Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2016, Mühendislik Bilimleri ve Tasarım Dergisi
…
3 pages
1 file
Turkiye Klinikleri Journal of Dermatology, 2000
Karsinogenez; çeşitli onkogenlerin aktivasyonu ve baskılayıcı genlerin inaktivasyonuyla karakterize çok basamaklı bir olaydır ancak bir çok neoplazinin meydana geliş mekanizması henüz tam olarak aydınlatılamamıştır (1). Hücre siklusu birbirini düzenli olarak takip eden çeşitli kademelerden oluşmaktadır ve her kademe, siklusu pozitif veya negatif olarak etkileyen çeşitli faktörler tarafından regüle edilmektedir. Negatif regülatuar faktörlerin başında da p53 geni ve dolayısıyla bu genin kodlamakta olduğu p53 proteini gelmektedir (2). p53 proteini 53 kd ağırlığında, nükleer bir fosfoprotein olup, ilk olarak 1979 yılında simian virüs 40 (SV-40) tarafından indüklenen tümörleri olan hayvanların anti-serumlarıyla reaksiyon gösteren transforme hücre ekstrelerinde saptanan bir hücresel protein olarak tanımlanmıştır (2,3). p53 proteinini kodlayan p53 geni ise, 17. kromozomun kısa kolunda yer almaktadır (4). Her ne kadar p53 geni uzun süre bir onkogen olarak tanımlanmışsa da yapılan çok sayıda çalışmada, p53 geninin primer olarak bir tümör baskılayıcı gen olarak fonksiyon gördüğü (Finlay et al. 1989, Eliyahu et al. 1989, Baker et al. 1990) ancak bu genin mutasyon, delesyon veya diğer nedenlerle inaktif hale gelmesinin kanser gelişiminde önemli bir basamak oluşturduğu ortaya konulmuştur (Nigro et al. 1989,
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Dergisi, 2013
RNA interference (RNAi) also called post transcriptional gene silencing (PTGS), is a biological process in which RNA molecules inhibit gene expression, typically by causing the destruction of specific mRNA molecules. In 2006, Andrew Fire and Craig C. Mello shared the Nobel Prize in Physiology or Medicine for their work on RNA interference in the nematode worm C. elegans, which they published in 1998. It is formed of several different pathways that facilitate gene silencing and negative regulation of expression through non-coding small RNA or RNA particles like small interfering RNA (siRNA), microRNA (miRNA), ribozyme and antisense oligonucleotides. Recently, these small sequences have become a powerful tool for gene silencing in biological studies. The aim of this review is informing the readers about RNAi by explaining the mechanism of molecules which play major role in
2019
Kronik agri, insidansi yuksek olan onemli saglik sorunlarindan biridir. Kronik agri bireyin yasam kalitesini olumsuz etkilemekte, immun sistemi baskilama, anksiyete, depresyon ve intihara egilim gibi ciddi komplikasyonlara yol acmaktadir. Kronik agrinin kontrol altina alinmasi genellikle farmakolojik yontemlerle yapilmakta ancak bu tedavilerde de cesitli yan etkiler gozlenmektedir. Genetik biliminin gunumuzde geldigi noktada, kronik agrinin genetik tedavisi ile ilgili calismalar surdurulmektedir. Genetik tedavide ekibin bir parcasi olan hemsirelere ise kronik agrinin genetik tedavisinde ve genetik hemsirelik alaninda onemli gorevler dusmektedir. Bu makalenin amaci, kronik agrisi olan hastalarin gelecekteki tedavi seceneklerinden biri olan genetik tedaviyi ve bu tedavide hemsirenin rol ve sorumluluklari literatur isiginda tartismaktir.
Küresel Salgın Tehdidi ve Güvenlik, 2020
Bölüm 18: Muhammed Huzeyfe Erdemir iii Editörün Notu Bu kitapta yer alan bölümlerde kullanılan kaynakların, görüşlerin, bulguların, sonuçların, tablo, şekil, resim ve her türlü içeriğin sorumluluğu yazar veya yazarlarına ait olup ulusal ve uluslararası telif haklarına konu olabilecek mali ve hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.
SDÜ Tıp Fakültesi Dergisi, 2022
Amaç Gliomalar farklı dereceleri ile en sık karşılaşılan primer beyin tümörleridir. Özellikle yüksek dereceli olanlarda tümör anjiogenezi hem ana komponenetlerden biri, hem de prognoz açısından değerli bir belirleyicidir. Bu çalışmada, farklı hedef tedavileri belirleyebilmek için immunohistokimyasal metod ile glial tümörlerde prostat spesifik membran antijeni (PSMA) salınımını değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem Derece II (n=22), Derece III (n=19) ve Derece IV (n=52) glial tümörlü 93 hastadan alınan örneklerde PSMA antikorları immunohistokimyasal metod ile incelendi. Tümör dokusundaki PSMA boyanma yoğunluğu ve tümör epitelleri incelendi. Tümör epitelinde tümör ve tümör-dışı dokuda PSMA salınımına göre vasküler salınım ve yoğunluk skoru analiz edildi. Bulgular Yüksek dereceli gliomalarda, vasküler PSMA boyanma yüzdesi ve vasküler yoğunluk skoru düşük derecelilere göre anlamlı olarak daha yüksek (p
The Future Notes, 2019
Selcuk Tip Dergisi
Amaç: Multipl miyelom (MM) patogenezi tam olarak bilinmeyen bir hastalıktır. Konuyla ilgili farklı hipotezlerde ileri sürülse de son zamanlarda apopitozis yolaklarındaki mutasyonlar ön plana çıkmaktadır. PUMA p53 ile ilişkili veya ilişkisiz olarak transkripsiyon faktörlerince düzenlenen çeşitli sinyallerle apopitozisde rol alabilir. Bu çalışmada; p53 ve PUMA ekspresyonlarını çalışılmış ve p53-PUMA ekspresyonu ile hastalık patogenezi arasında bir ilişki aranmıştır. Hastalar ve Yöntem: p53 ve PUMA ekspresyonları immünohistokimyasal yöntemle değerlendirildi. İşlem p53 ve PUMA'ya karşı spesifik antikor kullanılarak gerçekleştirildi. MM hastalarının tanı anındaki kemik iliği biyopsiler örnekleri (n=31) çalışma grubu olarak alındı. Normal hematopoez tespit edilen kemik iliği biyopsileri (n=12) kontrol grubu olarak alındı. Boyandıktan sonra pozitif boyanan her bir örneğin boyanma kuvveti hesaplandı. Bulgular: MM hastalarının kemik iliklerinde PUMA ekspresyonu gösteren hücrelerin yüzdesi, normal bireylerin kemik iliklerine göre önemli ölçüde yüksekti (p=0.000). Plazma hücre yüzdesi ile PUMA boyanma yaygınlığı arasında istatiksel olarak anlamlı olmasa da bir ilişki mevcuttu (p=0.385). PUMA ekspresyonları ile hastalığın evresi arasında bir ilişki yoktu. Sonuç: Sonuçlarımız, MM hastalarının kemik iliği örneklerinde özellikle PUMA ekspresyonunun, sağlıklı kontrollere göre önemli ölçüde daha yüksek olduğunu gösterdi. PUMA pozitifliğinin p53' e oranla daha fazla olması tanı anında PUMA' nın nongentoksik nedenlerle indüklendiğini düşündürdü. p53 ve PUMA pozitifliğinin kontrol grubuna göre yüksek olması miyelom patogenezinde apopitozisin rol oynadığını düşündürmektedir.
ejvs.selcuk.edu.tr
In the present study,the pathological conditions of uterus, cervix and vagina of 4370 ewes slaughtered at Konya abattoirs were examined. As a result of these investigations, in 153 cases (3. 5 Ok) uterus, in 46 cases (1. 1 %) cervix and in 17 cases (O. 4 %) vagina showed some pathological conditions. Among the uterine abnormalities, the largest group of lesions was inflammatory changes. In the uterus, the following conditions were recorded; catarrhal endometritis (O. 390/0), purulent endometritis (O. 34%), pyometra (O. 04°k), necrotic endometritis (O. 04%), chronic nonpurulent endometritis (O. 92 % ), granulomatous endometritis (O. 12%), parametritis (O. 48%), hydrometra (O. 39%), glandular hyperplasia (O. 16%), melanosis (O. 67%) and uterus unicornis (O. 25%). Inflammation of the cervix was found in 28 cases (O. 64 %) and, in the 22 of these, cervicitis was accompanied with endometritis. Other changes including metaplasia (O. 32°io) and abscess of cervical serosa (O. 16 %) were also recorded. The vaginallesions were vaginitis (O. 3 0/0), cystic gartner ducts (O. 040/0) and abscess of vaginal serasa (O. 07 %).
medicine.ankara.edu.tr
ÖZET Tümör belirteçleri, over kanseri olan hastaların tanılarının konması ve izlemlerinde yararlıdır. Görüntüleme çalışmaları ve kombine tümör belirteci kullanılması over kanseri tanısının konmasını kolaylaştırır. Ayrıca CA125 epitelyal over kanserinde yararlı bir tümör ...
ÖZET Amaç: Glomus tümörlerine cerrahi yaklaşımlarımızı sunmak ve sonuçlarımızı değerlendirmek. Hastalar ve Yöntemler: Glomus tümörü tanısı alan 12 olgu dosyaları retrospektif olarak incelenerek bu çalışma kapsamına alındı. Olgular preoperatif dönemde odiyolojik testler (pür tone odiogram, kulak zarının sağlam olduğu olgularda, akustik empedans), anjiografi, bilgisayarlı tomografi ve/veya magnetik rezonans görüntüleme ile değerlendirildiler. Ayrıca idrarda vanil mandelik asit düzeyleri araştırıldı. Glomus jugulare tümörlerinde, infratemporal fossa tip A yaklaşımı, glomus timpanikum tümörlerinde ise transmastoid yaklaşım uygulandı. Subtotal rezeksiyon uygulanan bir olguda kalan tümör dokusuna yönelik olarak radyoterapi uygulandı. Bulgular: Olguların 8'i kadın, 4'ü erkek ve ortalama yaş 54.3 idi. Tanı 8 olguda glomus jugulare ve 4 olguda glomus timpanikum idi. Pulsatil tinnitus, iletim tipi işitme kaybı ve kulakta dolgunluk hissi en sık tesbit edilen semptomlardı. Preoperatif dönemde, glomus jugulare olgularında en az 3 kraniyal sinir paralizisi mevcuttu. Tüm olgularda idrar vanil mandelik asit düzeyleri normaldi. Glomus timpanikum tümörleri total olarak rezeke edildi. Glomus jugulare tümörlerinde ise total rezeksiyon oranı % 87.5 idi. İntrakraniyal uzanım ve internal karotis arter invazyonu gösteren, bir olguda subtotal rezeksiyon ve postoperatif radyoterapi uygulandı. İnfratemporal fossa A yaklaşımı ile opere edilen tüm olgularda geçici fasiyal paralizi ortaya çıktı. Preoperatif olarak etkilenmiş olan diğer kraniyal sinir fonksiyonlarında postoperatif dönemde herhangi bir değişiklik olmadı. Komplikasyon olarak bir olguda beyin omurilik sıvısı fistülü gelişti. 54 ay (11ay-116 ay) olan ortalama takip süreside rezeksiyonun tam olduğu olgularda nüks izlenmedi. Per/postoperatif ölüm izlenmedi. Sonuç: Çalışmamızdan elde edilen sonuçlar glomus timpanikum tümörlerinin transmastoid yaklaşım ve glomus jugulare tümörlerinin infratemporal fossa tip A yaklaşımı ile düşük mortalite ve morbidite oranları ile rezeke edilebildiğini göstermektedir.
Academia Biology, 2023
SAARC Journal of Social Sciences, 2024
Archivum Anatolicum-Anadolu Arşivleri, 2021
SCIENTIA ANTIQUITATIS, 2022
PROTÉGÉ 5.6.3: ONTOLOGY MANAGEMENT WITH EFFICIENCY AND ACCURACY, 2024
Escuela secundaria, convivencia y participacion, 2019
Revista Politica Criminal, 2024
Book Chapter - Springer, 2024
Annales historiques de la Révolution française, 2011, N°3, Armand Colin, Paris, pp. 9-29., 2011
International Journal for Research in Applied Science & Engineering Technology (IJRASET), 2022
2D Materials, 2015
Journal of Hepatology, 2021
Izvestiya: Mathematics, 2022
Springer eBooks, 2021
EGU General Assembly Conference Abstracts, 2010
Biochemical Pharmacology, 1997
British Journal of Educational Psychology, 2006