Tasavvuf Dusuncesi Nde Kalbi N Ru Yeti
Tasavvuf Dusuncesi Nde Kalbi N Ru Yeti
Tasavvuf Dusuncesi Nde Kalbi N Ru Yeti
İ l â hi y a t F a k ü l t e s i D e r g i s i
Kafkas University Faculty of
Divinity Review
w w w . d e r g i p ar k . o r g . t r
Doi 10.17050/kafkasilahiyat.1029867
Abstract
Ru'yet is a concept related to the appearance of Allah in this world and afterlife. While sufis
regard it permissible for Allah to be seen afterlife, it also means that it will be possible for Allah's names
and attributes to be seen in the world through the eyes of the heart. Since the hearth is the center of
science, inspiration, cognizance and wisdom, according to the sufis, it is the place where the divine nouns
and adjectives appear in the very most perfect way. The views on ru’yatul hearth indicate that seeing
Allah’s power to create can be achieved by knowing Him. Such means as revelation, observation,
inspiration, manifestation and foresight form the means of ru’yatul hearth. Sufis' notions of vision with
these states and status are based on seeing the one who gives blessings and calamities and reaching the
divine truths. As far as sufis are concerned factors that inhibit the cognisance of heart are constituents
such as disbelief, disgrace and delusion (satanic fallacy). If one frees oneself from the veils which cover
one’s hearth, one can reach the real and angelic universe. The study focuses on how the names and
attributes of the divine essence of the heart are viewed by sufis.
Öz
* Dr. Sevda Aktulga Gürbüz, Presidency of Religious Affairs, Ipekyolu Mufti, Van,Turkey.
Dr. Sevda Aktulga Gürbüz, Diyanet İşleri Başkanlığı, İpekyolu Müftülüğü, Van, Türkiye.
[email protected] ORCID 0000-0003-1450-4632
Type / Türü:Research Article / Araştırma Makalesi
Received / Geliş Tarihi:29 November / 29 Kasım 2021
Accepted / Kabul Tarihi:10 January / 10 Ocak 2022
Published / Yayın Tarihi:24 January/ 24 Ocak 2022
Volume / Cilt: 9; Issue / Sayı: 17; Pages / Sayfa: 174-192.
Suggested ISNAD Citation: Sevda Aktulga Gürbüz, “Tasavvuf Düşüncesinde Kalbin Rü’yeti”, Kafkas
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 9/17(Ocak-January 2022), 174-192.
www.dergipark.org.tr
175| Aktulga Gürbüz, “Tasavvuf Düşüncesinde Kalbin Rü’yeti”
Rü’yet, Allah’ın dünyada ve âhirette görülmesi ile ilgili kelâmî bir kavramdır. Sûfîler
âhirette Allah’ın görülebileceğini caiz görmekle beraber dünyada Allah’ın isim ve sıfatlarının kalp
gözüyle görülmesinin mümkün olacağını belirtir. Kalp; sûfilerce ilim, keşf, idrâk ve irfanî bilginin
merkezi olduğu için ilâhî isim ve sıfatların en mükemmel şekilde tecelli ettiği yerdir. Rü’yetü’l kalp
üzerine görüşler de, Allah’ı bilerek kudretinin eserlerini görmektir. Kalbî rü’yetin vasıtalarını mükâşefe,
müşâhede, ilhâm, tecelli, basiret gibi hâl ve makamlar oluşturmaktadır. Sûfîlerin bu hâl ve makamlar
ile rü’yet anlayışları; nimeti ve musibeti vereni görme, ilâhî hakîkatlere mazhar olma anlamındadır.
Sûfîler açısından kalbin rü’yetini engelleyen hususlar ise hicab, mâsiva, havâtır (şeytan-nefs) gibi
unsurlardır. İnsan kalbini örten perdelerden kurtulursa mülk, melekût âlemleri başta olmak üzere
çeşitli gaybî rü’yetlere mazhar olabilir. Çalışmamız da kalbî rü’yetin ilâhi zâtın isim ve sıfatlarının
sûfîlerin nazarına göre nasıl değerlendirildiği üzerinedir.
Tasavvufî anlayışta marifetin mahalli olarak kullanılan kalp kelimesi; idrâkin aslî
vatanı, Tanrı ile irtibat haldeki görmenin, şuur, vicdan, his, idrâk ile aklî kuvvetlerin merkezi
olarak tarif edilmektedir.1 Tasavvuf ehline göre kalp, Allah’ın evidir ve bu evi sahibinden
başkasına bırakmamak esastır. İnsanın hakikatinin merkezi olan kalp sûfîler açısından
insana bahşedilmiş en büyük nimettir. Hz. Ömer’in “Kalbim Rabbimi gördü. Zira takva
sayesinde Rabbim ile kalbim arasında perde kalmamıştır.” ifadesinden yola çıkarak beden
şehrinin padişahı kalbin sıfatlarını bilmek, birçok mutasavvıf için tasavvufun esasıdır.2 Kalp;
ilim, keşf, idrâk, irfan ve kesbi bilgilerin hâsıl olduğu rabbâni latifelere mazhar olduğu için
ilâhî hitabın mahalli, ilâhî isim ve sıfatların en mükemmel şekilde tecelli ettiği yeri olmasının
yanında ilmin, bilginin ve marifetin kaynağı nurlu ve soyut cevherdir.3 Sûfîler açısından
Allah’ın velilerine ait olan bu marifet sayesinde kalp, hakkı müşâhade ederek kimsenin
görmediği hakikatlere ulaşır. Bu hakikatler, marifet ile eşanlamlı kullanılan yakîn kavramı
ile belirtilen kalplerin sefasıyla gaybleri müşâhede etmektir.4
Rü’yet konusu, kelâmi bir husus olarak Allah Teâlâ’nın âhirette ve dünyada görülüp
görülemeyeceği ile ilgili tartışmalara dayanmaktadır. Allah Teâlâ’yı görmek, genel olarak
1 Muhammed Ali et-Tehânevî, Keşşâfü ıstılâhati’l-funûn ve’l-ulûm, thk. Ali Dahrûc, (Beyrut: Mektebetu Lübnân),
2/1170.
2 Ahmed b. Abdirrahman b. Kuddâme Makdisî, Muhtasaru Minhâci’l-Kâsıdîn, thk. Şuayb Arnavut-Abdulkadir
Arnavut, (Beyrut: Mektebetu Dâri’l-Beyân, 1978),148; Ebû Hâmid el-Gazâlî, İhyâu’ ulûmi’d-Dîn, çev. Ahmet
Serdaroğlu, (İstanbul: Bedir Yayınevi, ts.),1/34.
3 Gazâlî, İhyâu’ ulûmi’d-Dîn,3/19; Seyyid Şerif Cürcânî, Kitâbu’t-ta’rifât, (Mısır: b.y.y, 1892),156.
4 et -Tehânevî, Keşşâfü ıstılâhati’l-funûn ve’l-ulûm,2/1812; Cürcânî, Kitâbu’t-ta’rifât,218; Ebu Talib el-Mekkî,
Kûtü’l-kulûb fî mu’âmeleti’l-mahbûb, thk. Muhammed İbrâhim Muhammed Rızvânî, (Kahire: Mektebetü Dâru’t-
Türâs, 2001),379.
Ehl-i Sünnet âlimlerince aklen câiz naklen vacip iken5 Mu’tezile ve Şîâ, “tevhid”
anlayışlarının gereği olarak rü’yeti reddetmektedir.6 Tasavvuf anlayışında rü’yet, Kur’ân ve
Sünnette var olan delillerin zahirî ve bâtıni yönden yorumlanması şeklinde tezahür
etmektedir. Allah’ı âhirette görmek, tasavvuf düşüncesinde kabul edilmekle beraber “Allah’ı
görmekten” kastedilen şey, O’nu dünyada veya ahirette bedende bulunan biyolojik gözle
görmek değil, tasavvuf dilinde "aynu'l-kalb, dîde-i can, ayn-ı cem', aynu'r-rü'ye, ayne'l-
yakîn" denilen kalp/gönül gözüyle görmektir. Tasavvuf ehlinin kalp gözüyle görmekten
maksatları, Allah’ın zât, fiil, isim ve sıfatlarının çeşitli seviyelerde tecelli etmesidir.7 Bu
mânada “Biz Allah’ı görüyoruz” diyen sûfîlerin durumu “Biz Allah’ı biliyoruz, kudretinin
eserlerini görüyoruz” anlamında değerlendirilir. Yoksa gerçekten Zât-ı Bârî görülmez.
Çünkü o görülmekten münezzehtir.”8 Çalışmamız gözle görme anlamında Allah’ın zâtının
dünyada ve âhirette görülüp görülmeyeceği hususu değil; sûfîlerin keşf, şuhûd, ilm-i bâtın
ve ilm-i ledün gibi isimler verdiği kalb ile rü’yeti sıfat ve tecellilerin merkezi olarak
değerlendirmelerini kapsamaktadır.
2.1.Mükâşefe
Tasavvufî açıdan kalbî rü’yet ile yakından alakalı olan mükâşefe; gaybi manalara
vakıf olma, kalbe tab’ olan her sûretin açılması ve Allah’ın tecellilerini temaşa anlamlarında
kullanılmaktadır.9 Allah’ın sıfatlarını görmeye engel olan duyular âlemindeki perdelerin
kalbe zarar verdiğini belirten sûfîler, riyâzet ve tasfiye yöntemleri ile perdeleri kaldırmanın
mümkün olduğunu söylerler. Manevi perdelerin kalkmasıyla gayba ait birtakım keşfi hâller
gerçekleşince mükâşefenin gayesi olan mârifet elde edilerek kalbî bilgi sağlanır.10
5 Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed el-Mâtürîdî, Te’vîlâtü Ehl-i Sünne, thk. Mecdi Bâsellûm, (Beyrut: Dâru’l-
Kütübi’l-İlmiyye, 2005),1/137; Ebu’l-Muîn Nesefî, Tabsırâtü’l-Edille, thk. Hüseyin Atay, (Ankara: y.y.,
1993),1/508; Necmüddin Ömer Nesefî, Şerhu’l-akâid, (İstanbul: Bayrak Yayıncılık, 2016),57;Abdullatif el-
Harputî, Tenkîhu’l-kelâm fî âkâidi ehli’l-İslâm, haz. Fikret Karaman, (İstanbul: Çelik Yayınevi, 2016),164;
Abdulkâhir el-Bağdâdî, Kitâbu usûlû’d-dîn, çev. Ömer Aydın, (İstanbul: İşaret Yayınları, 2016),130-131; Ebû
Hâmid el-Gazâlî, el-İktisâd fi'l-İ’tikad, çev. Kemal Işık, (Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Yayınları,1971),45.
6 Ebu’l-Hasen Abdülcebbâr b. Muhammed Kâdî Abdülcebbâr, Tenzîhü’l-Kur’ân, nşr. Hıdr Muhammed Nebhâ,
Gayba dair bilgilerin mahalli olan kalbin rü’yetinde önemli bir merhale olan
mükâşefenin zuhurunda “kalbe atılan nur” un önemini belirtmek gerekmektedir. Nur; sûfî
anlayışta Allah’a giden yolun kula açılması, sadrın aydınlatarak Allah’tan açık bir beyan
üzere rü’yete mazhar kılınmasıdır.11 Keşfin mazharında nurun vasıta olması, “Allah, kimi
doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm’a açar”12 âyetindeki genişliktir. Zira nur kalbe
atılınca göğüs genişleyerek açılır ve ilâhî cömertlik fışkırır.13 Bir kısım sûfî, Miraç Gecesi Hz.
Peygamber’in mükâşefe ettiği çeşitli mucizelerin bu nurla kalbine ilkâ ettiğini belirtir. Nur,
mükâşefeyi sağladığı için kalpte meydana gelen rü’yet ile mâna âlemi temaşa edilir.14
Sûfîler; Kitap ve Sünnete gereği gibi iman etmenin, yiyip-içilen şeye haram
karıştırmamak için çaba ve gayret göstermenin kalpte çeşitli seyirlere kapı açacağını
belirtir. Bu seyir; melekût âleminde mânaların akıtılması ile peygamberlerin bilgi ve
mesajlarını almaktır.15
Mükâşefe, kalbin rü’yetidir. Kalbin üzerindeki hicapların kalkarak ilâhî nurun tecellî
ettiği yerdir. Şek ve şüpheli hususların çözülmesi ile kalbin gizli hâllerine vakıf olunur. Kalp
gözü olmayan kimselerin keşf hakikatini anlamayacaklarını söyleyen hak ehlinin
söylemleri, dinin bâtın tarafının olduğunu ve gayba vakıf olmanın imkân dâhilinde olduğunu
göstermektedir.16 Sûfîler bu bağlamda mükâşefeyi engelleyen perdenin açılması için
cismanî kir ve beşeri sıfatlardan arınmanın önemine değinmektedirler.
2.2.İlhâm
Kalple ilgili önemli kavramlardan biri olan ilhâm, doğrudan ve aracısız Allah’tan
alınan bilgidir. Bu bilgi temiz kalplere şimşek parıltısı gibi gelir.17 İlhâmî bilgi ya ilâhî hitâbı
işitmek ya da gayb âlemini görmek suretiyle elde edildiği için özel ve genel olarak ikiye
ayrılır: Özel anlamdaki ilhâm velîlere ve asfiyaya/saf-derunlara mahsus olup bunun da biri
vasıtalı, diğeri vasıtasız olmak üzere iki şekli vardır. Vasıtalı olan ilhâm, hâtiften gelen ses,
11Hakîm Tirmizî, Hatmü’l-evliyâʾ, thk. Osman İsmaîl Yahya, (Beyrut: Mektebetü’l-Kasûlukiyye, ts.),121; Ebû
Muhammed Sadrüddîn Rûzbihân b. Ebî Nasr el- Baklî, ʿArâʾisü’l-beyân fî hakāʾikı’l-Ḳurʾân, (Beyrut: Dâru’l-
Kütübü’l-İlmiyye, 1971), 3/11.
12 En’am, 6/125.
13 Gazâlî, İhyâu’ ulûmi’d-Dîn, 3/29-32
14 W. William Chıttıck, The Self-Disclosure of God, Principles of Ibn al-‘Arabi’s Cosmology, (New York: State
University of New York Press,1998),189-190;Yusuf Ziya Ülken, İslam Felsefesi, (İstanbul: DOĞUBATI, 2015), 201.
15 İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbânî, çev. Kasım Yayla, (İstanbul: Merve Yayınları, ts.), 1/399,
652;217.Mektup, 286. Mektup; Ebû Hafs Şehâbeddin Sühreverdî, Avârifü’l-Maârif. Thk. Muhammed b. Şerîf ve’l-
ahirun, (Kahire: Dâru’l-Maarif,1116),590.
Gazâlî, İhyâu’ ulûmi’d-Dîn, 1/115.
16 Gîsûdırâz, Müntehabât-ı Şerh-i Temhîdât, thk. Afîf Useyrân, (Tahran: Temhîdât İntişârât-ı Menûçehrî,
1966),360-30.
17 Ebû Nasr Abdullah b. Ali b. Muhammed es- Serrâc, el-Lüma’, thk. Abdulhalîm Mahmûd ve’l-ahirun, (Bağdad:
Dâru’l-Kütübi’l-Hadîsiyye,1960),394.
yani kaynağı belli olmayan bir sesin işitilmesidir. Bu sesi işiten kimse onun anlamını ve neyi
kastetmekte olduğunu kavrar. Peygamberlere vahiy yeni gelirken bu durum görülür. Velîler
de hâtiften gelen sesleri işittiklerini söylerler.18 Genel vahiy ise kulun nereden ve nasıl
geldiğini bildiği ilimdir ki meleğin müşâhedesi yoluyla peygamberlere mahsus olan
vahiydir.19
İlhâm sûfîlerce gaybi hakikatlerin bilgisine ulaşmada Allah vergisi bir kazanım
olarak görülür.20 İlhâma mazhar olan veli ve Allah’ın seçkin kulları, gayb âleminden bazı
mâna ve hakikatleri vasıtasız ilhâm ile alabilir. Bu, ‘kazf’ olarak kalbe ilkâ olunan kıyas ve
delille bilinmeyen ezeli ve saf hakikati ortaya çıkaran ilimdir. İbnü’l-Arabî, ilhâmla kalpte
hâsıl olan bilginin doğrudan ve vasıtasız elde edildiğini dolayısıyla akıl ve duyular ile
kazanılan bilgiden daha güvenilir olduğunu belirtir.21 Gazâlî, vahiy ile ilhâmın kalbin
melekût âleminin sırlarına ulaşan anahtar olduğunu belirterek kalplerini arındırma çabası
içerisinde bulunan evliyanın aldığı bilginin levh-i mahfûzdan yansıdığını ve bu yansımanın
Rumların nakışlarının Çinlilerin duvarına yansıması gibi hakkın tecellilerinin kalpte
yansıması olduğunu ifade eder.22 Gazâlî açısından ilhâm; saf ve her şeyden uzak olan kalbe
gayb kandilinden gelen ışık ve küllî nefsin cüzî nefsi aydınlatmasıdır.23
İlhâm ile kalplere gayb perdesinin ardından bazı bilgilerin ilka olduğu
bilinmektedir. Hz. Peygamber Mü’minun Sûresi’nin on üçüncü âyetini okurken Hz. Ömer bu
âyetin son kısmını Hz. Peygamber’den önce okumuştur. Hz. Peygamber “Allah hakkı
Ömer’in lîsânı ve kalbi üzerine koymuştur”24 buyurmuş, Hz. Ömer’in vahiy ile uyumlu bu
ilhâma “Muvafakât-ı Ömer” denilmiştir.25 Hz. Ebubekir’in vefat ederken doğacak bebeğin kız
olacağını söyleyerek buna göre vasiyetini hazırlaması, Hz. Ömer’in hutbe okurken savaşta
olan ordu komutanına “Ya Sâriye, dağa çekil” şeklindeki hitabı ilhâmdır.26 Bu örneklerin
yanında Allah’ın kalplere verdiği ilâhi nurdan ilhâmlarla kitaplar yazan şiir, edebiyat,
Müessesetü’l-Kütüb es-Sakafî,1991),125.
21Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Fütûhât-ı Mekkiyye, thk. Ahmed Şemseddîn, (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye
2011),1/382.
22 Gazâlî, İhyâu’ ulûmi’d-Dîn, 3/26-27.
23 Ebû Hâmid el-Gazâlî, er-Risâletü’l-Ledûniyye, Mecmûatü Resâil’il-İmâmi’l-Gazâlî içinde,( Beyrut: 2000), 231-
233.
24 Ebu İsa Muhammed b. İsa b. Serve et- Tirmizî, el-Câmiü’s-Sahîh, thk. Ahmed Muhammed Fakih, (Beyrut: Darü’l-
musiki, mimarî alanlarda eserler veren sûfîlerin kaynağı da melekût âlemine açılan
ilhâmdır.27
İlhâm Allah tarafından çeşitli vasıtalarla verilebilir. İnsana düşen ise nefsi
arındırmak sûretiyle ilhâma hazır hale gelmektir. Sûfîler; riyâzet, murakabe, tefekkür ve
zikir ile meşgul olmakla beraber kalbini mâsivadan çekerek gözü, kulağı ile O’nun
tecellilerini müşahede eden kimsenin ilhâm sahibi olacağını belirtir.28 Kalbi kandile
benzeten mutasavvıflar için kandil ne kadar temiz ve katıksız olursa yanışı güzel ışığı da
fazla olur. Ona başka şey karıştırıldığı zaman sıkıntılar başlar. İlham da kalbin letafetinin
bozulmadığı yerde zuhur ederek ilâhî rü’yete mazhar olur.29
2.3. Tecelli
27 İbnü’l-Arabi, Fütûhât-ı Mekkiyye, 3: 116-117; Süleyman Uludağ, Tasavvufun Dili, (İstanbul: Ensar
Yayınları,2016),667.
28 Sühreverdî, Avârifü’l-Maârif, 42-43.
29 el-Mekkî, Kûtü’l-kulûb,1/471.
30 Cürcânî, Kitâbu’t-ta’rifât,73-74; Süheylâ Mûsevî Sircânî, Ferhengnâme-i tatbîkî ta’rifhâ ve ıstılâhât-ı irfânî,
Yayımevi,2005),193.
Allah’ın dağa tecelli etmesiyle beraber dağın paramparça olup yansıması sûfî anlayış
açısından, Allah’ın sıfatlarının varlığın aynasında görünmesidir.36 Bu ayna; kalpte kibir, riya,
kin, haset gibi kötü duygulardan arınırsa parıldar. Kalpleri cilalanmış olanlar, günah
hususunda halvete girenler,37 hakkın varlığında yok olanlar38 ve nafile ibadetlere devam
edenler39 tecellilere mazhar olur.
2.4. Basiret
Tasavvufî anlayışta basiret, ârifin kalp gözünün açılarak Allah’tan başka bir
şeyi göremez hale gelmesi, kalbinin manevi sırlara ulaşması, Allah’ın nuruyla bakması ve
görmesidir.40 Sûfîler, dış âlemi gören bedendeki gözden başka iç âlemi gören kalp gözünün
bulunduğunu ve bu gözün açık, parlak hale gelmesiyle manevi hakikatleri görerek küllilerin
müşâhede edebileceğini belirtir.41
35 İsmail Ankaravî, Minhâcû’l-fukarâ, haz. Sadettin Ekici-Meral Kuzu, (İstanbul: İnsan Yayınları, 2011),372; Halil
Baltacı, Necmeddîn Dâye Râzî Hayatı, Eserleri, Görüşleri, (İstanbul: İnsan Yayınları,2011),224.
36 Âlemi ayna yaptı ve kendini gösterdi
sevdim mi, artık gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı, düşünen aklı ve konuşan dili olurum.” Buhârî,
Rikâk, 38. Sırrıyla hareket edenler bu tecellilere ulaşabilirler. Bkz. Baltacı, Necmeddîn Dâye Râzî Hayatı,321.
40 Cürcânî, Kitâbu’t-ta’rifât, 66; Abdurrezzâk Kâşânî, Istılâhâtu’s-sûfîyye, thk. Abdula’l Şâhîn, (Kahire: Dâru’l-
Menâr,1996), 64
41 Necmeddîn-i Kübrâ, Tasavvufî Hayat, ter. Mustafa Kara, (İstanbul: y.y.,1989),115; Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf
Basiret, kudsi nurla nurlanan kalbin yetisi olduğu için çeşitli rü’yetlere mazhar
olabilir. Bu rü’yetler, latif isimlerin tecellilerini ve sıfatlarını müşâhede etmektir.42 İnsanın
kalbinde ışığın ve hayatın enerjisinin sağlandığı bir noktacık bulunmaktadır ki bu basirettir.
Sezgisel bir derinliğin var olduğu bilinen, rasyonel aklı ve baştaki gözü aşan bu basiret 43
şer’î hususların gereklerini yerine getirmekle gerçekleşebilir. Kalbini kötü huylardan
temizleyen, zikir, ibadet ve diğer alıştırmalar yapan salik, basiret nuru ile hakikatleri
kavrar.44
42 Ebû İsmâîl Abdullāh b. Muhammed b. Alî el-Ensârî el-Herevî, Menâzilü’s-sâʾirîn, (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-
İlmiyye,1988),78.
43 Hâsılı ey gözü açık kişi, bu iki göz, sana yüzlerce anadır, yüzlerce baba!
Hele gönül gözü yok mu? O, bu göze nispetle yetmiş kat azizdir, yetmiş derece kuvvetlidir...
Bu iki duygu gözü, onun nimetiyle geçinmededir.
Kim can gözüyle görürse gözü, her şeyi apaçık görür.
Canı, halkın tevatürüyle kanaat etmez, inancı, gönül gözünden meydana gelir. Bkz. Mevlânâ, Mesnevî, 4/337-
338.beyit ve 6/4405-4406.beyitler.
44 Ankaravî, Minhâcû’l-fukarâ,320.
45 Bakara,2/7, 180; A’raf,7/198, 203;Yâsin, 36/9.
46 Akıl, bu iki renkli tılsım yüzünden Muhammed’le Ebû Cehillerin savaştığı gibi duygu ile savaşır durur.
gayb, (Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 2000), 15/98; Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr b. Yezîd Taberî, Tefsirü’t-
Taberî Câmiu’l-beyân an te’vili âyi’l-Kur’ân, thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî, (b.y.y.: Dâru Âlemi’l-
Kütüb,ts.),13/224; Feridüddîn Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, thk. Ahmed Arâm, (b.y.y.: y.y., ts.),580-581.
48 Hele basireti açık olan yok mu?
Basiret, kalbin rü’yetidir. Kalp ile gayb arasında perdeleri kaldırma ile melekût
âleminin sırlarına ulaşılabilir. Bâtıni basiret de denilen iman nuruyla bakma “Biz İbrahim’e
göklerin ve yerin melekûtunu, gizli sırlarını gösteririz”49 şeklinde tezahür eder. Yine bu
bakış, Hz. Ömer’in “Kalbim Rabbimi gördü. Zira takva sayesinde Rabbim ile kalbim arasında
perde kalmamıştır” sözünün gereği ilâhî cömertliğin fışkırmasıdır.50
2.5. Yakîn
Tasavvuf düşüncesinde yakîn; kalpte her türlü şüpheyi ortadan kaldıracak katî,
zaruri ilâhî bilginin delile değil iman gücüyle apaçık görme, bir şeyin hakikati hususunda
kalbin mutmain olmasıdır. Gözün gördüğü şeyin ilim, kalbin gördüğünün ise yakîn olarak
zikredilmesi, müşâhede ve hakiki rü’yetin mahalli olduğunu göstermektedir.52
Yakîni bilgi, hakkı düşünmeyi sağladığı için mânevi hâl, mükâşefe ve tecellileri temin
eder. Bunlar; kıyamet gününde perdelerin açılarak hakikatin görülmesi; sınır ve keyfiyetten
uzak iman hakikatlerinin açılması ve velilere kerametle kudret-i ilâhiyye âsârının delillerini
görmesidir. Ayrıca bu bilgi, peygamber nurunun kandillerinden alındığı için zat, sıfat ve
fiilleri görecek marifete büründürebilir.53
Bu iki duyu gözü, onun nimetiyle geçinmededir. Bkz. Mevlânâ, Mesnevî, 4/338-340.beyitler
49 En’âm,6/75.
50 Gazâlî, İhyâu’ ulûmi’d-Dîn, 3/35-38;2/362-364.
51 Kübrâ, Tasavvufî Hayat, 115; Herevî, Menâzilü’s-sâʾirîn, 79; Ankaravî, Minhâcû’l-fukarâ,321.
52 Cürcânî, Kitâbu’t-ta’rifât, 217-218; Ebü'l-Fadl Muhammed b. Mükerrem b. Ali el-Ensarî İbn Manzûr, Lisanü’l-
Arab, (Beyrut: Dâru Sadr,2010), 7/793; Kâşânî, Istılâhâtu’s-sûfîyye, 274; Ragıp el-İsfahânî, el-Müfredat fî Garibi’l-
Kur’ân, thk. Safvan Adnan Davudî, (Beyrut: Dâru’l-Kalem, ts.), 553; Süleyman, Tasavvuf Terimleri
Sözlüğü,(İstanbul: Kabalcı Yayınevi,2012), 378.
53 İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbânî, 2/25, 317. Mektup.
Yakîn; aslında Allah’ın dünya şartlarında gözle görülmesi anlamında değil, akıl ve
basiret gözü açık bir şekilde Allah’ı tanımak, sıfatları ile sıfatlanmak56 ve marifet nuru ile
bilmek anlamındadır. Kalbin aklın yerine Hakk’ın bilgisini tam olarak kavrayabileyeceğini
belirten sûfîlere göre yakîn, zevk ve keşf ile kulun kalbindeki şüpheden kurtuluşudur.
2.6. Müşâhede
54 Serrâc, el-Lüma’,69.
55 Abdülkerim b. Hevâzin el- Kuşeyrî, er-Risâletü’l-Kuşeyriyye, (Kâhire: Müessesetü Dâru’ş-Şa’b,1989),171;
Gazâlî, İhyâu’ ulûmi’d-Dîn, 3/35;
Ateşin varlığını sözle bildin, bu varlığa sözle yakîn hâsıl ettinse pişmeyi iste, sözde kalma.
Yanmadıkça o bilgi, aynel yakîn değildir. Bu yakîn’i istiyorsan ateşe dal.
Kulak, hakikate nüfuz ederse göz kesilir.
Yoksa söz kulakta kalır, gönüle tesir etmez.
Bu sözün sonu gelmez. Bkz. Mevlânâ, Mesnevî, 2/18, 860. beyit.
56 Bâyezid-i Bistâmî şöyle söyler: Hakk’ı yakîn gözüyle nazar ettim. Bu durum beni varlıktan müstağni kıldı,
kendi nûruyla nurlandırdı, sırlar aşikâr kıldı. Kendi azamet ve hüviyetini üzerimde izhar ederek sıfatları
üzerinde düşündürdü. Bu sıfatların azameti yanında benim azametim hakirliğin kendisidir. Bkz. Attâr,
Tezkiretü’l-Evliyâ, 183-184.
57 Ebül-Hüseyin Ahmed b. Faris b. Zekeriyyâ İbn Fâris, Mu’cemü mekâyisi’l-luga, thk. Abdüsselam Muhammed
Harun, (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1979), 3/221; İsfehânî, el-Müfredat, 352; Ebû Hasan Alî b. Osman el-Hücvirî, Keşfu’l-
Mahcûb, (Kahire: el-Meclisî’l-A’lâ li’s-Sekâfî, 2000), 575.
58 Kuşeyrî, er-Risâle, 159; Cürcânî, Kitâbu’t-ta’rifât,1892:299;Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 262; Hasan
Kâmil Yılmaz, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarîkatlar, (İstanbul: Ensar Yayınları,2015), 223.
Tasavvuf ehli, zahiri şeylerin bedeni gözle, eşyanın hakikatinin ise kalbi gözle
görüleceğini belirtmektedir. Gözle görülen suretler, hicablarla doludur. Bunun yanında
kalpteki müşâhede, setr ve kesinti olmadan nurların görüldüğü yerdir. Bu nurlar, karanlık
bir gecede şimşeğin kesintisiz çakıp geceyi aydınlatması gibi kalpte net olarak görülür.59
Bedenî gözle yapılan müşâhede salikin tasavvuf yolunda ibret ve düşünmeyi kapsarken
ârifler, O’nu her şeyde müşâhede ederek kâinatı O’nunla müşâhede ederler. Bu müşâhede
kalpte ilâhi nurun tecellileri olduğu gibi Allah’ın kalbine ilkâ ettiği, eserin aynasından
yaratıcıya ulaştığı, ilâhî nurun şuaları vasıtasıyla kulun Rabbini zevken görerek hayat
bulduğu mesajdır.60
Müşâhede, kalbin rü’yetidir. Allah her şeyde eseri görülmesi manasında yerin ve
göğün nurudur. Allah’ı kalben görmek, iman nuruyla zevken görmektir. İman nuruyla
müşâhede “gördüğüm her şeyin beraberinde Allah’ı da gördüm” diyen sûfînin Allah’ın
asârının zuhurunu mahlûkatta görmesidir. Muhabbetin semeresi olan müşâhede de
“Allah’tan başka bir şey görmedim” veya “gözüm O’nun yüzünden gayrını görmedi, kulağım
O’nun sözünden başka bir şey işitmedi” diyen sûfinin keşfî ve zevkî olarak kalple
görmesidir.62
Allah’ın bütün sıfatlarıyla kalpte kendini izhar etmesi, riyâzet ve mücâhede ile kalbin
parlatılmasını, nefsin arzularından kurtulmayı gerektirmektedir. Kontrol altına alınan nefs,
düşünce ve meşgalelerden sıyrılan kalpte Allah’ın sıfatlarını müşâhededen başka bir şeyi
arzulamaz. Müşâhede, mücâhede ile verilen nimettir.63
59 Kuşeyrî, er-Risâle, 159; Halil Baltacı, Necmeddîn Dâye Râzî Hayatı, Eserleri, Görüşleri, (İstanbul: İnsan Yayınları,
2011), 220.
60 Ebû Hâmid el-Gazâlî, el-Munkız Mined’Dalâl, thk. Dr. Muhammed Said Ramazan el-Bûtî ve Diğerleri,( b.y.y.: y.y.,
2.1.Hicab
Tasavvufî anlamda hicab; bir şeye niyet ederek yönelen saliki yönelinen ve
aranan şeylerden engellemesi, insanın yaratıcısı ile kurbiyetinin perdelenmesidir.64 İnsanı
haktan perdeleyen birçok hicab bulunmaktadır ve kalbin rü’yetini engelleyen perdelerin
aşılması gerekmektedir. Bu perdeler, benlik ve dış dünyadan kaynaklanan bilgi, statü,
güzellik, mal ve makam gibi geçici dünya zevkleridir. Gazâlî, bu perdelerin zulmetten
yaratıldığını ve kalbin tecellisini engellediğini belirtir.65
Tasavvufî anlayışta Allah dışındaki her şey mâsivâ olduğu için bâtın
makamların mahalli olan kalbi uzak tutmak gerekir.77 Tasavvuf yolundaki salik gönlünde
ve zihninde Allah’tan başka her şeyi silip atarsa tevhide yaklaşarak Hakk’ın sıfatlarıyla
bezenir. Hakk’ı görmeyi engelleyen arazlardan kurtulan kalp, görünmeyeni görür hâle
gelerek hakkın yönelmesinden hâsıl olan nurun parlamasını ve ışıldamasını sağlar.
Mâsiva; insanın gönül potansiyelini iyi işlemesine mani olan her türlü engeldir.
Kalbin kir ve paslardan temizlenerek cilalanması ile kalpte keyfiyetsiz rü’yetler meydana
Yayınları,2015),170-171.
71 İbnü’l-Arabi, Fütûhât-ı Mekkiyye, 2/159,3/65-67,87,89.
72 Müslim b. Haccac, Sahîh-i Müslim, (Beyrut: Dâru Tayyibe,2008), "Ẕikir", 41.
73 Hücvirî, Keşfu’l-Mahcûb, 70-71.
74 Bakara,2/115.
75 Mustafa Aşkar, Niyazî-i Mısrî Hayatı, Eserleri ve Görüşleri, (İstanbul: İnsan Yayınları,2004), 281.
76 Gazâlî, el-Munkız Mined’Dalâl,396.
77 Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü,223.
gelebilir.78 Mâsivâdan arındırılarak saf hâle getirilmiş kalbe ilâhî esmâların tecelli etmesi
de mahlûkata tesir ederek onun ayna haline gelmesini sağlar.79 Ayna haline gelen kalp,
gözle görülemeyen gaybi hususları yakîn nuruyla görür. Sûfîler açısından mâsivadan
kesilmek, belanın karşısında dostu müşâhede etmenin verdiği sevinçle üzüntüden
kurtularak kalpleri halktan koparak makam ve hal kaydından kurtularak dostun huzurunda
bulunmanın sevincini yaşamaktır.80
Tasavvufî anlayışta kalp, tasallutsuz ve ilhâmi hitapları kabul ettiği gibi şeytanın
vesveselerine de açıktır. Kalbi ayna gibi parlak görülerek vesveselerden biri olan günahla
kararır ve şeytanın barınağı haline gelir.83Hz. Peygamber’in “Kalbe iki duygusal hareket
vardır. Biri melektendir, hayra yönlendirir ve Hakkı tasdik eder. Diğeri ise düşman olan
şeytandan gelir. İnsanı kötülüğe sevk eder, hakkı yalanlar ve hayırdan alıkoyar. Kalbinde
bunu bulan, şeytanın şerrinden Allah’a sığınsın”84 hadîsinde buyurduğu gibi şeytanın
vesvesesi kalbin rü’yetini engelleyen hususlardandır. Heva ve hevesine kapılarak şeytanın
vesvesine kapılan kalbin düzeltilmesi gerekmektedir. Allah’ın dilemesiyle kalbini görmeye
muktedir olan nefsini hidayete erdirir. Mekki’ye göre Allah’a tam tevekkül ve takva ile
şeytandan kurtulmak mümkündür. Nefsin havâtırına iman nuru ile heva ve hevesinden men
edilir. Şeytana ise İslam nuru ile karşı konulur. Böylece ilâhî isim ve sıfatın tecellilerini
müşâhede ederek kul fenâ haline ulaşır.85 Mutasavvıflar kalbin havâtırların tesirinden
78 İnsan topraktan yaratılan bedenî cevheri iyi bir demire benzer, sen kendini cilala
Bu sûretle de gönlün, sûretlerle dolu bir ayna kesilsin; ona her cihetten gümüş bedenli bir güzel aksetsin
Demir cilâlanırsa, sûretler yüz göstersin, kalpte gayb şekilleri yüz göstersin;
Hûrî ve melek akisleri görünsün. Bkz. Mevlânâ, Mesnevî, 4/2469-2474.beyitler
79 Hakîkate erişmil kâmilin kalbi, bakan için bir aynadır
kalpteki yerinden indirerek Allah’ın lütfettiği sırac-ı münirin (nur saçan kandil) nuruyla temizlenmiş olur.
kurtularak kalbî koruyarak ilâhî sırlara mazhar olanların sûfîler olmasının Allah’a tam
teslimiyetle kulluk etmeleri ve kalplerinde Allah’tan başka kimsenin bilmediği güzel
düşüncelere sahip olmalarından kaynaklandığını belirtirler. Basiret erbabının kalpleri sahih
keşifle rüyada görülebilecek rü’yetlere ve ilâhi tecellileri gündüz yakaza veya normal olarak
görebilirler.86
SONUÇ
Mutasavvıflar kalbi rü’yetin vasıtalarından olan tecelli ile hakikatlerin zuhur ederek
görünmeyenin kalplerde görünebileceğini belirtirken basiret ile kalp gözünün açılarak
mânevi hakikatleri görebileceğini gaybi âlemlere kapı açılacağını ifade ederler. Ayrıca kalbî
rü’yetlere mazhar olduktan sonra kalbin mutmain olması yakîni ilimle mümkündür. Bu bilgi
Allah’ın dünya şartlarında gözle görülmesi anlamında değil; Allah’ı tanımak, sıfatları ile
sıfatlanmak ve marifet nuru ile bilerek şüpheden kurtuluştur. Yakîn ve müşâhede ile kalpte
Bundan sonra tecellîlere mazhar olan kalp, saf hâle gelen kalbe sahip olduğu için takva işaretleri üzerinde
belirginleşir. Bkz. Muhammed b. İbrâhim Kelabâzî, Kitâbu’t-ta’arruf li-mezhebi ehli’t-tasavvuf, (Kâhire:
Mektebetü'l-Hancî.1994),137.
86Gazâlî, İhyâu’ ulûmi’d-Dîn, 3/91;Serrâc, el-Lüma’,15-16.
ilâhî nur kalbine ilkâ ederek eserin aynasından yaratıcıya ulaşılabileceği de sûfîlerce
zikredilmektedir.
KAYNAKÇA
Ankaravî, İsmail. Minhâcû’l-fukarâ. haz. Sadettin Ekici-Meral Kuzu. İstanbul: İnsan Yayınları,
2011.
Aşkar, Mustafa. Niyazî-i Mısrî Hayatı, Eserleri ve Görüşleri. İstanbul: İnsan Yayınları,2004.
Attâr, Feridüddîn.Tezkiretü’l-Evliyâ. thk. Ahmed Arâm, b.y.y.: y.y.,ts.
Bağdâdî, Abdulkâhir el-. Kitâbu usûlû’d-dîn. çev. Ömer Aydın. İstanbul: İşaret Yayınları,
2016.
Baklî, Ebû Muhammed Sadrüddîn Rûzbihân b. Ebî Nasr el-. ʿArâʾisü’l-beyân fî hakāʾikı’l-
Ḳurʾâ., Beyrut: Dârü’l-Kütübü’l-İlmiyye, 1971.
Baltacı, Halil. Necmeddîn Dâye Râzî Hayatı, Eserleri, Görüşleri. İstanbul: İnsan Yayınları,
2011.
Câmî, Abdurrahman. Levâyih, ter. Şemseddin Sivâsî. İstanbul: Litera Yayıncılık, 2016.
Cebecioğlu, Ethem. Tasavvuf Terimleri Ve Deyimleri Sözlüğü. İstanbul: Anka Yayınları,
2005.
Chıttıck, W. William. The Self-Disclosure of God, Principles of Ibn al-‘Arabi’s Cosmology. New
York: State University of New York Press,1998.
Cürcânî, Seyyid Şerif. Kitâbu’t-ta’rifât. Mısır: y.y, 1892.
en-Nifferi, Muhammed b. Abdulcebbar b. Huseyin. Kitâbu’l-Mevâkıf. thk. Arthur J. Arbery.
Kahire: Dârü’l-Kütübi’l-Mısrıyye, 1934.
Gazâlî, Ebû Hâmid el-. İhyâu’ ulûmi’d-Dîn. C.4 çev. Ahmet Serdaroğlu. İstanbul: Bedir
Yayınevi, ts.
Gazâlî, Ebû Hâmid el-.el-Munkız Mined’Dalâl. thk. Dr. Muhammed Said Ramazan el-Bûtî ve
Diğerleri, b.y.y.: y.y., 2010.
Gazâlî, Ebû Hâmid el-. el-İktisâd fi'l-İ’tikad. çev. Kemal Işık. Ankara: Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1971.
Gîsûdırâz. Müntehabât-ı Şerh-i Temhîdât, thk. Afîf Useyrân. Tahran: Temhîdât İntişârât-ı
Menûçehrî, 1966.
Harputî, Abdullatif el-. Tenkîhu’l-kelâm fî âkâidi ehli’l-İslâm. haz. Fikret Karaman, İstanbul:
Çelik Yayınevi, 2016.
Hücvîrî, Ebû Hasan Alî b. Osman el-. Keşfu’l-Mahcûb. Kahire: el-Meclisî’l-A’lâ li’s-
Sekâfî,2000.
İbnü’l-Arabi, Muhyiddin. Fütûhât-ı Mekkiyye. C. 6. thk. Ahmed Şemseddîn. Beyrut: Dâru’l-
Kütübi’l-İlmiyye 2011.
İbn Fâris,Ebül-Hüseyin Ahmed b. Faris b. Zekeriyyâ. Mu’cemü mekâyisi’l-luga. C.3. thk.
Abdüsselam Muhammed Harun. Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1979.
İbn Manzûr, Ebü'l-Fadl Muhammed b. Mükerrem b. Ali el-Ensarî. Lisanü’l-Arab. C.16. Beyrut:
Dâru Sadr,2010.
İmâm-ı Rabbânî. Mektûbât-ı Rabbânî. C.1/2. çev. Kasım Yayla. İstanbul: Merve Yayınları, ts.
İsfehanî, Ragıp el-.el-Müfredat fî Garibi’l-Kur’ân. thk. Safvan Adnan Davudî. Beyrut: Dâru’l-
Kalem, ts.
Kâdî Abdülcebbâr, Ebu’l-Hasen Abdülcebbâr b. Muhammed. Tenzîhü’l-Kur’ân, nşr. Hıdr
Muhammed Nebhâ. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2008.
Kâşânî, Abdurrezzâk. Istılâhâtu’s-sûfîyye. thk. Abdula’l Şâhîn. Kahire: Dâru’l-Menâr,1996.
Kelabâzî, Muhammed b. İbrâhim. Kitâbu’t-ta’arruf li-mezhebi ehli’t-tasavvuf. Kâhire:
Mektebetü'l-Hancî.1994.
Kuşeyrî, Abdülkerim b. Hevâzin el-. er-Risâletü’l-Kuşeyriyye. Kahire: Müessesetü Dâru’ş-
Şa’b,1989.
Kübrâ, Necmeddîn-i.Tasavvufî Hayat. ter. Mustafa Kara. İstanbul: b.y.y.,1989.
Makdisî, Ahmed b. Abdirrahman b. Kuddâme. Muhtasaru Minhâci’l-Kâsıdîn. thk. Şuayb
Arnavut- Abdulkadir Arnavut, Beyrut: Mektebetu Dâri’l-Beyân, 1978.
Mâtürîdî, Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed el-. Te’vîlâtü Ehl-i Sünne. thk. Mecdi
Bâsellûm, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2005.
Mekkî, Ebu Talib el-. Kûtü’l-kulûb fî mu’âmeleti’l-mahbûb. C.4. thk. Muhammed İbrâhim
Muhammed Rızvânî. Kahire: Mektebetü Dâru’t-Türâs, 2001.
Murtezâ, Ebu’l-Kâsım Alî b. El-Hüseyin eş-Şerîf el-. Emâli’l-Murtezâ (Gurerü’l-fevâid ve
dürerü’l-kalâid). thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrâhim. Beyrut: Mektebetü’l-‘asriyye, 2004.
Müstemlî, Muhammed Buhâr., Şerhi’t-Ta’arruf li Mezhebi ehli’t-Tasavvuf, C.4. thk.:
Muhammed Rûşen. Lucknow: Nawal Kishore, ts.
Nesefi, Azizüddin. Tasavvufta İnsan Meselesi. İstanbul: Dergâh Yayınları, 2013.
Nesefî. Ebu’l-Muîn,Tabsırâtü’l-Edille. C.2. thk. Hüseyin Atay. Ankara: y.y., , 1993.
Nesefî, Necmüddin Ömer. Şerhu’l-akâid, İstanbul: Bayrak Yayıncılık, 2016.
Nîsâbûrî, Ebû Bekr Muhammed b. el-Hasen b. Fûrek el-İsfahânî en. el-İbâne ʿan turukı’l-
kāsıdîn ve’l-keşf ʿan menâhici’s-sâlikîn ve’t-teveffür ilâ ʿibâdeti rabbi’l-ʿâlemîn, Türkiye
Yazma Eserler Kurumu. b.y.y: y.y. , ts.
Öztürk, Yaşar Nuri. Kur'ân’ın Temel Kavramları. İstanbul: Yeni Boyut Yayınları, 1995.
Pascal, Blaise. Pensêes. Paris: Bordas,1991.
Râzî, Muhammed b. Ömer b. Hüseyin Fahreddin. Tefsîru’l-Fahri’r-Râzi el-meşhûr bi’t-
tefsîri’l-kebir ve mefâtihi’l-gayb. C.15. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 2000.
Rûmî, Mevlânâ Celâleddîn er-.Mesnevî. çev. Veled İzbulak. İstanbul: MEB Yayınları,1990.
Sâbunî, Nureddin Ahmed b. Mahmud. el-Bidâye fî usûli’d-Din. nşr. Bekir Topaloğlu. Ankara:
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2005.
Herevî, Ebû İsmâîl Abdullāh b. Muhammed b. Alî el-Ensârî el-.Menâzilü’s-sâʾirîn. Beyrut:
Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,1988,
Schimmel, Annemarie Halifenin Rüyaları (İslamda Rüya ve Rüya Tabiri). çev. Tuba
Türkmen. İstanbul: Kabalcı Yayımevi,2005.
Sircânî, Süheylâ Mûsevî. Ferhengnâme-i tatbîkî ta’rifhâ ve ıstılâhât-ı irfânî. b.y.y., Tahran,
1952.
Suâd, Hâkim. İbnü’l-Arabî Sözlüğü. çev. Ekrem Demirli. İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2004.
Suyûtî, Celâluddîn. Tarih̭ u’l-h̭ ulefâ. thk., Hamdî ed-Demirdâş. b.y.y: Mektebetu Nezâr, 2004.
Sühreverdî, Ebû Hafs Şehâbeddin. Avârifü’l-Maârif. thk. Muhammed b. Şerîf ve’l-ahirun.
Kahire: Dâru’l-Maarif,1116.
Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr b. Yezîd. Tefsirü’t-Taberî Câmiu’l-beyân an te’vili âyi’l-
Kur’ân. C.13. thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî. b.y.y.: Dâru Âlemi’l-Kütüb, ts.
Teftâzânî, Sa’duddin. Şerhu’l-akâid. haz. Süleyman Ateş. İstanbul: Dergâh Yayınları, 2016.
Tehânevî, Muhammed Ali et-. Keşşâfü ıstılâhati’l-funûn ve’l-ulûm. thk. Ali Dahrûc. Beyrut:
Mektebetu Lübnân, 1170.
Tirmizî, Hakîm. Hatmü’l-evliyâʾ. thk. Osman İsmaîl Yahya. Beyrut: Mektebetü’l-Kasûlukiyye,
ts.
Tirmizî, Ebu İsa Muhammed b. İsa b. Serve et-. el-Câmiü’s-Sahî., thk. Ahmed Muhammed
Fakih, Beyrut: Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, ts.
Uludağ, Süleyman. Tasavvuf Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Kabalcı Yayınevi,2012.
Uludağ, Süleyman. Gaybın Bilinmesinde Keşf ve İlhâmın Rolü. İstanbul: Ensar Neşriyat,
2004.
Uludağ, Süleyman.“Rü’yet”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 35/ 310-311.
İstanbul: TDV Yayınları,2008.
Uludağ, Süleyman.“Keşf”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 25/ 210. Ankara: TDV
Yayınları,2002.
Uludağ, Süleyman. Tasavvufun Dili. İstanbul: EnsarYayınları,2016.
Ülken, Yusuf Ziya. İslam Felsefesi. İstanbul: DOĞUBATI, 2015.
Yılmaz, Hasan Kâmil. Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarîkatlar. İstanbul: Ensar Yayınları,2015.