Metacognition in Teaching

Bu kitap; duygusal ve davranışsal bozukluklara sahip öğrenciler hakkında bilgi sahibi olmak isteyen sınıf öğretmenleri, özel eğitim öğretmenleri ve alanda çalışan uzmanlar için hazırlanmış giriş niteliğinde bir uygulama kitabıdır. Her bir bozukluğun nedeni, tanımlanması, güncel araştırmalar ışığında verilmeye çalışılmış ve okul ortamındaki pratik uygulamalarla da anlatım zenginleştirilmiştir. Bunlara ek olarak belirli bir bozukluğun tüm yönlerine ilişkin temel yaklaşımla birlikte bilimsel olarak geliştirilmiş müdahele yöntemleri de verilmeye çalışılmıştır.

Bu kitabın alanda yeni çalışmaya başlayan öğretmenler kadar güncel verilerle desteklenen tanı koyma ve müdahele stratejilrine önem vermesi nedeniyle alanda uzun süredir çalışmakta olan öğretmenlere ve uzmanlara da yararlı olacağını düşünmekteyiz.

The purpose of this study is to find out the predictive degree of university students’ levels of need for cognition and metacognition on their academic achievement. A total of 253 university students formed the study group. To collect the data of the study, ‘The Metacognition Awareness Inventory’ (MAI) and ‘The Need for Cognition Scale’ (NFCS) were used to measure students’ metacognitive awareness and their tendency to think and enjoy thinking. For the students’ academic performance, the average points (GPA) that they got during the term were taken into consideration. The correlation analysis revealed the fact that there is a significant and positive relationship between students’ levels of need for cognition, metacognition and their academic achievement at the level of p<0.01. The multiple linear regression analysis suggested that the power of need for cognition and metacognition to predict academic achievement are meaningful. In another word, the two independent variables, namely need for cognition and metacognition can be considered as the significant predictors of the dependent variable, academic achievement.

Ünlü eğitim psikoloğu Robert Slavin'in Eğitim Psikolojisi kitabının onuncu baskısı, kuramı uygulamaya aktarma konusunda önemli bir eksikliği gidermekte ve öğretmenlerin sınıfta ihtiyaç duyabilecekleri alanlarda uygulayabilecekleri bilgileri içermektedir.

Kitap, yansıtıcı ve bilinçli bir öğretmenin uygulayabileceği en yeni araştırmaları sunarak, bilinçli öğretmen üzerine odaklanmaktadır. Slavin'e göre bilinçli öğretmen, uygulamasını devamlı surette yansıtan ve bu uygulamaların öğrencileri nasıl etkilediği hakkında net bir düşünceye dayalı olarak öğretim kararları veren kişidir.

Bu kitapta okuyucular alanda önemli ve yeni ortaya çıkan bazı konular ile karşılaşmaktadır. Bu konulardan bazıları; 21. yüzyıl becerileri, ilk yıllarda dil ve okuma yazmanın gelişimi, iki dilli eğitim, nöroloji alanındaki yeni araştırmalar, iş birliğine dayalı öğrenme konusundaki son araştırmalar, okumada sorun yaşayan okuyucular için özel yardım, küçük gruplarla çalışma ve bilişim alanındaki en yeni araştırmalar, gelişmeler ve uygulamalardır. En ince ayrıntısına kadar güncel olan alıntılar, kitabın en güncel araştırmalar üzerine temellendirildiğinin bir göstergesidir. Bu kitapta, 656 yeni ve güncellenmiş kaynak bulunmaktadır. Bu kaynakların % 55'i 2000 yılı sonrasına aittir.

Robert Slavin, akademik derinliğini sergilerken aynı zamanda sanki ders anlatır gibi okuyucuları ile yüz yüze buluşmayı da amaçlamaktadır. Kitap yeni ve farklı bir yaklaşımla pek çok teorik bilgiyi uygulamalı olarak sunan, teorik bilgilerin kavramsal olarak uygulamaya nasıl dönüştürüleceğini göstererek öğretmeyi amaçlayan ve bunda başarılı olduğu açıkça belli olan iyi bir başvuru ve ders kitabı olarak öğrencilere ve eğiticilere önerilmektedir.

Uzmanlar, klinisyenler ve araştırmacılar, yeme bozukluklarının duygusal düzensizliklerden kaynaklandığı vakalarda Diyalektik Davranış Terapisinin etkin olacağı konusunda hemfikirdi. Alanda yapılan pek çok adaptasyon çalışması olmasına rağmen Debra Safer, Christy Telch ve Eunice Chen bunu deneysel bazda yapan ilk kişilerdir. Standart diyalektik davranış terapisinin, tıkanırcasına yeme bozukluğu ve blumia nervoza semptomlarını tedavi etme yollarının yapılandırılmış bir özetini sunan bu kitap ile alandaki ihtiyaca cevap vermişlerdir. Bu alanda çalışan klinik psikologların ve danışmanların mutlaka okuması gereken önemli bir kaynak olmakla birlikte bu alanda okuyan öğrenciler için de farklı bir bakış açısı kazandırmaktadır.
Dokuz bölümden oluşan bu kitapta tedavi kapsamlı olarak ele alınmıştır. Genel çerçevede, olumsuz duygularla başa çıkmanın daha uyumsal yollarını öğreten becerilerin kazanımı ile tıkanırcasına yeme ve boşaltmayı durdurma hedefine ulaşma yolu adım adım çizilmiştir. Blumia nervoza ve tıkanırcasına yeme bozukluğuna sahip insanların karılaştığı sorunlar ve mevcut tedavi yöntemleri ele alınarak okuyucuya genel bir bakış açısı kazandırılır. Standart terapinin detaylı bir şekilde tanıtımından sonra bunun adaptasyonunun neden gerekli olduğu, adapte etmenin mantığı mevcut kanıtlar ile sunulur. Daha sonra, tedavi öncesi ve başlangıç oturumlarından tedaviyi sonlandırmaya kadar olan süreç aşama aşama ele alınır. Nüksetmeyi önleme kısmına değinilir. Son olarak kapsamlı vaka örnekleri ile anlatılanların sağlam temeller üzerine oturması sağlanır.
Amacına uygun şekilde düzenlen bu kitap, diyalektik davranış terapisi adapte edilirken belirli sınırlar çizmek yerine okuyucuya geliştirilebilir bir zemin hazırlar. Bu yönüyle tedaviyi uygulamaya ve geliştirmeye teşvik eder. Açıklayıcı vaka örnekleri ve kanıtlar ile tedaviyi tüm ayrıntılarıyla sunarak farklı alanlardan okuyuculara hitap eden bu titiz çalışma özellikle alandaki uzmanlara klinik psikologlara, danışmanlara ve araştırmacılar için bir rehber niteliğinde olacak niteliktedir.

Genelde canlıların, özelde ise insanoğlunun nasıl öğrendiğine dair araştırma sonuçları her geçen gün önümüze heyecan verici bilgiler ve bulgular sunmaktadır. Bu araştırma sonuçları öğrenmede yeni stratejiler geliştirilmesinde öncülük etmektedir. "Öğrenme Psikolojisi" adlı bu kitap, alandaki en temel ve güncel araştırma bulgularını da kapsayarak eğitim, edebiyat ve tıp fakülteleri gibi değişik alanların birçok programında lisans ve lisansüstü düzeyde kullanılabilecek şekilde hazırlanmıştır.
Okuyucu merkezli olarak hazırlanan bu kitap, tüm yaşlardaki öğrenicilerin bilgi ve becerileri nasıl edindiklerini ve öğrenme sürecinde etkili olabilen inanç, motivasyon, tutum ve tavır gibi faktörleri kapsamaktadır.
Öğrenme konusunda bilgi sahibi olmak isteyen okuyucunun, temel bir psikoloji bilgisine sahip olması ön koşulu yoktur. Kitapta öğrenme kuramlarının tarihsel temellerinden başlayarak güncel öğrenme yaklaşımlarına rahatlıkla geçiş yapılabilir. Alandaki bir profesör, öğrenme ile ilgili en son araştırma bulgularına bu kitapta ulaşabilirken; üniversite eğitimine yeni başlamış bir öğrenci de öğrenme ile ilgili en temel konulara rahatlıkla erişebilir.

Toplumsal etkileşimin olduğu her yerde, anlaşmazlıkların olması doğal ve kaçınılmazdır. Kişiler, gruplar ve toplumlar arası anlaşmazlıklar; doğru bir biçimde yönetildiğinde gelişimin, ilerlemenin, dönüşümün, barışın ve bütünleşmenin hem enerji kaynağı hem de motoru olabilmektir. Ancak, anlaşmazlıklar yanlış ve yıkıcı yaklaşımlarla yönetildiğinde ise; yıkımın, şiddetin, zulmün ve acının kaynağına dönüşmektedir.

Anlaşmazlıkları ortadan kaldırma, farklılığı ortadan kaldırmaktadır. Doğa ve insanlık, farklılığı ve çoklığı kabul etmeyi ve anlamayı gerektirir. Farklılığı ortadan  kaldırmaya çalışmak yerine; onu anlamaya ve nasıl yöneteceğimizi keşfetmeye başladığımızda, yolumuz anlaşmazlıklarımızı nasıl yöneteceğimizden geçmektedir. Anlaşmazlıkları nasıl yöneteceğimiz üzerine odaklandığımızda, karşımıza en temel yaklaşım ve paradigma olan "dönüşümsel arabuluculuk" çıkmaktadır.Dönüşümsel arabuluculuğun alanyazına en önemli katkısı, anlaşmazlık çözüm sürecinin toplumsal değerlerden ve kültürden bağımsız olmadığı,ideolojimizin ve inanç tarzımızın anlaşmazlıklara ilişkin değerlendirmelerimizi, tutumlarımızı ve anlaşmazlıklarımızı ele alış tarzımızı etkilediği düşüncesidir. Yine, dönüşümsel arabuluculuğun en ayırt edici özelliği, anlaşmazlıkları yönetim sürecinin, kişileri dönüştürebileceğine, geliştirebileceğine ve güçlendirebileceğine yönelik yapıcı ve olumlu duruşudur.

Bush ve P. Folger tarafından geliştirilen "dönüşümsel arabuluculuk modeli" ülkemizde, her sene mahkemelere taşınan yüz binlerce anlaşmazlığı, çekişmeyi ve ayrışmayı yüz yüze müzakere ederek yapıcı ve barışçıl olarak çözme kapasitesini güçlendirmek için bir fırsat ve araç olacaktır. Cezalandırıcı adalet anlayışından, onarıcı adalet anlayışına dönme çabalarına ışık tutacaktır.

Bu eser,içerdiği alternatif paradigma çerçevesinde hukuk sistemimize yeni giren arabuluculuk modelinin doğru ve amacına uygun kullanılması için de referans olacak anlamlı ve önemli bir eserdir. Buna ek olarak, anlaşmazlık çözümü üzerine çalışan hukukçulara, psikologlara, psikolojik danışmanlara, eğitimcilere, psikiyatristlere ve sosyal çalışmacılara hem kurumsal anlamda hem de somut anlaşmazlıkların ve çatışmaların yapıcı ve barışcıl yönetimi konusunda yol gösterecek temel bir başvuru kaynağı olacaktır.

Tüm yaşamımız duygu ve düşüncelerimiz tarafından yönetilmektedir. Çoğumuz ağırlıkla gerçeğin farkına varmadan yaşadığımızdan düşünce becerilerimizi geliştirmeyi önemsemeyiz. Ancak düşünme, eğitim, psikoloji ve daha birçok alandaki bilim insanının üzerinde çalıştığı ve geliştirmeyi hedefledikleri beceriler arasındandır. Düşünme türleri içinde eleştirel düşünme en temel ve önemlileri arasındadır. Pek çok kişi için düşünme bilinç dışı bir eylem iken bilinç alanına çekip özel eğitim teknikleri ile geliştirmek mümkündür. Bu kitap sayesinde eleştirel düşünme becerilerinin kapsamında kişinin tarafsız düşünür hâline gelme, düşünme seviyesinden haberdar olma, temel akıl becerileri, yetenekleri, içgörülerinin gelişmesine destek olma, sunulan düşüncenin zayıf ve güçlü manasını keşfetme vb. gibi becerilerini geliştirme, kendi düşünme standartlarını bilme, soru sorma ve düşünmedeki yerini anlama, düşünme içeriğini öğrenme, iyi düşünme becerilerini edinme, karar alma, problem çözme, mantık dışı düşünce ile başa çıkma, ulusal ve uluslararası propaganda yolları zihinsel kandırmaca ve manipülasyonun farkına varma, etik akıl yürütme, stratejik düşünme becerileri ve ileri düşünür olma başlıklarında bilgi ve beceri kazandırmayı amaçlamaktadır. Buraya kadar sözü edilen bu becerileri kapsayan kitabın hem bilgi vermesi hem de Türk akademisyen ve düşünürleri tarafından bu konuda yeni eserlerin kaleme alınmasını, araştırma yapılmasını teşvik etmesi hedeflenmektedir. Kitabın hedef kitlesi, matematik bilimlerinde ve sosyal bilimlerde eğitim gören öğrenciler ve akademisyenler, politikacılar, medya mensupları ilk akla gelenler arasındadır. Kitabın, kişisel gelişimi bir yaşam biçimini hâline getirenlere geliştirici bir okuma serüveni olacağına inanılmaktadır. (kim ile, kimin için…)
21. yüzyıl becerileri arasında ilk sıralarda yer alan eleştirel düşünme becerisini stratejik ve sistematik olarak nasıl geliştirilebileceğini anlatan bu kitap, okuyucular için hem günlük yaşamda hem de profesyonel hayatta kullanabilecekleri önemli reçeteler vermektedir. Bilgi çağının getirdiği bilgi bombardımanı içinde hangi bilgiye nerede, nasıl, niye, ne zaman ve kim ile kimin için sorularının cevaplarını çok gelişmiş tablolar ve şekiller ile anlatarak görsel anlamda hatırlanır ve uygulanabilir kılmaktadır. Sol beynin işlevi olan eleştirel düşünceyi çok daha ileriye götürerek bilginin yaratıcılığa dönüştürülmesinde önemli rol oynamaktadır. Basitliğin getirdiği mükemmellik ile değişen ve devrim niteliğinde yaşanan teknolojik gelişimlerde okuyuculara uygulamalı olarak karar verme becerilerini geliştirmekte ve bulundukları ortamda farkındalık oluşturarak fark yaratmalarını sağlayacak donanım vermektedir. Bu kitabın okuyucuları sadece eğitim dünyasındaki değişimi sağlamak isteyen kişiler değil profesyonel dünyada da dönüşümü sağlamak isteyen oyuncular ve liderler olmalıdır.

Anksiyete; kaygı veya başka bir deyişle endişe insanların deneyimlediği bir korku ve gerilim halidir. Bazı görüşlere göre yaşanan iç çatışmaların sonucudur. Bazılarına göre ise öğrenilmiş davranışlardır. Denetim dışına çıkıp kişinin işlevselliğini aksattığında rahatsızlık olarak adlandırılır.

Eskiden insanların ortalama ömürleri otuz beş yılken ve kendi küçücük dünyalarında yaşarken çoğu kez endişeli olmaya fırsatları olmazdı ve anksiyeteden söz edilmezdi. Oysa, globalleşmenin dünyayı adeta kocaman bir ülkeye dönüştürmesi , mobil teknolojilerin ve sosyal medyanın günbegün hayatımıza sirayeti, bilgisayarların gitgide insan gücünün yerini alması, rekabetin hızla artması, stresli yaşam koşulları ve tarihte hiç olmadığı kadar çok sayıda seçenek arasından karar verme mecburiyeti günümüzde anksiyeteyi en yaygın zihinsel rahatsızlık konumuna getirmiştir. Günümüzde sadece ABD'de yılda 40 milyon kişi anksiyete rahatsızlığından muzdarip olmakta, her dört kişiden biri ise hayatının bir noktasında onunla mücadele etmektedir.

Aksiyete Çağı'm adlı kitapta The Atlantic adlı derginin editörü olan yazar Scott Stossel, kendi yaşadığı ve hayatını etkileyen anksiyete sorununu keşfetmek üzere çıktığı cesur yolculuğu okurlarla paylaşmaktadır. Bu yolculukta Stossell, insanlara büyük ısdırap veren , ancak çoğu kez zayıflık olarak görülen bu illeti; arka planda yıllardan beri incelediği genetik ve sinirbilimi bulguları ve anksiyete tarihi olmak üzere kendisinin ve yakın aile bireylerinin şaşırtıcı hayat hikayesi eşliğinde esprili bir dille ve büyük bir içtenlikle anlatmaktadır.Kitapta ayrıca, anksiyete kıskacına sıkışmış dünyaca ünlü kişilere ve onların hikayelerine de yer verilmektedir.

Bu kitap, girişimci olarak yeni bir işe başlayan ya da girişimci olup işlerini sistemli ve stratejik olarak büyütmek isteyen kişilere girişimciliğin tüm yönlerini kapsayan pratik bir rehberdir. Özellikle 21. yüzyılda girişimciliğin kaçınılmaz gerekliliği olan fırsatların hızlı olarak geliştirilip, karlı şirketlere dönüşmesinde gerekli olan stratejiyi sistemli olarak okuyucuları adım adım yönlendirmektedir. Başarılı bir işletme oluşturmak için gerekli tüm prosedürler bu kitapta mevcutdur:
Düzgün yasal altyapıyı,
İş modelleri ve planları,
Organizasyon modelleri,
Pazarlama stratejileri,
Güçlü finansal alt yapı,
Fikri Sınai Mülki Haklar
Patentleme ve Lisanslama
Müşteri ihtiyaç analizleri ve müşteri memnuniyeti.
Günümüzde piyasaları büyüten küçük işletme ve girişimcilerin haberleriyle dolu. Girişimcilik özellikle de küçük işletmelerin girişimcilik hareketi küresel ekonomide büyük bir güç haline geldi. Dünya çapında politika yapıcılar artık küçük ama dinamik girişimcilerin, ekonomik gelişme ve refahın artmasında oynadıkları önemli rolden haberdarlar. Yaratıcı, müşteri odaklı, yeni ürün ve hizmetler sunan,kendilerini başarılı olmaya adamış, dinamik, kararlı kadın ve erkek girişimcilerin ellerinde yeni bir girişimcilikten söz edilmekte. İste bu kitap, bu yeni girişimcilik için okuyuculara yol haritası vermekte. Girişimciliğin öğretilebilecek önemli sırlarını vererek, empati yoluyla küçük değerlerden nasıl fark yaratabileceğine vurgu yapmaktadır. Ayrıca kitap sosyal inovasyon ve sosyal girişimcilik ile ekonomik refah sağlamanın ötesinde dünyayı daha yaşanılası bir yer haline getirmedeki sistemi de sunmaktadır. Kitabın en önemli vurgusu ise bu yeni girişimcilik ruhuna sahip olanların daha kolay bir şekilde pek çok insanın yaşam standartlarını artırma becerisini kanıtlayan sosyo-ekonomik-kültürel-çevresel devrime liderlik etme üzerine kurgulanmıştır. Küçük işletmelerin yönetiminde ve/ya girişimcilik derslerinde bu kitabı kullanarak yaşadığımız toplumda ya da dünya çapında kısa-orta-uzun süreli olumlu değişiklikler meydana getirmek mümkün olacaktır. Sosyo-ekonomik-kültürel-çevresel değişim ve dönüşüme katkı sağlayan bu kitap ile iş başarısı ve finansal zenginlik elde etmek ve yeni girişimcilerden olmak için düşünme şeklini değiştiren ve stratejik hedefleri koyarak gerçekleştirmeyi sağlamak kolay olacaktır.

Bu kitapla ilk seanstan son seansa kadar, yardım ilşikisini yapılandırmanın yollarını gösteren bir haritaya sahip olacaksınız. Kitap boyunca ilişki kurma konusunda ilişkinin yapısını ve danışmanlık sürecini; anlama konusunda problemi analiz etmeyi, duyguları, düşünceleri iletişim ve eylemleri değerlendirmeyi; değişim konusunda ise tüm bu alanlarda yapılan müdahaleleri ve belirli teknikleri öğreneceksiniz. Her bir bölümdeki etkinlikler ile ilgili becerileri uygulama yoluyla edinme ve kitap sonunda kazanımlarınızı yeniden değerlendirme imkânı bulacaksınız.

This dissertation explores the effects of a 5-day metacognitive listening training program on a group of six learners of English as a foreign language. The context of the study –which is different from previously carried out studies of the same nature- is the local English as a foreign language industry. Second language learners often struggle with listening comprehension and teachers have limited knowledge or guidance in addressing the problems faced by these same learners in the skill of listening. Recent studies have demonstrated a positive correlation between metacognitive training and L2 (second language) listening achievement (Goh, 1997, 2008; Goh & Taib, 2006; Coskun, 2010; Dousti, 2013; Mareschal, 2007; Rasouli, Mollakhan & Karbalei, 2013; Vandergrift, 2003; Vandergrift & Tafaghodtari, 2010). Additionally, it has also been shown that this type of training has beneficial effects on the individual’s growth of metacognitive knowledge (Goh, 2008; Goh & Taib, 2006; Vandergrift & Tafaghodtari, 2010). This research thus aims to gauge the effect of metacognitive listening training on L2 listening achievement through an entry and exit test. Additionally, interviews and questionnaires were analyzed qualitatively in order to assess the outcome of the training on the learners’ L2 listening proficiency and their metacognitive knowledge. Analysis of data showed different results to other studies, with participants gaining less points on their listening test following training. Furthermore, some participants demonstrated a growth in metacognitive knowledge in some aspects more than others. This study has provided tremendous insight into listening as a skill from the point of view of the learners and possible pedagogical approaches for teachers to follow in order to try and improve their learners’ listening skills.

İnsanoğlunun hayat serüveninde belki de en fazla zorlandığı evre ergenlik evresidir çünkü bu evrede yavaş yavaş çocukluktan çıkıp yetişkinliğe geçiş yapmakta olan bir birey, artık ne çocuktur ne de tam anlamıyla bir yetişkindir. Bu evre sadece ergenler için değil aynı zamanda ergenlik çağında çocuğu olan anne babalar, ergen öğrencileri olan öğretmenler ve hatta ergenlerle çalışan psikolojik danışmanlar için de oldukça zorludur.
Bu nedenle ergenler ve gençlerle çalışan psikolojik danışmanların bu evrenin doğasını iyi tanımaları, ergenlerin ve gençlerin karşı karşıya kalabilecekleri temel zorlukları iyi bilmeleri ve bu özel gruba yardım ederken hangi teknik ve stratejileri kullanmaları gerektiği konusunda iyi yetişmiş olmaları gerekir.
İşte hem kuram hem de uygulamada engin deneyime sahip Kathryn Geldard ve David Geldard tarafından kaleme alına bu kitap, ergenler ve gençlerle çalışan okul psikolojik danışmanları, psikologlar ve psikiyatristlerin ihtiyaçlarına göre hazırlanmıştır. Kuşkusuz kitabın, anılan mesleklere hazırlanan öğrenciler için de bir başvuru kitabı olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Kitapta, gençlerin ihtiyaçlarına yanıt verecek beceri ve stratejilere ayrıntılı bir biçimde yer verilmiş, bu beceri ve stratejiler örneklerle zenginleştirilmiştir. Her bölümün sonunda yer alan "Önemli Noktalar" o bölümde yer alan konuları sade bir biçimde özetlemektedir. Kitapta ayrıca, gençlerle çalışan danışmanlar için etik konulara da yer verilmiştir.

Danışmanlar ve yardımcılar kimlerdir?
Temel danışmanlık becerileri nelerdir?
Yardım etme süreci nasıl işler?
Alandaki etik meseleler ve ikilemler nelerdir?
Çok kültürlü ve cinsiyete duyarlı yardım nasıl olmalıdır?

Tüm bu sorulara cevap bulabilceğiniz kılavuz niteliğindeki bu kitapta, danışmanlık becerileri kapsamlı bir şekilde ele alınıyor. Bu becerilerin kazanımını ve geliştirilmesini en kolay şekilde öğretme yolunu hedefleyerek uygulamacılara yardım ilişkisini nasıl kuracağına, geliştireceğine ve sonlandıracağına dair bir yapı sunuyor. Teorik bilgilendirmenin ardından verilen vaka örnekleri, diyaloglar ve etkinlikler ile danışman ve yardımcıların eğitimini ve pratiğini destekliyor.

İlk bölümde, psikoterapistler ve danışmanlık önceliği olmayan diğer mesleki rollerdeki yardımcıların çalışma alanları, becerilerin tanıtımı ve yardım süreci ele alınarak kapsamlı bir giriş bölümü oluşturulmuştur. Daha sonra her bir beceri detaylı olarak incelenmiştir. Sürecin başlangıcından önce anlama, ilgi gösterme gibi beceriler verilip bunun üzerine süreci yapılandırmanın yolu çizilmiştir. Soru sorma, dirençleri yönetme, problem çözümünü kolaylaştırma, ev ödevi verme gibi becerileri tanımlamanın ötesinde etkin kullanımını sağlayacak uygulamalar sunulmuştur. Bu aşamaların ardından yardım ilişkisini nasıl sonlandırmak gerektiğine ilişkin bilgi ve pratik bir arada verilmiştir. Son bölümde, bütün bu uygulamaların etik bir çerçevede yapılmasını destekleyecek konulara değinilmiştir. Etik meseleler ve ikilemler, çok kültürlü ve cinsiyete duyarlı yardım konuları tamamlayıcı nitelikte ele alınmıştır.

"Un curricolo per "imparare ad imparare", definito in termini di strategie, convinzioni e atteggiamenti, può e deve essere proposto e riproposto come elemento di trasversalità e di continuità. L'articolo propone alcuni criteri e opzioni metodologiche per la definizione di un tale curricolo: flessibilità e "negoziabilità", integrazione, trasferibilità, operatività e densità metacognitiva.
"

The need for creativity has been steadily on the rise over the last two centuries spurred by the Industrial Revolution and it continues even more so today.  From stay-at-home mothers, to Walmart greeters, to a CEO in a Fortune 500 company, to the janitorial staff in that very same company—everyone is feeling the need to be creative.  We as a society are constantly looking for new ideas that benefit us in some way: doing more with less, delivering more value or meaning, or changing the world—or one individual life—for the better in some way.  But where do these big ideas come from?  Is it only a select few that call themselves a “Creative”?  Or is this an innate ability that we all have inside us?

Mitler, bazı gizemli olayların neden gerçekleştiğini açıklamak veya nasıl davranmamız ve düşünmemiz gerektiğini doğrulamak amacıyla ortaya çıkan ve nesilden nesile aktarılan hikâyelerdir. Kültürler, etraflarındaki dünyayı açıklamak için mevcut bilgilerden faydalanamadıklarında mitler üretirler. Pek çok insanın yaratıcı olmakla ilgili yanlış inançları vardır. Bu yanlış inanç nedeniyle de yaratıcılıklarını tam olarak kullanamazlar. Yaratıcı bireylerin ve firmaların başarıları üzerindeki en son araştırmalardan biri bu kitabın yazarı David Burks'e aittir.
Elinizdeki bu kitap, yaratıcılık ile ilgili sahip olabileceğimiz yanlış fikirler ve gerçekler ile bizleri yüzleştirip, en iyi fikir ve projeleri, araştırma ve programları bulmak için bizlere pratik bir yöntem sunmaktadır. Özellikle, birçok kişinin ya da organizasyonun yaygın olarak kullandığı 10 yanlış yaratıcılık efsanesinin üzerinde durarak yeni bir sistem önermektedir. Kitapta, tamamıyla yenilikçi stratejileri tasarlayabilmek için yaratıcılık hakkındaki yanlış efsaneleri dolayısıyla da ön yargıları nasıl ortadan kaldırabileceğimiz konusunda cesur fikirler sunulmaktadır. Ayrıca kitap, yaratıcılığın ilham alınarak, bazen tesadüfi gerçekleştiğine ve biraz da şansa bağlı kalındığına dair fikirlerimizi değiştirecek bir kitaptır. Bunun için, özellikle pek çok gence yön veren kişilerin okuması gereken bir kitap konumundadır; gerek büyük gerekse küçük şirketlerde fark oluşturmak isteyen bireyler ve yöneticiler için el kitabı niteliğindedir.
Günümüzde rekabetçi küresel pazarlarda ve ortamlarda kaliteli, hızlı, ihtiyaçlara yönelik yenilikçi ürünler, hizmetler veya süreçler sunmak kaçınılmazdır. Bir diğer anlamda, yenilikçiliğe odaklı yüksek değer oluşturan işler için bizlerden yaratıcı olmamız, yeni ve kullanışlı fikirler geliştirmemiz beklenmektedir. Yenilikçi fikirlerin ortaya çıkması şansa bırakılamaz.
Yaratıcılık ile ilgili ilk dar boğaz, toplumların oluşturduğu mitler ile karşı karşıya kalınmasıdır. Mitlerin ortadan kaldırılacağı yenilikçi fikirler üretmek için kullanılabilecek, bilimsel açıdan kanıtlanmış bir yaratıcılık modeline ihtiyaç vardır. Müthiş fikirler üretmek için bir dış güç inancına bel bağlamak zorunda değiliz. İhtiyacımız olan her şeye zaten kendi içimizde sahibiz. Akıcı bir üslupla ve örneklerle anlatılan bu kitapta, yaratıcılığın efsaneleri, yenilikçiliğe götüren süreçlerin üzerindeki sır perdelerini aralamaktadır.
David Burks, Yaratıcılık Mitleri adlı bu kitabında yenilikçiliği tetikleyen inanışların, engellerin ve güçlerin gizemini çözmeye yardımcı oluyor. Kitap boyunca, her bölümde bilimsel açıdan konuyu destekleyecek farklı örnekler bulabilirsiniz. Yenilik çalışmalarını geliştirmek isteyen herkes için Yaratıcılık Mitleri yeni fikirler bulmak açısından mutlaka okunması gereken önemli bir kitap.

The aim of this book is to understand the effects of neo-liberal economies and globalization on education policies where they create inequalities and conflicts. However, the main goal of education is defined as a radical democratization in the schools through the transformation of knowledge. Curriculum plays important role in the transformation of knowledge and it is crucial to build a radical transformation of the societies. From this perspective, three alternative curricula, namely, Peace Education and Conflict Resolution Education, and Peace Education and Conflict Resolution Education combined are implemented and evaluated to investigate the effects on pre-service tecahers' Emotional Intelligence, Self-concept, and Conflict Resolution Skills. The findings indicated that the Peace Education, Conflict Resolution Education, and the Peace Education and the Conflict Resolution Education combined curricula has significant effects on Emotional Intelligence, Self Concept and Conflict Resolution Skills. Among these three curricula, the Peace Education and Conflict Resolution Education combined has the highest effects on Emotional Intelligence, Self Concept and Conflict Resolution Skills.

Psikoloji ve Yaşam'ın Bu 19. Basımı Richard Gerrig ve Philip Zimbardo arasındaki beşinci iş birliğidir. Psikolojiyi insan refahıyla ilgili bir bilim olarak gördüğümüz ve bu alanda ihtisaslaşmanın önemine inandığımız için birlikteliğimiz güçlendi. Psikolojinin bilimsel kesinliğinin çağdaş yaşamın kaygılarına ışık tutması nedeniyle, öğretim deneyimlerimizi de bu metinde ilişkilendirerek, bu kitabı ortaya çıkardık. Dahası , Richard'ın bilimsel psikolojideki uzmanlığı bu kitapta önemli bir tamamlayıcılık sağlamıştır. Baş yazar olarak Richard Psikoloji ve Yaşam kitabında, psikolojideki, özellikle bilişsel ve sinir bilim alanlarındaki hızlı değişimlerden en kapsamlı şekilde haberdar etmektedir. Böylece, Psikoloji ve Yaşam, öğrencilerinizin yaşamlarına önemli psikolojik iç görüleri kazandıran yaklaşımı ile önemli bir geleneği sürdürüyor.19. basım bu güzel iş birliğinin bir ürünüdür.

The article revises the effects of technology transfer offices (TTOs) on capacity building within the university, from the perspective of
creativity, innovation and entrepreneurship. The objective of the article is to understand clearly and deeply how TTOs build capacity in
creativity, innovation, and entrepreneurship for all the stakeholders, researchers, faculty members, SMEs, incubators, undergraduate and
graduate students, and attorneys. Particular focus is given for analysing TTOs activities in order to comprehend the strategy of TTOs in delivering and building capacity for innovative products and services. The author concludes that the universities and TTOs should have a common strategic plan and policy to empower and to increase efficiently and effectively the impacts TTOs activities have on the
development of the technology-based innovative products and services.
Keywords: Technology Transfer Offices, creativity, innovation, entrepreneurship

The relationship between language and literacy is a research problem of many years of progress in cognitive science, especially in regard to school (or academic-related) literacy. This is only one of the topics covered by the authors, but the one that will be on readers' mind throughout the six chapters and three appendices. We have an example here of a study written mainly for educators and parents centered on applications for the classroom. It will also be of interest to researchers, both in the applied (to learning) fields and for scientists working in basic research. The book is centered around a strong proposal for reorienting educational practice. At the same time, it indirectly calls attention to important theoretical questions. Readers may wonder, given the current climate, whether or not Schatt & Ryan's practical proposal for teaching is viable; and in fact, in this discussion we will set it aside, as a question for another occasion.

This article revises the effects of the metacognition development on project-based learning by giving different cases for the graduate level students (n=86) at the innovation and entrepreneurship courses. The objective of the article is to understand clearly and deeply how metacognitive learning methodologies affect the learning process and outcome. As a result, cases in which everyday challenges, such as social, economic, cultural, and environmental are solved develop better environments for the development of metacognition due to the fact that the highest ‘meta-level’ of cognition is implicated. In the project-based learning, by solving different problems it is possible to develop creative ideas while improving highly developed skills.
© 2014 The Authors. Published by Elsevier Ltd.
Selection and peer-review under responsibility of the Organizing Committee of the ERPA Congress 2014.
Keywords: metacognition; development; project based learning; metacognitive skills; learning process

In recent years, educational technology and innovative programs have been introduced
to many education systems. Although these technologies have a great potential to improve teaching,
learning and management processes especially at higher education, many obstacles and resistance
hinder their implementation. In order to shift towards an entrepreneurial higher education institu-
tion, organisational culture needs to be adapted to the present conditions. Given the importance of
the subject, there is a need for a deeper look into the nature of organisational culture in the context
of its relationships with innovative and technology-based development for educational institutions.
This paper attempts to show and critically analyse the role of organisational culture on the develop-
ment of innovation and technology-based projects (ITBP) at the higher education; particularly by
considering the perceptions of the researchers. Semi-structured interviews were conducted with 34
researchers from different fields. Interpretative phenomenological analysis (IPA) was used in this
study. Academic people (89%) from well-developed organisation in terms of physical components
had better results in developing innovation and technology when compared to the academic people
from non well-developed cultural organisation. Furthermore, values of the organisation are signifi-
cantly important in order to increase the depthless of the innovation and technology-based projects
development.

The article revises the effects of technology transfer offices (TTOs) on capacity building within the university, from the perspective of
creativity, innovation and entrepreneurship. The objective of the article is to understand clearly and deeply how TTOs build capacity in
creativity, innovation, and entrepreneurship for all the stakeholders, researchers, faculty members, SMEs, incubators, undergraduate and
graduate students, and attorneys. Particular focus is given for analysing TTOs activities in order to comprehend the strategy of TTOs in
delivering and building capacity for innovative products and services. The author concludes that the universities and TTOs should have a
common strategic plan and policy to empower and to increase efficiently and effectively the impacts TTOs activities have on the
development of the technology-based innovative products and services.
Keywords: Technology Transfer Offices, creativity, innovation, entrepreneurship

Problem Statement: Transferring technology from university labs to startups at techno-parks is expensive and takes time.Therefore,blended learning has been using to improve the effectiveness and efficiency of technology transfer.
Research Questions: in this study, how the blended learning can significantly affect the technology transfer from the university labs to the startups at the university technology parks is studied.
Purpose of Study: The purpose of this paper is to provide an alternative practice model called blended learning at the technology parks to enhance the effective and efficient technology transfer experiences. Hence,the design,methodology,and approach in technology transfer have changed by empowering the blended Iearning-online, mobile, and face to face learning.
Research Methods: in this study, 46 participants were randomly selected and randomly placed into a technology transfer group (n=23) and a control group (n=23). The data were collected through intensive interviews and analyzed by using Atlas.ti 7.The learning experiences and outcomes were articulated and compared through pre and post tests,including the control groups.
Findings: The results shovved blended learning had increased motivation of the participants.Most(89%)of the participants agreed they could not find time and money even though they needed the intensive know-how in terms of the technology transfer in their field that they could reach from the experts at the university .They learnt additional info to improve their products and services.
Conclusions: The experiences in blended learning could öpen new perspectives in empovvering the startups in technology transfer.The shareholders at the university labs and startups could not find enough time and even money to increase efficiency and effectiveness of the technology transfer.Hence,face to face learning on online and mobile can improve the efficiency and effectiveness of the technology transfer. Key Words: Technology Transfers,Techno-parks, Higher Education,Blended Learning

Problem Statement: Today’s ever-changing educational environment has created a need for new leadership styles
that encourage positive change and improvement. In Turkish universities, the most commonly used leadership models are the classic and/or traditional ones, which lead to stagnation in innovation and entrepreneurship. Only a limited number of universities are actively engaged in innovative research activities and achieve success in terms of entrepreneurship and cooperative work with industry. Abroad effort is needed to improve cooperation and encourage leadership development.
Purpose of Study: This paper attempts to show and critically analyze the role of leadership models of university management in creating a learning environment for innovation and entrepreneurship.
Methods: Semi-structured interviews were conducted with 42 different faculty members and 12 graduate students over a period of three months at three different universities in
Istanbul. Interviews were centered on 6 core research questions. Interpretative Phenomenological Analysis (IPA) was used to analyze the interview outcomes. The data were analyzed using the Atlas.ti 7 software kit.
Findings and Results: A large percent age of the participants,
78%, mentioned that participatory democracy is an important new leadership model that can empower innovation and entrepreneurship. Most respondents, 80%, also identified the important role of intensive collaboration with industry managers. In the transformation of the university, a significant percentage of the participants, 69%, agreed that
experts should be frequently consulted and their views taken into consideration. Slightly more than half of the participants, 54%, said that their university could do more to encourage innovation and innovative ideas from students and faculty members; out of the respondents who expressed this idea, the majority, 86 %, said that new leadership and
management styles would be critical in promoting this change.
Conclusions and Recommendations: As the current study shows, universities that apply new leadership styles create an
environment more conducive to fostering entrepreneurship and innovation. Consistent with previous research, the leadership model of university management plays a vital role
in universities’ readiness to accept innovative and entrepreneurial changes. Universities should adopt new leadership styles instead of using conservative and traditional leadership models that discourage innovation
and entrepreneurship. Generally speaking, democratic leadership models are more effective at fostering open innovation. In the new management framework, leaders can create new environments and spaces, such as technology transfer offices, to collaborate with industry.

This study has analyzed and compared emotionai intelligence training on high school students' conflict resolution, empathy, and leadership skills. Emotionai intelligence (EQ) is one element in a broad spectrum of skills that enable high school students to create value for their community and themselves. Since Salovey and Mayer's (1990) seminal article on the concept, and its popularization in a social science book of the same name (Gibbs 1995; Goleman 1995), emotionai intelligence has emerged in several different models and measures. Matthews et al. (2002) outlined three contexts for the study of emotionai intelligence: psychometric, theoretical, and applied. The focus of this study is on measurement and applied use of emotionai intelligence by giving a special training as after school activities. This study was conducted at two different high schools in Turkey in which 959 students were involved. The first study site was in Samsun where 282 students had participated in the experimental and control groups. On the other hand, in the second site, İstanbul, 677 students had participated. Data were collected using two instruments; Conflict Resolution Skills (Akbalık, 2004) and Bar-on Emotionai İntelligence Assessment (Bar-On, 2004). The assessments were given to the participants in the experimental and control groups before and after the emotionai intelligence oriented training called "Geniş Açı." Test scores were conducted in SPSS by taking score means, standard deviations, and intercorrelations, using demographic variables received from the personal information sheets. The study revealed that there is considerable room for improvement in the emotionai skills of the students in high schools. Additionally, this study showed that emotionai intelligence influenced significantly the conflicts resolution, empathy and leadership skills comparing to control groups. The large number (%81) of the participants' conflict resolution skills had changed after the emotionai intelligence oriented training. More importantly, their empathy skills had improved 78%. Furthermore, in their leadership skills, the participants' skills were upgraded 73%.

Problem Statement: The youth peace camps can provide active safe environments for young people, especially those who come from different conflict background to understand each other and to develop empathy. Research Questions: What the effects of the peace camps are on learning together about conflict, sharing their experiences, and transforming the conflicts for more peaceful culture is critically studied. Purpose of Study: This study has analyzed and compared perceptions and experiences of the students who came from Greece,Turkey,and Cyprus and spent a week together.Since the students who had different perception and experiences regarding to the conflicts among the countries, the effects of the peace camps had been analyzed. Research Methods: In this study, by conducting experimental research analysis, the conflict resolution skills (as assessed by Conflict Resolution Inventory, Akbalık, 2001), emotional intelligence and leadership skills (as assessed by Bar-On Emotional Quotient Inventory,(Bar-On, 1997),and perceived psychological health (as assessed by Personalıty Assessment Questionnaire, Rohner 1998,Varan 2002) were compared before and after the active learning environment activities. Findings: Significant differences were seen after the camps,especially in conflict resolution skills, in their interpersonal, intrapersonal, and leadership subscales of the EQ. More importantly, while their leadership skills were increasing the hostility-aggression subscale in personality dimensions. Most (67%) students experienced that their conflict resolution skills were changed by being together and talking about their conflicts Conclusions: The large number of the participants had showed minimum 10 % changes in their conflict resolution skills.in the subscales of the EQ, the changes in Intrapersonal Intelligence were more than the changes in interpersonal intelligence.All the subscales of the Personal Assessment had changed after the camp. Key Words: Youth Peace Camps, Emotional Intelligence, Leadership

This study investigates critically the structure of Silicon Valley in order to adapt properly to the Turkish system while changing science and technology policies to engage in growing high-tech economies through fostering university-industry-government collaborations and linkages. Even though many countries tried to replicate Silicon Valley by moving physically industries into certain geographic locations, they could not be compared to the original impact of Silicon Valley. Most of the best and the greatest high-tech companies are in the Valley where almost one-third of all the venture capital investments have been received and have become the locomotives of growth of the US and most of the brightest students try to study or work. The Valley has been analyzed using critical theory to understand the structure of the system, the values that have been decided and applied by the members in different processes, and the practices. Some unique findings of the research about the Valley which can be applied by many techno-parks or research centers are the capability of cooperation and active learning. Most of the companies are working around the same issues together with the universities’ members who are not only coming from Stanford. In other words, the cooperation has been conducted under the umbrella of Silicon Valley. An innovative platform has been created where people interact more often to cooperate and they are legally protected by developing social networks which are their value systems. The cultural diversity of different ethnic traditions, viewpoints, and value systems is welcomed in personal and professional level which strength unity in the community.

Key words: University-industry-government collaborations, value systems, social network.

Even though for some women in Turkey can rarely find the opportunities to study at the university, most of whom have canalized to the majors which are not related to the science, technology, engineering, and mathematics majors. However, there are important studies, which clearly show that even though the women have the ability in STEM areas, they do not like to choose these fields. In their choices, there are different reasons which strong have effected in their career path.

In order to understand the Turkish women’s hidden reasons of not choosing the STEM areas, a well rounded research had conducted in Istanbul, the most developed city in Turkey, in which two different universities STEM departments had chosen together with non STEP departments in order to compare the reasons.Firstly,by using Strategic Talent Management and Career Decision (STMCD) Assessment (Sart, 2013),the competences, potential, strengths, and weaknesses of the young people (490) between 18 and 24 had checked and analysed The results showed that there were not any significant differences between the male and female students in the competences, potential,strengths,and weaknesses.Most (96%) had mentioned that they had chosen their career path with the effects of their social environments.

In order to analyze the main reasons of the career choices, deep interviews were done with the young people who were coming from the STEM departments, so were not the STEM departments. The study sample consisted of 80 undergraduate students: Among them, 54% are female. In the study, a phenomenological analysis was conducted and 16 research questions were taken into consideration during the semi-structured interviews. Then the data were overviewed critically by using Atlas.ti 7 to elaborate deeply the main reasons of the career choices in STEM and non-STEM areas.

The results of the depth analysis showed that most of the participants (88%)accepted that they were significantly affected by their social environment, particularly those who were not chosen the majors in STEM areas.Those (43%) who were studying in STEM majors, however, pointed out that before choosing the STEM areas,they felt alone and scared. More importantly, some (25%) of the participants had mentioned also their professors’ negative attitudes and behaviors towards the female students in STEM areas. Those, who were successful, on the other hand,had also mentioned the negative attitudes of their male classmates in the departments where almost 20% of the female students had left the departments.The results of the participants who were not coming from STEM areas were analyzed and showed that STEM areas were launched them negatively by their families, their teacher at the high schools, and their counselors. The first argument mentioned was that STEM areas were for male students since the women were not capable to work hard in these departments. Most (89%) of them strongly clarified that they became aware after they came to the university where they did not see any difficulty in studying STEM areas. The participants had mentioned that those graduates from STEM department had much better chances than those who were not coming from STEM areas to find better jobs and to have career path. According to the most (93%) of the participants, the awareness about the importance of the STEM departments were significantly low in Turkey so that a new strategy was needed to promote the STEM areas in order to increase innovation.
keywords: science, technology, engineering, and mathematics (stem), gender differences in stem areas, gender based careers differences in stem areas, career counselling.

In this study, the university students‘ perceptions and experiences about the effects of emotional intelligence (EI) on creativity were investigated while taking into consideration physical, emotional,
intellectual, spiritual, and socio-economic-cultural conditions. The results were compared with the world standards in EI. Since creativity and innovation have significantly become important, the conditions and study environments at the university have been playing an important and crucial role on students‘ creativity as well as their personality development. In this study, the university students
(n=290), who came from two different universities in Turkey, had participated and answered emotional intelligence assessment. The data was analyzed through the BarOn EQ-i, which includes 90 questions in 5 categories and 15 scales with scores in a range between 90 and 450. In addition, some personal and social demographic data were gathered from the participants. Then, data were analyzed using SPSS- 17.0 and descriptive and inferential statistics and compared with the world norms. The evaluation was checked together with the participants in the semi-structured interviews in order to understand deeply the relation between the EI and creativity. The evaluations showed a significant difference between the emotional intelligence scores of participants who were defined themselves as creative people. (p < 0.005). Also, there was a significant difference between
participants‘ emotional intelligence in all categories particularly in empathy, responsibility, flexibility, self-regard, interpersonal relationship, and emotional self- awareness. And in all scales, the EI of participants who were creative was higher than those who were not.
Keywords: Emotional intelligence, creativity, university students, empathy, flexibility.

The aim of the study is to determine what the experience means for the people who have had the experience. Therefore, the research begins with a personal question or challenge, which has social or universal significance. This study was conducted by using a phenomenological research analysis among 34 university students. The results were finalized by processing Atlas.ti 6 in order to understand deeply the complex structure of the conflicts among the students. Most (83%) students try to choose the private universities rather than the public universities since they are good in adapting quickly the changing conditions of the market. The large number (93%) clarifies that they have conflicts in choosing right career path, and they try to choose majors to earn money rather than learn. Hence, most (96%) agree that engineering departments are better than social sciences departments to integrate and penetrate into the market. Even though they (86%) have great interests in social sciences courses, they have chosen technology-oriented courses to earn money even while studying at the universities. In this context, most (85%) of those who are in the social sciences are not happy in their major since they do not see any future.

The goals of the study are to provide an updated picture of the current situation with regard to accreditation schemes, strategies of governments to transformation and innovation in terms of establishing world-class universities in Europe, in the US, and in Turkey from a comprtive perspective. This study is designed to understand why and how the authorities use innovative strategies to transform higher education in Europe, in the US and in Turkey using qualitative methods. The critical theory in the globalized context and the theory of academic capitalism are taken as frameworks to understand higher education policies and innovative strategies together with content and discourse analysis of published and web-based documents, aided in the design of this study. This study finds that institutional actors decided to emulate the key features of U.S. originated innovative strategies to make R&D innovation-led economic growth sustaining the global competitiveness in the knowledge-economy while creating huge differences among institutions as well  as in terms of gender. Institutions should make serious efforts to be a part with their science-research needs using their available capital and resources.

In the technology-based economies, the industry based projects are critically important in order to improve the quality of production and services with the help of the best universities contemporary activities. Even though some best elite universities in the world, like Stanford University and MIT, can collaborate efficiently and effectively with the industry, most of the Engineering Departments in Turkey cannot collaborate with the industry as other best elite universities in the world.
Hence, in this study, the main drawbacks of the Engineering Departments were critically analyzed in order to improve the collaboration by increasing industry-based projects at the Engineering Departments. The participants (46) from four different Engineering Departments at two different universities participated in this study.In order to understand the hidden reasons, the data were collected from semi-structured interviews using interpretative phenomenological analysis (IPA). The analysis had two themes, which were described here. The first theme provided a detailed perspective of the drawbacks of the industry-oriented projects at the engineering departments. The second theme examined how the industry-based projects would be increased.

Under the first theme, the data showed that most (85%) of the participants did not have any idea and deep knowledge about how they could conduct industry-based projects since they were far away from the realities of the industry. Additionally, all the participants were not aware about the needs of the industry, particularly those institutions, which were close to their university. Furthermore, a few (21%) participants who collaborated with the industry failed in their projects due to the fact that they could not be tangible for the contemporary needs of the industry. More importantly, their projects were not highly competitive for the global market. In addition to all these drawbacks, those projects, which were taken into account by the industry, had minor or no impact on industries productivity or competitiveness. Therefore, the industry did not want to spend money on R&D at the universities. Although the Engineering Departments had been supplying human capital by graduating many engineers, the participants agreed that they could not help strategically their graduates by conducting industry-oriented projects. More importantly, as the participants mentioned that a few graduates came back to the departments to ask help. Consequently, according to the participants (96%) the collaboration between the university and industry was not established and developed in Turkey as it was seen at the best universities in the world.

Under the second theme, however,the participant clearly addressed how they could improve the collaboration between the university and industry. All the participants agreed that there should be mutual collaboration by developing mutual benefits for both sides. In order to develop this collaboration, the participants pointed out the team leaders from each side since they could not find enough time to understand the real needs of the industry. They strongly suggested the field studies by sending the students of the departments to the real environments. Instead of laboratories at the universities, they preferred the laboratories of the companies in order to make their students observe the needs.
keywords: university industry collaboration, technology transfer, industry based projects.

In the digital society, rapid socio-cultural, economic and technological changes have forced higher education in terms of improving innovation and technology-based projects in order to empower new generations, to attract more funding and venture capital, to develop new products and services, to increase the number of startups and spinoffs, and to raise licensing and royalties. On the other hand, organizational culture, which is interpreted as “shared philosophies, ideologies, values, assumptions, beliefs, expectations, attitudes and norms in organizations” (Lund, 2003. p. 3), can be developed in the organization by the people who cope with different problems and issues of external adaptation and internal integration (Schein, 1999). As Zhu and Engels (2014) describe,

Organization culture has three levels which can be shaped over a period of time. The first level is arte facts that comprise the physical components of the organization that relay cultural meaning. The second level deals with the professed culture of an organization’s members – the values. And the third level refers to the organization’s tacit assumptions. Organizational culture is nurtured and shaped gradually reflected in terms of collaboration, trust and learning, and it can shape the behaviors of people in that organization (p. 137).

This study attempts to analyze critically how the role of the organizational culture on the development of innovation and technology-based projects at the higher education from the perspective of the researchers’ perception. The participants (34) of the research were selected from two different universities by doing stratified sampling among the researchers. Hence, in the phenomenological analysis, eleven research questions were answered by the participants, who were coming from engineering departments, medical school, and social sciences, in the semi-structured interviews.

The collected data, which were analyzed in Atlas.ti 7, show that most of the academic people (89%), who were coming from well-developed organization in terms of physical components, had better results in developing innovation and technology comparing to the academic people who were coming from not well-developed cultural organization. Furthermore, the second level, which is related to the values of the organization, is strategically important in order to increase the depthless of the innovation and technology-based projects development. As most of the researchers (91%) agree that the values, particularly trustworthiness, ethics, transparency, and accountability, improve their commitment and make change attitudes towards their efforts and achievements. However, in the case of the low cultural values, the large number of the participants (98%) mention that the lack of values, particularly main values, like ethics, transparency, and accountability, demotivate them and decrease their efficiencies and effectiveness. Additionally, in the third level, which is organization’s tacit knowledge and capacity building in technology transfer, a large number of the participants (85%), who are coming from the well-developed organizational culture, point out that if the first two levels are not achieved, it is difficult to transfer the knowledge, especially tacit knowledge. In the second institution, however, the participants (89%) agree that the transfer of the tacit knowledge is very limited.
keywords: higher education, organizational culture, innovation and technology-based projects perceptions of the researchers.

In the development of creativity, innovation, patenting, and licensing in technology-based economies, different environments affect significantly the success of the new startups at the universities. Therefore, interactive ecosystems, where need assessments, ethnographic field studies, observations, and focus groups are strategically used, have significantly transformed and transcended the mindset of the participants, especially for those who have great potential in life sciences. In this study, what the effects of different interactive ecosystems are on improving creativity, innovation, patenting, and licensing is critically transferred by showing different real examples in life
sciences. Additionally, how ethnographic studies affects the participants in the process of the creating innovative products is given in the interactive ecosystem in which the target participants have become more active by developing empathy. By developing a new interactive ecosystem, specifically in the hospitals, participants’ behaviors and attitudes have changed and they have become more engaged to the problems and the needs of the patients.
Hence, in this workshop, the translational research environment is taken as an interactive environment
to show the sustainable circles from the patients’ bed to the laboratories, from the laboratories to the
TTOs to have their patents, and from the attorney to the startups and to corporates, in which the
licensing period is critically short comparing to the other systems.
In order to understand the reliability and validity of the system, the phenomenological interpretive
analysis is used to investigate, in a new interactive ecosystem, which is the translational research
center. In that way, mainly the graduate level students’ and the experienced researchers’ behaviors
and attitudes are analyzed by training them ethnographic studies tools in order to improve empathy.
The results show that, those who have more empathy comparatively than those who do not have, have
better results in developing creativity, innovation, patenting, and licensing since their products are
directly related to the touchable and urgent needs. It is no doubt that, the participants have learned
how to make marketing research and developing business models in order to be profitable for themselves and for their universities by means of royalties. The four different studies show that only 6 weeks is enough to become more active, engaged, and empathetic in order to develop new and technologically innovative products and services. The
interactive ecosystems help them to be more aware about the needs, especially in life sciences due to
the fact that all the stakeholders, doctors, patients, nurses, other medical people, and patients’ close relatives and friends are close each other to share their thoughts, ideas, and needs. Additionally, new ICT gadgets help them to be much closer in terms of the knowledge transfer. Hence, the awareness of the participants help to collect right data to transform to the new products and services which can be
licensed easily.
In this workshop, the real cases will be given in der to help the audience to develop new interactive ecosystems. The behaviors and attitudes of the participants change because their selected attention and awareness are improved. The interactive communication and teamwork capacity have increased to developed innovative products and services, which have high market values.

The study investigated the effects of Metacognitive Group Discourse (MGD) on developing constructivist-oriented Scientific Epistemological Views (SEV). Participants were 14 fourth-year pre-service secondary science teachers from a teacher education institute. It utilized a pretest-posttest quasi-experimental design. Participants were randomly assigned to two groups, the treatment group and the control group. Both groups received explicit instructions of the targeted aspects of the nature of science (NOS) and had 14 classroom observations on science lessons. After each explicit instruction of the NOS and classroom observations, only the treatment group underwent a Metacognitive Group Discourse (MGD) while the control group had no any form of group metacognition. SEV scale and open-ended questionnaire were used to assess the changes in the SEV orientations of the participants prior to, after, and two months after the conduct of the study. Results revealed that though there was no significant difference in the SEV of the two groups, both groups’ SEVs still improved. Probing their understanding on the NOS, however showed that the treatment group exhibited more constructivist-oriented SEV. Findings of the study imply that the MGD is effective in developing constructivist-oriented scientific epistemological views of preservice teachers and enable its retention
and further development. Implications for future research and science teacher education are discussed.

In my book, MOTIVATING TEEN AND PRETEEN READERS: HOW TEACHERS AND PARENTS CAN LEAD THE WAY (Rowman & Littlefield Education, 2011), I use a Q & A passion-based approach to inspire young readers. This technique helps kids help themselves understand and appreciate the reading process and reading life experiences. Rather than telling them that "reading is good for you," I want them to see its possibilities and potential through their own insights. Hopefully this metacognitive questioning technique will get kids thinking about reading and its inherent values. "You can lead a horse to water, but you can't make it drink..."