğü
fikirleri, ortaya koyduğu sıra dışı sûfîlik tavrı ve trajik ölümü ile büyük bir şöhret kazanmıştır. O, farklı
sahalara mensup birçok ilim vefikir adamının dikkatiniçekmiş, bunlardan bazılarının ağıreleştirilerine
maruz kalırken, pek çoğunun da takdirlerini kazanmıştır. Söz konusu eleştiri ve takdire tasavvuf ehli
içinden gelen örneklerin sayısı ise dikkat çekici ölçüde fazladır. Hallâc’ın yaşadığı dönemde ona
methiyelerde bulunan ve onu tenkit eden sûfîler olduğu gibi, o, ölümünün ardından da birçok
mutasavvıftan övgü ve tenkit almıştır. Bu makalede, Hallâc’ın tasavvufî görüşleri ve sûfî kişiliği
hakkında onun çağdaşlarından 14. yüzyıla kadar olan bazı mutasavvıfların övgüleri ve yergileri ele
alınacak, onun tasavvuf ehli üzerindeki tesirlerine sadece bu bağlamda ışık tutulmaya çalışılacaktır.
Anahtar kelimeler: Hallâc-ı Mansûr, şathiye, tasavvuf, ilâhî aşk, İbn Atâ, Cüneyd-i Bağdâdî.
ABSTRACT
Mansur al-Hallaj In Context of The Critics and Appreciations of Sufis
One of the most influential sufis in the history of sufism Mansur al-Hallaj, has earned a great
reputation for his ideas, extraordinary sufi attitude, and tragic death. Hallaj has sparked attention of
many scholars and intellectuals from different fields some of which criticized him very severely while
many of others hold him in a high regard. The majority of aforementioned critics and appreciations
have come from the community of sufi. Such as there were many sufis who praised or criticized him in
his life, so too were there after his death. This article will deal with praises and critics of sufis lived
between his lifetimeto 14. century, about Hallaj’s sufistic ideas and personality and clarify hiseffects on
mystics in this context.
Keywords: Mansur al-Hallaj, shatahat (estatic utterance), sufism, divine love, Ibn Ata, al-Junayd
al-Baghdadi.
Tasavvuf tarihinin tesirleri çağları aşan sûfîlerinden biri olan Hallâc-ı Mansûr, ileri sürdüğü
fikirleri, ortaya koyduğu sıra dışı sûfîlik tavrı ve trajik ölümü ile büyük bir şöhret kazanmıştır. O, farklı
sahalara mensup birçok ilim vefikir adamının dikkatiniçekmiş, bunlardan bazılarının ağıreleştirilerine
maruz kalırken, pek çoğunun da takdirlerini kazanmıştır. Söz konusu eleştiri ve takdire tasavvuf ehli
içinden gelen örneklerin sayısı ise dikkat çekici ölçüde fazladır. Hallâc’ın yaşadığı dönemde ona
methiyelerde bulunan ve onu tenkit eden sûfîler olduğu gibi, o, ölümünün ardından da birçok
mutasavvıftan övgü ve tenkit almıştır. Bu makalede, Hallâc’ın tasavvufî görüşleri ve sûfî kişiliği
hakkında onun çağdaşlarından 14. yüzyıla kadar olan bazı mutasavvıfların övgüleri ve yergileri ele
alınacak, onun tasavvuf ehli üzerindeki tesirlerine sadece bu bağlamda ışık tutulmaya çalışılacaktır.
Anahtar kelimeler: Hallâc-ı Mansûr, şathiye, tasavvuf, ilâhî aşk, İbn Atâ, Cüneyd-i Bağdâdî.
ABSTRACT
Mansur al-Hallaj In Context of The Critics and Appreciations of Sufis
One of the most influential sufis in the history of sufism Mansur al-Hallaj, has earned a great
reputation for his ideas, extraordinary sufi attitude, and tragic death. Hallaj has sparked attention of
many scholars and intellectuals from different fields some of which criticized him very severely while
many of others hold him in a high regard. The majority of aforementioned critics and appreciations
have come from the community of sufi. Such as there were many sufis who praised or criticized him in
his life, so too were there after his death. This article will deal with praises and critics of sufis lived
between his lifetimeto 14. century, about Hallaj’s sufistic ideas and personality and clarify hiseffects on
mystics in this context.
Keywords: Mansur al-Hallaj, shatahat (estatic utterance), sufism, divine love, Ibn Ata, al-Junayd
al-Baghdadi.
- by Betul Gurer and +1
- •
ÖZ Peygamberler diyarı Kudüs, İslâm’da özel bir yere ve kudsiyete sahiptir. Müslümanların ilk kıblesi olması ve Allah Resûlü’nün İsrâ gecesinde içine girip namaz kıldığı Mescid-i Aksâ’yı bünyesinde barındırması sebebiyle Kudüs, evvela... more
ÖZ
Peygamberler diyarı Kudüs, İslâm’da özel bir yere ve kudsiyete sahiptir. Müslümanların ilk kıblesi
olması ve Allah Resûlü’nün İsrâ gecesinde içine girip namaz kıldığı Mescid-i Aksâ’yı bünyesinde
barındırması sebebiyle Kudüs, evvela sahabenin sonra da bütün İslâm âleminin ilgi odağı hâline
gelmiştir.
Bu makalede, faziletine dair ayet ve hadislerin bulunduğu, tarihî ve manevî değeri yüksek
yerlerden biri olan Kudüs topraklarına ve Mescid-i Aksâ’ya gerek Hz. Peygamber döneminde gerekse
Hz. Peygamber’in vefatından sonra sahabenin gösterdiği ilgi ve bu ilginin sebepleri üzerinde durulacaktır.
Ayrıca sahabenin Mescid-i Aksâ’ya ve İsrâ hadisesine fazla önem vermediğine veya ilgi göstermediğine
dair günümüzde ileri sürülen bazı farklı görüş ve iddialar eleştirel bir bakış açısıyla ele alınıp
değerlendirilecek, bu görüş ve iddiaların ne derece doğru veya tutarlı olduğu ortaya konulmaya
çalışılacaktır.
Anahtar kelimeler: Sahabe, Kudüs, Mescid-i Aksâ, Beytü’l-Makdis.
ABSTRACT
Jerusalem and Al-Masjid Al-Aqsa According to the Companions of the Prophet
Jerusalem, the land of prophets, has a special place and holiness in Islam. It became the focus of
interest, primarily for the Companions of the Prophet (PBUH) and also for the whole Islamic world;
due to the fact that it was the first qibla (the direction of worship) and also it is the city in which the
Masjid al-Aqsa takes place, wherethe Messenger of Allah (PBU) had entered into it and had worshipped
on the night of Isra (journey from Mecca to Jerusalem).
In this article, we will dwell on the interest shown by the Companions for the city of Jerusalem and
for Masjid al-Aqsa - about which, there are verses from Quran and hadiths (prophetic narrations)
regarding their value and a place having a high historical and spiritual importance-, both at the time of
the Prophet (PBUH) and following his death and reasons of this interest. Furthermore, we will also deal
with different modern views and claims; asserting that the Companions had not paid due attention or
shown interest for Masjid al-Aqsa or the event of Isra (journey from Mecca to Jerusalem); we will
exhibit a critical approach on the matter and try to put forward an evaluation on the accuracy or
consistency of those views and claims.
Keywords: Companions of the Prophet, Jerusalem, al-Masjid al-Aqsa, Bait al-Maqdis.
Peygamberler diyarı Kudüs, İslâm’da özel bir yere ve kudsiyete sahiptir. Müslümanların ilk kıblesi
olması ve Allah Resûlü’nün İsrâ gecesinde içine girip namaz kıldığı Mescid-i Aksâ’yı bünyesinde
barındırması sebebiyle Kudüs, evvela sahabenin sonra da bütün İslâm âleminin ilgi odağı hâline
gelmiştir.
Bu makalede, faziletine dair ayet ve hadislerin bulunduğu, tarihî ve manevî değeri yüksek
yerlerden biri olan Kudüs topraklarına ve Mescid-i Aksâ’ya gerek Hz. Peygamber döneminde gerekse
Hz. Peygamber’in vefatından sonra sahabenin gösterdiği ilgi ve bu ilginin sebepleri üzerinde durulacaktır.
Ayrıca sahabenin Mescid-i Aksâ’ya ve İsrâ hadisesine fazla önem vermediğine veya ilgi göstermediğine
dair günümüzde ileri sürülen bazı farklı görüş ve iddialar eleştirel bir bakış açısıyla ele alınıp
değerlendirilecek, bu görüş ve iddiaların ne derece doğru veya tutarlı olduğu ortaya konulmaya
çalışılacaktır.
Anahtar kelimeler: Sahabe, Kudüs, Mescid-i Aksâ, Beytü’l-Makdis.
ABSTRACT
Jerusalem and Al-Masjid Al-Aqsa According to the Companions of the Prophet
Jerusalem, the land of prophets, has a special place and holiness in Islam. It became the focus of
interest, primarily for the Companions of the Prophet (PBUH) and also for the whole Islamic world;
due to the fact that it was the first qibla (the direction of worship) and also it is the city in which the
Masjid al-Aqsa takes place, wherethe Messenger of Allah (PBU) had entered into it and had worshipped
on the night of Isra (journey from Mecca to Jerusalem).
In this article, we will dwell on the interest shown by the Companions for the city of Jerusalem and
for Masjid al-Aqsa - about which, there are verses from Quran and hadiths (prophetic narrations)
regarding their value and a place having a high historical and spiritual importance-, both at the time of
the Prophet (PBUH) and following his death and reasons of this interest. Furthermore, we will also deal
with different modern views and claims; asserting that the Companions had not paid due attention or
shown interest for Masjid al-Aqsa or the event of Isra (journey from Mecca to Jerusalem); we will
exhibit a critical approach on the matter and try to put forward an evaluation on the accuracy or
consistency of those views and claims.
Keywords: Companions of the Prophet, Jerusalem, al-Masjid al-Aqsa, Bait al-Maqdis.
ÖZ Seyyid Kutub’un ‘fi Zilal-il Kuran’ adlı eseri taraftarları ve karşıtları tarafından büyük bir şöhret kazanmıştır. Bundan dolayı da pek çok kez basılmıştır. Araştırmalarda veçalışmalarda yeredinmesi ve bu kitaba ışık tutması için... more
ÖZ
Seyyid Kutub’un ‘fi Zilal-il Kuran’ adlı eseri taraftarları ve karşıtları tarafından büyük bir şöhret kazanmıştır.
Bundan dolayı da pek çok kez basılmıştır. Araştırmalarda veçalışmalarda yeredinmesi ve bu kitaba ışık
tutması için Seyyid Kutub’un ‘fi Zilal-il Kuran’ adlıeserinde gaybi konulara dair anlam, içerik ve metot yönünden
bir çalışma seçilmiştir.
Bilindiği üzere gaybi konular kelamcılar tarafından inançesaslarının şartlarından biri kabuledilmektedir.
Bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır: Anlam, içerik ve metot.
Çalışmada şuna benzer bazı soruların cevabı verilecektir: Gaybi konular nedir? Seyyid Kutub gaybi konulara
nasıl bakmıştır? Tefsirinde ne kadar gaybi konuya değinmiştir? Gaybi konuları kullanmadaki takip ettiği
yöntem nedir?
Ayrıca bu konuda daha önce hiçbir ihtisas çalışmam olmadı.
Anahtar kelimeler: akide, gaybi konular, melekler, mizan, sırat.
ABSTRACT
The Occult in Qutb’s Zilal Study of the concept, Content and Methodology
Qutb’s book “Fi Zilal Al-Quran” has received wide acclaim from both its proponents and opponents; hence
its several editions. In order to shed some light on this book, the theme of the Unseen (Occult) is selected for further
study in this paper.For it is well known among Islamic Dogma specialists that the Occult doctrine is one of
the pillars of Faith. This study is divided into three chapters (concept, content and methodology). So what is the
Occult? How is it viewed bySayyidQutb? How is it present in hisTafseer? What is his approach to studying it?
These aresome of the questions answered by this study, noting that I have not seen a precedent specialized study
of this aspect.
Keywords: Faith, Occult, Angels, The Scale, The Path.
Seyyid Kutub’un ‘fi Zilal-il Kuran’ adlı eseri taraftarları ve karşıtları tarafından büyük bir şöhret kazanmıştır.
Bundan dolayı da pek çok kez basılmıştır. Araştırmalarda veçalışmalarda yeredinmesi ve bu kitaba ışık
tutması için Seyyid Kutub’un ‘fi Zilal-il Kuran’ adlıeserinde gaybi konulara dair anlam, içerik ve metot yönünden
bir çalışma seçilmiştir.
Bilindiği üzere gaybi konular kelamcılar tarafından inançesaslarının şartlarından biri kabuledilmektedir.
Bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır: Anlam, içerik ve metot.
Çalışmada şuna benzer bazı soruların cevabı verilecektir: Gaybi konular nedir? Seyyid Kutub gaybi konulara
nasıl bakmıştır? Tefsirinde ne kadar gaybi konuya değinmiştir? Gaybi konuları kullanmadaki takip ettiği
yöntem nedir?
Ayrıca bu konuda daha önce hiçbir ihtisas çalışmam olmadı.
Anahtar kelimeler: akide, gaybi konular, melekler, mizan, sırat.
ABSTRACT
The Occult in Qutb’s Zilal Study of the concept, Content and Methodology
Qutb’s book “Fi Zilal Al-Quran” has received wide acclaim from both its proponents and opponents; hence
its several editions. In order to shed some light on this book, the theme of the Unseen (Occult) is selected for further
study in this paper.For it is well known among Islamic Dogma specialists that the Occult doctrine is one of
the pillars of Faith. This study is divided into three chapters (concept, content and methodology). So what is the
Occult? How is it viewed bySayyidQutb? How is it present in hisTafseer? What is his approach to studying it?
These aresome of the questions answered by this study, noting that I have not seen a precedent specialized study
of this aspect.
Keywords: Faith, Occult, Angels, The Scale, The Path.
Öz: Kur’ân meâllerinin çeviri tekniklerine uygun olarak hazırlanması, dil ve üslûbunun çağın diline uygun olması ve hitap ettiği kitleyi dikkate alması başarılı bir çeviri açısından önemlidir. Bundan daha önemlisi okurlara meâlin... more
Öz:
Kur’ân meâllerinin çeviri tekniklerine uygun olarak hazırlanması, dil ve üslûbunun çağın diline
uygun olması ve hitap ettiği kitleyi dikkate alması başarılı bir çeviri açısından önemlidir. Bundan daha
önemlisi okurlara meâlin özellikleri hakkında teknik ve ön bilgilersunan bir giriş kısmının hazırlanmasıdır.
Çünkü bu konular mütercim tarafından meâlin bu kısmında ifade edilir. Ancak araştırmamız
sonucunda meâllerin giriş kısımlarında belirtilen bu teorik bilgilerin muhtevası ve bunların ne ölçüde
çeviriye yansıtıldığı konusunda bir çalışma yapılmadığını gördük. Bu makale, bazı meâllerden hareketle
giriş kısımlarında zikredilen konuları ve bunların ne ölçüde çeviride uygulandığını tespit etmeyi hedeflemektedir.
Anahtar kelimeler: Meâl, Yöntem, Dil, Üslûp, Meâl tenkidi.
The Entry of the Meaning of Quran in Terms of Theory and Practice
Abstract:
It is important that the meanings of Qur’an to prepare in accordance with the translation
techniques, the language and styles to be appropriate to the age language, and to take into account the
audience for a successful translation. More important than this is to prepare an introduction that
provides to readers technical and preliminary information about the features of meaning. Because these
issues areexpressed by thetranslator in this section of the meaning. However, as a result of our research,
we have seen that there is no study on the content of these theoretical information given in the
introduction parts of the meanings of Quran and how much they are reflected in translation. This
article aims to identify the topics mentioned in the introductory part moving from some of the selected
meanings of Quran and the extent to which they are applied in translation.
Keywords: Meaning of Quran, Method, Language, Style, Meaning criticism.
Kur’ân meâllerinin çeviri tekniklerine uygun olarak hazırlanması, dil ve üslûbunun çağın diline
uygun olması ve hitap ettiği kitleyi dikkate alması başarılı bir çeviri açısından önemlidir. Bundan daha
önemlisi okurlara meâlin özellikleri hakkında teknik ve ön bilgilersunan bir giriş kısmının hazırlanmasıdır.
Çünkü bu konular mütercim tarafından meâlin bu kısmında ifade edilir. Ancak araştırmamız
sonucunda meâllerin giriş kısımlarında belirtilen bu teorik bilgilerin muhtevası ve bunların ne ölçüde
çeviriye yansıtıldığı konusunda bir çalışma yapılmadığını gördük. Bu makale, bazı meâllerden hareketle
giriş kısımlarında zikredilen konuları ve bunların ne ölçüde çeviride uygulandığını tespit etmeyi hedeflemektedir.
Anahtar kelimeler: Meâl, Yöntem, Dil, Üslûp, Meâl tenkidi.
The Entry of the Meaning of Quran in Terms of Theory and Practice
Abstract:
It is important that the meanings of Qur’an to prepare in accordance with the translation
techniques, the language and styles to be appropriate to the age language, and to take into account the
audience for a successful translation. More important than this is to prepare an introduction that
provides to readers technical and preliminary information about the features of meaning. Because these
issues areexpressed by thetranslator in this section of the meaning. However, as a result of our research,
we have seen that there is no study on the content of these theoretical information given in the
introduction parts of the meanings of Quran and how much they are reflected in translation. This
article aims to identify the topics mentioned in the introductory part moving from some of the selected
meanings of Quran and the extent to which they are applied in translation.
Keywords: Meaning of Quran, Method, Language, Style, Meaning criticism.