Tarih Okulu Dergisi (TOD)
Ağustos 2020
Yıl 13, Sayı XLVII, ss.2964-2988.
Journal of History School (JOHS)
August 2020
Year 13, Issue XLVII, pp.2964-2988.
DOI No: http://dx.doi.org/10.29228/Joh.44439
Makale Türü: Araştırma makalesi
Geliş Tarihi: 23.06.2020
Kabul Tarihi: 27.08.2020
On-line Yayın: 31.08.2020
Article Type: Research article
Submitted: 23.06.2020
Accepted: 27.08.2020
Published Online: 31.08.2020
Atıf Bilgisi / Reference Information
Işık, İ (2020). Marsyas Mitolojisinde Tanrılar Savaşı. Journal of History School, 47,
2964-2988.
MARSYAS MİTOLOJİSİNDE TANRILAR SAVAŞI
İlker IŞIK1
Öz
Bu çalışma, Marsyas mitolojisinden yola çıkarak antik gizem dinlerinin Anadolu’daki
etkinliğini, antik çağda ve sonrasında bu mitosla ilgili eserleri ve mitosun antik çağda
nasıl algılandığını ortaya koymak esas alınmıştır. Dönemin inanç ve ritüellerinin toplum
yapısı içerisindeki kabul edilebilirliği, mevcut kültlerin birbirleriyle olan çatışması ile
mitostaki alegorik aktarımın tarihsel gerçekliği irdelenmiştir. Bunu belirtirken zamansal
kıstasın yanı sıra coğrafya, siyasal durum, kişi ve kavramlar da göz önünde
bulundurularak mitosun yorumlanmasının farklı bir perspektif ile ele alınması
sağlanmıştır. Ayrıca bu çalışmada, mitostaki alegorik ve metaforik anlatımın dışında
olayın gerçekçi taraflarının da düşünülmesi ile birlikte antik dönem insanın din olgusuna
karşı yaklaşımı hakkında da bilgi verilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda, mitolojide
doğrudan adı geçen tanrı ve tanrıçalar ile bölgede etkin olan tanrı inançları tek tek ele
alınmış, nitelikleri ve tarihsel geçmişleri üzerinde durulmuştur. Ayrıca bu inançların
birbirleri ile olan münasebetleri irdelenerek ortak ya da farklı özelliklerine binaen toplum
bünyesindeki çatışımı veya benimsenme özellikleri konu edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Marsyas, Mitoloji, Aulos, Apollon, Dionysos, Orpheus.
Dr. Öğr. Üyesi, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım
Bölümü,
[email protected]/
[email protected], Orcıd: 0000-0003-4510-6100
1
[2964]
Marsyas Mitolojisinde Tanrılar Savaşı
The War of Gods in Marsyas Mythology
Abstract
This study is based on Marsyas mythology, to reveal the effectiveness of ancient mystery
religions in Anatolia, the works related to this myth in antiquity and afterwards, and how
the myth was perceived in antiquity. The acceptability of beliefs and rituals within the
social structure of the period, the clash of the existing cults with each other and the
historical reality of the allegorical transfer in myth are examined. While stating this, the
interpretation of the myth is provided with a different perspective by considering
geography, political situation, people and concepts besides the temporal criterion. In
addition, in this study, besides the allegorical and metaphoric narrative in myth, it was
tried to give information about the approach of the ancient man to the phenomenon of
religion as well as considering the realistic sides of the event. In this context, gods and
goddesses directly mentioned in mythology and god beliefs that are active in the region
are addressed one by one and their qualities and historical backgrounds are emphasized.
In addition, the relations of these beliefs with each other are examined and the conflict or
adoption features within the society based on their common or different characteristics
are discussed.
Keywords: Marsyas, Mythology, Aulos, Apollon, Dionysos, Orpheus.
GİRİŞ
Marsyas’ın hikâyesi birkaç küçük farklılık dışında genel itibariyle ortak bir
içerik ihtiva etmektedir. Mitosun ayrıntılarına değinmeden evvel hikâyeden
bahsetmek yararlı olacaktır. Tanrıça Athena erkek bir geyiğin kemiğinden aulosu
(çift borulu flüt) icat eder (Res. 1). Flütü çalarken yüzünün aldığı şekilden dolayı
Hera ile Aphrodite onunla alay ederler. Tanrıça da Phrygia’ya giderek duru bir
suda yüzünün gerçekten çirkin olduğunu görür ve flütü yere atarken onu yerden
alacak olan kişiyi en büyük cezaya çarpacağına and içer. Satyr /Silenos Marsiyas
birgün Phrygia bölgesinde dolaşırken yerde bulduğu flütü alır ve çalmaya
koyulur. Marsyas flütün sesine bayılır. Phryg ormanlarında çalarken ormandaki
bütün vahşi hayvanları çaldığı ezgilerle uysallaştırır ve sahip olduğu flütün
Apollon’un lyrinden bile daha iyi olduğunu düşünerek Apollon ile yarışma
isteğinde bulunur. Tanrı, Marsiyas’ın yarışma isteğini kabul eder, ancak bir şart
koşar. Kim yenerse yenilene istediğini yapacağını söyler. Yarışma Tmolos
Dağı’nda Tanrı Tmolos’un ve Phryg kralı Midas’ın hakemliğinde yapılır (Res.
2). Birinci yarışma sonucunda Marsiyas’ın flütü üstün gelir. Bunun üzerine
Apollon tanrısal zekâsını kullanarak enstrümanlarını ters çalabilecek olan kişinin
yarışmayı kazanacağını söyler. Marsyas ne kadar çabalarsa çabalasın flütünü
tersten çalmayı başaramaz. Apollon ise lyrini rahatlıkla çalar ve yarışmayı
[2965]
İlker IŞIK
kazanır. Buna rağmen Midas yine de aulosun lyrden üstün olduğunu söyleyince
Tanrı onun kulaklarını eşek kulaklarına çevirir.
Apollon, Marsyas’ın böbürlenip bir tanrıya meydan okumasının cezasının
acımasızca alır. Marsyas’ı bir çam ağacına bağlatarak canlı canlı derisini bir
İskitliye yüzdürür (Res. 3). Marsyas’ın öldürülmesinden ötürü tüm vahşi
hayvanların gözyaşı dökmesi sonucu bugünkü Çine Çayı meydana gelir.
Res. 1. Antik çağ eserlerinde görülen aulos tasvirleri
https://en.wikipedia.org/wiki/Aulos (soldaki)
https://enacademic.com/dic.nsf/enwiki/295311 (sağdaki)
[2966]
Marsyas Mitolojisinde Tanrılar Savaşı
Res. 2. Marsyas - Apollon müzik yarışması betimlemesi
https://en.wikipedia.org/wiki/Aulos#/media
Res. 3. Marsyas’ın ağaca astırılması sahnesini içeren yontu
https://www.louvre.fr/en/oeuvre-notices/torment-marsyas
[2967]
İlker IŞIK
Antik Çağ Kaynaklarında Marsyas Mitosu
Marsyas mitolojisi üzerine antik kaynaklarda iki sorun göze çarpar.
Birincisi Marsyas’ın kimliği, ikincisi ise Marsyas Çayı’nın bulunduğu yer. Buna
karşılık hikâyenin aktarımı ve ana teması hakkında tam bir fikir birliği görülür.
Ovidus, Marsyas’ın kimliği konusunda onu bir satyr olarak tanımlamakta,
Herodotos ise bir silenos olarak eserinde belirtmektedir (Ovidus, (çev. İsmet Zeki
Eyyüboğlu), 1994: 147; Herodotos, (çev. Müntkim Örkmen), 2014, VII, 26).
Pausanias ise kimi zaman satyr kimi zaman silenus olarak adlandırıldığnı
söylemektedir. (Pausanias, (çev. G. Frazer), 1898: 59). Burada satyr ve silenos
ayrımını yapmak için bu kavramların ne olduğu konusunda açıklık kazandırmak
lazımdır. Satyr ve silenoslar belden yukarısı insan, belden aşağısı ise keçiye
benzeyen uzun sakalı göbekli ve cinsel uzvu belirgin olan bir varlık olarak tasvir
edilir. Fiziksel görünümleri aynı olmakla birlikte yaşlı satyroslara silenos
denilerek bir ayrım yapılmaktadır. (Euripides, (çev. Heather McHugh), 2008: 43;
O’Sullivan ve Collard, 2013: 3).
Hikâyeye yönelik bir diğer farklılık ise Marsyas Nehri’nin bulunduğu yer
üzerinedir. Antik çağda birkaç tane Marsyas Nehri vardı. Bu nehirler içerisinde
en uzak coğrafyada olanı Polybios’un aktardığına göre Lübnan’da bulunmaktaydı
(Polybius, (çev. F. Hultsch & Shuckburgh, V.45.398, V.61.413). Fakat
tartışmanın konusunu oluşturan iki nehir Anadolu’da yer almaktadır. Bunlardan
biri Çine ile Yatağan arasındaki Gökbel denilen yerdeki Çine Çayı’dır. Diğeri ise
Afyonkarahisar’daki Kelainai (Dinar) antik yerleşimi yakınlarındaki nehirdir
(Umar, 1999: 269; Res. 2-3). Bununla ilgili Ksenophon şöyle yazmaktadır:
“Kelainai’de Büyük Kral’ın (Pers Kralı) müstahkem bir sarayı vardır. Bu saray
hisarın alt tarafındadır ve Marsyas Nehri’nin kaynağı yakınında kurulmuştur.
Marsyas nehri de şehrin içinden geçer ve Maiandros’a dökülür. Genişliği 25 ayak
kadardır. Apollon’un Marsyas ile işte burada musiki müsabakası ve kazandıktan
sonra da Marsyas’ın derisini yüzerek mansabındaki (ulaşıp dökülme yerindeki
yani Menderes’e karıştığı yerdeki) mağaraya germiş olduğu söylenir. Nehir de bu
yüzden Marsyas adını taşımaktadır” (Ksenophon, (çev. Tanju Gökçöl), 1974, I,
18). Herodotos ise Pers kralı Xerxes’in M.Ö. 480 yılında Yunanistan üzerine
yaptığı seferi anlatırken bir yerde şöyle söylemektedir: “Phrygia ve bu ülke içinde
yürünerek Kelainai’ye varıldı. Maiandros’un kaynakları buradadır. Maiandros’a
eşit bir ırmak olan Kataraktes (Hellen dilinde “Çağlayanlar”) da burada, hatta
Kelianai agorasında kaynar ve Maiandros’a karışır. Marsyas Silenos’un
derisinden yapılmış olan tulum da gene bu kentte asılıdır” (Herodotos, VII, 26).
Herodotos burada Marsya’a ait tulumun bu kentte asılı olduğunu
söylemekle birlikte Marsyas Nehri’nin Kleainai’de olduğu hakkında bir bilgi
[2968]
Marsyas Mitolojisinde Tanrılar Savaşı
vermemektedir. Ancak V. Kitap, 18. pasajda “Idrias ülkesinden geçerek
Maiandros’a karışan Marsyas Çayı” diye anlatımda bulunarak nehrin
günümüzdeki Aydın sınırları içerisindeki Çine Çayı olduğunu ifade etmektedir
(Herodotos, V, 118).
Marsyas’dan bahseden en ilginç tanım ise Platon’un Symposion’undadır.
Burada Alkibiades’in Sokrates hakkında yaptığı benzetmede Sokrates’in tıpkı
Marsyas gibi tesir altında bıraktığından ve insanları etkilediğinden bahseder.
Burada Alkibiades bir ironi yaparak Marsyas’ın çevresinde oluşturduğu etkiyi
Sokrates’in de başardığını ve bu sayede kendi hayatını sorgulamasına sebep
olduğunu aktarır (Platon, (çev. Cüneyt Çetinkaya), 2005: 48).
Mitosun Çözümlemesi
Mitosda aktarılan olayın detayına inildiğinde antik dönemde anlatılan basit
bir hikâyeden çok gerçekçi özellikleri bulunan farklı bir yönünün olduğu,
efsanedeki sebep-sonuç ilişkisinin mantık süzgecinden geçirilerek
değerlendirilmeye alınması gerektiği ortaya koyulmaya çalışılacaktır. Bunun için
öncelikle efsanede belirtilen kişi ve kavramların mitos içindeki işlevi, rolü ve
mitosda neyi ifade ettiği konusunda bir açıklık getirmek gerekir. Efsanede adı
geçen kişiler; Athena, Apollon, Marsyas, Midas ve bir İskitlidir. Kavram olarak
da ormandaki vahşi hayvanlar, lyr, aulos ve çam ağacı ve Tmolos Dağı sayılabilir.
Her bir kişi ve kavramın mitosda neyi ifade etmek istediğini belirtmek için mitosu
tekrar aktarmak ve mistik açıdan yorumlamak yararlı olacaktır.
Mitosun Mistik Açılımı
Efsane Tanrıça Athena’nın icat ettiği “aulos”dan (çift borulu flüt) ve onu
çalma isteğinden kaynaklanır. Athena icat ettiği flütle mitosun çıkış noktasını
oluşturan ve bu özelliğiyle karakter açısından önemli rolü bulunan biri olarak
karşımıza çıkar. Bir müzik aletini bulması Tanrıça’nın kimliğine ters düşmekle
birlikte mitosda ortaya koyduğu anlam bilindik savaş tanrıçası niteliğinden öte ait
olduğu coğrafya, yani Yunanistan’ı temsil ediyor olmasıdır. Aulos ise orphikbakik ritüelin bir simgesidir. Athena’nın aulosu bulmasına rağmen çalamaması
ve yüzünün aldığı şekilden ötürü Hera ve Aphrodite tarafından alaya alınması
orphik inancın Yunanistan’da istenmediğinin bir belirtisidir. Athena’nın da
yüzünün aldığı şekli görmek için Phrygia Bölgesi’ne gelmesi mitosun ve
dolayısıyla da orphik akımın kaynağının Phrygia olduğunu göstermektedir.
Tanrıça’nın duru bir suda flütü çalarken yüzünün çirkinleşmesi sonucu
Hera ve Aphrodite’ye hak vermesi ve flütü fırlatarak onu alacak kişiyi lanetlemesi
Yunan hayat tarzı ve dini alnlayışının dionysiak misitisizme ters olduğunu
gösterir. Anadolulu bir satyr olan Marsyas’ın bu flütü bularak çalmayı öğrenmesi
[2969]
İlker IŞIK
ve çaldığı ezgilerle ormandaki vahşi hayvanları uysallaştırması orphik kültün
etkisini belli eden bir başka unsurdur. Marsyas’ın çaldığı flütün tesirinden
etkilenen bölge halkının Anadolu’nun en büyük tanrılarından biri olan
Apollon’dan bile daha iyi olduğunu söylemesi ve Marsyas’ın flüt çalma
yeteneğini Apollon’a borçlu olmasına rağmen sanatların tanrısının yüceliğini hiçe
sayarak ona meydan okuması bir sapkınlık olarak yorumlanabilir.
Marsyas’ın Apollon ile rekabeti sıradan bir müzik yarışmasından çok farklı
inançların birbirleri arasındaki çekişmeyi yansıtmaktadır. Bunu anlamak için
öncelikle Marsyas’ın karakteristik yapısı hakkındaki sorulara cevap vermek
gerekir. Bir satyr olması esasında karakter tahlili konusunda kolaylık sağlar.
Anadolu mitolojisine özgü bir yaratık olan satyrlerin Dionysos alayında yer alan
bir kült üyesi olarak bilinmesi Marsyas’ın bakik inançla ilişiği olduğunu
düşündürmektedir (Erhat, 2000: 268). Ayrıca yarışmada hakem olarak gösterilen
Midas ve Tmolos’un adının geçmesi coğrafi mekân üzerine vurgu yapmanın
yanında dini yapı hakkında da fikir vermektedir. Zaten Midas’ın dionysiak
mistisizmin sırlarına ermiş biri olarak bilinmesi ve Tmolos’un da Dionysos
ayinlerinin yapıldığı bir yer olarak tanınması bunun göstergesidir (Erhat, 2000:
205-287). Euripides’in “Bakkhalar” adlı eserinde Tmolos’un Dionysos
taraftarlarının kutsal seremoni alanı olduğunan söz edilir. Hatta Dionysos bizzat
kendisini Phrygia ve Lydia topraklarından geldiğinden söz eder. Açıkça
görülüyor ki, Tmolos Dağı’nın bu müzik yarışmasına ev sahipliği yapması
boşuna değildir. Bakkhalar-Epodos bölümündeki koro ezgisinde şöyle
geçmektedir:
“Hey Bakkhalar, koşun,
Koşun Bakkhalar!
Irmağından altın akan Tmolos’u
şenlendiren kadınlar!
Kutlayın Dionysos’u
Derin gümbürtülü davullarınızla;
Euhoi sesleriyle çağırın Euhios Tanrı’yı!
Frigya’dan kopup gelen güzel çığlıklar
Karışsın, sizi dağdan dağa koşturan
Kavalların tatlı seslerine” (Euripides, (çev. Sabahatin Eyüboğlu), 2010:
20).
Burada menandların Tmolos’ta kutlamalar yaptıkları, Phrygia Bölgesi’nde
taraftar buldukları ve tıpkı Marsyas gibi kaval ezgileriyle esrik törenler yaptıkları
net bir şekilde anlatılır. Öyleyse Marsyas’ın aulosu kullanması Dionysos
alaylarını simgeleyen bir satyr için gayet doğal bir durumdur.
[2970]
Marsyas Mitolojisinde Tanrılar Savaşı
Hikâyede önemsiz gibi görülen, ancak simgesel bakımdan çok önemli bir
unsur ise çam ağacıdır. Çam ağacı hem Dionysos hem de Kybele inanlıları için
kutsal bir semboldür (Dionysos için; Walter, 1993: 52; Kybele için; Claerhout ve
Devreker 2008: 48). Dionysos genellikle kozalak başlı bir asa (tyrsos) tutar
şekilde betimlenmekte ve ona uyan topluluklar çamlık ormanlarda esrik
ritüellerini gerçekleştirmekteydi. Bunun en güzel örneklerinden biri Pentheus’un
başına gelenlerdir. Dionysos, Pentheus’un kendisine inanması için menandların
esrik ayinlerini bir çam ağacının arkasından gizilice takip etmesini öğütlemiş,
fakat farkedilince parçalanarak öldürülmüştür (Euripides, 2010: 50). Kybele
kültünde ise Attis’in çam ağacının bulunduğu yerde hayalarını kesmesi ve bu
anlatımdan sonra çam kozalağının erkekliği ve dolayısıyla Attis’i simgelemesi
Kybele ayinlerinde bilinen bir olgudur. Çam ağacının trajik olayları çağrıştıran
bir sembol olması bu hikâyenin esasında nasıl son bulduğunu ifade eden çok özel
bir belirtimdir. Böylece tıpkı Attis’in pişmanlığının bedelini çam ağacının
bulunduğu yerde ödemesi gibi Marsyas da tanrıya başkaldırmanın karşılığını çam
ağacına asılmakla ödemiştir.
Bununla birlikte Marsyas’ın karakter yapısını açımlayan tek inanç
Dionysos kültü değildir. Marsyas’ın çaldığı ezgilerin tabiattaki vahşi hayvanları
büyüleyerek uysallaştırması çalınan ezgilerin, dolayısıyla aulosun orphik nitelikli
olduğunu gösterir.
Mitosda Belirtilen Zaman ve Siyasal Durum
Marsyas mitolojisi gerçek dışı bir anlatımın mevcut olduğu bir “masal”
görünümünde olsa da üstünde durulmasına sebep olabilecek pek çok tarihsel
özelliğin de yer bulduğu ilginç bir olay örgüsüne sahiptir. Bu mitosu
fenomenolojik bir senaryonun üzerine realist olguların serpiştirildiği bir “alegori”
olarak ifadelendirmek şöyle dursun, dönemin siyasi, sosyal ve dinsel olgularını
antikitenin homerik niteliklerle örülü olan bir aktarım biçimiyle “gerçeğin
efsaneleştirilerek” dile getirilmesi şeklinde tanımlamak akla daha yatkın
görünmektedir.
Mitosun mistik açılımında dini boyutu ile ele aldığımız efsaneyi bu kez
zamansal açıdan irdeleyip hikâyeyi yer-zaman ve mekân olgusu ile üç boyutlu
olmaktan çıkaracak yeni bulgular eklemek mümkündür. Bu boyutsallığa dâhil
olabilecek dördüncü kıstas ise dönemin sosyolojik durumudur.
İlk olarak Athena’nın icat ettiği aulosla başlayan söylence arkeolojik
bulgulara göre tahlil edildiğinde bu anlatımın gerçeği yansıtmadığını ortaya
koyar. Hattuşa’da yapılan kazılar sonucunda Phryg tabakasında ele geçen M.Ö.
7. YY’a ait Kybele yontusunun her iki yanındaki müzisyenlerden birinin elinde
[2971]
İlker IŞIK
çift borulu flüt bulunmaktadır (Res. 4). Arkeolojik buluntular ışığında bir tespit
yapıldığında heykelde tasvirlenen çift borulu flütten önce ne başka bir arkeolojik
bulguda ne de antik kaynaklarda bu müzik aletine dair bir bilgi yer almamaktadır.
Bu durumda çif borulu fllütün -yani aulosun- ilk görüldüğü tarih olarak M.Ö. 7.
YY’ verilebilir. Bu da demek oluyor ki söylencenin yaşandığı yüzyıl M.Ö. 7.
YY’dan daha eski olamayacağıdır. Ayrıca bu tespit hikâyenin Anadolu menşeili
olduğuna dair güçlü bir vurgu yapmaktadır.
Bunun yanı sıra efsanenin yaşandığı zamanı saptama konusunda hikâyede
adı geçen iki kişinin ismi de belli bir fikir vermektedir. Bunlar Kral Midas ve bir
İskitlidir. Midas’ın burada Dionysos kültünü dinsel bir kişiliğe sahip olduğuna
değinmiştik. Fakat tüm bunların yanında tarihi bir karakter olarak da hikâyeye
kattığı bir başka unsur da “zaman”dır. Kralın yaşadığı dönem M.Ö. 7. YY’ olarak
bilinmekle beraber efsanevi bir kişi olması mitosun ortaya çıktığı zamanı tespit
etmek bakımından yeterli olmayabilir. Ancak Midas’ın yaşadığı dönemi
destekleyen bir kaşa şahsın mitosda yer edinmesi dönemsel olarak şüpheleri
azaltmaktadır.
Res. 4. Hattuşa’da bulunan Kybele ve müzisyenleri betimleyen yontu
https://tr.pinterest.com/kubabadesign/frig/ (soldaki)
[2972]
Marsyas Mitolojisinde Tanrılar Savaşı
https://tr.pinterest.com/pin/549509592018621160/ (sağdaki)
Apollon’un tanrısal zekâsını kullanarak Marsyas’ı alt etmesi ve derisini bir
İskitliye yüzdürmesi dönemin Anadolu coğrafyasında İskitlerin varlığını gösteren
bir ayrıntıdır. Bu da aynı zamanda yaşanılan dönemi belirtmekle beraber mevcut
siyasal durumu da aktarmak açısından büyük bir belirteç olarak karşımıza çıkar.
Herodotos’a göre İskitler Kimmerleri takip etmiş ve onların topraklarına
saldırarak Anadolu’ya kadar gelmişlerdir (Herodotos, I. 130, IV. 1, IV. 12). İskit
akınlarına karşı koyamayan Kimmer halkı Kafkaslar üzerinden geçerek Anadolu
topraklarına sığınmak zorunda kalmışlardır (Durmuş, 1997: 223; San, 2000: 2).
İskit saldırıları Anadolu’da da devam etmiş ve Kimmerler ile birçok çatışma
yaşamış olan Assurlar ile İskitler ittifak yaparak Kimmerleri Orta ve Batı
Anadolu’ta kadar püskürtmüşlerdir (Durmuş, 1997: 274; Grayson, 1991: 129;
Baz, 2016: 55). Kimmerler bu siyasi gelişmeler sonucunda Phryg ve Lydia
topraklarına gelerek buraları tehdit etmişlerdir. İlk olarak M.Ö. 7. YY’ın
başlarında Midas’ın başında olduğu Phrygia’yı yıkmış, ardından M.Ö. 7. YY’ın
ortalarında ise iki kez Lydia başkenti Sardes’i tahrip etmişlerdir (Herodotos, I. 6;
Strabon, (çev. Adnan Pekman), 2000, XIII. 4, 8; XI, V.1, 40; Tokhtas’ev, 1996:
2, 19; San, 2000: 4-5; Luckenbil, 1927: II, 298 vd.; Durmuş, 1997: 278; Tansuğ,
1949: 547; Demir, 2014: 208-209). Ancak, Kimmerlerin Orta ve Batı Anadolu’ya
gelmeleri İskitleri durdurmamış olmalı ki M.Ö. 7. YY’ın sonu ve M.Ö. 6. YY’ın
başlarına ait İskit eserlerini Gordion’da görmekteyiz (Oral, 2015: 725).
Siyasi olayların cerayen ettiği dönemi ele aldığımızda mitosda sözü geçen
İskitlinin Lydia ve Phrigia topraklarında varlık göstermesi M.Ö. 7. YY ve sonrası
olarak düşünülebilir. Öyleyse hikâyenin aktarıldığı zamanın saptanmasındaki
ikinci veri de M.Ö. 7. YY’ı işaret eder.
Orphizm akımının da M.Ö. 7. YY’da ortaya çıkışı tesadüf değildir.
Phryglerde özellikle son dönemlerde etkili olan dini musiki, İskit ve Kimmerlerin
bu bölgeleri istila etmesinden sonra onların mevcut inançlarıyla bütünleşerek
şaman musikisine ve bir çeşit efsuncu görünüşe dönüşmüştür. Bu nedenle
bölgede baskın olan ana tanrıça inancına alternatif olarak Anadolu’ya kısmen
yabancı kısmen de aşina olan sentezik bir akımın doğmasına sebep olmuştur. İşte
orphizmi meydana getiren ve Anadolu topraklarında hayat veren asıl unsur M.Ö.
Orphism’in batıda karşılık bulması M.Ö. 6. YY’da Pythagorasçılık ile karışan bir
düşünce yapısı şeklinde olmuş ve Ibykos’un lirik şiirine konu olarak edebiyat dünyasına
girmiştir (Pythagorasçılkık ve Orphizm üzerine bkz. Betegh, 2014: 274-295; Bordoy,
2013: 153-176; Parker, 2002: 497-527; Ibykos için bkz. Locatelli, 2015: 105; Torjussen,
2005: 287).
[2973]
İlker IŞIK
7. YY’da Anadolu’da siyasi dengelerin değişmesi ve farklı bir kültürün nüfuzu
altında gelişen dinsel ritüelin otokton kültüre baskınlığı neticesinde yeni
inançların meydana gelmesi şeklinde denilebilir. Tüm bunlar gösteriyor ki,
mitosun ortaya çıktığı dönemin M.Ö. 7. YY’dan sonrası olduğu kanaatini
vermektedir.
MİTOSLA BAĞLANTISI OLAN TANRISAL VARLIKLAR
1. Dionysos
1.1. Adları ve Anlamları
Dionysos’a geniş bir coğrafyada tapım gördüğü için birçok isim
verilmiştir. Bunlar; Bakkhos, Bromios, Dionysos, Dithyrambos, Eleutherios,
Euhios, Iakhos, Iobakkhos, Lyseus, Sebazios, Zagreus’tur. Bunlardan Dionysos
ismi iki anlam içermektedir. Bu ismin “dio” ve “nysos” olmak üzere iki ayrı
kökten geldiği söylenir. Dio, Zeus isminin nominativ (yalın) hali dışında
kullanılan “dio,-dios,-dia,-dii” kökünden gelmekte ve tanrı anlamını
taşımaktadır. Buna –nysa eklenince Nysa’nın tanrısı anlamı çıkar (Erhat, 2000,
s. 93; Dürüşken, 2000: 85). Nysa Dağı, Dionysos’un Hera’nın gazabına
uğramamak için gizlice büyütüldüğü yer olarak bilinir. Euripides’in Bakkhalar
isimli eserinde bu dağ vahşi hayvanların bulunduğu bir yer olarak tanımlanır.
Homeros’un İliada’sında Nysa Dağı Thrakhia’da gösterilir (Erhat ve Kadir, 2000,
VI, 133: 155). Bunun dışında Theselia, Makedonia, Hindistan ve Arabistan’da da
birkaç dağ mevcuttur. Anadolu’da ise Aydın ili sınırları içerisinde Nysa isimli bir
kent bulunmaktadır.
Dionysos’a atfedilen bazı unvanlar doğada duyduğumuz seslerin veya
insanın esrik biçimdeki çıkardığı seslerin bir bütünleşmesidir. Söz gelimi
gümbürdemek anlamına gelen Bromios unvanı Dionysos alaylarında çıkarılan
davul veya buna benzer aletlerden çıkarılan yüksek sesli tınıların bir karşılığıdır.
Yine Euhios unvanı da esriklik derecesindeki müritlerin euhai diye attıkları
çığlıklardan türetilmiştir. Esasında bu çığlıkların tam karşılığı Iakkhos unvanına
denk gelir ki anlamı çığlık demektir.
Dionysos antik çağ insanının gönlünde doğadaki hür yanını ve bastırılmış
duygularının dışa vurumu şeklinde telakki etmiştir. Bu nedenle özgürlüğün
tanrısal vücut bulduğu bir imge haline gelmiştir. Bu bakımdan özgürlük anlamına
gelen Eleutherios (Latince’de Liber) sıfatı Dyosnisos’a yakıştırılmıştır
(Dürüşken, 2000: 92-93).
[2974]
Marsyas Mitolojisinde Tanrılar Savaşı
Bakkhos unvanı ise “bakkheuo” fiilinden gelir. Tanrı’nın gizemlerine
erişilmesini ifade etmektedir. Bir başka adı ise Dithyrambos’tur. İki kere doğan
demek olan bu unvan M.Ö. 7. YY’da Midillili ozan Arion tarafından verilmiştir.
Bu unvanın verilmesinin nedeni ise orphik mitolojide Persephone (veya Demeter)
ile Zeus’un oğlu olarak belirtilen Zagreus’un titanlar tarafından öldürülmesi
hikâyesinden gelir. Zagreus’un titanlar tarafından vahşice parçalanarak
öldürülmesinden sonra Athena’nın tanrının kalbini kurtarıp Zeus’a vermesi ve
Zeus’un bunu yutarak yeni bir tanrı yaratması sonrası nitelikleri ve vizyonu daha
büyük olan Dionysos Lyseus (Kurtarıcı) vücuda gelmiştir.
Sebazios ise Phrygialı çok eski bir tanrıdır. Orgiastik kültünün Dionysos ile
benzeşliğinden dolayı sonraki dönemlerde Dionysos ile özdeş hale gelmiştir.
1.2. Kökeni ve Nitelikleri
Dionysos kültünün hangi topraklarda doğduğu ve ritüel yapısının kaynağı
hakkında değişik görüşler vardır. Bu konuda üç ayrı coğrafya merkez olarak
gösterilir. Bunlar; Mısır, Anadolu ve Yunanistan’dır.
Antik dönem ve günümüz yazarlarındaki salt görüş Dionysos kültünün
kaynağının Mısır olduğudur. Osiris’in Mısır pantheonundaki vizyonu söylencesel
yaşamında başına gelenler ve bu olaylardaki üstü kapalı bir şekilde belirtilmek
istenen şifre (syntema) tanrı-kralın yaşadıklarını paylaşmak ve arınmak
(katharsis) isteyen mystagogue’ların yaptığı ergilenme törenleriyle
(telete/myesis) pandomik bir biçimde tekrarlanmıştır. Bu ritler Dionysos adına
yapılan ayinler ile kıyaslandığında analojilerinin bir hayli fazla olduğu göze
çarpmıştır.
Osiris’in Seth tarafından parçalanması ve tekrar dirilmesi orphik
mitolojideki Zagreus ‘un başına gelenler ile benzerdir. Ancak Osiris-Seth
çekişmesinde siyasi boyutunun da bulunduğu bir içerk bulunmaktadır. Esasında
burada Yukarı ve Aşağı Mısır arasındaki iç çekişme mitsel bir duruma sokularak
Delta’nın nihai zaferini simgelemek için kullanılmıştır (Challaye, 2002, (çev.
Semih Tiryakioğlu): 40-41; Chalaeye’nin bu mitos hakkındaki ifadesi mitosa
siyasi bir boyut katmıştır).
Osiris’in Seth tarafından parçalanarak öldürülmesinden sonra İsis’in
kocasının dağılan organlarını bir araya getirerek tekrar dirilmesini sağlaması
Zagreus’un titanlar tarafından parçalandıktan sonra ikinci kez hayata dönmesiyle
aynı kurguya sahiptir. İki hikâyede ölümden sonraki yaşamı temsil ederek hem
mutlak ölümsüzlüğe çare bulup bunu arayan insanların simgesi (kithonien) olmuş
hem de yaşamın içindeki devinimsel durumu açımlayarak (toprağın tekrar
[2975]
İlker IŞIK
yeşermesi/baharın gelişi) bereketi simgelemiştir. Sonuç olarak, neredeyse birebir
örtüşen bu iki söylencenin köken itibariyle aynı oldukları söylenebilir.
Kıta Yunanistan’daki Dionysos inancına baktığımızda ise klasik Hellen
kurgusuyla örülmüş (yine Zeus’un ilişkileriyle bağdaştırılarak) Dionysos’un
doğuş efsanesinin aynı anlatım sunduğu apaçık ortadadır. Bunu yorumlamak için
kısaca Dionysos’un doğuş hikâyesini anlatmak yerinde olacaktır.
Dionysos, baş tanrı Zeus ile Thebai kralı Kadmos’un kızı Semele’nin
oğullarıydı. Zeus Semele’nin her dediğini yapacak kadar ona bağlanır ve ne
isterse gerçekleştireceğine dair ona söz verip bunun için Styx Nehri üzerine
yemin eder. Bu birliktelikten hoşnut olmayan Hera ise Semele’nin aklını çelerek
tanrıların efendisini tüm ihtişamıyla görmek arzusunu Semele’nin aklına
koydurur. Semele’nin her dediğini yerine getirmeye söz veren Zeus ise
istemedende olsa bir ölümlü olan sevgilisine yıldırım parlaklığında görünerek
ölümüne sebep olur. Ancak bunu yapar yapmaz hamile olan Semele’nin
karnındaki çocuğu alarak kendi baldırına dikip doğumunu sağlar.
Bu tuhaf doğum hikyesi şöyle açıklanabilir: Semele ilkbaharın toprağını
simgelemektedir. Zeus ise ona yetiştirme kudretini veren sonrada yazın artan
sıcağıyla yakan güneştir. Tanrı’nın uyluğuna dikilip sonradan meydana getirdiği
Dionysos kapalı fıçıda meydana gelen şaraptır (Sinanoğlu, 1999: 45).
Öyle görünüyor ki, Osiris mitosu hangi senaryoyla anlatılırsa anlatılsın
ikinci kez doğum ve bereketi sembolize etme mitosda ortak payda olmaya devam
etmiştir. Antik dönemde toplumların ağırlıklı olarak tarıma dayalı bir sistemde
yaşamış olmaları ister istemez inançsal boyutun da bu yönde şekillenmesine
vesile oluyordu. Dolayısıyla Dionysos’un da bağcılığın ve buğdayın tanrısı
olması çiftçi kesim tarafından saygı duyulmasını sağlamaktaydı.
2. Apollon
2.1. Adları ve Anlamları
Tanrı’ya sahip olduğu birçok özellikten ötürü çeşitli unvanlar verilmiştir.
Phoebos, Smintheus, Pythios, Sauroktonos, Delphinios, Archegetes, Musagetes,
Nymphegetes, Apotrogetes, Lykegenes, Klarios, Nomios, Kynthios, Loxias,
Argurutoxos, Aphetoros, Alexikakos ve Lykeos bunların bazılarıdır.
Apollon’un adının yanında en çok anıldığı unvanlardan biri Phoebos’tur.
Parıldayan, ışıldayan anlamlarına gelen bu unvan onun güneşin ve aydınlığın
tanrısı olduğunu vurgular. Apollon’nun hekimlik yönünün olması, insanları
vebadan koruması ve köylüleri tarlalarına musallat olan haşereleri kovması
[2976]
Marsyas Mitolojisinde Tanrılar Savaşı
nedeniyle çeşitli unvanlar verilmiştir. Anadolu köylüsünün tarlasını koruması
sebebiyle “lykeios”, kertenkeleleri yok etmesiyle “sauroktonos” (kertenkele
öldüren) unvanlarını almıştır. Ölümlü insanların hastalıklarına çare bularak
onlara şifa vermesinden ötürü “akesios ya da “latros” (hekim) adı verilmiştir.
Ayrıca sürülerin korunmasının yanı sıra onları himaye etmesi nedeniyle
“nomios” unvanı da verilerek sürülerin ve çobanların tanrısı da olmuştur.
Apollon insanlara şifa dağıtmakla birlikte ölüm zamanı gelmiş olanları
oklarıyla vurarak yaşamlarına son veren bir tanrıdır. Yaşam ve ölümü
insanoğluna tattıran Apollon, bunu yaparken hem bu dünyada hem de Hades’e
gidişte insanı şeytani tehlikelerden koruyarak “alexikakos sanını almıştır.
Geleceği görerek kehanetlerde bulunması ona “loxias”, bu kehanetleri
verdiği Delphoi mabedinden dolayı ise “delphinios” adı Tanrı’ya uygun
görülmüştür. Tapım gördüğü yerin Tanrı’yı sahiplenmesi tapınıldığı şehir veya
bölgeyle anılmasını sağlamıştır. “Klarios” (Klaros kutsal alanı) ve “Lykegenes”
(Lykialı) denmesi bundandır. Sanatların tanrısı olması sebebiyle bu tür varlıkların
önderi olmuş, bu sebeple “musagetes ve “nymphegetes” de denmiştir. Yaptığı
mitsel eylemler ve taşıdığı aksesuarlar nedeniyle de bazı isimler almıştır. Pyton
yılanını öldürdüğü için “pythios”, taşıdığı gümüş yaydan ötütü “aphetros”
Apollon’a verilen unvanlardandır.
2.2. Kökeni ve Nitelikleri
Apollon, çağlar boyunca nitelikleri ve ululuğu bakımından medeniyetler
tarafından paylaşılamayan bir tanrı olmuş, birçok söylence ve hymnosta adını
telaffuz ettirmiştir. İliada destanında Troialıların en büyük destekçisi olan bu
tanrı, destanda belirtildiği üzere Leto ve Zeus’un oğlu olarak takdim edilir (Erhat
ve Kadir, I,9: 75). Antik yazarlar Apollon’un doğuş hikâyesini ve yaptıklarını
anlatmakla bitiremezler. Tanrı’nın doğduğu yer olarak Delos adası gösterilmesne
rağmen bunun hakkında net bir açıklama yapmak yanlış olur. Zira oraklları
(kehanet ocakları) ve adına kurulan şehirlerle onurlandırılan Apollon’un doğum
yeri hakkında birçok kent adaydır.
Tıpkı Dionysos gibi ortaya çıktığı coğrafya olarak Mısır, Anadolu ve
Yunanistan Phoebos’un ışıltısıyla anılmak istese de menşei açısından Anadolu /
Anatolia’dan (güneşin doğduğu yer) gelmiş olduğu daha muhtemeldir. Zaten
İliada’da Lykegenes (Lykialı) oarak hitap edilmesi Apollon’un Anadolulu bir
tanrı olduğunun ispatıdır. Arkeolojik deliller de hesaba katıldığında Lykia
bölgesinde Apollon kültüne karşı gösterilen ilgi ve adına ithaf edilen biliclik
merkezleri Apollon’un bu bölgede sahiplendiğini gösterir. Zira Lykia isminin
[2977]
İlker IŞIK
“lyk/ışık” sözcüğünden geliyor olması ve Hitit döneminde Lukka kökenin de bu
anlamı karşılıyor olması ayrı bir bilimsel veri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yunan dünyasında ise Apollon tanrılar içinde en Yunanlı tanrı olarak kabul
edilir (Hamilton, 1942: 16). Tüm münasebetini Yunan pantheonu ile
gerçekleştiren Apollon’un hem mitsel aktarımlarda Yunan hayat anlayışıyla
fevkalade uyumu hem de adına yapılan en büyük kehanet merkezi olan Delphoi
tapınağının Yunan kültürü ile özdeşleşmesi Apollon’un batı kültürünün bir ürünü
olarak görülmesine sebep olmaktadır. Bu konuda özellikle Müller Apollon
kültünün yayılımının Avrupa kaynaklı olduğunu düşünmekte ve Dor fetihleriyle
gerekleştiğini öne sürmektedir (Müller, 1825: 234).
Mısırlı olduğuna gelince… Her ne kadar adının ve benimsendiği
toprakların belirginliği üzerine şüphe götürmez kanıtlar bulunmakta ise de Martin
Bernal’in Apollon’un simgesel ve niteliksel kaynağının Mısır olduğu hakkındaki
görüşleri üzerinde durmak gerekir. Bernal, Apollon’u Mısır tanrısı Horus ile bir
tutmakta ve bu savına şair Pindaros’un M.Ö. 5. YY’da Horus ile Apollon’u
benzeştirmesine gerekçe göstererek Yunanistan’daki güneş kültünün Mısır’dan
geldiğini iddia etmektedir (Bernal, 1987: 125-127, 157).
3. Athena
3.1. Adları ve Analamları
Tanrıça çoğu zaman iki adla yani Pallas Athena diye adlandırılır. Pallas
isminin ise Tanrıça’nın çocukken oynadığı kız arkadaşından geldiği söylenir.
Athena’nın bir diğer unvanı olan “tritogeneia”nın deniz tanrısı Triton’dan,
“glaukopis” adını kutsal hayvanı baykuştan, “aigiokhos”u Tanrıça’nın
kalkanında taşıdığı aigis’den, “nikephoros” adını zafer simgeleyen Nike’yi
yanına almasından, “obrimopatre” unvanını ise Zeus’un soyundan geldiği için
almıştır.
3.2. Kökeni ve Nitelikleri
Nasıl ki Anadolu halkı Apollon’u sahiplenip geleceğini ve yapmak
istediklerini onun orakllarından çıkacak kehanetlere bel bağlayarak hayatını
idame ettirmişse Atinalılar da Athena’yı aynı duygularla benimseyip Tanrıça’yı
kendileri için bir yol gösterici ve kültürlerinin bir aynası olarak yaşamlarının içine
dahil etmişlerdir.
Ataerkil toplum yapısına sahip Yunanistan’da erkek tanrıların baskınlığı
göze çarpar. Ancak bu algının kırılmasına sebep olan tek ayrıntı Athena’nın
karakteridir. Yunanlıların baş tanrısı Zeus tarafından partenogenesis yoluyla
[2978]
Marsyas Mitolojisinde Tanrılar Savaşı
dünyaya getirilip Batı’yı tunç kalkanı ile koruyan bir güç simgesi olarak tasvir
edilmesi Athena’yı Yunan halkının gözünde üstün kılmaktadır. Bu
savunuculuğunun en belirgin olduğu Troia Savaşı’nda Athena’nın Troialılara
karşı Akhaları desteklemesi ve her fırsatta galip gelmeleri için çaba harcaması
Batı’nın yazınsal edebiyatının ilk eseri olan İliada destanından itibaren Athena’yı
kendi kültürünün bir ürünü olarak kabul ettiğine işaret eder.
Athena’nın “glaukopis” sanıyla anılması Batı medeniyeti ile alakadar
olduğunu gösteren bir başka belirteçtir. Baykuşun batıda zekâyı temsil etmesine
karşılık Doğu’da bir uğursuzluk alameti şeklinde kabul görmesi bir başka ayırıcı
unsurdur. Yunanlıların bu milli tanrısı Yunan uygarlığının beşiği olan Atina
şehrine adını vermekle kalmamış, onları en zor anlarında yalnız bırakmayarak
savaşlarda zaferi (nike) onlara bahşetmiştir. Bunun neticesinde minnet borcunu
ödemek isteyen Yunanlılar tanrıçasına yeryüzünün en görkemli mimari ve
heykeltıraşlık eserlerini sunarak ona duyduğu sevgiyi somutlaştırmıştır.
Athena’ya duyulan sevgi yalnızca Yunanistan ile sınırlı kalmamış
Anadolu’nun birçok yerinde Tanrıça’nın tapınağını ya da kült objesini barındıran
kentler metaforik anlamda düşmana karşı kendini güvence altına almıştır. Athena
Roma’da da büyük saygı görmüş ve güçlü Roma ordusu Tanrıça’nın parlak
zırhını imparatoruna nakşederek ele geçirdiği topraklardaki halka bu zırhın
verdiği kuvvetle hükmetmiştir.
Res. 5. Hadrianus’un zırhı üzerinde Athena’yı (Minerva) simgeleyen aigis
https://i.pinimg.com/originals
[2979]
İlker IŞIK
Savaş, akıl ve şehirlerin koruyucusu olmasının yanı sıra Yunanistan’a
uygarlığı getiren, atları ehlileştiren, tarımın koruyucusu ve el sanatlarının ustası
olan bir tanrıçaydı Athena. Marsyas mitolojisinde nitelikleriyle bütünleştiği
Yunanistan coğrafyasını simgelemesi, uygarlığın ve el sanatlarının tanrısı olması
bakımından Anadolu’nun sanat ve uygarlık tanrısı Apollon ile aynı sebep
yüzünden mitosda yer edinmesine sebep olmuştur. Zeytin ağacının sembolü ve
tarımın koruyucusu olmasıyla bir başka bereket tanrısı Dionysos ile aynı vasıfa
sahip olması Athena’nın bu söylencede niçin yer aldığını açıklamak için yeterli
olsa gerektir. Son olarak Anadolu’nun bereket sembolü Kybele’nin bulunduğu
bölgede varlık gösterip geri çekilmesi Anadolu insanının o dönem benimsediği
ana tanrıça kültü için Athena’yı yabancı saymasından ileri gelmektedir.
4. Kybele
4.1. Adları ve Anlamları
Anadolu’da çok eski bir geçmişi olan ana tanrıça inancını birçok ulus kabul
etmiş ve kendi dilinde adlar vererek onu tanrılar panteonunun en tepesine
yerleştirmiştir. Anadolu’da “Kybele, Kubaba ve Hepat” vd. gibi pekçok isimle
hitap edilen ana tanrıçaya Halikarnas Balıkçısı’nın aktarımıyla “bazen
Dindymene (asıl tapıldığı yer Murat Dağı’nın adı Dindymos’tur. Gediz Nehri
buradan akar.), Sipylene (Sipylos denilen Manisa dağından), Karadeniz’de
Pontos’da Ma, Ermenistan’da Açilisena’da Anatis, Arabistan’da, Hicaz’da
“Hubel”, ve “Kible”, Yunanistan ve Girit’te “Rhea, Themis, Ops, Ge, Maia,
Urania, Urinome, Idea”, İtalya’da “Vesta, Anna, Marianna”, Suriye’de
“Aatargatis”, “Diktinna” (Girit’te Dikte Dağı’ndan gelir.) ve “Plastene” adıyla
hitap edilmiştir (H. Balıkçısı, 1983: 105).
4.2. Kökeni ve Nitelikleri
Kökleri Neolitik döneme kadar giden ana tanrıça kültünün en eski tapım
alanlarından biri Anadolu’dur. Çayönü, Nevali Çori, Çatlhöyük ve Hacılar’da
çıkan ana tanrıçaya ait izlerin mevcudiyeti bu inancın varlığını M.Ö. 7. bine kadar
götürmektedir (Atik, 2004: 267; Özmen, 2016: 382). Burada bulunan kült objeleri
ve duvar resimleri Tanrıça’ya olan tapım şeklini ve dönemin din anlayışını
öğrenmek için son derece önemlidir. Eski dönemlerdeki toplumların en büyük
ilahı olması sonucunda Kybele’nin adına kurulan şehirlerin, tapınakların ve
kutsal alanların kurulmasına yol açmıştır.
[2980]
Marsyas Mitolojisinde Tanrılar Savaşı
Marsyas mitolojisinde ana tanrıça faktörü belirgindir. Aulosun kullanımı
Hepat ve ona kutsal ezgiler sunan müzisyenlerin elinde simgelenmektedir. Bu
figürlerin varlığı uyarınca çift borulu flüt bölgede bilinen bir müzik aletidir. Ne
var ki bu söylencede Athena’nın aulosu keşfettiği ifadesi belkide Yunan
kültürünün bu müzik aleti ile ilk kez tanıştığı anlamına gelebilir. Zira ortada
arkeolojik kanıtlar varken bunu başka bir bölgeye mal etmek hata olur. Burada
asıl izah edilmek istenen ana tanrıçaya ait müzik ve şarkı unsurlarının Kıta
Yunanistan’a nasıl sirayet ettiği ve orada nasıl karşılandığıdır. Anlaşılan o ki, Batı
toplumu bunu sevmemiş hatta Athena’nın dilinden bu ritüel biçimini
lanetlemiştir.
5. Orpheus
5.1. Adları ve Anlamları
Orpheus kelime anlamı olarak “karanlık” demektir (Cobb, 1992: 240). Ozanın
gizemli yaşamındaki belirsizliklerle çok örtüşen bu anlam Orpheus’u yalnızca
ismi ile nitelendirmek bakımından son derece derin bir mana taşımaktadır. Bunun
dışında ozanın tanrı olarak kabul edilmemesi nedeniyle kendisine tanrısal vasıfta
olabilecek herhangi bir unvan verilmemiştir.
5.2. Kökeni ve Nitelikleri
Doğduğu ve öldüğü yer antik kaynaklarca açıkça belirtilmiş olan
Orpheus’un başından geçen hadiseler mitografların anlatım gücü sayesinde uzun
yıllar insanların ilgi duyduğu hikâyeler haline gelmiştir. Bahsi geçen kaynaklarda
ozanın Thrakialı olduğu, annesinin esin perisi Calliope, babasının ise Thrakia
kralı Oiagros ya da Apollon olduğu bildirilir (Berk, 2010: 108). Orpheus’un
nitelikleri ile ilgili söylencelerde ozanın lyrinden çıkan büyülü melodilerin
doğadaki birçok varlığı etkilediği, hatta eşyanın tabiatına aykırı olarak ağaç ve
kaya gibi cansız varlıkların da bu müziğin tesiriyle Orpheus’un ardından gittiği
anlatılır. Doğadaki düzene bile lyri ile hükmetmeyi başarabilen Orpheus’un bu
denli büyük mahareti tanrıları dahi kıskandıracak vaziyetteydi. Böylesi
olağanüstü bir özellik ya bir tanrıya ya da tanrı tarafından verilmiş bir lütuf
sonucu olabilirdi. Nitekim ozanın babasının sanatların tanrısı Apollon olduğunun
söylenmesi buna bağlanabilir.
Orpheus’un yaşadığı dönemle ilgili elimizdeki en somut veri Troia
Savaşı’ndan önceki kuşakla birlikte yer aldığı Argonautlar seferi efsanesidir.
Cobb, Orpheus isminin etimolojik açıdan ὄρφνη=órphnē kelime kökünden gelidiğini ifade
etmektedir.
[2981]
İlker IŞIK
Devrin en ünlü kahramanlarının yer aldığı bu macerada Orpheus, gemi
mürettebatını önce Samathrake’deki ergilenme törenlerine götürerek sonra da
onları ezgileriyle sirenlerin büyülü müziğinin etkisinden kurtarıp kayalıklarda
parçalanmasını önleyerek efsanede önemli bir rol üstlenmiş ve çok eski
dönemlerden beri ilahi bir kimliğe sahip olduğunu göstermiştir. Marsyas
mitolojisinde de kritik bir yer tutan Orpheus, bu dinsel vizyonunu sürdürerek
kurucusu olduğu söylenen orphizm inancıyla birlikte mitos içindeki ağırlığını
hissettirmiştir. Mitosun her yerinde varlığını gösteren bu kültün mevcudiyetini
yadsımak ve onu bu hikâyenin dışında tutmak yanlış olacağı için Orpheus’un ve
Orphizm’in menşeini sorgulayarak mitosda ne gibi bir değere sahip olduğunu
belirlemek Marsyas mitolojisini tahlil etmek adına kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Mitosun çözümlemesi esnasında (bkz. s. 4-5) efsanenin yaşandığı tahmin
edilen dönemin Orphizm’in Anadolu’da revaçta olduğu zamana denk gelmesi
üzerinde durulması gereken bir husustur. M.Ö. 7. YY’da özellikle Batı
Anadolu’da, Ionia Bölgesi’nin kıyı kesimlerinde etkisini gösteren bu akımın
bölgede yaşayan halkın inanç yapısına ve düşüncesine yaptığı tesir sonraki
yıllarda din ile kol kola giden mistik bir hareket halini alarak başta Yunanistan
olmak üzere birçok bölgede etkisini göstermiştir. Anadolu’da Orphizm akımının
meydana getirdiği farklı yaratılış mitolojileri ve yaratılışı bilimsel açıdan ele alan
felsefi yorumlamalar Yunan dünyasının zihnini karıştıran düşünsel olgular halini
almıştır. Buna ek olarak Ionialı filozofların antik dünyanın masalsı bakışından
kurtulup epistemolojinin önemini ortaya koymaları neticesinde bilimin değeri
inancın üstüne çıkarak -fakat inancı yadsımayarak- yaşadıkları çağı
sürrealistlikten çıkarıp resalit hale getirmelerini sağlamışlardır. Özellikle
Thales’in öncülüğünü yaptığı Milet Okulu ve onun yetiştirdiği pek çok değerli
düşünürün ortaya attığı doksografik görüşler evren hakkında merak edilen
sorulara cevap bulmak adına atılmış önemli çalışmalar olarak dikkat çeker.
Anadolulu düşünürlerin başını çektiği bu aydınlanma döneminin orphik kültle
pekişerek farklı milletleri “aynı umutla ölmeye” sevk edişi bir bakıma birleştirici
bir etki yapmıştır. Bu da kültürel kaynaşmayı arttırarak ortak din, ortak kültür ve
ortak bir anlayışı beraberinde getirmiştir.
İlerleyen dönemlerde Anadolu’da ihtişamını ve etkinliğini yitirmeye
başlayan Orphizm, Yunanistan’a ihraç edildiğinde özellikle M.Ö. 5. YY’da
Yunanlı filozof ve devlet adamlarının kafasında büyük bir devrim yaparak Yunan
halkının muhafazakâr toplum yapısını sorgulamasına ve yeni fikirlerin cereyan
etmesine neden olmuştur. Öyleki, bu fikirler ve savunucuları dönemin en büyük
şahsiyetleri olmakla birlikte söyledikleri ile içinde bulundukları çağdan asırlar
sonrasına seslenebilecek duruma gelmişlerdir. Örneğin, Platon’un Phadion adlı
eserinde Sokrates ile öğrencisi Kebes arasında geçen diyaloglarda Sokrates’in ruh
[2982]
Marsyas Mitolojisinde Tanrılar Savaşı
kavramı, ruhun akıbeti ve arındırılması ile ilgili orphik nitelikli eskatolojik
açıklamalarına Kebes karşı çıkar. Kebes, Yunanlıların bunu şüpheyle
karşıladıklarını ve onlara göre ruhun “bir duman, bir nefes gibi yok olacağından
korktuklarını” belirterek Sokrates’in ve dolayısıyla Platon’un Pytagoras’tan bu
yana devam eden orphik felsefenin döneminin modern ama bir o kadar da sapkın
olarak görülen yönünü ifade eder Platon (çev. Suut K. Yetkin, Hamdi R.
Atademir: 25-27).
Orphik görüşe göre ruh beden denilen bir kafesin içerisinde hapistir. Ruhu
bu esaretten kurtaracak ve özgür kılacak olan şey nefis terbiyesidir. Dünyevi
ihtiraslardan sıyrılmak ve bunlara yüz çevirmek ruhu özgür kılar ve kişiyi erdemli
bir insan haline getirir. M.Ö. 5. YY’da anlaşılamayan bu görüş asırlar sonra
patristik felsefe ve İslamcı Batınilik’te asıl konumunu kazanarak hak ettiği değeri
farklı inanaçların gölgesinde elde eder.
SONUÇ
Antik çağ insanı yüzlerce yıl yaşadığı olayları, duygularını, korkularını ve
ritüellerini başkaları ile paylaşmak üzere onları bazen bir seramik parçası üzerine,
tapınak duvarına veya bir taban mozaiğine resmederek bazen de bir mermer veya
kireçtaşına kendinden bir ruh verip onu şekillendirerek, kimi zaman da aklındaki
evrimsel gelişimi görüngüsel aktarımdan yazınsal hale getirerek aklındaki
sorulara cevap bulmaya çalışmıştır. Bilgisini zafiyeti olduğu merak duygusu ile
harmanlayıp çevresinde olup biteni alegorik bir şekilde kaydetmiş, yaşanmış
olayları kurgulayarak mitolojiye çevirmiştir. Bu sayede kuşaktan kuşağa
aktarılan kalıcı ve unutulmayacak masallar türetmiştir.
Esasında Anadolu halkı başından geçen trajik olayları ve dinsel
mücadeleleri günümüz insanına ulaştırabilmek için mitolojiyi bir araç olarak
kullanmıştır. Ancak bunu yaparken konunun somut yanlarını göz ardı etmeksizin
olayın gerçekleştiği zamanı, siyasal durumu ve içinde bulunduğu şartları ortaya
koyarak tarihsel olguları işin içine dahil etmiştir. Marsyas mitolojisinde bu
çıkarımları açık bir şekilde görmekle birlikte şifrelenmiş olan imgeleri ve
kavramları yorumlama sayesinde tarihsel boyutu yakalama imkânı bulmaktayız.
Söz gelimi, yer, konum, zaman ve şahıslar birer işaret olarak karşımıza
çıkmaktadır.
İlk olarak, Marsyas’ın kimliği başlı başına ele alınması gereken bir
konudur. Mitolojik bir figür olan satyrler Dionysos alaylarında sıkça
karşılaştığımız varlıklardır. Bu nedenle satyrleri şarap tanrısının sadık dostları
olarak görmemiz doğal bir durumdur. Bir satyrin müzik kabiliyetinin olması
[2983]
İlker IŞIK
hikâyeyi şaşırtıcı bir yere sokmaktadır. Müzik ve sanat Anadolu’nun en eski
tanrılarından biri olan Apollon’a bahşedilmiş bir özelliktir. Bu bakımdan
Marsyas’ın bu lütfa mazhar olması aslında Apollon’dan ileri gelir. Bir Dionysos
müridinin Apollon’dan ilham alarak şöhret kazanması minnet duyacağı tanrının
kim olduğunu açıkça gösterse de Marsyas’ın minnet duyması şöyle dursun
Apollon’u küçümsemesi ve ona rakip çıkma cesareti göstermesi kendisi açısından
ölümcül bir hata olmuştur.
Bir diğer husus, bu flütü icat eden kişi ve sonrasında bu konuda takındığı
tavırdır. Aulosu keşfeden -arkeolojik verilerle örtüşmese de- hikâyeye göre
Yunanlıların simge tanrıçası Athena’dır. Athena’nın diğer tanrılar tarafından
alaya alınması muhafazakar Yunan din yapısının bu ritüel aracını dışladığını
gösterir. Ayrıca Athena’nın da bu aulosu kendinden sonra kullanacak kişiyi
lanetlemesi bu flütü ve onun tesirini tehlikeli bulmasından ileri gelmektedir. Zira
bu lanetin sonucunda Marsyas’ın vahşice öldürülmesi bir bakıma bunun kanıtıdır.
Kybele inancında gördüğümüz aulos tıpkı bir doktorun tedavi için kullandığı bir
ilacın yanlış kişilerin elinde silaha dönüşmesi gibi istenmeyen bir duruma
evrilmiştir. Binlerce yıllık geçmişi olan ana tanrıça kültünün dini seremonilerinde
görülen aulos, yeni kültürlerin elinde mistik bir müzik aletine dönüşerek kullanım
amacından saptırılmıştır. Buna mukabil geleneksel Anadolu kültürü bu yeni
akıma kısmen teveccüh gösterse de gerek Kybele’ye gerekse Apollon’a olan
bağlılığından bu gizemli yaklaşıma ceza uygulatmıştır. Phyrg topraklarının
hakimi olan Midas burada bu inanca teveccüh gösteren ve destekleyen bir
unsurdur. Yarışmada Apollon’a karşı gelme pahasına Marsyas’ı tutması net bir
belirtimdir. Bu bize Phrygia topraklarında Dionysos kültünün ne denli yayıldığını
ve önemsendiğini de ortaya koymaktadır.
Tıpkı Orpheus’un çaldığı müzikle canlı ve cansız tüm varlıkları ardından
sürüklemesi gibi Marsyas’ın da bunu başarması orphik-bakik din anlayışının bu
mitolojideki varlığını ve etkinliğini ortaya koymaktadır. Marsyas da Orpheus gibi
doğayı olağandışı müzik yeteneğiyle etkilemiş ve herkesi ezgileri ile ardından
sürüklemiştir. Bu yetenek onların sonlarının da aynı olmasına neden olmuştur.
Orpheus tıpkı Apollon gibi lyr ile müzik üretirken Dyonysos fanatikleri olan
menandlar tarafından vahşice öldürülmüştür. Bu kez olayın maktulü ve failleri
değişkenlik göstermekte ise de acıklı son aynı olmuştur. Dionysos inanlısı bir
mitolojik yaratık bizzat Apollon tarafından öldürtülmüştür. Bu ortak yönler
zaman içerişinde Orpheus ve Marsyas’ın bu hikâyeleri dinleyenler tarafından
benimsenmesine ve sahiplenilmesine sebep olmuştur.
Olayın yaşandığı bölge Kral Midas ve dağ tanrısı Tmolos üzerinden
konumlandırılmıştır. Phryg coğrafyasında geçen bu düello yeri ve zamanı
[2984]
Marsyas Mitolojisinde Tanrılar Savaşı
öğrenmemizi sağlamıştır. Apolllon’un kurnazlıkla kazanması sonrasında ise bu
infazı yapanın bir İskitli olması olayın yaşandığı zamanı ve siyasi durumu izah
etmektedir. M.S. 7. YY’da hüküm sürdüğü tahmin edilen Midas’ın son Phryg
kralı olduğu bilinmektedir. Phryg devleti İskitlerin yapmış olduğu akınlar
sırasında yıkılmış ve bölgede Pers hâkimiyetine dek İskitler varlık göstermiştir.
Ayrıca, İskitlerin varlığı bir bakıma şamanist din olgusunun orphik ritüel ile
harmanlanmasını ve gelişmesini de mümkün kılmış olabilir. Şamanizmde
gördüğmüz esrik dans ve müzikler Marsyas’ın yapmış olduğu tesirlerle benzerlik
göstermektedir.
Kısacası Phryglerin yıkılmasına yakın bir zaman diliminde Midas’ın halen
kral olduğu bir süreçte İskitlerin geldiği ve bölgeye konuşlandığı bir evrede
hikâye vuku bulmuştur. Bu belki de lanetli bir flütün ve onu destekleyenlerin
hazin sonlarını açıklayan bir ironiyi de bizlere sunmaktadır. Midas’ın daha önce
kaybolan bir satyri sarayında ağırlaması Dionysos’un lütfunu kazanmasını
sağlamıştır. Bu hikâyede Midas’ın aç gözlülüğü sebebiyle tanrıdan ödül olarak
dokunduğu her şeyi altına çevrilmesi isteği antik çağın meşhur anlatılarından bir
olarak bilinir.
Sonuç olarak, tarihsel gerçekliklerle örülü olan bu mitosun ortaya çıkışının
asıl sebebi şu olmalıdır: Bu mitos Anadolu’daki kültlerin birbirleri ile çatışmasını
belirtmek için uydurulmuş bir hikâyedir. Bunca ikaz ve başkaldırma sonucunda
Marsyas’ın meydan okuması iki inancın üstünlük mücadelesinin bir tezahürüdür.
Kült üyelerinin diğer inançlara olan hoşnutsuzluğunu göstermenin yanı sıra
mensubu olduğu inanca ihanet etmenin cezası anlatılmaya çalışılmıştır.
ATIF GÖSTERME
Ksenophon, (T. Gökçöl, Çev. 1974) şöyle yazmaktadır: “Kelainai’de Büyük
Kral’ın (Pers Kralı) müstahkem bir sarayı vardır. Bu saray hisarın alt tarafındadır
ve Marsyas Nehri’nin kaynağı yakınında kurulmuştur. Marsyas nehri de şehrin
içinden geçer ve Maiandros’a dökülür. Genişliği 25 ayak kadardır. Apollon’un
Marsyas ile işte burada musiki müsabakası ve kazandıktan sonra da Marsyas’ın
derisini yüzerek mansabındaki (ulaşıp dökülme yerindeki yani Menderes’e
karıştığı yerdeki) mağaraya germiş olduğu söylenir. Nehir de bu yüzden Marsyas
adını taşımaktadır” (Ksenophon, (çev. Tanju Gökçöl), 1974, I, 18).
[2985]
İlker IŞIK
KAYNAKÇA / REFERENCES
Antik Kaynakça
Euripides (2010). Bakkhalar, (S. Eyüboğlu, Çev.). Türkiye İş Bankası.
Euripides (2001). Cyclops (H. Mchugh ve D. Constant, Çev.). Peter Burian,
Oxford University.
Herodotos (2014). Tarih, (M. Örkmen, Çev.). Türkiye İş Bankası Kültür.
Homeros (2008). İliada, (A. Erhat ve A. Kadir, Çev.). Can.
Ksenophon (1974). Anabasis “Onbinlerin Dönüşü”, (T. Gökçöl, Çev.). Hürriyet.
Ovidus (1994). Dönüşümler, (İ. Z. Eyüboğlu, Çev.). Payel.
Polybius (2012). The Histories of Polybius, (F. Hultsch ve E. S. Shuckburgh,
Çev.), Cambridge University.
Strabon (2000). Antik Anadolu Coğrafyası XII-XIII-XIV, (A. Pekman, Çev.).
Arkeoloji ve Sanat.
Pausanias (1898). Descriptions of Greece, (G. Frazer, Çev.). The Macmillan
Company.
Platon (1963). Phaidon, (S. K. Yetkin ve H. R. Atademir, Çev.). Ankara
Üniversitesi.
Platon (2005). Şölen, (C. Çetinkaya, Çev.), Bordo Siyah.
Modern Kaynakça
Balıkçısı, H. (1983). Anadolu Tanrıları. Bilgi.
Baz, F. (2016). Herodotos’un anlatımlarına göre, İskitlerin Kimmerleri takip
meselesi. Cedrus IV, 4, 47-59.
Berk, M. F. (2010). Düalist bir öğreti olarak Orfizm. Tarihin Peşinde, 3, 107-118.
Bernal, M. (2003). Kara Atena, “Eski Yunanistan Uydurmacası Nasıl İmal
Edildi? 1785-1985”, (Ö. Buze, Çev.). Kaynak.
Betegh, G. (2014). Pythagoreans, Orphism and Greek Religion. “A Hiatory of
Pythagoreanism”. Cambridge University.
[2986]
Marsyas Mitolojisinde Tanrılar Savaşı
Bordoy, F.C. (2013). On the origin of the Orphic-Pythagorean notion of the
immortality of the soul. G. Cornelli, R. McKirahan, C. Macris (Ed.), A
History of Pythagoreanism içinde, 149-166, Cambridge University.
Challaye, F. (2002). Dinler Tarihi (S. Tiryakioğlu, Çev.). Varlık.
Claerhout, I. & Devreker, J. (2008). Pessinus, “Ana Tanrıça’nın Kutsal Kenti”,
(B. Avunç, Çev.). Homer.
Cobb, N. (1992). Archetypal Imagination, “Glimpses of the Gods in Life and
Art”. Lindisfarne.
Demir, M. (2001). İskitli Okçuların Atina'ya getiriliş tarihi üzerine yeni bir yorum
M.Ö. 5. Yüzyıl. Belleten, 65(244), 905-910.
Durmuş, İ. (1997). Anadolu’da Kimmerler ve İskitler. Belleten, 68(231), 273286.
Dürüşken, Ç. (2000). Roma'nin Gizem Dinleri “Antik Çağda Yaşamın ve Ölümün
Bilinmezliğine Yolculuk”. Arkeoloji ve sanat.
Erhat, A. (2000). Mitoloji Sözlüğü. Remzi.
Grayson, A. K. (1991). Assyria, “Sennacherib and Esarhaddon (704–669 B.C.)”.
J. Boardman, I.E.S. Edwards, N.G.L. Hammond, E. Sollberger,
C.B.F.Walker (Ed.), The Assyrian and Babylonian Empires and Other
States of the Near East, from the Eighth to the Sixth Centuries B.C. içinde,
3 (2), 103-141. Cambridge University.
Locatelli, A. (2015). Re-configuring classical myth ınearly-Modern England,
“Orpheus As a “Tutelary Deity”. E. W. Nivre, C. Franzén, P. Gillgren, K,
Lundström, E. Sellberg (Ed.), Allusions and Reflections: Greek and Roman
Mythology in Renaissance Europe içinde, 105-122, Cambridge scholar.
Luckenbill, D. D. (1927). Ancient records of Assyria and Babylonia (Cilt 2).
University of Chicago.
Müller, K. O. (1825). Introduction to a Scientific System of Mythology (J. Leitch,
Çev.). Arno.
Oral, E. (2016). İskit Sanatı ve Anadolu’daki Yayılımı. Akademik Sosyal
Araştırmalar Dergisi, 10, 720-733.
O’Sullivan, P. & Collard, C. (2013). Major Fragments of Greek satyric drama,
Aris & Phillips Ltd.
[2987]
İlker IŞIK
Özmen, S. S. (2016). Anadolu’da Ana Tanrıça Kybele Kültü. Humanitas Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 7, 381-397.
Parker, R. (2002). Early Orphism. A. Powell (Ed.), The Greek World içinde, 22,
497-524. Routledge.
San, O. (2000). Bazı bulgular ışığında Anadolu’da Kimmer ve İskit varlığı
üzerine gözlemler. Belleten, 64(239), 1-24.
Sinanoğlu, N. H. (1999). Grek ve Romen Mitolojisi. Analiz basım.
Tansuğ, K. (1949). Kimmerler’in Anadolu’ya girişleri ve M.Ö. 7. yüzyılda Asur
Devletinin Anadolu ile münasebetleri. Ankara Üniversitesi Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Dergisi, VII/4, 535-550.
Torjussen, S. S. (2005). The study of orphism. Nordlit, 18, 287–305.
Tockhtas’ev, S. (1996). Die Kimmerier in der antiken Überlieferung.
Hyperboreus, 1, 1-46.
Walter, F. O. (1993). Dionysus, “Myth and Cult”, (R. B. Palmer, Çev.). Indiana
University.
Elektronik Kaynakça
https://en.wikipedia.org/wiki/Aulos#/media/File:Banquet_Euaion_Louvre_G46
7_n2.jpg, Erişim tarihi: 23.06.2020.
https://enacademic.com/dic.nsf/enwiki/295311, Erişim tarihi: 23.06.2020
https://en.wikipedia.org/wiki/Aulos#/media/File:Sarcophagus_Apollo_Marsyas
_Louvre_Ma2347.jpg, Erişim tarihi: 23.06.2020.
https://tr.pinterest.com/kubabadesign/frig/, Erişim tarihi: 24.06.2020.
https://tr.pinterest.com/pin/549509592018621160/, Erişim tarihi: 24.06.2020.
https://i.pinimg.com/originals/1f/ff/b6/1fffb6255679041a90c06f808a78c0ce.jpg
Erişim tarihi: 24.06.2020.
[2988]