Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Kültürel Çalışmalar Dergisi
2014, 1(2): 16-33
ISSN: 2148-970X DOI: https://doi.org/10.17572/mj2014.2.1633
Makaleler (Tema)
AVM’Lİ HATIRLAMA VE UNUTMA…
Saime Tuğrul*
Özet
Hafızanın en temel iki ögesi hatırlamak ve unutmaktır. Bireysel ve kolektif hafıza, bu iki eylem arasında
bir yerlerde olgunlaşır ve gelişir. Ancak, özellikle kolektif hafızanın oluşumunda siyasi iktidarlar devreye
girerek, kolektif kimliğe anlamını verecek hatırlama ve unutma yollarını kontrol ederler. Bu
manipülasyon yolları iki yönde gelişir; bir yandan, siyasi otorite, hatırlama yollarını kurarken ritüeller,
anma törenleri, hafıza mekânları gibi pozitif yöntemler kullanır, öte yandan, resmî tarih oluşturarak,
cezai düzeneklerle baskıcı bir politika uygular. Bu çarpıtılmış hatırlamanın yanı sıra, modernleşme
sürecinin kolaylaştırdığı bir unutma yol haritası gerçekleştirilir; eski sosyal ve kültürel çevrenin sürekli
yıkımı, kitle tüketim alışkanlıkları, modern hayatın değişkenliği ve hızı, kolektif unutmayı kolaylaştırır
ve hızlandırır. Özellikle, kentlerin otoyollardan, uydu semtlerden, yüksek binalardan ve heybetli alışveriş
merkezlerinden oluşan yeni kurgusu toplumsal hafızanın tümüyle yıkımını hazırlar.
Anahtar Terimler
Kolektif hafıza, hafıza mekânları, unutma, modernite, tüketim
REMEMBERING AND FORGETTING SHOPPING MALLS…
Abstract
Remembering and forgetting are the two major features of both individual and collective memory. In
every society, collective and cultural memory are formed in-between these two features. However, this
process is generally controlled and manipulated by the power holders; remembering process is formed
and shaped by positive and coercive means such as, rituals, remembering performances and sites of
memories, as well as creating an offical history and criminal codes. In parallel, forgetting patterns are
created and performed easily, especailly in modern societies; the destruction of old social and cultural
environment, mass consumption habits, the speed of modern life, help and facilitate collective forgetting.
The reconstruction of the cities with highways, massive, similar buildings, huge consumption centers
(like AVMs in Turkey) destroy the memories forever.
Key terms
Collective memory, sites of memory, forgetting, modernity, consumption
*
Dr., Işık Üniversitesi, Türkiye. saimetugrulgmail.com
Makalenin Geliş Tarihi: 13/10/2014. Kabul Ediliş Tarihi: 22/11/2014.
Saime Tuğrul
, 2014, 1(2): 16-33
Hafıza değil unutmak kimliğimizin bekçisidir (Ricoeur, 2002).
Giriş
Hafızadan söz edildiğinde kuşkusuz ilk aklımıza gelen temel fonksiyonları, hatırlama
ve unutmadır. Ama bu, karmaşık, aşamalı ve beynimizin milyonlarca nöronunu
devreye sokan bir mekanizmadır. Bu süreç belirli bir zamansallık içinde gerçekleşir,
geçmişten geleceğe uzanan, kuşakları birbirine bağlayan, kültürel belleğimizi ve
kimliğimizi oluşturan birçok düzeneğin de bir arada çalışmasına bağlıdır. Her
toplumda, kolektif ve kültürel bellek, hatırlananlar ile unutulanlar arasında bir yerde
oluşur ve olgunlaşır. Unutmamak demek, yeniden öğrenmeden anlatabilmek demektir.
Kimi toplumlar kimliğini doğrudan “çok hafıza” ve hatırlananlar üzerine inşa ederler,
kimileri de sürekli devinim ve yeniden oluşumu tercih ederek, daha çok unutmaya
bağlı bir kimlik geliştirirler (Yerushalmi, 1996).
Türkiye gibi, genç ve uluslaşma sürecine geç girmiş toplumlar genellikle
kimliklerini, unutma ve siyasi iktidarların belirlediği unutturma yollarıyla belirlerler.
Geçmişi ve geleceği çarpıtma süreci, temelde iki yönde gelişir:
1) Geçmişe yönelik hatırlamanın yolları inşa edilerek istenilen bir geçmiş
oluşturulur: Siyasi otorite, kolektif hafızayı manipüle ederek pozitif ya da gerektiğinde
baskıcı yöntemlerle hatırlama figürlerine doğrudan müdahale eder. Ortak bir geçmiş
etrafında, çevresi kalın duvarlarla kapanmış, kolektif bir “biz” oluşturur. Ritüeller,
bayramlar, anma törenleri, geçmişin sadece parlak ve ihtişamlı yönlerini canlı tutmayı
amaçlarken, resmî tarih ve hafıza anıtlarıyla kutsanan bir geçmiş yaratılır. Kimi zaman
da siyasi otorite, doğrudan yasaklar ve baskıcı yöntemlerle geçmişin karanlık yönlerini,
kolektif bilincin gerilerinde tutar.
2) Unutmanın yolları açılır ve modernitenin getirileriyle bir unutma topografyası
yaratılır: Kolektif unutmayı hızlandırıcı yöntemlerle özellikle topografik ve mekânsal
(17)
Saime Tuğrul
, 2014, 1(2): 16-33
hafızanın yıkımı gerçekleştirilir. Paul Connerton’un (2009) deyimiyle “modern unutma”
zaten bu sürece çok uygundur.
Modern kentlerin oluşumu, kitle tüketim modeli,
modern yaşamın hızı, sosyal hareketliliği gibi etmenler toplumsal unutmayı
kolaylaştırdığı gibi, bizzat aktörler (bireyler) aktif bir biçimde bu dönüşüme katılırlar.
Modern kent yaşamı, aynı ya da monoton yerleşim alanları, hafızanın sınırlarını zorlar,
uçuşkan bir kolektif hafıza yaratır.
İstanbul gibi küresel kentler, kuşkusuz bunun en uç örnekleridir. “[K]ültürel
dokunun rant için yok edildiği” (Uşaklıgil, 2014, s. 157), eski şehrin sokaklarının
cetvellerle düzeltilerek, arabaların hız yapabilecekleri geniş caddelerin açıldığı
(Uşaklıgil, 2014: 188) bir kent yaratılır. Yeni uğruna eskinin feda edilmesi prensibine
dayanan ve H. Prost’la 1936’dabaşlayan İstanbul nazım planı, eski dokuyu yok ederek
seküler bir yeni şehir oluşturmayı amaçlar (Uşaklıgil, 2014: 185). Bu yeni kent modeli,
bir kenti yok ederek, unutmanın da yollarını açar: Uydu kentlerin kurulmasıyla merkez
tamamen yok olduğu gibi, bu yerleşim alanları birbirini yüksek binalar aracılığıyla
kesen, uzun, kişiliksiz, çoğunlukla numaralardan ibaret caddelerden oluşur.1
Sürekli yıkılan, inşaat halinde olan bu kentlerin referans noktaları artık sokaklar,
hatta caddeler bile değil, kentin her tarafından fışkıran AVM’lerdir. AVM’lerin
tamamen kitle tüketim merkezleri olduğunu düşünecek olursak, kolektif hafızamızı
belirleyen, bir AVM modelidir: Her şeyin şimdinin içinde, anında tüketilip unutulduğu,
geçmişin
mnesik
izlerinin
AVM’lere
giden
caddelerde
kaybolduğu,
geleceğe
devredilecek kolektif hafızanın AVM’lerin yüksek binalarının tepelerinden göründüğü
gibi uzak ve silik bir hafızanın parçaları olmamız kaçınılmazdır.
Bu
makalede,
yukarda
belirttiğimiz
hatırlama
ve
unutma
süreçlerini,
yöntemlerini açıklamaya çalışacağız. Bu bağlamda, Türkiye ve özellikle İstanbul’a daha
ayrıntılı değinmek, doğrudan örneklerle donatmayı isterdik; ancak, bu yazının
kapsamını çok aşmak olurdu. Bir dahaki sefere…
(18)
Saime Tuğrul
, 2014, 1(2): 16-33
Hafızanın Özellikleri
Hafıza, yeni bir bilgiyi öğrenmeye, mümkün olduğu kadar uzun bir süre saklamaya ve
istenildiği zaman ortaya çıkarmaya (bulmaya) yarayan beyinsel ve psişik süreçlerin
bütünüdür.
Bu süreci başlatan birçok etmen bulunur. Bilgiler dışardan ve içerden gelir: Dış
dünya duyumsal bilgilerle taşar (koku, duyular, görsel vb.). İç dünyadan gelen bilgiler
ise, bize bağlı olduğumuz koşullara göre (ortam; ısı, kalp ritmi… dürtüsel; açlık,
susamak… duygusal; korku, haz…) sinyaller verir: Ancak, bütün bu sinyaller mnesik
izler olarak saklanır. Bu nedenle, birçok süreç ve sistem devreye girer. Hafıza bu süreç
ve sistemlerin tamamını kapsar (Croisile, 2009). Bu özelliklerin yanı sıra, hafızanın en
önemli bileşeni, zamandır.
Bergson’a göre zaman, “kaygan ama bilincin yaratıcısı bir maddedir” (1970: 340).
Zaman bizden bağımsız geçen bir süreyi belirlediği gibi, bireyin doğal yaşam sürecini
de açıklar (doğma, büyüme, yaşlanma…). Doğal zaman karşısında insan pasiftir. Geçen
yıllar, aylar, günler karşısında insanın yapabileceği hiçbir şey yoktur. İçselleştirmek
zorunda olduğu bir dışsal olgudur. Ancak, zaman içinde geçenler, yaşananlar hiçliğe
doğru akıp gitmez ve insan belleği tarafından tutulur ve bugüne bağlanır. İşte bu
zamansallıktır ve öncelikle hafızaya bağlıdır. Özellikle, bilincin zamansallığı hafızanın
sonsuz imkânlarıyla belirlenir. Geçmiş-gelecek-şimdi arasında gidip gelmek, farklı
anıları zamanı bükerek birbiri üzerine koymak,
zamansallık ile mümkündür. Bu
nedenle, hafıza geçmişi bugüne taşımanın yoludur (Tuğrul, 2010).
Bu zamansallık içinde yaşananlar ve geçmiş, anılar içinde tutulur. Anıların
tutulması bireyin geçmiş, şimdi ve geleceğini ilgilendirir: Geçmiş, anının çıkışı ve
kodaçım sürecine; şimdi, hatırlamanın cinsine, ortamına ve bireyin kişiliğine (inanç,
arzu, vs); gelecek ise, bireyin eylem planına referans olarak belirlenir. Bu nedenle anı,
(19)
Saime Tuğrul
, 2014, 1(2): 16-33
geçmişin yeniden oluşturularak tarafsız olmayan geleceğe yönelik amaç, umut ve
perspektifler doğrultusunda, şimdi içinde gerçekleşmesidir (Ricoeur, 2002, s. 27).
Anı, hep bir yeniden oluşumdur (Ricoeur, 2002, s. 30). Bu nedenle, anıların
sürekliliği ve kesinliği bir yanılsama ve mistifikasyondur. Hafıza kımıltısız değildir,
günlük hafıza eskiyi bulaştırır. Anılar sabit kalmaz ve mnesik çarpıtma, anıları değiştirir.
Hatta hafızamız, çifte ihanet içinde de olabilir; sadece unutmayız, anıların ayrıntılarını
da değiştirebiliriz.
Çarpıtma, gerçeklerle doğrudan ilişkili eski bilgilerle yeni öğrenilmiş bilgilerin,
öznede karışması sonucu oluşur; ya gerçekten yaşanmış bir olaydan çıkar ama deforme
edilmiştir, ya da yalan anıdır, hiç yoktan var etmektir ve her zaman bilinçli olmayabilir
(Croisile, 2009, s. 296).
Yalan anıların oluşum sürecinde birçok etmen yer alır: Daha önce okunan,
duyulan başkasına ait bir bilgiyi kendine mal etmek mümkündür. Bilinçaltı devreye
girerek, bir bilgiyi kendine atfeder. Retroaktif bir unsur söz konusu olduğunda, yeni
bilgiyi dönüştürüp, tamamen ikâme edebilir.
Kolektif Hatırlama
Hatıralar, bireyin hafızasında bağımsız değillerdir ve bir topluluğa bağlıdırlar; bir
nesneyi algıladığımızda, o nesnenin temsil ettiği ile birlikte algılarız, yani hatıra
olmadan algılama yoktur (Halbwachs, 1997). Kolektif hafıza, inanışların, bilgilerin,
sosyal pratiklerin ve normların sürekli biçimde aktüalize edilmesidir. Dışardan
(kolektiften) bireye doğru akan hatırlatmalar yoluyla anılar form kazanırlar. Bu sosyal
çerçeve, dil, zaman ve mekânla belirlenir. Kolektif hafıza, ortak kolektif bir kimliğin
yaratılması için zorunludur. Ancak, kolektif hafıza, bireysel hafızaların toplamı değil,
birbirlerini besleyen ve belirleyen hafıza biçimleridir (Halbwachs, 1994).
(20)
Saime Tuğrul
, 2014, 1(2): 16-33
Kolektif hatırlamanın, yani geçmişi bugüne çağırmanın birçok yolu bulunur:
Anımsama yöntemiyle bir olay adlandırılır ve özel bir nitelik verilir (Connerton, 1999, s.
68). Bir şeye ad vermek, onu bir kategorinin temsilcisi olarak görmektir (23 Nisan
“çocuk”, 19 Mayıs, “gençlik” bayramları olarak tanımlandığında, çocukluk ve gençlik
millîleşir). Canlandırma ise anma törenleri, millî bayram ve ritüeller aracılığıyla
gerçekleştirilir. Connerton’a göre toplumsal hatırlama, geçmişin imgeleri ve bilgilerinin,
törensel uygulamalarla (performans) taşınıp sürdürülmesine bağlıdır. Özellikle yazılı
olmayan pratiklerin aktarılma biçimleri, anma törenlerinin performatifliğinde vücut
bulur (1999, s. 69).
“Sosyal çevrenin değişimi ile unutma, unutma ile birlikte unutulanları yeniden
hatırlama gereği, hatırlananların yeniden organize edilmesi, organize edilenler ise,
şimdinin siyasal iktidarının soysal ve politik çerçevesine göre belirlenir. Böylece geçmiş,
yeniden oluşturulup dondurulur. Ritüeller, bayramlar ve mitler aracılığı ile ilk oluşum
döneminde olduğu biçimiyle, şimdinin içine girer. Şimdi ile geçmiş, arasındaki gerilim
kaybolur” (Tuğrul, 2010).
Geçmişteki zaferler, kahramanlıklar ve hatta bazen yenilgiler hikâyelendirilir.
Geçmiş olaylar, yeniden canlandırılarak temsil edilirler ve mistik bir anlam kazanırlar.
Mitik öykülerle hikâyelendirilip, külte dönüşürler. Ritüeller ise dile getirici eylemlerdir.
Stratejik amaçlıdırlar, belirli bir düzen ve tekrarla yapılarak duyguların sembolik
taşınımını kolaylaştırırlar. Ritüelin formalizmi, doğrudan bellek destekleyici özelliğe
sahiptir. Tekrarlarla geçmişin kesintisiz devamına işaret ederler. Geçmişe dönük,
döngüsel karakterleri sayesinde, dün-bugün-yarın arasındaki açıklıkları kapatırlar
(Assmann, 2001, Connerton, 1999).
Bu ibadet-ritüel dili seküler dünya içinde de kullanılır. Lanetleme, kutsama,
borçluluk, ant içme vardır. Bu dil, çoğulluğun içinde tek bir dil yaratmayı sağlar. “Biz”
sözcüğüyle ritüele katılanlar, dışardakilerden ideal bir düzlemde kendilerini ayırmış
(21)
Saime Tuğrul
, 2014, 1(2): 16-33
olurlar. Geçmiş-şimdi-gelecek “biz” etrafında birleşirler. Bu nedenle, ritüel etrafında
toplanmış olanlar, o anda birlikte olanlardan daha fazladır; ataları ve gelecek kuşakları
da içine alır (Canetti, 2006, Broch, 2008).
Kolektif hafızayı, zamansallık boyutuyla somuta yazmanın bir yolu da
bedenlerden geçer. Beden üzerindeki işaret ve teknikler, algılama biçimleri, duruşu,
biçimi, kültürel aitliğin mekânlaştığı bir okumadır (Mauss, Foucault, 1975). Rituellerin
belirlenmiş eylem dili, bedenin duruşlarına, jestler olarak kodlanıp yerleştirilir
(Connerton, 1999). Beden, ritüel dilinin vurgularına göre hareket eder. Bu jestler hep
birlikte yapıldığında, bedensel bütünlük sağlanır. Bayramların ritüelini oluşturan
düzen, söylemler, müzik ve ritimle beslenen toplum üyeleri, hafıza mekânının bir
uzantısı olarak, ortak dilin ve “sesin” (Vertsch, 2002) etrafında cemaatsal bir beden
oluştururlar.
Çarpıtılmış Kolektif Hatırlama
Yukarıda belirtilen kolektif hatırlama eylemlerinin en önemli ortak özelliği, otoritenin
hafızayı manipüle etmesini sağlamaktır. Otoriter doğrulama, bir başkasının hafızasını
yönlendirebilir. İdari, moral, dinî ya da siyasi bir otoritenin etkisiyle gerçek olmayan bir
eylemin olduğuna, yapıldığına ilişkin hafıza yaratılır. Bu basit bir itaat değildir, bireyler
gerçekten inanırlar, hatta hiçbir zaman yapılmayan bir eyleme ilişkin ayrıntılar bile
yaratılabilir. Nelerin hatırlanıp nelerin hatırlanmayacağına otorite karar verirken,
geleceği de kıskacı altına alır.
Hatırlamak,
geçmişi
ilgilendirir.
Oysa
“hatırlayacaksın”
sözü,
geleceğe
yöneliktir, yani unutmaya ilişkindir. Bu gramatikal paradoks (geçmiş-gelecek) aynı
zamanda “geçmişin bekçisi olan hafızayı geleceğe taşıyacaksın” demektir. Daha vahim
olan ise, “hatırlamalısın” emparatif buyurganlığıdır. Böylece, arzuya dışardan
müdahale eder ve sübjektif olarak, görev hissettiren bir zorunluluk, baskı uygulayarak
hafızayı manipüle eder (Ricoeur, 2002, s. 107).
(22)
Saime Tuğrul
, 2014, 1(2): 16-33
Özellikle toplumsal hafıza böyle belirlenir: Yapay anıların yerleştirilmesi, baskıcı
yöntemlerle yapılabildiği gibi, pozitif biçimde de gerçekleştirilebilir. Topluluk üyeleri
geçmişin temsilinin “homojen” dağılımını paylaşırlar; farklı perspektifler olsa bile
hatırlananlar birbirlerini tamamlayıcı niteliktedirler (Verstch, 2002, s. 21). Bu süreçte
anıtlar, anmalar, ritüeller, mitler yer alır. Freud, histerik semptomlar ile kentlerdeki
anıtlar arasında bağlantı kurar: “Anıtlar kaybedilene cevaptır” (Freud, 2014).
Nitekim bu çarpıtma, kolektif bir travma sonrası en sık görülen tepkidir.
Travmatik anılarla ilgili en önemli engel, refoulement’a2 dirençtir. Çoğunlukla bir
toplulukta kurucu olarak belirlenenler, özünde şiddet yoluyla gerçekleşmiş ve daha
sonra geçici bir hak-hukuk durumuyla meşruiyet kazanmış olaylardır (örneğin kurtuluş
savaşları sonrası kurulan devletler).
Otoritenin İzin Verdiği Hatırlama; Ritüeller, Hafıza Mekânları
Ancak, kiminin zaferi diğerinin yenilgisi, kiminin kutsanması ötekinin yıkıntısı
olduğundan —bu süreç içinde kaybolan nesne, iktidar, toprak, devletin tözelliğine ait
nüfuslar olabilir —kolektif hafıza arşivinde her topluluğun iyileşmesi gereken yaraları
bulunur. Millî kimlik içindeki bu yaralar, kaybolan sevgi nesnesini hatırlatır. Yaralı
hafıza kaybolanlarla yüzleşmek zorundadır; yoksa kaybolan nesnenin yokluğu
içselleştirilemediği ölçüde kolektif libido, kaybolan nesneye bağlı kalacaktır. Gerçeğin
sınanmasına maruz kalmak ise, yas ve anı çalışmasının başladığının göstergesidir
(Ricoeur, 2002, s. 96-99).
Oysa genellikle ve sıklıkla, geçmişle yüzleşmek yerine, mitlerin, ritüellerin,
kutlamaların ve hafıza mekânlarının etrafında oluşan, tekrarlarla güçlendirilen bir
eylem oluşturulur. Kolektif, sürekli eylem halindedir; aynı şeyleri tekrarlar ve neyi
tekrarladığını bile bilmez. Daha doğrusu, meşruiyetini kurmak, sağlamlaştırmak için,
siyasi otoritenin belirlediği anma törenleri, ritüeller, kolektif bilincin gerilerine itilmiş
(23)
Saime Tuğrul
, 2014, 1(2): 16-33
travmanın ortaya çıkmasını engellemenin en iyi yollarından biridir. Saplantılı
tekrarlama, gerçek anı yerine eylemi koyduğundan, geçmişle barışmayı zorlaştırır.
Anma törenleri, tekrarlanan hafıza örnekleridir ve eleştirilere kapalıdır (Ricoeur, 2002;
Rousso, 1990, 2001). Kutlama frenezi,3 bir yerde hafızaya el koymaktır ve sadece totaliter
değil, tüm zafere ve şana susamışların en iyi reçetesidir (Todorov, 2004, s. 27).
Kendisini meşrulaştırmak isteyen iktidar ile bu otoriteye inanan yönetilenler
arasındaki “düğüm”ün (nexus) niteliği etrafında, meşrulaştırma gerçekleşir (Weber,
1978,
s.
212).
Weber’e
göre,
otorite
biçimlerinin
hepsi,
hangi
inançla
meşrulaştırıldıklarına göre meşrulaştırma biçimlerini, buyruklarını ve gerekliliklerini
tanımlar. Her otorite, itaat bekleyen meşru iktidardır (1978, s. 263). Otoritenin
paradoksu bu nexus içinde yer alır; ideoloji, otorite sisteminde meşruiyet talebi arayışı
ile yönetilenlerin “inanç” yanıtı arasındaki çatlağa yerleşir ve ideoloji, spontane
inancımıza bir artı-değer katar (Ricoeur, 2002, s. 100).
Bu kritik aşamada, sembolik sistem ve onların retorik ifadeleri harekete geçer ve
bunlar sayesinde ideoloji, eklenen bir artı-değerden, iktidarın meşruluğuna inanç
statüsüne yükselir. Ancak bu sayede gerçeğin çarpıtılması mümkün olur ve toplumsal
hafızaya eklemlenir (Ricoeur, 2002, s. 101). Otorite, iktidardan çok daha fazlasını kapsar;
toplumsal “bağ” üzerine kurulmuş, insanlara “güven veren” bir sistemdir (Sennett,
2005, s. 27). Otorite sayesinde, kolektif hafıza, neleri hafızada tutacağının “izni”ni verir
(De Certeau, 1990, s. 131).
“Tahakküm sadece fiziki sınırlılık olamaz; her otorite, göz korkutmak veya tam
tersi kendini çekici kılmak için bir retoriğe ve anlatıya ihtiyaç duyar. Kurucu hikâye,
zafer-kahramanlık ve yenilgi anlatıları övünme ve korku söylemlerini beslerler
(Ricoeur, 2002, s. 102). Arendt’in belirttiği gibi, “hikâye eylemin ‘kim’idir”. Hikâyenin,
ya da mitlerin seçici fonksiyonu sayesinde, hatırlanma ve unutma stratejileri manipüle
edilir (2000, s. 233). Anlatı düzeyinde bu fonksiyon sayesinde hafıza kimliğin
(24)
Saime Tuğrul
, 2014, 1(2): 16-33
katılır.
belirlenmesine
Anlatının
kaynakları
hafızanın
ideolojikleştirilmesiyle
mümkündür ve kimliğin oluşumuna yardım eder.
Tarih de, bu yönde yeniden kurgulanır. Dayatılan hafıza, resmî, izin verilmiş bir
tarihle donanmıştır;
bu resmî tarih, kamusal alanda kutlanan tarihtir. Hafıza
uygulaması, aslında kurumsal düzeyde bir hafıza öğrenimidir (yani kültürel bellektir).
Ortak kimlik kurulumu, bu ezberlenen tarih ile kurucu olayların birbirine sarılımıyla
mümkün olur. Hikâyenin böylece kapanması, topluluğun kimliğinin kapanması için
kullanılır (Ricoeur, 2002, s. 103).
Öğretilen,
öğrenilen
ve
kutlanan
tarih
sayesinde,
yeniden
hatırlama
(rememoriation), ezberleme (memoration) ve kutlama (commemoration) arasında korkunçmutlak bir pakt oluşur (Ricoeur, 2002, s. 104).
Kurucu
geçmiş,
hatırlama
sürecinde
yeniden
oluşturulup,
doxa’ya
dönüştürülürken, hafıza mekânları da yeniden oluşturulmuş somut geçmişin sembolik
alana taşınmasına yardım ederler (Nora, 2006, s. 31). Pierre Nora’nın (2006, s. 19) da
altını çizdiği gibi:
Hafıza, her zaman yaşanan gruplar tarafından üretilen yaşamın
kendisidir. (…) Anımsama ve unutma diyalektiğine açık, onların sürekli
biçim değiştirmelerinden habersiz, her türlü kullanımlara ve el oyunlarına
karşı çok duyarlı, uzun belirsizliklere ve ani değişimlere elverişlidir ve
devamlı gelişim halindedir (…) sadece onu güçlendiren ayrıntılarla
uyuşur, çünkü duygulara dayalı ve sihirlidir (…) Hafıza, hatırayı
kutsallaştırır (…) doğası bakımından değişik ve sınırsız, kolektif, çoğul ve
bireyselleşmiştir (…) Hafıza somuta, uzama, harekete, imgeye ve nesneye
kök salmıştır.
Hafıza mekânları, “kutsanmayan tarih” oluşturmak için yapılmışlardır ama kutlamalar
onları yakalar ve mesafe yaratarak eleştirel tarih yapmanın oluşturulmuş aracı —hafıza
mekânları—bizzat kutlamaların araçlarına, hatta kutsama saplantısına dönüşür (Nora,
2006, s. 236-237).
(25)
Saime Tuğrul
, 2014, 1(2): 16-33
Kurgusal tarih yazılımına, öğrenimine ve kutsanan hafıza mekânlarına paralel
biçimde, unutturmanın ve kolektif unutmanın farklı yöntemleri geliştirilir. İktidarlar
toplumsal hafızayı belirli bir yönde silmek için, sistemli bir unutturma yoluna giderler.
Çarpıtılmış Kolektif Unutma
Unutmak, çok eski çağlardan beri korkutucudur. Antik Yunan’da hafıza, Lethé’nin 4
sularında boğulduğu için ölümle ilişkilidir. Antik Mısır’da yazı, unutmanın önüne
geçmek, hafızanın yardımcısı olmak için Thot tanrısı tarafından insanlara hediye
edilmiştir.5 Unutmak, Batı Hıristiyan kültürü içinde, yedi temel günahla ilişkilendirilir.
Unutmak, Freud’a göre, anıların yıkılması değildir; çünkü öğrenilen, yaşanan ve
tanımlanan hiçbir şey tamamen kaybolmaz ve bir şekilde yaşamaya devam eder
(refoulement). Unutma aktif bir süreçtir ve bilinçaltı motiflerle yönetilir. Unutma,
çoğunlukla acılı olaylara ilişkindir ve acılı durumların yeniden ortaya çıkmaması ve
bunlardan kaçınma arzusuyla bastırılır ve yönetilir (Freud, 2011).
Bu
nedenle,
baskıyla,
bilinç
düzeyinde
bazı
olaylardan
ve
onların
hatırlanmasından kaçınılır. Unutma, ya rahatsız edici mnesik iz olarak bilinçaltının
derinliklerine itilir (refoulé) ve orada tutulmaya çalışılır; ki bu büyük bir enerji gerektirir.
Ya da bu durumdan kaçınmaya çabalanır ve bilinçli olarak boğucu, sıkıcı tarafları terk
edilir (Freud, 1968). Ancak, gene hafıza sayesinde unuttuğumuzu biliriz; hafıza
unutmayı da saklar.
Tüm uygarlıklar, binlerce yıldır kolektif hafızayı belirlemek üzere, yazılanları
silerek, metinleri yok ederek, imajları kapatarak ve heykelleri, yapıtları yıkarak, kolektif
hafızayı kendi istekleri doğrultusunda oluşturmaya çalışırlar;
Mısırlılar, düşmüş
firavunların isimlerini tapınakların duvarlarından silerler. Örneğin, Akheneton ismi
silinir. Ya da Roma’da olduğu gibi, devletin güvenliğine karşı işlenen suçlar ve
suçluların
isimleri,
temsil
edilmeleri
yasaklanır;
mahkûmiyeti”dir (damnatio memoriae).
(26)
bu
suçun
adı
“hafızanın
Saime Tuğrul
, 2014, 1(2): 16-33
Binlerce yıllık bu tarihte “hafızanın mahkûmiyeti”ni görürüz görmesine ama
modern kültüre geldiğimizde, bunun kendine özgü bazı yapısal biçimleriyle karşılaşırız
(Connerton, 2009, s. 3). Moderniteyle birlikte, geçmişin tutma kapasitesi kaybolur
(Jameson,
1985).
Yeni
kuşaklar
geçmiş
bağlardan,
yıkılmış
geçmiş
sosyal
mekanizmalardan kopuk büyürler (Hobsbawn, 1984). Başlangıç noktasına ulaşmak için
uğraşılır; ama daha öncekiler de unutulmaya çalışılır. Modern toplumda risk
faktörünün nedenleri, geçmişi değil bugüne bağlı geleceği ilgilendirir. Bu nedenle,
geçmiş önemini kaybederken, uzamsal hareketlilik unutmayı hızlandırır (Connerton,
2009, s. 3). Unutmanın temel kaynaklarından biri, yaşanılan mekânların sosyal
hayatlardan ve insani boyutlardan yoksunluğudur. Kentlerin ve mimarinin mega
boyutlarından, tüketimin emekten kopuş sürecine dek giden bir kopuştur bu
(Connerton, 2009, s. 5).
Silinmiş Hafızanın Mekânları
Modernite aynı zamanda bir paradoks içerir; arşivlerin ve bilginin toplanma, saklanma
süreçleri çok gelişmiştir; Her şey saklanır hyperamnesia. Öte yandan, modern yaşam
koşulları her şeyi geçici kılmaya ve unutmaya yöneliktir: post mnemonia. Bu nedenle,
hypermnesik bir bilgi üretimi ve akışı post mnemonik bir kültür yaratır (Connerton, 2009,
s. 50).
Ancak bu tür hafıza mekânları, Nora’nın belirttiği gibi, çağdaş dünyada temel
fonksiyonlarını
yitirirler;
özellikle
siyasi
otoritenin
hafıza
mekânları
“anma
saplantısı”na dönüşürler. Bu bağlamda, anıtlar ve unutma birbirlerini besler,
hatırlanması gereken yerler olarak anıtlar yapıldıkça, diğer yerlerin unutulmasına yol
açarlar (2006, s. 32).
Hatırlamanın bir topografyası vardır; yerler, alanlar bize bir şeyler hatırlatır.
Oysa çağdaş yerleşim biçimi bu anımsamayı engelleyicidir. Bunun da başlıca üç nedeni
(27)
Saime Tuğrul
, 2014, 1(2): 16-33
bulunur: 1- insani yerleşimin boyutları, 2- hız, 3- sürekli ve bilerek, yapılanın, çevrenin
yıkılması (Connerton, 2009, s. 99-101).
Uzamsal hatırlama, doğrudan içinde yaşadığımız mekânlara, sokaklara, alanlara
yani yerleşim yerlerine bağlıdır. En çok hatırlanan yerler, sınırların belli olduğu
alanlardır, düzendir. Sokakların birbirleriyle kesişme sıklığı, komşuluğu, sima
alışkanlığını geliştirir (Connerton, 2009, s. 23). Erken Avrupa yerleşimlerinde, bu tür
hatırlama önemlidir. Geleneksel olarak yerleşim ve yaşam alanları döngüsel zamana
uygun olarak inşa edilir; merkezden hareket eden bir spiral biçiminde gerçekleştirilirler.
Küçük olmaları, bir merkez etrafında oluşmaları, hatırlama referanslarını kolaylaştırır.
Sınırlar, surlar, büyük kilise, resmî binalar, meydanlar, her şey merkeze yöneliktir.
Uşaklıgil (2014), Osmanlılarda da benzer bir kuruluma dikkat çeker: “Osmanlı
döneminde şehir kurulurken, önce mahallelerin odak noktaları oluşturuluyordu. Evler
sosyal, kültürel ve ekonomik hizmetler, bu odak noktaların etrafında düzenleniyordu.
İnsanlar evlerini sosyal ilişkileri dikkate alarak inşa ediyorlardı: Ne çok yakın, ne çok
uzak (…) Birbirinin rüzgârına engel olmayacak mesafede” (s. 182-183).
Küçük şehir yerleşiminde yürünebilir mesafeler, hatırlamayı güçlendirir
(Connerton, 2009, s. 99-104). Şehirde yürümek, bir dil içinde konuşmak gibidir. Bu
nedenle, yürümek, temelde bütünleştirici bir eylemdir. Yürüyerek bir kenti çözer,
tanırız (De Certeau, 1990, s. 155-161) ya da Orhan Veli’nin şiirindeki gibi, “gözlerimiz
kapalı” dinleyebileceğimiz, tanışık sesleri duyabileceğimiz, ayrıştırabileceğimiz, bizi
sarmalayan
bir
alandır.
“Gözlerimizi
kapattığımızda”,
kolayca
hayalimizde
canlandırabileceğimiz topografyalar oluşur; meydanlar, kesişen sokaklar, hatta o
bildiğimiz sokaklardaki tanışık dükkânlar, evler, ağaçlar gözümüzün önüne gelir.
Yeniden kurgulamak, sokakları anlatmak mümkündür. Yani, hatırlamanın en önemli
araçlarından biri olan anlatı düzeyindeki fonksiyonu devreye sokmamız kolaydır.
(28)
Saime Tuğrul
, 2014, 1(2): 16-33
Oysa modern kentin sınırları mobil, belirsiz bir biçim almıştır. Modern kent,
sınıfsal bölünme ve işyeri ile çalışma yerinin ayrışmasıyla temel bir değişim geçirir.
Özellikle, yirminci yüzyılda şehir artık dağılmış bir ünitedir (Connerton, 2009, s. 99104). Sokakların az kesişmesi, sınırların silikleşmesi, sivil hafızayı da azaltır (Connerton,
2009, s. 26). Ancak, modern kent farklı bir biçimde bireylere sınırlar koyar; bu coğrafi
değil, De Certeau’nun belirttiği gibi, görsel, bedensel bir sınırdır; modernitenin
kaçınılmaz yükselen binalarıyla sürekli bireylere sınırlar çizer. Gözün sınırlarını
zorlayan bu yüksek binalar, bireylerin okuyamadıkları, gözleri ve adımlarıyla
tanıyamadıkları bir “kent metini” oluştururlar (1990, s. 141).
Modern kent topolojisi, toplanmış kitleleri bir araya getiren büyük bir depo
olduğu kadar, yalnız bireyler ya da nükleer aileler için de kapsül yerleşim mekânları
sunar. Bu topoloji, kentlinin ekonomik hayatını örgütleyen kurumları oluşturur.
(Sloterdijk, 2005, s. 578). Diğer bir deyişle, “Yeni Babil” kentler, yeni hayat tarzlarının
güçlü ifadeleridirler: Sürekli ilişkilerin olmadığı, içsel-bireysel mekânların çoğalarak
arttığı, sosyal ilişkilerin giderek yok ettiği yerleşim alanlarıdırlar (Sloterdijk, 2005, s.
587). Ev ya da iç mekânlar, geleneksel olarak yaşama alanının arka planını ve uzantısını
oluşturur. Mekân açık olmayan bir referans olarak, aynı zamanda kültürel belleğin
taşıyıcısıdır; çünkü insan yapısı dünya, on dokuzuncu yüzyıla dek yavaş bir dünyadır;
şehirlerdeki mekânlar yavaş oluşmuşlardır. Kodlama gücüne bağlıdırlar; belirli bir
amaçla, belirli bir biçimde bina yapılır (Connerton, 2009, s. 30-32).
Uzam, modernite sürecinin de tam ortasında yer alır. Modern uzamın oluşumu,
insanın dünyaya açılımının aynı zamanda bu dünyaya sırt çevirmek olduğunun da
bizzat maddeleşmesidir ve “bağışıklık” sistemlerinin açık ifadesidir (Sloterdijk, 2005, s.
478). Modern apartman, küçük bireysel köpüklerin, birbirine yapışmış hücrelerin
birleşme halidir (Sloterdijk, 2005, s. 478). Moderniteyle birlikte, çevreyi dönüştüren ve
sadece arka planda kalamayan bir akım ve ışık kaynağı modeline geçilir. Özellikle
(29)
Saime Tuğrul
, 2014, 1(2): 16-33
bireylerin ve eşyanın hareketliliği, insan yerleşiminin algısını ve oluşumunu radikal bir
biçimde değiştirir (Sloterdijk, 2005, s. 444-447). Modern kent iç ve dış mekânlar arasına
kalın duvarlar örerken, iç mekânların bu denli kişiselleştirilmesine karşın, dış mekânlar
giderek kişisizleşirler (Sennett, 1999, s. 15).
Ayrıca modern dünya, hem dikey (asansör), hem yatay biçimde (araba, metro…)
hız ve görüntüyü değiştirir. Sürekli göğe yükselen, büyük, heybetli binalar, yaşam
alanlarını ve yaşayanları kapsayıcıdır. Siyasi iktidar, Türkiye’de sıklıkla gördüğümüz
gibi, “en büyük”, “dünyanın en büyük” binalarını inşa ederek totaliter hâkimiyetin
temsillerini ortaya koyarlar. Sloterdijk’ın belirttiği gibi (2005, s. 572-574), kongre binaları
gibi büyük binalar, büyüklükleri ve insanı ürküten boyutları ve fonksiyonlarıyla kitleler
ve insanlar üzerinde hâkimiyet kurarlar.
Modern şehirler, sürekli yer değiştirmenin gerçekleştiği alanlardır. Bu nedenle,
artık “mekân alanları” yerine “akım alanları”nın işgalinden söz etmek gerekir.
Arabalar, sokakların topografyasını değiştirirler; sokak bir toplanma, gezinti yeri değil,
bir yerden bir yere geçiş yolu olur. Bu nedenle de, panaromik algı yeni ve modern bir
kavramdır; mekanik bir araç vasıtasıyla edinilen algıdır (Connerton, 2009, s. 111).
Bunların ötesinde, çevrenin düzenli yıkımı, kolektif unutmayı en fazla etkileyen
ve hızlandıran etmendir. Kültürel bellek, yukarıda belirttiğimiz gibi, sadece geçmişin
hatırlanması üzerine inşa edilmez; geçmişi geleceğe taşımanın yollarını oluşturur,
kuşaklararası bir bellektir. Hatırlamak bugünü ve geleceği de angaje eder. Bir kentin
meydanları, sokakları birer kültürel bellek aracıdır. Bunlar yok olduğunda amnezi
başlar. Yaşadığımız uzamın yıkımıyla bu belleğin taşıyıcı özelliği tamamen yıkılır. Bir
kuşaktan öteki kuşağa çevre değiştiğinden, referanslar kaybolur ve sürekli yer
değiştirir. Yeni içinde geçmiş yok olur. Bu yıkım, Connerton’un altını çizdiği gibi, aynı
zamanda insan bedeninin de yıkımıdır, çünkü hatırlama ritüelleri, ritmik hareketler,
belirli bir alana, sınırlara ihtiyaç duyarlar (2009, s. 121).
(30)
Saime Tuğrul
, 2014, 1(2): 16-33
Kültürel unutma, çevrenin yıkımına bağlı olduğu kadar, çevrenin sadece tüketim
nesneleriyle kuşatılmış olmasına da bağlıdır (Connerton, 2009, s. 111). Kültürel olarak
“tüketimin zamansallığı”yla unutma süreci hızlanır. Birbirinin aynı binalar ve sokaklar,
bugün var-yarın yok türü, sadece tüketime yönelik dükkânlarla çevrilidirler. İnsan
ömrü uzarken, nesnelerin ömrü kısalır; bu da kişisel ve alışkanlık hafıza alanlarında,
unutma yaratır. Hız, haberlerin kısalığı ve çeşitliliği, sürekli değişken tüketim
alışkanlıkları sayesinde her şey tam özümsenmeden yerine geçenlerle yok olur.
Bu bağlamda, İstanbul ve Türkiye’nin diğer pek çok kentinde, orantısız
büyüklükteki AVM’ler tam da bu fonksiyona yöneliktirler: Sadece tüketilebilenlerin
depolandığı bu mekânlar, bireylerin hafızalarını da tüketirler. Şimdinin tüketimi içinde,
ne geçmişten kalanlar -daha doğru bir deyişle, sadece siyasi otoritenin bize bıraktığı
geçmişin dışında- hafızalarda tutulur, ne de gelecek kuşaklara iletilebilecek hafıza
mekânları kalır. Hafızalarımız, AVM’lerin çeşitliliği ve zenginliği (!) içinde kaybolup
giderler.
Kaynakça
Arendt H. (2000). Condition de l’homme moderne. Paris: Calmann-Lévy-Agora.
Assmann J. (2001). Kültürel bellek, Eski yüksel kültürlerde yazı, hatırlama ve politik kimlik.
İstanbul: Ayrıntı.
Atkinson R.C., Shiffrin R. M, (1968). “Human memory: A proposed system and its
control processes”, The psychology of Learning and motivation: Advances in
Research and Theory, Vol.2, Academic Press, New York.
Bergson, H. (2012). Matiere et mémoire. Paris: GF Flammarion.
Broch, H. (2008) Théorie de la folie des masses. Paris: De l’éclat.
Canetti, E. (2006). Kitle ve iktidar. G. Aygen (Çev.). İstanbul: Ayrıntı.
(31)
Saime Tuğrul
, 2014, 1(2): 16-33
Conan, E., Rousso, H. (2001). Vichy, un passé qui ne passe pas. Paris: Gallimard/folio.
Connerton, P. (1999). Toplumlar nasıl anımsar?. İstanbul: Ayrıntı.
Connerton, P. (2009). How modernity forgets. Cambridge: Cambridge University Press.
Croisile, B. (2009). Tout sur la mémoire. Paris: Odile Jacob.
De Certeau, M. (1990). L’invention du quotidien I, arts de faire. Paris: Gallimard.
Foucault, M. (1975). Surveiller et punir, Gallimard, Paris.
Freud, S. (1968). Introduction a la psychanalyse. Paris: Petit bibliothéque Payot.
Freud. S. (2011). Deuil et melancolie. Paris: Petit bibliothéque Payot.
Freud, S. (2014). Cinq leçons sur la psychanalyse.
Erişim http://philosophie.ac-creteil.fr/IMG/pdf/cinq_lecons_psychanalyse.pdf
Halbwachs, M. (1994). Les cadres sociaux de la mémoire. Paris: Albin Michel.
Halbwachs, M. (1997). La mémoire collective. Paris: Albin Michel.
Hobsbawn, E. (1994). Age of extremes, The twentieth century. New York: Vintage Books.
Jameson, F. (1985). Postmodernism and the Consumer Society in Foster, H. (Der.) içinde
Postmodern Culture. London: Pluto Press.
Nora, P. (2006). Hafıza mekânları. M. E. Özcan (Çev.). İstanbul: Dost.
Rousso, H. (1990). Le syndrome de Vichy. Paris: Seuil.
Sennett, R. (1999). Gözün vicdanı, kentin tasarımı ve toplumsal yaşam. İstanbul: Ayrıntı.
Sennett, R. (2005). Otorite. İstanbul: Ayrıntı.
Sloterdijk, P. (2005). Ecumes, Spheres III. Paris: Maren Sell Edition.
Todorov, T. (2004). Les abus de la mémoire. Paris: Arléa.
Tuğrul S. (2010). Hafıza mekânı olarak beden. Amargi. (19), 14-21.
Uşaklıgil, E. (2014). Bir şehri yok etmek. İstanbul: Can.
(32)
Saime Tuğrul
, 2014, 1(2): 16-33
Werstch, J. V., (2002). Voices of collective remembering, Cambridge: Cambridge University
Press.
Weber M. (1978). Economy and Society. California: University of California Press.
Türkiye’de ve özellikle İstanbul’da yaşayan kentlilere ilişkin bir özellik de, kimsenin sokak adlarını bilmemesidir.
Sokak başlarında isimleri yazılı olanları bile o mahallede yaşayanlar, taksi şoförleri, hatta esnafın bilmemesi, belki de
bu kolektif unutmanın bir unsuru olabilir.
2 E.N.: Refoulement: Sınır dışı etme. Burada kast edilen, travmatik anıların hafıza sınırlarının dışına gönderilmesidir.
3 Ritüellerin kolektif coşku yaratan etkisi kastediliyor.
4 Unutma nehiri ve ölüm Tanrısı Hades’in topraklarındadır.
5 Mısır’da Thot katip tanrı, akıl ve erdemin tanrısıdır. Thot, ayrıca hesabı ve takvimi de icat eder.
1
(33)