Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
6 pages
1 file
Anımsama Sürçmesi Yine tavana doğru bakıyordu. Hatırlamak istediğinde yani anımsar gibi olduğunda böyle davranıyordu. Kendi kendini takiplerine dayanarak şöyle diyebilirdi, herhangi bir konuşmayı dinlerken, birileriyle muhabbet ederken, kitap okurken bile tavana baktığı oluyordu. Yıllar önce şey diye okumuştu ya da öyle hatırlıyordu, ayyy yoksa bu aklından geçeni kendisi mi uydurmuştu... ımmm, hatırlamak için düşünürken zihin hangi lobu kapsamında arama yapıyorsa o yönde üst çapraza doğru bakıyor olabilirsin diyordu hafızasında beliren o cümle. Başkaları ne düşünüyordu acaba bu davranışıyla ilgili? Seni dinlerken başının üstünde ve arkalarında bir yere bakan biriyle konuşmak birkaç dakikalığına da olsa nasıl hissettirirdi? Gözlerini çevirdiği yere doğru baktı, tavana. Su boruları vardı, belirli noktalarından vidalarla sabitlenmişlerdi, vanalar vardı. Sütunlar ve kolonların duvarlarla birleştiği kenarlar görüyordu. Cama daha yakın olan bölgelerde duvarın boyası daha çok kirlenmişti. Küçüklü büyüklü göletler gibi görünüyorlardı, kirden göletler. Sahi, kalple baktığımızda da duvardaki grilikler halen kirli mi görünürlerdi? Kalbiyle bakan biri belki de yaşanmışlık görürdü, belki. Güzel görmek değil de kalbimizi korumak olunca amacımız, kalpliyken kalpsiz gibi mi görünüyoruz? Pardon, bir şey sorabilir miyim, kalp sağlığımızla "ne derler" arasında kalmak hayatın hangi noktasına denk geliyordu?
Psikeart, 2021
Bastırma düzeneği Freud'un kuramının belki de merkezinde işleyen ve tüm kuramsal yükü kendi etrafında düzenleyen ana unsurlardan birisidir. Bu kuramın çatısının çatılmaya başladığı ilk günlerden bu yana anımsamak ve unutmak klinik ve kuramsal çalışmanın ilgi odağı olmuştu. Freud ünlü "Histeri Üzerine Çalışmalar (1895)" metninde histeriklerin unutamadıkları için hastalandığını öne sürmekteydi. Tabi bu yaklaşım hem kendi döneminin hâkim kuramlarından hem de günümüzün yaygın anlayışından farklıdır. Freud'un bu metinleri ele aldığı dönemde ilgi konusu olan "histeri" kavramı günümüzde pek çok farklı ruhsal kavramla kesişen özellikler taşımaktadır, birçok yazarın ortaklaştığı nokta da bu hastaların travma öyküleridir. Travmatik deneyim sonrası gelişen ruhsal sorunlara ilişkin sorun ilk bakışta hatırlanmıyor olması gibidir, bu yüzden Freud'un pek çok dönemdaşı hastayı telkin altında iken travmatik odağa doğru bir keşfe zorlamış ve iyileştirme uğraşını buradan yürütmüştür. Freud'un "Histeri Üzerine Çalışmalar"da sunduğu olgulara bakılırsa bu hastaların da çoğu geçmişlerinde bazı karanlık anları yeniden hatırlamaktadır ancak Freud'un fark ettiği üzere aslında bu hastaların tüm anlatısı ya da yaşayışı bu bastırılan parçanın çevresine kurulmuştur. Slavoj Zizek bu durumu düz metal bir levha üzerinden örnekler; bu düz levhaya çekiçle vurulduğunda, darbenin etkisiyle gelişen çukur yatay düzlemdeki levha yüzeyine paralel bakan bir göz tarafından fark edilmeyecektir ama levha üzerine bırakılan küçük bir bilye bu görünmez darbeye doğru hareket edecektir. Aslında Freud'un getirdiği bakış açısıyla baktığımızda bu anılar hakkıyla bastırılamadığı için sistem bir göçük oluşturmaktadır ve orada ilk bakışta görünmeyen şey aslında tüm ağırlığıyla sistemin içerisinde kalmaktadır. Oysa bastırma düzeneğinin daha akıcı çalıştığı durumlarda bir anı parçasının unutulması mümkün olacaktır. Unutmak yeniden hatırlamayı da mümkün kılar yani paradoksal bir ifadeyle söylersek anımsanamayan, geri çağrılamayan yaşantılar aslında unutulamamış da olacaktır. "Hatırlamıyorum, unutmuşum" ifadesi "hatırlayamıyorum demek ki unutamamışım" olarak söylenebilir. Dolayısıyla her yeniden belleklendirme çalışması ya da anımsamak için verilen her uğraş aslında unutmayı da mümkün kılacaktır. Bu anlamda hatırlayabilme özgürleştikçe unutmak ve bugüne odaklanmak da mümkün olacaktır. Başka bir deyişle unutma-hatırlama aksının rahatlığı daha iyi bir dış gerçeklik algısına da izin verecektir. Anımsamanın önündeki her engel ruhsal enerjinin önemli bir oranının bu aksa harcanmasına sebep olacaktır, olanca karmaşasıyla orada bekleyen bugünün dış gerçekliği kendisini algılar yoluyla dayatmaktadır ve bireyin gündelik yaşamına devam edebilmesi ancak bu uyaran bombardımanı üzerinde ruhsal bir emek göstermesi ile mümkün olacaktır.
Adnan Oktar (Harun Yahya) Giriş Her sabah uyanıp yeni bir güne başlıyorsunuz. Yataktan kalkıp elinizi yüzünüzü yıkıyor, kimi zaman aceleyle hazırlanıyor hızla bir yerlere ulaşmaya çalışıyorsunuz. Her insan gibi siz de ya okula, ya işe geç kalmamak için çabalıyor ya da herhangi başka bir günlük uğraşıya yöneliyorsunuz. Okulunuza, işinize ya da diğer günlük uğraşınıza ulaştığınızda bir şeyler başarmaya, öğrenmeye, kazanmaya çalışıyor, hızla geçen zaman içinde birdenbire akşam olduğunu fark ediyorsunuz. Akşam olunca eve dönüyor, evdeki her günkü işlerinizi yapıyorsunuz. Bazen değişiklik olarak bir arkadaş toplantısına veya herhangi bir eğlenceye katılıyor, sinemaya gidiyor ve sonra da evinize dönüp uyuyorsunuz. Ertesi sabah kalktığınızda ise bir gün önce yaptıklarınıza en baştan tekrar başlıyorsunuz. Peki tüm bunları yaparken farkında olmadığınız daha önemli şeyler olabilir mi? Her insan gibi yaşamınızı "günlük hayatın koşuşturması" içinde geçirirken bir şeyleri unutuyor, gözden kaçırıyor veya görüp de anlamazlıktan geliyor olabilir misiniz? Bu sorulara her insanın vereceği cevap, "evet" olmalıdır. Çünkü insanların çoğunluğunun hayata dair düşünmedikleri, merak etmedikleri, görüp de üzerinden geçtikleri çok fazla detay vardır. Örneğin ilk olarak şu soruları düşünebilirsiniz: sag_6_011_Giris_MaviTulPerde Siz elinizde bu kitabı tutmuş, koltuğunuzda oturduğunuzu düşünürken, aslında şaşırtıcı bazı olayların gerçekleştiğinin, örneğin uzayda saatte 1670 km. hızla seyahat ettiğinizin farkında mısınız? Veya kitabınızı okurken içinde bulunduğunuz geniş odanın (veya herhangi bir mekanın) uzayda bir toz zerreciği kadar bile yer kaplamadığını düşünüyor musunuz? Ya da düşünebilen yegane varlık olarak içinde yaşadığınız evrendeki kusursuzca var edilmiş düzenin bilincinde misiniz? Yukarıdaki soruları sayfalarca çoğaltmak mümkündür. Ancak burada bu birkaç sorunun verilmesinin amacı insanların düşüncelerini sınırlayan sis perdesini hafifçe de olsa aralamaktır. Ve bu sayede kitap boyunca üzerinde duracağımız hayati konular hakkında okuyucuyu derinlemesine düşünmeye yöneltmektir. Biraz önceki sorular üzerine şunları düşünmeye başlamış olabilirsiniz: "Peki ama yukarıdaki soruların yaşamımdaki yeri nedir? Günlük hayatın akışı içerisinde bu soruları düşünmem gerçekten de önem taşıyor mu? Yarın sabahki sınavımı veya öğleden sonra yapacağım toplantıyı düşünmem daha aciliyetli değil mi?" Bu düşünceler insanlardan bazılarının içine düştüğü bir yanılgıyı yansıtmaktadır. Bir insan için işi, okulu, evi, geleceğe yönelik planları elbette önemlidir ama bunların hepsinden daha önemli konular da vardır: İnsan herşeyden önce bu dünya üzerinde ne yaptığını, hangi amaçla bulunduğunu, kaçınılmaz olan ölümle birlikte nereye gideceğini, sınırsız büyüklükteki bir evren içinde üzerinde yaşadığı muhteşem gezegenin nasıl var olduğunu, bu gezegen üzerindeki canlıların ve en önemlisi de kendisini Yaratanın kim olduğunu düşünmelidir. Eğer samimi olarak düşünür ve karşılaştığı gerçekleri anlamazlıktan gelmezse ulaşacağı sonuç ise tektir: Üzerinde yaşadığı dünya, onun içinde yer aldığı uçsuz bucaksız evren, etrafında gördüğü çeşit çeşit bitkiler, hayvanlar, canlı-cansız tüm varlıklar ve en önemlisi de insanın kendisi, üstün kudret sahibi Allah'ın kusursuz yaratışının bir sonucudur. İnsan Allah'ın Zatı'nı göremez, ama O'nun varlığını ve kudretini çevresinde var olan sayısız delilden anlayabilir. Ve O'nun insanlardan isteklerini, emirlerini, hoşnutluğunu kazanmanın yollarını, samimiyeti oranında idrak edebilir. Allah Kuran'da şöyle buyurmaktadır: Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır, haberdar olandır. Gerçek şu ki size Rabbinizden basiretler gelmiştir. Kim basiretle-görürse kendi lehine, kim de kör olursa (görmek istemezse) kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde gözetleyici değilim. (Enam Suresi, 103-104) Siz de bu gerçeği düşünün ve sizi sınırsız bir evrene yerleştiren Allah'ın üstün kudretini sakın anlamazlıktan gelmeyin. İnsan sabah kalktığı andan itibaren sürekli bir şeyler peşinde koşturur durur. Ancak bu koşuşturma sırasında göz ardı ettiği ÇOK ÖNEMLİ bir olay vardır Sınırsız büyüklükteki evren içinde insanın kapladığı yer son derece küçüktür. Büyük bir ev içerisinde bir toz zerreciği ne kadar yer kaplıyorsa, insanın evrende kapladığı yer de ancak o kadar hatta belki daha da küçüktür. Bir insan için bunu fark etmek şaşırtıcı olabilir ama bu, APAÇIK bir gerçektir. sag_6_013_Giris_Uzay AKILLI TASARIM yani YARATILIŞ Kitapta zaman zaman karşınıza Allah'ın yaratmasındaki mükemmelliği vurgulamak için kullandığımız "tasarım" kelimesi çıkacak. Bu kelimenin hangi maksatla kullanıldığının doğru anlaşılması çok önemli. Allah'ın tüm evrende kusursuz bir tasarım yaratmış olması, Rabbimiz'in önce plan yaptığı daha sonra yarattığı anlamına gelmez. Bilinmelidir ki, yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah'ın yaratmak için herhangi bir 'tasarım' yapmaya ihtiyacı yoktur. Allah'ın tasarlaması ve yaratması aynı anda olur. Allah bu tür eksikliklerden münezzehtir. Allah'ın, bir şeyin ya da bir işin olmasını dilediğinde, onun olması için yalnızca "Ol" demesi yeterlidir. Ayetlerde şöyle buyurulmaktadır: Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. (Yasin Suresi, 82) Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)
HOMEROS, 2020
Türkçenin ses ve söyleyiş uyumuna katkılar sağlayan en önemli dil ögelerinden biri de ikilemelerdir. İkilemeler, Türkçenin en eski dönemlerinden bu yana kullanılagelen söz öbekleridir. İkilemeler, Türk Dilinde oldukça fazladır. Bundan dolayıdır ki pek çok edebi eserde de bu söz öbekleri karşımıza sıkça çıkar. Edebiyatımızın önemli yazarlarından olan Yaşar Kemal’in “Üç Anadolu Efsanesi” adlı eserindeki “Köroğlu” öyküsünde de pek çok ikileme ile karşılaşılmaktadır. Köroğlu adlı öyküde ikilemelerin fazla kullanımı, yazarın dilini güçlendirmiş, akıcı ve anlaşılır bir anlatımın oluşmasına katkı sunmuştur. Bu çalışmada, Yaşar Kemal’in “Köroğlu” öyküsündeki ikilemelerin tümceye kattığı anlam ele alınmıştır. Tümcenin anlam kurgusu içerisinde, ikilemelerin tümceye ne gibi katkılarda bulunduğu örnekleriyle belirlenmiştir. Ayrıca, Türkçe sözvarlığı içerisinde önemli bir yere sahip olan ikilemeleri Yaşar Kemal’in ne denli başarılı kullanıp kullanamadığı da ortaya konmuştur.
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi, 2021
Küresel salgının yaşattığı zor zamanları deneyimlemeye devam ederken yazarlık öğrencileri, oyun yazarları ve yazarlık alanında çalışan akademisyenler için sevindirici bir haber Habitus Yayıncılık'tan geldi. Oğuz Arıcı'nın 'yazarlık' alanına önemli katkılar koyacak çalışması Kurmacanın İnşası, geçtiğimiz günlerde sessiz sedasız tiyatro literatürümüze katıldı. Arıcı'nın dramatik yazarlık derslerinin ve tiyatro kuramı, felsefe, tarih, edebiyat, dilbilim gibi birçok disiplin arasındaki okumalarının bir uzantısı olarak şekillenen kitap, sadece oyun yazarları için değil, oyuncular, yönetmenler, dramaturglar, hatta sinema, roman, öykü ve şiir sanatlarıyla ilgilenenler için de kafa açıcı bir kaynak niteliği taşıyor. Yazar kitapta dramatik edebiyatın konvansiyonlarını, yazma stratejilerini, kurucu düşünceler ve açıklayıcı kavramlar üzerinden inceliyor. Bu doğrultuda 'olay örgüsü', 'iç aksiyon-dış aksiyon', 'pathos (duygusal etki)', 'metin-alt metin', 'çatışma', 'karakter', 'diyalog', 'tempo-ritim' gibi kurmacayla uğraşan bütün sanatlar için hayati olan birçok nosyonu, zengin referanslarla, ayrıntılı bir şekilde ele alıyor.
Psikoloji ve Toplum, 2018
nsan bilimleri içindeki bir araştırma alanı olarak 'anlatı'nın (narrative) ortaya çıkışı 20. yüzyıla ait bir gelişmedir ve sosyal bilimler alanındaki 'dile dönüş'ün bir parçası olarak görülebilir. Anlatı çalışmaları, özellikle 1960'lardan itibaren tarih, antropoloji, halk bilimi (folklor), psikoloji, sosyolinguistik, iletişim çalışmaları ve sosyoloji gibi disiplinlerin ilgisini çekmiş ve disiplinler arası bir çalışma alanı hâline gelmiştir (Riessman ve Quinney, 2005). Özellikle son 20-30 yıl içerisinde anlatı, bir araştırma nesnesi olarak birçok araştırmacının ilgisini çekmiş ve böylece geniş bir araştırma külliyatı ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, bu kadar geniş bir alana yönelik yetkin bir inceleme yapmanın güçlüğü dikkate alınarak, bu yazıda alanın şekillenmesinde ve gelişmesinde öne çıkan geleneksel ve eleştirel çalışmalar ve de teorisyenler aktarılacaktır. 'Anlatı' (narrative) terimi farklı disiplinler tarafından çeşitli anlamlarda kullanılmakla beraber, çoğunlukla 'hikâye' (story) terimiyle karıştığı görülmektedir. Bu yüzden de terimin kesin ve net bir tanımını yapmak pek kolay değildir. Örneğin, gündelik dilde, anlatı kelimesi, çoğu zaman hikâye veya kişinin bir hikâye anlatması anlamında kullanılır. Araştırmacıların tanımları ise, çalıştıkları disipline göre farklılaşmaktadır. Alanın bir ucunda bulunan tarih ve antropolojide, anlatı, tüm bir hayat hikâyesini ifade edebilmekteyken; diğer uçta bulunan sosyolinguistiğin oldukça sınırlandırılmış tanımına göre, anlatı, belirli bir soruya cevap olarak verilen, konu-odaklı ve zamansal organizas-yona sahip olan ayrışık bir söylem birimidir -Labov'un çalışmaları buna örnek verilebilir (Riessman ve Quinney, 2005). Bu iki uç arasında ise sosyoloji ve psikolojinin tanımı bulunur; burada anlatı, uzun konuşma parçaları olarak ele alınır -tekli veya çoklu görüşmeler bağlamında kişilerin hayatlarına ilişkin yaptıkları genişletilmiş açıklamalar olarak görülür. Buna benzer şekilde, Laszlo (2008) da anlatıyı, olaylara ilişkin zamansal ve/veya nedensel tutarlılık içeren beyanatlar/açıklamalar şeklinde tanımlar. Bununla birlikte, Riessman ve Quinney'e (2005) göre, her konuşma ve metin anlatı değildir; anlatı, insanlar arası etkileşimlerde kullanılan tarzlardan sadece biridir ve günlükler, raporlar, soru ve cevaplar, argümanlar gibi başka söylem biçimleri de vardır. İnsan iletişiminin olası tek biçimi olmamakla birlikte, anlatılar mitlerin, efsanelerin, hikâyelerin, romanların, resimlerin, sinemanın, haberlerin, konuşmaların, vb. içinde bulunurlar (Laszlo, 2008). Dahası, bütün bu çeşitliliği ile, anlatılar her çağda, her coğrafyada ve toplumda vardırlar. Diğer bir deyişle, "hepimiz anlatılar içerisinde ve aracılığıyla rüya görürüz, hayal ederiz, hatırlarız, öngörüde bulunuruz, umut ederiz, umutsuzluğa düşeriz, inanırız, şüphe ederiz, planlar yaparız, eleştiririz, inşa ederiz, dedikodu yaparız, öğreniriz, nefret ederiz ve âşık oluruz" (Hardy, 1968, s. 5, akt. Laszlo, 2008). Peki, anlatıyı diğer söylem biçimlerinden ayıran nedir? Riessman ve Quinney'in (2005) bu soruya yanıtı İ w w w . p s i k o l o j i v e t o p l u m . o r g 6 'ardışıklık' (sequence) ve 'sonuç'tur (consequence); buna göre, olaylar belirli bir dinleyici için anlamlı olacak şekilde seçilir, organize edilir, bağlantılandırılır ve değerlendirilir. Hinchman ve Hinchman'ın (1997; akt. Elliott, 2005) tanımı da bu bakış açısıyla aynı doğrultudadır: "Anlatılar, olayları belirli bir dinleyici için anlamlı bir şekilde birbirine bağlayan ve böylece dünya ve/veya deneyimlerimiz hakkında bir anlama sağlayan belirgin bir ardışıklık içindeki söylemlerdir" (s. xvi). Elliott'a (2005) göre, bu tanım anlatıların üç önemli yönüne vurgu yapmaktadır; birincisi kronolojiktirler (yani ardışık olayların temsilleridirler), ikincisi anlamlıdırlar ve üçüncüsü belirli bir dinleyici için üretildiklerinden dolayı sosyal bir niteliğe sahiptirler. Anlatıya bir araştırma nesnesi olarak ilgi duyulmasıyla birlikte, ortaya giderek genişleyen bir araştırma alanı çıkmıştır. Bu alanda yer alan yaklaşımları kabaca geleneksel/anaakım ve eleştirel/söylemsel yaklaşımlar olarak ikiye ayırabiliriz. Buna göre, edebiyat çalışmaları ve yapısalcılıktan hareketle gelişen narratoloji ve kognitif etkiler taşıyan anlatı psikolojisi geleneksel kanadı temsil ederken, sosyal inşacılık ve postmodernizmden hareketle gelişen söylemsel psikoloji, konuşma analizi, eleştirel anlatı analizi gibi yaklaşımlar ise eleştirel/söylemsel kanadı temsil etmektedirler. Bununla birlikte, bu sınıflama oldukça yüzeysel ve temsilidir. Bu sınıflandırmaya girmeyen
Deyimler, duygu ve düşünceleri iletmede kullanılan biçimsel, anlambilimsel, edimbilimsel ve toplumdilbilimsel özellikli bütünsel simgelerdir. Günümüz bilişsel dilbilim bakış açısıyla deyimler, insan bilişinin önemli bir bölümünü oluştururlar (Gibbs ve diğ., 1997) ve kavramsal dizgenin ürünleridir.
Küreselleşme çağımızın en çok konuşulan konularından biridir. Dünya artık Sanayi Devrimi sonrasında teknolojinin de ilerlemesiyle beraber küçük bir kasaba haline gelmiştir. Bugün dünyanın bir ucunda yaşanan bir gelişme dünyanın diğer bir ucunda da etkisini göstermekte ve sonuçlar tüm dünyayı etkilemektedir. Küreselleşmenin ve kapitalizmin amacı dünyada tek tip bir insan modeli oluşturmaktır. Bu doğrultuda birçok alan kullanılarak insanların tek tip haline gelmesi amaçlanmıştır. Sinema ise günümüzde küreselleşmenin en büyük araçlarından biri olmuştur. Çünkü sinema insanın duygularına hitap eden, insanların duygu ve düşüncelerini derinden etkileyen ve bunların değişmesine aracılık eden en önemli araçlardan biridir. Günümüzde sinema hem küreselleşmeyi etkileyen bir sektör, hem de küreselleşmeden etkilenen bir sektördür. Bu çalışmada ise sinemanın dününden ve bugününden bahsedilmiş, gelecekte ise nasıl bir sektör haline geleceği ile ilgili varsayımlarda bulunulmuş ve küreselleşmenin de tanımı ile beraber sinemanın küreselleşme ile ilgisi irdelenmiştir. ABSTRACT Globalization has become one of the most talked about topics of our time. The world has become a small town with the advancement of technology after the Industrial Revolution. Today, a development that is happening on one side of the world is also affecting the other side of the world and the results are affecting the whole world. The mission of globalization and capitalism are the creation of a uniform human model in the world. In this direction, it is aimed to become a uniform type of people by using many fields. Today, cinema has become one of the most tools of globalization. Because cinema is one of the most important means of appealing to human emotions and deeply affecting people's feelings and thoughts and mediating their change. Today, cinema has become a sector that both affects globalization a sector that both is affected by globalization. In this work, the cinema is mentioned in the past and today, it is hypothesized about the future of cinema and the relation between cinema and globalization was examined with the definition of globalization.
Birey ve toplum, 2019
İnsan bilmek isteyen bir varlıktır. İnsan bilmek istiyorsa istediği şey, henüz bilmediği bir şey olmalıdır. Öte yandan bilmek istediği şeyi de bilmesi icap etmez mi? Aksi takdirde bilmediği bir şeyi niye istesin? Yoksa bu cümleler dilin ve gramerin kuralları çerçevesinde anlaşılmaktan uzak mı? Anlaşılmak ne demek? Bütün bu cümleleri kuran özne anlaşılamayan ve dolayısıyla anlamadığı şeyleri mi ifade ediyor? Anlamadığı şeyleri ifade etmesi mümkün müdür? Acaba “insan merak eden bir varlıktır” demek mi istiyoruz? O halde insan neyi, niçin merak eder? Merakın nesnesi de bilinmek istenen, anlaşılmak istenen şeyden farklı mıdır? Acaba bir şeyi bildiğimizi nasıl anlarız? Anlamak ve bilmek farklı şeyler midir? Bir şeyi anladığımızda o şeyi bilmiş olmuyor muyuz? Görüldüğü üzere bu minvaldeki sorular ve bu çerçevede yapılabilecek tartışmalar uzar gider. İşte bu çalışma, bu tartışmalara öznel bir perspektiften dâhil olma amacıyla kaleme alınmıştır
// Поволжская археология. 2024, № 2 (48). с. 26-42., 2024
Teoría sociológica clásica, 1993
Revista ONOBA, 2023
Scholars International Journal of Law, Crime and Justice, 2021
2023
Current Chemistry Letters, 2023
The Korean Journal of Christian Social Ethics , 2024
3L Language Linguistics Literature, 2011
Science. Business. Society., 2021
Middle East research journal of economics and management, 2023
Physical Review X, 2018
Genomics, 1998
Juvenile and Family Court Journal, 2013
Turkish Journal of Fisheries and Aquatic Sciences, 2004
arXiv: Combinatorics, 2020
The Journal of the Acoustical Society of America, 2008
Frontiers in Cell and Developmental Biology
Plant Biosystems - An International Journal Dealing with all Aspects of Plant Biology, 2009