Araştırma
Hukukun Adaletinden
Adaletin Hukukuna
Müfit Selim SARUHAN
Öz Bu makalede, hukuk-adalet ilişkisine eleştirel bir bakış geliştirilmeye çalışılacaktır.
Hukukun adaleti ile adaletin hukuku kavramlarına dikkat çekilerek bu ayrımdan ortaya
çıkan farklılıklar temellendirilecektir. Hukuk ve ahlâk felsefesi açısından adaletin olgusallığı ve değeri üzerinde bir tartışma alanı bulunmaktadır. Hukuk, din ve ahlâk sistemleri
tarafından kendilerine güç bulmak adına sahiplenmeye çalışılan adaletin bağımsızlığına
vurgu yapılacaktır.
Anahtar kelimeler: Hukuk, adalet, değer, etik.
From Justice of Law to the Law of Justice
Absract This article will try to develop a critical view on the relation of Law and justice.
Differences emerging from this differentiation will be based on the concepts of law of
justice and justice of law. The emphasis will be on the reality and value of justice in
terms of law and moral philosophy. Law, Religion and Ethics are trying to acquire the
power of justice in order to strength their power This article will emphasize the
independence of justice and its autonomy.
Keywords: Law, justice, value, ethics.
Prof. Dr., Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
[email protected], ORCID ID: orcid.org/0000-0001-8065-3156
Eskiyeni 36/Bahar 2018, 7-17
8 • Eskiyeni 36/Bahar 2018
Giriş
Hukukun Adaleti mi Adaletin Hukuku mu?
Adaletin Hukuku
“Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa,
Allah için şahitler olarak adalet ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister
fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse Adaletten dönüp
heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da
yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.” (Nisâ
sûresi, âyet 135)
“Siz ey imana ermiş olanlar! İnsaf ile hakikate şahitlik yaparak Allah’a bağlılığınızda sıkı durun ve herhangi bir kimseye karşı nefretiniz, sizi adaletten
sapma günahına itmesin. Adil olun; bu, Allah’a karşı sorumluluk bilinci
duymaya en yakın olan (davranış)tır. Ve Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”
(Mâide/5:8, M. Esed Meali)
I- Bir Borçlar Varlığı Olarak İnsanın Adalet Arayışı
İnsan, dünyaya yalnız gelmekle birlikte, doğumundan ölümüne kadar artık
bu yalnızlığını zihninde sanal olarak yaşama imkânına (Tedbirü’l Mütevahhid/Halvet Der Encümen) sahip olsa da gerçek kişiliğini, içinde doğduğu
toplumun kuralları doğrultusunda gerçekleştirmeye aşmaya, anlamaya mecburdur. İnsan, felsefe kitaplarımızda ifade edildiği üzere, doğası gereği sosyal
(medeniyyün bi’t-tab/zoon politikon/animal socialis) bir varlıktır. Bu sosyalliği onu doğuştan yasalar varlığı kılmaktadır. İslam düşüncesi açısından din
kavramının etimolojisiyle hareket ederek, hukuk söylemiyle ifade edecek
olursak, insan bu sosyallik içinde doğuştan bir borçlar varlığıdır. Dini anlamda, Tanrı, insan ve tüm canlılara borçlarını ifa etmek durumundadır. Her
şeyden önce bedeni ve ruhu da borç ve emanettir. İnsanın bu açıdan varoluşu, her şeyi yerli yerine koymak anlamında bir adalet mücadelesidir.
II- Hukukun Adaletinden Adaletin Hukukuna: Sarp Yokuşu Aşmak
Hukuk ve ahlâk ilişkisi söz konusu olduğunda ahlâkın nefis tezkiyesi veya
erdemler konusu değil de zihinde ilk çağrışan husus, hukuk ve adalet konusudur. Aslında adalet kavram olarak ortadadır. Hukuk, felsefe ve din onun
gücünden güç bularak imtiyaz ve etkinlik alanlarını artırmaktadırlar. Onun
Müfit Selim Saruhan/Hukukun Adaletinden Adaletin Hukukuna • 9
aidiyeti bu sistemlere mi aittir yoksa kendi başına bağımsız bir değer midir?
Adaletin, hukukun amacı hukukun ise adaletin zemini olduğuna dair cümlemizi nereye kadar ne kadar savunabiliriz? Hukuk olmadan adalet tesis edilebilir mi? Adalet olmaksızın hukukun sağladığı görünürdeki düzen ve işleyişin
pratik değeri nedir? Hangi hukuk veya hangi hukukla nerede, nereye kadar?
Herkesin kendine göre bir “adalet” anlayışından bahsetmek, adaletin bizatihi
olumluluğu, üst ve belirleyici bir değer oluşuyla ne denli örtüşen bir nitelemedir?
Hukuk ve adalet ilişkisinin ele alındığı bir ortamda muhtemel başlıca tartışma alanları, sosyal düzen ve iktisadi hayattır.
Adalet ve hukukun ortaklığı ve birebir özdeşliği, İsrail de mi, İran da mı, Malezya ve Moğolistan veya Sri Lanka da mı? Hukukun adaleti sağlama ereğinde epistemik ve teleolojik altyapısının ne olması gerektiği hususu başlı başına
doktrinel tartışmalarla bizi buluşturacaktır. Nasıl ki ahlâk kelimesi ilk çağrışımıyla güzel ahlâkı çağrıştırırsa da aslında kötü olan özeliklerinde ahlâk olduğu göz ardı edilirse, hukuk kavramı da ilk izlenim olarak iyi ve doğru olan
bir sisteme işarettir. “Hukukun kötüsü olur mu?” sorusunu irdelerken “Dinin ve bilimin veya sanatın kötüsü olur mu?” sorularıyla özdeşleştirme ve
tefriklere yönelebilmekteyiz. Hukukun adaletine mi yoksa adaletin hukukuna
mı ihtiyaç duyuyoruz?
Hukukun adaleti çoğu kez yöresel, adaletin hukuku ve çağrısı ise evrenseldir.
Adalet, adalet içindir. Kendisi elde edildiğinde başka bir şey için istenilmeyendir. Kendinde iyi olan adalet, özgürlük kavramı ile yakın ilişkilidir. Adalet
ve özgürlük birbirlerini karşılıklı olarak gerektirir. Adalet arayışı özgürlük,
özgürlük arayışı adalet arayışıdır. Her hukuk sistemi, adalet söylemi ile etkinlik alanını arttırmak isteminde olmakla birlikte, pratik hayatın teorik ve idealist duygulardan farklı olması sebebiyle yeri/fırsatı geldiğinde adalet bekletilip unutulan ve göz ardı edilen bir kadere sahiptir. Bu açıdan hukukun adaleti pragmatist bir niteliktedir. Hukukun adaleti, korumak ve düzen sağlamak
iken adaletin hukuku ise evrensel ve yaşatıcıdır. Hukukun adaleti dogmatik
iken adaletin hukuku ise dinamik, eleştirel ve inşa edicidir. Hukukun adaleti,
insanı bağımlı kılarken bağımlılığın kaynağında çoğunlukla dış yaptırımlar
vardır. Adaletin hukukunda ise buyruklar özgürleştirici ve içtendir. Hukukun
adaleti belki çok sayıda insanın mutluluğu için az sayıda insanı göz ardı edip
taleplerine çoğunluğun gücü nedeniyle cevap vermeyebilir. Oysa adaletin
hukuku, gerekçesi ne olursa olsun hiçbir bireyin adaletten umut kesmesini
doğası gereği kabul etmez. Adalet, herkes içindir. Dengesizlik kargaşa, baskı,
ötelenmiş olmak adalet yoksunluğunun sonuçları olarak karşımıza çıkmaktadır. Kimi hukuk sistemleri, köleliği yasal görürken adaletin hukuku köleliği
meşru görmez. Kur’an terminolojisiyle adaletin hukuku sarp eşiği aşmaktır.1
Alışılmış, kutsanmış, tabulaştırılmış bencilliklere rağmen özgürlüğe adım at-
10 • Eskiyeni 36/Bahar 2018
maktır. Köle bağışlamak için insanın öncelikle kendi bencillik esaretinden
kurtulması gerekir. Özgür olmayan kişi, köle, nasıl azad edebilir? Geçmişte
hukuksal bir imkân olarak görülmüş olsa da adaletin hukuku açısından asla
kabul edilemez.
Adalet ve hukuk ilişkisini irdelerken öne çıkan iki isim, Bentham (ö.1832) ve
Mill (ö.1873) gibi filozofların faydacı yaklaşımları adaletin hukukunu göz ardı
eder gibidir. Herkesin mutluluğu için birkaç kişinin mutluluğunu feda etmek
adaletin ruhuyla bağdaşmayan şeydir. Andre Comte Sponville’nin (d.1952)
“Büyük Erdemler Risalesi”nde vurguladığı üzere, adalet olmadan, hak ve haksızlıktan söz edemeyiz. Kendi mutluluğu için ya da insanlığın mutluluğu için
adaletsiz olmak adaletsiz olmaktır. Mutlulukta bencillikten ya da rahat düşkünlüğünden başka bir şey olamaz. Adil kişi ne yasayı ne de ötekinin meşru
haklarını ihlal eder.2
Aristoteles’in Nikomakhos’a Etik eserindeki “Yasaya uyan ve eşitliğe saygı
duyan adildir, yasaya uymayan ve eşitliğe saygı duymayan adaletsizdir”3 yargısına, Sponville haklı olarak karşı çıkarak “Yasal olan şeyler bir anlamda
haklı şeylerdir” diyen Aristoteles’e, “Peki ama yasa, haklı değilse?” diye sorar. Kime adil diyeceğiz? Yasa adaletsiz olduğunda mücadele etmek haklı bir
tutumdur. Sokrates, bir yasa gereği idama mahkûm edilmişti. “Sizi haksız yere idam edecekler” vurgusuna “Bir de haklı yere mi edeceklerdi?” cevabı, bir
açıdan Sokrates’in haklılığına işaret ederken bir yandan da “Yasaları ihlal
ederek yaşamaktansa onlara saygı göstererek ölmeyi tercih ederim” sözü de
Sokrates’in adaleti yasallıkla karıştırdığını gösterir. Muhafazakârlığın temellerini atan ve tartışmaya açık bir tutumu miras bırakıyordu.
Aristoteles, hukukun görevinin suçluları cezalandırmada uyulacak kurallar
olduğunu belirtirken, adaleti sağlamayı suç ve ceza örgüsüyle kurguluyordu.
Suçluların cezalandırılmasını adaletin bir gereği olarak gören bu yoruma kalırsa, suçlulara ceza verildiğinde adalet sağlanmış olmaktadır. Sorulması gereken husus, suçun ne olduğu ve onu belirleyici merciinin neliğidir.
Nimetlerin ve yüklerin dağıtımında herkese aynı davranmak mı adildir? Herkese hak kazandığını pay etmek mi adildir? Herkese ihtiyacına göre pay etmek mi adildir? Yoksa niteliklerine göre mi (iş, konum, yetenek ve çaba vb)
pay etmek mi adildir? Diğer can alıcı bir soru da, hangi suçun karşılığının telafi edici olduğu söylenebilir veya suça denk bir karşılık bulunduğundan
emin olunabilir. 4
John Rawls’ın A Theory of Justice adlı eseri birçok açıdan derin analizleri hak
ediyor. Aristoteles çizgisinde teşekkül eden klasik ahlâk kitaplarımızda yer
alan adalet teorilerinin burada bir kez daha yeniden ifadelendirildiğini görürüz. Bu ifadelendirme, klasik olanı onaylamaktan çok klasik birikimi modern
dünyanın ihtiyaçlarına göre yorumlamaktır. Ona göre, ahlâkî yargılarla adalet
Müfit Selim Saruhan/Hukukun Adaletinden Adaletin Hukukuna • 11
ilkeleri birbirini tamamlar. Mutluluğu amaç edinen bir adalet anlayışı yerine,
hakların iyilik ve mutluluktan önce geldiği, ahlâkî yargılarla uyum içerisinde
olan bir adalet anlayışı geçerli olmalıdır. Rawls’ın dağıtımın adaleti üzerine
olan yoğunlaşmasını daha iyi anlamak için ahlâk müktesebatımızdaki denkleştirici adalet okumalarından hareket etmeliyiz. Rawls, tüm ekonomik mal
ve hizmetlerin çoğunluğun faydasına en çok olacağı şekilde dağıtımını hedefler. Devletlerin mal ve hizmetlerin dağıtımında adil olmaları gerektiğini; bir
taraftan bütün insanların aynı derecede zengin olmalarının imkânsız ve gereksizken, öte taraftan bütün insanların ekonomik durumlarının hakça düzenlenmesinin zorunluluk olduğunu belirtirken, toplumda en az avantajlı
olanların temel ihtiyaçlarının korunmasıyla bir toplumun adil olacağını dile
getirmiştir. Doğruluk, düşünce erdeminin ilk özelliği olduğu gibi, adalet de
toplumsal kurumların ilk erdemidir. Adaletin sağlamış olduğu haklar, politik
pazarlığa ve menfaatlere göre düzenlenemez.5
Thomas Auqinas (ö.1274) hukuku; ortak iyiliği gerçekleştirmeye yönelen akla
dayalı emirler olarak görür. Auqinas, ortak iyilik hedefiyle adaletin gerçekleşeceğine odaklanmıştır. Kant(ö.1804) ise hukuku; bir kişinin iradeye dayalı davranışlarını diğer kişilerin iradeye dayalı davranışları ile uzlaştıran şartların bütünü olarak tanımlar. Kant, hukukun eylemin dışa yansımasıyla ilişkili olduğuna
ve zorlayıcı niteliğine dikkatleri çekmektedir. Ahlâk alanına ait olan vicdanın
üzerinde hiçbir dış zorlamanın olamayacağına değinen Kant, vicdanın düşüncenin doğası gereği özgürlüğünü anımsatmaktadır. Özgürlük ve ahlâkı en büyük değer olarak gören Kant, hukukun vazgeçilmez ilkesi olan hak kavramını
iki açıdan tanımlar. Birinci olarak hak; apriori, aklî ilkelerden çıkarılan doğal
haklardır. İkinci olarak da, pozitif hukukun doğurduğu kazanılmış haklardır.
Doğal hak doğuştan gelmiştir. Özgürlük insanın tek doğal hakkıdır. Bu açıdan
mülkiyet, kişiliğin ve kişisel iradenin belirmesi yönünden zorunludur. Genel
bir değerlendirmeyle belirtilecek olursak, hukuk; bireylerin dışa yansıyan davranışlarının düzenlenmesi olarak siyasî egemen iktidar tarafından belirlenen
kurallardan oluşur. Bu kurallar, kanun koyucular tarafından belirlenir, mahkemelerce uygulanır. Hukuk, bireyler arası ilişkileri düzenler.6
Hukuk ve adalet ilişkisinin ortaya çıktığı bir diğer alan ise irade özgürlüğü
konusudur. Seçme özgürlüğü, ahlâka uygun davranışın esasını oluşturmaktadır. Aristoteles’in hukuk ve ahlâka, irade özgürlüğü açısından yaklaşımına
verdiği örnek son derece ilgi çekicidir. Buna göre bir kimse, suç işlemediği
takdirde aile bireylerinin öldürüleceği tehdidi ile karşılaşıp tereddüt ve zorla
bir çeşit şantajla suçu işlemeyi kabul ederse, fizikî bir zorlamadan çok manevî bir zorlama ile karşı karşıyadır. Manevî zorlamaya rağmen birey, alternatifler arasında seçim yapma özgürlüğüne sahip olduğundan, suç işleyenin sorumluluğu ortadan kalkmamaktadır.7
12 • Eskiyeni 36/Bahar 2018
Buna göre hukukun amacı, adalet ilkesine dayanarak toplumsal düzeni kurarak, güvenliği sağlamak ve bireylere ilişkin adalet ilkesinin gerçekleşmesini
sağlayacak ortamı oluşturmak olarak belirlenmektedir. Hukukun adalet değeriyle amaçlanması hukuka bir kültürel özellik boyutu sağlamaktadır. Kültür,
bir değer gerçekleşmesi olduğundan, adalet olarak ifade edilen hukukî değeri
gerçekleştirmeye yönelen hukuk, aynı zamanda bir kültür kavramıdır.8.
Ahlâk ve hukuk birey ve toplum hayatının vazgeçilmez iki temel öğesidir.
Ahlâk ve hukuk, gayeleri ve metotları açısından benzerlikler gösterdikleri gibi farklılıklar da gösterebilmektedir. İyiyi, adaleti, insan temel hak ve özgürlüklerini hedeflemeleri açısından gaye birliği içinde olmakla birlikte, davranışların ortaya çıkması, ödül ve cezalardaki etkenlerin nitelikleri açısından
farklılıklar göstermektedirler. Ahlâk ve hukuk, birey ve bireylerin oluşturduğu toplumun düzenleyici unsurlarıdır. Ahlâk bir görev ilmidir. Birey, ahlâkî
görevleri yerine getirdiği ölçüde özgürlüğünü güvence altına alır. Hukuk ise,
ortaya koyduğu emirler, açıklamalar, yasaklamalar ve yasamalarla toplumun
düzenini sağlamayı hedefler. Hukuk, yasama ve yasaklamalarında topluma ait
örf ve âdetler kadar ahlâkî ilkeleri göz önünde bulundurduğu ölçüde hukukî
ilkelerin benimsenip yaygınlaşmasına zemin hazırlamaktadır.
Hukuk, zorunlu olarak ahlâk ile bir ilişki içindedir. Ahlâk; özgürlük, iyilik,
ödev gibi pratik ilkeleri incelerken, hukuk ise pratik olarak insan davranışlarını düzenleyen ilkeleri inceler.9 Ahlâk kuralları, bireysel ve toplumsal ahlâk
kuralları olmak üzere iki grupta ele alınabilir. Bireysel ahlâk, bireyin içinde
bulunduğu toplum içinde şekillenip varlığını sürdürür. Toplumsal ahlâk ise,
daha çok toplumun bütünü ve bireyler arası ilişkilerde ortaya çıkan kurallardan oluşmuştur. Sosyal ahlâk, insanlara hırsızlık yapmanın doğru olmadığını
belirttiği zaman hırsızlık yapmanın, hırsızlık yapanın iç dünyasında, kişiliğinde ortaya çıkaracağı etkilerden çok, hırsızlığın toplumda doğuracağı sosyal
zararları üzerinde durur. Hukuk kurallarının sadece çıkarılması tek başına yeterli olmamaktadır.10 Teorik açıdan hukuk, yaptırımları maddileştirilmiş bir
ahlâk düzenidir. Sosyal düzenin ahlâkî kurallarla yetinmeyip hukukî bir düzenlemeye ihtiyaç göstermesinin temelinde, ahlâkın hukuka olan ihtiyacı bulunmaktadır. Ahlâkî bir içerikten yoksun bir hukuk düşünülemeyeceği gibi,
mevcut ahlâk anlayışları ile çatışan bir hukuk da fonksiyonel olamaz.11 Hukuk, bireylerin özgürce eylemde bulunacakları bir alanı mümkün kılar ve bu
alanı da koruması altına alır. Bireyler, hukuk sayesinde özgürce eylemde bulunabilecekleri alanda ahlâka uygun kararları oluşturup gerçekleştirme imkânına sahip olurlar. Ahlâk, hukuka uygun davranışı destekleyebilir. Hukukun
amacı olan adalet, barış ve insanların düzeni aynı zamanda ahlâkî bir değeri
de içermektedir. Adalet, barış, iyilik, uyum ve huzur ahlâkın emirleridir. Hukuku ve ahlâkı yaşayıp uygulayan öznedir. Hukuk ve ahlâk, özgür iradeye
Müfit Selim Saruhan/Hukukun Adaletinden Adaletin Hukukuna • 13
yöneliktir. Hukukun emirlerinin yapılmasını dışarıdan kurumlar zorlarken,
ahlâkî emirlerin yapılmasını emreden vicdandır.
Ahlâk kuralları ile hukuk kuralları arasında özdeşlik bulan yaklaşım ve yorumların yanı sıra ikisi arasında farklılıkları vurgulayan değerlendirmeler de
bulunmaktadır. Ahlâk kuralları toplum hayatı içinde varlığını idame ettirirken, toplum ise büyük bir özen ve istekle, ahlâkî kuralları ve ilkeleri korumaya çalışır. Ahlâk kurallarını hukuk kurallarından ayıran hususlardan biri de
değişme faktörüdür. Sözgelimi kanun koyucular, 1 Ocak 1984 tarihinden itibaren bir eylemi suç sayan kanun çıkarabilir ya da suç sayılan bir fiilin suç
olmadığını açıklayabilir. Ahlâk kuralları ise kolay kolay değiştirilemez ve sosyal süreç içinde ağır bir süreçte, gelişip gerçekleşir.12
Hukuk, daha çok içsel hissedişlerle değil, dışa yansıyan davranışlarla ilgilidir.
Hukukî açıdan bir davranış, dışa yansıdığı ölçüde, hukukî bir nitelik kazanabilmektedir. İçsel davranışlar ahlâkın ilgi alanında yer almaktadır. Eylemin
objektif yanına, dış dünyada meydana getirdiği olaylara hukukun normu uygulanır. Hukuk dışa, ahlâk içe yöneliktir.13 Hukukun adaleti işte bu açıdan
zarfa bakarken, adaletin hukuku mazrufu önceler. Hukuk, kanuna karşı gelenleri cezalandırdığı halde, ahlâk itaat edenleri ödüllendirir. Hukukta söz
konusu olan cezalar, bireye dış baskılarla verilirken, ahlâkın ödül ve cezası
hem dışsal hem de içseldir. Hukuk çoğunlukla, davranışların biçimsel uygunluğuna öncelik verirken; ahlâk, davranış sahibinin niyetini göz önünde bulundurur. Bununla birlikte, hukuk da insan davranışlarının özellikle suç olarak değerlendirilen fiillerin ortaya çıkmasına neden olan etkenleri sorgulayarak, suç teşkil eden fiilin kasten mi yoksa tedbirsizlik ve dikkatsizlikle mi
gerçekleştiğini göz önünde bulundurmaktadır. Davranışların arkasında yer
alan niyetlerin sorgulanması büyük ölçüde, ahlâkın içeriğinde yer alan bir
öğedir. Hukuk, ulusal bir nitelik taşırken, ahlâk ve adalet görünürde toplumdan topluma farklılıklar göstermekle birlikte, ideal anlamda evrenseldir.14
Hukuk kuralının yerine getirilmemesi durumunda, devlet, yaptırım uygularken, ahlâk kurallarının yerine getirilmemesi durumunda ise toplumun kendiliğinden tepkisi görülür. Mahkemede yalan yere şahitlik eden kimseye hukukî
yaptırım uygulanmasıyla, yalan söyleyen bir kimsenin toplum tarafından kınanması bunun en canlı örneğidir. Hukukun yaptırımı, sürekli ve genel bir
nitelikteyken ahlâkın yaptırımı hukuk yaptırımına göre böyle değildir.15Özellikle pozitif hukukun ahlâka aykırılığı sorunu II. Dünya Savaşından sonra,
pratik yönden de önem kazanmıştır. Pozitif hukuka göre, kişinin kendi ahlâkî inanışına karşı olsa bile, kanunlara uyma ödevi altında bulunması temel bir
kuraldır. Kimi hukukçular, pozitif hukuk sisteminin bir bölümü olan fakat
temel ahlâk ilkelerine açıkça aykırı olan normlara uyulmaması gerektiğini öne
sürmüşlerdir. Quaker olarak isimlendirilen, George Fox tarafından XVII.
yüzyılda kurulmuş bulunan ve Protestanlığın bir kolu olan dinî hareketin
14 • Eskiyeni 36/Bahar 2018
üyeleri savaşın kendi dinî ve ahlâkî inançlarına ters düştüğünü ileri sürerek
zorunlu askerlik hizmetini yerine getirmemek konusunda direnmişlerdir.
Quaker’lerin pozitif hukuk düzenini kendi inançlarına aykırı bularak reddetmeleri, pozitif hukuk ile ahlâkî inançlar arasındaki çekişmenin ilginç bir örneğini sunmaktadır.16
III- Klasik Ahlâk Müktesebatımızdan Hareketle Adaletin Hukukunu
Kurabilir miyiz?
İslâm düşüncesinin en merkezi kavramlarından biri olan adalet, İslâm düşüncesinde itikad, ahlâk ve siyasetin yanı sıra İslâmi ilimlerin kendi sistematikleri içinde kurucu ilke olma özelliği de göstermiştir. Şüphesiz bu hayatî ilke olmanın en temel sebeplerinden biri, Kur’an’ın müminlere adaleti ontolojik bir sorumluluk olarak yüklemesidir. Adalet, her şeye hakkını vermektir.
İslâm düşüncesinde; tevhid, inancın; mantık, düşüncenin; sağlık, bedenin;
ahlâk ise davranışlarımızın adaletidir. Kur’an’da ilâhî, ahlâkî, hukukî, siyasî,
kozmolojik olmak üzere adaletin çeşitli perspektiflerine dikkat çekilir.
Kur’an’a göre adalet; ırk, din, akrabalık, ekonomik çıkar ve düşmanlık gerekçeleriyle asla göz ardı edilip ötelenemez. Adalet, insanı insan yapan erdemli
bir hayata yaklaştırır. İslâm, iman ve amel bütünlüğüne sahip bir din olduğu
için adaletten her sapma inançtan sapmadır.17
İslâm ahlâk felsefesinde, adaletin bir temel kaynağı ve bir de temel vasıtaları
görülmüştür. İbn Miskeveyh; toplumsal itidali adaletin bir başka deyişle dengenin temel kaynağı olarak, dinî vasıtası olarak da Aristo’dan mülhem olarak
“konuşan kanun” ve “sessiz kanunu örnek göstermektedir. Hâkim, konuşan
kanun olarak adaleti tesis ederken, medenî adalet ise hâkimin yanı sıra para
ile gerçekleşir. Tusî ve Kınalızâde ise “Namusu rabbanî, hâkimi insanî ve dinarı mizanî sınıflamasını yaparlar.”18 Adaletin, ahlâkî sahada en çarpıcı yorumlarından birine rastladığımız İbn Miskeveyh, adalet ile tevhid arasında bir
yakınlık görür. Tevhid nasıl ki varlıkta birlik, yetkinliği ve tamlığı gösterirse
ve öte tarafta çoklukta başkalık, kargaşa ve istikrarsızlığı, eksikliği gösterirse,
tıpkı bunun gibi adalet de, erdemin kâmil oluşunu, istikrarını gösterir. Bir
varlık, birlikten pay aldığı ölçüde ve çokluktan uzaklaştığı sürece adaletten
pay alabilir. Birlik, mükemmel iyilikle eş anlamlıdır. Mükemmel iyilik de varlığın kemâliyle aynı anlamdadır. Bu üç terim arasındaki fark yalnızca semantiktir. İbn Miskeveyh’in birlik ile kemal arasında ilişki kurmasında temele aldığı düşünce Pisagorcu nazariyedir.19
İbn Miskeveyh, adaletin, doğal, hukuki, ilahi, insani olmak üzere farklı boyutlarını açımlar. Doğal adalet, evrendeki denge, uyum ve birliği ifade eder.
Hukuki adalet ise, evrensel ve yerel hukukun ilkesidir. İlahî adalet: Metafizik
sisteme hükmeden denge ve düzeni nitelemektedir. İnsani adalet ise, İnsan
Müfit Selim Saruhan/Hukukun Adaletinden Adaletin Hukukuna • 15
haklarını ilgilendiren ve özellikle de alışveriş ortamlarında geçerliliğini koruyan ölçüde ve tartıda hile yapmamak şeklinde gerçekleşen adalet çeşididir.
Bireylerin kendi aralarındaki ilişkilerini düzenler; özellikle eşya ve hizmetlerin
alım ve satımında uygulanır. Buna denkleştirici adalet de denir. İbn
Miskeveyh, insanî adaleti, genel ve özel olarak iki şekilde değerlendirir. Genel Adalet, bütün insanların üzerinde anlaştıkları ve kullandıkları, satıcı ve
alıcının hepsinin haklarını koruyan ölçü ve tartı biriminde gerçekleşen ağırlıklardaki ölçülülükte kendisini gösterir. Piyasalarda altın ile alışveriş yapılması buna örnektir. Ekonomik hayatta altın madeninin en âdil bir ölçü ve denge birimi olduğunu söyleyerek, altının her türlü mesleğin ve işin kendisiyle
değerlendirildiği mücevherlerin değerlisi olarak kabul edildiğini belirtir. İnsanlık uzun bir tefekkür ve araştırma sonucu böyle bir kabule varmıştır. Filozofumuza göre, mâlî piyasalarda tedavülde para birimi olarak ‘altın’ kullanılırsa, müşteri ve satıcı arasında gerçek adalet gerçekleşmiş olur. Bu ise, toplumsal barış açısından güzel sonuçlar doğurmaya hizmet etmiş olur.İbn
Miskevyh’in temellendirdiği özel adalet ise,bir bölgede yaşayan insanların veya bir şehir halkının kabul edip kullandığı bir ölçü ve tartı birimidir. Bu tartı
biriminin çeşitliliği, en küçük sayıya, tek bir eve veya iki kişi arasında geçerliliğini koruyan bir şeye kadar inebilir. Bu durum, dünyada bölgeler arasında
bile farklılık gösterir. Örflere göre değişen ölçü ve tartı birimlerinin farklılığı
ve isimlerinin çeşitliliği buna örnektir. İlâhî Adaletin görünümleri, varlık
sahnesinde yer alan her varlığın bütün gelişim safhalarında ve özlerinde kendisini gösterir.20
Sonuç
Adalet ve zaman üzerine olan her tefekkür, tıpkı varlığın bizatihi aşikar olup
tanımlanamaz olduğu gibi, yeni değerlendirmelere de ihtiyaç gösterir. Üzerinde durulurken bir yönüyle kendini açar görünse de öte taraftan kendini
gizler. Bu derinlğin tefekküründe Sokrates’in tespitinin haklılık payı vardır.
Erdemler öğretilemez, ancak gösterilebilir. Ama adalet, kendisini hak edene
açan bir özelliğe de sahiptir. Adalet, pratikte onu cesaretle, onurla, bilgelikle
isteyenlere kendini açar. Ahlâk felsefesi açısından adalet erdemlerin erdemidir. Öfke, cesaretle; şehvet, iffetle; düşünme gücü, bilgelikle buluşunca adalet
ortaya çıkar. Her şey vasatını, dengesini bulursa adalet oradadır. Hukukun
bir izlenim olarak altyapısında ahlâk olduğu ön kabul olarak kabul edilir. Oysa pratiğe baktığımızda hukuk ve hukuklar “mış” gibi yapar. Ahlâkın cazibesinden yararlanarak, adaletin hukuku yerine hukukun adaletini üretirler. Bugün insanlığın yaşadığı mikro ve makro sorunların temelinde adaletin hukukuna teslim olamama sorunu yer almaktadır. Kur’an-ı Kerim, adaletin hukukuyla bakmak isteyenler için ihya ve inşa edici ilkeler barındırır. Toplumda
ahlâkın bir varlığı olsa da varlığın bir ahlâka ihtiyacı vardır.
16 • Eskiyeni 36/Bahar 2018
Kaynakça ve İleri Okumalar
Abadan,Yavuz, Hukuk Felsefesi Dersleri, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yay., Ankara, 1954.
Aydın, Mehmet, Tanrı-Ahlâk İlişkisi, Ankara, TDV. Yay., Ankara, 1991.
Aristoteles, The Nichomachean Ethics, (A Commentary by the Late) H. H. Joachim, The Clorenden
Press, Oxford, 1951.
Billington, Ray, Felsefeyi Yaşamak, İngilizceden çev. Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yayınevi, İstanbul,1997.
Cahn, Edmond, The Moral Decision, N.Y. 1949.
Cevizci, Ahmet, Etiğe Giriş, Paradigma Yay., İstanbul, 2002
Çağrıcı, Mustafa, İslâm Ahlâkı, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1985.
Çağrıcı, Mustafa, İslâm Düşüncesinde Ahlâk, İstanbul, 2006.
Deniz, Gürbüz, İnsan Hürriyetinin Metafizik Temelleri, Ankara, 2017.
Dönder, Burhanettin, Kur’an’da Adalet, Ankara Üniv. SBE., Yayınlanmamış Y. Lisans Tezi, Ankara, 1994.
Güriz, Adnan, Hukuk Başlangıcı, Ankara Üniv. Hukuk Fakültesi Yay., Ankara, 1986.
Güriz, Adnan, Hukuk Felsefesi, Ankara Üniv. Hukuk Fakültesi Yay., 2. baskı, Ankara, 1987.
Fârâbî, el-Medinetü’l-Fazıla, çev. Ahmet Arslan, Ankara, 1990.
İbn Miskeveyh, Tehzîbü’l-Ahlâk ve Tathirü’l-A’rak, Kahire 1374/1928.
İbn Miskeveyh, Ahlâkı Olgunlaştırma, çev. A. Şener-İ. Kayaoğlu-C. Tunç, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1983.
İbn Sina, Risâle fi’l-Kuva’l-İnsaniyye ve İdrakatuha (Tis’a Resâil içinde).
Karaman Hüseyin, Nurettin Topçu’da Ahlâk Felsefesi, Dergâh Yay., İstanbul, 2000.
Karagözoğlu, Hümeyra: Ahlâk Düşüncesinde Siyaseti Aramak: İbn Miskeveyh’te “Adalet” Kavramının Siyasî Yansımaları, Dîvân: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi 15, 2/27 (2009), 93-118.
Kıllıoğlu, İsmail, Ahlâk ve Hukuk İlişkisi, İFAV. Yay., İstanbul, 1988.
Kutluer, İlhan, İslâm Felsefesinde Ahlâk İlminin Teşekkülü, Marmara Üniversitesi SBE., Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 1989.
Kutub Seyyid, İslâm’da Sosyal Adalet, Hikmet Yay., İstanbul, 2007.
Macit Fahri, İslâm Ahlâk Teorileri, Çev: M. İskenderoğlu - A. Arkan, Litera Yay., İstanbul, 2004.
Maraş, İbrahim, “Türk İslam Düşünce Tarihinde Ahlâk ve Örnek Metinler” İslam Ahlâk Esasları
ve Felsefesi, ed: Müfit Selim Saruhan, Ankara, 2016, Grafiker Yayınları, 3.baskı.
Mutahharî, Murtaza, Felsefe Dersleri II, İnsan Yay., İstanbul, 2005.
Rawls, John, A Theory of Justice, Oxford, 1989.
Saruhan, Müfit Selim, İslâm Ahlâk Felsefesinde Bilgi ve Hürriyet, Ankara, 2005.
Saruhan, Müfit Selim, Evrim ve Ahlâk Filozofu İbn Miskeveyh Düşüncesinde Tanrı, Evren ve İnsan, Eskiyeni Yayınları, Ankara, 2018.
Saruhan, Müfit Selim, “Ahlâk Hukuk ve Din İlişkisi”, Din ve Ahlâk Felsefesi (Komisyon), Ankara
Üniversitesi Uzaktan Eğitim İlahiyat Tamamlama Yay., Ankara, 2006, ss. 232-249.
Saruhan, Müfit Selim, “Erdemlerin Erdemi: Adalet”, Adam Akademi Sosyal Bilimler Dergisi (Adam
Academy Journal of Social Sciences), cilt: 5, sayı 1, Haziran 2015, ss. 1-15.
Solmaz, Zelyut Hünler, “Adalet”, Felsefe Ansiklopedisi, (Ed. Ahmet Cevizci), c. 1, Etik Yay., İstanbul, 2003.
Sponville, Andree Comte, Petit Traite de Grande Vertus, Büyük Erdemler Risalesi, çev. Işık Ergüden,
İletişim Yay., 4. baskı, İstanbul, 2016.
Toker, İhsan, ‘Eşitlik ve Adalet Kavramları Çerçevesinde Müslüman Kadınlarda Toplumsal Cinsiyet Örüntüleri’, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1:1 (2009), 142-165.
Müfit Selim Saruhan/Hukukun Adaletinden Adaletin Hukukuna • 17
Topaloğlu, Bekir, “Adl”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c. 1, İstanbul 1988, s. 387.
Turan, Ramazan, “İbn Miskeveyh’de Erdem Kavramı ve Temel Erdemler”, Namık Kemal Üniv.
İlahiyat Fak. Dergisi, 2015, cilt: I, sayı: 2, ss. 7-35
Türer, Celal, Ahlâktan Felsefeye Felsefeden Ahlâka, Dergâh Yay., İstanbul, 2017.
Topçu, Nurettin, Sosyoloji, İnkılâp ve Aka Kitabevi, İstanbul, 1983.
Uygur, Gülriz, Hukukta Adaletsizliği Görmek, Türkiye Felsefe Kurumu Yayını, Ankara, 2013.
Vural, Mehmet, Siyaset Felsefesi Açısından Muhafazakârlık, 3. Baskı, Elis Yay., Ankara, 2011.
Vural, Mehmet, “Hukukun Üstünlüğü Bağlamında Hukuk Devleti Anlayışı”, İslâmi Araştırmalar
Dergisi, c. 14, sayı 2, Ankara, 2001, ss. 272-276.
Yıldız Mualla, “Suça Sürüklenen Ergenlerde Affetme Üzerine Bir İnceleme” Toplum Bilimleri
Dergisi, c. 11, s. 22, 2017.
Yörük, Kemal, Hukuk Felsefesi Dersleri, İstanbul Üniversitesi Yay., İstanbul, 1958.
Notlar
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
Beled, 12.
Sponville, Andree Comte, Büyük Erdemler Risalesi, çev. Işık Ergüden, İletişim Yay., 4. baskı, İstanbul, 2016, s. 92.
Aristoteles, The Nicomachean Ethics (A Commentary By the Late H. H. Joachim) Hardcover 1951,
VII129b12
Solmaz, Zelyut Hünler, “Adalet”, Felsefe Ansiklopedisi, (ed. Ahmet Cevizci), İstanbul, 2003,
c.1, s. 29.
John Rawls, A Theory of Justice, Oxford, 1989, s. 4.
Güriz Adnan, Hukuk Felsefesi, Ankara Üniv. Hukuk Fakültesi Yay., 2. Baskı, Ankara, 1987, s. 8
vd.
Güriz, Hukuk Felsefesi, s. 17; Billington, Ray, Felsefeyi Yaşamak, İngilizceden çeviren, Abdullah
Yılmaz, İstanbul 1997, s. 300 vd;Saruhan, a.g.m., s. 240.
Kıllıoğlu, İsmail, Ahlak ve Hukuk İlişkisi, İFAV. Yay., İstanbul 1988, s. 268 vd; Yörük, Kemal,
Hukuk Felsefesi Dersleri, İstanbul Üniversitesi Yay., İstanbul, 1958, s. 38 vd.
Yörük, a.g.e., s. 4.
Saruhan, Müfit Selim, “Ahlak Hukuk ve Din İlişkisi”, Din ve Ahlak Felsefesi, (Ed. R. Kılıç,
(Komisyon), Ankara Üniversitesi Uzaktan Eğitim İlahiyat Tamamlama Yay., Ankara 2006, s.
232-249.
Çağrıcı, Mustafa, İslâm Ahlakı, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1985, s. 24 vd.
Güriz, Hukuk Felsefesi, s. 17; Yörük, a.g.e., s. 47; Abadan, Yavuz, Hukuk Felsefesi Dersleri, Ankara Üniv. Hukuk Fakültesi Yay., Ankara 1954, s. 49 vd;Saruhan, a.g.m., s. 240.
Saruhan, a.g.m., s. 240.
Çağrıcı, Mustafa, İslâm Ahlakı, İstanbul, 1985. S.17vd.
Güriz, a.g.e., s. 22.
Saruhan, a.g.m., s. 240.
Müfit Selim Saruhan,, “Erdemlerin Erdemi: Adalet”, Adam Akademi Sosyal Bilimler Dergisi
(Adam Academy Journal of Social Sciences), cilt: 5, sayı 1, Haziran 2015, ss. 1-15.
İbn Miskeveyh, a.g.e., 118; Kınalızâde, a.g.e., s.64-65; Tusî, a.g.e., s. 141; Devvani, a.g.e., s. 5859.
Macit Fahri, İslâm Ahlak Teorileri, Çev: M. İskenderoğlu - A. Arkan, Litera Yay., İstanbul,
2004, s. 155.
İbn Miskeveyh, Mahiyetu’l-adl 12, 19, 20, 33; Turan Ramazan” İbn Miskeveyh’de Erdem Kavramı ve Temel Erdemler,” Namık Kemal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 1, ss. 735, 2015; Saruhan, Müfit Selim, Evrim ve Ahlak Filozofu İbn Miskeveyh Düşüncesinde Tanrı, Evren
ve İnsan, Eskiyeni Yayınları, Ankara, 2018.