Books by Hadiye Yılmaz Odabaşı
Ozet 1960'lardan itibaren psikotarih aracılıgıyla, tarih biliminin geçmişi anlamak için tarihsel ... more Ozet 1960'lardan itibaren psikotarih aracılıgıyla, tarih biliminin geçmişi anlamak için tarihsel olay ve olgulara yöneltilen "nasıl" sorusunun cevabı psikolojik motivasyon merkezli olarak aranmaya başlanmıştır. Psikanal-izin kurucu babası Freud yaygın bir şekilde ilk psikotarih (ve psikobiyografi) çalışmasının da sahibi olarak kabul edilmektedir. Erik Erikson'un Young Man Luther (1958) adlı eseri ise ilk akademik psikotarih çalışması olarak kabul edilmiş ve Erikson psikotarihin kurucu babası olarak görülmüştür. Freud'dan Erikson'a, Lifton'dan Kohut'a tarihe çeşitli psikoloji yönelimleriyle yaklaşan bir alan olarak iktisat, sosyal ya da kültürel tarih kadar geniş kapsamlı bir etkinlige ulaşamamışsa da bugüne kadar psikotarihin varlıgını korumuş ve hatta farklı yaklaşımlar geliştirebilmiş olması bile kanımızca alanüzerine odaklanmak için yeterli bir gerekçedir. Abstract Since the 1960s, through the agency of psychohistory, the answers to the "how" question, which is directed to historical events and facts in order to understand the past, has been searched via psychological motivations being at the centre. Freud, the founding father of psychoanalysis, is widely regarded as the author of the first psychohistory (and psychobiography) study. Yet, E. Erikson's Young Man Luther (1958) is accepted as the first academic psychohistory study and Erikson is seen as the founding father of psychohistory. Psychohistory, from Freud to Erikson and Lifton to Kohut, as a field that approaches history with various psychology-oriented methods, has not yet reached the level of comprehensive scopes and activities of economic, social, and cultural history. However, it is worth pointing out that, psychohistory has preserved its existence and even developed different approaches until today which is sufficient justification for focusing on the field.
Papers by Hadiye Yılmaz Odabaşı
Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2020
Psikanalizin kurucu babası Sigmund Freud, çoğunlukla ilk psikotarih çalışmasının da sahibi olarak... more Psikanalizin kurucu babası Sigmund Freud, çoğunlukla ilk psikotarih çalışmasının da sahibi olarak anılmaktadır. Freud, psikanalizin klinik dışında da yapılabileceğini savunarak bu alanı uygulamalı psikanaliz olarak adlandırmış, biyografiye psikanalizin yönteminin nasıl uygulanacağı ve bulguların nasıl yorumlanacağına ilişkin ilk psikotarih/psikobiyografi örneğini Leonardo da Vinci çalışmasıyla vermiştir. Freud, Leonardo da Vinci çalışmasında, 1909'da Viyana Grubu’nda söylemiş olduğu “Tabii ki, karakterin özelliklerini anlamak için önce erkeğin cinsel yaşamını araştırmalıyız,” sözlerine uygun olarak klinik tanı kategorilerine dayalı motivasyon teorisini Leonardo’nun yaşamına uygulamıştır. Leonardo’nun yaşam öyküsündeki bazı boşlukları Bastırma, Yüceltme, Çocukluk Anısı, Eşcinsellik ve Narsisizm, Parafraks ve Perseverasyon, Gerileme ve Saplantı, Saplantılı Nevroz tanıları çerçevesinde analiz ederek “Leonardo neden böyle bir insandı? Neden belirli bir motiv modeli ve bu motivleri i...
Halkciligin ve koyculugun belirgin bir gelisme gosterdigi II. Mesrutiyet doneminin ilk yillarinda... more Halkciligin ve koyculugun belirgin bir gelisme gosterdigi II. Mesrutiyet doneminin ilk yillarinda Istanbul’da Ittihat ve Terakki Suleymaniye Kulubu tarafindan koyluler icin Isik isimli bir yayin cikarilmistir. Donemin halkci ve koycu soylemine, Ittihat ve Terakki kuluplerine isik tutmak uzere bu makalede, adi gecen risale degisik boyutlariyla incelenecektir.
İstanbul Üniversitesi'nin Taşrada Tanıtım Faaliyetleri ve Halk Eğitim Çalışmalarına Bir Ö... more İstanbul Üniversitesi'nin Taşrada Tanıtım Faaliyetleri ve Halk Eğitim Çalışmalarına Bir Örnek Olarak Üniversite Haftası (1940-1957)
Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2018
Özet 20. yüzyılın başında Avrupa emperyalizminin Osmanlı hâkimiyetindeki toprakları içeren Ortado... more Özet 20. yüzyılın başında Avrupa emperyalizminin Osmanlı hâkimiyetindeki toprakları içeren Ortadoğu bölgesini yeniden şekillendirme projesine karşı Türkler bir istiklal harbi başlatırken Suriye bölgesinde bir direniş zuhur etmiştir. Ne var ki Türkçe literatürde 1919-1922 yıllarında Suriye bölgesinde cereyan eden bu mücadele pek az yer tutmaktadır. Bu nedenle çalışma, Suriye bölgesinde bu evrede yaşanan siyasi hadiseler, bu hadiselerin ortaya çıkış nedenleri ve sonuçları ile sürece etki eden iç ve dış siyasi unsurları inceleyerek, mücadelenin niteliğini tanımlama gayretindedir. Öte yandan aynı coğrafyada, aynı tarihsel kesitte, aynı güçlere karşı verilen iki mücadelede başarıya ulaşamamış Suriye örneğiyle karşılaştırılmak suretiyle Türk milli mücadele sürecinin başarıya ulaşmasını sağlayan saiklere dikkat çekilmektedir.
The main aim of this study is to analyze the construction process of the Ottoman large group iden... more The main aim of this study is to analyze the construction process of the Ottoman large group identity within the framework of political, economic, social, cultural structures and the social networks during the classical period. This approach is not new to the discipline of history. However, in this study, we discuss the formation of Ottoman large group identity through an interdisciplinary perspective using theories and concepts of social psychology and sociology. The argument is that the institutional structure and organization of the Ottoman Empire, which regulated the interactions and relations of different social group members, led to the development of a dual identity model. This inclusive organization model, which was shaped by Ottoman rule, strengthened the formation of positive attitudes toward unification/integration between the groups, while preserving sub-identities, and contributing to the simultaneous identification of group members with both superordinate and subgroup identities. Objective representations such as Ottoman Greek, Ottoman Armenian, and Ottoman Jew can be perceived as the most concrete examples of dual identity formations within Ottoman society.
Traditional disputes on pre-modern Ottoman identity mostly revolve around the topic of "Is there ... more Traditional disputes on pre-modern Ottoman identity mostly revolve around the topic of "Is there a single Ottoman identity or various Ottoman identities?" Some researchers point out that the name "Ottoman" refers to the ruling class. On the other hand, some researchers mention a supra-religious and supra-ethnic unionist consciousness and the existence of an Ottoman identity as an umbrella of sovereignty. The basic argument of this paper is that the Ottoman Empire's institutional structure and organization, which governed the group members' contacts and connections in political, economic, cultural, and social life, provides a good setting for the formation of the dual identity paradigm. In the two big spaces of social life in the Ottoman society, commercial and agricultural life, social life organized by the waqf system from places of worship to educational institutions, and daily life and practices became collectivized to a large extent by preserving religious and ethnic sub-identities via common spaces such as bazaars and squares. Thus, these patterns established through social structures/relationship networks made it possible for the multi-characterized Ottoman subjects to socialize and to build a collective Ottoman upper identity. Objective representations such as the Ottoman Greek, the Ottoman Armenian, and the Ottoman Jew can be read as the most concrete indicators of dual identity formations in the Ottoman large group.
Journal of universal history studies, Dec 14, 2019
Dünya tarihinin iki kadim milleti olan Polonyalılar/Lehler ve Türklerin ikili ilişkilerinde hem O... more Dünya tarihinin iki kadim milleti olan Polonyalılar/Lehler ve Türklerin ikili ilişkilerinde hem Osmanlı Devleti hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş döneminde temel dış dinamiklerden biri Çarlık Rusya/Sovyet Rusya'nın izlediği dış politika olmuştur. 20. yy.'ın başında Türkiye ve Polonya iç politik ortamında köklü değişimler-dönüşümler yaşanmasına rağmen her iki devletin genel dış politika stratejilerinde ve birbirleriyle ilişkilerinde Rus/Sovyet realitesi varlığını korumaya devam etmiştir. Osmanlı'nın Polonya ile ilişkilerini temel dış tehdit unsuru olan Rusya'ya karşı denge stratejisi belirlerken, Milli Mücadele döneminde TBMM-Polonya ilişkilerinde baş müttefik Sovyet Rusya'nın muvafakati büyük oranda belirleyici olmuştur. Bu yönüyle Türkiye-Polonya ilişkilerinde aynı temel dış dinamiğin-olumlu ya da olumsuz-süreklilik arz etmesine yol açan etkenlerin, söz konusu zaman kesitinde uluslararası sistemin devamlılığı ve Polonya-Türkiye-Sovyet Rusya coğrafyasının da içinde bulunduğu bölgede algılanan dış tehdit unsurlarının sabit durumu olduğu söylenebilir. Bu çalışmada Türkiye-Polonya ilişkilerinin tesisine giden sürece dair ana kesitler incelenmiş, söz konusu evrede Sovyet Rusya-Polonya ve Türkiye-Sovyet Rusya arasında yaşanan gelişmelerin analiziyle bir dış dinamik olarak Sovyet Rusya'nın Türkiye-Polonya ilişkilerine etkisi değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Üsküdar University, Associate Professor, Faculty of Humanities and Social Sciences, İstanbul Turk... more Üsküdar University, Associate Professor, Faculty of Humanities and Social Sciences, İstanbul Turkey ReceivedAccepted: 12.11.20192.12. 2019 Research Article Öz Dünya tarihinin iki kadim milleti olan Polonyalılar/Lehler ve Türklerin ikili ilişkilerinde hem Osmanlı Devleti hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminde temel dış dinamiklerden biri Çarlık Rusya/Sovyet Rusya’nın izlediği dış politika olmuştur. 20. yy.’ın başında Türkiye ve Polonya iç politik ortamında köklü değişimler-dönüşümler yaşanmasına rağmen her iki devletin genel dış politika stratejilerinde ve birbirleriyle ilişkilerinde Rus/Sovyet realitesi varlığını korumaya devam etmiştir. Osmanlı’nın Polonya ile ilişkilerini temel dış tehdit unsuru olan Rusya’ya karşı denge stratejisi belirlerken, Milli Mücadele döneminde TBMM-Polonya ilişkilerinde baş müttefik Sovyet Rusya’nın muvafakati büyük oranda belirleyici olmuştur. Bu yönüyle Türkiye-Polonya ilişkilerinde aynı temel dış dinamiğin -olumlu ya da olumsuz-süreklilik arz...
Öz Psikanalizin kurucu babası Sigmund Freud, çoğunlukla ilk psikotarih çalışmasının da sahibi ola... more Öz Psikanalizin kurucu babası Sigmund Freud, çoğunlukla ilk psikotarih çalışmasının da sahibi olarak anılmaktadır. Freud, psikanalizin klinik dışında da yapılabileceğini savunarak bu alanı uygulamalı psikanaliz olarak adlandırmış, biyografiye psikanalizin yönteminin nasıl uygulanacağı ve bulguların nasıl yorumlanacağına ilişkin ilk psikotarih/ psikobiyografi örneğini Leonardo da Vinci çalışmasıyla vermiştir. Freud, Leonardo da Vinci çalışmasında, 1909' da Viyana Grubu'nda söylemiş olduğu "Tabii ki, karakterin özelliklerini anlamak için önce erkeğin cinsel yaşamını araştırmalıyız," sözlerine uygun olarak klinik tanı kategorilerine dayalı motivasyon teorisini Leonardo'nun yaşamına uygulamıştır. Leonardo'nun yaşam öyküsündeki bazı boşlukları Bastırma, Yüceltme, Çocukluk Anısı, Eşcinsellik ve Narsisizm, Parafraks ve Perseverasyon, Gerileme ve Saplantı, Saplantılı Nevroz tanıları çerçevesinde analiz ederek "Leonardo neden böyle bir insandı? Neden belirli bir motiv modeli ve bu motivleri ifade etmenin özel yollarını geliştirdi? Leonardo'nun altında yatan motivasyonel kalıpların, çok çeşitli görünür davranışları üzerinde ne gibi etkileri oldu?" sorularının cevaplarını aramıştır. Freud, bu ilk psikobiyografi örneği ile iyi bir psikobiyografinin ilkelerini ortaya koyarken, bizzat kendi hataları yoluyla bu ilkelere uyulmaması halinde yaşanacak sonuçlara dair bir örnek de sunmuştur.
Öz Dünya tarihinin iki kadim milleti olan Polonyalılar/Lehler ve Türklerin ikili ilişkilerinde he... more Öz Dünya tarihinin iki kadim milleti olan Polonyalılar/Lehler ve Türklerin ikili ilişkilerinde hem Osmanlı Devleti hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş döneminde temel dış dinamiklerden biri Çarlık Rusya/Sovyet Rusya'nın izlediği dış politika olmuştur. 20. yy.'ın başında Türkiye ve Polonya iç politik ortamında köklü değişimler-dönüşümler yaşanmasına rağmen her iki devletin genel dış politika stratejilerinde ve birbirleriyle ilişkilerinde Rus/Sovyet realitesi varlığını korumaya devam etmiştir. Osmanlı'nın Polonya ile ilişkilerini temel dış tehdit unsuru olan Rusya'ya karşı denge stratejisi belirlerken, Milli Mücadele döneminde TBMM-Polonya ilişkilerinde baş müttefik Sovyet Rusya'nın muvafakati büyük oranda belirleyici olmuştur. Bu yönüyle Türkiye-Polonya ilişkilerinde aynı temel dış dinamiğin-olumlu ya da olumsuz-süreklilik arz etmesine yol açan etkenlerin, söz konusu zaman kesitinde uluslararası sistemin devamlılığı ve Polonya-Türkiye-Sovyet Rusya coğrafyasının da içinde bulunduğu bölgede algılanan dış tehdit unsurlarının sabit durumu olduğu söylenebilir. Bu çalışmada Türkiye-Polonya ilişkilerinin tesisine giden sürece dair ana kesitler incelenmiş, söz konusu evrede Sovyet Rusya-Polonya ve Türkiye-Sovyet Rusya arasında yaşanan gelişmelerin analiziyle bir dış dinamik olarak Sovyet Rusya'nın Türkiye-Polonya ilişkilerine etkisi değerlendirilmeye çalışılmıştır. Abstract Foreign policy pursued by Tsarist Russia / Soviet Russia was one of the main external dynamics over two ancient nations of the world history, Poles' and Turks' bilateral relations, during both the Ottoman Empire era and the formative period of the Republic of Turkey. Even though domestic political environments in both Poland and Turkey experienced drastic changes-transformations in the beginning of 20th century, the Russian/Soviet reality continued to maintain its presence over their grand foreign policy strategies and bilateral relations. It was the act of balancing strategy against the main external threat, Russia that determined the relations between Poland and the Ottoman Empire. During the National Struggle (The Turkish War of Independence), the consensus with the chief ally, Soviet Russia, was largely decisive in the Turkish Grand National Assembly-Poland relations. In this respect, it may be argued that what caused the continuity in the same basic external dynamics-positive or negative-of Turkey-Poland relations, was the continuity of international system during aforementioned period and the stable conditions of external threat elements in the region that includes Poland-Turkey-Soviet Russia. This study examines the main sections of the process that leads to the establishment of Turkey-Poland relations and through the analysis of developments in bilateral relations between Soviet Russia-Poland and Turkey-Soviet Russia, the influence of Soviet Russia as an external dynamic over Turkey-Poland relations is evaluated.
Uploads
Books by Hadiye Yılmaz Odabaşı
Papers by Hadiye Yılmaz Odabaşı