Fahri Gökçen TANER
Turkish
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde lisans eğitimini 2005 yılında tamamlamış ve aynı yıl Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilimdalı'nda göreve başlamıştır. Yüksek Lisans ve doktora eğitimini, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yapmıştır.
Ceza Hukuku’nda Zamanaşımı başlıklı yüksek lisans tezini 2007, Türk Ceza Hukukunda Cinsel Özgürlüğe Karşı Suçlar adlı doktora tezini 2013 yılında tamamlamıştır. Bu süreçte yüksek lisans sırasında akademik çalışma için Fransa Hükümet Bursu’yla Lyon-3 Jean Moulin Üniversitesi’nde ve ayrıca doktora sırasında Roma La Sapienza ve Bologna Üniversiteleri’nde bulunmuştur.
2019 yılında Ceza Muhakemesi Hukukunda Adil Yargılanma Hakkı Bağlamında Çelişme ve Silahların Eşitliği isimli doçentlik monografisini yayımlamış ve aynı yıl doçent ünvanını almıştır. Doçentlik tez araştırması sırasında, kısa süreyle Friburg’daki Max Planck Suç Güvenlik ve Hukuk Enstitüsü’nü ziyaret etmiştir. Fransızca, İngilizce ve İtalyanca bilmektedir.
English
He completed his undergraduate education at Ankara University Faculty of Law in 2005 and started to work at Ankara University Faculty of Law, Department of Criminal and Criminal Procedure Law in the same year. He completed his master's and doctorate education at Ankara University Social Sciences Institute.
His master's thesis titled Statute of Limitations in Criminal Law (2007) and his doctoral thesis titled Offenses Against Sexual Freedom in Turkish Criminal Law (2013) . In this process, for foreign research and cooperation he visited University of Lyon-3 Jean Moulin with a French Government Scholarship for academic work during his master's degree, and also at the Universities of Rome La Sapienza and Bologna during his doctorate.
In 2019, he published his associate professorship monograph titled Adversarial Trial and Equality of Arms in the Context of the Right to a Fair Trial in Criminal Procedure Law and received the title of associate professor in the same year. For the his post doc research he visited the Max Planck Institute for Crime Security and Law in Freiburg. He is fluent in French, English and Italian.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde lisans eğitimini 2005 yılında tamamlamış ve aynı yıl Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilimdalı'nda göreve başlamıştır. Yüksek Lisans ve doktora eğitimini, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yapmıştır.
Ceza Hukuku’nda Zamanaşımı başlıklı yüksek lisans tezini 2007, Türk Ceza Hukukunda Cinsel Özgürlüğe Karşı Suçlar adlı doktora tezini 2013 yılında tamamlamıştır. Bu süreçte yüksek lisans sırasında akademik çalışma için Fransa Hükümet Bursu’yla Lyon-3 Jean Moulin Üniversitesi’nde ve ayrıca doktora sırasında Roma La Sapienza ve Bologna Üniversiteleri’nde bulunmuştur.
2019 yılında Ceza Muhakemesi Hukukunda Adil Yargılanma Hakkı Bağlamında Çelişme ve Silahların Eşitliği isimli doçentlik monografisini yayımlamış ve aynı yıl doçent ünvanını almıştır. Doçentlik tez araştırması sırasında, kısa süreyle Friburg’daki Max Planck Suç Güvenlik ve Hukuk Enstitüsü’nü ziyaret etmiştir. Fransızca, İngilizce ve İtalyanca bilmektedir.
English
He completed his undergraduate education at Ankara University Faculty of Law in 2005 and started to work at Ankara University Faculty of Law, Department of Criminal and Criminal Procedure Law in the same year. He completed his master's and doctorate education at Ankara University Social Sciences Institute.
His master's thesis titled Statute of Limitations in Criminal Law (2007) and his doctoral thesis titled Offenses Against Sexual Freedom in Turkish Criminal Law (2013) . In this process, for foreign research and cooperation he visited University of Lyon-3 Jean Moulin with a French Government Scholarship for academic work during his master's degree, and also at the Universities of Rome La Sapienza and Bologna during his doctorate.
In 2019, he published his associate professorship monograph titled Adversarial Trial and Equality of Arms in the Context of the Right to a Fair Trial in Criminal Procedure Law and received the title of associate professor in the same year. For the his post doc research he visited the Max Planck Institute for Crime Security and Law in Freiburg. He is fluent in French, English and Italian.
less
InterestsView All (19)
Uploads
Makaleler/Bildiriler (Articles/Presented papers) by Fahri Gökçen TANER
Buna karşında savunma hakkı, AİHS’nin 6/3-c maddesinde açık bir teminat olarak düzenlenmiştir.
Söz konusu hüküm uyarınca bir suç ile itham edilen herkes:
“Kendi kendini müdafaa etmek veya kendi seçeceği bir müdafii veya eğer bir müdafi tayin için malî imkânlardan mahrum bulunuyor ve adaletin selâmeti gerektiriyorsa, mahkeme tarafından tayin edilecek bir, avukatın meccani yardımından istifade etmek” hakkına sahiptir.
Hükümde düzenlenen üç ayrı hak vardır. Bunlar; “kendini bizzat savunma hakkı”, “avukat seçme hakkı” ve “bir avukatın hukuki yardımından ücretsiz faydalanma hakkı”dır.
Dolayısıyla gerekçeli karar hakkı esas olarak savunma hakkından bağımsız bir teminattır. Öte yandan, savunmanın ileri sürdüğü argümanların dikkate alınıp alınmadığını görebildiği yer, kararın gerekçesidir. Çelişmeli bir muhakemede savunmanın amacı, dosyaya giren bilgi ve belgeleri öğrenerek, bunlar üzerinde yaptığı yorumlarla yargılama makamını etkilemektir. Bu sırada savunma, silahların eşitliği ilkesinin bir gereği olarak iddia makamı karşısında ciddi bir şekilde dezavantajlı konumda bırakılmamalıdır. Görüldüğü üzere gerekçeli karar hakkı her ne kadar bağımsız bir teminat olsa da, adil yargılanma hakkına ilişkin diğer zımni ve açık teminatlarla yakın bir ilişki içerisindedir.
Bu tebliğde, gerekçeli karar hakkının hem CMK hem de AİHS’deki düzenlemeler dikkate alınmak suretiyle savunma makamı bakımından önemi ve makamın yaptığı işlemlere etkileri tartışılacaktır.
Son dönemde Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 2019/7 sayılı içtihadı birleştirme kararı ve Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetiminde verdiği 2020/8 numaralı iptal talebini red kararları da, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın davaya katılmasıyla ilgili çeşitli sorunlara bağlantılıdır.
Türkiye’de, Avrupa’daki gelişmeler göz önüne alınarak çevreye karşı suçlar ve kamu sağlığına karşı suçlar başta olmak üzere, topluma karşı suçlarda sivil toplumun kamu davasına katılmasına imkân veren bir yasal düzenleme yapılmasın yerinde olabilir. Bu tür bir düzenleme yapılacaksa, kendisine bu imkân tanınacak olan kurum, Cumhuriyet savcılığına destek olabilecek ve davaya yön verebilecek kapasiteye sahip olmalıdır. Bu noktada akla gelen ilk kurum şüphesiz ki barolardır.
Bu çalışmada Fransız ve İtalyan örnekleri ortaya konulmak suretiyle, kamu davasına katılmanın, suçtan doğrudan zarar görmeyen kurumlar lehine genişletilmesinin gerekliliği ve yerindeliği konusu tartışmaya açılmaktadır.
Anahtar kelimeler: Davaya katılma, kadına ve çocuğa yönelik şiddet, baroların kamu davasına katılması, mağdur hakları, sivil toplum
The Right Of The Ministry Of Family And Social Policies to Participate in the Criminal Case Due To Violence Against Women, Children And Family Members and the Current Situation of Bar Associations and Non-Governmental Organizations In View of European Example
Victim rights have improved significantly over the past three decades. Providing the opportunity to intervene cases to the non-governmental organizations which are not directly harmed by crime, is among the important developments in Europe in this regard. In Turkey, on the other hand, the regulation on intervention provides this opportunity to the Ministry of Family and Social Policies, not to the civil society. The regulation is dysfunctional as the Ministry does not have the number of lawyers to pursue effective litigation. In addition, for adult and non-vulnerable groups of victims, granting the Ministry the right to intervene without the victim's consent is not appropriate.
Recently, the decision numbered 2019/7 of the Unification General Assembly of the Court of Cassation and the decision numbered 2020/8 of the Constitutional Court to reject the annulment request are also related to various problems related to the intervention of the Ministry of Family and Social Policies.
In Turkey, considering the developments in Europe, it may be appropriate to make a legal regulation that allows civil society to intervene criminal case in crimes against society, especially crimes against the environment and crimes against public health. If such an arrangement is to be made, the institution that will be given this opportunity should have the capacity to support the public prosecutor and direct the case. At this point, the first institution that comes to mind is undoubtedly the bar associations.
In this study, the necessity and appropriateness of the extension of intervention in criminal case in favor of the institutions that are not directly harmed by the crime are brought into discussion by putting forward the French and Italian examples.
Key words:
Intervention, violence against women and children, intervention of the bar associations in criminal case, victim rights, civil society
Mediator's Criminal Responsibility for Special Offences in Terms of Victim-Offender Mediation
ABSTRACT
In recent years, the application and scope of mediation in criminal procedures expanded with the tendency to
extensificate alternative dispute resolution methods. Given the current situation, the criminal responsibility of the
mediator should be discussed and determined in light of their obligations. The mediator is a public official performing
a duty from the moment of their appointment to the moment they submit their report. Therefore, perpetrators may
receive more severe punishment for certain crimes committed because of the mediator duty. However, the mediator’s
public official role may also lead to criminal liability for some special offenses2 and heavier penalties in terms of others.
This article evaluates the circumstances for which the mediator can be held responsible due to their official capacity.
Keywords: Mediator, criminal liability of the mediator, public officer
Teknolojinin hızla geliştiği bir çağda, hukuk sistemlerinin buna kayıtsız kalması ve teknolojinin imkânlarından yararlanılmaması düşünülemez. Bu gelişmelere paralel olarak, görüntülü ve sesli iletişim teknikleri kullanılarak, ilgililerin duruşmaya (video konferans yöntemiyle) uzaktan katılımları sağlanmaktadır. Bu yöntemin kullanılması hukuk sistemlerine, transfer masraflarından tasarruf etme ve yargılamayı makul sürede tamamlama gibi birçok avantaj sağlamaktadır. Bununla beraber anılan yöntem, adil yargılanma hakkı kapsamındaki birçok güvenceyi sınırlamaktadır. Çalışmada, terminolojik bir tartışmanın ardından adil yargılanma hakkı ile ilgili genel esaslar açıklanmıştır. Devamında, medeni hak ve yükümlükler ile suç isnadına ilişkin uyuşmazlıklarda video konferans yönteminin kullanılması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi içtihatları açısından değerlendirilmiştir. Çalışmanın sonunda ise mevzuat ile Yargıtay ve bölge adliye mahkemelerinin içtihadı ortaya konularak, duruşmaya uzaktan katılan her bir süje bakımından değerlendirmeler yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Video konferans yöntemi, adil yargılanma hakkı, duruşmada hazır bulunma hakkı, yargılamaya etkili katılım, duruşmaya uzaktan katılıma
ABSTRACT
In an era where technology is developing so rapidly, it is unthinkable for justice systems to remain indifferent to this situation and not to benefit from the means of technology. In parallel with these developments, by using video and audio communication techniques (by video conference system), related persons can participate to the hearing remotely. Use of this system, provides many advantages to the justice systems such as saving transfer costs and completing the trial in a reasonable time. However, the aforementioned method limits many guarantees which are provided by the right to a fair trial. In the study, after a terminological debate, the general principles regarding the right to a fair trial is explained. Then, the use of video conferencing system in the determination of civil rights and obligations or criminal charge are evaluated in terms of the case law of the European Court of Human Rights and the Turkish Constitutional Court. At the end of the study, evaluations are made in terms of each party attending the hearing remotely, by putting forward the legislation and the jurisprudence of the Court of Cassation and regional courts of appeal.
Keywords: Video conferencing method, right to a fair trial, right to be present at the hearing, to participate effectively in a trial, participating the hearing remotely.
Abstract: For some crimes, making a statement at the hearing is very difficult for various categories of victims and witnesses. Because these people are vulnerable for individual reasons, and their personal interests must be balanced against the interests of the accused regarding the right to a fair trial. This study focuses on the vulnerable victim and the submission of such victim at the hearing. The study primarily dwell upon the concepts of vulnerable witness and vulnerable victim, and explains why the concept of the witness involves the concept of victim in the context of article 6/3-(d) of the * Bu yazı, araştırma ve yayın etiğine uygundur.
Türkiye’de de kısaca SEGBİS olarak adlandırılan video konferans sistemiyle duruşmaya katılma uygulaması gitgide yaygınlaşmaktadır. Ancak söz konusu uygulamanın adil yargılanma hakkının gereklerini sağlayabilmesi için, duruşmaya etkili katılım ve müdafi yardımından faydalanma haklarına riayet edilmesi gerekmektedir. 2017 yılında CMK’nın 196/4. maddesinde yapılan değişiklik sonrasında, sanığın duruşma salonuna getirilmeksizin duruşmaya video konferans yoluyla bağlanmaya zorlanması riski ortaya çıkmıştır. Öte yandan CMK ve SEGBİS Yönetmeliği, duruşmaya video konferans yoluyla bağlanan sanığın müdafi yardımından faydalanma hakkını teminat altına almak bakımından da yetersizdir. Bu bağlamda Türkiye’deki mevcut video konferans uygulaması, adil yargılanma hakkının gereklerine uygun değildir.
Abstract
In Turkey, use of video conference system in proceedings (which also briefly called as SEGBIS) is increasingly becoming widespread. However, in order this practice to meet the requirements of the right to fair trial, the right to effective participation in trail and the right to have legal assistance must be respected. In the year of 2017, after the amendment which is made in the 196/4th article of Criminal Procedure Code, a new risk is born in the form of forcing the defendant to connect to the hearing via videoconference without being brought to the courtroom. Moreover provisions of Criminal Procedure Code and by-law related to SEGBIS are insufficient to guarantee the defendant’s right to have a legal assistance who is connected to the hearing via videoconference. In this context, the video conference practise in Turkey doesn’t comply with the requirements of right to fair trial.
2015 yılından bu yana, ardı ardına konuyla ilgili pek çok gelişme yaşanmıştır. Hızlı değişen ülke gündeminde, bu gelişmeler zaman içerisinde unutulmaktadır. Bu nedenle öncelikle, konuya ilişkin ortaya çıkan gelişmeler kronolojik olarak sıralanacak, ardından ise maddeler halinde genel bir değerlendirme yapılacaktır. Bu yöntem; hukukçu olanlar kadar, çocuk konusuyla ilgilenen ancak farklı formasyona sahip ilgililerin de, gelişmeleri takip etmesine yardım etmeye elverişlidir.
Bugün konunun yeninden ele alınmasına yönelik ihtiyacın nedeni, daha önce yapılmak istenilen ancak TBMM’de kabul edilmeyen, çocukların evlendirilmesine yönelik düzenlemenin bir benzerinin yeniden yapılmak istendiğine dair, basında ve sosyal medyada farklı kaynaklardan yayılan haberlerdir. Kaynakların farklı olması, haberin doğru olması ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Mademki “insan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır” (hafıza-i beşer nisyan ile malüldür); önce hatırlatmak, sonra da sorunları birbirleri ile ilişkilendirerek kısaca tartışmakta fayda vardır.
Özet: Kovuşturmaya yer olmadığı kararlarına karşı Anayasa Mahkemesi'ne yapılan bireysel başvuruların önemli bir kısmı, konu bakımından yetkisizlik ya da başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararlarına konu olmaktadır. Hangi haklara ilişkin olarak, hangi yolların tüketilmesinden sonra bu yola gidilebileceğini anlamak için, Anayasa Mahkemesi'nin ve AİHM'nin içtihat-larının bilinmesi gerekir. Bu çalışmada Anayasa Mahkemesi'nin kovuşturmaya yer olmadığı kararları bağlamında verdiği kararlar, öğretideki görüşler ışığında sınıflandırılarak bir incelemeye tâbi tutulmaktadır. Mahkemenin içtihadı uyarınca, bu konuda adil yargılanma hakkını esas alan başvuruların herhangi bir başarı şansı yoktur. Zira Mahkeme, Perez/Fransa kararında sayılan istisnalar hariç, üçüncü kişilerin cezalandırılmasını talep etmeyi suçtan zarar gören bakımından adil yargılanma hakkının kapsamında görmemektedir. Buna karşın yaşam hakkı ile işkence ve insanlık dışı muamele yasağı bağlamında yapılan yeterli bir başvuru sonucunda, Anayasa Mahkemesi'nin devletin usuli (etkili soruşturma) yükümlülüklerinin ihlali dolayısıy-la ihlal kararı verme olasıdır. Diğer maddi haklarda ise Mahkeme, AİHM'nin Perez/Fransa kararındaki yaklaşımını esas alarak, mutlaka diğer hukuk yollarının tüketilmesini talep etmektedir.
Abstract: An important number of the individual applications made before the Constitutional Court against the decisions of no ground for prosecution is responded with inadmissibility decisions due to lack of authority or non-consumption of remedies. The jurisprudence of the Constitutional Court and the ECHR shall be known in order to understand which rights can be subject matter of the individual application mechanism and which remedies must be exhausted beforehand. In this study, the decisions of the Constitutional Court regarding no ground for prosecution decisions are classified in the light of the views articulated by several writers in the doctrine. As far as the the Court's case-law is concerned, applications based on the right to a fair trial have no chance of success. The reason for this early conclusion is that the Court, except for the exemptions stated in Perez/France case, does not confer the right to fair trial on the victims of a crime has the right to demand prosecution or sentencing of third parties for a criminal offence. On the contrary, the Constitutional Court is likely to find a violation of the procedural obligations of the State (effective investigation) as a result of a sufficient application made in the context of the “right to life” or “prohibition of torture and inhuman treatment”. About other substantive rights, the Court, taking the ECHR's approach at Perez/France decision as an example, absolutely demands that other remedies shall be exhausted.
THE DIFFERENCES WHICH ARISE IN APPEAL LAW TO THE COURT OF CASSATION AFTER THE ENTRANCE INTO FORCE OF THE PROVISIONS OF CRIMINAL PROCEDURE CODE N. 5271
Abstract
Appeal law to the Court of Cassation in criminal procedure law changed drastically after the regional courts of justice began to work on 20 July 2016, and thus “appeal to the regional court of justice” entered into force in our law. In accordance with that, all court decisions that have been made after 20 July 2016 and which have not previously been examined by the Court of Cassation shall be appealed to regional justice courts and after that to the Court of Cassation if available. These decisions will be examined according the provisions of Criminal Procedure Code No.5271. In this study, the provisions of Code of Criminal Procedure Code No.5271 related to the way of appeal to the Court of Cassation, which contain significant differences compared to the former Code, examined in a comparative manner. These changes require some old habits to be abandoned.
Bu çalışmada durumu ortaya koyabilmek açısından Türk ceza hukukunda yer alan belgede maddi sahteciliğe ve içerik sahteciliğine ilişkin düzenlemeler incelenmiş ardından ise trafik kaza tutanaklarına ilişkin olasılıklar değerlendirilmiştir.
Judging from the Court of Cassation case-law, it is seen that the people who prepare false traffic accident report are punished for two separate crimes. These crimes are “fraud with the intention of collecting insurance amount” (TCC article 158/1-k) and “forgery on private documents” (TCC article 207). However, the established case-law is extremely problematic in the face of the fact that intellectual forgery on private documents is not a crime. It is seen that Supreme Court doesn’t make any distinction between the materially false records and intellectually false records in this context.
In this study, in order to clarify the situation, firstly the regulations in Turkish criminal law related to material and intellectual forgery have been examined. Then, the probabilities related to traffic accident reports were evaluated.
WHAT DID THE LAW NO. 6545 BRING ABOUT
THE CRIMES OF SEXUAL ASSAULT AND SEXUAL HARASSMENT?
WHAT COULD IT BRING?
Abstract: In 2014, 10 years after the enactment of Turkish Criminal Code, with the Law No.6545 a number of changes were made in the provisions related to sexual crimes. What is done is not an ordinary law change. Because, the adopted method is not changing the problematic provisions or adding some new phrases, but is cut and paste. Consequently, all provisions related to sexual crimes are more or less affected by this change.
1. Devletin etkili soruşturma yapma yükümlülüğü
Tuncay Alemdaroğlu Başvurusu (dava zamanaşımı bağlamında)
Deniz Yazıcı Başvurusu (hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve işkence ve kötü muamele yasağı bağlamında)
2. Kanunilik İlkesi
Mahmut Manbaki Başvurusu (kabahatler bakımından lehe kanunun geriye yürümesi bağlamında)
3. Suçsuzluk Karinesi
Ramazan Tosun başvurusu (ceza mahkemesinde şüpheden sanık yararlanır ilkesi uygulanarak verilerek beraat kararının bağlayıcılığı)
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 119/4. maddesinde yer alan;
“Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konut, işyeri veya diğer kapalı yerlerde arama yapabilmek için o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişi bulundurulur.” hükmünün ne şekilde yorumlanması gerektiği konusundaki içtihat, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru yoluyla verdiği bir karardan sonra ve buna dayanılarak değişmiştir. Çalışmada, içtihattaki bu değişiklik hukuka aykırı deliller konusundaki, doktrindeki farklı görüşler tartışılarak değerlendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Arama tanığı, adli arama, bireysel başvuru, hukuka
aykırı delil, mutlak-nisbi hukuka aykırılık
ABSTRACT
Following a recent decision of the Constitutional Court, rendered through
individual application procedure, the case law regarding the interpretation of the article 119/4 of the Criminal Procedure Code comprising the rule “If private dwellings, business premises or properties that are not open to the public are to be searched without the public prosecutor being present, then two members of the community council in that district or two neighbors shall be called to be present, in order to be entitled to conduct the search” has changed. In this article, this change in the case law will be evaluated through discussing different views of the doctrine regarding the matter of illegally obtained evidence.
Keywords: Search witness, judicial search, individual application,
illegally obtained evidence, absolute-relative contradiction to law
In this work, it is discussed that how it must be and
how it mustn’t be the new regulations after the decisions of Constitutional Court related to child sexual abuse and religious ceremony of marriage
Summary
Women’s equality struggle changed a lot of things in criminal codes about sexual crimes. In this work, the story of the said change is told at selected headlines. Some of these subjects are the legal value which is protected and which is changed by the time, effect of this change on legal texts, latest advances in sexual harassment and stalking crimes, martial rape, obligation of resistance and reparatory marriage.
Fakat söz konusu düzenlemenin, bu belgeleri bilmeden kullanan mükelleflerin kusurlu olup olmadıkları gözetilmeksizin cezalandırılması esasına dayanması, kabahatler hukukunun esaslarına aykırıdır.
Bu makalede söz konusu aykırılığın nedenleri, kabahatler hukuku ile kusur sorumluluğunun ilişkisi ve konuyla ilgili yeni tarihli Anayasa Mahkemesi Kararı da dikkate alınarak tartışılacak, böylelikle 306 Sıra No'lu Tebliğ'e dayanılarak yapılan vergi ziyaı cezalı tarhiyatların hukuka uygunluğu konuları tartışılmaktadır.
Buna karşında savunma hakkı, AİHS’nin 6/3-c maddesinde açık bir teminat olarak düzenlenmiştir.
Söz konusu hüküm uyarınca bir suç ile itham edilen herkes:
“Kendi kendini müdafaa etmek veya kendi seçeceği bir müdafii veya eğer bir müdafi tayin için malî imkânlardan mahrum bulunuyor ve adaletin selâmeti gerektiriyorsa, mahkeme tarafından tayin edilecek bir, avukatın meccani yardımından istifade etmek” hakkına sahiptir.
Hükümde düzenlenen üç ayrı hak vardır. Bunlar; “kendini bizzat savunma hakkı”, “avukat seçme hakkı” ve “bir avukatın hukuki yardımından ücretsiz faydalanma hakkı”dır.
Dolayısıyla gerekçeli karar hakkı esas olarak savunma hakkından bağımsız bir teminattır. Öte yandan, savunmanın ileri sürdüğü argümanların dikkate alınıp alınmadığını görebildiği yer, kararın gerekçesidir. Çelişmeli bir muhakemede savunmanın amacı, dosyaya giren bilgi ve belgeleri öğrenerek, bunlar üzerinde yaptığı yorumlarla yargılama makamını etkilemektir. Bu sırada savunma, silahların eşitliği ilkesinin bir gereği olarak iddia makamı karşısında ciddi bir şekilde dezavantajlı konumda bırakılmamalıdır. Görüldüğü üzere gerekçeli karar hakkı her ne kadar bağımsız bir teminat olsa da, adil yargılanma hakkına ilişkin diğer zımni ve açık teminatlarla yakın bir ilişki içerisindedir.
Bu tebliğde, gerekçeli karar hakkının hem CMK hem de AİHS’deki düzenlemeler dikkate alınmak suretiyle savunma makamı bakımından önemi ve makamın yaptığı işlemlere etkileri tartışılacaktır.
Son dönemde Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 2019/7 sayılı içtihadı birleştirme kararı ve Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetiminde verdiği 2020/8 numaralı iptal talebini red kararları da, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın davaya katılmasıyla ilgili çeşitli sorunlara bağlantılıdır.
Türkiye’de, Avrupa’daki gelişmeler göz önüne alınarak çevreye karşı suçlar ve kamu sağlığına karşı suçlar başta olmak üzere, topluma karşı suçlarda sivil toplumun kamu davasına katılmasına imkân veren bir yasal düzenleme yapılmasın yerinde olabilir. Bu tür bir düzenleme yapılacaksa, kendisine bu imkân tanınacak olan kurum, Cumhuriyet savcılığına destek olabilecek ve davaya yön verebilecek kapasiteye sahip olmalıdır. Bu noktada akla gelen ilk kurum şüphesiz ki barolardır.
Bu çalışmada Fransız ve İtalyan örnekleri ortaya konulmak suretiyle, kamu davasına katılmanın, suçtan doğrudan zarar görmeyen kurumlar lehine genişletilmesinin gerekliliği ve yerindeliği konusu tartışmaya açılmaktadır.
Anahtar kelimeler: Davaya katılma, kadına ve çocuğa yönelik şiddet, baroların kamu davasına katılması, mağdur hakları, sivil toplum
The Right Of The Ministry Of Family And Social Policies to Participate in the Criminal Case Due To Violence Against Women, Children And Family Members and the Current Situation of Bar Associations and Non-Governmental Organizations In View of European Example
Victim rights have improved significantly over the past three decades. Providing the opportunity to intervene cases to the non-governmental organizations which are not directly harmed by crime, is among the important developments in Europe in this regard. In Turkey, on the other hand, the regulation on intervention provides this opportunity to the Ministry of Family and Social Policies, not to the civil society. The regulation is dysfunctional as the Ministry does not have the number of lawyers to pursue effective litigation. In addition, for adult and non-vulnerable groups of victims, granting the Ministry the right to intervene without the victim's consent is not appropriate.
Recently, the decision numbered 2019/7 of the Unification General Assembly of the Court of Cassation and the decision numbered 2020/8 of the Constitutional Court to reject the annulment request are also related to various problems related to the intervention of the Ministry of Family and Social Policies.
In Turkey, considering the developments in Europe, it may be appropriate to make a legal regulation that allows civil society to intervene criminal case in crimes against society, especially crimes against the environment and crimes against public health. If such an arrangement is to be made, the institution that will be given this opportunity should have the capacity to support the public prosecutor and direct the case. At this point, the first institution that comes to mind is undoubtedly the bar associations.
In this study, the necessity and appropriateness of the extension of intervention in criminal case in favor of the institutions that are not directly harmed by the crime are brought into discussion by putting forward the French and Italian examples.
Key words:
Intervention, violence against women and children, intervention of the bar associations in criminal case, victim rights, civil society
Mediator's Criminal Responsibility for Special Offences in Terms of Victim-Offender Mediation
ABSTRACT
In recent years, the application and scope of mediation in criminal procedures expanded with the tendency to
extensificate alternative dispute resolution methods. Given the current situation, the criminal responsibility of the
mediator should be discussed and determined in light of their obligations. The mediator is a public official performing
a duty from the moment of their appointment to the moment they submit their report. Therefore, perpetrators may
receive more severe punishment for certain crimes committed because of the mediator duty. However, the mediator’s
public official role may also lead to criminal liability for some special offenses2 and heavier penalties in terms of others.
This article evaluates the circumstances for which the mediator can be held responsible due to their official capacity.
Keywords: Mediator, criminal liability of the mediator, public officer
Teknolojinin hızla geliştiği bir çağda, hukuk sistemlerinin buna kayıtsız kalması ve teknolojinin imkânlarından yararlanılmaması düşünülemez. Bu gelişmelere paralel olarak, görüntülü ve sesli iletişim teknikleri kullanılarak, ilgililerin duruşmaya (video konferans yöntemiyle) uzaktan katılımları sağlanmaktadır. Bu yöntemin kullanılması hukuk sistemlerine, transfer masraflarından tasarruf etme ve yargılamayı makul sürede tamamlama gibi birçok avantaj sağlamaktadır. Bununla beraber anılan yöntem, adil yargılanma hakkı kapsamındaki birçok güvenceyi sınırlamaktadır. Çalışmada, terminolojik bir tartışmanın ardından adil yargılanma hakkı ile ilgili genel esaslar açıklanmıştır. Devamında, medeni hak ve yükümlükler ile suç isnadına ilişkin uyuşmazlıklarda video konferans yönteminin kullanılması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi içtihatları açısından değerlendirilmiştir. Çalışmanın sonunda ise mevzuat ile Yargıtay ve bölge adliye mahkemelerinin içtihadı ortaya konularak, duruşmaya uzaktan katılan her bir süje bakımından değerlendirmeler yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Video konferans yöntemi, adil yargılanma hakkı, duruşmada hazır bulunma hakkı, yargılamaya etkili katılım, duruşmaya uzaktan katılıma
ABSTRACT
In an era where technology is developing so rapidly, it is unthinkable for justice systems to remain indifferent to this situation and not to benefit from the means of technology. In parallel with these developments, by using video and audio communication techniques (by video conference system), related persons can participate to the hearing remotely. Use of this system, provides many advantages to the justice systems such as saving transfer costs and completing the trial in a reasonable time. However, the aforementioned method limits many guarantees which are provided by the right to a fair trial. In the study, after a terminological debate, the general principles regarding the right to a fair trial is explained. Then, the use of video conferencing system in the determination of civil rights and obligations or criminal charge are evaluated in terms of the case law of the European Court of Human Rights and the Turkish Constitutional Court. At the end of the study, evaluations are made in terms of each party attending the hearing remotely, by putting forward the legislation and the jurisprudence of the Court of Cassation and regional courts of appeal.
Keywords: Video conferencing method, right to a fair trial, right to be present at the hearing, to participate effectively in a trial, participating the hearing remotely.
Abstract: For some crimes, making a statement at the hearing is very difficult for various categories of victims and witnesses. Because these people are vulnerable for individual reasons, and their personal interests must be balanced against the interests of the accused regarding the right to a fair trial. This study focuses on the vulnerable victim and the submission of such victim at the hearing. The study primarily dwell upon the concepts of vulnerable witness and vulnerable victim, and explains why the concept of the witness involves the concept of victim in the context of article 6/3-(d) of the * Bu yazı, araştırma ve yayın etiğine uygundur.
Türkiye’de de kısaca SEGBİS olarak adlandırılan video konferans sistemiyle duruşmaya katılma uygulaması gitgide yaygınlaşmaktadır. Ancak söz konusu uygulamanın adil yargılanma hakkının gereklerini sağlayabilmesi için, duruşmaya etkili katılım ve müdafi yardımından faydalanma haklarına riayet edilmesi gerekmektedir. 2017 yılında CMK’nın 196/4. maddesinde yapılan değişiklik sonrasında, sanığın duruşma salonuna getirilmeksizin duruşmaya video konferans yoluyla bağlanmaya zorlanması riski ortaya çıkmıştır. Öte yandan CMK ve SEGBİS Yönetmeliği, duruşmaya video konferans yoluyla bağlanan sanığın müdafi yardımından faydalanma hakkını teminat altına almak bakımından da yetersizdir. Bu bağlamda Türkiye’deki mevcut video konferans uygulaması, adil yargılanma hakkının gereklerine uygun değildir.
Abstract
In Turkey, use of video conference system in proceedings (which also briefly called as SEGBIS) is increasingly becoming widespread. However, in order this practice to meet the requirements of the right to fair trial, the right to effective participation in trail and the right to have legal assistance must be respected. In the year of 2017, after the amendment which is made in the 196/4th article of Criminal Procedure Code, a new risk is born in the form of forcing the defendant to connect to the hearing via videoconference without being brought to the courtroom. Moreover provisions of Criminal Procedure Code and by-law related to SEGBIS are insufficient to guarantee the defendant’s right to have a legal assistance who is connected to the hearing via videoconference. In this context, the video conference practise in Turkey doesn’t comply with the requirements of right to fair trial.
2015 yılından bu yana, ardı ardına konuyla ilgili pek çok gelişme yaşanmıştır. Hızlı değişen ülke gündeminde, bu gelişmeler zaman içerisinde unutulmaktadır. Bu nedenle öncelikle, konuya ilişkin ortaya çıkan gelişmeler kronolojik olarak sıralanacak, ardından ise maddeler halinde genel bir değerlendirme yapılacaktır. Bu yöntem; hukukçu olanlar kadar, çocuk konusuyla ilgilenen ancak farklı formasyona sahip ilgililerin de, gelişmeleri takip etmesine yardım etmeye elverişlidir.
Bugün konunun yeninden ele alınmasına yönelik ihtiyacın nedeni, daha önce yapılmak istenilen ancak TBMM’de kabul edilmeyen, çocukların evlendirilmesine yönelik düzenlemenin bir benzerinin yeniden yapılmak istendiğine dair, basında ve sosyal medyada farklı kaynaklardan yayılan haberlerdir. Kaynakların farklı olması, haberin doğru olması ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Mademki “insan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır” (hafıza-i beşer nisyan ile malüldür); önce hatırlatmak, sonra da sorunları birbirleri ile ilişkilendirerek kısaca tartışmakta fayda vardır.
Özet: Kovuşturmaya yer olmadığı kararlarına karşı Anayasa Mahkemesi'ne yapılan bireysel başvuruların önemli bir kısmı, konu bakımından yetkisizlik ya da başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararlarına konu olmaktadır. Hangi haklara ilişkin olarak, hangi yolların tüketilmesinden sonra bu yola gidilebileceğini anlamak için, Anayasa Mahkemesi'nin ve AİHM'nin içtihat-larının bilinmesi gerekir. Bu çalışmada Anayasa Mahkemesi'nin kovuşturmaya yer olmadığı kararları bağlamında verdiği kararlar, öğretideki görüşler ışığında sınıflandırılarak bir incelemeye tâbi tutulmaktadır. Mahkemenin içtihadı uyarınca, bu konuda adil yargılanma hakkını esas alan başvuruların herhangi bir başarı şansı yoktur. Zira Mahkeme, Perez/Fransa kararında sayılan istisnalar hariç, üçüncü kişilerin cezalandırılmasını talep etmeyi suçtan zarar gören bakımından adil yargılanma hakkının kapsamında görmemektedir. Buna karşın yaşam hakkı ile işkence ve insanlık dışı muamele yasağı bağlamında yapılan yeterli bir başvuru sonucunda, Anayasa Mahkemesi'nin devletin usuli (etkili soruşturma) yükümlülüklerinin ihlali dolayısıy-la ihlal kararı verme olasıdır. Diğer maddi haklarda ise Mahkeme, AİHM'nin Perez/Fransa kararındaki yaklaşımını esas alarak, mutlaka diğer hukuk yollarının tüketilmesini talep etmektedir.
Abstract: An important number of the individual applications made before the Constitutional Court against the decisions of no ground for prosecution is responded with inadmissibility decisions due to lack of authority or non-consumption of remedies. The jurisprudence of the Constitutional Court and the ECHR shall be known in order to understand which rights can be subject matter of the individual application mechanism and which remedies must be exhausted beforehand. In this study, the decisions of the Constitutional Court regarding no ground for prosecution decisions are classified in the light of the views articulated by several writers in the doctrine. As far as the the Court's case-law is concerned, applications based on the right to a fair trial have no chance of success. The reason for this early conclusion is that the Court, except for the exemptions stated in Perez/France case, does not confer the right to fair trial on the victims of a crime has the right to demand prosecution or sentencing of third parties for a criminal offence. On the contrary, the Constitutional Court is likely to find a violation of the procedural obligations of the State (effective investigation) as a result of a sufficient application made in the context of the “right to life” or “prohibition of torture and inhuman treatment”. About other substantive rights, the Court, taking the ECHR's approach at Perez/France decision as an example, absolutely demands that other remedies shall be exhausted.
THE DIFFERENCES WHICH ARISE IN APPEAL LAW TO THE COURT OF CASSATION AFTER THE ENTRANCE INTO FORCE OF THE PROVISIONS OF CRIMINAL PROCEDURE CODE N. 5271
Abstract
Appeal law to the Court of Cassation in criminal procedure law changed drastically after the regional courts of justice began to work on 20 July 2016, and thus “appeal to the regional court of justice” entered into force in our law. In accordance with that, all court decisions that have been made after 20 July 2016 and which have not previously been examined by the Court of Cassation shall be appealed to regional justice courts and after that to the Court of Cassation if available. These decisions will be examined according the provisions of Criminal Procedure Code No.5271. In this study, the provisions of Code of Criminal Procedure Code No.5271 related to the way of appeal to the Court of Cassation, which contain significant differences compared to the former Code, examined in a comparative manner. These changes require some old habits to be abandoned.
Bu çalışmada durumu ortaya koyabilmek açısından Türk ceza hukukunda yer alan belgede maddi sahteciliğe ve içerik sahteciliğine ilişkin düzenlemeler incelenmiş ardından ise trafik kaza tutanaklarına ilişkin olasılıklar değerlendirilmiştir.
Judging from the Court of Cassation case-law, it is seen that the people who prepare false traffic accident report are punished for two separate crimes. These crimes are “fraud with the intention of collecting insurance amount” (TCC article 158/1-k) and “forgery on private documents” (TCC article 207). However, the established case-law is extremely problematic in the face of the fact that intellectual forgery on private documents is not a crime. It is seen that Supreme Court doesn’t make any distinction between the materially false records and intellectually false records in this context.
In this study, in order to clarify the situation, firstly the regulations in Turkish criminal law related to material and intellectual forgery have been examined. Then, the probabilities related to traffic accident reports were evaluated.
WHAT DID THE LAW NO. 6545 BRING ABOUT
THE CRIMES OF SEXUAL ASSAULT AND SEXUAL HARASSMENT?
WHAT COULD IT BRING?
Abstract: In 2014, 10 years after the enactment of Turkish Criminal Code, with the Law No.6545 a number of changes were made in the provisions related to sexual crimes. What is done is not an ordinary law change. Because, the adopted method is not changing the problematic provisions or adding some new phrases, but is cut and paste. Consequently, all provisions related to sexual crimes are more or less affected by this change.
1. Devletin etkili soruşturma yapma yükümlülüğü
Tuncay Alemdaroğlu Başvurusu (dava zamanaşımı bağlamında)
Deniz Yazıcı Başvurusu (hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve işkence ve kötü muamele yasağı bağlamında)
2. Kanunilik İlkesi
Mahmut Manbaki Başvurusu (kabahatler bakımından lehe kanunun geriye yürümesi bağlamında)
3. Suçsuzluk Karinesi
Ramazan Tosun başvurusu (ceza mahkemesinde şüpheden sanık yararlanır ilkesi uygulanarak verilerek beraat kararının bağlayıcılığı)
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 119/4. maddesinde yer alan;
“Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konut, işyeri veya diğer kapalı yerlerde arama yapabilmek için o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişi bulundurulur.” hükmünün ne şekilde yorumlanması gerektiği konusundaki içtihat, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru yoluyla verdiği bir karardan sonra ve buna dayanılarak değişmiştir. Çalışmada, içtihattaki bu değişiklik hukuka aykırı deliller konusundaki, doktrindeki farklı görüşler tartışılarak değerlendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Arama tanığı, adli arama, bireysel başvuru, hukuka
aykırı delil, mutlak-nisbi hukuka aykırılık
ABSTRACT
Following a recent decision of the Constitutional Court, rendered through
individual application procedure, the case law regarding the interpretation of the article 119/4 of the Criminal Procedure Code comprising the rule “If private dwellings, business premises or properties that are not open to the public are to be searched without the public prosecutor being present, then two members of the community council in that district or two neighbors shall be called to be present, in order to be entitled to conduct the search” has changed. In this article, this change in the case law will be evaluated through discussing different views of the doctrine regarding the matter of illegally obtained evidence.
Keywords: Search witness, judicial search, individual application,
illegally obtained evidence, absolute-relative contradiction to law
In this work, it is discussed that how it must be and
how it mustn’t be the new regulations after the decisions of Constitutional Court related to child sexual abuse and religious ceremony of marriage
Summary
Women’s equality struggle changed a lot of things in criminal codes about sexual crimes. In this work, the story of the said change is told at selected headlines. Some of these subjects are the legal value which is protected and which is changed by the time, effect of this change on legal texts, latest advances in sexual harassment and stalking crimes, martial rape, obligation of resistance and reparatory marriage.
Fakat söz konusu düzenlemenin, bu belgeleri bilmeden kullanan mükelleflerin kusurlu olup olmadıkları gözetilmeksizin cezalandırılması esasına dayanması, kabahatler hukukunun esaslarına aykırıdır.
Bu makalede söz konusu aykırılığın nedenleri, kabahatler hukuku ile kusur sorumluluğunun ilişkisi ve konuyla ilgili yeni tarihli Anayasa Mahkemesi Kararı da dikkate alınarak tartışılacak, böylelikle 306 Sıra No'lu Tebliğ'e dayanılarak yapılan vergi ziyaı cezalı tarhiyatların hukuka uygunluğu konuları tartışılmaktadır.
AİHM’nin, adil yargılanma hakkını tanımlarken kullandığı iki temel unsur çelişme ve silahların eşitliğidir. Bu nedenle bu iki temel ilkenin, adil yargılanma hakkının özünü oluşturduğunu söylemek yanlış olmaz. AİHM tarafından, AİHS’nin 6. maddesinde geçen “fair hearing” (adil bir şekilde dinlenilme) kavramından türetilen ve Sözleşme’de açıkça yer verilmeyen bu iki ilke, hukuk dalından bağımsız olarak her türlü muhakemede ve hatta bireyin devlet otoritesiyle karşılaştığı muhakeme dışı safhalarda büyük önem taşımakta, kişinin iddia ve savunma hakkının korunmasına ve muhakemeye yön vermesine hizmet etmektedir. Bu ilkelerin somut birer güven-ce haline gelmesinde, AİHM’nin bu ilkelere yüklediği anlamın katkısı büyüktür. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolunun Türk hukuk sistemine girmesiyle, adil yargılanma hakkının çekirdeğinde yer alan çelişme ve silah-ların eşitliği ilkeleri çok daha önemli hale gelmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin de bireysel başvuru içtihadında, büyük ölçüde AİHM tarafından çizilen yolu izlediği görülmektedir.
Bu çalışma, insan hakları hukukuyla doğrudan ilişkili bir ceza muhakemesi hukuku monografisidir. Aslına bakılırsa, bugünün hukuk dünyasında, en azından adil yargılanma hakkı konusunda, insan hakları hukuku ile muhakeme hukukuna ilişkin kuralları birbirinden ayırmak mümkün değil-dir. Eğer bir farktan söz etmek gerekiyorsa, olsa olsa insan hakları hukuku-nun genel ilkeleri belirlediği, ceza muhakemesi hukukunda ise bu ilkelerin somut kurallara dönüştüğü söylenebilir.
İnsan hakları hukuku konusunda yapılan bireysel başvuruları karara bağlayan AİHM ve Anayasa Mahkemesi, adil yargılanma hakkı konusunda önemli bir içtihada sahiptir. Bu içtihat, Türkiye’deki ceza muhakemesi hu-kuku standardının yükselmesine yönelik pek çok değişikliğin de temel ge-rekçesidir. Ancak belirtmek gerekir ki bu durum, bu çalışmanın yapılmasını bir yandan desteklerken, bir yandan da oldukça güçleştirmektedir. Zira in-san hakları hukuku bakımından adil yargılanma hakkına ilişkin çizilen kav-ramsal çerçeve ve oluşturulan terminolojiyi, temelde iç hukuku konu alan bir monografiye oturtmak her durumda kolay değildir; ancak, gereklidir.
Öte yandan AİHM’nin ve Anayasa Mahkemesi’nin içtihadı, uygulama için her zaman yeterli ölçüde somut değildir. Zira uygulamada temel sorun, var olan kuralın ne şekilde uygulanacağıdır ve bu konu öncelikle yerel mahkemeleri ilgilendirmektedir. Bu nedenle bu çalışmada, bir sorunu tartışırken, bireysel başvuru yolunda verilen ihlal kararlarının yanında, konu-nun kanun yollarında ne şekilde ele alınması gerektiğini de tartışacağız. Ümit ediyoruz ki bu çaba, iç hukuk yolları tüketilirken, bazı sorunların da tükenmesine katkıda bulunacaktır.
Ceza muhakemesinde çelişme denildiğinde, akla ilk gelenin “çelişme yöntemi” olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak bu çalışmanın konusu, çelişme yöntemiyle sınırlı değildir. AİHM ve Anayasa Mahkemesi tarafından verilen anlam bağlamında, çelişme ilkesinin hukukumuzdaki yansımaları üzerinde bir tartışma yürütmek, bu çalışmanın temel amaçlarından biridir. Çelişme; maddi içeriği olan, dolayısıyla bünyesinde birtakım haklar barındı-ran bir ilkedir. Ceza muhakemesinde, çelişme ilkesine doğrudan veya dolay-lı yoldan hizmet eden pek çok hak ve teminat vardır. Bunlar, CMK’nın so-ruşturma ve kovuşturma evresine ilişkin hükümlerine dağılmış vaziyettedir.
Çalışmanın birinci bölümde daha çok adil yargılanma hakkı bağlamında çelişme ve silahların eşitliği ilkeleriyle, bunlarla ilgili kavramlar üzerinde durulacaktır. Burada öncelikle ele alınması gereken kavram, şüphesiz ki adil yargılanma hakkıdır. Zira adil yargılanma hakkına ilişkin temel esaslar ortaya konulmadan, bu hakkın altında yer alan hiçbir teminat anlaşılamaz. Konunun adil yargılanma hakkıyla ilişkisi ortaya konulduktan sonra, çeliş-me ve silahların eşitliği önce ayrı ayrı, sonrasında ise karşılaştırmalı olarak incelenecektir. Böylelikle zaman zaman AİHM ve Anayasa Mahkemesi içti-hatlarında dahi birbirine karışabilen bu ilkelerin, birbirinden net bir şekilde ayrılması amaçlanmaktadır. Bölümün devamında çelişme ve silahların eşitliği ilkeleriyle, ceza muhakemesinde geçerli olan diğer hak ve ilkeler arasın-daki ilişki ele alınarak, ceza muhakemesi hukukunun sistemi bağlamında bilgi verilecektir. Birinci bölüm, söz konusu ilkelerin, tarihsel olarak ceza muhakemesi sistemlerinin gelişiminde sahip olduğu rolün ele alınmasıyla son bulmaktadır.
İkinci ve üçüncü bölümde ise, Türk ceza muhakemesi sisteminde yer alan çelişmeye ilişkin kurallar, mümkün olduğunca sistematik bir şekilde ele alınacaktır. Bu yapılırken, çalışmanın diğer yapı taşı olan silahların eşit-liği ilkesine başvurularak, incelenen kuralın taraflar arasında mevcut olması gereken adil dengeyi bozup bozmadığı gözetilecektir. Zira çelişmenin gerektiği gibi olmasını sağlayan ilk teminat, silahların eşitliğidir. Nadiren ise bunun tam tersi yapılacak ve konunun neden çelişme ilkesiyle ilgili olmadı-ğı, ancak silahların eşitliği ilkesini hangi sebeple ilgilendirdiği açıklanacaktır.
İkinci bölümde ele alınan temel konular arasında soruşturma evresi bağlamında; isnadın bildirilmesi hakkı, müdafi yardımından faydalanma hakkı, dosya inceleme hak ve yetkisi, tutuklama talebi halinde adil yargı-lanma hakkı ve özgürlük ve güvenlik hakkı kesişiminde doğan sorunlar, tercüman yardımından faydalanma hakkı, erken dinleme ve iddianamenin değerlendirilmesi süreci yer almaktadır.
Üçüncü bölüm kovuşturma evresine ayrılmıştır. Burada muhakemenin yürüyüşüne paralel olarak; duruşma hazırlığı, duruşma ve kanun yolları şeklindeki sıra izlenecektir. Duruşma hazırlığında ele alınan konular, iddia-namenin tebliği, erken dinleme, ve bu süreçte delil toplanması talepleridir. Bölümün önemli bir kısmı, duruşma devresine ve bu devrede delillerin or-taya konulması ve tartışılmasına ayrılmıştır. Delillerin ortaya konulması bağlamında tek veya belirleyici delil ölçütü, duruşmaya getirilemeyen tanık-ların durumu, gizli tanıklık, kırılgan tanıklar, devlet sırlarına ilişkin tanıklık konuları ele alınan önemli konular arasındadır. Buna ek olarak yine üçüncü bölümde kovuşturma evresinde kendi kendini savunma, müdafi yardımın-dan faydalanma ve duruşmada hazır bulunma hakları, SEGBİS kullanımının duruşmaya katılma ve müdafiin hukuki yardımından faydalanma konu-sunda ortaya çıkarttığı dezavantajlar, asliye ceza mahkemelerinde Cumhuriyet savcılarının duruşmaya çıkmamaları, son sözün sanığa verilmesi ve ek savunma hakkı üzerinden durulan önemli konular arasında sayılabilir. Kanun yollarına ilişkin olarak konu, hem olağan hem de olağanüstü kanun yolları bağlamında ele alınacaktır.
Tüm bu incelemeyi yaparken özellikle AİHM ve onu izleyen Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru içtihatlarını doğru biçimde aktarabilmeyi ve bunlarla iç hukuk arasında tutarlı bir ilişki kurabilmeyi amaçlıyoruz. Çalışmada yer alan AİHM kararlarının tamamı, AİHM’nin resmî içtihat karar veri tabanı olan HUDOC’da (https://hudoc.echr.coe.int) yer alan İngilizce ve Fransızca kararlardan Türkçeye çevrilmiştir. Bazı yerlerde ise, Fransızca ve İngilizce metinler karşılaştırmalı olarak incelenmiş ve var olan anlam farklılıkları üzerinde durulmuştur.
Son dönemde Türkiye hakkında verilen kararların önemli bir kısmı Fransız dilinde olduğundan; İngilizceye kıyasla daha az kişi tarafından bili-nen bu dilde verilen kararlar, Adalet Bakanlığı tarafından Türkçeye çevril-mediği sürece, hukukçuların büyük bir çoğunluğu, kararlarda ortaya çıkan gelişmelerden uzak kalmaktadır. Bu nedenle çalışmada, mümkün olduğun-ca bu kararlara öncelik verilmesine gayret gösterilmiştir. Sonuç olarak ka-rar veya sözleşme çevirilerinde bir hata olmuşsa, bu hata da yazara aittir.
İlgili yerlerde mümkün olduğunca çok AİHM kararına gönderme yapa-rak; bu kararların, adil yargılanma hakkına ilişkin ihlallere yönelik Anayasa Mahkemesi ve AİHM önünde yapılacak başvurulara katkıda bulunmasını arzu ediyoruz. Ancak asıl önem verilmesi gereken husus, bu kararların de-rece mahkemeleri önünde kullanılarak, ihlalin ortaya çıkmasının önlenme-sidir. Bu bağlamda çalışma, sadece bireysel başvuru yapacak veya kanun yoluna başvuracak kişilere değil, tüm hukukçulara hitap etmektedir. Zira söz konusu kararlarda ortaya konan ilkeleri bilmesi ve buna uygun dav-ranması gerekenler, öncelikle yargılama makamı ve savcılıktır.
Son olarak bu çalışmanın, yalnızca AİHM ve Anayasa Mahkemesi’nin kararlarıyla çizdiği çerçeveyle sınırlı olmayacağını ifade etmek gerekir. Bu bağlamda, söz konusu mahkemeler önüne gitmemiş ancak Türk hukukunda sorun yaratmaya aday pek çok düzenleme de ele alınacaktır. Böylelikle ihlal konusu uygulamaların ilk derece mahkemeleri önünde veya kanun yolla-rında ileri sürülmesine ya da yapılacak yeni bireysel başvurulara destek olmak, başlıca dileğimizdir.
İlk basıya kıyasla hatrı sayılır ölçüde genişleyen ve güncelleştirilen ikinci basıda, öncelikle 6545 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikler yerlerine işlenerek tartışılmış ve yeni yargı kararlarıyla birlikte değerlendirilmiştir. TCK'nın 102-105. maddeleri arasında yer alan tüm hükümleri etkileyen ve cezaları oldukça artıran 6545 sayılı Kanun karşısında, lehe kanuunn hangisi olduğu ve zaman bakımından uygulama sorunları her bir değişiklikte özellikle tartışılmıştır.
Buna ek olarak Anayasa Mahkemesi'nin çocukların cinsel istismarı suçuna ilişkin verdiği iptal kararları, ardından kanun koyucunun yapmaya çalıştığı ancak kamuoyundan gördüğü tepki üzerine geri çektiği "mağdur çocuğun evlenmesi" esasına dayalı düzenleme ve sonuçta yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun ile bazı cinsel suçlulara ilişkin tedavi yükümlülüğünü düzenleyen yönetmelik de çalışmada ele alınan yeni konular arasındadır.
Konu Başlıkları
Cinsel Özgürlük Kavramı ve Cinsel Özgürlüğe Karşı Suçlarla Korunan Hukuki Menfaat
Cinsel Saldırı
Çocukların Cinsel İstismarı
Reşit Olmayanla Cinsel İlişki
Cinsel Taciz
İkinci Basıya Sunuş
Bu çalışmanın ilk basısı 2002 yılında, “Ceza Muhakemesinde Vicdani Kanaat” adıyla doçentlik tezim olarak yayımlanmıştı. Kitabın yayınını takiben 2005 yılından bu yana, başta 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu olmak üzere, ceza ve ceza muhakemesi mevzuatında ciddi bir değişim yaşanmıştır ve halen de yaşanmaya devam etmektedir. Bu değişim aslında kitabın özü ve içerisinde tartışılan konulara ilişkin köklü bir değişiklik getirmiş değildir. Zira tartışılan konular insanlığın ortak mirası olarak binlerce yılın birikimiyle ortaya çıkmıştır.
Fakat mevzuattaki bu değişimin özellikle 1412 sayılı CMUK döneminde daha hukuk alanında çalışmaya başlamamış olan genç nesil başta olmak üzere, kitabın okuyucular tarafından takip edilmesini ve kullanılmasını güçleştirdiğini kabul etmek gerekir. Bu nedenle mevzuattaki değişiklikleri kitaba işlemek ve yapılan yenilikleri değerlendirmek arzusuyla çalışmanın güncellemesi fikri doğmuş ve kitabın 5271 sayılı CMK döneminde hukuk alanında yeniden var olması istenmiştir. Bu aşamada güncellemeye katkıda bulunmak amacıyla çalışmaya genç meslektaşım Dr. Fahri Gökçen TANER katılmıştır.
Aslında bir doçentlik tezinin bir başka genç meslektaşın katılımıyla güncellenmesi, örneğine sık rastlanır bir şey değildir. Böylelikle çalışma, aradan geçen 13 yılın ardından eklenen Türkçe, İngilizce, Fransızca ve İtalyanca kaynaklar ve yeni mahkeme kararlarıyla; bir yandan gençleşirken diğer yandan da olgunlaşmış haliyle tekrar okuyucunun ilgisine sunulmaktadır.
Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU
Ankara Hukuk Fakültesi
5 Kasım 2015
Fakültenin 90. Kuruluş Yıl dönümü
Ceza Muhakemesinde Yalan: Yüzyıllara Yayılan Bir Yılan Hikayesi konulu konferansta geçmişten bugüne, ceza muhakemesinde yalanı tespit etmek ve gerçeği bulmak üzere izlenen yollar ele alınmaktadır.
Bugünün insan haklarına dayalı ceza muhakemesi sisteminde ceza muhakemesi süjelerinin yalan söylemek olasılıkları ve doğru söyleme yükümlülüklerinin olup olmadığı da tartışılan konular arasındadır.
Sunum 50 ile 75. dakikalar arasındadır.
Sunum 37 ila 70. dakikalar arasındadır.
Katılımcılar: Prof. Dr. Ali Kemal Yıldız
Doç. Dr. Fahri Gökçen Taner
Dr. Öğr. Üyesi Serdar Talas
Ceza Hukuku Panelleri serisinin bu canlı yayınında "Çelişmeli muhakeme ve silahların eşitliği" bağlamında doğrudan doğruyalık, hakimin değişmezliği, delil ikamesi ve tartışılması ile tutukluluk muhakemesi konuları ele alınmıştır.
KONU : ARAMA VE HUKUKA AYKIRI DELİLLER - ÇELİŞMELİ YARGILAMA İLKESİ
PRATİK ÇALIŞMASI 2017/2
KONU : CMK 158/6, Fiil ve faille bağlılık kuralı