Academia.eduAcademia.edu

Marx Engels Lenin - Kadın ve Aile

Marks, Engels, Lenin Kadýn ve Aile ERÝÞ YAYINLARI Kadýn ve Aile 1 ÜÇÜNCÜ BASKI KADIN VE AÝLE MARKS, ENGELS, LENÝN [Marks, Engels ve Lenin’in Über Die Frau und die Familie (Verlag für die Frau, Leipzig 1976) adlý derleme yapýtýný, Almancasýndan Öner Ünalan dilimize çevirmiþ ve kitap Kadýn ve Aile adý ile Sol Yayýnlarý tarafýndan; Kasým 1992 (Birinci baský: Haziran 1979; ikinci Baský: Nisan 1989), tarihinde, Ankara’da Kurtuluþ Basýmevi’nde bastýrýlmýþtýr.] Eriþ Yayýnlarý tarafýndan düzenlenmiþtir. Aralýk 2006. [email protected] http://www.kurtuluscephesi.com http://www.kurtuluscephesi.net http://www.kurtuluscephesi.org ÝÇÝNDEKÝLER 7 10 13 13 75 85 91 127 175 198 Giriþ, Joachim Müller Kadýnlarýn Klasiklere Borçlu Olduklarý Þey, Clara Zetkin Uzlaþmaz-Karþýt Sýnýflý Toplumlarda Çalýþan Kadýnýn Ezilmesi ve Sömürülmesi Üzerine Kapitalist Sanayide Kadýn Emeði Kapitalist Tarýmda Kadýn Emeði Sýnýf Savaþýmýnda Kadýnlar Kadýnýn Hak Eþitliði ve Özgürleþmesi Üzerine Aþk, Evlilik ve Aile Üzerine Sosyalizm/Komünizmde Kadýnýn Kurtuluþu Lenin’den Anýlar. Clara Zetkin GÝRÝÞ Marks, Engels ve Lenin’in, devrimci iþçi sýnýfýnýn kadýnýn özgürleþmesi ve hak eþitliðinin gerçekleþmesi için savaþýmý ve tarihsel sorumluluðu üzerine bildirdikleri, ölçülmez deðerdedir, tþçi sýnýfýnýn devrimci güçleri, partilerinin önderliðinde, Marksizm-Leninizm klasiklerinin düþüncelerini her zaman kýlavuz edinmelidirler. Böylelikle, sömürüye, ezilmeye ve savaþa karþý uðraþýn çetin problemlerini ve kapitalizmden sosyalizme geçiþin karmaþýk sorunlarýný alt etmeye güç yetirebilir hale gelirler. Karl Marks ve Friedrich Engels, iþçi sýnýfýnýn kapitalizmi yýkma ve ona baðlý olan insanýn insaný sömürmesine son verme, iþçi sýnýfýnýn politik iktidarýný kurma ve bütün çalýþanlarý sosyalist toplumu kurma ve geliþtirme savaþýmýna yöneltme tarihsel özel-görevini açýkladýlar ve gerekçelendirdiler. [sayfa 7] Marks ve Engels, iþçi sýný- Kadýn ve Aile 7 fýnýn bu tarihsel özel-görevine kadýnýn özgürleþtirilmesini ve tam hak-eþitliðinin gerçekleþtirilmesini de kattýlar. Marks ve Engels, 1845 Þubatýnda çýkan ilk ortak yapýtlarýnda, Kutsal Aile ya da Eleþtirel Eleþtirinin Eleþtirisi’nde, proletaryanýn kendini özgürleþtirebileceðini ve özgürleþtirmesi gerektiðini ve bununla ayný zamanda burjuva toplumun bütün gayri insani yaþam koþullarýnýn ortadan kalkacaðýný öðrettiler. Lenin’in -tarihsel materyalizmin en derin ve en önemli önermelerinden biri olarak nitelendirdiði- yýðýnlar insanlýk tarihinin gerçek yaratýcýlarýdýr bilgisi de buna baðlýydý. Marks ve Engels, yýðýnlara, kadýnlarý, ütopik sosyalist Fourier’nin kadýnýn kurtuluþunun ayný zamanda genel kurtuluþun doðal ölçüsü olduðu düþüncesini kattýlar. 1848 Þubatýnda, burjuva devriminin öngününde yayýnlanan Komünist Parti Manifestosu’nda Marks ve Engels, modern sanayinin yalnýzca yaþa ve cinse göre çeþitli giderlere yol açan emek araçlarý tanýdýðýný proletaryaya açýkladýlar. Bununla, proletaryaya, kendini yalnýz erkekleri içermeyen bir sýnýf olarak kavramanýn yolunu gösterdiler. Uluslararasý Ýþçi Birliði, Marks ve Engels’in etkisinde, kadýn için demokratik haklar sorunuyla ilgili kararlarýnda büyük titizlik gösterdi. Bunun üzerine Engels, 1884’te, ailenin ve kadýnýn toplumsal konumu ye geliþmesi sorununda önemli açýklamalar içeren Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlý ünlü yapýtýný ortaya koydu. Engels’in, ana amacý Marksist devlet teorisinin ayrýntýlý gerekçelerini vermek olan bu çalýþmasýný, Lenin, modern sosyalizmin temel yapýtlarýndan biri olarak niteledi. Lenin, bu yapýtýn, devrimci iþçi sýnýfýnýn kadýnýn özgürleþmesi uðruna savaþýmýn teorik temellerinin saðlamlaþtýrýlmasý için taþýdýðý ilkesel anlamý, bu teorik temellerin, emperyalizme kerte kerte geçiþte kadýnlarýn üretim sürecine pek büyük ölçüde katýlmalarýyla ivedi bir kavrayýþý gerektirdiklerini de kesinlikle göz önünde tuttu. Friedrich Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’nde, bu klasik yapýtta, ailenin geliþmesini ilk olarak tarihsel materyalizmin görüþü açýsýndan inceleyerek, Karl Marks’ýn bir vasiyetini yerine getirdi. Bununla, ayný zamanda kadýnýn tarihte ortaya çýkan ezilmesinin ekonomik temelini [sayfa 8] açýkladý ve emek araçlarýnda özel mülkiyetin kaldýrýlmasýný kadýnýn özgürleþmesinin ve hakeþitliðinin gerçekleþmesinin önkoþulu olarak ortaya koymayý baþardý. 8 Kadýn ve Aile Böylece Engels, Karl Marks’ýn manevi kalýtýnýn koruyucusu ve tamamlayýcýsý olarak, cinslerin tam hak-eþitliðinin saðlanmasýna ve yeni, sosyalist koþullara uygun, içinde karþýlýklý saygýnýn ve sevginin erkek ile kadýnýn tam hak-eþitliðiyle organik olarak geliþtiði bir aileye giden yolu gösterdi. Emperyalizm çaðýnda Marksizmi geliþtiregiden, ve proleter devrimin öngününde devrimci iþçi sýnýfýný iktidarý kendi eline almakta güçlendiren teorik bilgileri edinen ve yayan V. Ý. Lenin, devrimci proletaryanýn dikkatini kadýnýn tam hakeþitliðini gerçekleþtirmenin pratik yanma kuvvetle çekti. Inés Armand’a mektuplarýnda, proleter ve burjuva görüþ noktalarýnýn bu sorunda da karþýt olduðunu ve aþksýz küçükburjuva-aydýnsal-köylü, darkafalýca ve pis evliliðin, aþklý proleter sivil-evlilikle karþýlaþtýrýlmamasý gerektiðini açýkça gösterdi. Genç Sovyet iktidarýnýn en sýkýntýlý günlerinde, Lenin, “Büyük Ýnisiyatif adlý ünlü çalýþmasýnda, kadýnýn ezilmesine tümüyle son verilmesi sorununda büyük çaba harcadý ve Sovyet iktidarýnýn yeryüzündeki ilk proleter devletin varlýðýnýn daha ilk yýlýnda yapýlanlarla övünç duymakta binlerce kez haklý olduðunu belirtti. “Ama topraðý eski burjuva yasalarýn ve düzenlemelerin molozlarýndan ne kadar çok temizlediysek, bunun yalnýzca topraðýn iþlenmek için düzlenmesi olduðunu, ama henüz topraðý iþlemenin kendisi olmadýðýný o kadar iyi anladýk.”* Marksizm-Leninizm klasiklerinin kadýn ve aile üzerine söyledikleri ve belirttikleri, onlarýn toplu yapýtýnýn ayrýlmaz bir parçasýný biçimlendirir; bu toplu yapýtýn zenginliðini ortaya çýkarmak bizim için her zaman yeni görev oluyor. [sayfa 9] JOACHÝM MÜLLER * Bkz: bu yapýtýn 189. sayfasý -Ed. Kadýn ve Aile 9 KADINLARIN KLASÝKLERE BORÇLU OLDUKLARI ÞEY ELBETTE, Marks kadýn sorunuyla “doðrudan”, “yalnýz onun üzerinde durarak” uðraþmadý. Bununla birlikte, kadýnýn hak-eþitliði için eþsiz olaný, en önemli olaný yaptý. Materyalist tarih kavramýyla bize kadýn sorunu üzerine eksiksiz formüller vermediyse de, daha iyisini verdi; onlarý bulmak ve kavramak için doðru, güvenilir yöntemi. Kadýn sorununu genel tarihsel geliþmesinin akýþý içinde, tarihsel baðýmlýlýðý ve haklýlýðý içinde, genel toplumsal baðlantýlarýn ýþýðýnda açýkça anlamamýzý, onun itici ve sürdürücü güçlerini tanýmamýzý, onlarýn yöneldikleri amaçlarý, ortaya konan problemlerin ancak varlýklarýyla çözüme kavuþtuðu koþullarý bulabilmemizi yalnýz materyalist tarih anlayýþý olanaklý kýlar. Ahlaki yasalara ya da tanrýsal buyruklara göre yaratýlmýþ olan o kadýnýn ailedeki ve toplumdaki konumunun öncesiz [sayfa 10] ve 10 Kadýn ve Aile sonrasýz olduðu boþinaný parçalanýp toz oldu. Ailenin, öbür toplum kurumlarý ve varlýk-biçimleri gibi sürekli bir oluþa ve göçüp gidiþe uðradýðý ve onlar gibi olan ekonomik iliþkilerle ve bu iliþkilerin desteklediði mülkiyet düzeniyle birlikte deðiþtiði açýkça ortaya çýktý. Ama bu deðiþmeyi yapan, o sýrada üretim tarzýný altüst eden ve onu ekonomi ve mülkiyet düzenine karþýt duruma düþüren ekonomik üretici güçlerin geliþmesidir. Sonra, devrimcileþmiþ ekonomik iliþkilerin ve baðlantýlarýn tabaný üzerinde insanlarýn düþüncesinin devrimcileþmesi, toplumsal üstyapýnýn kurumlarýnda ekonomik temele uygun deðiþtirmeleri yapma, mülkiyet biçimleri ve egemenlik iliþkileri içinde katýlaþýp kalmýþ olaný giderme çabasý tamamlanýr. Yardýmlarýyla bu çabayý baþarýya ulaþtýran, sýnýflarýn savaþýmlarýdýr. Engels’in “ailenin, özel mülkiyetin ve devletin kökeni” üzerine yaptýðý parlak incelemenin önsözünden biliyoruz ki, burada geliþtirilmiþ düþünce akýþý ve görüþ noktalarý büyük kesimiyle, Marks’ýn, son derece sadýk ve dâhi bir vasiyet yerine getiricisi olarak sürdürdüðü kalýtýdýr. ... Clara Zetkin, Ausgewählte Reden und Schriften, Band I, Berlin 1957, s. 129-220. * Elbette, Lenin “kadýn sorunu” üzerine hiçbir kitap, geniþ kapsamlý hiçbir inceleme yazmadý. Toplumsal problemleri “genellikle” soyut olarak ele almak, onun tarzý deðildi. Proleter devrimi yapmak için önemli olabilen her þeyi pek açýk, baðlamlý düþünür, pek kesin ve belirgin biçimde dile getirirdi. Bundan ötürü, yapýtýnda, kadýnlarýn burjuva toplumdaki yüzkýzartýcý ve özgür-olmayan konumu ve kadýnlarýn komünizmin gerçekleþtirilmesi için belirleyici önemi ile ilgili anlayýþý belli oluverir. ... Lenin için,... kamusal bir aþevinde ya da onun iþletilmesinde çalýþmaktan büyük bir devletin yönetimine kadar, kadýnýn ev dýþýnda mesleki iþler yapmasý, yeteneklerini bütün toplumsal görevlerde göstermesi, yalýn bir kendiliðinden anlaþýlýrlýktý. Lenin, kadýnýn, toplumsal yaþamdaki iþbirliðinden [sayfa 11] en elveriþli sonuçlarý bekliyordu. Bazý toplumsal gereksinmelere ve bunlarýn karþýlanmalarýna en uygun araçlar ve yollar, toplumsal yaþam içeriðinin ve biçimleriKadýn ve Aile 11 nin zenginleþtirilmesi için daha iyi bir anlayýþ. Onun için belirleyici anlamý olan, sivrilmiþ tek tek kadýnlarýn parlak baþarýlarý deðildi, daha çok milyonlarca kadýnýn, en yalýn ve en alçak gönüllü milyonlarca kadýnýn o görünmeyen günlük çalýþmalarýydý. Çünkü Lenin’de, her zaman, küçükte ve en küçükte büyüðü, bütünü gören ve onu bununla baðlantýsý içinde vazgeçilmez, önemli bir þey olarak deðerlendiren o derine iþleyen duyu vardý. Savaþým ve kuruluþ sýrasýnda bir tek gücün fazla olmadýðýný, ve her þeyin devrime ve komünizme yararlý kýlýnabileceðini kuvvetle duyuyordu. Dolayýsýyla, kadýnlar arasýndaki komünist yetiþtirme ve eðitim çalýþmasýný kentten köye yayma ve partisiz proleter ve köylü kadýnlarý etkin iþbirliðine katma üzerinde üsteleyerek durdu. Komünizm, ancak milyonlarca kadýnýn gönülden istemini ve en azimli etkinliðini milyonlarca erkek kardeþinin istemi ve etkinliðiyle, kendi kuruluþu için kesinlikle “Olsun!” demeyi gerektiren zorlayýcý Titan gücü halinde birleþtirirse, kadýnlarý boyunduruktan kurtarabilir. Böylece çember kapanýyor. Lenin’in kadýnýn hak-eþitliði ve özgürleþmesi konusundaki tutumu genel devrimci inancýnýn ve yaþanmýþ devrimci yapýtýnýn organik bir parçasýdýr. Çünkü teoride ve pratikte, ona göre, teori her þeyde, eyleme, eylemin kendisiyle birlikte hazýrlanmakla anlamdaþtýr. Kadýnlarýn Lenin’e ne borçlu olduðunu tümüyle öðrenmek isteyen kimse, onun derlenmiþ yapýtlarýnda derinleþmeli, ilk iþçi ve köylü cumhuriyetlerinin birliðini yaratmýþ olan Bolþevik Partinin ve Komünist Enternasyonalin tarihini incelemelidir. Kadýnýn özgürleþmesi de birlikte olmak üzere, insanýn özlediði bütün kurtuluþlar için Lenin’in ne kadar eþsiz büyüklükte ve önemde olduðu ancak ve ancak ondan sonra tümüyle kavranýr. [sayfa 12] Clara Zetkin, Ausgewählte Reden und Schriften, Band III, Berlin 1960, s. 170-177. 12 Kadýn ve Aile UZLAÞMAZ-KARÞIT SINIFLI TOPLUMLARDA ÇALIÞAN KADININ EZÝLMESÝ VE SÖMÜRÜLMESÝ ÜZERÝNE KAPÝTALÝST SANAYÝDE KADIN EMEÐÝ TAM geliþmiþ proletaryada bütün insaniliðin, hatta insaniliðin görünüþünün soyutlanmasý pratik olarak tamamlanmýþtýr; çünkü proletaryanýn yaþam koþullarýnda bugünkü toplumun bütün yaþam koþullarý, en gayri insani yanlarýyla kapsanýr, çünkü proletaryada insan kendisini yitirmiþ, ama ayný zamanda bu yitiðin yalnýz teorik bilincini kazanmakla kalmamýþtýr, artýk sakýnýlmaz, artýk özürsüz, kesinlikle baþat olan yoksulluk -zorunluðun pratik dýþavurumu- ile de bu gayri insaniliðe dolaysýz baþkaldýrmaya zorlanýr, bundan ötürü proletarya kendi kendini kurtarabilir ve kurtarmalýdýr. Ama kendi öz yaþam koþullarýný ortadan kaldýrmadan kendisini kurtaramaz. Bugünkü toplumun kendi durumunda kapsanmýþ gayri insani bütün yaþam koþullarýný ortadan [sayfa 13] kaldýrmadan kendi öz yaþam Kadýn ve Aile 13 koþullarýný ortadan kaldýramaz. Ýþin o çetin, ama çelikleþtiren okulundan geçmek boþuna deðildir. Þu ya da bu proleterin ya da bütün proletaryanýn kendisinin bir an için neyi amaç olarak tasarladýðý söz konusu deðildir. Proletaryanýn ne olduðu ve bu olma gereðince tarihsel olarak ne yapmaya zorlanacaðý söz konusudur. Proletaryanýn amacý ve tarihsel öz eylemi, bugünkü burjuva toplumun bütün örgütlenmesinde olduðu gibi, kendi yaþam durumunda da açýkça, geri dönüþsüz olarak gösterilmiþtir. Ýngiliz ve Fransýz proletaryasýnýn büyük bir kesiminin kendi tarihsel görevini artýk bildiðini ve bu bilinci en tam açýklýða kavuþturmak için sürekli çalýþtýðýný burada ortaya koymaya gerek yoktur. Marks-Engels, Die heilige Familie, Marks-Engels, Werke, Bd. 2, Berlin 1975, s. 38. K. Marks-F. Engels, Kutsal Aile, Sol Yayýnlarý, Ankara 1976, s. 62-63. * Burjuvazinin feodalizmi yere sermekte kullandýðý silahlar, þimdi burjuvazinin kendisine yönelmiþtir. Ama burjuvazi kendisine ölümü getiren silahlarý türetmekle kalmadý, bu silahlarý kullanacak insanlarý -modern iþçileri, proleterleri- de yarattý. Ancak iþ bulduðu sürece, emeði sermayeyi artýrdýðý zaman yaþayan proletarya, modern iþçi sýnýfý, burjuvazinin, yani sermayenin geliþtiði ayný oranda geliþiyor. Kendilerini parça parça satmak zorunda olan bu iþçiler, öbür her ticari nesne gibi bir metadýrlar ve dolayýsýyla rekabetin bütün deðiþmelerine ve pazarýn bütün dalgalanmalarýna açýktýrlar. Proleterin iþi, makinelerin yaygýnlaþmasý ve iþbölümü ile bütün baðýmsýzlýðýný ve onunla birlikte iþçi için bütün özen-diriciliðini yitirdi. Kendisinden yalnýzca en basit, en usandýrýcý ve en kolay edinilen el becerisi istenen proleter, makinenin sýradan bir eklentisi oluyor. Dolayýsýyla, iþçinin yol açtýðý giderler, nerdeyse yalnýzca kendi beslenmesi ve soyunun çoðalmasý için gereksinme duyduðu geçim araçlarýyla sýnýrlanýyor. Ama bir metanýn, dolayýsýyla emeðin fiyatý, onun üretim [sayfa 14] giderlerine eþittir. Bu yüzden, iþin iðren- 14 Kadýn ve Aile çliði arttýkça ücret azalýyor. Üstelik, makineler ve iþbölümü hangi oranda artýyorsa, ister çalýþma saatlerinin uzatýlmasýyla, ister belirli bir zamanda çýkarýlmasý istenen iþin hýzlandýrýlmasýyla, ister makinelerin hýzýnýn artýrýlmasýyla vb. olsun, iþin aðýrlýðý da ayný oranda artýyor. Modern sanayi ataerkil ustanýn küçük iþliðini sýnai kapitalistin büyük fabrikasýna dönüþtürdü. Fabrikaya doluþmuþ iþçi yýðýnlarý askerler gibi örgütleniyor. Bayaðý sanayi erleri olarak yetkin bir astsubaylar ve subaylar hiyerarþisinin gözetimine sokuluyorlar. Yalnýz burjuva sýnýfýn, burjuva devletin uþaklarý deðiller, makinelerce, gözeticilerce ve her þeyden önce tek tek imalatçý burjuvalarca her gün ve her saat uzaklaþtýrýlýyorlar. Bu despotluk, kazancý en son amacý olarak ne kadar açýkça bildiriyorsa, o kadar bayaðý, tiksinç, öfkelendirici oluyor. El emeði ne kadar az beceri ve güç harcamayý gerektiriyorsa, yani modern sanayi ne kadar geliþiyorsa, kadýn emeði erkek emeðinin yerini o kadar çok alýyor. Cins ve yaþ farklarýnýn iþçi sýnýfý için artýk hiçbir toplumsal geçerliði yoktur. Yalnýzca, yaþ ve cins farklarýna göre farklý giderlere yolaçan emek araçlarý vardýr. Marks-Engels, Manifest der Kommunistischen Partei, Marks-Engels, Werke, Bd. 4. Berlin 1959, s. 468-469. Marks-Engels, Komünist Manifesto ve Komünizmin Ýlkeleri Sol Yayýnlarý, Ankara 1991, s. 117-119. * Analýk hukukunun çökmesi, kadýn cinsinin dünya tarihindeki yenilgisi idi. Erkek evde de yönetimi ele alýyor, kadýn aþaðýlanýyor, uþaklaþtýrýlýyor, erkeðin arzularýnýn kölesi ve yalnýzca çocuk yetiþtirme aracý oluyordu. Kadýnýn bu aþaðýlaþtýrýlmýþ durumu, özellikle kahramanlýk çaðý ve daha çok da klasik çað Yunanlýlarýnda açýkça görüldüðü gibi allanýp pullandý ve gözlerden gizlendi. Zaman zaman da sevimli biçimlere büründürüldü; asla ortadan kaldýrýlmadý. Erkeklerin artýk kurulmuþ olan tartýþmasýz egemenliðinin ilk etkisi, o sýrada ortaya çýkan ataerkil ailenin arabiçiminde [sayfa 15] kendini gösterdi. Kadýn ve Aile 15 F. Engels, Der Ursprung der Familie, des Privateigentums und des Staats, Marks-Engels, Werke, Band 21, Berlin 1962, s. 61. Friedrich Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Sol Yayýnlarý, Ankara 1990, s. 66. * Bütün bu çeliþkileri içeren ve kendisi ailedeki kaba iþbölümüne ve toplumun tek tek ve birbirine karþýt ailelere ayrýlmasýna dayanan iþbölümü ile, ayný zamanda iþbölümünün ve ürünlerinin paylaþýmý, üstelik hem nitel ve hem de nicel eþitsiz paylaþýmý, ve kadýnýn ve çocuklarýn erkeðin kölesi olduðu ailede çekirdeði, ilk biçimi bulunan mülkiyet doðdu. Ailede henüz elbette çok kaba, gizli olan kölelik, ilk mülkiyettir, üstelik burada modern ekonominin mülkiyet tanýmýna uymaktadýr; bu tanýma göre mülkiyet yabancý emek-gücüne buyurmadýr. Ayrýca iþbölümü ve özel mülkiyet özdeþ terimlerdir - birinde etkinlikle ilgili olarak bildirilen ayný þey, öbüründe etkinliðin ürünüyle ilgili olarak bildirilmektedir. Bundan baþka, iþbölümü ile, ayný zamanda birbirleriyle iliþkili tek tek bireyler ya da tek tek aileler ve bütün bireyler arasýndaki ortak çýkar saðlanmaktadýr. Marks-Engels, Die deutsche Ideologie, Werke, Band 3, Berlin 1959, s. 32-33, K. Marks-F. Engels, Alman ideolojisi [Feuerbach], Sol Yayýnlarý, Ankara 1992, s. 54. * Ýngiltere’de çalýþan sýnýflarýn tarihi, geçen yüzyýlýn son yarýsýnda, buhar makinesinin ve pamuk iþleyen makinelerin bulunmasý ile baþlar. Bilindiði gibi, bu buluþlar sýnai bir devrimi, ayný zamanda bütün burjuva toplumu deðiþtiren ve dünya tarihindeki anlamý ancak þimdi tanýnmaya baþlanan bir devrimi baþlatýyordu. Ýngiltere, gürültüsüz olduðu kadar zorlu olan bu devrimin klasik yeridir, ve Ýngiltere, bundan [sayfa 16] ötürü, onun baþlýca sonucunun, proletaryanýn geliþimi için de klasik ülkedir. Proletarya yalnýz Ýngiltere’de bütün 16 Kadýn ve Aile iliþkileri içinde ve bütün yanlarýyla incelenebilir. Burada, þimdilik, bu devrimin tarihiyle, bugün ve gelecek için büyük anlamýyla ilgilenmiyoruz. Bunun ortaya konmasý, ileriye, geniþ kapsamlý bir çalýþmaya býrakýlmak gerekir. Þu anda Ýngiliz proletaryasýnýn bugünkü durumunun anlaþýlmasý için gerekli olan ardýþan olgularýn anlaþýlmasýyla, az ile yetinmeliyiz. Makinelerin yaygýnlaþmasýndan önce hammaddenin eðirilmesi ve dokunmasý iþçinin evinde oluyordu. Erkeðin dokuduðu veya aile babasý kendisi iþlemiyorsa sattýklarý ipliði kadýn ve kýz çocuklar eðiriyorlardý. Bu dokumacý aileler çoðunlukla kýrda, kentlerin yakýnlarýnda yaþýyordu, ve ücretleriyle çok iyi geçinebiliyordu, çünkü yerli pazar henüz kumaþ talep eder durumdaydý, hatta hemen hemen biricik pazardý ve rekabetin yabancý pazarlarýn ele geçirilmesiyle, ticaretin geniþlemesiyle daha sonra birdenbire doðan gücü iþçi ücretini henüz duyulur ölçüde etkilemiyordu. Onun için yerli pazarda nüfusun yavaþ yavaþ çoðalmasýna ayak uyduran ve bütün iþçilere iþ saðlayan sürekli bir talep artmasý oluyor, ve bir de, iþçilerin konutlarýnýn kýrsal daðýnýklýðý yüzünden birbirleriyle sert bir rekabete girmeleri olanaksýzlaþýyordu. Dolayýsýyla, dokumacý çoðunlukla biraz para biriktirecek ve boþ zamanlarýnda -ve istediðinden çok boþ zamaný vardý, çünkü dilediði zaman ve dilediði sürece dokuyabiliyordu- iþleyeceði küçük bir arazi kiralayabilecek durumdaydý. Elbette kötü bir çiftçiydi ve tarým iþletmesini ilgisizce ve fazla gerçek-gelir saðlamaksýzýn yönetiyordu; ama gene de hiç deðilse bir proleter deðildi, bir Ýngilizin dediði gibi, anayurdunun topraðýnda dikili bir kazýðý vardý, yerleþikti ve toplumda þimdiki Ýngiliz iþçisinden bir basamak daha yukarda bulunuyordu. Ýþçiler bu tarzda pek rahat bir varlýk içinde bitki gibi yaþýyor ve tam dindarlýk ve saygýnlýk içinde namuslu ve erinçli bir ömür geçiriyorlardý, maddi durumlarý ardýllarýnýnkinden çok daha iyiydi; fazla çalýþmayý gereksinmiyorlar, dilediklerinden çoðunu yapmýyorlardý, ve gene de gereksindikleri þeyi kazanýyorlardý, bahçelerinde ya da tarlalarýnda saðlýk içinde çalýþmak için boþ zamanlarý, kendileri için artýk dinlence [sayfa 17] olan bir iþleri vardý, ve bundan baþka komþularýnýn dinlencelerine ve eðlencelerine de katýlabiliyorlardý; ve bütün bu eðlenceler, kiy (Kegel), top oyunu vb., vücutlarýnýn saðlýklý kalmasýna ve kuvvetlenmesine yardým ediyordu. Çoðunlukla kuvvetli, vücutlarýnda köylü komþularýnýnkinden az fark görülen Kadýn ve Aile 17 ya da hiç fark görülmeyen iyi geliþmiþ kiþilerdi. Çocuklarý temiz kýr havasýnda yetiþiyor, ve çalýþma sýrasýnda ana-babalarýna yardým edebildikleri zaman bu yardým bile arada bir oluyor, ve sekiz ya da oniki saatlik bir iþgününden sözedilmiyordu. Bu sýnýfýn ahlaki ve zihnî karakterinin ne olduðu kestirilebilir. Ýplik ve kumaþ ücretin ödenmesi karþýlýðýnda gezici aracýlara verildiði için asla içine adým atmadýklarý kentlerden yalýtýlmýþlardý, öyle yalýtýlmýþlardý ki, kentlerin pek yakýnýnda oturan yaþlý kiþiler, sonunda makinelerle kazançlarýndan yoksun býrakýlýncaya ve kentlerde kendilerine iþ aramak zorunda kalýncaya kadar asla kente adým atmýyorlardý; onlar, kiraladýklarý küçük araziler dolayýsýyla zaten çoðunlukla dolaysýz baðlý olduklarý kýr insanlarýnýn ahlaki ve zihnî aþamasýnda bulunuyorlardý. Sguire’lerine -yörenin en büyük toprak beyine- doðal üstleri gözüyle bakýyor, ondan öðüt istiyor, küçük anlaþmazlýklarýn çözümü için ona baþvuruyor ve bu ataerkil iliþkinin birlikte getirdiði bütün onuru ona veriyorlardý. “Saygýdeðer” kiþiler ve iyi aile babalarý idiler, ahlaksýz olmak için hiçbir neden bulunmadýðýndan ahlaklý yaþýyorlardý, çünkü yakýnlarýnda hiç bir meyhane ve kötü ev yoktu, ve çünkü arada bir yanýnda aðýz kuruluðunu giderdikleri hancý da saygý-deðer bir adamdý ve, çoðunlukla, iyi biraya, iyi düzene ve iþini erken bitirmeye önem veren büyük bir çiftçiydi. Çocuklarý bütün gün evde, yanlarýndaydý ve onlarý eslek (muti) ve Tanrý korkusu içinde yetiþtiriyorlardý; çocuklar kendileri evli olmadýklarý sürece ataerkil aile iliþkisi bozulmadan kalýyordu; gençler, evleninceye kadar, kýrsal yaþamýn yalýnlýðý ve oyun arkadaþlarýnýn güveni içinde yetiþiyorlardý, ve evlilikten önce cinsel iliþki hemen hemen genellikle oluyor idiyse de, bu gene de, ancak evliliðin ahlaki yükümleri her iki tarafça tanýndýðý zaman oluyordu, ve bunu izleyen evlenme her þeyi gene ayný duruma getiriyordu. Sözün kýsasý, o zamanki Ýngiliz sanayi iþçileri, Almanya’da þurada burada hâlâ görüldüðü gibi, ruhsal [sayfa 18] etkinlik göstermeksizin ve yaþam durumlarýnda zorlu çalkantýlar olmaksýzýn, yalýtýlmýþlýk ve yalnýzlýk içinde, ayný tarzda yaþýyor ve düþünüyorlardý. Az okuyabiliyor ve daha da az yazabiliyor, aksatmadan kiliseye gidiyor, politika yapmýyor, dedikodu etmiyor, düþünmüyor, bedensel iþlerden hoþlanýyor, ata kalýtý vecdle okunan incili dinliyor ve yetingen alçakgönüllülükleriyle toplumun saygýn sýnýflarýyla çok güzel geçinip gidiyorlardý. Ama bu yüzden ruhça ölüydüler, yalnýz küçük özel çýkarlarý, dokuma 18 Kadýn ve Aile tezgâhlarý ve bahçecikleri için yaþýyor ve dýþarýda insanlýðýn geçirmekte olduðu büyük kaygý üzerine hiçbir þey bilmiyorlardý. O sessiz bitkisel yaþamlarýnda rahatlarýna bakýyorlardý ve sýnaî devrim olmasaydý bu kuþkusuz çok romantik-hoþ, ama bir insana yaraþmayan varlýktan asla sýyrýlmazlardý. Pek insan deðillerdi, tersine, o zamana kadar tarihe yön vermiþ az sayýda aristokratýn hizmetinde çalýþan bayaðý makinelerdi; sýnaî devrim de yalnýzca sonucu tamamladý: iþçileri düpedüz makineler haline getirdi ve baðýmsýz çalýþmanýn son kalýntýsýný da onlarýn elinden çekip aldý, ama böylelikle onlarý, düþünmeye ve insanca bir yer istemeye de özendirdi. Fransa’da politika nasýl idiyse, Ýngiltere’de sanayi ve [bu] sonuncularý batan sýnýflarýn genel insani çýkarlarý karþýsýnda duygusuzluk içinde tarihin akýný ýsýna fýrlatan burjuva toplumun davranýþý da kesinlikle öyleydi. F. Engels, Die Lage der arbeittenden Klasse in England, K. Marks-F. Engels, Werke, Bd. 2, Berlin 1957, s. 237-239. * Makinelerin yaygýnlaþmasýyla proletaryanýn nasýl yaþama çaðrýldýðýný yukarda gördük. Sanayinin çabuk geniþlemesi insan gerektiriyordu; emek ücreti yükseldi, ve bundan ötürü tarýmsal bölgelerden kentlere doðru iþçi alaylarý yürüyordu. Nüfus hýzla çoðalýyordu ve hemen hemen her artma, proleterler sýnýfýný büyütüyordu. Onun için Ýrlanda’da daha 18. yüzyýlýn baþlarýndan beri sýnýflaþtýrýcý bir durum ortaya çýkmýþtý; Ýngiliz barbarlýðý yüzünden çýkan eski ayaklanmalarda onda-birinden çoðu kýrýlmýþ olan nüfus, özellikle sanayinin çok sayýda Ýrlandalýyý Ýngiltere’ye çekme atýlýmý baþlayalýberi, burada da hýzla artýyordu. Böylece Britanya [sayfa 19] devletinin büyük fabrika ve ticaret kentleri doðuyordu, ve oralarda nüfusun en az dörtte-üçü iþçi sýnýfýndandý ve küçük-burjuvazi ancak bakkallardan ve çok çok az sayýda zanaatçýlardan oluþuyordu. Çünkü yeni sanayi önce nasýl avadanlýklarý makinelere ve iþlikleri (atölyeleri) fabrikalara -ve böylelikle çalýþan orta-sýnýfý çalýþan proletaryaya, þimdiye kadarki büyük tacirleri fabrikacýlara dönüþtürdü ve böylelikle önemli olduysa; burada da artýk küçük orta-sýnýf nasýl yerinden oldu ve nüfus iþçiler ve kapitalistler karþýtlýðýna indirgendiyse, ayný þey, dar anlamda sanayinin dýþýndaki alanda, zanaatlarda ve hatta ticarette Kadýn ve Aile 19 oluyordu. Bir zamanlarýn ustalarýnýn ve kalfalarýnýn yerini, büyük kapitalistler ve kendi sýnýflarýnýn yukarýsýna çýkma umudu asla bulunmayan iþçiler alýyordu; iþlikler fabrika boyutlarýna çýkarýlýyor, iþbölümü tam anlamýyla uygulanýyor ve büyük kurumlara karþý rekabet edemeyen küçük ustalar proleterlerin sýnýfýna düþürülüyordu. Ama ayný zamanda, þimdiye kadarki iþlik düzeninin ortadan kaldýrýlmasýyla, küçük-burjuvazinin yýkýmýyla, iþçinin elinden bütün burjuvalaþma olanaklarý alýnýyordu. Þimdiye kadar onun herhangi bir iþte yerleþik usta olmak, daha sonra belki kalfalar edinebilmek umudu her zaman vardý; ama þimdi, ustanýn kendisini büyük fabrikacýlarýn yerinden ettiði yerde, baðýmsýz bir iþlik çalýþtýrmanýn büyük sermaye gerektirdiði yerde, proletarya, eskiden çoðunlukla burjuvaziye yalnýz bir geçit iken, artýk nüfusun gerçek, kalýmlý bir sýnýfý oluyordu. Bununla birlikte þimdi proletarya ilk olarak baðýmsýz davranýþlara giriþebilecek durumdaydý. F. Engels, ayný yapýt, s. 250-251. * Her büyük kentte çalýþan sýnýfýn yýðýldýðý bir ya da birçok “kötü semt” vardýr. Yoksulluk, sapa sokakçýklarda sýk sýk zenginlerin saraylarýyla özgürce yanyana oturmakta ise de, ona, genellikle, mutlu sýnýflarýn gözlerinden uzakta, elinden geldiðince kendi baþýnýn çaresine bakabileceði ayrý bir yer gösterilmiþtir. Bu kötü semtler Ýngiltere’de bütün kentlerde oldukça eþit yerleþtirilmiþtir - en kötü evler, kentin en kötü kesimindedir; çoðu, belki bodrumlarýnda da oturulan [sayfa 20] ve her yerde düzensiz kurulmuþ iki ya da tek katlý tuðla yapýlar uzun sýralar halindedir. Bu üç-dört odalý ve tek mutfaklý evcikler yazlýk evler diye anýlýr ve bütün Ýngiltere’de - Londra’nýn birkaç kesimi ayrý tutulursa -çalýþan sýnýfýn genel konutlarýdýr. Caddeler alýþýlageldiði üzere kaldýrmýþýz, eðri-büðrü, pis, bitkisel ve hayvansal artýklarla dolu akýntýsýz ya da laðýmsýzdýr, onun için de sürekli, pis kokulu çirkef çukurlarýyla doludur. Bu yüzden bütün mahallelerin kötü, karmakarýþýk yapýlýþý havalanmayý güçleþtirir ve burada dar bir alanda birçok insan yaþadýðý için, bu iþçi çevrelerinde nasýl bir havanýn aðýr bastýðý kolayca kestirilebilir. Caddeler ayrýca, güzel havalarda çamaþýr kurutmaya yarar; evden eve karþýlýklý 20 Kadýn ve Aile ipler baðlanýr ve ýslak çamaþýrlar onlara asýlýr. Bu kötü semtlerin birkaçýný inceleyelim. Londra ve Londra’da þimdi, sonunda, bir çift geniþ caddeyle açýlmak ve yýkýlmak zorunda kalman ünlü “Kargalýk” (rookery), St. Giles, baþta gelir.* Bu St. Giles, kentin en kalabalýk, Londra’nýn güzel dünyasýnýn aktýðý gözalýcý, geniþ caddelerle kuþatýlmýþtýr, Oxford Street’e, ve Negent Street’e, Trafalgar Meydanýna ve Strand’a pek yakýn kesiminin ortasýndadýr. Yüksek, üç-dört katlý evlerden, dar eðri-büðrü ve pis caddelerden düzensiz bir yýðýndýr; bu caddelerde en az kentin anayollarýndaki kadar canlýlýk vardýr; yalnýz, St. Giles’te görülen insanlarýn hepsi çalýþan sýnýftandýr. Caddelerde pazar kurulur, sepetlerle sebze ve meyve, elbette hepsi kötü ve yenilmez halde, geçiþi daha da güçleþtirir, ve onlardan, kasap dükkanlarýndan olduðu gibi, iðrenç bir koku yayýlýr. Bodrumdan tavanarasýna kadar oturulan evler, dýþtan da içten de pistir, ve içlerinde hiç kimse oturamaz gibi görünür. Ama bu, caddeler arasýnda kalan, evler arasýndaki örtülü geçitlerden girilen ve pisliðin ve yýkýntýnýn bütün tasarlamalarý aþtýðý dar avlulardaki ve sokakçýklardaki konutlara göre hiç bir þey deðildir hemen hemen hiçbir pencere camý görülmez, duvarlar dökülmektedir, kapý pervazlarý ve pencere çerçeveleri kýrýk ve baðlantýsýzdýr, eski tahta kapýlar birbirine [sayfa 21] çakýlmýþtýr ya da hiç kapý yoktur burada, bu hýrsýzlar semtinde kapý da gereksizdir, çünkü çalýnacak hiç bir þey yoktur. Her yerde pislik ve kül yýðýnlarý vardýr, ve kapý önüne dökülen pis sývýlar iðrenç kokulu çirkef çukurlarýnda toplanýr. Burada yoksullarýn en yoksullarý, en düþük ücretli iþçiler hýrsýzlarla, dolandýrýcýlarla ve fuhuþ kurbanlarý ile birlikte karmakarýþýk yaþarlar - çoðu Ýrlandalýdýr ya da Ýrlandalýlarýn torunlarýdýr, ve kendilerini kuþatan ahlaki çöküntüye henüz düþmemiþ olanlar da günden güne batmakta, yoksulluðun, pisliðin ve kötü çevrenin ahlaksýzlaþtýrýcý etkilerine karþý koyma gücünü günden güne yitirmektedirler. Ama St. Giles, Londra’nýn biricik “kötü semt”i deðildir. O korkunç caddeler aðýnda evleri henüz insana yaraþýr konutlarda oturma olanaðý bulunan herkes için kötü olan yüzlerce ve binlerce * Bunun ardýndan anlatýlanlarý yazdýktan sonra, Illuminated Magazine’de (Ekim 1844), Londra’daki iþçi bölgeleri üzerine bir makale gözüme çarptý. Bu makale, anlattýklarýmla birçok yerde sözcük sözcük, ama olguya göre her yerde tümüyle uyuþuyordu. Baþlýðý þöyleydi:... [Yoksullarýn Konutlarý, Bir Týp Doktorunun Not Defterinden]. Kadýn ve Aile 21 gizli sokak ve sokakçýk vardýr - çoðu zaman zenginlerin gözalýcý evlerinin hemen yanýbaþýnda en acý yoksulluðun, sýðýndýðý böyle köþeler bulunur. Nitekim kýsa bir süre önce, Portman Square’in, çok seçkin bir meydanýnýn yanýbaþýndaki bir bölge, kuþkulu bir ölümün soruþturulmasý dolayýsýyla, “pislikten ve yoksulluktan ahlaksýzlaþmýþ bir Ýrlandalýlar sürüsünün” barýnaðý olarak niteleniyordu. Modaya uygun olmamakla birlikte gene de seçkin olan Long Acre vb. caddelerde, içlerinden hastalýklý çocuklarýn ve yarý aç, pejmürde kadýnlarýn gün ýþýðýna çýktýklarý bir sürü bodrum-konut bulunur. Drury Lane Tiyatrosunun -Londra’nýn ikinci tiyatrosu- hemen yanýbaþýnda, bütün kentin en kötü caddelerinden birkaçý -Charles, King ve Parker Street- vardýr; bu caddelerdeki evlerde bile, bodrumlardan tavanaralarýna kadar, pek yoksul aileler oturmaktadýr. Westminster’deki St. John ve St. Margaret kilise bölgelerinde 1840’ta, Ýstatistik Derneðinin dergisine göre, 5.294 konutta -onlara bu ad yaraþýrsa- 5.366 iþçi ailesi oturmaktadýr - erkekler, kadýnlar ve çocuklar, toplam 26.830 kiþi, yaþ ya da cins farký gözetilmeden bir araya yýðýlmýþtýr, ve yukarýdaki aile sayýsýnýn dörtte-üçünün yalnýz bir tek odasý vardýr. Aristokrat St. George kilise bölgesinde, Hanover Square’de, gene ayný kaynaða göre, 1.465 iþçi ailesi, toplam 6.000 kiþi, ayný koþullarda yaþamaktadýr - burada da toplam ailelerin üçte-ikisinden çoðu birer odaya týkýlmýþtýr. Ve kendilerinde hýrsýzlarýn bile [sayfa 22] çalýnacak hiçbir þey bulmadýðý bu mutsuzlarýn yoksulluðu mülk sahibi sýnýflarca yasal yollardan nasýl da sömürülmektedir! Hemen yukarda anýlan Drury Lane yakýnýndaki iðrenç konutlar için þu kiralar ödenmektedir: haftada, iki bodrum-konut 3 þilin (1 Taler), bir oda, zeminde 4 þilin, bir kat yukarda 4½ þilin, iki kat yukarda 4 þilin, tavanarasýnda 3 þilin - dolayýsýyla, açlýktan kývranan kiracýlar, yalnýz Charles Street’te evsahiplerine yýlda 2.000 sterlin (14.000 Taler) haraç, ve West-minster’de, anýlan 5,366 aile, hep birlikte, yýlda 40.000 sterlin (270.000 Taler) kira ödemektedir. En büyük iþçi çevresi, Tower’in doðusunda, Londra iþçilerinin ana kitlesinin toplandýðý Whitechapel ile Benthnal Green’de bulunmaktadýr. Benthnal Green’de St. Philip Rahibi bay G. Alston’un kendi kilise bölgesinin durumu üzerine söylediklerini dinleyelim. “2.795 ailenin ya da yaklaþýk 12.000 kiþinin barýndýðý 1.400 ev vardýr. Bu kalabalýk nüfusun oturduðu alan 400 yarda (1.200 ayak) kareden daha azdýr, ve böyle bir aþýrý kalabalýkta, bir erkeði, karýsý, 22 Kadýn ve Aile dört-beþ çocuðu ve bazan dede ve nine ile birlikte içinde çalýþtýklarý, yedikleri ve uyuduklarý on-oniki ayak karelik [9-10 metre karelik], bir tek odada görmek alýþýlmamýþ bir þey deðildir. Ýnanýyorum ki, Londra piskoposu bu son derece yoksul cemaate dikkati çekmeden önce, kentin batý ucundaki insanlar onlarý Avustralya ya da Güneydenizi-adalarý yerlilerinden daha az biliyorlardý. Ve bu mutsuzlarýn acýlarýný bir kez kendi gözlerimizle görürsek, onlarý yoksul sofralarýnýn baþýnda gizlice dinlersek ve hastalýktan ya da iþsizlikten kývranýrlarken görürsek, öyle bir çaresizlik ve yoksunluk ile karþýlaþacaðýz ki, bizimki gibi bir ulus böyle þeylerin olabilmesinden utanç duymak gerekir. Fabrikalarýn en kötü durumda olduðu üç yýl boyunca Huddersfield yakýnýnda rahiptim; ama yoksullarýn Benthnal Green’dekinden daha derin bir çaresizliðini asla görmedim. Bütün çevrede on aile babasýndan birinin bile iþ giysisinden baþka giyeceði yoktur, o da olabildiðince kötü ve yýrtýk pýrtýktýr; hatta çoðunun geceleri bu paçavralardan baþka yorganý ve ot ve talaþ dolu bir çuvaldan baþka döþeði yoktur.” Bu konutlarýn iç görünüþünün nasýl olduðunu da yukarýdaki betimlemeden anlýyoruz. Ama, yollarý arada bir bu proleter konutlarýndan birkaçýna düþen Ýngiliz devlet görevlilerini [sayfa 23] gene de izleyelim. Görevli bay Carter’in 16 Kasým 1834’te Ann Galway’ýn cesedi üzerinde yaptýðý bir kuþkulu ölüm araþtýrmasý vesilesiyle gazeteler ölünün konutu üzerine þunlarý yazýyor: Ann Galway Londra, Bermondsey Street, White Lion Court 3 numarada, kocasý ve 19 yaþýndaki oðluyla birlikte, içinde ne karyola, ne yatak, ne de baþka bir mobilya bulunmayan küçük bir odada yaþýyordu. Oðlunun yanýnda, hemen hemen çýplak olan vücuduna serpiþtirilmiþ bir tüy yýðýnýnýn üzerinde -çünkü ne yorgan vardý, ne de yatak çarþafý-ölmüþ, yatýyordu. Tüyler bütün vücuduna öylesine yapýþmýþtý ki, hekim onlar temizlenmeden cesedi inceleyemedi, ve sonunda cesedi kupkuru ve asalak böcek ýsýrýklarý içinde buldu. Odada döþemenin bir kesimi sökülmüþtü ve aile o deliði ayakyolu olarak kullanýyordu. 15 Ocak 1844 Pazartesi günü, Londra, Worship Street polis mahkemesine iki oðlan getirildi; çünkü oðlanlar açlýk yüzünden bir dükkândan yarý-piþmiþ bir sýðýr ayaðý çalmýþ ve hemen yemiþlerdi. Yargýç olayý daha çok aydýnlatmak gereðini duydu, ve görevli polislerden aþaðýdaki bilgiyi aldý: Oðlanlarýn anasý, sonradan polis olan Kadýn ve Aile 23 bir eski askerden dul kalmýþtý ve kocasýnýn ölümünden beri dokuz çocuðu ile çok güç geçiniyordu. Pool’s Place, Quaker Street, Spitalfields, n°2’de pek büyük bir yokluk içinde yaþýyordu. Görevli polis geldiði zaman, onu çocuklarýndan altýsýyla birlikte, oturmalýksýz iki hasýr sandalye sayýlmazsa mobilyasýz, iki bacaðý kýrýk bir masa, kýrýk bir fincan ve küçük bir tabak bulunan küçük bir arka odada, tam anlatýldýðý gibi buldu. Ocakta bir kývýlcýmlýk ateþ bile yoktu, ve köþede bir kadýnýn önlüðünü doldurabilecek büyüklükte, ama bütün aileye yatak olan pek eski bir yýðýn paçavra vardý. Yorgan olarak üstlerinden dökülen giysilerinden baþka hiçbir þeyleri yoktu. Zavallý kadýn, ona, yiyecek almak için geçen yýl yataðýný satmak zorunda kaldýðýný söyledi; yatak çarþaflarýný biraz yiyecek için bakkala rehin etmiþ, sözün kýsasý yalnýz ekmek almak için her þeyi satmasý gerekmiþti. Yargýç kadýna sadaka kutusundan önemlice bir yardým saðladý. 1844 Þubatýnda altmýþ yaþýnda bir dul kadýn, Theresa Bishop, 26 yaþýndaki hasta kýzýyla, Marlborough Street polis mahkemesinin merhametine sýðýndý. Grosvenor Square, [sayfa 24] Brown Street, n°5’te bir dolaptan daha büyük olmayan, içinde bir tek mobilya bulunmayan küçük bir arka odada oturuyordu. Bir köþede üzerinde ikisinin de yatýp uyuduðu birkaç paçavra vardý; bir sandýk hem masa hem de sandalye iþini görüyordu. Ana, oda temizleyerek bir þeyler kazanýyordu; ev-sahibinin anlattýðýna göre, 1843 Mayýsýndan beri bu durumda yaþýyorlardý; ellerinde kalan her þeyi parça parça satmýþlar ya da rehine koymuþlardý, ve böyle olduðu halde asla kiralan ödememiþlerdi. Yargýç sadaka kutusundan onlara bir Ýngiliz lirasý verdirdi. Londralý bütün iþçilerin yukarýdaki üç aile kadar yoksulluk içinde yaþadýklarýný öne sürmüyorum; çok iyi biliyorum ki, birinin toplumca böylesine kýyasýya ayaklar altýna alýndýðý yerde, onun durumu daha iyidir - ama, çalýþkan ve namuslu Londra’nýn bütün zenginlerinden daha namuslu ve saygýdeðer binlerce ailenin bu bir insana yaraþmayan durumda bulunduðunu ve her proleterin, hiç istisnasýz, kendi suçu olmadan ve bütün çabalarýna karþýn ayný talihsizliðe uðrayabileceðini öne sürüyorum.... F. Engels, ayný yapýt, s. 259-263. 24 Kadýn ve Aile * ... bundan ötürü fabrika iþçilerine o kadar çok verilmelidir ki, çocuklarýný olaðan iþ için yetiþtirebilsinler - ama daha fazlasý da verilmemelidir ki, çocuklarýnýn ücretinden vazgeçmesinler ve çocuklarý bayaðý iþçiden baþka bir þey olmasýnlar. Burada da sýnýr, en düþük ücret, görelidir (relative); ailedeki herkes çalýþýnca, bir tek kiþinin geçimi için daha az gereksinir; ve ücreti büyük ölçüde düþürmede yararlanmak için burjuvazinin makinelerde çalýþtýrdýðý kadýnlarý ve çocuklarý iþlendirme ve onlarýn emeklerim kârlýlaþtýrma fýrsatý vardýr. Elbette her ailede herkes çalýþacak güçte deðildir, ve böyle bir aile tümüyle, çalýþacak güçte olan bir aileye göre hesaplanan en düþük ücretle çalýþmak isteseydi, geçinmekte güçlük çekerdi; onun için ücret burada bir ortalama oluþturur, bu ortalama ücretle tümüyle çalýþacak güçte olan aile epeyce iyi geçinirken, çalýþacak güçteki üyeleri daha az olan epeyce kötü geçinir. [sayfa 25] F. Engels, ayný yapýt, s. 308. * Ýspirtolu içkilere düþkünlüðün yanýnda seksüel iliþkilere düþkünlük birçok Ýngiliz iþçisinin baþlýca kusurudur. Ama bu da, bu özgürlükten yararlanma aracý olmayan, kendi haline býrakýlmýþ bir sýnýfýn durumundan zorunlu olarak doðan bir sonuçtur. Burjuvazi onlara bir yýðýn yorgunluk ve acý yüklerken, yalnýz bu iki hazzý býrakmýþtýr, ve bunun sonucu, iþçilerin yaþamdan bir þeyler almak için, bütün hýrslarýný bu iki hazda yoðunlaþtýrmalarý ve kendilerini onlara aþýn ve eh kuralsýz tarzda vermeleridir. Ýnsanlar ancak hayvana yaraþabilecek bir duruma düþürülürse, onlara baþkaldýrmaktan ya da hayvanlaþmaktan baþka hiçbir þey kalmaz. Ve üstelik burjuvazinin namuslu kesimi bile orospuluðun dolaysýz artmasýna yardým ederse -her akþam Londra caddelerini dolduran 40.000 zevk kadýnýndan* kaçý erdemli burjuvalarla yaþýyor?- bu orospularýn kaçý, yaþamak için vücutlarýný yoldan geçenlere satmak zorunda olmalarýný, bir burjuvanýn baþtan çýkarmasýna borçludur? Demek ki, onla* Sheriff Alison, (The) Princ(iples) of Population, vol. II. Kadýn ve Aile 25 rýn hiç deðilse iþçileri seksüel kabalýklarýndan ötürü kýnamaya elbette haklarý vardýr. F. Engels, ayný yapýt, s. 355. * Toplumsal düzenin nimetlerinden yararlanmaksýzýn onun bütün sakýncalarýný göðüslemek zorunda olan bir sýnýftan, bu toplumsal düzenin yalnýzca düþmanlýðýný gören bir sýnýftan, bu toplumsal düzeni saymasý hâlâ istenmeli midir? Bu, gerçekten çok þey istemek olur. Ama iþçi sýnýfý, bu toplumsal düzen varoldukça ondan kurtulamaz ve birey iþçi ona baþkaldýrýrsa, en büyük zararý görür. Böylece toplumsal düzen aile yaþamýný iþçi için hemen hemen olanaksýzlaþtýrýr; gece barýnmaya elveriþsiz, kötü döþenmiþ ve çoðu zaman damý akan ve ýsýtýlmayan, oturulmaz, pis bir ev, insan dolu odada nemli bir hava; erkek, belki kadýn ve büyük çocuklar da, hepsi bütün gün ayrý yerlerde çalýþmakta, birbirlerini yalnýz sabahlarý ve akþamlarý görmekte - konyak içmeye [sayfa 26] sürekli ayartýlma bu yüzdendir; bu koþullarda aile yaþamý olabilir mi? Ýþçi gene de ailesini býrakamaz, ailesiyle yaþamak zorundadýr, ve bunun sonuçlarý yetiþkinlerin de çocuklarýnýn da en büyük ölçüde ahlaksýzlaþmasýna yolaçan, ardý arasý kesilmeyen aile dertleri ve evsel anlaþmazlýklardýr. Bütün evsel ödevlerin savsaklanmasý, özellikle çocuklarýn yüzüstü býrakýlmasý, Ýngiliz iþçileri arasýnda çok fazla yaygýndýr ve toplumun varolan kurumlarýnca zorla yaratýlmaktadýr. Ve böyle yabanýl bir tarzda, ana-babalarýna olduklarýndan daha çok ilgili olduklarý ahlaksýzlaþtýrýcý ortamda yetiþen çocuklar daha sonra hâlâ iyi ahlaklý olabilirler mi? Kendini beðenmiþ burjuvanýn iþçiden istediði gerçekten bönce deðil mi? F. Engels, ayný yapýt, s. 356. * Elbette, burjuvazi, belirli, genel sýnai geliþmeye elveriþli koþullarda hammaddenin ucuzladýðý her meta fiyatý düþmesinde, tü- 26 Kadýn ve Aile ketimin çok arttýðýný ve yeni fabrikalarýn kurulduðunu söylerken haklýdýr; ama bunun dýþýndaki her sözü bir yalandýr. Fiyat düþümünün bu sonuçlarýnýn görülmesine, yeni fabrikalarýn kurulmasýna kadar uzun yýllar geçtiðini hiç hesaba katmýyor, makinelerdeki bütün iyileþtirmelerin, gerçek, yorucu iþi makineye gittikçe daha çok yüklediðini ve böylece yetiþkin erkeklerin iþinin, zayýf bir kadýnýn veya bir çocuðun bile yarý ya da üçte-bir ücretle pekâlâ yapýlabileceði basit bir gözetime dönüþtüðünü susarak geçiþtiriyor. F. Engels, ayný yapýt, s. 362. * Makinelerin yetiþkin erkek emeðinin yerini gittikçe daha çok almasý olgusunu biraz daha yakýndan görelim. Makine baþýndaki emek, eðirmede de dokumada da, aslýnda kopan iplikleri baðlamaktan baþka bir þey deðildir, çünkü makine bütün öbür iþleri yapar; bu iþ, kuvvet gerektirmez, ama daha büyük parmak kývraklýðý gerektirir. Erkekler bu iþ için yalnýzca gereksiz de deðildir, tersine, ellerinin kuvvetli kas ve [sayfa 27] kemik geliþimi dolayýsýyla kadýnlardan ve çocuklardan daha da az uygundurlar ve pek doðal olarak bu türlü iþlerde yerlerini onlara kaptýrmaktadýrlar. Ellerin etkinliði, kuvvet kullanýmý, su ve buhar gücüyle iþleyen makinelere ne kadar çok geçerse, o kadar az erkek çalýþtýrmak gerekir, ve kadýnlar ve çocuklar zaten daha ucuz olduklarý ve, söylendiði gibi, bu iþ dallarýnda erkeklerden daha iyi çalýþtýklarý için, onlara iþ verilir. Ýplik fabrikalarýnda, eðirme makinelerinin baþýnda yalnýz kadýnlar ve kýzlar, çýkrýk makinelerinin baþýnda yetiþkin bir erkek (ki onun da yerini geliþmiþ çýkrýklar almaktadýr) ve pek çoðu çocuk veya kadýn, bazan da 18-20 yaþlarýnda genç erkekler olan birçok iplik baðlayýcý, þurada burada da ekmeðinden olmuþ yaþlý bir iplikçi görülür.* Dokuma tezgahlarýnýn baþýnda çoðunlukla 15-20 yaþlarýnda ve daha yaþlý, ama seyrek olarak yirmi bir yaþýný aþýncaya kadar iþbaþýnda * “Lancashire’de pamuk iþleyim dallarýnýn birkaçýnda emek ücretiyle ilgili durum çabucak deðiþti; parça baþýna ve baþka türlü çalýþan ve haftada 8 veya 9 shillingden çok kazanmayan 20-30 yaþ arasýndaki yüzlerce genç erkeðin yanýnda, ayný çatý altýnda, 10-20 shilling haftalýkla çalýþan 15 yaþýnda oðlanlar ve 16-20 yaþlarýnda genç kýzlar var”. Fabrika Denetçisi L. Horner’in raporu, Ekim 1844. Kadýn ve Aile 27 kalan kadýnlar çalýþýr. Kaba eðirme makinelerinde bile yalnýz kadýnlar, gerekli ise havalandýrma makinelerini bilemek ve temizlemek için birkaç erkek çalýþmaktadýr. Bütün bunlardan baþka fabrikalarda makaralarý (bobinleri) takýp çýkarmak için birtakým çocuklar (doffer’ler) ve odalarý gözetmek için birkaç yetiþkin erkek, buhar makinesi, marangozluk, kapýcýlýk, vb. için bir mekanikçi ve bir makineci vb. çalýþtýrýlmaktadýr. Ama asýl iþi kadýnlar ve çocuklar yapmaktadýr. Fabrikacýlar bunu da yalanlamaktadýrlar ve geçen yýl, makinelerin erkeklerin yerini almadýðýný kanýtlamak amacýyla anlamlý tablolar yayýmlamýþlardýr. Bu tablolardan, bütün fabrika iþçilerinin yarýdan biraz çoðunun (%52) kadýn ve yaklaþýk %48’inin erkek olduðu, ve bu iþçilerin yarýdan çoðunun 18 yaþýn üzerinde bulunduðu ortaya çýkmaktadýr. Bu kadarý çok iyi. Ama sayýn fabrikacýlar yetiþkinlerin kaçýnýn erkek ve kaçýnýn kadýn olduðunu bize söylemekten kaçýnmaktadýrlar. Önemli nokta da budur. Bundan baþka besbelli mekanikçileri, marangozlarý ve fabrikalarý ile herhangi bir iliþkisi bulunan yetiþkin erkekleri, belki de yazýcýlarý vb. birlikte saymakta, ve gene de bütün [sayfa 28] gerçeði söyleme cesaretini göstermemektedirler. Bu bildiriler genellikle yanlýþlýklarla doludur ve uzmanlar için çok þey kanýtlayan ve uzman olmayanlar için hiçbir þey kanýtlamayan hileli ifadeleri ve ortalama hesaplarý içermektedir, en önemli noktalarý gizlemekte ve yalnýz bu fabrikacýlarýn körlüðünü ve namussuzluðunu kanýtlamaktadýr. Lord Ashley’in 15 Mart 1844’te Avam kamarasýnda on saatlik [çalýþma] önergesiyle ilgili konuþmasýndan birkaç alýntý yapalým. Lord Ashley burada çalýþanlarýn yaþ ve seks iliþkisi üzerinde durmaktadýr ve verileri zaten Ýngiliz fabrika sanayiinin bir kesimiyle ilgili olan fabrikacýlar þimdiye kadar bunlarý yalanlamamýþlardýr. Britanya Ýmparatorluðunun 419.590 fabrika iþçisinden (1839’da) 192.887’si, nerdeyse yarýsý, 18 yaþýndan küçüktü ve 242.296’sý kadýndý ve bunlarýn da 112.192’si 18 yaþýn altýndaydý. Demek ki, geri kalan 80.695 erkek iþçi 18 yaþýn altýndaydý ve 96.599 yetiþkin erkek iþçi vardý ya da bunlarýn toplamý % 23 -genel toplamýn tam dörtte-biri bile deðil- idi. Pamuklu fabrikalarýnda iþçilerin %56¼’ü, yünlü fabrikalarýn da %69½’si, ipekli fabrikalarýnda %70½’si, keten iplikhanelerinde %70½’si kadýn ve kýzdý. Bu sayýlar yetiþkin erkek iþçilerin iþten çýkarýldýðýný belgelemek için sunulmuþtur. Ama bunu kanýtlanmýþ görmek için yalnýzca yakýndaki en iyi fabrikaya gitmek yeter. Bundan 28 Kadýn ve Aile ötürü, iþçiler için en yýkýcý sonuçlara yolaçan, onlara zorla kabul ettirilen kurulu toplumsal düzenin deðiþtirilmesi gerekir. Kadýnlarýn çalýþmasý her þeyden önce aile baðlanýn koparýr; çünkü kadýn günde 12-13 saatini fabrikada geçirirken ve erkek de ayný ya da baþka bir yerde çalýþýrken, dýþarýdaki çocuklarýn hali ne olur? ... Annelerin çalýþmasýyla genel küçük çocuk ölümlerinin arttýðý besbellidir ve olgularla, bütün kuþkularýn ötesinde, kanýtlanmýþtýr. Kadýnlar doðumdan üç-dört gün sonra gene fabrikaya dönmekte ve çocuklarýný elbette evde býrakmakta; yemek saatlerinde çocuk emzirmek ve o arada kendileri de bir þeyler atýþtýrmak için evlere koþmak zorunda kalmaktadýrlar - çocuklarýn nasýl emzirilmek gerektiði bellidir. F. Engels, ayný yapýt. s. 366-368. * Bundan baþka, fabrika kulluðunun patrona her kulluk gibi, ve hatta daha çok, Jus primae noctis* baðýþladýðý bellidir. [sayfa 29] Bu iliþkide fabrikacý, kadýn iþçilerinin vücutlarý ve albenileri üzerinde efendidir. îþten kovma, el deðmemiþ kalmak için zaten önemli hiçbir gerekçesi olmayan kýzlarýn ... bütün direncini kýrmak için ye-terli cezadýr. Fabrikacý yeterince aþaðýlýk ise ... fabrikasý ayný zamanda haremidir; ve bütün fabrikacýlarýn haklarýný kullanmamasý, kýzlarýn durumunu asla deðiþtirmez. Fabrika sanayiinin baþlangýçlarýnda, fabrikacýlarýn pek çoðu toplumsal ikiyüzlülüðü bilmeyen ve dikkate almayan yeni türediler iken, hiçbir þeyin “kazanýlmýþ” haklarýnýn kullanýmýný engellemesine izin vermediler. Fabrika iþinin kadýnýn fiziksel durumundaki etkilerini anlamak için, önce çocuklarýn iþini ve iþin niteliðim göz önünde bulundurmak gerektir. Yeni sanayinin baþlangýcýndan beri, çocuklar fabrikalarda çalýþtýrýldý; önceleri aþaðý yukarý yalnýzca daha sonra büyütülen makineler küçük olduðu için çalýþtýrýldýlar; ve hatta fabrikacýlarýn uzun yýllar için “çýrak” olarak alay alay kiraladýklarý çocuklar ýslahevlerinden alýndý. Çocuklar topluca barýndýrýlýp giydirildiler ve elbette kendilerine en büyük kayýtsýzlýk ve barbarlýkla davranan patronlarýnýn tam anlamýyla köleleri idiler. Daha 1796’da, in* Ýlk gece hakký. -ç. Kadýn ve Aile 29 saný isyan ettiren bu sisteme gösterilen açýk hoþnutsuzluðu Dr. Percival ve Sir R. Peel (þimdiki bakanýn babasý ve pamuk fabrikacýsý) öylesine etkili dile getirdiler ki, parlamentodan bir Apprentice-bül (çýraklar yasasý), çýktý, böylece en çok tepki uyandýran kötüye kullanýmlar durduruldu. Giderek özgür iþçi rekabeti doðdu ve bütün çýraklýk sistemini geçersizleþtirdi. Fabrikalar da giderek daha çok kentlerde kuruldu, makineler büyütüldü ve iþyerleri daha havalanýr ve saðlýklý hale getirildi; yetiþkin ve genç kimseler de giderek daha çok iþ buldular, ve böylece çalýþan çocuklarýn oransal sayýsý biraz azaldý, ve iþe baþlama yaþý biraz büyüdü. 8-9 yaþýndan küçük çocuklarýn çalýþtýrýlmasý gittikçe azaldý. Daha sonra, göreceðimiz gibi, yasama erki çocuklarý burjuvazinin para hýrsýndan korumak için birçok kez iþe karýþtý. Ýþçi ve özellikle fabrika iþçisi çocuklarý arasýndaki ölümlerin çokluðu, onlarýn ilk yaþlarda karþýlaþtýklarý durumun elveriþsizliðine yeterli kanýttýr... [sayfa 30] F. Engels, ayný yapýt, s. 373-374. * Fabrika iþinin kadýn vücuduna etkisi de tümüyle kendine özgüdür. Uzun çalýþma zamanýnýn yolaçtýðý biçim bozulmalarý kadýnlarda çok daha ciddi olmaktadýr; kýsmen yanlýþ, oturuþun ve leðen kemiðinin kendi geliþiminin, kýsmen de omurganýn alt kesiminin eðrilmesinin yolaçtýðý kalça çarpýlmalarý bu nedenlerden ötürü sýk sýk görülmektedir. Dr. Loudon raporunda diyor ki: “Bir kalça çarpýlmasý ve baþka birkaç hastalýk örneði ile karþýlaþmadý isem de, bu þeyler her hekimin böyle uzun bir çalýþma zamanýnýn çocuklardaki olasý sonuçlarýna örnek göstermesi gereken çeþittendir, ve ayrýca en güvenilir týp adamlarýnca doðrulanmaktadýr.” Kadýn fabrika iþçilerinin öbür kadýnlardan daha güç doðum yaptýklarýna, sýk sýk da çocuk düþürdüklerine birçok ebe ve doðum yardýmcýsý tanýklýk etmektedir, örneðin Dr. Hawkins, evid., s. 11 ve 13. Bu yetmiyormuþ gibi, bütün fabrika iþlerindeki kadýnlar topluca genel zafiyet çekmekte ve, gebe iken, doðma saatine kadar fabrikalarda çalýþmaktadýrlar -elbette, çalýþmayý daha önce býrakýrlarsa 30 Kadýn ve Aile yerlerinin kapýlmasýndan ve iþlerine son verilmesinden ve ücretlerini yitirmekten korkmaktadýrlar. Ertesi sabah doðum yapan kadýnlarýn akþam hâlâ çalýþtýklarý sýk sýk görülmektedir, fabrikalarda makinelerin arasýnda doðurmalarý bile hiç de seyrek görülen bir durum deðildir. Ve burjuva beyler bunda olaðanüstü hiçbir þey görmüyorlarsa da, gebe bir kadýný doðuracaðý güne kadar günde oniki-onüç (eskiden daha çok) saat ayakta durup sýk sýk eðilerek çalýþmaya dolaylý olarak zorlamanýn bir zalimlik, alçakça bir barbarlýk olduðunu karýlarý herhalde kabul edeceklerdir. Ama hepsi bu kadar da deðil. Doðumdan sonra ondört gün çalýþmalarý gerekmeyen kadýnlar bundan pek memnun kalmakta ve bu süreyi uzun saymaktadýrlar. Kimileri daha sekiz, hatta üç-dört gün sonra, bütün çalýþma zamanýný tamamlamak için, gene fabrikaya gelmektedirler - birinde bir fabrikacýnýn bir gözcüye þöyle sorduðunu iþittim: Falanca ve filanca kadýnlar iþe hâlâ baþlamadý mý? - Hayýr. - Doðuralý kaç gün oluyor? - Sekiz gün. - Ama çoktan iþe baþlayabilirdi. Þuradaki kadýn yalnýz üç gününü evde geçirdi. - Elbette; iþten çýkarýlma korkusu, [sayfa 31] açlýk korkusu, onu halsizliðine karþýn, acýlarýna karþýn fabrikaya sürüklüyor; iþçisinin hastalýk yüzünden evde kalmasýna fabrikacýnýn çýkarý gözyummaz, iþçiler hasta olamaz, loðusa yataðýna sýðýnamaz - yoksa fabrikacýnýn makinelerini durdurmasý ya da o yüce baþýnýn geçici bir deðiþme yüzünden aðrýmasý gerekir; ve bunu yapmaz, rahatsýzlanmaya kalkýþýnca iþçilerine yol verir. Dinleyiniz (Cowell, evid., s. 77): “Bir genç kýz kendini çok hasta hissediyor, iþini güçlükle yapabiliyor - Neden eve gitmek için izin istemiyor? - Ah, beyim, ‘patron’ bu bakýmdan çok bencil; çeyrek gün iþbaþýnda bulunmazsak, kovulmayý göze almýþýz demektir.” Ya da (Sir D. Barry, evid., s. 44); Ýþçi Thomas MacDurt’un hafif ateþi var, “hiç deðilse dört gün evde kalamýyor, çünkü iþini yitirmekten korkuyor”. ... Böyle kadýnlardan, özellikle gebeliklerinde çalýþmak zorunda olanlardan doðan çocuklar saðlýklý olamaz. Tersine, Manchester’le ilgili raporda, çok cýlýz olduklarý bildirilmektedir, ve yalnýz Barry saðlýklý olduklarýný öne sürmekte - ama denetlediði Ýskoçya’da hemen hiçbir evli kadýnýn çalýþmadýðýný da söylemektedir; onun için orada fabrikalarýn pek çoðu, Glasgow ayrý tutulursa, kýrdadýr, ve bu, çocuklarýn saðlýklý olmasýna pek çok yardým etmektedir. Manchester’in Kadýn ve Aile 31 yakýn çevresindeki iþçi çocuklarýnýn hemen hepsi þen ve saðlýklýdýr, oysa kenttekiler solgun ve sýracalý görünmektedir; ama dokuz yaþýna basar basmaz, fabrikaya gönderildikleri için, renkleri soluvermekte, ve artýk kent çocuklarýndan ayýrt edilememektedirler. Ama fabrika iþinde bir de özellikle yan etkileri olan birkaç çalýþma kolu daha vardýr. Pamuk ve keten ipliði fabrikalarýndaki birçok odada, özellikle havlama ve tarama odalarýnda göðüs darlýðýna yolaçan bir yýðýn lifli toz uçuþmaktadýr. Buna bazý bünyeler dayanýr, öbürleri dayanmaz. Ama iþçinin seçme hakký yoktur, göðsü saðlýklý olsa da olmasa da, nerede iþ bulursa o odada çalýþmak zorundadýr. Solunan bu tozun bilinen sonuçlarý kan tükürme, güç ve ýslýklý soluma, göðüste aðrýlar, öksürük, uykusuzluk, kýsaca en kötü durumlarda akciðer veremiyle biten astýmýn bütün belirtileridir. (Karþýlaþtýrýnýz: Stuart, s. 13, 70, 101, Mackintosh, s. 24 vb., Power’ýn Nottingham, Leeds, Cowell üzerine raporu, s. 60 vb., Barry, s. 12 [bir fabrikada beþ], s. 17, 44, [sayfa 32] 52, 60 vb.; Loudon, s. 13 vb.). Ama saðlýða özellikle zararlý olan, ketenin genç kýzlar ve çocuklarca yapýlan ýslak eðirilmesidir. Ýðlerden üzerlerine su sýçrar, öyle ki giysilerinin ön kesimi derinlerine kadar sürekli ýslaktýr ve zeminde her zaman su vardýr. Bu, pamuk fabrikalarýnýn iplik katlama odalarýnda da biraz böyledir, ve bunun sonucu sýk soðuk algýnlýklarý ve göðüs yangýlandýr. Kýsýk, boðuk bir ses bütün fabrika iþçilerinde, ama hepsinden çok da ýslak eðiricilerde ve katlayýcýlarda yaygýndýr. Stuart, Mackintosh ve Sir D. Barry bu iþin saðlýða aykýrýlýðýndan ve pek çok fabrikacýnýn bununla az ilgilenmesinden en etkileyici deyimlerle söz etmektedirler. Keten eðirmenin baþka bir etkisi omuzun kendine özgü çarpýlmasý, özellikle sað kürek kemiðinin iþin doðasýndan ötürü çýkýntý yapmasýdýr. Bu türlü eðirme, çýkrýkla eðirme gibi, kopan ipliklerin baðlanmasý sýrasýnda iði durdurmak için kullanýlan diz kapaklarýnda da sýk sýk hastalýklara yol açmaktadýr. Bu iki iþte makinelerin alçak olmasý ve sýk sýk eðilmek gerekmesi yüzünden vücudun geliþmesi genellikle aksamaktadýr. Manchester’da görevli olduðum pamuk fabrikasýnýn eðirme odasýnda iyi geliþmiþ, boylu poslu bir tek kýz gördüðümü anýmsamýyorum; hepsi ufak tefekti, kötü geliþmiþti ve þiþmandý, vücut biçimleri kesinlikle çirkindi. Ama bütün bu hastalýklardan ve kötü biçimlenmelerden baþka, iþçilerin kemikleri baþka türlü de zarar görmektedir. Makineler arasýnda çalýþmak bir sürü kazaya yolaçmakta ve dolayý- 32 Kadýn ve Aile sýyla iþçiler kýsmen ya da tümüyle iþlerini yapamaz hale gelmektedirler. F. Engels, ayný yapýt, s. 383-386. * Bir yýðýn hastalýk yalnýzca burjuvazinin iðrenç para hýrsýndan doðmaktadýr! Kadýnlar doðuramaz hale gelmekte, çocuklar çarpýkçurpuk geliþmekte, erkekler zayýf düþmekte, kollar ve bacaklar ezilmekte, bütün kuþaklar bozulmakta, ve bütün bunlar yalnýzca burjuvazi kesesini doldursun diye olmaktadýr! Ve gözeticilerin çocuklarý yataklarýndan nasýl çýrýlçýplak çýkardýklarý, çocuklarýn, giysileri kollarýnda, tekme tokat nasýl fabrikalara koþturulduðu (örneðin Stuart, s. 39 [sayfa 33] ve baþkalarý), tokatlanarak nasýl uyandýrýldýðý, buna karþýn iþbaþýnda nasýl uyuyakaldýðý, uyuklayaduran zavallý bir çocuðun gözetici baðýrýnca sýçrayýp, durmuþ olan makinesini kapalý gözlerle nasýl çalýþtýrdýðý okunursa; eve gidemeyecek kadar yorgun düþen çocuklarýn uyumak için kurutma odasýndaki pamuklarýn altýna nasýl gizlendiði, ve ancak kayýþlarla dövülerek fabrikadan çýkarýlabildiði, yüzlerce çocuðun uykusuzluktan ve iþtahsýzlýktan akþam yemeði yemeyecek kadar bitkin bir halde her akþam eve nasýl döndüðü, ana-babalarýnýn onlarý yataklarýnýn yanýnda dua ederken diz çökmüþ durumda uyuyakalmýþ bulduðu okunursa; bütün bunlar ve hepsi de yeminle doðrulanan, birçok tanýðý olan, komiserlerin bile inanýlýr saydýðý adamlarýn bildirdiði daha baþka yüzlerce alçaklýk ve rezillik bu bir tek raporda okunursa; bunun “liberal” bir rapor, Tory’lerin ilk raporunu gerçekleþsizleþtirmek için düzenlenmiþ bir burjuva rapor olduðu, komiserlerin bile burjuvaziden yana olduðu ve her þeyi istemeyerek rapor ettiði düþünülürse - insanseverliði ve fedakârlýðý ile çalým satan, oysa biricik amacý kesesini d tout prix* doldurmak olan bu sýnýfa içerlememek, öfkelenmemek elde mi? F. Engels, ayný yapýt, s. 388-389. * Ne pahasýna olursa olsun. -ç. Kadýn ve Aile 33 * Eðirme iþlemi katý bir iþbölümü ile çok karýþýk bir hale getirilmiþtir ve bir yýðýn dalý vardýr. Önce iplik eðrilir; bunu ondört yaþýndan büyük kýzlar (winders) yapar; ... sonra erkek iþçi, makineden enli bir kumaþ gibi çýkan uçlarý büker ve çok küçük çocuklar birleþik iplikleri çekerek birbirinden ayýrýr. ... Eðiricilerin de threader’lar gibi belirli bir çalýþma zamaný yoktur, çünkü bir makinenin makaralarý dolar dolmaz oraya çaðrýlýrlar; ve çünkü erkek iþçiler geceleri de uç büker, onun için her zaman fabrikaya ya da bükücüler odasýna çaðrýlabilirler. Bunun sonucu olan çalýþma kuralsýzlýðý, sýk sýk gece çalýþmak, düzensiz yaþamak, fiziksel ve moral bir yýðýn hastalýða yolaçar. [sayfa 34] F. Engels, ayný yapýt, s. 410-411. * Eðirme iþleminin baþka bir dalý, dantelâ örme, tarýmla da uðraþýlan Northampton, Oxford, Bedford ve Buckingham kontluklarýnda ve pek çoðu çocuk ve genç yaþta olan, kötü beslenmekten genellikle sýzlanan ve pek seyrek et yiyebilen kimselerce yapýlýr. Ýþin kendisi saðlýða son derece aykýrýdýr. Çocuklar küçük, kötü havalandýrýlan, nemli odalarda, sürekli oturarak ve dantelâ yastýklarýna eðilerek çalýþýrlar. Vücudu bu yorucu durumda desteklemek için kýzlar tahta balinalý bir korse kullanýrlar ki, bu balinalar kemikleri henüz çok yumuþak olan çocuk yaþtaki pek çok kimsede, eðilmiþ durumda iken göðüs kemiðinin ve kaburgalarýn konumunu tümüyle bozmakta ve dar-göðüslülüðe yolaçmaktadýr. Pek çoðu, bu yüzden, oturarak çalýþmasýnýn ve kötü havanýn sonucu olan sindirimsizliðin en acý verici etkilerine bir süre dayandýktan sonra, veremden ölmektedir. Hemen hiç eðitimsizdirler, pek azý ahlaki eðitim görmüþtür, hepsi de süslenmeye düþkündür. Bunlardan ötürü ahlaki durumlarý çok kötüdür ve aralarýnda orospuluk etmeyen yok gibidir. (Ch. Empl. Com., Burns, Report.) Burjuvazinin güzel hanýmlarýna dantelâlarla bezenme sevincini yaþatmak için toplumun ödediði fiyat budur - çok ucuz sayýlmaz, deðil mi? Yalnýz birkaç bin kör iþçi, yalnýz veremli birkaç prole- 34 Kadýn ve Aile ter kýz, hastalýklý bir ayaktakýmý kuþaðý, hastalýklarýný gene ayný ölçüde aþaðý sýnýftan çocuklarýna ve torunlarýna kalýt býrakacak bir kuþak - bu nedir ki? Hiçbir þey, hiçbir þey! Bizim Ýngiliz burjuvazimiz Hükümet Komisyonunun raporunu kayýtsýzca bir yana koyacak ve karýlarý ile kýzlarý önceden olduðu gibi gene dantelâlarla bezenecek. F. Engels, ayný yapýt, s. 412-413. * Gariptir ki, burjuvazinin hanýmlarýnýn bezenmesine yarayan bu metalarýn üretimi, o iþte çalýþan iþçilerin saðlýðý bakýmýndan en acýklý sonuçlarýn doðmasýný gerektirmektedir. Bunu daha önce dantelâ örmede görmüþtük ve söylediklerimizin kanýtlarýyla Londra’nýn giysi diken maðazalarýnda [sayfa 35] bir daha karþýlaþýyoruz. Bu kuruluþlar bir yýðýn genç kýz çalýþtýrmaktadýr -hepsinin 15.000 kiþi olduðu söylenmektedir-; bunlar, evlerde yatýp kalkmakta ve yemektedirler, çoðu kýrdan gelmiþtir, bu yüzden patronlarýn tam kölesidirler. Yýlda 4 ay süren moda mevsiminde, en iyi kuruluþlarda bile günlük çalýþma süresi onbeþ, ve, araya baþka iþler girerse, onsekiz saattir; ama bu mevsimde hiçbir zaman belirlemesi olmadan çalýþýlýr, öyle ki kýzlar yirmidört saatte asla altý ve çoðu zaman üç-dört, ve sýk sýk olduðu gibi bütün gece çalýþmak zorunda kalmazlarsa, iki saatten çok dinlenme ve uyuma zamaný bulamazlar ve ondokuz-yirmiiki saat çalýþýrlar. Çalýþmalarýna konan biricik sýnýr, iðneyi bir dakika için kullanamayacak kadar kesin fiziksel yeteneksizliðe uðramalarýdýr. Bu çaresiz yaratýklarýn dokuz gün boyunca soyunmadýklarý ve çok çabuk atýþtýrabilsinler diye yemeklerinin küçük parçalar halinde önlerine konduðu bir þiltede arasýra bir an dinlenebildikleri olur; sözün kýsasý, bu mutsuz kýzlar modern köleciliðin moral kamçýsý -iþten kovma korkutmasý- ile, deðil 14-20 yaþlarýndaki narin kýzlarýn, güçlü kuvvetli bir adamýn bile dayanamayacaðý böyle sürekli ve uzun bir iþte tutulmaktadýrlar. Bundan baþka, çalýþma odalarýnýn ve uyuma yerlerinin nemli havasý, iki büklüm durmaktan ileri gelen kötü sindirim, ama hepsinden çok da, uzun zaman çalýþmak ve temiz havadan yoksunluk, kýzlarýn saðlýðý bakýmýndan kötü sonuçlar doðurmaktadýr. Yorgunluk, bitkinlik, halsizlik, iþtahsýzlýk, omuzlarda, sýrtta ve kalçalarda aðrýlar, ama özellikle baþaðrýlarý hemen baþlar; Kadýn ve Aile 35 sonra omurga eðrilmesi, çabucak yakýn-görmezleþen gözlerde þiþme, sulanma ve aðrýlar, öksürük, göðüs darlýðý gibi kadýn organizmasýna özgü bütün geliþim bozukluklarý görülür. Birçok halde gözler öylesine yýpranýr ki onmaz bir körlük baþlar; ve görüþ iþi sürdürmeye yetecek kadar iyi kalýrsa, bu kýzlarýn kýsa, acýklý yaþamýna çoðu zaman verem son verir. Bu iþi yeterince erken býrakanlarda bile, vücut saðlýðý sürekli bozuk kalýr, bünyenin direnci kýrýlýr; böyleleri sürekli, özellikle evlenince, zayýf ve halsiz olur ve hastalýklý çocuklar dünyaya getirir. Komiserin (Ch. Empl. Comm.) görüþtüðü bütün hekimler, saðlýðý bozup erken bir ölüme yolaçmada bundan daha etkili bir yol bulunamayacaðýný bildirerek sözbirliði etmiþlerdir. ... Londra’da dikici kýzlar da ayný acýmasýzlýkla, yalnýz biraz [sayfa 36] daha dolaylý olarak, sömürülmektedir. Korse yapýmýnda çalýþan kýzlarýn zor, yorucu, göze zararlý bir iþleri vardýr; ve aldýklarý ücret nedir? Bunu bilmiyorum, ama biliyorum ki kendisine verilen malzeme için kefalet yatýrmasý gereken ve iþi tek tek dikicilere daðýtan aracý parça baþýna 1½ peni, 15 Prusya feniði almaktadýr. Onun payý, en az ½ peni, bundan düþülmekte, ve zavallý kýzýn cebine en çok 1 peni girmektedir. Boyunbaðý diken kýzlar, günde onaltý saat çalýþmakla yükümlüdürler ve haftada ellerine 4½ þilin, 1½ Prusya taleri geçmektedir ki, bununla da en ucuz Alman kentinde 20 gümüþ kuruþla satýn alýnabilecek þeyleri almaktadýrlar.* Ama en kötüsü gömlek dikenlerin halidir. Sýradan bir gömlek için 1½ peni almaktadýrlar - eskiden 2-3 peni alýyorlardý, ama burjuva-radikal bir resmî makamýn yönettiði St. Pancras yoksullarevi, iþi 1½ peniye almaya baþlayalý beri dýþardaki zavallý kadýnlar da öyle yapmak zorunda kaldýlar. Günde onsekiz saatlik bir çalýþmayla bitirilebilen ince, süslü gömlekler için 6 peni, 5 gümüþ kuruþ ödenmektedir. Bu dikici kadýnlarýn ücreti buna göre ve iþçi kadýnlarý ve patronlarý da içeren kimselerin tanýklýklarýna göre, geceyarýlarýna kadar süren bir çalýþmadan sonra, haftada 2½ -3 þilindir! Bu utanç verici barbarlýðýn üstüne tüy diken, dikici kadýnlarýn kendilerine emanet edilen malzemenin bedelinin bir kesimini depozit olarak yatýrmak zorunda olmalarýdýr; patronlarýn da çok iyi bildikleri gibi, malzemenin bir kýsmýný rehine koymadan yapamazlar ve zarar etmeden rehinden kurtaramazlar; ya da, 1843 Kasýmýnda bir dikici kadýnýn baþýna geldiði * Karþ: Weekly Dispatch, 17 Mart 1844. 36 Kadýn ve Aile gibi, malzemeyi rehinden kurtaramazlarsa sulh mahkemesine gitmek zorunda kalýrlar. Bu duruma düþen ve ne yapýlmasý gerektiðini bilmeyen zavallý bir kýz, 1844 Aðustosunda, kendisini kanala atarak, yaþamýna son verdi. Bu kadýnlar, çoðu zaman, küçük tavanarasý odalarýnda en büyük yoksulluk içinde yaþarlar, birçoðu yerin elverdiði ölçüde bir tek odaya doluþmuþtur ve kýþýn odadaki biricik ýsýnma aracý çalýþanlarýn bedensel sýcaklýðýdýr. Orada iþlerine eðilmiþ olarak otururlar ve sabahtan geceyarýsý dörde ya da beþe kadar dikerler, birkaç yýlda saðlýklarý bozulur ve vakitsiz ölüp giderler, üstelik o sýrada en sýradan gereksinmelerini gideremezler.* [sayfa 37] Ve o sýrada aþaðýda, yüksek burjuvazinin saltanat arabalarý geçer ve belki on adým ötede bayaðý bir züppe bir gecede onlarýn bir yýlda kazanabildiðinden daha çok para harcar.... F. Engels, ayný yapýt, s. 426-429. * Bu farklý, çoðu zaman birleþmiþ, çoðu zaman ayrýlmýþ iþçi kesimleri -dernek üyeleri, çartistler ve sosyalistler- eðitimi geliþtirmek için kendi baþlarýna birçok okul ve okuma odasý kurmuþlardýr. Her sosyalist ve hemen hemen her çartist kuruluþun, ve tek tek birçok derneðin böyle bir yeri vardýr. Burada çocuklar burjuvazinin bütün etkilerinden uzak proleter bir eðitimden geçirilir ve okuma odalarýnda hemen yalnýz proleter dergiler ve kitaplar bulunur. Bu okullar, onlara benzer birkaç kurumu, “Mechanics Institutions”, proleter etkilerden kurtarmayý ve burjuvaziye yararlý bilimleri iþçiler arasýnda yayan organlar haline getirmeyi baþaran burjuvazi için çok tehlikelidir. Burada, þimdi, iþçiyi burjuvaziye karþý muhalefetten alýkoyan ve ona belki de burjuvaziye para getirecek buluþlar yapma yolunu açacak doðal bilimler öðretiliyor - oysa doðal bilimler iþçiye þimdi gerçekten hiç yararsýzdýr, çünkü iþçi kendi büyük kentinde ve uzun * Þimdiki Ýngiliz mizahçýlarýn en yeteneklisi ve bütün mizahçýlar gibi insani duygularla dolu, ama her türlü ruhsal enerjiden yoksun Thomas Hood, dikici kadýnlarýn yoksulluðu bütün gazeteleri doldurduðu zaman, 1844 yýlýnýn baþlarýnda güzel bir þiir yayýmladý: “The Song of the Shirt”, Gömleðin Türküsü adlý bu þiir kimi burjuva kýzlarýn gözlerinden acýmalý ama yararsýz gözyaþlarý akýttý. Þiiri burada yineleyebilmeme yeter yerim yok; ilkin Punch’ta çýktý ve sonra gazetelerde yer aldý. Dikici kadýnlarýn durumu o zamanlar bütün gazetelerde söz konusu edildiði için özel alýntýlar yapmak gereksizdir. Kadýn ve Aile 37 iþgününde, doðayý çoðu zaman bir kez bile görmemektedir; burada putu serbest rekabet olan ulusal ekonomi (Nationalökonomie) vaaz edilmektedir ki, bunun iþçi için biricik sonucu, sessizce haklarýndan vazgeçip açlýktan ölmekten daha akýllýca hiçbir þey yapamayacaðýdýr; burada bütün eðitim, egemen politikaya ve dine karþý uysallýða, boyun eðmeye, hizmete yöneltilmiþtir, öyle ki bu eðitim iþçi için yalnýzca sessiz itaatin, edilgenliðin, yazgýsýna boyun eðmenin sürekli bir vaazýdýr. [sayfa 38] Ýþçi yýðýný bu kurumlardan elbette hiçbir þey beklememekte ve proleter okuma odalarýna, doðrudan doðruya kendi çýkarlarýyla çakýþan iliþkilerin tartýþmasýna dönmektedir - ve o zaman kendini beðenmiþ burjuvazi kendi Dixi et Salvavi’sini* söylemekte ve “kötü niyetli demagoglarýn öfkeli palavralarýný saðlam bir eðitime yeð tutan” bir sýnýftan tiksintiyle yüzçevirmektedir. Öte yandan, iþçi de, burjuvazinin çýkarýný gözeten ikiyüzlülüklerle karýþtýrýlmamýþ, anlamlý, doðalbilimsel, estetik ve ulusal ekonomik konularda, bütün proleter kurumlarda özellikle sosyalist olanlarda sýk sýk verilen ve çok iyi izlenen derslerde “saðlam bir eðitim”den geçmektedir. Kadife ceketleri artýk iliklenmeyen iþçilerin yerbilimsel, gökbilimsel ve baþka konularda Almanya’daki eðitilmiþ bazý burjuvalardan çok daha bilgilice konuþtuklarýný sýk sýk iþittim. Ve Ýngiliz proletaryasýnýn kendini eðitmeyi ne kadar iyi baþardýðý surdan bellidir ki, yeni felsefi, politik ve þiirsel yazýnýn çýðýr açan yapýtlarýný hemen hemen yalnýz iþçiler okumaktadýr. Toplumsal durumun uþaðý ve baðlý olduðu önyargýlarýyla burjuva, gerçekten ileri bir adým atan her þey karþýsýnda korkmakta, haç çýkarmaktadýr; proleterin ise böyle þeylere gözleri açýktýr ve bunlarý zevkle ve baþarýyla incelemektedir. Bu bakýmdan sosyalistler proletaryanýn eðitimi için pek çok þey yapmýþlar, Fransýz materyalistlerini, Helvétius’u, Holbach’ý, Diderot’yu vb. çevirmiþler ve ayrýca en iyi Ýngilizce yapýtlarýn ucuz baskýlarýný yaymýþladýr. Strauss’un Ýsa’nýn Yaþamý, Proudhon’un Mülkiyeti, hemen yalnýz proleterler arasýnda dolaþmaktadýr. Shelley, dahi peygambersel Shelley, ve varolan toplumla ilgili duyumsal kýzgýnlýðý ve acý yergileriyle Byron, okurlarýnýn pek çoðunu iþçiler arasýnda bulmaktadýr; burjuvalarýn yalnýz bugünün ikiyüzlü ahlakýna uygun olarak kýsaltýlýp iðdiþ edilmiþ yayýnlarý “aile baskýlarý” vardýr. Son çaðýn en büyük pratik filozoflarýndan ikisi, Bentham ve * Söyledim ve kurtuldum. 38 Kadýn ve Aile Godwin, özellikle ikincisi, yalnýz proletaryanýn mülkiyetindedir; Bentham’ýn. köktenci (radikal) burjuvazi arasýnda bir okulu varsa da, onun öðretisini bir adým daha ileri götürmeyi yalnýz proletarya ve sosyalistler baþarmýþtýr. Proletarya bu temel üzerine kendi yazýnýný kurmuþtur; bu, çoðunlukla gazetelerden ve [sayfa 39] kitapçýklardan oluþmuþtur ve içerik bakýmýndan bütün burjuva yazýndan çok daha ilerdedir. Daha sonra bu nokta üzerinde gene durulacaktýr. Bir þey daha belirtilmelidir: Fabrika iþçileri, ve onlar arasýnda özellikle pamuklu dokuma iþçileri, iþçi hareketinin çekirdeðini oluþturmaktadýrlar. Lancashire ve özellikle Manchester en kuvvetli iþçi birliklerinin konutu, çartizmin merkezî noktasý, en çok sosyalist bulunan yerdir. Fabrika sistemi bir iþ dalýna ne kadar sokulursa, iþçiler harekete o kadar çok katýlmaktadýrlar; iþçiler ile kapitalistler arasýndaki karþýtlýk ne kadar keskinse, iþçideki proleter bilinç o kadar geliþmiþ, o kadar keskindir. Birmingham’lý küçük patronlar, bunalýmlardan zarar görmelerine karþýn, proleter çartizm ile bakkalca köktencilik (Radikalismus) arasýnda mutsuz bir orta noktada bulunmaktadýrlar. Ama, genellikle, bütün sanayi iþçileri sermayeye ve burjuvaziye karþý þu ya da bu biçimde bir direnç kazanmýþlardýr, ve þu noktada birleþmiþlerdir: “Working Men” iþçiler -ki bu, gurur duyduklarý bir unvandýr ve çartist toplantýlarda alýþýlmýþ hitaptýr- olarak, bütün mülk sahipleri karþýsýnda kendi çýkarlarý ve ilkeleri ve kendi görüþleriyle kendine özgü bir sýnýf oluþturmaktadýrlar, ve ulusun kuvveti ve geliþme yeteneði bu sýnýfta bulunmaktadýr. F. Engels, ayný yapýt, s. 453-455. * Ayný þey daha yaþlý kýzlar ve kadýnlar için de geçerlidir. En acýmasýz biçimde aþýrý çalýþtýrýlýrlar. Hemen her zaman en acý veren bir ölçüye ulaþan bu yorgunluk, bünyeyi etkilemekten geri kalmaz. Böylesine aþýrý bir çalýþmanýn ilk sonucu, bütün yaþam gücünün, kaslarýn tek yanlý geliþmesi için kullanýlmasýdýr, öyle ki çekme ve itme sýrasýnda özellikle çalýþan kol, bacak, sýrt, omuz ve göðüs kaslarý olaðanüstü geliþirken vücudun geri kalan her yaný besinsizlik çeker ve cýlýz kalýr. Her þeyden önce geliþme yavaþlar ve geri kalýr; aþaðý yukarý bütün maden iþçileri Kadýn ve Aile 39 kýsa boyludur. ... Sonra erinlik (buluð) delikanlýlarda da kýzlarda da , -delikanlýlarda 18 yaþýnda kadar- gecikir... Çocukluk çaðýnýn uzamasý aslýnda durdurulmuþ geliþmenin bir kanýtýndan baþka bir þey deðildir ve daha sonraki yaþlarda meyvelerini vermekten geri kalmaz. [sayfa 40] F. Engels, ayný yapýt, s. 460-461. * Bütün maden iþçilerinin aþýrý çalýþmasý, bellidir ki, içkiye düþkünlüðe yolaçar. Cinsiyetlerin iliþkisine gelince, ocaklardaki sýcaklýk yüzünden erkekler, kadýnlar ve çocuklar pek çok durumda çýplak ve çoðu zaman nerdeyse çýplak çalýþýrlar, ve karanlýk, ýssýz ocaklarda bunun sonuçlarýnýn neler olabileceðini herkes kendisi düþünebilir. Burada evlilik dýþý çocuk sayýsý yeraltýndaki yarý yabanýl insanlar arasýnda neler geçtiðini göstermekte, ama cinsiyetler arasýndaki yasal olmayan iliþkinin kentlerde olduðu gibi henüz orospuluða varmadýðýný da kanýtlamaktadýr. Kadýnlarýn çalýþmasý, fabrikalarda ayný sonuçlarý doðurur, aile baðlarýný çözer ve anneyi ev iþlerini kesinlikle yapamaz duruma getirir. Ch. E. Rept, parlamentoya sunulduðu zaman, Lord Ashley, maden ocaklarýnda kadýnlarýn çalýþmasýný tümüyle yasaklayan ve çocuklarýnkini çok sýnýrlayan bir yasa önergesi vermekte elini çabuk tuttu. Yasa çýktý, ama pek çok çevrede ölü bir metin olarak kaldý, çünkü uygulanmasýný görmek üzere maden ocaðý denetçileri bile atanmadý. Ocaklarýn bulunduðu kýrsal bölgelerde yasanýn çiðnenmesi zaten çok kolaydýr; onun için, Ýskoçya’daki Dük Hamilton Ocaklarýnda altmýþtan çok kadýn çalýþtýrýldýðýný Maden Ýþçileri birliðinin Ýçiþleri bakanlýðýna resmen bildirmesi, ya da Manchester Guardian’ýn birinde haber verdiði gibi, yanýlmýyorsam, Wigan yakýnýndaki ocakta bir patlama sýrasýnda bir kýz çocuðunun can vermesi ve yasalsýzlýðýn böylelikle günýþýðýna çýkmasýyla artýk hiç kimsenin ilgilenmemesi bizi þaþýrtmamalýdýr. Tek tek durumlarda kadýnlarýn çalýþtýrýlmasý durdurulmuþ olabilir, ama genellikle eski durum deðiþmeden sürmektedir. [sayfa 41] F. Engels, ayný yapýt, s. 464-465. 40 Kadýn ve Aile * Sözde liberal okuldan olan birkaç politikacý “burjuvazinin ve iþçi sýnýfýnýn birliði” üzerine çok gevezelik ediyor, ama düþünce saçma bir kuruntudur. Geniþ bir uçurum, giriþimciyi iþçiden - efendiyi uþaktan ayýrýyor. Hizmet personeliyle ilgili olarak Talfourd’un son eleþtirel sözleri bile þöyle: “Rahatýmýz ve gereksinmelerimizin giderilmesi için hizmet ederek konutlarýmýzda sürekli kalan, sanki baþka bir dünyanýn insanlarýymýþlar gibi eðilimlerine ve karakterlerine pek az güvendiðimiz erkeklerin ve kadýnlarýn çevremizde çoðaldýðýný düþünmek ne kadar acý.” “Her iki dünyanýn” söz konusu insanlarýyla ilgili hiç bir anlaþmazlýk olamaz, burjuvazinin hanýmlarý -kölelikten kendi öz ve oldukça yeni kurtuluþlarýný unutarak- hizmetçilerini aþaðý dünyanýn iþareti olarak “baþlýk” giymeye zorluyor, ve mülk ve akar ayýrdedici özelliklerinin deðil, tersine, paranýn ayýrdedici özelliklerinin yitebileceði korkusuyla, hizmetçi kýzlarýn güzel giyinmelerine ancak seyrek olarak izin veriyorlar. Karl Marks,”Die Englische Bourgeoisie”, Marks-Engels, Werke, Band 10, Berlin 1961, s. 467. * Her beygir-gücüyle iþletilen makinelerin sayýsý büyük ölçüde artarken, beygir-gücü baþýna çalýþan kiþilerin sayýsý deðiþmeden, yani ortalama 4 kiþi kaldý. Bu, aþaðýdaki tabloda görülüyor: [Fabrikalar] Pamuk fabrikalarý Yün fabrikalarý Kammgarn fabrikalarý Keten fabrikalarý Ýpek fabrikalarý Genel Toplam Çalýþan Kiþilerin Toplam Sayýsý 1838 1850 1856 259.104 330.924 379.213 54.808 74.443 79.091 31.628 79.737 87.794 43.557 68.434 80.262 34.303 42.544 56.137 423.400 596.082 682.479 Kadýn ve Aile 41 [sayfa 42] 1838’de yalnýz el tezgâhlarýnda dokuyanlarýn ve ailelerin aþaðý yukarý 80.000 kiþiye ulaþtýðý düþünülürse, çalýþanlarýn toplam sayýsý (682.479) gerçekten küçük görünüyor. Aþaðýdaki tablo, çalýþanlarýn emek-güçlerinin farklý kategorilerinin yüzde oranýný gösteriyor: [Yýllar] Çocuklar 13 yaþýn altýnda Genç erkekler 13-18 yaþlarýnda 5,9 6,1 6,6 16,1 11,5 10,6 1838 1850 1856 Kadýnlar 13 Erkekler 18 yaþýn üstünde yaþýn üstünde 55,2 22,8 55,9 26,5 57,0 25,8 Karl Marks, “Das Englische Fabriksystem”, Marks-Engels, Werke, Band 12, Berlin 1961, s. 192. [sayfa 43] * Makinelerin Yolaçtýðý Kazalar Yetiºkinler Gençler e. k. e. k. Ölümcül kazalar 14 3 7 2 Sað kolun ya da sað elin kesilmesi 5 6 3 1 Sol kolun ya da sol elin kesilmesi 4 1 7 3 Sað elin bir parçasýnýn kesilmesi 23 24 29 22 Sol elin bir parçasýnýn kesilmesi 16 17 21 18 Bacaðýn ya da ayaðýn bir parçasýnýn kesilmesi 5 1 Kol, bacak ve gövde kemiklerinin kýrýlmasý 30 11 43 11 El ya da ayak kýrýðý 39 43 30 37 Baþ ve yüz yaralanmasý 20 17 23 19 Yarýlmalar, ezilmeler ve yukarda sayýlmayan baþka yaralanmalar 268 255 315 352 Yaralanma Çeºidi Toplam Toplam Çocuklar e. k. 2 2 1 1 15 7 8 7 30 59 26 Kadýn ve Aile 30 16 16 120 87 - 6 - 6 11 20 11 4 15 4 84 89 54 26 95 40 110 184 94 128 66 711 673 1384 1100 947 2047 163 66 229 21 10 ... Raporlar bu altý ayda olaðanüstü iþ etkinliði olduðuna hep birlikte tanýklýk ediyor. Emek-gücüne talep öylesine büyüktü ki, birkaç sanayi dalýnda iþçi arzý yetersizdi. Bu güçlük yün fabrikalarýnda 42 Toplam - 424 377 479 465 197 105 Makinelerin Yolaçmadýðý Kazalar 83 Birlikte e. k. 23 7 9 7 12 4 67 53 45 42 daha az baþattý; oralarda, iyileþtirilmiþ makineler fabrikacýlara emekgücü, özellikle genç emekgücü [sayfa 44] darlýðý yüzünden birçok makinenin çalýþmadýðý pamuk ve kammgarn fabrikalarýnda olduðundan daha az elemeði kullanmaya izin veriyordu. Bu geçici emekgücü darlýðýný gidermek için geçmiþte kötü birkaç yöntem kullanýlýyordu. Fabrika sisteminin çocukluk çaðýnda fabrikacýlar emek-gücü darlýðý çekince, bu emek-gücü, zorunlu olarak, uzak cemaatlerin yoksulevlerinden saðlanýyordu; onlar, belirli bir sayýda çýrak, fabrikacýlara uzun yýllar için anlaþmayla baðlanan küçük çocuklar gönderiyorlardý. Çocuklar bir kez çýraklýða verilince, yoksullar-yasasý memurlarý, yararsýz yiyicilerden kendilerini kurtardýklarý için söz konusu cemaatleri kutluyorlar, fabrikacýlar ise alýþveriþten en çok kâr saðlamaya koyuluyor, çocuklarý en ekonomik araçlarla besliyor ve emek-gücü olarak verebilecekleri her þeyi onlardan posalarýný çýkararak alýyorlardý. ... Ama makinelerde iyileþtirmeler yapýldýðý için, iþ canlanýrken ve yöredeki nüfus, emek-gücünü iplik fabrikalarýnýn kullanýmýna tümüyle veremezken, baþka bir çeþit emek-gücü darlýðý doðuyordu. Bu fabrikacýlar Ýrlanda’ya adamlar gönderip Ýrlandalý aileler getirtiyorlardý. Ama Ýrlanda, Ýngiltere’nin talebine göre emekgücü gereksinmesini karþýlayabilen pazar olarak tükendi, ve fabrikacýlar, güney ve batý Ýngiltere’deki kontluklardan yeni bir iþ alanýna çekilmek için, kuzey kontluklarýndaki ücretlerle kandýrýlabilecek aileler aramak zorunda kaldýlar. Ailelere fabrika bölgelerine taþýnmalarý için sunulan kazançlarý anlatmak için ülkenin her yerine aracýlar gönderiliyordu; ve bunlar kuzeye göç için anlaþmalar yapma yetkisiyle donatýlmýþlardý. Birçok aileyi, bu aracýlar yola çýkarmýþ olmalýdýr. Bununla birlikte bir adamýn karýsý ve çocuklarý ile bir fabrika iþine yerleþmesinin özel sakýncasý, çabucak öðrenen ve iþlerine oldukça kýsa bir sürede yararlý olan genç aile üyelerinin çok aranmasý, oysa fabrika iþinde deneyimsiz olan erkeðin ve karýsýnýn emekgücüne özel bir gereksinme olmamasýdýr. Bu, birkaç fabrikacýnýn eski çýraklýk sistemine belirli bir ölçüde dönmesine yolaçtý. [sayfa 45] K. Marks, “Die Lage in der britischen Fabrikindustrie” Marks-Engels, Werke, Band 15, s. 78-80. * Kadýn ve Aile 43 Makine kendini iþleten gücü kendisi içerdiði için, kas gücü deðerden düþtü. - Kadýn ve çocuk emeði, þimdiye kadar ücretli çalýþmayan aile üyelerinin iþe alýnmasý ile ücretli iþçi sayýsýnýn çabucak artmasý. Böylece erkeðin emek[-gücünün] deðerinin bütün aileye bölünmesi, ve deðerden düþmesi. - Þimdi dördü sermaye için yalnýz emek deðil, üstelik artý-emek de saðlamak zorundadýr. Eskiden yalnýz erkeðin çalýþmasýyla geçinen aile böyle geçinir. Böylece sömürü gereçleri ile birlikte sömürü derecesi de artar. s. 383. Eskiden emek-gücünün satýmý ve satýnalýmý bir özgür kiþiler iliþkisidir, þimdi yetiþkinleþmemiþler ya da yarý-yetiþkinler satýn alýnýr, iþçi þimdi karýsýný ve çocuðunu satar, köleci olur. Örnekler: s. 384-385. Fiziksel yýpranma - tarýmsal iþletmelerin sýnaileþmesi (Gansystem) ile iþçi çocuklarýnda ölüm artýþý, s. 387. Moral yýpranma, s. 389. Buna karþý fabrikacýlarýn eðitim kayýtlarý ve direnmesi, s. 390. Kadýnlarýn ve çocuklarýn fabrikaya girmesi sonunda erkek iþçilerin kapitalist despotluða direnmesine yol açar. s. 391. Ama makine, yerinden olan erkek iþçinin boþta kalmasýyla, kadýnlarýn ve çocuklarýn iþe alýnmasýyla olduðu gibi, sermayenin yasasýna boyun eðmek zorunda olan bir fazla iþçi nüfusu da üretir. Dolayýsýyla iþgününün bütün ahlaki ve doðal sýnýrlarýný çiðner. Dolayýsýyla iþ zamanýný kýsaltmanýn en etkili aracý, iþçinin ve ailesinin bütün ömrünü sermayenin yararlanmasý için yedek çalýþma zamanýna dönüþtürmenin en þaþmaz aracý olur. s. 398. F. Engels, “Konspekt über Das Kapital” Marks-Engels, Werke, Band 16, Berlin 1962, s. 281, 282. * Burjuva istatistikçileriniz, size, örneðin Lancashire’daki fabrika iþçisi ailelerin ortalama ücretinin arttýðýný açýklayacaklardýr. Unutuyorlar ki, aile baþkanýnýn, erkeðin emeðinin yerine, þimdi karýsý ve belki üç ya da dört çocuðu, sermayenin Juggernaut’unun tekerlekleri altýna atýlmýþtýr ve toplam emeklerinin toplam ücretinin aileden sýzdýrýlan artýmý kesinlikle [sayfa 46] uygun düþmemektedir. K. Marks, Lohn, Preis und Profit, 44 Kadýn ve Aile Marks-Engels, Werke, Band 16, Berlin 1962, s. 145. K. Marks, “Ücret, Fiyat ve Kâr”. Ücretli Emek ve Sermaye -Ücret, Fiyat ve Kâr. Sol Yayýnlarý, Ankara 1992, s. 119. * Makine kullanýmýnýn baþka bir sonucu, kadýnlarýn ve çocuklarýn fabrikalara sürülmesidir. Böylelikle kadýn, toplumsal üretimimizin etkin bir gücü olmuþtur. Eskiden kadýn ve çocuk emeði aile çevresinde kullanýlmýþtýr. Bununla, kadýnlarýn ve çocuklarýn toplumsal üretimimizde yer almasý kötüdür demek istemiyorum. Ýnanýyorum ki dokuz yaþýndan sonra her çocuk zamanýnýn bir kesimini üretken iþle uðraþarak geçirmelidir, bununla birlikte çocuklarýn bugünkü koþullarda çalýþmaya zorlandýklarý yol, iðrençtir.... K. Marks, “Aufzeichnung einer Rede von Karl Marks über die Folgen der Anwendung von maschienen durch die Kapitalisten”, Marks-Engels, Werke, Band 16, s. 553. * Sanayinin kapitalist temel üzerinde geliþmesi, çalýþan yýðýnlarýn yoksulluðunu ve sefaletini toplumun bir yaþam koþulu haline getirdi. Suç sayýsý yýldan yýla arttý. Eskiden güpegündüz korkusuzca ortalýkta dolaþan feodal kötülükler yok edilmemiþti, ama geçici olarak arka plana itilmiþti. Böylelikle þimdiye kadar ancak gizlice iþlenen burjuva kötülükler bol bol çiçek açtý. Ticaret giderek dolandýrýcýlýða geliþti. Devrimci dövizin “kardeþlik”i rekabet savaþýnýn yalan-dolanlarýnda ve kýskançlýðýnda gerçekleþti. Þiddetli baskýnýn yerini ahlaksýzlýk, ilk toplumsal iktidar kaldýracý olan kýlýcýn yerini para aldý. Ýlk gece hakký feodal beylerden burjuva fabrikacýlara geçti. Orospuluk þimdiye kadar iþitilmemiþ ölçüde yayýldý. Evliliðin kendisi, daha önce olduðu gibi, orospuluðun yasal tanýnmýþ biçimi, resmî örtüsü olarak kaldý, ve [sayfa 47] alabildiðine zina ile tamamlandý. F. Engels, Herrn Eugen Dührings Umwälzung der Wissenschaft, Marks-Engels, Werke, Band 20, Berlin 1962, s. 239, 240. Anti-Dühring, Sol Yayýnlarý, Ankara 1977, s. 410,411. Kadýn ve Aile 45 * Yeni iþyerlerinde mekanik gücün ve makinelerin kullanýmý, ve daha önce makineleþmiþ iþyerlerinde yaygýnlaþmasý ve yetkinleþmesi, “eller”i gittikçe iþyerlerinden atýyor; ve bu, gereksizleþen “eller”in ülkenin fabrikalarýnca emilip iþlendirilebilmesinden çok daha hýzlý bir tempoyla oluyor. Bu fazla “eller” sermayeye gerçek bir yedek sanayi ordusu saðlýyor. Ýþler kötü giderken bu ordu aç kalabilir, dilenebilir, çalabilir ya da iþevlerine gidebilir; iþler iyi giderken ise üretimini artýrýlmasý için hazýrdýr; ve en son erkek, son kadýn ve son çocuk da iþ bulmak gerekmediði sürece -ki ancak fýrtýnalý aþýrý-üretim zamanlarýnda durum budur- bu yedek ordunun rekabetiyle ücretler düþük tutulur ve iþçilere karþý savaþýmýnda sermayenin gücü yalnýz onun varlýðýyla artar. Sermaye ile yarýþýrken iþçiler yalnýz zararlý çýkmakla kalmazlar, bacaklarýna bukaðýlanmýþ bir top güllesini de birlikte sürüklemeleri gerekir. Ama kapitalist ekonomi politiðe göre adil olmak budur. F. Engels, “Ein gerechter Tagelohn für ein gerechtes Tagewerk” Marks-Engels, Werke, Band 19, Berlin 1962, s. 248, 249. F. Engels, “Adil Bir iþgünü Karþýlýðýnda Adil Bir Ücret” Ücretli Emek ve Sermaye - Ücret, Fiyat ve Kâr, s. 129. * Ve burada öz evinin ve topraðýnýn “bereketi” modern iþçi için kendini bütün parlaklýðý ile gösterir. Hiç bir yerde, Ýrlanda ev sanayii bile pek istisna deðildir, Alman ev sanayiinde olduðu kadar rezilce düþük ücret ödenmez. Ailenin kendi bahçeciðinde ve tarlacýðýnda alýnteriyle ürettiði þey, kapitaliste emek-gücünün fiyatýndan onu düþme rekabetine izin verir; iþçiler her götürü (parça baþýna) ücreti kabul etmek [sayfa 48] zorundadýrlar, yoksa hiçbir þey alamazlar ve yalnýz kendi topraklarýnýn ürünüyle geçinemezler; ve öte yandan, bu çiftçilik ve toprak sahipliði, onlarý o yere baðladýðý için, baþka uðraþlar aramalarýný engeller. Ve Almanya’nýn küçük bir sürü metada dünya pazarýný rekabete dayanarak elinde tutmasýnýn gerekçesi burdadýr.. F. Engels, “Vorwort zur Zweiten durchgesehenen Auflage Zur Woh- 46 Kadýn ve Aile nungsfrage” Marks-Engels, Werke, Band 21, Berlin 1962, s. 331, 332. F. Engels, Konut Sorunu, Sol Yayýnlarý, Ankara 1992, s. 15. * Bundan baþka, kapitalist ev sanayii, saðlýða son derece aykýrý çalýþma koþullarýyla kaçýnýlmaz olarak baðlýdýr. Ýþçinin pek büyük yoksulluðu, çalýþma koþullarýný her nasýlsa kurallarla düzenleme olanaksýzlýðý, yaþama ve çalýþma yerinin birleþmesi -bunlar, ev iþçilerinin konutlarýný saðlýða aykýrýlýðýn ve iþ hastalýklarýnýn yuvasý yapan koþullardýr. Büyük iþletmelerde bu çeþit görüngülerle savaþmak daha olanaklýdýr, oysa ev emeði bu bakýmdan kapitalist sömürünün özellikle “liberal” çeþididir. Ýþgününün aþýrý uzunluðu da, gerek kapitalist için ev çalýþmasýnýn, gerek küçük sanayinin zorunlu yan görüngüsüdür. Yukarda, “fabrikalar”daki ve “elzanaatçýlarý”ndaki farklý iþgünü uzunluklarýna birçok örnek verdik. Kadýnlarýn ve pek küçük yaþtaki çocuklarýn üretime çekilmesi, ev çalýþmasýnda hemen her zaman görülür. Bunu kanýtlamak için Moskova Eyaletindeki kadýn uðraþlarýnýn tanýmýndan birkaç veri analým. Pamuk sarmakla 10.004 kadýn uðraþmaktadýr; çocuklar 10 kopek gündelik ve 17 ruble yýllýk kazançla 5-6 yaþlarýnda (!) iken çalýþmaya baþlarlar. Kadýn uðraþlarýnda iþgünü genellikle 18 saate ulaþýr. Örme iþinde çocuklar 6 yaþýnda çalýþmaya baþlarlar, gündelikleri 10 köpek, yýllýk kazançlarý 22 rubledir. Kadýn uðraþlarý için toplam sayýlar þöyledir: iþçi kadýnlar 37.514; 5-6 yaþlarýnda iken çalýþmaya baþlarlar (19 uðraþýn altýsýnda; bu uðraþta 32.400 kadýn iþçi çalýþýr); ortalama günlük kazanç 13 kopek, [sayfa 49] yýllýk kazanç 26,20 rubledir.* Kapitalist ev sanayiinin en zararlý yanlarýndan biri, iþçinin gereksinme düzeyinin düþmesidir. Giriþimci, halkýn geçim düzeyinin özellikle düþük olduðu ve toprakla baðlantýnýn sadaka karþýlýðýnda çalýþmaya olanak verdiði uzak yörelerde iþçi arayabilir. Örneðin, bir * Kadýnlarýn uðraþlarýný betimlemiþ olan Bayan Gorbunova, kazançlarý yanlýþ olarak 18 kopek ve 37.77 ruble hesaplýyor, çünkü yalnýz her uðraþla ilgili ortalama verilerle çalýþýyor ve ayrý ayrý uðraþlardaki kadýn sayýsýnýn farklý olduðunu dikkate almýyor. Kadýn ve Aile 47 kýrsal çorap iþletmesinin sahibi, Moskova’da konutlarýn pahalý olduðunu ve iþçi kadýnlarýn “ak ekmek yemeleri gerektiðini ... ama bizim burada kulübelerinde çalýþtýklarýný ve kara ekmek yediklerini ...” açýklýyor ve soruyor: “Bu durumda Moskova bizimle nasýl boy ölçüþebilir”* Pamuk eðirmedeki olaðanüstü düþük ücret, bu iþin köylülerin vb. kanlan kýzlarý için yalnýzca bir yan gelir kaynaðý olmasý ile açýklanýr. “Böylelikle, bu iþ dalýnda yürürlükte olan sistem, özellikle bu iþten geçinen kiþiler için ücreti güç katlanýlýr sýnýrýn altýna düþüyor, özellikle fabrika iþiyle geçinen kiþilerin ücretini gereksinmenin en azýnýn altýna itiyor ya da geçim düzeylerinin yükselmesini dizginliyor. Bunlarýn ikisi de tümüyle anormal iliþikler yaratýyor.”**] “Fabrika ucuz dokumacý arar”, diyor bay Karlsomenov, “ve onu kendi köyünde, sanayi merkezlerinin uzaðýnda bulur ... Ücretlerin sanayi merkezlerinden çevreye doðru düþtüðü, kuþku götürmez bir olgudur.”*** Giriþimciler, nüfusu köylerde ustaca tutan iliþkilerden yararlanmayý da çok iyi biliyorlar. W. I. Lenin, “Die Entwicklung des Kapitalismus in Rußland”, Werke, Band 3, Berlin 1960, s. 453,454. V. Ý. Lenin, Rusya’da Kapitalizmin Geliþmesi, Sol Yayýnlarý, Ankara 1988,s. 387,388,389. * Modern kapitalist toplum hemen göze çarpmayan böyle [sayfa bir yýðýn yoksulluk ve baský halini baðrýnda saklar. Daðýlan küçükburjuva, el zanaatçýsý, iþçi, hizmetli ve küçük-memur aileleri anlatýlmaz yoksunluk içinde yaþar, en iyi zamanlarda bile ancak güçlükle geçinir. Bu ailelerde milyonlarca kadýn bir “ev-kölesi” yaþamý sürdürür (gerçekten varlýðýný feda eder), aileyi kýt-kanaat beslemek ve giydirmek ve kendi emeðinden baþka her þeyden “biriktirmek” için her gün umutsuzca didinir. 50] * Moskova Eyaleti Ýçin Ýstatistik Veriler Dermesi, c. VII, Kesim II, s. 104. ** Ýbid., s. 285. *** Vladimir Eyaletindeki Uðraþlar, III, 63. Karþ: Ýbid., 250. 48 Kadýn ve Aile Sermaye, ev iþçilerini, kendileri ve aileleri için bir parça ekmek “kazanmak” için iþitilmedik ölçüde düþük bir ödemeyi kabul etmeye hazýr olan bu kadýnlar arasýndan seçmeyi yeðler. Bütün ülkelerin kapitalistleri (eskiçaðýn köle sahipleri ve ortaçaðýn feodal beyleri gibi), bu kadýnlar arasýnda, bol bol “kelepir” yatmalýklar (Beischlaeferin) da bulurlar. Ve orospuluða duyulan hiç bir “ahlaki öfke” (100 halden 99’unda ikiyüzlülük vardýr) bu kadýn vücudu ticaretine karþý bir þey yapamaz: Ücret-köleliði oldukça orospuluk da ister istemez olacaktýr. Ýnsani toplumsal düzenlerin tarihinde ezilen ve sömürülen bütün sýnýflar, ezenlere, birincisi ödenmemiþ emeklerini ve ikincisi karýlarýný her zaman vermek zorunda kalmýþlardýr (sömürülmelerinin içyüzü budur). Kölelik, serflik ve kapitalizm bu bakýmdan tümüyle eþittir. Yalnýz sömürme biçimi deðiþir, sömürü kalýr. “Dünyanýn baþkenti” Paris’te, uygarlýðýn merkezinde, “sömürülen kadýn ev iþçisi” ürünlerinin bir sergisi bugünlerde açýldý. Sergilenen her nesnede, ev iþçisi kadýnýn parça baþýna eline ne geçtiðini ve bir de günde ve saatte ne kadar kazanabildiðini küçük bir karta yazýlmýþ olarak görüyoruz. Ve bu neyi belirtiyor? Kadýn ev iþçisi bir tek meta için bile 1¼ franktan, yani 50 kopekten daha çok kazanamýyor. Ama büyük emek kitlesi, daha da oransýz düþüklükte bir kazanç getiriyor. Örneðin abajurlar görülüyor. Bir düzinesinin ücreti 4 kopek tutuyor. Ya da kâðýt külahlar - 1.000 tanesi için 15 kopek - saat baþýna kazanç altý kopek. Kurdeleli vb. oyuncaklar - saatte 2½ kopek. Yapma çiçekler - saatte iki-üç kopek. Kadýn ve erkek çamaþýrlarý - saatte iki-altý kopek. Ve bu böyle sürüp gidiyor. Bizim iþçi birliklerimiz ve sendikalarýmýz da böyle bir “sergi” düzenlemelidir. Sergi burjuvazininkiler gibi pek büyük [sayfa 51] bir kâr getirmeyecektir. Proleter kadýnlarýn yoksulluðunun sergisi baþka bir yarar saðlayacaktýr: Durumlarýný anlamalarý, “yaþam’larýný apaçýk görmeleri bakýmýndan ücretli-iþçilere ve ücretli kadýn kölelere yardýmcý olacak ve onlara bu yoksulluk, yoksunluk, orospuluk boyunduruðundan ve mülksüzlerin her türlü aþaðýlanmasýndan nasýl kurtulabileceklerini düþündürecektir. W. I. Lenin, “Der Kapitalismus und die Frauenarbeit”. Werke, Band 36, Berlin 1962, s. 206, 207. Kadýn ve Aile 49 * Kibrit manüfaktürü, kibrit çöpünün ucunu fosforla kaplamanýn bulunduðu 1833’te baþlar. 1845’ten beri bu iþkolu, Ýngiltere’de hýzla geliþmiþ ve özellikle Londra’nýn yoðun nüfuslu bölgeleri ile Manchester, Birmingham, Liverpool, Bristol, Norwich, New-Castle ve Glasgow’da yaygýn hale gelmiþtir. Bununla, ayný zamanda, Viyanalý bir doktorun 1845’te keþfettiði ve kibrit yapanlara özgü tetanoz hastalýðý da yayýlmýþtýr, iþçilerin yarýsý, on üç yaþýndan küçük çocuklar ile on sekizden küçük delikanlýlardýr. Kibrit yapýmý saðlýða zararlý ve kötü kokusu nedeniyle o kadar tatsýz bir iþtir ki, ancak çalýþan sýnýfýn en sefil kesimi, yarý-aç dullarla benzerleri, çocuklarýný, ... bu iþe vermektedirler. Karl Marks, Das Kapital, Marks-Engels, Werke, Band 23, Berlin 1962, s. 261. Kapital, Birinci Cilt, Sol Yayýnlarý, Ankara 1978, s. 260. * 7 Haziran 1844 tarihli ek fabrika yasasý ... 10 Eylül 1844’te yürürlüðe girdi. Yeni bir iþ grubunu, yani 18 yaþýn üzerindeki kadýnlarý himayesi altýna alýyordu. Bunlar her bakýmdan genç kiþilerle eþit duruma getiriliyordu; çalýþma-süreleri on iki saat ile sýnýrlanýyor, gece çalýþmalarý yasaklanýyordu vb.. Ýlk kez, yasa koyucu, yetiþkinlerin çalýþmasýný doðrudan ve resmen denetim altýnda tutmaya kendini zorunlu görüyordu. 1844-1845 tarihli Fabrika Raporunda þu alaylý sözler vardý: “Yetiþkin kadýnlarýn, haklarýna bu þekilde [sayfa 52] müdahale edilmiþ olmasýndan yakýndýklarý konusunda herhangi bir bilgi bana ulaþmýþ deðildir.”* Onüç yaþýn altýndaki çocuklarýn emekzamaný 6½ saate, ve bazý durumlarda da gene günde 7 saate indiriliyordu.** “Sözde vardiya sistemi”nin kötüye kullanýlmasýndan kurtulmak için yasa, diðerleri yanýnda, þu önemli hükümleri de getiriyordu: - “Çocuklarýn ve gençlerin çalýþma saatleri, bu çocuk ya da * Rept. etc, 30 th Sept., 1844, s. 15 ** Yasa, her gün çalýþmayýp da gün aþýrý çalýþan çocuklarýn 10 saat çalýþtýrýlmalarýna izin vermektedir. Aslýnda bu madde iþlemez halde kaldý. 50 Kadýn ve Aile gençlerin, sabah iþe baþladýklarý zamandan itibaren hesaplanacaktýr.” Böylece, örneðin, eðer A, sabah 8’de, B de 10’da iþe baþlarsa, B’nin iþgününün, gene de A’nýnki ile ayný saatte sona ermesi gerekecektir. “Zaman resmî saate göre hesaplanacaktýr”, örneðin, fabrikanýn saati en yakýn demiryolu istasyonunun saatine göre ayarlanacaktý. Fabrika sahibi, iþin baþlama, sona erme ve çeþitli yemek saatlerini gösteren “okunaklý” bir levha asacaktý. Öðleyin 12’den önce iþe baþlayan çocuklar, öðleyin 1’den sonra tekrar çalýþtýrýlamayacaktý. Böylece, öðleden sonraki ekip, sabah çalýþan çocuklar ile kurulamayacaktý. Yemek paydosu için verilen birbuçuk saatin, “en az bir saati, öðleden sonra saat üçten önce verilecekti ... ve ayný vardiya içine isabet edecekti. Yemek zamaný için en az 30 dakikalýk bir aralýk verilmeksizin, öðleyin saat birden önce bir çocuk ya da genç beþ saatten fazla çalýþtýrýlamayacaktý.” Bu sýrada (yani yemek zamanýnda) “fabrikanýn emek sürecinin devam ettiði yerlerinde hiçbir çocuk ya da genç erkek veya kadýn çalýþtýrýlamayacak ya da buralarda bulunmayacaktý.” vb.. Görüldüðü gibi, zaman sýnýrlarýný, paydos saatlerini, askerî bir disiplinle saatin tiktaklarý ile düzenleyen bu hassaslýk asla parlamenter beyin çalýþmasýnýn ürünü deðildi. Bütün bunlar, modern üretim tarzýnýn doðal yasalarý olarak, koþullardan giderek doðmuþtu. Bunlarýn biçimlenmesi, resmen tanýnmasý ve devlet tarafýndan ilan edilmesi, sýnýflarýn uzun savaþýmlarýnýn sonucu olmuþtur. Bunlarýn ilk sonuçlarýndan biri, uygulamada, fabrikadaki yetiþkin erkeklerin iþgününün, ayný sýnýrlamalara baðlý olmasýdýr; çünkü üretim süreçlerinin çoðunda, çocuklarla gençlerin ve kadýnlarýn elbirliði [sayfa 53] vazgeçilmezdi. Bunun için, 1844’ten 1847’ye kadarki dönemde 12 saatlik iþgünü, Fabrika Yasasýna baðlý bütün sanayi kollarýnda genel ve tekdüze bir uygulama olmuþtur. Bununla birlikte, fabrikatörler, bu “ilerleme”ye, bunu karþýlayacak bir “gerileme” olmaksýzýn izin vermediler. Bunlarýn çabalan ile, Avam kamarasý sömürülmeye uygun en küçük çocuk yaþýný 9’dan 8’e indirdi; böylece, hem tanrýsal yasaya, hem de insan yasasýna uygun olarak kapitalistlerin haklarý olan bir miktar daha fabrika çocuðu saðlanmýþ oldu.* * “Çalýþma saatlerinde yapýlacak bir kýsaltma, daha çok sayýda çocuðun çalýþtýrýlmalarýna yolaçabilecegi için, 8-9 yaþlarýnda ek bir çocuk iþçi arzýnýn artan talebi karþýlayabileceði sanýldý.” (l.c, s. 13.) Kadýn ve Aile 51 Karl Marks, ayný yapýt, s. 298-299. Kapital, Birinci Cilt, s. 295-296. * Büyük sanayinin çýkýþ noktasý, gösterdiðimiz gibi, emek aletlerindeki devrimdir, ve bu devrim, en geliþmiþ biçimine, bir fabrikadaki organize makine sistemi ile ulaþýr. Ýnsan öðesinin bu nesnel organizma ile nasýl birleþtiðini incelemeden önce bu devrimin iþçi üzerindeki genel etkilerini gözden geçirelim. Makine, adale gücünü vazgeçilmez bir öðe olmaktan çýkardýðý ölçüde, adaleleri zayýf, vücut geliþmesi eksik, ama eklem ve organlarý kývrak iþçileri çalýþtýran bir araç halini alýr. Bu nedenle de kadýn ve çocuk emeði, makine kullanan kapitalist için aranan ilk þey olmuþtur. Emek ve emekçinin yerini alan bu güçlü araç, çok geçmeden, yaþ ve cinsiyet farký gözetmeksizin iþçi ailelerinin bütün üyelerini doðrudan doðruya sermayenin egemenliði altýna sokarak, ücretli-iþçi sayýsýný artýrmanýn bir aracý olup çýkmýþtýr. Kapitalist hesabýna yapýlacak zorunlu iþ, yalnýz çocuklarýn oyun alanlarýna el atmakla kalmamýþ, aile çevresinde bireylerin kendileri için diledikleri gibi harcayabilecekleri zamana ve emeðe de el atmýþtýr.*[sayfa 54] Emek-gücünün deðeri, yalnýz yetiþkin iþçinin yaþamýnýn devamý için gerekli-emek-zamaný ile deðil, ayný zamanda ailesinin bakýmý için gerekli -emek-zamanýyla da belirleniyordu. Makine, bu ailenin bütün üyelerini emek pazarýna sürerek, yetiþkin erkeðin emek-gücünün deðerini bütün ailesinin üzerine daðýtmýþtýr. Böylece, erkeðin emek-gücünün deðerini düþürmüþtür. Dört kiþilik bir ailenin emek-gücünün satýnalýnmasý, belki de, eskiden yalnýz aile reisinin, emek-gücünün. satýnalýnmasýndan daha pahalýya malola* Amerikan iç savaþýnýn yol açtýðý pamuk bunalýmý sýrasýnda, pamuk iþçilerinin saðlýk durumlarýný incelemek için Ýngiliz hükümetince Lancashire, Cheshire ve baþka yerlere gönderilen Dr. Edward Smith, saðlýk açýsýndan ve iþçilerin fabrika atmosferinden uzaklaþmalarý dýþýnda bu bunalýmýn bazý yararlý yanlarý olduðunu bildirmiþtir. Kadýnlarýn, þimdi “Godfrey’s cordial” ile zehirlenmek yerine, bebeklerini emzirmek için yeterli boþ zamanlarý vardý. Yemek piþirmeyi öðrenecek zamanlarý da vardý. Ama ne yazýk ki, bu sanatý, tam da, piþirecek bir þeyleri olmadýðý bir sýrada öðrenmiþlerdi. Sermayenin kendini geniþletme amacýyla, aile yuvalarý için gerekli-emeðe bile nasýl el koyduðunu buradan da görüyoruz. Bu bunalým, ayný zamanda, iþçilerin kýzlarýnýn dikiþ okullarýnda dikiþ öðrenmeleri için de yararlý olmuþtur. Bütün dünya için iplik eðiren emekçi kýzlarýn dikiþ dikmeyi öðrenebilmeleri için, bir Amerikan devrimi ve uluslararasý bir bunalým gerekmiþti! 52 Kadýn ve Aile bilir, ama buna karþýlýk þimdi bir günlük emeðin yerini dört günlük emek almýþ ve, bir kiþiye göre dört kiþinin artý-emeðinin fazlalýðý oranýnda, fiyatýnda bir düþme olmuþtur. Ailenin yaþayabilmesi için artýk bu dört kiþi yalnýz çalýþmýþ olmayacak, kapitalist için artý-emeði de çoðaltacaklardýr. Böylece görüyoruz ki, makine, sermayenin sömürücü gücünün baþlýca konusu olan insan malzemesini artýrmanýn* yanýsýra, bu sömürünün derecesini de yükseltir. Makine, ayrýca daha önce karþýlýklý iliþkilerini saptamýþ olan iþçi ile kapitalist arasýndaki sözleþmede de baþtan sona [sayfa 55] bir devrim yapar. Meta deðiþimini temel alan bizim ilk varsayýmýmýz, kapitalist ile iþçinin, serbest kiþiler ve baðýmsýz meta sahipleri olarak karþý karþýya geldikleri, ve birisinin parayla üretim aracýna, diðerinin ise emek-gücüne sahip olduðu idi. Ama þimdi kapitalist, çocuklarý ve yetiþkin olmayan gençleri de satýnalmaktadýr. Daha önce iþçi, serbest bir kimse olarak þeklen sahip bulunduðu kendi emekgücünü satardý, þimdi ise karýsýný ve çocuðunu satmaktadýr. Artýk o bir köle tüccarý olmuþtur.** Çocuk iþçi aranýrken verilen ilanlar çoðu * “Erkekler yerine gitgide daha fazla kadýn ve hepsinden fazla da, yetiþkin iþçi yerine çocuk çalýþtýrýlmasý nedeniyle iþçilerin sayý bakýmýndan artýþlarý çok fazlaydý. On üç yaþýnda üç kýz çocuðu, haftada 6 þilin ile 8 þilin arasýnda deðiþen ücretle, gene haftada 18 þilin ile 45 þilin arasýnda ücret alan tek bir yetiþkin, erkek iþçinin yerini almýþtý.” (Th. de Quincey, The Logic of Political Econ., London 1844, s. 147, not.) Çocuk bakýmý ve emzirme gibi bazý aile görevleri bütünüyle ortadan kaldýrýlabilir þeyler olmadýðý için, sermayenin el koyduðu analar, bunun bir çaresini bulmak zorundaydýlar. Dikiþ, yama ve tamir gibi ev iþlerinin yerine, hazýr eþya satýn alýnmasý gerekecekti. Böylece evde harcanan emek azaldýkça, harcanan para miktarý artýyordu. Ailenin geçim giderleri çoðalýyor, kazanç fazlasýný alýp götürüyor. Buna ek olarak, yaþamak için gerekli maddelerin tüketimi ve hazýrlanmasýnda tasarruf ve yerinde karar verme olanaksýz hale geliyordu. Resmî ekonomi politik tarafýndan gizlenen bu olgularla ilgili bol bilgi, Children’s Employment Commission fabrika denetmenleri raporlarýnda ve özellikle de Reports on Public Health’te bulunabilir. ** Ýngiliz fabrikalarýnda, erkek iþçilerin sermayeden zorla elde ettikleri, kadýn ve çocuklarýn çalýþma saatlerinin kýsaltýlmasý gibi büyük bir olgu ile taban tabana karþýt bir durumu, Çocuklarý Çalýþtýrma Komisyonunun en son raporlarýnda, iþçi çocuklarýn ana ve babalarýnýn çocuklar üzerindeki aþaðýlýk tutumlarý ile ilgili ve gerçekten dehþet verici ve tamamýyla köle ticaretini andýrýr davranýþlarýnda görüyoruz. Ama ayný ikiyüzlü kapitalist, ayný raporlardan görülebileceði gibi, kendi eliyle yarattýðý, sürdürdüðü, sömürdüðü ve üstelik, “çalýþma özgürlüðü” adýný taktýðý bu vahþeti lanetler. “Hatta kendi günlük ekmeklerini kazanmalarý için ... çocuk iþçiler yardýma çaðrýlmýþtý. Kendileri için çok aðýr olan böylesine güç bir çalýþmaya dayanacak güçten, gelecekteki yaþamlarýna yön verecek eðitimden yoksun bir halde, fizik ve moral yönden pis bir ortam içersine fýrlatýp atýldýlar. Kudüs kentinin Titüs tarafýndan yýkýlmasý üzerine bir Yahudi tarihçi, insanlýðýný yitirmiþ bir ananýn korkunç açlýðýný gidermek için kendi öz evladýný feda etmesi üzerine, bu kentin böylesine bir yýkýma uðramasýna hiç þaþmamak gerektiðine dikkati çekmiþti.” (Public Economy Concentrated, Carlisle 1833, s. 66) Kadýn ve Aile 53 zaman, eskiden Amerikan dergilerinde çýkan zenci köle aranýrken verilen ilanlara biçim olarak pek benzer. Bir Ýngiliz fabrika denetmeni þöyle diyor: “Bölgemdeki en önemli sanayi kentlerinden birinin yerel gazetesinde þu ilan dikkatimi çekmiþti: 12 ile 20 yaþlar arasýnda gençler aranýyor; 13 yaþýndan küçük görünmemeleri þarttýr. Ücret haftada 4 þilindir. Baþvurma vb..”* “13 yaþýndan küçük görünmemeleri þarttýr” ifadesi fabrika yasasýnda yer alan ve 13 yaþýndan küçük çocuklarýn günde yalnýzca 6 saat çalýþabilecekleri hükmüyle ilgilidir. Ýþçilerin yaþlarýný resmen atanmýþ bir hekimin saptamasý da þarttý. Ýþte bunun için fabrikatör, 13 yaþýndaymýþ gibi görünen çocuklar aramaktadýr. Fabrikalarda çalýþtýrýlan 13 yaþýndan küçük çocuklarýn sayýsýnda sýk sýk sýçramalar gösteren azalmalar, son 20 yýllýk Ýngiliz istatistiklerinde de þaþýlacak bir þeklide görüldüðü [sayfa 56] gibi çoðu zaman, fabrika denetmenlerinin kendi tanýklýklarýna göre, çocuklarýn yaþlarýný, kapitalistin sömürü hýrsýna ve ana-babalarýnýn kirli ticaret gereksinmelerine uygun biçimde büyük gösteren resmî hekimlerin iþidir. Londra’nýn mahut Bethnal Green semtinde her pazartesi ve salý günü her iki cinsten 9 yaþýnda ve daha büyük çocuklarýn, ipek fabrikatörlerine kendilerini kiraladýklarý açýk bir pazar kurulur. “Genellikle haftalýk, 1 þilin 8 penidir (bu para, anababaya aittir) ve 2 peni de kendim ve çay içindir. Sözleþme yalnýzca haftalýktýr. Bu pazarýn görüntüsü de, orada konuþulan dil de utanç vericidir.”** Kadýnlarýn, “çocuklarý, iþevlerinden alýp, önlerine gelene haftalýðý 2 þilin 6 peniden kiralamalarý” Ýngiltere’de de görülür.*** Yasalara karþýn, Büyük Britanya’da, canlý baca temizleyicisi olarak kullanýlmak üzere (bu iþ için bir yýðýn makine olduðu halde) anababalarý tarafýndan satýlan çocuklarýn sayýsý 2.000’i aþar.**** Emekgücü satýcýsý ile satýnalýcýsý arasýndaki hukuksal iliþkilerde, makinenin yolaçtýðý devrim, bütünüyle bu alýþveriþin serbest kimseler arasýnda bir sözleþme olmasý görünüþünü yitirmesine neden oldu ve Ýngiliz parlamentosuna da, devletin fabrikalara karýþmasý için, hukuk ilkelerine dayanan bir mazeret hazýrladý. Daha önce karýþý* A. Redgrave, Reports of Insp. of Fact., for 31st October, 1858, s. 40. 41. ** Children’s Employment Commission, Fifth Report, London 1866, s. 81, n° 31. [Dördüncü Almanca baskýya ek. - The Bethnal Green ipekli sanayii þimdi neredeyse yok olmuþtur. - F. E.] *** Children’s Employment Commission, Third Report, London 1864, s. 53 n° 15 **** l.c, Fifth Report, s. XXII, n° 137. 54 Kadýn ve Aile lamayan sanayi kollarýnda, yasa, çocuklarýn çalýþmasýný ne zaman 6 saat ile sýnýrlasa, fabrikatörlerin þikâyetleri yeniden duyulmaya baþlýyordu. Bunlarýn öne sürdüklerine göre, ana-babalar, çocuklarýný, yasalarýn kapsamý içine sokulan sanayi kollarýndan çekerek, hâl⠓çalýþma özgürlüðü”nün egemen olduðu yerlere, yani 13 yaþýndan küçük çocuklarýn da büyükler gibi çalýþtýrýlabildiði ve bu nedenle daha yüksek bir fiyattan kaçýnýlabildiði alanlara satýyorlardý. Ne var ki, sermaye, niteliði gereði eþitlikçi olduðundan, emeðin sömürülmesi koþullarýnda bütün üretim alanlarýnda eþitliði uyguladýðýndan, sanayinin bir kolunda çocuk çalýþtýrýlmasýnýn yasayla sýnýrlandýrýlmasý, diðer kollarýnda da bir sýnýrlandýrmanýn nedeni olmuþtur. Makinenin, [sayfa 57] önce doðrudan doðruya kendisine dayanarak yükselen fabrikalarda, sonra da dolaylý olarak geri kalan bütün sanayi kollarýnda, sermayenin sömürüsüne baðlý kýldýðý, kadýnlarýn, çocuklarýn ve gençlerin üzerinde yarattýðý fizik bozukluklara daha önce de deðinmiþ bulunuyoruz. Bu nedenle burada yalnýz tek bir nokta üzerinde, iþçi çocuklarýnýn doðumlarýndan sonraki ilk birkaç yýl içersindeki büyük ölüm oraný üzerinde duracaðýz. Ýngiltere’de onaltý nüfus kayýt bölgesinde, bir yaþýndan küçük her 100.000 çocuk için yýlda ortalama ölüm sayýsý yalnýzca 9.000’dir. (yalnýz bir bölgede 7047’dir); 24 bölgede ölüm sayýsý 10.000’in üzerinde, ama 11.000’in altýnda, 39 bölgede 11.000’in üzerinde 12.000’in altýnda; 48 bölgede 12.000’in üzerinde ama 13.000’in altýnda, 22 bölgede 20.000’in üzerinde, 25 bölgede 21.000’in üzerinde, 17 bölgede 22.000’in üzerinde, 11 bölgede 23.000’in üzerinde, Hoo, Wolverhampton, Ashton-under-Lyne ve Preston’da 24.000’in üzerinde, Nottingham, Stockport ve Bradford’da 25.000’in, Wisbeach’de 26.000’in, Manchester’de, 26.125’in üzerindedir.* 1861 yýlýnda yapýlan resmî bir saðlýk araþtýrmasýna göre, yüksek ölüm oranýnýn nedenleri, yerel nedenler dýþýnda, baþlýca, annelerin dýþarda çalýþmalarý, ve bu yüzden çocuklarýn kötü beslenmeleri, uygun olmayan þeyler yemeleri, afyonlu mama almalarý gibi ihmal ve kötü bakýmdýr; bunlardan baþka, anne ile çocuk arasýnda doðal olmayan bir yabancýlaþma baþlamakta ve bunun sonucu bilerek aç býrakma ve zehirlemeler görülmektedir.** “Kadýn çalýþmasýnýn en az olduðu * Sixth Report on Public Health, Lond. 1864, s. 34. ** “Bu “(1861 araþtýrmasý)”... ayrýca þunu da göstermiþtir ki, anlatýlan koþullar Kadýn ve Aile 55 tarýmsal bölgelerde ise ölüm oraný çok düþüktür.”* Bununla birlikte 1861 Araþtýrma Komisyonu beklenilmeyen bir sonuçla karþýlaþtý: Kuzey Denizi kýyýlarýndaki bazý tarýmsal bölgelerde bir yaþýndan küçük çocuklar arasýndaki ölüm oraný, nerdeyse, en kötü fabrika bölgelerinkine eþitti. Bu yüzden Dr. Julian Hunter, bu olayý yerinde incelemekle görevlendirildi. Dr. Hunter’in hazýrladýðý rapor,[sayfa 58] VI. Report on Public Health ile birleþtirildi.** O zamana kadar çocuklarýn sýtma ile, çukur ve bataklýk bölgelere özgü diðer hastalýklardan kýrýldýklarý sanýlýyordu. Ama inceleme bunun tam tersini ortaya koydu; yani sýtmayý ortadan kaldýran ayný neden, topraðýn kýþýn bataklýk, yazýn cýlýz bir çayýrlýk halinden çýkartýlýp verimli bir ekim bölgesi haline getirilmesi, çocuklar arasýndaki olaðanüstü ölüm oranýný doðurmuþtu.*** Dr. Hunter’in bu bölgede görüþtüðü 70 saðlýk memuru bu nokta üzerinde “tam görüþ birliði” içindeydiler. Gerçekten de, ekim tarzýnda devrim, tarýma sanayi sistemini sokmuþtu. Erkek ve kýz çocuklarla birlikte çalýþma gruplarý halinde çalýþan evli kadýnlar, belli bir ücret karþýlýðýnda, bütün topluluðu kiralayan “ýrgatbaþý” tarafýndan çiftlik sahibinin emrine verilir. “Bu çalýþma gruplarý bazan kendi köylerinden çýkýp kilometrelerce uzaða giderler; sabah ve akþamlarý bunlara yollarda rastlanýr; kýsa bir eteklik, gömlek ve çizme, bazan pantolon giyerler; çok saðlam ve saðlýklý bir görünüþleri vardýr, ama alýþageldikleri hafif ahlakýn yanýsýra, sevdikleri bu hareketli ve baðýmsýz yaþamýn, evlerinde kývranan talihsiz yavrulara getirdiði öldürücü sonuçlara aldýrmaz bir halleri vardýr.”**** Fabrika bölgelerindeki bütün olaylar, burada, hem de daha geniþ ölçülerde yinelenmektedir: gizli çocuk öldürme, çocuklara afyonlu maddeler verilmesi gibi.***** Özel Kurul üyesi ve Halk Saðlýðý Raaltýnda çocuklar, annelerinin çalýþmalarýndan ileri gelen ihmal ve bakýmsýzlýk yüzünden yok olup gittikleri gibi, anneler de çocuklarýna karþý elem verici derecede yabancýlaþmakta, çoðu kez ölümleri karþýsýnda fazla keder duymamakta ve hatta bazen ... bunu saðlamak için doðrudan önlem almaktadýrlar.” (l.c.) * l. c, s. 454. ** /. c, s. 454-463. Dr. Henry Julian Hunter’ýn, Ýngiltere’nin bazý kýrsal bölgelerindeki fazla çocuk ölümleri üzerine raporu. *** l. c, s. 35,455, 456. **** l. c, s. 456. ***** Tarýmsal bölgelerde olduðu gibi fabrika bölgelerinde de, hem erkek ve hem de kadýn yetiþkin iþçiler arasýndaki afyon tüketimi, her gün biraz daha artmaktadýr. “Uyuþturucu madde satýþýný hýzlandýrmak ... bazý giriþken toptancý tüccarlarýn baþlýca amacýdýr. Eczacýlar bunu, sürümü en fazla madde saymaktadýrlar.” (/. c, s. 49.) Uyuþturucu 56 Kadýn ve Aile porunun baþyazarý Dr. Simon, “Yetiþkin kadýnlarýn sanayide geniþ ölçülerde çalýþtýrýlmasý konusundaki derin kaygýlarýmý, bu gibi kötülükler konusunda bildiklerim haklý ve mazur gösterebilir.”* diyor. Fabrika müfettiþi Mr. Baker ise, resmî raporunda þöyle söylüyor: “Ýngiltere’deki sanayi bölgelerinde aile [sayfa 59] sahibi evli kadýnlarýn kumaþ fabrikalarýnda çalýþmalarý yasaklandýðý gün, bu bölgeler için büyük mutluluk olacaktýr.”** Kapitalist sömürünün çocuklarla kadýnlar üzerinde yolaçtýðý ahlak yozlaþmasý, F. Engels’in, Lage der Arbeitenden Klasse Englands adlý yapýtýyla, ve diðer yazarlarca o kadar enine boyuna anlatýlmýþtýr ki, ben, burada, yalnýzca deðinmekle yetiniyorum. Ama, henüz olgunluk çaðýna eriþmemiþ insanlarý, salt bir artý-deðer yaratma makinesi haline getirmenin yapay olarak yarattýðý zihinsel yozlaþma -bu, aklý, geliþme ve olgunlaþma yeteneklerini bozmadan kýsýr bir halde tutan bilisizlikten tamamen farklý bir durumdur- ensonu Ýngiliz parlamentosunu bile, fabrika yasalarýna giren sanayi kollarýnda 14 yaþýndan küçük çocuklarýn “verimli” bir þekilde çalýþtýrýlmalarý için ilköðrenimi zorunlu hale getirmek zorunda býraktý. Kapitalist üretimin ruhu, fabrika yasalarýndaki sözde öðrenim maddesinin gülünç bir þekilde kaleme alýnýþýnda, bu zorunluluðu denetleyecek yönetimsel bir mekanizmanýn bulunmayýþýnda, öðrenimle ilgili maddelere fabrikatörlerin kendilerinin karþý koymalarýnda, ve bunlarýn uygulanmasýndan kaçýnmak için baþvurduklarý binbir türlü hilede açýkça görülür. “Bu konuda bütün suç yasakoyucudadýr: bir yandan fabrikalarda çalýþan bütün çocuklarýn öðrenim görecekleri konusunda yönetmelik getirirken, öte yandan bunun saðlanmasý için herhangi bir hüküm getirmemekte ve adeta gözboyamak için bir yasa geçirmiþ olmaktadýr. Yasa, çocuklarýn haftanýn belli günlerinde birkaç (üç) saat okul adý verilen dört duvar arasýnda bir yere kapatýlmalarýndan ve iþverenin her hafta bu iþle görevlendirilmiþ erkek ya da kadýn öðretmenin imzasýný taþýyan ye bu hususun yerine getirildiðini belirten bir belgeyi almasýndan baþka bir hüküm getirmadde alan çocuklar, “ihtiyar adamlar gibi kavrulmakta” ya da “küçük maymunlar gibi kartlaþmaktadýrlar.” (/. c, s. 460.) Burada, Hindistan ile Çin’in, Ýngiltere’den nasýl öç aldýklarým görüyoruz. * l. c, s. 37. ** Rep. of. Insp. of Fact, for 3 Ýst Oct., 1862, s. 59. Mr. Baker daha önce hekimlik yapmýþtýr. Kadýn ve Aile 57 memektedir.”* 1844 tarihli, deðiþtirilmiþ fabrika yasasýndan önce, bu okula devam belgesinin, kendileri de yazma bilmeyen öðretmenler tarafýndan yalnýz bir çarpý iþareti konularak imzalandýðý sýk sýk görülen olaylardandý. “Devam belgelerinin verildiði okul denilen bir yere yaptýðým bir ziyaret sýrasýnda öðretmenin bilisizliðiyle öylesine [sayfa 60] çarpýldým ki, ‘Affedersiniz bayým, siz okuma biliyor musunuz?’ diye sormaktan kendimi alýkoyamadým. Verdiði karþýlýk: ‘Eh biraz!’ oldu ve, belge verme yetkisini haklý göstermek, için þu sözleri ekledi: ‘Hiç deðilse ben öðrencilerimden ilerde sayýlýrým.’ 1844 tarihli yasa hazýrlanýrken denetmenler, verdikleri belgeleri, yasa gereðince kabul etmek zorunda olduklarý, okul denilen yerlerin utanç verici durumunu belirtmeyi ihmal etmediler, ama elde ettikleri tek baþarý, 1844 yasasýnýn yürürlüðe girmesinden sonra, okul belgelerindeki rakamlarýn öðretmenin elyazýsý ile doldurulmasý ve altýna da adýný ve soyadýný yazarak imzalamasý zorunluluðu oldu.”** Ýskoçya bölgesi fabrika denetmeni Sir John Kincaid de ayný türden olaylar anlatmaktadýr. “Ziyaret ettiðimiz ilkokul Mrs. Ann Killin adýnda bir hanýmýn yönetimindeydi. Adýný hecelemesi istenildiði zaman C harfi ile baþlayarak hemen bir yanlýþ yaptý, ama bunu derhal düzelterek K ile baþladýðýný söyledi. Ne var ki, okul belgeleri ile ilgili deftere bakýnca adýný çeþitli þekillerde yazdýðýný gördüðüm gibi, elyazýsý da, öðretmenlik yapma yeteneðinden yoksun olduðu konusunda insanda hiç kuþku býrakmýyordu. Kayýtlarý kendisinin tutmadýðýný da zaten kendisi itiraf etti. ... Ziyaret ettiðim ikinci okulda, 15 foot boyunda 10 foot eninde bir sýnýf vardý ve burada, ne mýrýldandýklarý anlaþýlmayan 75 çocuk saydým.”*** “Çocuklarýn herhangi bir öðrenim görmeden devam belgeleri aldýklarý yerler, yalnýzca bu anlatýlan sefil yerler deðildi, yetkili bir öðretmenin bulunduðu pek çok okulda da, üç yaþýndan baþlayarak her yaþtan bir çocuk kalabalýðýnýn doldurduðu yerlerde bütün çabalar boþunaydý; öðretmenin en iyi durumda bile sefalet içinde diyebileceðimiz geçimi, bu daracýk yerde doldurabildiði çocuklardan topladýðý penilere baðlýydý. Buna, bir de, okuldaki pek az eþyayý, kitap ve diðer öðrenim araçlarý eksikliðini, kalabalýk ile gürültünün bu yoksul çocuklar üzerindeki olumsuz etkisini eklemek gerekir. Ýçlerinde hiçbir þey yap* L. Horner, Reports of Insp. of Fact, for 30th June 1857, s. 17. ** L. Horner, Rep. of Insp. of Fact, for 31st Oct. 1855, s. 18, 19. *** Sir John Kincaid, Rep. of Insp. of Fact, for 31st Oct., 1858, s. 31, 32. 58 Kadýn ve Aile maksýzýn dizi dizi çocuklarýn oturduðu böyle pek çok okulu ziyaret ettim; buna okula devam deniliyordu ve istatistiklerde bu çocuklar öðrenim görmüþ olarak gösteriliyordu.”* Ýskoçya’da fabrikatörler, okula [sayfa 61] gitmek zorunda olan çocuklarý iþe almamak için ellerinden geleni yaparlar. “Fabrika sahiplerinin hiç hoþlanmadýklarý fabrika yasasýndaki eðitimle ilgili hükümlerin, bu çocuklarýn iþe alýnmalarýný büyük ölçüde engellediðini ve yasada öngörülen öðrenimden böyÝece hiç yararlanamadýklarýný tanýtlamak için baþka kanýtlar getirmeye gerek yoktur.”** Özel bir yasayla düzenlenen basmacýlýk iþinde, bu, ürkütücü bir soytarýlýk halindedir. Bu yasa gereðince, “basma iþine alýnmadan önce, her çocuðun, 150 saatten az olmamak üzere en az 30 gün okula devam etmesi gerektiði gibi, iþe baþlamasýný izleyen altý ay içinde ve bu iþte çalýþtýðý süre boyunca her altý ayda bir gene 30 gün ve 150 saatlik öðrenim görmesi zorunludur. ... Okul saatleri sabah 8 ile akþam 6 arasýnda olacaktýr. Günde 2½ saatten az, 5 saatten fazla öðrenim, bu 150 saate dahil edilmeyecektir. Olaðan koþullar altýnda, çocuklar, 30 gün sabah ve öðleden sonra en az her gün beþ saat okula devam edecekler ve 30 günün sonunda 150 saati tamamlayarak kitaplarýný kendi baþlarýna okuyacak hale geldikten sonra basmacýlýk iþine baþlayacaklar ve altý ayýn sonunda yeni bir öðrenim dönemine girecekler ve kitaplarýný yeni baþtan okumaya çalýþacaklardýr. ... Gerekli saati tamamlamak için okula devam eden çocuklardan çoðunun, altý aylýk iþten sonra, yeniden okula dönünce, daha önce öðrendikleri her þeyi unuttuklarý ve týpký basmacý çocuklar olarak okula ilk baþladýklarý gündeki gibi olduklarý görülmektedir. ... Baþka basma iþlerinde çocuklarýn okula devamý tamamen fabrikanýn iþ durumuna baðlýdýr. Her altý ay için gerekli okul saati, bir kerede 3 ile 5 saat arasýnda olmak üzere bölünmekte ve bazan bütün altý aya yayýlmaktadýr.... Sözgeliþi okula devam bir gün sabah 8 ile 11, baþka bir gün öðleyin 1 ile 4 olabilir ve birkaç gün aradan sonra çocuk tekrar öðleden sonra 3 ile 6 arasýnda okulda boy gösterebilir; bu böylece birkaç gün ya da bir hafta sürer, sonra gene 3 hafta ya da bir ay okula hiç gitmez, ve ardýndan onu çalýþtýranýn keyfine kalmýþ tuhaf bir günün tuhaf bir saatinde yeniden okula baþlar; böylece çocuk, 150 saatlik * L. Horner, Reports etc, 31st Oct., 1857, s. 17, 18. ** Sir J. Kincaid, Reports etc, 31st Oct., 1856, s. 66. Kadýn ve Aile 59 masal tamamlanana kadar okul ile iþ arasýnda mekik dokur.”* [sayfa 62] Kadýnlarla çocuklarýn yýðýnlar halinde iþçi saflarýna katýlmalarýyla, makine, ensonu, manüfaktür döneminde erkek iþçilerin sermayenin zorbalýða karþý sürdürdüðü direnmeyi kýrmýþ olur. Karl Marks, ayný yapýt, s. 415-424. Kapital, Birinci Cilt, s. 407-415. * En rezil, en pis ve en kötü ücret ödenen, kadýnlarla genç kýzlarýn çalýþtýrýlmasý yeðlenen iþlerden birisi de, paçavralarýn ayýklanmasýdýr. Büyük Britanya, kendi muazzam paçavra depolan dýþýnda, bütün dünyada paçavra ticaretinin merkezi olarak da ün yapmýþtýr. Japonya’dan, Güney Amerika’nýn en uzak devletlerinden, Kanarya Adalarýndan, buraya paçavra akar. Ama baþlýca ikmal kaynaklarý, Almanya, Fransa, Rusya, Ýtalya, Mýsýr, Türkiye, Belçika ve Hollanda’dýr. Paçavralar, gübre, yatak iþi, yapay yün yapmada kullanýlýr ve kâðýt yapýmýnda hammadde olarak iþe yarar. Paçavra ayýklayýcýlar, çiçek hastalýðý ile diðer bulaþýcý hastalýklarýn yayýlma aracý olduklarý gibi, ilk kurbanlarý da gene kendileridir.** Karl Marks, ayný yapýt, s. 487. Kapital, Birinci Cilt, s. 474. * Þimdi de, ev sanayii denilen konuya gelmiþ bulunuyoruz. Sermayenin, modern mekanik sanayinin arka planýnda sömürdüðü * A. Redgrave, Rep. Of lnsp. Of Fact. for 31st Oct., 1857, s. 41-42. Fabrika yasasýnýn (metinde sözü edilen basma iþleri yasasý deðil) bir süredir yürürlükte bulunduðu sanayi kollarýnda, eðitim maddesinin önüne çýkan engeller soýr yýllarda kaldýrýlmýþtýr. Yasa kapsamýna girmeyen sanayi kollarýnda, cam fabrikatörü Mr. J. Geddes’in görüþleri hâlâ geniþ ölçüde egemendir. Araþtýrma komisyonu üyesi Mr. White’a þu bilgileri vermiþtir: “Benim gördüðüm kadarýyla, iþçi sýnýfýnýn bir kýsmýnýn son yýllarda yararlandýðý daha büyük ölçüdeki eðitim, kötü bir þeydir. Onlarý baðýmsýz hale getirdiði için tehlikelidir.” (Children’s Empl. Comm., Fourth Report, Lond. 1865, s. 253.) ** Paçavra ticareti ve sayýsýz ayrýntýlar için bkz: Public Health, VIII, I. Rep., Lond. 1866, ek, s. 196, 208. 60 Kadýn ve Aile bu alandaki dehþet verici durum üzerinde bir fikir edinebilmek için Ýngiltere’nin uzak birkaç köyünde sürdürülen ve görünüþte pek þairane bir izlenim býrakan çivi yapýmcýlýðýný incelemek gerekir.* Bununla birlikte, biz, burada, henüz makinenin yardýmýyla yapýlmayan ve bu durumuyla da henüz fabrika ve manüfaktürler ile rekabet halinde olmayan dantelâcýlýk ve hasýr örgüsü sanayilerinden birkaç örnek vermekle yetineceðiz. Ýngiltere’de dantelâ yapýmýnda çalýþan 150.000 kiþinin aþaðýyukarý 10.000 kadarý 1861 tarihli fabrika yasasýnýn kapsamý içersine girmektir. Geriye kalan 140.000 kiþinin hemen tamamý kadýn, genç insan ve her iki cinsiyetten çocuklar olup, ancak erkekler pek azdýr. Bu ucuz sömürü malzemesinin saðlýk durumu, Nottingham Genel Dispanseri hekimi Dr. Trueman’in hesaplayýp düzenlediði tabloda görülecektir. Çoðunluðu 17 ile 24 yaþ arasýnda olan dantelâ yapýmcýsý 686 kadýn hastadan verem olanlarýn sayýsý þöyledir: 1852’de 45 kiþiden 1 kiþi 1857’de 13 kiþiden 1 kiþi 1853’te 28 kiþiden 1 kiþi 1858’de 15 kiþiden 1 kiþi 1854’te 17 kiþiden 1 kiþi 1859’da 9 kiþiden 1 kiþi 1855’te 18 kiþiden 1 kiþi 1860’ta 8 kiþiden 1 kiþi 1856’da 15 kiþiden 1 kiþi 1861’de 8 kiþiden 1 kiþi** Verem artýþ hýzýndaki bu ilerlemenin, en iyimser ilericilik yanlýlarýna ve Alman serbest ticaret çýðýrtkanlarýnýn en kurnaz yalancýsýna bile yeterli bir karþýlýk olmasý gerekir. 1861 tarihli fabrika yasasý, yalnýz makine ile yapýlan dantelâ iþkollarýný düzenler ve bu, Ýngiltere’de kuraldýr. Bizim þimdi burada inceleyeceðimiz sanayi kollarý, iþçinin manüfaktürlerde ya da depolarda deðil kendi evlerinde çalýþtýklarý iþ kollarýdýr ve bunlar ikiye ayrýlýrlar: (1) son elden geçirme; (2) onarým. Bunlardan ilkinde makine ile yapýlan dantelâya son þekli verilir ve bu iþ, sayýsýz alt-bölümlere ayrýlýr. Son þeklini verme iþi, ya “patron evleri” denilen yerlerde yapýlýr, ya da çocuklarýnýn yardýmýyla, ya da kendi baþýna [sayfa 64] çalýþan kadýnlar tarafýndan kendi evlerinde yapýlýr. Bu “patron evleri”ni [sayfa 63] * Burada sözünü ettiðim çiviler, çekiçle dövülerek yapýlýr ve makineyle kesilen ve yapýlan çivilerden farklýdýr. Bkz: Ch. Empl. Comm., Third Rep., s. XI, XIX, n° 125-130; s. 52, n° 11; s. 114, n° 487; s. 137, n° 674. ** Ch. Empl. Comm., II. Rep., s. XXII, n° 166. Kadýn ve Aile 61 iþleten kadýnlarýn kendileri de, aslýnda, yoksul kadýnlardýr. Ýþyeri, oturulan özel evin içersindedir. Haným patron, manüfaktürcülerden, maðazalardan sipariþ alýr ve odalarýnýn büyüklüðü ile iþ talebinin dalgalanmalarýna uygun olarak deðiþen sayýda kadýn, kýz ve çocuk çalýþtýrýr. Bu iþ odalarýnda çalýþtýrýlan kadýn iþçilerin sayýsý, bazýlarýnda 20 ile 40, bazýlarýnda 10 ile 20 arasýnda deðiþir. Çocuklarýn ortalama iþe baþlama yaþý altý ve çoðu durumlarda da beþin altýndadýr. Çalýþma saatleri sabah 8’den akþam 8’e kadar olup düzensiz aralýklarla, çoðu zaman pis çalýþma odalarýnda yenilen yemekler için 1½ saat ara verilir. Ýþlerin sýký olduðu sýralarda, çalýþma çoðu zaman sabah 8’den ve hatta 6’dan gece 10’a, 11’e, 12’ye kadar devam eder. Ýngiltere’de, yönetmelikler kýþlalarda, her asker için 500-600 foot küp yeri, askerî hastanelerde 1.200 foot küp yeri öngörür. Ama bu iþyerlerinde herkese 67 ile 100 foot küp yer düþer. Ayný zamanda, havadaki oksijen, gaz lambalarý tarafýndan da tüketilir. Yerler taþ ve tuðla ile kaplý olduðu halde, dantelâlarý temiz tutmak için, çocuklar kýþýn bile ayakkabýlarýný çýkarmak zorundadýrlar. “Nottingham’da 14 ila 20 çocuðun, belki 12 foot kareden küçük bir odaya doldurularak günün 24 saatinin 15 saatinde, býkkýnlýk verici tekdüze olmasýyla insaný zaten bitirip tüketen bir iþte, üstelik saðlýða zararlý koþullar altýnda çalýþtýrýlmasý, çok görülen bir þeydir. ... Çok küçük yaþtaki çocuklar bile insaný þaþýrtacak bir hýzla ve dikkatle çalýþmakta, parmaklarý bir an için olsun dinlenmediði gibi hareketleri de yavaþlamamaktadýr. Kendilerine bir soru sorulduðu zaman, bir an bile kaybetmemek kaygýsý ile gözlerini iþlerinden ayýramýyorlar.” Çalýþma saatleri uzadýkça patron hanýmlar, uyarýcý olarak, “uzun sopalarýný” daha sýk kullanmak zorunda kalýrlar. “Çocuklar giderek yorulurlar ve bu denli tekdüze ve göz yorucu bir iþle uzun süre uðraþmaktan ve ayný þekilde durmaktan bitip tükenerek iþin sonuna doðru kuþlar gibi huzursuzlaþýrlar. Bunlarýn çalýþmasý kölelikten farksýzdýr.”* Kadýnlar ve çocuklar, evde, yani günümüzde kiralýk oda ya da çatýarasý anlamýna gelen bir yerde çalýþýyorlarsa, durumlarý daha da kötü demektir. Bu tür iþler, [sayfa 65] Nottingham’dan, 80 mil çapýnda bir daire içinde daðýlýr. Depolardan, saat gecenin 9 ya da 10’unda çýkan çocuklara, çoðu zaman, eve götürüp orada tamamlamalarý için bir çýkýn dantelâ verilir. Kapitalisti temsil * Ch. Empl. Comm., II. Rep., 1864, s,XIX, XX, XXI. 62 Kadýn ve Aile eden ikiyüzlü uþaklardan birisi bu sýrada, þu kaypak tümceyi söylemeyi elbette hiç ihmal etmez: “Bu annen için.” Ama bunu söylerken, çocuðun da bütün gece oturup bu iþ için annesine yardým etmek zorunda olduðunu da pekâlâ bilir.* Týð dantelacýlýðý Ýngiltere’de baþlýca iki tarým bölgesinde yaygýndýr: bir tanesi, Devonshire’ýn güneyinde 20 ila 30 mil derinliðindeki kýyýlan ile, North Devon’un birkaç bölgesini içine alan Honiton dantela bölgesidir; diðeri de, Buckingham, Bedford ve Northampton eyaletlerinin büyük bir kýsmýyla, Oxfordshire ve Huntingdonshire’m sýnýr kesimlerini kapsayan yerlerdir. Ýþler, genellikle, tarým iþçilerinin klübelerinde yapýlýr. Manüfaktürcülerin çoðu 3.000’e kadar dantelâcý çalýþtýrýrlar ve bunlarýn büyük bir çoðunluðu çocuk ve genç kýzlardýr. Dantelâ yapýmý ile anlatýlan þeyler burada da ayrýca yinelenir, yalnýzca burada “patron evleri” yerine “dantelâ okulu” deyimi kullanýlýr ve buralar yoksul kadýnlarýn iþlettiði kulübelerdir. Beþ ya da daha küçük yaþlardan baþlayarak çocuklar oniki ya da onbeþ yaþlarýna kadar bu okullarda çalýþýrlar; ilk yýl, çok küçükler, dört ile sekiz saat çalýþýrlar, daha sonralarý ise, sabah altýdan gece sekize, ona kadar çalýþýrlar. “Odalar genellikle küçük kulübelerin oturma odalarýdýr, ocaklarýn bacalarý hava girmesin diye kapatýlmýþtýr, çocuklar çoðu zaman kýþýn bile yalnýz kendi ýsýlarý ile ýsýnmak zorundadýrlar. Bazan da, bu sözde sýnýflar, küçük depolar gibidir ve içlerinde ocak bile yoktur. ... Bu daracýk yerler týka-basa doldurulur ve böylece hava solunmayacak duruma gelir. Ayrýca bir de, laðýmlarýn, helâlarýn ve bu gibi küçük kulübelerin çevresinde her zaman görülen pislik, saðlýða çok zararlý etkiler yapar.” Yerin büyüklüðüne gelince: “Bir dantelâ okulunda 18 kýz ve bir bayan öðretmen, her insana 35 foot küp düþüyor; bir diðerinde, 18 kiþi, insan baþýna 24½ foot küp, koku dayanýlmaz bir derecede. Bu sanayide, 2 ve 2½ yaþýnda çocuklarýn çalýþtýðý da görülür.”** [sayfa 66] Buckingham ve Bedford eyaletlerinde dantelâcýlýðýn bittiði yerlerde, hasýr örücülüðü baþlar ve Hertfortshire’ýn geniþ bir kýsmýyla Essex’in batý ve kuzey kesimlerine kadar uzanýr. 1861 yýlýnda, hasýr örücülüðü ile hasýr þapka yapýmýnda 40.043 kiþi çalýþýyordu; bunlarýn 3.815’i her yaþtan erkek, geri kalan 14.913 kiþinin 7.000’i yirmi * l. c, s.XXI, XXII. ** l. c, s. XXIX, XXX Kadýn ve Aile 63 yaþýn altýnda çocuk olmak üzere kadýndý. Dantelâ okullarý yerine buralarda da “hasýr örgü okullarýný” görüyoruz. Çocuklar hasýr örme öðrenimine genellikle 4 yaþýnda, bazan da 3-4 yaþ arasýnda baþlýyorlar. Kuþkusuz, öðrenim gördükleri de yok. Çocuklar, ilkokullara, kendi aralarýnda, “sahici okul” diyorlar ve böylece, yarý-aç analarýnýn öngördüðü günde 30 yardalýk iþi bitirmek için hapsedildikleri bu kanemici yerlerden, ilkokularý ayýrdediyorlar. Bu ayný analar, bunlarý okuldan sonra çoðu zaman gece 10, 11, 12’ye kadar çalýþtýrýyorlar. Sürekli olarak ýslatmak zorunda olduklarý kamýþ, dudaklarýný ve parmaklarýný kesiyor. Londra’daki bütün hekimlerin genel kanýsý olarak Dr. Ballard, bir yatak odasý ile iþyerinde her insan için en az 300 foot küpe gerek olduðunu belirtiyor. Ne var ki, hasýr okullarýnda yer, dantelâ okullarýndan daha cimrice kullanýlýyor ve “bir kiþiye 12½, 17, I8½ ve 22 foot küpün altýnda yer düþüyor”. Komisyon üyelerinden Mr. White, bu sayýlardan en küçüðünün, eðer bir çocuk boyutlarý 3 foot olan bir kutuya konulsa, burada kaplayacaðý yerin yarýsýndan daha azýný temsil edeceðini söylüyor. Ýþte çocuklarýn, 12 ya da 14 yaþlarýna kadar yaþamdan tattýklarý zevk bu. Sefil ve yarý-aç yaþayan ana-babalarýn düþündükleri tek þey, çocuklarýn elden geldiðince çok para kazanmalarý. Çocuklar ise biraz büyür büyümez, çok doðal olarak ana-babalarýna on paralýk deðer vermiyorlar ve onlarý býrakýp gidiyorlar. “Böyle yetiþtirilen insanlar arasýnda bilisizlik ve kötülüðün yaygýn olmasý çok doðaldýr. ... Ahlak en düþük düzeyde. Kadýnlarýn pek çoðunun evlilik-dýþý çocuklarý vardýr ve bu kadýnlarýn yaþlarý o kadar küçüktür ki, suç istatistikleri ile ilgili olanlarý bile þaþkýnlýða düþürür.”* Ve bu örnek ailelerin anayurdu, Avrupa için örnek bir hýristiyan ülke oluyor; bu sözleri, hýristiyanlýk üzerindeki derin bilgisi hiç kuþku götürmeyen kont Montalembert söylüyor! [sayfa 67] Yukarda sözü edilen sanayilerde zaten acýnacak düzeyde olan ücretler (hasýr örme okullarýnda bir çocuðun alabileceði en yüksek ücret, ender olarak 3 þiline ulaþabilir), her yerde ve özellikle dantela bölgelerinde egemen olan ayni sistemle, nominal miktarýnýn çok daha altýna düþer.** Karl Marks, ayný yapýt, s. 489-493. * l. c, s. XL, XLI. ** Child. Empl. Comm., I. Rep., 1863, s. 185. 64 Kadýn ve Aile Kapital, Birinci Cilt, 477-480. * Fabrika sistemindeki geliþme ile onunla yürüyen tarýmda devrimle birlikte, diðer sanayi kollarýnda üretim yalnýz geniþlemekle kalmaz, bunlarýn niteliklerini deðiþtirir. Fabrika sisteminde uygulanan ve üretim sürecinin bütün evrelerini tahlil etme ve ortaya çýkan sorunlarý, mekanik, kimya ve diðer bütün doðabilimlerinin yardýmýyla çözümleme ilkesi, artýk, her yerde geçerli ve uygulanan bir ilke halini alýr. Demek ki, makine, manüfaktür sanayilerine, bir ayrýntý süreç, daha sonra baþka bir ayrýntý süreç olarak yavaþ yavaþ sýzmýþ olur. Böylece, manüfaktürün eski iþbölümüne dayanan örgütlenmesinin katýlaþmýþ yapýsýnda bir gevþeme olur. Çözüþür ve sürekli deðiþmelerin yolunu açar. Bundan baðýmsýz olarak kolektif iþçinin bileþiminde, birlikte çalýþan kimselerin yapýsýnda köklü bir deðiþme olur. Manüfaktür döneminin tersine, bundan böyle iþbölümü, mümkün olan her yerde, kadýnlarýn, her yaþtan çocuklarýn, vasýfsýz iþçilerin çalýþtýrýlmalarýna, yani Ýngiltere’de karakteristik bir deyimle ifade edildiði gibi, tek sözcükle, ucuz emeðe dayanýr. Bu, yalnýz, makine kullanýlsýn kullanýlmasýn geniþ boyutlu üretim kollarý için deðil, ister çalýþan kimselerin evlerinde, ister küçük iþyerlerinde yapýlsýn, ev sanayileri denilen üretim biçimleri için de geçerliydi. Modern denilen bu ev sanayiinin, baðýmsýz kent el-zanaatlarým, baðýmsýz köylü tarým iþletmelerini ve her þeyden önce de, iþçi ile ailesinin içinde yaþadýðý bir evin varlýðýný önkoþul olarak gerektiren eski tarz ev sanayii ile ad benzerliði dýþýnda ortak bir yaný yoktur. Bu eski tarz sanayi þimdi, fabrikanýn, manüfaktürün ya da eþya deposunun, bir dýþ bölümü [sayfa 68] halini almýþtýr. Sermaye, tek bir yerde geniþ kitleler halinde topladýðý ve doðrudan doðruya komuta ettiði fabrika iþçilerinden, manüfaktür iþçilerinden ve elzanaatçýlarýndan baþka þimdi, gözle görünmeyen iplerle, diðer bir orduyu da harekete getirmiþtir: bunlar, büyük kentlerde oturanlarla birlikte bütün ülke yüzeyine yayýlmýþ bulunan ev sanayii iþçileridir. Bir örnek: Londonderry’deki Tillie gömlek fabrikasýnda 1.000 iþçi çalýþýyor, ve ülkenin her yanýna daðýlmýþ 9.000 kiþi de kendi evlerinde gene bu fabrika için çalýþýyorlar.* * Ch. Empl. Comm., II. Rep., 1864, s. LXVIII, n° 415. Kadýn ve Aile 65 Ucuz ve henüz olgunlaþmamýþ emek-gücünün sömürülmesi, modern manüfaktürde gerçek fabrika sisteminden çok daha utanç verici bir biçimde yapýlmýþtýr. Bunun nedeni de fabrika sisteminin teknik temelinin, yani adale gücünün yerini makinenin almasýnýn ve yapýlan iþin hafiflemesinin, manüfaktürde hemen hemen hiç sözkonusu olmamasý, ve ayný zamanda, kadýnlarla çok küçük çocuklarýn, zehirli ya da saðlýða zararlý maddelerin etkilerine en acýmasýz biçimde býrakýlmasýdýr. Bu sömürünün, ev sanayii denilen üretim kollarýnda manüfaktürden daha utanç verici olmasýnýn nedeni, daðýnýk olduklarý için iþçilerdeki direnme gücünün azalmasý, iþveren ile iþçi arasýnda bir yýðýn soyguncu asalaðýn yer almasý; ev sanayinin, daima, ya fabrika sistemiyle, ya da ayný üretim kolundaki manüfaktür ile rekabet etme zorunda kalmasý; yoksulluðun iþçiyi, yer, ýþýk, havalandýrma gibi en gerekli çalýþma koþullarýndan yoksun býrakmasý; çalýþmanýn gitgide daha düzensiz duruma gelmesi; ve ensonu, büyük sanayi ile tarýmýn “fazlalýk” haline getirdiði yýðýnlarýn son sýðýnaklarý olan bu yerlerde iþçiler arasýndaki rekabetin en son noktaya ulaþmasýdýr. Üretim araçlarýnda bile ilk kez fabrika sisteminde sistemli biçimde uygulanan tasarruf, burada, baþlangýcýndan beri, emek-gücünün en acýmasýz biçimde israfý ve iþçinin en normal çalýþma koþullarýndan yoksun býrakýlmasý sonucunu doðurmuþtu - þimdi bir sanayi kolunda emeðin toplumsal üretkenliði ve birbirine baðlý süreçlerin teknik temeli ne kadar az geliþmiþ olursa, bu tasarruf da, uzlaþmaz karþýt ve öldürücü yanýný o derecede ortaya koyuyor. [sayfa 69] Karl Marks, ayný yapýt, s. 485-486. Kapital, Birinci Cilt, s. 472-473. * Kadýnlarla çocuklarýn emeðinin düpedüz kötüye kullanýlmasý, yaþama ve çalýþma için gerekli her türlü normal koþullardan iþçilerin tamamen yoksun býrakýlmalarý ve aþýrý-çalýþma ile gece iþinde uygulanan düpedüz zulüm yoluyla emek-gücünde saðlanan ucuzluk, ensonunda aþýlmasý olanaksýz doðal engellere gelip dayanýr. Bu yöntemlere dayanarak meta fiyatlarýnda saðlanan ucuzluk ile, genellikle kapitalist sömürü de son sýnýrýna gelmiþ demektir. Ensonu 66 Kadýn ve Aile bu noktaya gelindiðinde -bu, uzun yýllar alýr- makine kullanma ve bundan böyle daðýnýk ev sanayileri ile manüfaktürlerin de fabrika sanayilerine dönüþme saati gelip çatmýþ demektir. Bu hareketin en muazzam örneði, giyim eþyasý üretiminde görülür. Çocuklarý Çalýþtýrma Komisyonunun sýnýflandýrmasýna göre, bu sanayi, hasýr þapka yapýmcýlarýný, kadýn þapkasý yapýmcýlarýný, berecileri, terzileri, kadýn giyim eþyasý yapýmcýlanný, gömlekçileri, korsecileri, eldivencileri, ayakkabýcýlarý ve kravat, yaka vb. yapými gibi pek çok küçük kollarý kapsar. 1861 yýlýnda bu sanayilerde çalýþan kadýnlarýn sayýsý ingiltere ile Gal’de 586.298 olup, bunlarýn 115.242’si hiç deðilse 20 yaþýn, 16.650’si de 15 yaþýn altýndaydý. Birleþik Krallýk’ta bu iþçilerin sayýsý, 1861 yýlýnda, 750.334 idi. Ýngiltere ile Gal’de, þapkacýlýkta, ayakkabýcýlýkta, eldivencilikte ve terzilikte çalýþan erkeklerin sayýsý 437.969 olup, bunlarýn 14.964'ü 15 yaþýn altýnda, 89.285’i 15 ile 20 yaþ arasýnda ve 333.117’si yirmi yaþýn üzerindeydi. Küçük sanayi kollarýndan çoðu, bu sayýlara dahil edilmemiþtir. Ama, biz, bu rakamlarý olduklarý gibi alýrsak, 1861 sayýmýna göre yalnýz Ýngiltere ve Gal için 1.024.267 kiþilik bir rakam elde ederiz ve bu, aþaðý yukarý tarým ve hayvancýlýkta çalýþan insan sayýsý kadardýr. Böylece makinenin yarattýðý mucize ile, bu derece muazzam ürün kitlesinin doðmasýna ve bu derece muazzam iþçi kitlesinin serbest kalmasýna niçin yolaçtýðýný anlamaya baþlarýz. Giyim eþyasý üretimi, kýsmen parçalarý daðýnýk bir þekilde zaten hazýr bulunan iþbölümünü, atelyelerinde, yalnýzca yeniden uygulayan manüfaktürlerde, kýsmen küçük elzanaatý ustalarý tarafýndan yürütülür; ne var ki, bu ustalar, eskiden [sayfa 70] olduðu gibi, bireysel tüketiciler için deðil de, þimdi manüfaktürler ve maðazalar için çalýþmakta ve bu, öyle ölçülere ulaþmaktadýr ki, bazý kent ve kasabalar ile dolaylarýnda, örneðin kunduracýlýk gibi iþler, çoðu zaman bölgeyi bütünüyle içine alan uzmanlýk alanlarý haline gelmektedir; ve ensonu bu üretim, büyük ölçülerde, manüfaktürlerin, maðazalarýn ve hatta küçük zanaat ustalarýnýn, iþyerlerinin uzantýlarýný oluþturan ev sanayii iþçileri tarafýndan saðlanýr.* Hammadde vb., makine sanayii tarafýndan saðlanýr, lütuf ve inayete terkedilmiþ ucuz insan malzemesi kitlesi (tail-lable à merci * Ýngiltere’de kadýn þapkacýlýðý ve terziliði, çoðu kez, iþverene ait binalarda yapýlýr; kadýn iþçilerin bazýlarý buralarda kalýrlar, bazýlarý da baþka yerlerde otururlar. ** Acýma ve merhamete sýðýnmýþ. -ç. Kadýn ve Aile 67 et miséricorde** ise, makine sanayii ve geliþtirilmiþ tarýmýn “özgür hale getirdiði” insanlardan oluþur. Bu sýnýftan manüfaktürler, kaynaklarýný, esas olarak, kapitalistin, talepteki herhangi bir artýþý karþýlamak için elinin altýnda hazýr donatýlmýþ bir ordu bulundurma gereksinmesine borçludurlar.* Bununla birlikte, bu manüfaktürler, daðýnýk elzanaatlarý ile ev sanayilerinin geniþ bir temel olarak varlýklarýný sürdürmelerine izin vermiþtir. Bu iþkollarýnda büyük ölçüde artýdeðer üretimi ve yaptýklarý ürünlerin gitgide ucuzlamasý, baþlýca, sefil bir yaþamý sürdürmeye ancak yetecek kadar düþük ücret ödenmesi ve emek-zamanýnýn insan vücudunun dayanabileceði son sýnýra kadar uzatýlmasý nedeniyle olmuþtur. Gerçekten de, metalar haline dönüþtürülen insan teri ve kanýnýn ucuzluðu sayesinde, pazarlar, sürekli geniþlemiþ ve günden güne de geniþlemektedir; Ýngiliz zevkleri ile alýþkanlýklarýnýn aðýr bastýðý Ýngiliz sömürge pazarlarý için durum özellikle böyledir. En sonunda kritik noktaya ulaþmýþtýr. Eski yöntemin temelleri, azçok sistemli bir iþbölümü ile birlikte iþçilerin düpedüz ve zalimce sömürülmesi, artýk pazarlarýn geniþletilmesine yetmediði gibi, ondan da daha hýzlý geliþen kapitalistler arasýndaki rekabeti karþýlamaktan uzaktý. Makinenin öne geçmesi saati gelip [sayfa 71] çatmýþtý. Elbisecilik, terzilik, ayakkabýcýlýk, þapkacýlýk ve birçok benzeri gibi bu geniþ üretim alanýnýn bütününe ayný derecede saldýracak olan, kesin sonuçlu devrimci makine, dikiþ makinesiydi. Büyük sanayinin geliþmesinden beri, bütün makinelerin elattýðý yeni sanayi kollarýnda iþçi sýnýfý üzerinde yapmýþ olduðu etkinin aynýsýný, dikiþ makinesi yapýyor. Çok küçük yaþtaki çocuklar baþýboþ kalmýþlardý. Makinede çalýþan iþçilerin ücretleri, çoðu yoksulun da yoksulu olan ev iþçilerine göre yükselmiþtir. Daha iyi durumdaki elzanaatçýlarýmn ücretleri, makinenin rekabetiyle düþmüþtür. Yeni makine iþçileri, özellikle kýzlar ve genç kadýnlardýr. Mekanik kuvvetin yardýmýyla bunlar, erkeklerin aðýr iþler üzerindeki tekelini yýkmýþlar, hafif iþlerden yaþlý kadýnlarý ve küçük çocuklarý sürüp atmýþlardýr. Londra’da son on yýlda açlýk sonucu ölümlerdeki korkunç artýþ, * Komisyon üyesi Mr. White, hemen hemen hepsi kadýn olan, 1.000 ila 1.200 kiþi çalýþtýran bir askerî elbise manüfaktürü ile 1.300 kiþi çalýþtýran bir ayakkabý fabrikasýný ziyaret etmiþti; buralarda çalýþanlarýn neredeyse yarýsý çocuk ve genç iþçilerdi. ** Bir örnek. Genel sayým memurunun 26 Þubat 1864 tarihli haftalýk raporunda, 5 tane açlýktan ölüm olayý vardý. Ayný gün The Times, bir baþka olayý daha bildiriyordu. Tek bir haftada açlýk nedeniyle altý ölüm olayý! 68 Kadýn ve Aile dikiþ makinesinin yayýlmasý ile paralel gitmektedir.** Yeni kadýn iþçiler, makineyi, makinenin aðýrlýðýna, büyüklüðüne ve özelliðine göre, bazan oturarak, bazan ayakta, elleriyle ve ayaklarýyla ya da yalnýz elleriyle çalýþtýrýyorlar ve büyük emek-gücü harcýyorlardý. Eski düzene göre daha az olmakla birlikte, uzun süre çalýþmalarý nedeniyle, bu yaptýklarý iþ saðlýða zararlýydý. Dikiþ makinesinin zaten dar ve kalabalýk odalara girmesiyle, saðlýða zararlý koþullar, daha da artmýþ oldu. Bay Lord bu konuda þöyle diyor: “Tavanlarý çok alçak olan ve içlerinde 30 ila 40 makine iþçisinin çalýþtýklarý odalara girildiði zaman karþýlaþýlan durum dayanýlmaz derecede. ... Ütüleri kýzdýrmak için kullanýlan gaz sobalarýndan doðan sýcaklýk çok korkunç. ... Çalýþma saatlerinin ýlýmlý olduðu, yani sabah sekizden akþam altýya kadar olduðu zamanlarda bile, böyle yerlerde her gün üç-dört kiþi bayýlýp kendinden geçiyor.”* Üretim araçlarýndaki devrimin zorunlu bir sonucu olan sanayi yöntemlerindeki devrim, karmakarýþýk geçiþ biçimleriyle sonuca ulaþtý. Bu biçimle, dikiþ makinesinin, þu ya da [sayfa 72] bu sanayi kolunda egemen duruma gelmesine, çalýþtýðý süreye, iþçilerin daha önce içinde bulunduklarý koþullara, manüfaktürün, elzanaatlarýnýn ya da ev sanayiinin, bu sanayi kolundaki aðýrlýðýna, iþyerlerine ödenen kiraya vb. baðlý olarak deðiþiklikler gösterir.** Örneðin, iþin büyük kýsmýnýn zaten basit elbirliði ile örgütlenmiþ olduðu elbisecilikte, dikiþ makinesi, baþlangýçta, bu manüfaktür biçimi sanayi kolunda yalnýzca yeni bir öðe oldu. Terzilikte, gömlekçilikte, kunduracýlýkta, vb., bütün biçimler içiçeydi. Bir yerde, gerçek anlamýyla fabrika sistemi vardý, bir diðerinde, aracýlar, hammaddeyi, kapitalist en chef*** alýyor, “oda” ya da “tavan aralarýnda” dikiþ makinelerinin çevresinde, 10-50 ya da daha fazla iþçi topluyordu. Ensonu makinenin bir sistem halinde örgütlenmediði ve küçük boyutlarda da kullanýlabileceði yerlerde daima olduðu gibi, zanaatçýlar ile ev iþçileri, kendi aileleri ya da dýþardan saðlanan az miktarda emekle kendi * Child. Empl. Comm., Second Rep., 1864, s. LXVII, n° 406-409; s. 84, n° 124; s. LXXIII, n° 441; s. 68, n° 6; s. 84, n° 126; s. 78, n° 85; s. 76, n° 69; s. LXXII, s.438. ** “Gerekli binalar ile iþyerlerinin kira bedelinin, bu noktada en önemli öðe olduðu anlaþýlýyor; bu nedenle, küçük giriþimlere ve ailelere iþ verme esasýna dayanan eski sistemin en uzun sürdüðü ve en erken baþladýðý yer baþkent olmuþtur.” (l. c. s. 83, n° 123.) Bu tümcenin son kýsmý, yalnýzca kunduracýlýða aittir. *** Þef olarak-ç. **** Eldivencilik ve iþçilerin durumunun yoksullardan pek de farklý olmadýðý Kadýn ve Aile 69 dikiþ makinelerinden yararlanýyorlardý.**** Bugün Ýngiltere’de egemen olan sistemde ise, kapitalist, çok sayýda makineyi kendisine ait binalarda topluyor ve bu makinelerin yaptýklarý nesneleri, üzerlerinde daha fazla iþlenmesi için ev iþçilerine daðýtýyordu.* Geçiþ biçimlerindeki bu çeþitlilik, gene de gerçek anlamýyla fabrika sistemine dönüþme eðilimini gizlememektedir. Bu eðilim dikiþ makinesinin taþýdýðý özellik ile de besleniyor ve bu makinenin çeþitli iþlerde kullanýlmasý, daha önce çeþitli kollara ayrýlmýþ bulunan iþlerin tek çatý ve yönetim altýnda toplanmasýný kolaylaþtýrýyordu. Ayrýca, hazýrlýk niteliðindeki iðne iþleri ile diðer bazý iþlemlerin makinenin bulunduðu binalarda yapýlmasýnýn daha uygun olacaðý koþullarý yarattýðý gibi, el dikiþçilerine ve kendi makineleri ile çalýþan ev iþçilerine de kaçýnýlmaz olarak el koyar. Bu kaçýnýlmaz son, zaten bazýlarýný yakalamýþtýr bile. Dikiþ makinelerine sürekli olarak artan miktarlarda sermaye [sayfa 73] yatýrýlmasý,** makine ile yapýlan mallarýn üretimini kamçýlýyor, pazarlarý bu mallar ile doldurup taþýnyor ve böylece ev iþçilerine, makinelerini satma zamanýnýn geldiðini haber veriyordu. Bizzat bu makinelerin üretimindeki aþýrýlýk da, sürüm güçlüðü içerisinde kývranan üreticileri, bunlarý haftalýk olarak kiraya vermeye zorluyor, böylece de küçük makine sahiplerinin bu öldürücü rekabet altýnda ezilip gitmelerine yolaçýyordu.*** Makinelerin yapýsýndaki sürekli deðiþiklikler ve gittikçe ucuzlamalarý, eski tiplerin fiyatlarýný hergün biraz daha düþürüyor, bunlarýn, kitle halinde, gülünç fiyatlarla, bunlarý kârlý bir þekilde çalýþtýrabilecek tek insan olan büyük kapitalistlere satýlmalarýna neden oluyordu. Ensonu, insanýn yerini buhar makinelerinin almasý, bütün benzeri devrimlerde olduðu gibi burada da öldürücü darbeyi indiriyordu. Baþlangýçta, buhar gücünün kullanýlmasý, makinelerde düzensizlik, hýzlarýný ayarlama zorluðu, hafif olanlarýn çabuk yýpranýp aþýnmasý vb. gibi salt teknik güçlüklerle karþýlaþýlýyor ve deneyimlerle bunlarýn hepsinin de üstesinden geliniyordu.**** Bir yandan, birçok makinenin geniþ bir manüfaktürde toplanmasý, buhar gücünün kullanýlmasýna yolaçardiðer sanayilerde, bu durum görülmez. * l. c, s. 83, n° 122. ** Toptancý çizme ve ayakkabý iþinde yalnýz Leicester’de, 1864 yýlýnda 800 dikiþ makinesi kullanýlýyordu. *** l. c, s. 84, n° 124. **** Örnekler: Londra’da Pimlico ordu elbise deposu, Londonderry’de Tillie ve Henderson gömlek fabrikasý ve Limerick’te 1.200 iþçi çalýþtýran Tait elbise fabrikasý. 70 Kadýn ve Aile ken, öte yandan, buharýn insan adalesi ile rekabeti de, makineler ile insanlarýn büyük fabrikalarda toplanmasýný hýzlandýrýyordu. Böylece Ýngiltere, þimdi, yalnýzca muazzam giyim eþyasý sanayiinde deðil, yukarda sözü edilen iþkollarýnýn çoðunda, manüfaktürün, el zanaatlarýnýn ve ev iþinin uzun süre önce ortaya çýkan büyük sanayinin etkisi altýnda tümüyle deðiþen ve düzeni bozulan bu üretim biçimlerini herbiri fabrika sistemine dönüþtükten sonra, bunun içerdiði toplumsal geliþme öðelerinin hiçbirisine karýþmadan, fabrika sisteminin dehþetini daha da canlý bir biçimde yaþamaktadýr.* [sayfa 74] Bu kendiliðinden baþlayan sanayi devrimine, fabrika yasalarýnýn, kadýnlarý, gençleri ve çocuklarý çalýþtýran bütün sanayi kollarýna uygulanmasý yapay olarak yardýmcý olmuþtur. Ýþgününün süresi, yemek ve dinlenme paydoslarý, baþlangýç ve bitiþ saatlerinin zorunlu olarak düzenlenmesi, çocuklar için vardiya sisteminin uygulanmasý, belli bir yaþýn altýndaki çocuklarýn çalýþtýrýlmasý yasaðý vb., bir yandan fazla makine kullanýlmasýný** ve devindirici güç olarak adale yerine buhar gücünün geçmesini zorunlu kýlar.*** Öte yandan, zaman kaybýný telafi etmek için, ortaklaþa kullanýlan üretim araçlarýnda, fýrýnlarda, binalarda vb., bir geniþleme olur, yani kýsacasý üretim araçlarýnda daha büyük bir yoðunlaþma ve buna uygun olarak iþçilerin sayýsýnda bir artma meydana gelir. Fabrika yasasýnýn tehdit ettiði bu manüfaktür adýna tekrar tekrar ve hararetle öne sürülen baþlýca itiraz, aslýnda, iþin eski ölçüsünde sürdürülebilmesi için daha büyük miktarda sermaye yatýrýlmasý gereðini saklamasýydý. Ama ev sanayii denen ve bunlarla manüfaktür arasýndaki ara biçimlerdeki * Tendency to Factory System (l. c, s. LXII.) “Þu sýrada bütün iþkolu bir geçiþ durumunda olup, dantelâcýlýðýn, dokumacýlýðýn, vb. geçirdiði ayný deðiþikliði geçiriyor.” (l. c, n° 405.) “Tam bir devrim.” (l. c, s. XLVI, n° 318.) 1840 yýlýnda, Çocuklarý Çalýþtýrma Komisyonunun görev tarihinde çorap yapýmý henüz bir el iþiydi. 1846’dan beri, buharla çalýþan çeþitli makineler kullanýlmaya baþlandý, Ýngiltere’de çorap yapýmýnda her iki cinsiyetten ve 3 yaþýndan yukarý her yaþta çalýþtýrýlanlarýn toplam sayýsý, 1862 yýlýnda 12.000 kadardý. 11 Þubat 1862 tarihli parlamento kararýna göre, bunlardan ancak 4.063'ü fabrika yasalarý kapsamýna giriyordu. ** Örneðin, çömlekçilik iþkolu için, Britain Pottery (Glasgow) firmasýndan Mr. Cochrane þöyle demiþtir: “Üretim miktarýný devam ettirmek için çok sayýda makine kullanma yoluna gittik ve bunlarý hünersiz iþçiler çalýþtýrmaktadýrlar; eski yönteme göre daha fazla üretimde bulunabileceðimize, her geçen gün daha fazla inanmaktayýz. (Rep. of Insp. of Fact, 31st Oct., 1865, s. 13.) “Fabrika yasalarý, daha fazla makine kullanýlmasý yolunda etki yapmaktadýr.” ( l. c, s. 13-14.) *** Böylece, çömlekçiliðin, fabrika yasalarý kapsamýna alýnmasýyla, elle kullanýlan çarklarýn yerine, çok sayýda buharlý çarklar kullanýlmaya baþlandý. Kadýn ve Aile 71 emek açýsýndan iþgünü ile çocuklarýn çalýþtýrýlmalarý konusunda getirilen sýnýrlamalar, bu sanayilerin yýkýmý demektir. Çünkü, ucuz emek-gücünün sýnýrsýz bir þekilde sömürülmesi, bunlarýn rekabetteki güçlerinin tek temelidir. Karl Marks, ayný yapýt, s. 494-499. Kapital, Birinci Cilt, s. 481-486. * Fabrika yönetmeliði, yalnýz, fabrikalardaki, manüfaktürlerdeki [sayfa 75] vb. emeði düzenlediði sürece, yalnýzca sermayenin sömürme hakkýna bir müdahale olarak görülüyordu. Ama bu düzenleme “ev-emeði”* denilen alana uzanýr uzanmaz, bu, doðrudan doðruya patria potestas’a, ana-babalýk otoritesine bir saldýrý olarak kabul edildi. Yufka yürekli Ýngiliz parlamentosu, uzun süre bu adýmý atmaktan çekinmiþti. Ne var ki, gerçeklerin gücü, en sonunda, büyük sanayinin, geleneksel ailenin dayandýðý ekonomik temeller ile, buna baðlý bulunan aile emeðini yýkmakla, bütün geleneksel aile baðlarýný da gevþettiðini kabul etmek durumunda kaldý. Çocuk haklarýnýn ilan edilmesinin zamaný gelmiþti. Karl Marks, ayný yapýt, s. 513. Kapital, Birinci cilt, s. 499-500. * Delme makinesinin (fýrça tahtalarýnda delik yapmak için) genel olarak kullanýlmaya baþlanmasý, fýrça yapýmýndaki süreçlerden birini hýzlandýrmýþ ve kolaylaþtýrmýþtýr. “Yerleþtiricilere” (kýllarý tahtaya yerleþtiren sanatçýlar) olan talep artmýþ; ve gitgide uzmanlaþan bu iþlem, emekleri ucuz olduðundan kadýnlarýn payýna düþmüþtür. Kadýnlar, evde kýl yerleþtirerek çalýþmaya baþlamýþlar ve parça-baþýna para almýþlardýr. Böylece, ev sanayiine baþvurmanýn büyümesine, bu durumda, teknikteki ilerleme (delme makinesi) * Dantelâcýlýk ile hasýr örmeciliðinde gördüðümüz ve Sheffield, Birmingham vb. metal iþlerinde daha ayrýntýlý þekilde gösterilebileceði gibi bu tür iþler genellikle küçük iþyerlerinde yapýlmaktadýr. 72 Kadýn ve Aile iþbölü-mündeki ilerleme (kadýnlar kýl yerleþtirmenin dýþýnda bir þey yapmýyorlar) ve kapitalist sömürüdeki ilerleme (kadýn ve kýzlarýn emeðinin ucuz olmasý) neden olmuþtur. Bu örnek, büyük bir açýklýkla göstermektedir ki, ev sanayii hiç de kapitalist manüfaktür kavramýný ortadan kaldýrmaz, tersine, bazan onun daha da geliþtiðinin bir belirtisidir. [sayfa 76] W. I. Lenin. Die Entwicklung des Kapitalismus in Rußland, Werke, Band 3, Berlin 1956, s. 421. V. Ý. Lenin, Rusya’da Kapitalizmin Geliþmesi, s. 362-363. * Küçük sanayilerde ve manüfaktürde, her zaman ataerkil iliþkilerin kalýntýlarýný ve kiþisel baðýmlýlýðýn çeþitli biçimlerini görürüz, bunlar, kapitalist iktisadýn genel koþullarýnda, çalýþan halkýn durumunu son derece kötüleþtirir ve onlarý küçültür, bozar. Çoðu kez ülkenin çeþitli kýsýmlarýndan gelen iþçi yýðýnlarýný biraraya toplayan geniþ-ölçekli makineli sanayi, ataerkilliðin vet kiþisel baðýmlýlýðýn kalýntýlarýný hoþgörmeyi kesinlikle reddeder ve “geçmiþi” gerçekten “küçük gören tutumuyla” göze çarpar. Üretimi düzenleme ve onun üzerinde kamu denetimi kurma zorunluluðuna yolaçan ve bu olanaðý yaratan esas koþullardan biri de, modasý geçmiþ geleneklerden bu kopuþtur. Özellikle, fabrikanýn nüfusun yaþam koþullarýnda yarattýðý deðiþimden sözederken, kadýn ve çocuklarýn üretime çekilmesinin,* temelde ilerici olduðunu belirtmek gerekir. Kapitalist fabrikanýn, çalýþan nüfusun bu kategorilerini özellikle zor koþullar içine soktuðu ve iþgününün düzenlenmesi ve kýsaltýlmasýnýn, saðlýða uygun emek koþullan saðlanmasýnýn vb., onlar için özellikle gerekli olduðu tartýþýlmaz bir gerçektir; ama sanayide kadýn ve çocuk çalýþtýrýlmasýný tümüyle yasaklama ya da bu tip iþe yer vermeyen ataerkil yaþam biçimini koruma çabalarý, gerici ve ütopik olacaktýr. Geniþölçekli makineli sanayi eskiden dar ev, aile iliþkileri çerçevesinden hiç çýkmayan nüfusun bu kategorilerinin ataerkil tecridini yýkmakla, onlan toplumsal üretime doðrudan doðruya kat* Kýlavuz’a. göre, 1890’da Avrupa Rusya’sýndaki fabrika ve atölyeler 210.207’si (%24) kadýn 17.793'ü (%2) oðlan çocuk ve 8.216’sý (%1) kýz çocuk olan, toplam 876.764 iþçi çalýþtýrýyordu. Kadýn ve Aile 73 makla, onlann geliþmesini hýzlandýrýr, baðýmsýzlýklanný artýrýr; baþka bir deyiþle, kapitalist-öncesi iliþkilerin ataerkil hareketsizliðiyle kýyaslanamayacak ölçüde üstün olan yaþam koþullarý yaratýr.* V. Ý. Lenin, ayný yapýt, s. 563-565. Rusya’da Kapitalizmin Geliþmesi, s. 474-475. [sayfa 77] * “Yoksul dokumacý-kadýn, babasýnýn ve kocasýnýn ardýndan fabrikaya gider ve onlarýn yanýnda ve onlardan baðýmsýz olarak çalýþýr. O da, erkek gibi, ekmeðini kazanmaktadýr.” “Fabrikada ... kadýn, kocasýndan ayrý, tamamen baðýmsýz bir üreticidir.” Kadýn fabrika iþçileri arasýnda, okur-yazarlýk görülmemiþ bir hýzla yayýlmaktadýr. (Vladimir Eyaleti Sanayileri, III, 113, 118, 112 ve diðer yerlerde.) Bay Karizomenov þu sonucu çýkarmakta tamamen haklýdýr: sanayi, “kadýnýn, aileye ... kocaya olan iktisadi baðýmlýlýðýný yýkar. ... Fabrikada kadýn erkeðe eþitir; bu proleterliðin eþitliðidir. ... Sanayinin kapitalistleþmesi, kadýnýn ailedeki baðýmsýzlýðý uðruna savaþýmýnda önemli bir etkendir.” “Sanayi, kadýn için, ailesinden ve kocasýndan tümüyle baðýmsýz olduðu yeni bir durum yaratýr.” (Yuridiçeski Vestnik, 1883, n° 12, s. 582, 596.) Moskova Eyaletine Ait Ýstatistiki Sonuçlar’da (c. VII. Kýsým II. Moskova 1882, s. 152, 138-139), araþtýrmacýlar, elle ve makine ile çorap yapýmýnda çalýþan kadýnlarýn durumunu karþýlaþtýrmaktadýrlar. El iþçilerininkiler ise 14-30 kopek kadardýr. Makine üretiminde çalýþan kadýnýn koþullarý þöyle tanýmlanmaktadýr: “... Karþýmýzda özgür, hiçbir engel tanýmayan, aileden ve köylü kadýnýn yaþam koþullarýný oluþturan her þeyden kurtulmuþ bir genç kadýn, her an bir yeni, bir baþka yer için, bir patronu bir baþkasý için terkedebilecek ve her an kendini iþsiz ... bir lokma ekmekten yoksun bir durumda bulabilecek bir genç kadýn durmaktadýr. ... El üretiminde örücülerin ücreti pek azdýr, yiyeceðini karþýlamaya yetmeyen, yalnýzca eðer o, verilmiþtoprak sahibi olan ve çiftçilik yapan bir ailenin üyesi olarak, kýsmen o topraðýn ürününden de yararlanýyorsa, kabul edilebilir bir kazançtýr; makine üretiminde, çalýþan kadýn, yiyecek ve çaya ek olarak, ... ailesinden uzakta yaþamasýný ve ailenin topraktan aldýðý gelir olmaksýzýn geçinmesini mümkün kýlan bir kazanç da saðlar. ... Üstelik, bugünkü koþullarda, makine sanayiindeki kadýn iþçinin kazancý daha güvenlidir.” 74 Kadýn ve Aile KAPÝTALÝST TARIMDA KADIN EMEÐÝ TARIM proletaryasýnýn doðumundan sonra, baþlangýçta, burada ataerkil iliþki, Almanya’da hemen her yerde hâlâ varolan o çiftçi ile yanaþmalarý arasýndaki ayný iliþki geliþti ve ayný zamanda sanayi uðruna yok edildi. Bu iliþki varolduðu sürece, tarým-iþçileri arasýnda yoksunluk daha az ve daha seyrek görüldü, yanaþmalar çiftçinin yazgýsýný paylaþtýlar ve yalnýz en çaresiz hallerde iþlerine son verildi. Ama artýk her þey deðiþti. Þimdi hemen hepsi çiftçilerin ancak gereksindikçe çalýþtýrdýðý gündelikçilerdir ve dolayýsýyla çoðu zaman haftalarca, ama özellikle kýþýn tamamen iþsizdirler. Ataerkil iliþki sýrasýnda yanaþmalar ve aileleri çiftçinin çiftliðinde oturuyor, çocuklarý orada yetiþiyor ve çiftçi yetiþen kuþaðý çiftliðinde çalýþtýrma Kadýn ve Aile 75 yollarýný doðal olarak arýyordu ve o zaman [sayfa 79] gündelikçilik kural deðildi, istisna idi. Her çiftlikte gereðinden daha çok sayýda iþçi bulunuyordu. Onun için bu iliþkiyi kesmek, yanaþmayý çiftlikten uzaklaþtýrmak ve gündelikçiye dönüþtürmek çiftçinin de çýkarýnaydý. Bu, yüzyýlýn yirmili yýllarýnýn sonuna doðru büyük ölçüde genellikle tamamlandý, ve bunun sonucu, fizik deyimiyle, þimdiye kadar gizli fazla nüfusun özgür kýlýnmasý, ücretin düþmesi ve yoksulluk oranýnýn iþitilmedik ölçüde artmasý oldu. Fabrika bölgeleri nasýl deðiþen yoksulluðun baþlýca konaklama yeriyse, o zamandan beri tarým bölgeleri de sürekli yoksulluðun konaklama yeri oldu; ve Yoksullar Yasasýnda yapýlan deðiþiklik kýrsal topluluklarýn her gün artan yoksullaþmasýna karþý resmî iktidarýn almak zorunda kaldýðý ilk önlem oldu. Üstelik, tarýmýn gittikçe daha geniþ-ölçekte yapýlýr olmasý, harman makinesinin ve baþka makinelerin kullanýlmaya baþlanmasý, ve kadýnlarýn ve çocuklarýn tarlalarda daha çok çalýþtýrýlmasý (ki bu öylesine yaygýndýr ki, sonuçlarýný özel, resmî bir komisyon daha yeni araþtýrdý), burada da çok sayýda erkek iþçiyi ekmeksiz býraktý. Sýnaî üretim sisteminin büyük tarýmsal iþletmeyle, tam burada pek önemli olan ataerkil iliþkiyi yok etmekle, tarýma makineyi, buhar gücünü, kadýn ve çocuk emeðini sokmakla kendine nasýl yol açtýðýný ve çalýþan insanlýðýn son, duraðan yaným devrimci harekete nasýl sürdüðünü görüyoruz. Ama tarým duraðanlýðýný ne kadar uzun zaman koruduysa, iþçinin yükü o kadar aðýr oldu, buradaki eski toplumsal iliþkilerin kopmasý o kadar korkunç oldu. “Fazla nüfus” birdenbire günýþýðýna çýktý ve, sanayi bölgelerinde olduðu gibi, artan üretimle giderilemedi. Ürünlerini satýn alacak kiþiler oldukça yeni fabrikalar, her zaman kurulabilir, ama yeni arazi yaratýlamaz. Ýþlenmemiþ arazilerin tarýma alýnmasý riskli bir spekülasyondu, çünkü Barýþtan beri bu iþe çok sermaye yatýrýlmýþtý. Bunun zorunlu sonucu, iþçiler arasýndaki rekabetin doruðuna yükselmesi ve ücretin en alt düzeye düþmesiydi. Eski Yoksullar Yasasý yürürlükte kaldýðý sürece, iþçiler yardým sandýðýndan yararlandý; ücret elbette daha da düþtü, çünkü çiftlik sahipleri þimdi olabildiði kadar çok sayýda iþçiyi yardým sandýklarýna göndermeye bakýyorlardý. Fazla nüfus yüzünden yeterince artmýþ olan yoksulluk oraný böylelikle yalnýzca daha da arttý, ve, sözünü ettiðimiz, Yoksullar Yasasýný gerekli kýldý. Bu, [sayfa 80] durumu daha iyileþtirmedi. Ücretler artmadý, fazla nüfus ortadan kalkmadý, ve yeni yasanýn acýmasýzlýðý yalnýzca halkýn öfkesini 76 Kadýn ve Aile doruðuna çýkarmaya yaradý. Baþlangýçta azalan yoksulluk oraný bile, birkaç yýl sonra, eski ayný yüksek düzeyine ulaþtý. Onun biricik meyvesi þuydu: Eskiden 3-4 milyon yarý-yoksul varken, þimdi bir milyon tam-yoksul ortaya çýktý ve geri kalanlar gene yarý-yoksul, ama hiç desteksiz kaldý. Tarým bölgelerinin acýsý her yýl arttý. Ýnsanlar en büyük yoksunluk içinde yaþýyorlardý, bütün aileler haftada 6, 7 veya 8 þilinle geçinmek zorundaydýlar ve zaman zaman hiç paralarý olmuyordu. Friedrich Engels, Die Lage der arbeitenden Klasse in England, Marks-Engels, Werke, Band 2, Berlin 1957, s. 474-475. * Ýngiltere’de geniþ-ölçekli tarým sistemi ve Galler ülkesinde küçük çiftlik sistemi sonuçlarýyla birlikte karþýmýza çýkýyorsa, Ýrlanda’da arazinin aþýrý parçlanmasýnýn sonuçlarýyla karþýlaþýyoruz. Ýrlanda nüfusunun büyük kesimi, içi bölmesiz zavallý bir kerpiç kulübesi ve kýþ için en gerekli besini üretmelerine ancak yetecek patatesi yetiþtirdikleri küçük bir arazileri bulunan küçük çiftçilerden oluþur. Bu küçük çiftçiler arasýnda baþat olan büyük rekabet yüzünden, arazi kirasý iþitilmemiþ bir düzeye, Ýngiltere’dekinin iki, üç ve dört katýna yükselmiþtir. Çünkü her ücretli tarým iþçisi çiftçi olmaya bakmakta, ve arazinin bölünmesi pek aþýn olmakla birlikte, çiftçi olmaya çalýþan çok sayýda ücretli-iþçi kalmaktadýr. Büyük Britanya’da 32 milyon ve Ýrlanda’da ancak 14 milyon Ýngiliz morgenlik arazi ekilmekte ise de, Büyük Britanya yýlda 150 milyon ve Ýrlanda ancak 36 milyon Ýngiliz liralýk tarýmsal ürün elde ediyorsa da, Ýrlanda’daki ücretli tarým iþçisi sayýsý komþu adadakinden 75.000 daha fazladýr* Ýrlanda’da arazi uðruna rekabetin ne kadar büyük olmak gerektiði, bu olaðandýþý oransýzlýktan, özellikle Britanyalý gündelikçilerin son derece yoksul yaþadýklarý düþünüldüðünde, anlaþýlmaktadýr. Bu rekabetin sonucu, doðal olarak öyle [sayfa 81] yüksek bir arazi kirasýdýr ki, çiftçilerin gündelikçilerden çok daha iyi yaþamalarý olanaksýzdýr. Böylece Ýrlanda halký, þimdiki toplumsal koþullarda kendini kurtaramayacaðý bunaltýcý bir yoksulluða düþmüþtür. Bu insanlar, ahýr * Yoksullar Yasasý Komisyonunun Ýrlanda üzerinde raporu, 1837 parlamento dönemi. Kadýn ve Aile 77 bile olamayacak zavallý kerpiç kulübelerde yaþamakta, bütün kýþ zar zor beslenmekte, ya da yukarda anýlan raporda bildirildiði gibi, yarý-tok yaþamalarý için yýlda 30 haftalýk patatesleri bulunmaktadýr, ve geri kalan 22 hafta için hiçbir þeyleri yoktur. Ýlkyazýn patates stoku tükenince ya da yumrular sürgün verdiði için yenemez hale gelince, kadýn, çocuklarýyla birlikte dilenmeye çýkar, ve elinde bir çanak olduðu halde bütün çevreyi dolaþýr; erkekse patates ekiminden sonra, hasat zamaný yeniden ailesiyle birlikte olmak üzere, kendi ülkesinde ya da Ýngiltere’de iþ arar. Ýrlandalý kýrsal halkýn onda-dokuzu bu halde yaþamaktadýr. Kilise fareleri kadar yoksuldur, en zavallý paçavralarla örtünmekte ve yarý-uygar bir ülkede olabildiði kadar aþaðý bir düzeyde bulunmaktadýr. Anýlan rapora göre 8½ milyonluk bir nüfusta, 585.000 aile reisi tam yoksulluk (destitution) içinde yaþamaktadýr, ve Sheriff Alison’un andýðý baþka bir kaynaða göre,* Ýrlanda’da 2.300.000 kiþi, kamusal ya da özel yardým olmadan yaþayamaz; ya da nüfusun yüzde 27’si yoksullardýr! F. Engels, ayný yapýt, s. 482-483. * Geçici ya da yerel emek gereksinmesi, ücretlerde yükselmeye yolaçmaz, ama kadýnlar ile çocuklarýn zorla tarlalara gönderilmelerine, ve giderek daha küçük yaþlarda sömürülmelerine yolaçar. Kadýnlar ile çocuklarýn sömürülmeleri büyük boyutlara ulaþýr ulaþmaz, bu durum, erkek tarým emekçilerini artý-nüfus haline getirmenin ve ücretlerini düþürmenin bir aracý haline gelir. Ýngiltere’nin doðusunda bu cercle vicieux’nün** parlak bir sonucu olarak, burada kýsaca ele alýnmasý gereken, “ekip sistemi” denilen þeyi yaratmýþtýr.*** [sayfa 82] Bu ekipler kadýnlar ile her iki cinsiyetten gençleri (13-18 yaþ arasýnda, ama çoðu durumlarda 13 yaþýndaki oðlan çocuklar ekipten çýkartýlýrlar) ve gene her iki cinsiyetten çocuklarý (6-13 yaþ arasýn* Principles of Population, II. vol. ** Kýsýr döngü. -ç. *** Sixth and Last Report of the Children’s Employment Commission, 1867 Martýnýn sonunda yayýnlanmýþtýr ve yalnýz, tarýmdaki ekip sistemini ele almaktadýr. 78 Kadýn ve Aile da) kapsayan 10 ila 40-50 kiþilik gruplardýr. Baþlarýndaki ekipbaþý, daima sýradan bir tarým emekçisidir, ama genellikle külhanbeyi denilen cinsten, serseri, ayyaþ, ama giriþken ve savoir faire’dir.* Çiftçinin emrinde deðil, kendi emrinde çalýþan ekibi o toplar ve ku-rar. Çiftçi ile genellikle parçabaþý anlaþma yapar ve kazancý, ortalama olarak, sýradan tarým emekçisinden çok fazla olmamakla birlikte,** gene de baþýnda bulunduðu ekipten en kýsa zamanda elden geldiðince fazla iþ saðlama konusunda göstereceði marifete baðlýdýr. Çiftçiler, kadýnlarýn ancak erkeklerin yönetimi altýnda düzenli çalýþtýklarýný ve gene kadýnlarla çocuklarýn bir kez iþe koyuldu mu -Fourier’nin de bildiði gibi- bütün çabalarýný ve güçlerini hiç sakýnmadan harcadýklarýný, oysa erkeklerin güçlerini elden geldiðince az harcamak için her türlü kurnazlýðý gösterdiklerini bilirler. Ekipbaþlarý, çiftlik çiftlik dolaþýrlar ve böylece ekiplerine yýlýn 6 ila 8 ayýnda iþ bulurlar. Bu nedenle, emekçi aileleri için, yalnýz arasýra çocuk çalýþtýran tek çiftçinin yanýnda çalýþmaktansa, böyle bir ekipte onun emrinde çalýþmak çok daha kârlý ve güvenlidir. Bu durum, ekipbaþýnm etkisini açýk köylerde öylesine artýrmýþtýr ki, çocuk iþçi genellikle ancak onun aracýlýðý ile çalýþtýrýlabilir. Bu çocuklarý ekipten ayrý olarak kiralamak, onun ikinci bir iþidir. Bu sistemin “kusurlarý” arasýnda, çocuklar ile gençlerin aþýrý çalýþtýrýlmasý, çiftliklere gidiþ-dönüþ sýrasýnda, 5, 6 ve bazan 7 mile ulaþan uzun yürüyüþler ve ensonu ekibin uðradýðý moral çöküntüsü sayýlabilir. Bazý yerlerde “sürücü” adý verilen ekipbaþlannýn elinde uzun bir sopa olsa da, o, bunu çok seyrek kullanýr ve zalimce davranýþlar konusunda þikâyetler pek az görülür. O, demokratik bir imparator ya da bir tür Fareli Köyün Kavalcýsýdýr. Bu yüzden, uyruklarý arasýnda sevimli olmak zorundadýr ve onlarý, kendisine, yönettiði [sayfa 83] çingene yaþamýnýn sevimli yanlarýyla baðlar. Kaba bir özgürlük, gürültülü bir neþe ve açýk-saçýk bir umursamazlýk, ekibe bir çekicilik kazandýrýr. Genellikle, ekipbaþý, ücretleri meyhanede öder ve sonra yalpalayan bir alay insanýn önünde, saðýnda solunda iki güçlü kadýnýn desteðiyle, çocuklarla delikanlýlarýn izlediði, alaycý ve yakasý açýlmadýk türküler söyleyen bir topluluk geçip gider. Fourier’in * Ýþbilir, becerikli. -ç. ** Bazý ekip baþlarý, bununla birlikte 500 acre’lýk çiftliklerin ya da sýra sýra evlerin sahibi durumuna yükselmeyi baþardýlar. *** Çiçeksel döllenme, (Charles Fourier, Le nouveau monde industriel et socié- Kadýn ve Aile 79 phanérogamie*** dediði dönüþ yolculuðu, artýk baþlamýþtýr. 13-14 yaþýndaki kýzlarýn, ayný yaþtaki arkadaþlarýndan gebe kalmalarý olaðan þeylerdendir. Ekibi oluþturan açýk köyler, Sodom ve Gommorra’lar* halini alýr ve buralardaki gayrimeþru doðum oraný, ülkenin geri kalan yerlerindeki oranýn iki katýna ulaþýr. Böyle okullarda yetiþen kýzlarýn evlendikten sonraki ahlaki durumlarýna yukarda deðinilmiþti. Doðurduklarý çocuklar, eðer afyon iþlerini bitirememiþse, bu ekiplerin gelecekteki üyeleri olurlar. Karl Marks, Das Kapital Werke, Band 23, s. 722-724. Kapital, Birinci Cilt, s. 710, 711-712. * Lizzie, Lincolnshire’da ataerkil türden tarým iþçilerinin yanýndaydý. Durumlarý iyi idi - bahçeleri ve patateslikleri çok þey getiren baþakçýlýk haklarý vardý ve ücretler kötü deðildi. Ama o sýrada ekip sistemi gittikçe yaygýnlaþýyordu; Lizzie olup biteni harfi harfine senin kitabýnda anlattýðýn gibi betimliyor. Bu topraklý ataerkil çiftlik iþçileri elbette tükenmekte olan kalýntýlardýr ve kendileri komþu ekipte çalýþan kadýnlarýn çocuklarý için bakýcý ve barýndýrýcý olurken, çocuklarýný daha þimdiden ekibe gönderiyorlar. [sayfa 84] F. Engels, “Brief an Marks am 10. November 1868 aus Manchester”, Marks-Engels, Werke, Band 32, Berlin 1965, s. 200. * Makine kullanýmýnýn baþka bir sonucu kadýn ve çocuk emeði kullanýmýnýn artmasýdýr. Geliþmiþ kapitalist tarým, genellikle, fabrika iþçisi hiyerarþisini çok ansýtan belirli bir iþçi hiyerarþisi yaratmýþtýr. Güney Rusya çiftliklerinde þunlar ayýrt edilir: (a) tam-iþçiler, yetiþkin her iþi yapabilen erkekler; (b) yarý-iþçiler, 20 yaþýndan küçük kadýnlar ve erkekler; yarý-iþçiler gene iki kategoriye ayrýlýr; (aa) 12 ya da 13 yaþýndan 15 ya da 16 yaþýna kadar olanlar - daha dar anlamda tarie, Paris 1829, Kesim 5, 36. bölüme ek ve bölüm 6.) -ç. * “Ludfordlu kýzlarýn yarýsý bu ekipler ile düþüp kalkarak mahvoldular.” l. c, s. 6. § 32. 80 Kadýn ve Aile yarý-iþçiler ve (bb) güçlü yarý-iþçiler, “çiftliklerde adlandýrýldýklarý gibi ‘dörtte-üç iþçiler’”,* tam-iþçilerin ekin biçme dýþýnda bütün iþlerini yapabilen 16-20 yaþýndakiler. Son olarak, (c) küçük yardýmlar için yarý-iþçiler, domuz çobaný, dana bakýcý, pulluk ardýnda zararlý ot toplayýcý ve itici olarak çalýþanlar ve çoðunlukla yalnýz yiyecek ve giyecek alanlar. Tarýmsal aletlerin yaygýnlaþmasý “tam-iþçinin emeðini ucuzlatýr” ve onun yerini daha ucuz olan kadýn ve yarý-yetiþkin emeðinin almasýna olanak verir. Göçmen iþçilerle ilgili istatistik veriler, erkek emeðinin kadýn emeðiyle yerinden kovulduðunu doðruluyor: 1890’da Kakovka kasabasýnda ve Kerson kentinde kayýtlý iþçilerin %12,7’si kadýndý, 1894’te bütün ilde iþçilerin %18,2’si (56.464’te 10.239), 1895’te’ %25,6’sý (48.753’te 13.474) kadýndý. Çocuklar (10-14 yaþlarýnda) 1893’te %0,7 ve 1895’te (7-14 yaþlarýnda) %1.69 oranýndaydý. Kerson ilinde, Yelisavetgrad ilçesindeki yerel çiftlik iþçilerinin %10.6’sý çocuktu (ibid.). W. I. Lenin, Die Entwicklung des Kapitalismus in Rußland, Werke, Band 3, s. 231, 232. V. Ý. Lenin, Rusya’da Kapitalizmin Geliþmesi, s. 207-208 * En yoðun iþçi göçü olan alanlarda, 19. yüzyýlýn sonlarýnda, tarýmda epeyce büyük kapitalist giriþimler olmuþtur. Böyle makinelerin, örneðin harman makinesinin kullanýlmaya baþlanmasýyla kapitalist iþbirliði doðmuþtur. Kerson ilindeki toprak iþçilerinin çalýþma ve yaþam koþullarým anlatmýþ olan bay Tesyakov, atla çalýþtýrýlan bir harman makinesinin [sayfa 85] kullanýmý için 14-23 ve daha çok, oysa buharla çalýþan bir harman makinesinin kullanýmý için 50-70 iþçi gerektiðini bildiriyor. Bazý iþletmelerde 500-1.000 iþçi çalýþtýrýlmaktadýr ki, bu tarým iþletmesi için alýþýlmamýþ büyüklükte bir sayýdýr. Kapitalizm, daha pahalý olan erkek emeðinin yerine kadýn ve çocuk emeðini koyma olanaðýný sunar. Bundan dolayý, örneðin Kakovka ilçesinde, eskiden 40.000, geçen yüzyýlýn doksanlý yýllarýnda 20.000-30.000 iþçi toplanan bir yerde kayýtlý kadýn iþçi oraný 1890’da %12,7, 1895’te yaklaþýk: %25,6’dýr. Çocuk oraný 1893’te * Tesyakov, l. c, 72. Kadýn ve Aile 81 %0,7, 1895’te %1,69’dur. W. I. Lenin, “Die Agrarfrage in Rußland am Ausgang des 19. Jahrhunderts”, Werke, Band 15, Berlin 1968, s. 115-116. * Köylü iþletmelerinde de genellikle kadýn emeði baþattýr ve yalnýz büyük köylü iþletmelerinde ve kapitalist iþletmelerde erkekler çoðunluktadýr. Ücretli-iþçiÝer arasýndaki kadýn oraný, birlikte çalýþan aile üyelerindekinden genellikle daha azdýr. Besbelli, bütün gruplardaki kapitalist çiftçiler, en iyi emek-gücünü saðlayanlardýr. Bu noktadan çýkýlýrsa, kadýnlarýn erkeklerden aðýr basmasý, en iyi emek-gücünü saðlama olanaðý bulunmayan çiftçinin zorlanan durumu ve iþletmenin yetersizliði için bir ölçektir (ama böyle bir varsayým, kadýn üzerine bütün bildirileri zorunlu olarak kabul eder ...). W. I. Lenin, “Das kapitalistische System der modernen Landwirtschaft”, Werke, Band 16, 1967, s. 449-450. * Modern kapitalist devlette köylü sorunu, marksistler arasýnda en çok anlaþmazlýða ve duraksamalara, ve burjuva ekonomi politiðin, marksizme en yoðun saldýrýlarýna yolaçan sorundur. Marksistler, tarýmsal küçük iþletmenin kapitalizmde batmaya, son derece acý, ezik bir durumda kalmaya mahkûm olduðunu söyler. Büyük sermayeden baðýmsýz, tarýmsal [sayfa 86] büyük iþletmeye göre geri olan küçük iþletme ancak gereksinmelerini aþýrý sýnýrlayarak ve bütün güçleri artýran bir aþýrý çalýþmayla ayakta durabilir, insan emeðinin parçalanmasý ve zorlanmasý; üreticilerin baðýmlýlýðýnýn en kötü türü; çiftçi ailesinin, davarýnýn, topraðýnýn tükenmesi - iþte kapitalizmin sürekli ve her yerde köylüye getirdiði budur. Köylü için, proletaryanýn, ücretli-iþçinin eylemlerine ön safta katýlmaktan baþka hiçbir kurtuluþ yoktur. Burjuva ekonomi politiði ve onun çoðu zaman bilinçsiz yandaþlarý, narodnikler ve oportünistler, buna karþý küçük iþletmenin 82 Kadýn ve Aile büyük iþletmeden daha canlý ve yararlý olduðunu kanýtlamaya uðraþýrlar. Kapitalist düzende durumunun güvenli ve umut verici olmasý için, köylü proletaryaya deðil, tersine burjuvaziye; ücretli iþçinin sýnýf savaþýmýna deðil, tersine mal ve mülk sahibi olarak kendi durumunu saðlamlaþtýrmaya eðilim göstermelidir - burjuva ekonomistlerin teorisinin içyüzü budur. Proleter teorisi ile burjuva teorilerin doðruluðunu saðlam verilere dayanarak sýnamayý deneyelim. Avusturya ve Almanya tarýmýnda kadýn emeði ile ilgili verileri alalým. Rusya için henüz hiçbir tam veri yoktur, çünkü hükümet bütün tarýmsal iþletmelerin bilimsel bir sayýmýna giriþmeye niyetli deðildir. Avusturya’da 1902 sayýmý, tarýmda çalýþan 9.070.682 kiþiden 4.422.981’inin, yani %48,7’sinin kadýn olduðunu göstermiþtir. Kapitalizmin önemli ölçüde daha çok geliþmiþ olduðu Almanya’da kadýnlar, tarýmda çalýþan bütün iþçiler arasýnda çoðunluðu, yani %54,8’i oluþturmaktadýr. Tarýmda kapitalizm ne kadar çok geliþirse, kadýn emeðinin kullanýmýný o kadar çok artýrýr, yani çalýþan yýðýnlarýn yaþam koþullarýný kötüleþtirir. Alman sanayiinde %25 kadýnlar çalýþmaktadýr, ama tarýmda çalýþan kadýnlarýn oraný bunun iki katýndan çoktur. Bu demektir ki, sanayi en iyi emek-güçlerini kendine çekiyor ve tarýma daha zayýf emek-güçlerini býrakýyor. Geliþmiþ kapitalist ülkelerde tarýmsal çalýþma daha þimdiden kadýnlarýn aðýr bastýðý bir uðraþ olmuþtur. Ama farklý büyüklükteki tarýmsal iþletmelerle ilgili bildirgeleri ele alýrsak, görürüz ki, kadýn emeði sömürüsü özellikle küçük iþletmede büyük bir kapsama ulaþmýþtýr. Buna [sayfa 87] karþýlýk, tarýmda kapitalist büyük iþletme, bu bakýmdan sanayie eriþmemiþse de, daha çok erkek emeði kullanmaktadýr. Avusturya ve Almanya için karþýlaþtýrmalý veriler aþaðýda görülüyor: Her iki ülkede de kapitalist tarýmýn ayný yasasýyla karþý karþýyayýz. Ýþletme ne kadar küçükse, emek-gücünün bileþimi o kadar kötüdür, tarýmda çalýþan kiþilerin toplam sayýsýnda kadýnlar o kadar aðýr basmaktadýr. Kapitalizmde iþletmelerin genel durumu þöyledir: Proleter iþletmeler, yani “malik’in özellikle ücretli-emekle geçindiði iþletmelerde (toprak iþçisi, gündelikçi ve genellikle pek küçük bir arazisi olan ücretli-iþçi), kadýn emeði bazan erkek emeðinden pek büyük ölçüde daha aðýr basar. Kadýn ve Aile 83 Unutulmamalýdýr ki, bu proleter ya da gündelikçi çiftçilerin sayýsý pek çoktur: Avusturya’da 2,8 milyon olan genel toplamda 1,3 milyon, Almanya’da ise 5,7 milyon olan genel toplamda 3,4 milyon. Sonunda, kapitalist iþletmelerde erkek emeði kadýn emeðinden aðýr basmaktadýr. Bu ne demektir? Bu demektir ki, küçük iþletmede emek-gücü bileþimi kapitalist büyük iþletmedekinden daha kötüdür. [sayfa 88] Bu demektir ki, tarýmda kadýn iþçiler -proleter ve köylü kadýnlar- kapitalist büyük iþletmedeki erkek iþçinin eþitini ellerinden geldiði kadar yapmak için kendi saðlýklarý ve çocuklarýnýn saðlýklarý pahasýna çok daha fazla çabalamak, yýpranmak zorundadýr. Bu demektir ki, kapitalizmde küçük iþletme ancak iþçiden büyük iþletmenin çýkardýðýndan daha büyük bir emek tutan çýkararak ayakta durabilir. Köylü, kapitalist baðýmlýlýðýn karmaþýk aðýna daha çok takýlmýþtýr, ücretli-iþçiden daha sýký zincirlenmiþtir. Baðýmsýzmýþ, “çalýþa-rak yükselebilirmiþ” gibi gelir ona, oysa gerçekte, ayakta kalabilmek için (kapitalistin yararýna) ücretli iþçiden daha sýký çalýþmak zorundadýr. Tarýmda çocuk emeði ile ilgili veriler bunu daha da açýk göstermektedir. [sayfa 89] W. I. Lenin, “Der Kleinbetrieb in der Landwirtschaft”, Werke, Band 19, Berlin 1962, s. 270-272. 84 Kadýn ve Aile SINIF SAVAÞIMINDA KADINLAR YALNIZ iþsiz iþçiler deðil, kadýnlar da izleniyordu. Fransýz ve Belçika âdetine göre bir Fransýz kadýnla nikâhsýz yaþayan ve Brüksel’deki varlýðý besbelli polisin gözüne batan genç bir Alman demokrata, birdenbire, yaþadýðý kadýna yöneltilmiþ bir dizi güçlük çýkarýldý. Kimlik kâðýdý olmayan kadýn -önceleri Belçika’da bir kadýndan kimlik kâðýdý istemeyi hiç düþünen olmuþ muydu? - sýnýr dýþý edilmekle tehdit ediliyordu! Ve polis, bunun ondan ötürü deðil, tersine, birlikte yaþadýðý kiþiden ötürü olduðunu açýklýyordu. Polis komiseri üç günde yedi kez kadýnýn konutuna geldi, kadýn birçok kez karakola onun ayaðýna gitmek zorunda kaldý ve bir polisin gözetiminde emniyet müdürlüðüne götürüldü, ve sözü geçer bir Belçi- Kadýn ve Aile 85 kalý demokrat parlamentoda soru önergesi [sayfa 90] vermeseydi, gerçekten ülke dýþýna çýkmak zorunda býrakýlacaktý. Ama hepsi bu kadar deðil. Ýþçilere karþý düzenlenen yalan dolan -þu ya da bu kimsenin tutuklanmasýna niyet edildiði, ya da salý akþamý kentin bütün pansiyonlanndaki Almanlarýn kovulmasýnýn beklendiði söylentilerinin yayýlmasý- þimdi anlatmam gereken þeyin yanýnda hiç kalýr. Cuma akþamý baþka kimselerle birlikte Dr. Marks yirmi dört saat içinde ülkeden ayrýlmasýný bildiren bir kral buyruðu aldý. Yolculuk için valizini hazýrlarken, sabahýn birinde, güneþin batanýndan doðumuna kadar bir yurttaþýn evine girmeyi yasaklayan yasaya karþýn, bir komiserin yönettiði silahlý on polis, evine zorla girdi, onu tutukladý ve belediye hapishanesine götürdü. Onlara en az üç pasaport gösterdiði halde, ve üç yýldýr Brüksel’de oturuyor olduðu halde, ona pasaportunun düzensiz olduðundan baþka hiçbir tutuklama gerekçesi söylenmedi! Götürüldü. Karýsý korku içinde hemen Belçikalý bir avukata, izlenen yabancýlara hep hizmet etmiþ olan yukarda dostça aracýlýðýný andýðýmýz ayný kiþi - Bay Jotrand’a, Demokratik Topluluðun baþkanýna koþtu. Geri dönerken Belçikalý bir dosta, Bay Gigot’a rastladý. Bay Gigot onu evine getirdi. Dr. Marks’ýn evinin kapýsýnda onu tutuklayan polislerden ikisiyle karþýlaþtýlar. “Kocamý nereye götürdünüz?” diye sordu kadýn. “Bizi izlerseniz nerde olduðunu görürsünüz.” dediler. Onu Bay Gigot’la birlikte belediyeye götürdüler, ama sözlerini tutacaklarý yerde, ikisini de polise teslim ettiler, ve ikisi de hapse týkýldý. Üç küçük çocuðunu bir hizmetçiyle birlikte evde býrakmýþ olan Bayan Marks, en aþaðýlýk soydan bir orospu topluluðu ile karþýlaþtýðý bir yere götürüldü, geceyi onlarla birlikte geçirmek zorunda kaldý. Ertesi sabah soðuktan titreyerek üç saat beklemek zorunda kaldýðý ýsýtýlmamýþ bir odaya götürüldü. Bay Gigot da getirildi. Bay Marks azgýn bir deliyle birlikte bir odaya kapatýlmýþtý ve kendini ona karþý sürekli savunmasý gerekiyordu. Bu yüz kýzartýcý olaya gardiyanýn son derece kaba davranýþý da katýlýyordu. Sonunda, öðleden sonra saat üçte, salýverilmelerine hemen karar veren yargýcýn karþýsýna çýkarýldýlar. Ve Bayan Marks ile Bay Gigot neyle suçlandýlar? Serserilikle! Çünkü ikisinin de cebinde pasaportu yoktu. [sayfa 91] Bay Marks da, ayný akþam ülkeden ayrýlmasý buyruðu ile salýverildi. Ve böylece iþlerini yoluna koymasý için ona 86 Kadýn ve Aile verilen yirmi dört saatin onsekizi harcanmýþtý; bütün bu zaman içinde yalnýz kendisi deðil, karýsý da, en büyüðü daha dört yaþýna basmamýþ üç çocuðundan ayrý býrakýldýktan sonra, iþlerini düzenlemesi için ona bir dakika verilmeksizin ülkeden çýkarýlýyordu. F. Engels, “Brief an den Redakteur des Northern Star”, Marks-Engels, Werke, Band 4, Berlin 1959, s. 533-534. * “Sýkýyönetim” altýndaki bütün bölgelerde, polise, sosyalist propaganda yaptýðý “yeterince kuþkulu” görünen herkesi sýnýrdýþý etme hakký tanýnýyordu. Berlin elbette hemen sýkýyönetim bölgelerine katýldý, ve yüzlerce (aileleriyle birlikte binlerce) kiþi sýnýrdýþý edildi. Çünkü Prusya polisi hep aile babalarýný sýnýrdýþý ediyor; bekarlarý genellikle rahat býrakýyor; çünkü onlar için kentten sýnýrdýþý edilmek büyük bir ceza deðildir, oysa aile babalarý için pek çok durumda tam bir yýkým deðilse, uzun sürecek bir yoksunluk demektir. Sonra Hamburg bir iþçiyi parlamento üyesi seçiyor, ve orada hemen sýkýyönetim ilan ediliyordu. Hamburg’tan bir defada sýnýrdýþý edilenlerin sayýsý yüzü buluyor, onlara üçyüzü aþkýn aile üyesi katýlýyordu. Ýþçi Partisi yolculuk giderlerini ve öbür zorunlu gereksinmeleri iki gün içinde karþýlýyordu. Þimdi Leipzig de sýkýyönetime baðlandý, ve bunun gerekçesi hükümetin parti örgütünü baþka türlü daðýtamamasýdýr. Hemen ilk gün çoðu evli 33 erkek aileleriyle kentten sýnýrdýþý edildi. Listenin baþýnda Alman parlamentosunun üç milletvekili bulunuyor; Bay Dillon olguyu dikkate alarak onlara belki de bir iyi dilek mektubu göndermiþ, durumlarýnýn kendisininkinden çok daha kötü olmadýðýný bildirmiþtir. Ama hepsi bu kadar deðil. Ýþçi Partisi ancak bir defa bütün biçimleriyle yasadýþý býrakýldýktan ve bütün politik haklarý zorla alýndýktan sonra, ki öbür Almanlar buna boþuna seviniyorlar, polis tek tek parti üyelerine dilediði gibi davranabiliyor. Yasak yayýnlar için ev arama bahanesiyle onlarýn kanlarýna ve kýzlarýna en yakýþýksýz ve en kaba davranýþlarda [sayfa 92] bulunuyor... F. Engels, “Bismark und die deutsche Arbeitspartei”, Marks-Engels, Werke, Band 19, Berlin 1962, s. 281-282. Kadýn ve Aile 87 Almanya’daki dostlarýmýzýn karýlarý, kocalarýnýn etkin olarak girdikleri savaþa, kendi paylarýna bizim burada güvenli Ýngiltere’deki kanlarýmýzýn yabancýsý olduklan bir tarzda katýlmak gerekiyor. Almanya’da her dikkatsiz ya da düþüncesiz sözcük hapisle ve aile yaþamýnýn geçici olarak kesilmesiyle tehdit edilirken, biz, burada parlak konuþuyor ve eleþtiriyoruz. Ýyi ki Alman kadýnlarýmýz böylelikle serinkanlýlýklarýný yitirmiyor ve o çok ünlü kadýnsal duygusallýðýn burjuva kadýnlara özgü bir sýnýf hastalýðý olduðunu eylemle kanýtlýyorlar. F. Engels, “Brief an Natalie Liebknecht am 31. Juli 1877 aus Ramsgate”, Marks-Engels, Werke, Band 34, Berlin 1966, s. 284. * Kitabýn “Die Frau” [Kadýn] için çok teþekkür ederim. Büyük bir ilgiyle okudum, içinde bir yýðýn çok güzel þey var. Özellikle açýk ve güzel olan, Almanya’da sanayinin geliþmesi üzerine söylediklerin. Son zamanlarda bu noktayý ben de yeniden biraz inceledim ve zamaným olsaydý bu konuda “Sozialdemokrata” bir þeyler yazardým. Gariptir ki, Almanya’da tarýmýn ve elzanaatlarýnýn karþý karþýya bulunduðu koþullarda öylesine yakýnýlan “serseri afeti”nin nasýl büyük sanayinin en zorunlu ürünü olduðunu; ve Almanya’daki büyük sanayinin bu geliþmesinin -her yerde sonuncu geldiði için- yalnýz kötü iþ durumunun sürekli baskýsý altýnda olabileceðini darkafalýlar anlamýyor. Çünkü Almanlar, ancak kelepir, açlýktan öldürmeyecek düzeye düþürülmüþ ücret ve fabrika sanayiinin arkasýnda ev sanayiinin durmadan pek çok sömürülmesi sayesinde rekabete dayanabilirler. Elzanaatlarýnýn ev sanayiine dönüþmesi ve ev sanayiinin giderek - kârlý olduðu sürece- fabrika ve makine sanayiine dönüþmesi, Almanya’daki gidiþ budur. Þimdiye kadar yalnýz demirde [sayfa 93] gerçekten büyük bir sanayiimiz oldu, dokuma sanayiinde tezgâh hâlâ baþattýr -dokumacýlarýn pek düþük ücretleri ve patates bahçeleri olmasý sayesinde. F. Engels, “Brief an August Bebel am 18. Januar 1884 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band 36, Berlin 1907, s. 87. 88 Kadýn ve Aile * Hanýmlar, Size, kendi payýnýza okurlarýnýz için yeterince ilginç bulursanýz, haftalýk derginizde yayýnlanmak üzere, kýzým Jenny’nin kýzkardeþleriyle birlikte Bagnères-de-Luchon’da (Pireneler) kaldýklarý sýrada Fransýz hükümetince izletildikleri kýsa haberini göndermekten onur duyarým. Bu trajikomik olay, bana, Thiers Cumhuriyeti için karakteristik görünüyor. Paris’te Avenir Liberal, bonapartçý bir gazete, öldüðüm haberini uydurdu. Geçen pazar gününden beri Uluslararasý Ýþçi Birliðinin kapalý toplantýsý, Londra’da sürüyor. Görüþmeler bugün bitirilecek. Bana dostça gönderdiðiniz pek ilginç gazeteler için candan teþekkürlerimle birlikte çok sadýk Karl Marks’ýnýz olarak kaldýðýmý bildiririm, hanýmlar. K. Marks, “Brief an die Herausgeberinnen des ‘Woodhull & Claflin’s Weekly’ am 23. September 1871 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band 17, Berlin 1962, s. 431 * Fransa’da Thiers Cumhuriyetinde baþat olan durumu size açýklamak için kendi kýzlarýmýn baþýndan geçen þeyi anlatacaðým. Ýkinci kýzým, Laura, bir doktorla, Bay Lafargue ile evlidir. Birinci kuþatmanýn baþlamasýndan birkaç gün önce Paris’ten ayrýlýp Lafargue’ýn babasýnýn oturduðu Bordeaux’ya gittiler. Baba, oðlunu görmeyi, onun kendisine bakmasýný ve ölümüne kadar hasta yataðýnýn baþýnda kalmasýný istiyordu. Lafargue ve kýzým sonra Bordeaux’da kaldýlar. Lafargue’ýn [sayfa 94] orda bir evi var. Komün sürerken Lafargue, Enternasyonalin Bordeaux kesiminin yazmaný olarak çalýþýyordu ve oranýn delegesi olarak da Paris’e gönderildi. Oradaki durumu öðrenmek için Paris’te altý gün kaldý. Bütün bu zaman boyunca Bordeaux’da polis onu rahatsýz etmedi. Mayýs ortasýna doðru iki bekar kýzým Bordeaux’ya ve oradan da Lafargue ailesiyle birlikte Pirenelerde, Ýspanyol sýnýrý yakýnýnda bulunan Bagnères-deLuchon’a gittiler. Ciddi bir zatülcenp nöbeti geçiren en büyük kýzým orada kaplýca tedavisi gördü ve düzenli olarak hekim gözetiminde kaldý. Lafargue ile karýsýnýn ölüm döþeðindeki bir çocuða bakmalaKadýn ve Aile 89 rý gerekiyordu, ve en küçük kýzým, aile dertlerinin elverdiði ölçüde, görkemli Luchon yöresinin tadýný çýkarýyordu. Luchon, hastalar ve beau monde* için bir tedavi yeridir ve politik entrikalar için her yerden daha az elveriþlidir. Kýzým, Bayan Lafargue, bir de çocuðunu yitirmek mutsuzluðuna uðradý; cenaze kaldýrýldýktan az sonra, aðustosun ikinci haftasýnda, evlerinde kim belirdi dersiniz? Meksika savaþýndaki alçaklýklarýndan ve Alman-Fransýz savaþýnda önce Paris polis müdürü ve sonra Brötanya’da soi-disant [söylendiði gibi] general olarak oynadýðý rolden ötürü epeyce tanýnan, o sýrada Haute-Garonne polis müdürü olan ünlü Keratry; onunla birlike Toulouse Procureur Général’i Monsieur Delpech de göründü. Bu saygýn çifte jandarmalar refakat ediyordu. Lafargue akþam önceden bir iþaret almýþ ve kendine bir Ýspanyol pasaportu saðladýktan sonra Ýspanyol sýnýrýný aþmýþtý. Ana-babasý Fransýzdý, ama Küba’da doðduðu için Ýspanyoldu. Kýzýmýn evi arandý, ve Thiers Cumhuriyetinin bu görkemli iki temsilcisi onu sert bir sorguya çekti. Kýþkýrtýcý bir haberleþmeyi yönetmekle suçlanýyorlardý. Bu haberleþme yalnýzca annesine yazdýðý ve içerikleri Fransýz hükümetini elbette övmeyen mektuplardan, ve birkaç Londra gazetesinin nüshalarýndan baþka bir þey deðildi! Aþaðýyukarý bir hafta boyunca evi jandarmalarca gözetlendi. Yolculuklarý için gerekli hazýrlýklarý yapar yapmaz kalmalarý tehlikeli olan Fransa’dan ayrýlmaya, ve o arada kendilerini gözaltýna alýnmýþ kiþiler olarak görmeye söz vermek zorundaydýlar. [sayfa 95] Keratry ve Delpech onlarý pasaportsuz bulmaya umut baðlamýþlardý, ama neyse ki düzgün Ýngiliz pasaportlarý vardý. Yoksa, týpký onlar gibi hiç suçsuz olan Delescluze’un kýzkardeþi ve baþka Fransýz hanýmlar gibi, alçakça bir davranýþa katlanmak zorunda kalacaklardý. Henüz geri dönmediler ve belki de Lafargue’dan haber bekliyorlar. [sayfa 96] K. Marks, “Brief an den redakteur der Zeitung ‘The Sun’, Charles Dana”, Marks-Engels, Werke, Band 17, Berlin 1962, s. 400-402. * Güzel dünya. -ç. 90 Kadýn ve Aile KADININ HAK EÞÝTLÝÐÝ VE ÖZGÜRLEÞMESÝ ÜZERÝNE HALK sabah erkenden barikatlarýný kurmaya baþladý. Her zamankinden daha yüce ve daha kararlý idiler. St. Antoine varoþunun giriþindeki barikatta büyük bir kýzýl bayrak dalgalanýyordu. St. Denis bulvarý çok saðlam berkitildi. Barikatlar ... ve kale gibi berkitilen çevredeki evler tam bir savunma sistemi oluþturuyordu. Burada, dün haber verdiðimiz gibi, ilk önemli çarpýþma oldu. Halk ölümü hiçe sayarak dövüþüyordu. Rue de Clery barikatýnda kuvvetli bir ulusal muhafýz müfrezesi yandan saldýrýyordu. Barikatý savunanlarýn çoðu geri çekildi. Yalnýz yedi erkek ve iki kadýn, genç ve güzel iki iþçi kýz, görevleri baþýnda kaldýlar. Yedilerden biri, elinde bayrakla barikatýn üstüne çýkýyor. Öbürleri ateþe baþlýyor. Ulusal Kadýn ve Aile 91 [sayfa 97] muhafýz karþýlýk veriyor, bayraktar düþüyor. O zaman iþçi kýzlardan biri, zarif giysili, iri güzel bir iþçi kýz, çýplak kollarýyla bayraðý kapýyor, barikatý aþýyor ve ulusal muhafýzýn üzerine yürüyor. Ateþ sürüyor, ve ulusal muhafýzýn burjuvalarý, süngülerine iyice yaklaþýnca, kýzý vuruyorlar. Öbür iþçi kýz fýrlayýveriyor, bayraðý kapýyor, arkadaþýnýn baþýný kaldýrýyor, ve ölmüþ olduðunu görünce, deliye dönmüþcesine, ulusal muhafýza taþ yaðdýrýyor. O da burjuvalarýn kurþunlarýyla yere seriliyor. Ateþ gitikçe artýyor, pencerelerden, barikattan kurþun sýkýlýyor; ulusal muhafýzýn saflarý seyrekleþiyor; sonunda yardýmcý kuvvetler saldýrýyor. Barikatýn yedi savunucusundan yalnýz biri sað henüz, onun da silahlan alýndý ve tutsak edildi. Yedi iþçiye ve iki iþçi kýza karþý bu yiðitlik eylemim gerçekleþtirenler, ikinci lejyonun aslanlarý ve borsa kurtlarýydý. F. Engels, “Der 23 Juni”, Marks-Engels, Werke, Baad 5, Berlin 1959, s. 119-120. Friedrich Engels, “1848 Haziran Günleri - 23 Haziran”, Karl Marks, Fransa’da Sýnýf Savaþýmlarý 1848-1850, Sol Yayýnlarý, Ankara 1988, s. 179-180. * Bununla birlikte, komünist düzenin daha bol emek-gücü kullanarak sunduðu yararlar, henüz en önemliler deðildir. Büyük emekgücü tasarrufu, tek tek güçlerin toplumsal kolektif güçte birleþmesinde ve þimdiye kadar birbirinin karþýsýnda olan güçlerin bu yoðunlaþmasýna dayanan düzendedir. Burada Ýngiliz sosyalisti Robert Owen’in önerilerine deðinmek istiyorum, çünkü bunlar en pratik ve en iyi iþlenmiþ önerilerdir. Owen, birbirinin yolunu kapatan ayrý ayrý konutlarýyla bugünkü kentlerin ve köylerin yerine, yaklaþýk 1.650 ayak uzunluðu ve geniþliði olan bir kareye, büyük bir bahçe içine, aþaðýyukarý iki-üç bin kiþiyi rahatça barýndýrabilecek büyük saraylar kurulmasýný öneriyor. Böyle bir yapý, oturanlara þimdiki en iyi konutun rahatlýðýný sunduðu halde, þimdiki sisteme göre pek çok kimsenin gereksindiði ve çoðu kötü olan o tek konutlardan çok daha ucuza ve kolayca kurulur. Þimdi hemen her uygun evde boþ duran ya da yýlda [sayfa 98] bir-iki defa kullanýlan birçok oda hiçbir rahatsýzlýkla karþýlaþýlmaksýzýn ortadan kalkar; erzak deposu, kiler vb. yerlerden de pek çok tasarruf edilir. Ama ev yönetiminin ayrýn- 92 Kadýn ve Aile týlarýna girersek topluluðun yararlarýný ancak o zaman gereði gibi anlarýz. Þimdiki daðýnýk ev yönetiminde, örneðin, ýsýtmada, ne kadar yok emek ve malzeme israf olur! Her oda için özel bir sobanýz olmalýdýr; her soba tutuþturulmak, yanar tutulmak, bakýlmak gerekir; yakýt bütün bu ayrý yerlere götürülmek, kül dýþarý taþýnmak gerekir; böyle ayrý ayrý ýsýtmak yerine, bir tek merkezden topluca ýsýtmak, örneðin büyük dernek lokallerinde, fabrikalarda, kiliselerde vb. daha þimdiden yapýldýðý gibi, bir tek ýsýtma merkezi ve buhar borularý kullanmak ne kadar kolay ve ucuz olur! Bundan baþka, þimdi yer altýna daha ince borular döþemek gerektiðinden, ve kentlerimizde ýsýtýlacak alanýn büyüklüðü yüzünden pek çok boru kullanmak gerektiðinden çok pahalý olan gazla aydýnlatma çok pahalý olur; oysa önerilen düzende her þey 1.650 ayaklýk bir alana toplanýr ve yanan lambalar ayný sayýda olduðu halde, orta büyüklükteki bir kentteki kadar ödeme yapýlýr. Sonra, her ailenin bir miktar yemeði kendi baþýna piþirdiði, ayrý sofra takýmý edindiði, ayrý mutfaðý olduðu, yiyeceklerim pazardan, bahçeden, kasaptan ve fýrýndan kendi baþýna saðladýðý þimdiki daðýnýk ev yönetiminde her öðün için ne kadar, yer, malzeme ve emek-gücü israf olur. Ortaklaþa yemek hazýrlamada ve hizmette þimdi bu iþle uðraþan emek-güçlerinin üçteikisinin tasarruf edileceði, buna karþýn geri kalan üçte-birin iþini þimdi olduðundan daha iyi ve daha dikkatli yürütebileceði rahatça kabul edilebilir. Ve sonunda ev iþleri için de böyle olacaktýr! Böyle bir yapý, burada olabildiði gibi, iþin bu türlüsü de örgütlü ve düzenli bölünürse, þimdiki düzende iki-üç yüz ayrý evde olduðundan çok daha kolay temizlenip iyi durumda tutulamaz mý? F. Engels, “Zwei Reden in Elberfeld (I)”. Marks-Engels, Werke, Band 2, Berlin 1957, s. 545-546. * Louise Morel’in tutuklanmasý nedeniyle, Rudolph þöyle özetlenen düþüncelere dalar: “Efendi, korkutarak, suçüstü yakalayarak ya da hizmet [sayfa 99] iliþkilerinin doðasýndan ileri gelen baþka fýrsatlardan yararlanarak hizmetçi kýzý çoðu zaman baþtan çýkarýr. Onu mutsuzluða, aþaðýlýða, suç iþlemeye sürükler. Yasa bu konuda kayýtsýz kalýr. ... Kýzý eylemle Kadýn ve Aile 93 (fiilen) çocuk öldürmeye zorlamýþ olan cani, cezalandýrýlmaz.” Rudolph, düþüncelerini hizmet iliþkisinin kendisini yüce eleþtirisinden geçirecek kadar ileriye bir defa bile götürmez. Küçük bir egemen olarak, hizmet iliþkilerinin büyük bir koruyucusudur. Bugünkü toplumda kadirim genel durumunun insanca olmadýðýný kavramaya daha da az yanaþýr. Þimdiye kadar vardýðý teorisine tümüyle güvenerek, ayartaný cezalandýran ve acýnmayý ve piþmanlýðý korkunç cezalarla birleþtiren bir yasanýn eksikliðinden baþka hiçbir þey duymaz. Rudolph’un yalnýzca baþka ülkelerdeki yasamaya bakmasý yeterdi. Ýngiliz yasamasý onun bütün isteklerini karþýlar. Bu yasama, Blackstone’un övülesi belirtimiyle, bir zevk kýzýný ayartan baþtan çýkarýcýyý suçlu ilan edecek kadar ileri gider. Bay Szeliga boru çalar: “Ýþte! -düþünün! - Rudolph! - ve þimdi bu düþünceleri kadýnýn kurtuluþu ile ilgili hayallerinizle karþýlaþtýrýn. Bu kurtuluþ eylemine nerdeyse elle dokunursunuz, oysa siz yaradýlýþtan aþýrý pratiksiniz ve bu yüzden yalýn giriþimlerinizle böyle sýk sýk mutsuz oluyorsunuz.” Ne olursa olsun, bir eyleme düþünceden ellerle nerdeyse dokunabilmenin sýrrýný Bay Szeliga’ya borçluyuz. Rudolph’un kadýnýn kurtuluþunu öðretmiþ olan adamlarla ilgili o eðlendirici karþýlaþtýrmasýna gelince, Rudolph’un düþüncelerini Fourier’nin aþaðýdaki hayalleriyle karþýlaþtýrmak yeter: Zina, ayartma, ayartýcýlara övünç verir, görgü kuralýdýr. ... Ama, zavallý kýz! Çocuk öldürmek bir cinayettir! Namusunu üstün tutarsa, namussuzluðun izlerini silmelidir, ve çocuðunu dünyanýn önyargýlarýna kurban ederse, daha çok lekelenmiþ olur ve yasanýn önyargýlarýyla karþýlaþýr. ... Bütün uygar mekanizmanýn betimlediði kýsýr döngü budur.” “Genç kýz, onun özel mülkiyetini elde etmek isteyen ilk en iyi adam için satýþa sunulmuþ bir meta deðil midir? ... De même qu’en grammaire deux négations valent une affirmation, l’on peut dire qu’en négoce conjugal deux prostitutions valent une vertu.” [sayfa 100] [Dilbilgisinde iki olumsuzlamanýn bir olumlamaya eþit olmasý gibi, evlilik ticaretinde de, iki orospuluðun bir erdeme eþit,olduðu söylenebilir. -ç.] “Bir tarihsel çaðýn deðiþimi, her zaman, kadýnlarýn özgürlüðe 94 Kadýn ve Aile doðru ilerleme oranýyla belirlenir, çünkü burada, kadýnýn erkekle, zayýfýn kuvvetliyle iliþkisinde, insani doðanýn kabalýða karþý yengisi en açýk biçimde görünür. Kadýnýn kurtuluþ derecesi, genel kurtuluþun doðal ölçüsüdür.” “Kadýn cinsin aþaðýlanmasý, barbarlýðýn olduðu gibi uygarlýðýn da kalýn bir ayýrdedici çizgisidir; þu farkla ki, barbarlýðýn basit tarzda uyguladýðý her kötülüðün uygar düzeni, birleþtirilmiþ ikiyüzlü, iki anlamlý, yüze gülen bir varlýk tarzýna yükselir. ... Kadýný kölelikte tutmak, hiç kimseyi erkeðin kendisinden daha aðýr cezaya çarptýrmaz.” (Fourier.) Rudolph’un düþünceleri karþýsýnda, evliliðin Fourier’nin ustaca sunduðu karakteristiðine de, Fransýz komünizminin materyalist bölüntüsünün yazýlarýna da iþaret etmek gereksizdir. Sosyalist yazýnýn en açmasý Abhub’u, roman yazarýnda da görüldüðü gibi, eleþtirel eleþtiriyi hâlâ bilinmedik “sýrlarla” meydana çýkarýr. F. Engels-K Marks, Die heilige Familie, Marks-Engels, Werke, Band 2, Berlin 1962, s. 207-208. K. Marks. F. Engels, Kutsal Aile ya da Eleþtirel Eleþtirinin Eleþtirisi, Sol Yayýnlarý, Ankara 1976, s. 291-293. * Geçen makalede Economist’e diyordum ki: Ýþçi-sýnýfýnýn, çocuklarýný ve kendisini eðitmek için zamanýndan yararlanmamasý, þaþýrtýcý deðildir. Adlarý ve özellikleri bana açýklanan ve doðrudan doðruya parlamentoya gönderilmek gereken aþaðýdaki durumu artýk size bildirebilirim: 1852 Eylülünün son haftasýnda ...den dört mil uzaktaki ... yöresinde, bay ...’nin sahibi olduðu bir aðartma ve düzgünleme (apre) iþliðinde, aþaðýda gösterilen kiþiler, yalnýz üç dinlenme saati bir yana býrakýlýrsa, altmýþ saat sürekli çalýþmýþlardýr! 9-10 yaþlarýndaki çocuklar 60 saat aralýksýz çalýþýyorlar ve yalnýz 3 saat dinleniyorlar! Fabrika beyleri herhalde þimdi [sayfa 101] iþçilerde eðitime aldýrmazlýk konusunda aðýzlarýný tutmak isterler. Burada anýlanlardan biri, küçük bir kýz, Ann B., 60 saatlik çalýþma sýrasýnda yere düþtü ve bitkinlikten uyuyakaldý; sarsýlarak uyandýrýldý, ve aðlamasýna karþýn, gene çalýþmaya zorlandý!! Fabrika iþçileri, eðitim hareketini Manchester þarlatanlarýnýn Kadýn ve Aile 95 Kýzýn adý Yaþý(yýl) Kýzýn adý M. S. A. B. M. B. A. H. C. N. B. S. T. T. A. T. M. G. H. O. M. L. 22 20 20 18 18 16 16 15 15 15 15 B. B. M. O. A. T. C. O S. B. Ann. B. 13 13 12 12 10! 9! Oðlanlar Yaþý W. G. J. K. 9 10 Yaþý(yýl) elinden almaya kararlý görünüyorlar. Preston’da, Orchard’da yapýlan bir iþsizler toplantýsýnda öðrendiðimiz gibi, “Bayan Margaret Fletcher, dinleyenlerin önünde, evli kadýnlarýn fabrikalarda çalýþmalarýnýn ve çocuklarýný ve ev kadýnlýðý ödevlerini savsamalarýnýn uygunsuzluðu üzerine konuþtu. Doðru dürüst bir iþgünü için doðru dürüst bir ücret almaya her erkeðin hakký vardý. Bununla demek istiyordu ki, erkek, kendi ve ailesini yeterince beslemeye, ve kendisini evsel ödevlerine adayabilmesi ve çocuklarýný yetiþtirebilmesi için karýsýnýn evde kalmasýna elverir bir ücret almalýdýr. (Alkýþlar.) Konuþmacý kadýn aþaðýdaki kararýn onaylanmasýný önererek sözlerini bitirdi: “Bu kentin evli kadýnlarý, evli erkeklere emekleri karþýlýðýnda haklý ve tam ücret verilinceye kadar iþe gitmemek niyetindedirler. “Bayan Ann Fletcher (ilk konuþanýn kýzkardeþi), öneriyi destekledi, ve öneri oybirliði ile kabul edildi. “Toplantý yönetmeni, yüzde-on sorununun çözümünden sonra, fabrika sahiplerinin asla beklemediði böyle bir kampanyanýn evli kadýnlarýn fabrikalarda çalýþmasýyla ilgili olarak [sayfa 102] açýlacaðýný bildirdi.” K. Marks, “Prosperität-Die Arbeiterfrage” Marks-Engels, Werke, Band 9, Berlin 1960, s. 481-482. * Fourier yalnýz bir eleþtirici deðildir; serinkanlý ve duru yaradýlýþý onu yergici ve hem de gelmiþ geçmiþ yergicilerin en büyüklerinden 96 Kadýn ve Aile biri yapmýþtýr. Devrimin güçten düþmesi üzerine artan dolandýn ve vurgunlarý, ve o zamanki Fransýz ticaretinde baþat ve ona özgü olup dükkan dükkan dolaþan korkunç ruhu, ayný güç ve çekicilik ile anlatýr. Burjuva biçimi kadýn-erkek iliþkileri ve kadýnýn burjuva toplumundaki yeri üzerine eleþtirileri daha da ustalýklýdýr. Belirli bir toplumda kadýnsal kurtuluþun derecesinin, genel kurtuluþun ölçüsü olduðunu ilk defa açýkça söyleyen odur. F. Engels, Die Entwicklung des Sozialismus von der Utopie zur Wissenschaft, Marks-Engels, Werke, Band 19, Berlin 1962, s. 196. Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm, s. 58-59. * Kaldý ki hanýmlar “Enternasyonal”den yakýnamazlar; çünkü ayný haným, Madame Law, Genel Danýþtay üyeliðine atanmýþtýr. Þaka bir yana, Amerikan “Labor Union’ýn son kongresinde çok büyük bir ilerleme görülüyor; kadýn iþçilere tam eþitlikle davranýlýyor; oysa bu bakýmdan Ýngiliz kadýnlarýna, ama daha çok da þýk Fransýz kadýnlarýna cimrice davranýlýyor. Biraz tarih bilen herkes, büyük toplumsal devrimlerin kadýnsal maya olmaksýzýn gerçekleþemeyeceðini de bilir. Toplumsal ilerleme, güzel cinsin (çirkinler de birlikte olmak üzere) toplumsal durumuyla tam olarak ölçülebilir. ... Uluslararasý Kadýnlar Birliði, dük Frau Goegg (Geck okunur), Brüksel kongresine bir mektup göndererek kadýnlarýn da bize katýlýp katýlamayacaðýný sordu. Elbette nazikçe olumlu yanýt verildi. Dolayýsýyla, kararýnýzý deðiþtirmezseniz, karýnýza Genel Danýþtay muhabirliði tam yetki belgesini göndereceðim. [sayfa 103] K. Marks, “Briefe an Ludwig Kugelmann am 12. Dezember und 12. Oktober 1868 aus London”. Marks-Engels, Werke, Band 32, Berlin 1965, s. 582-583 ve s. 567. * Komün, 75 santimlik zarar ödentisiyle ilgili olarak, belediyelere, ulusal muhafýzlarýn yasadýþý denen karýlarý ve analarý ve dullarý Kadýn ve Aile 97 arasýnda hiçbir ayrým yapmama buyruðunu verdi. Komün, þimdiye kadar Paris’te “düzenin adamlarý” için ayrýlmýþ, ama onlarýn “güvenlikleri” için polis gücünün kiþisel uþaklýk baðýmlýlýðýnda bulunan belgeli orospularý bu aþaðýlýk kölelikten kurtardý ve ayný zamanda orospuluðun geliþtiði ortamý ve onu yaratan adamlarý ortadan kaldýrdý. Katýþýksýz orospular -yosmalar (koketler)- düzenin egemenliði altýnda köle deðildiler, tersine, polisin ve yöneticilerin efendileriydiler. Kamusal öðretimi (eðitimi) yeniden düzenlemek ýçm Komünün elbette zamaný olmadý; ama Komün, dinsel ve ruhani öðeleri gidererek halký manen kurtarmaya giriþti. (Genel [ilk] ve mesleki) eðitimin düzenlenmesi için bir komisyon atadý. Kitap, harita, kâðýt vb. gibi bütün eðitim araçlarýnýn, bunlarý baðlý olduklarý belediyelerden saðlayan öðretmenlerce parasýz daðýtýlmasýný buyurdu. Hangi nedenle olursa olsun, hiçbir öðretmene bu eðitim araçlarý için öðrencilerinden para isteme izni vermedi. (28 Nisan) K Marks, “Erster, Entwurf zum Bürgerkrieg in Frankreich”, Marks-Engels, Werke, Band 17, Berlin 1962, s. 529. Karl Marks, “‘Fransa’da Ýç Savaþ’ýn Birinci Yazma Denemesi” Marks-Engels-Lenin, Paris Komünü Üzerine, Sol Yayýnlan, Ankara 1977, s. 184. * Ýþçi sýnýfý içinde kadýn yan-derneklerinin kurulmasý buyuruldu. Bu makale, kendiliðinden anlaþýldýðý gibi, erkek ve kadýn iþçilerin yan-kuruluþlarýnýn birleþtirilmesine karþý çýkmýyor. [sayfa 104] K. Marks, “Allg. Statuten und Vemaltungs Verordnungen der IAA”. Marks-Engels, Werke, Band 17, s. 48. * Birleþik Devletler’de Enternasyonalin üyeleri arasýnda bir bölünme olduðunu okurlarýmýz daha önce Amerikalý muhabirlerimizden öðrenmiþlerdir. Son aylarda New York’ta olan, Enternasyonalin tarihinde gerçekten öyle yenidir ki tutarlý olarak açýklanmaya deðer. Bu arada Madrid’ten “Emancipation”un bir makalesini (22 98 Kadýn ve Aile Temmuz) temel alýyor ve onu aþaðýdaki özgün belgelerle tamamlýyoruz. Bilindiði gibi Avrupa’da burjuvazi ve hükümetler, Enternasyonalden kendi amacýný aþmýþ ve bütün iyi yurttaþlarý ürküten öyle korkunç bir umacý yarattýlar ki, burjuva öðelerin yýðýn halinde katýlmasýyla Enternasyonalin ilk amacýna yabancýlaþtýrýldýðmdan kimsenin kaygýlanmasýna gerek yoktur. Amerika’da durum bambaþka. Avrupalý burjuvaziyi ve hükümetleri sinir bunalýmýna uðratan þeyler, orada, tam tersine, ilginç görünüyor. Toprak sahibi soyluluðun ve katýþýksýz burjuva temel üzerinde geliþmiþ monarþinin bulunmadýðý bir toplum, monarþinin ve soyluluðun köklerini -Fransa’da bile hiç deðilse manen- kurutamamýþ olan Avrupalý burjuvazinin çocukça ölüm korkularýna gülüyor. Enternasyonal Avupa’da ne kadar korkunç görünüyorsa, Amerikan basýn muhabirleri onu ne kadar ürkünç gösteriyorsa -ki hiç kimse bu baylardan daha ayrýntýlý resim çizmeyi bilmiyor-, Enternasyonalin þimdi sermayeyi, para-sermayeyi ve politik sermayeyi, mevziinden çýkarmaya yaradýðý, Amerika’da o kadar iyi kavranýyor. Amerikalý toplum Avrupalýdan ne kadar ilerde olduðunu þu olguda açýkça gösteriyor ki bunu ilk ortaya çýkaran ve buna dayanarak iþ tutmayý deneyen Amerikalý iki haným oldu. Avrupalý burjuvazinin erkekleri Enternasyonalin karþýsýnda titrerken, Amerikalý iki burjuva kadýn, bayan Victoria Woodhull ve kýzkardeþi Tenni Claflin (“Woodhull and Claflin’s Weekly”nin yayýncýsý), bu korkunç derneði sömürmenin yolunu buldu. Ve neredeyse bunu baþarýyorlarmýþ. Bu iki kýzkardeþ, milyon sahibeleri, kadýnlara özgürlük ve özellikle “özgür aþk” savunucularý, resmen Enternasyonale girdiler. 9 numaralý þube bayan Claflin’in, 12 numaralý þube bayan Woddhull’un kýlavuzluðunda oluþtu; bunu hemen Amerika’nýn çeþitli kesimlerinde, kýzkardeþ çiftin yandaþlarýnca [sayfa 105] oluþturulan yeni þubeler izledi. Yürürlükteki tüzüðe göre her þubenin New York’ta toplanan merkez komitesine bir delege gönderme hakký vardý. Sonuç, baþlangýçta Alman, Ýrlandalý ve Fransýz kadýn iþçilerinden oluþan bu federal meclisin her çeþit ve heriki cinsten Amerikalý bir sürü burjuva serüvenciyle dolup taþmasý oldu. Ýþçiler arka plana itildiler, spekülasyoncu iki kýzkardeþin yengisi kesin görünüyordu. O sýrada 12 numaralý þube ön plana geçti ve Amerikan Enternasyonalinin kurucularýna gerçekten neyin sözkonusu olduðunu açýkladý. Kadýn ve Aile 99 30 Aðustos 18/71’de 12. þube, yazman W. West imzasýyla bildirisini yayýnladý. Bildiride deniyordu ki: “Enternasyonalin son amacý, yalnýzca politik iktidarý ele geçirerek erkek ve kadýn iþçileri kurtarmaktýr. Bu þunlarý içerir: Önce her iki cinsin politik eþitliði ve toplumsal özgürlüðü. Politik eþitlik, herkese uygulanan yasalarýn hazýrlanmasýna, çýkarýlmasýna ve yürütülmesine herkesin kiþisel olarak katýlmasý demektir. Toplumsal özgürlük, tümüyle kiþisel nitelikte olan her iþte, örneðin dinsel inançta, seks iliþkisinde, giyim tarzýnda vb. yersiz bütün ve her müdahaleye karþý tam güvence demektir. Bundan baþka, bütün dünya için evrensel bir hükümet kurulmasýný içerir. Kendiliðinden anlaþýldýðý gibi, bütün dil farklýlýðýnýn ortadan kaldýrýlmasý da bu programýn kapsamýndadýr.” Sözkonusu amaçla ilgili hiçbir yanlýþ anlaþýlma olmasýn diye bir örgütlenme isteniyor. Buna göre “politik eylemi kolaylaþtýrmak için belki her seçim bölgesinde bir þube bulunmalýdýr ... her kentte, varolan belediye meclisine benzer bir kentsel komite; her devlette devletin yasama meclislerine benzeyen bir devlet komitesi, ve bütün ulus için Birleþik Devletlerin kongresine benzeyen bir ulusal komite olmalýdýr... Enternasyonalin çalýþmasý, varolan biçimler içinde, eskilerin yerini alacaðý belli olan yeni bir yönetim biçiminin kuruluþu olarak, önemsiz ölçüde bile sýnýrlanmaz.” Varolan devletlerin temellerini yýkmamak, tersine onlardan yararlanmak, buna göre, Enternasyonalin göreviydi. Bay West, þöyle haykýrýrken (“Woodhull & Clafhin’s Weekly”, 2 Mart 1872) haklýydý: “12. Þube bildirisinin yayýný, Enternasyonalin tarihinde yeni bir çaðýn baþlangýcýydý!” [sayfa 106] Bu “yeni çað”ý tamamlamak için, her þeyden önce, þimdiye kadar yasalarla tartýþmasýz onaylanmýþ tüzüklerden ve kongre kararlarýndan kurtulmak gerekliydi. Bundan dolayý 12 numaralý þube þunu biliyordu (“W & C. Weekly”, 21 Ekim 1871): “Kongre, kararlarýný, tüzükleri ve Genel Meclis yönetmeliklerini” (Birliðin genel tüzüðünü ve yönetmeliklerini anlamýna gelmeli) özgürce yorumlamak her þubenin ayrýca hakkýdýr ve böyle yaparken her þube kendi tutumundan sorumludur.” Muziplik artýk aþýrý vahimleþiyordu. Ýþçi þubeleri yerine, her türlü burjuva dolandýrýcýlarýn, özgür aþkçýlarýn, ruh çaðýrýcýlarýn, ruh çaðýran Shaker’larýn vb. þubeleri kuruldu, ve böylece 1 numaralý 100 Kadýn ve Aile þube, Enternasyonalin (Alman) Amerika’da ilk kurulan þubesi, sonunda, bu hileyi ortaya koyan bir bildiri yayýnladý. 12 numaralý Amerikan ana þubesi hemen yanýt verdi. Þubenin yazmaný West 18 Kasým 1871 günlü “W.& C. W”de þunu açýkladý: “Kadýnlara eþit yurttaþlýk hakkýnýn bütün dünyada tanýnmasý, sermaye ile emek arasýndaki iliþkide yapýlacak her genel deðiþiklikten önce gelmelidir... 12 numaralý þube de (1. þubenin) Enternasyonal sanki iþçi birliði imiþ, iþçi sýnýfýnýn bir örgütü imiþ gibi yükselttiði protestonun tümündeki yanlýþ varsayýma karþý çýkmak zorundadýr.” 25 Kasýmda 12. þubenin bunu izleyen yeni bir protestosunda deniyordu ki: “Ýþçi sýnýfýnýn ancak kendi kendini kurtarabileceði iddiasý (Genel Tüzük), yalan söylemek deðildir; ama bu, yalnýz iþçi sýnýfýnýn kendi istencine karþý kurtarýlamayacaðý anlamýnda doðrudur.” Sonunda bir yandaki devlet sömürücüleri, makam avcýlarý, ruh çaðýrýcýlarý ve öbür burjuva dolandýrýcýlarý ile öte yandaki iþçiler, Enternasyonalin iþçi birliði olduðuna, Amerika’da da burjuvazinin deðil, iþçi sýnýfýnýn bir örgütü olduðuna bönce gerçekten inanan iþçiler arasýnda savaþ koptu. 1 numaralý Alman þubesi, 12. þubenin uzaklaþtýrýlmasýný ve üyelerinin en az üçte-ikisi ücretli iþçi olmayan bütün þubelerin delegelerinin kovulmasýný merkez komitesinden istedi. Bu istem üzerine merkez komitesi bölündü; Almanlarýn ve Ýrlandalýlarýn bir kesimi birkaç Fransýzla birlikte 1. þubeyi [sayfa 107] desteklerken, daha çok sayýda Fransýzla birlikte Amerikalýlar ve iki Alman (Schweitzerschen) yeni bir merkez komitesi kurdular... Çaresiz kadýn gazetesi “W. & C. W.”nin 2 Mart 1872 günlü, sayýsýnda “Önümüzdeki Birleþik Uzlaþma” baþlýklý bir makalede deniyor ki: “Ülkenin çeþitli reformcu öðelerinin temsilcileri, þimdi, burada, mayýsta büyük bir toplantý yapýlmasýný öðütleyen bir öneride bulunuyorlar ... Gerçekten, bu toplantý akýllýca davranýrsa, ölü demokrat” (yani kölelik sever) “partiden artakalanlarýn ortaya çýkýp buna katýlmayacaðýný kim bilir ... Bütün köktenciler (radikaller) orada bulunmalýdýr” vb. Ayný gazete artýk bütün dünya-düzelticilere, “Emek, mülkiyet, barýþ ve ucuzluk reformcularýna, uluslararasý, kadýnlara seçim hakký verilmesini savunan doktorlara, ve gerçek ahlak ve din ilkelerini (!) uygulama zamanýnýn geldiðine inanan herkese”, Kadýn ve Aile 101 önce Victoria Woodhull’un, sonra Th. H. Bank, R. W. Hume, G. R. Ailen, W. West, G. W. Maddox, T. Mullot’un, sözün kýsasý II numaralý komitenin ileri gelenlerinin imzalarýyla artýk her hafta çaðrýda bulunuyor. Bütün bu çaðrýlarda, delegeler toplantýsýnýn Birleþik Devletler baþkanlýðý ve baþkan yardýmcýlýðý için aday göstereceði açýkça söyleniyor. Sonunda, 9, 10, ve 11 Mayýsta bu garip delgeler toplantýsý New York’ta, Apollo-Hall’de yapýlýyor. Amerika’nýn kadýn ve erkek bütün garip kafalý kiþileri orada birleþmiþti. II numaralý komite topluca hazýrdý. Bayan Victoria Woodhull’un Birleþik Devletler baþkanlýðý için adayiçe gösterilmesi kararlaþtýrýldý, hem de Enternasyonal adýna! Bunun üzerine bütün Amerika’da bir kahkahadýr koptu. Konuyla ilgilenen düþünceli Amerikalýlar böylelikle aldatýlmalarýna izin vermediler. Toplantýya katýlan Almanlar ve Fransýzlar için böyle olmadý. 2. þube (Fransýz), delegesini II numaralý komiteden ayýrdý ve Genel Danýþtayýn kararlarýna boyun eðdi. 6. þube (Alman) de delegesini, Dr. Grosse’yi, Berlin Schweitzer’i yazmanýný, ayný II numaralý komiteden ayýrdý ve Genel Danýþtayýn kararlarýna boyun eðinceye kadar II numaralý komiteden çekildi. 20 Mayýsta sekiz þube daha Fransýz ve Alman- þimdi yalnýz o bilinen kuþkulu Amerikalý öðeleri, gerçekte daha Enternasyonale girmelerinden önce [sayfa 108] madam Victoria Woodhull’un yanýnda hep birlikte bulunan öðeleri temsil eden II numaralý komiteden çekildiler. Bunlar, þimdi, ayrý, baþtan sona Amerikalý bir Enternasyonal kurmak istediklerini açýklýyorlar ki bu konuda elbette özgürdürler. Bu arada Genel Danýþtay, Saint Louis Alman þubesinin ve New Orleans Fransýz þubesinin istemesi üzerine, yalnýz I numaralý komiteyi (þimdi Birleþik Devletlerin geçici Federal Danýþtayý) tanýdýðýný açýkladý. Ve bununla madam Victoria Woodhull’un Enternasyonali ele geçirme savaþý doruða ulaþtý. “Emancipation” þunlarý ekliyor: “Bu olgulardan sonra bütün tarafsýzlar kendilerine þunu sormalýdýrlar: Enternasyonalin temel ilkelerini ayakta tutmaya ve Birliði kendi politik veya kiþisel amaçlarýnýn aracý haline getirmeye çalýþan þubeleri ve federasyonlara geçici olarak görevden el çektirmeye tam yetkili bir Genel Danýþtay yoksa bu skandal ne zaman ve nasýl biter?” 102 Kadýn ve Aile F. Engels, “Die Internationale in Amerika” Marks-Engels, Werke, Band 18, Berlin 1962, s. 97-103. * Komünizme geçiþ Owen’ýn yaþamýnda dönüm noktasýydý. Yalnýzca insansever olarak ortaya çýktýðý sürece, servetten, alkýþtan, onurdan, övünçten ve ünden baþka hiç bir þey devþirmemiþti. Avrupa’nýn en sevilen adamýydý. Yalnýz sýnýfdaþlar deðil, devlet adamlarý ve prensler de onu onaylayarak dinliyorlardý. Ama komünist teorileriyle ortaya çýkýnca, tablo deðiþti. Ona toplumsal reform yolunu her þeyden önce keser görünen üç büyük engel vardý: Özel mülkiyet, din ve evliliðin yürürlükteki biçimi. Onlara saldýrýrsa baþýna ne geleceðini biliyordu: Resmî toplumdan tümüyle kovulmak, bütün toplumsal durumunu yitirmek. Ama onlara amansýzca saldýrmaktan geri durmadý, ve öngördükleri oldu. Resmî toplumdan sürülmüþ, basýnýn ölü sessizliðiyle karþýlaþmýþ, Amerika’da bütün servetini feda ettiði baþarýsýz komünist denemelerle yoksullaþmýþ olarak, doðrudan doðruya iþçi sýnýfýna döndü ve onun baðrýnda daha otuz yýl etkin kaldý. Ýngiltere’de iþçilerin çýkarýna olan bütün toplumsal hareketler, [sayfa 109] bütün gerçek ilerlemeler, Owen adýnda düðümlenir. Böylece, beþ yýllýk çabadan sonra, fabrikalarda kadýn ve çocuk emeðini sýnýrlayan ilk yasayý kabul ettirdi. F. Engels, Herrn Eugen Dühring’s Umwälzung der Wissenschaft, Marks-Engels, Werke, Band 20, Berlin 1962, s. 245. F. Engels, Anti-Dühring, s. 420. * Belçika’da kadýnlarýn ya da çocuklarýn çalýþma süresini sýnýrlayan hiçbir fabrika yasasý yoktur; ve Gent’teki ve yöresindeki iþçi seçmenler, pamuklu fabrikalarýnda her gün on-beþ ve daha çok saat çalýþmak zorunda olan kadýnlarý ve çocuklarý için ilk önlem olarak bunu istemektedirler. F. Engels, “Die europaeischen Arbeiter im Jahre 1877”, Marks-Engels, Werke, Band 19, Berlin 1962, s. 126. Kadýn ve Aile 103 Seçimlere katýlamadýðýnýz sürece, seçimlerin canýnýzý sýktýðýna inanýyorum. Biz iktidara gelirsek, kadýnlar yalnýz seçmekle kalmayacak, tersine, ayný zamanda seçilecek ve söylevler verecek; bu sonuncular artýk burada okul yönetiminde oluyor; ve geçen Kasýmda 7 oyumun hepsini bir hanýma verdim, sonunda seçilen 7 adayýn herbirinden daha çok oy aldý. F. Engels, “Brief an Ida Pauli am 14. Februar 1877 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band 34, Berlin 1960, s. 253. * Ýþgününün düzenlenmesi, iþgününün süresi, dinlenme süreleri vb. bakýmýndan, kadýn emeðinin sýnýrlanmasýný içermelidir; yoksa, yalnýzca, kadýn vücudu için özellikle zararlý ya da kadýn cinsi için ahlaka aykýrý olan iþkollarýndan kadýn emeðinin kovulmasý anlamýna gelebilir. Kastedilen bu idiyse, söylenmeliydi. [sayfa 110] K. Marks, “Kritik des Gothaer Programms”, Marks-Engels, Werke, Band 19, Berlin 1962, s. 31. K. Marks, F. Engels, Gotha ve Erfurt Programlarýnýn Eleþtirisi, Sol Yayýnlarý, Ankara 1989, s. 45. * Fransýzlar kadýn emeðinin sýnýrlanmasýný Almanlardan daha az istiyorlarsa, bu, kadýn emeðinin Fransa’da, özellikle Paris’te, oranca ancak ikinci derecede bir rol oynamasmdandýr. Her iki cins için ayný iþte ücret eþitliði, bildiðim kadarýyla, ücret genellikle henüz düzenlenmediði zaman bütün sosyalistlerce istenmektedir. Çalýþan kadýnýn özel fizyolojik etkinliklerinden ötürü kapitalist sömürüye karþý özel koruma gereksinmesi, bana anlaþýlýr görünüyor. Kapitalist sömürüden erkekler gibi tümüyle kurtulmak için, biçimsel kadýn haklarý için ön safta savaþan Ýngiliz kadýnlar, dolaysýz ya da dolaylý olarak her iki cinsin kapitalist sömürüsüyle de ilgilenmektedirler. Ýtiraf ederim ki, kapitalist üretim tarzýnýn son yaþam yýllarýnda cinsiyetlerin kesin biçimsel eþitlenmesinden daha çok gelecek kuþaðýn saðlýðýyla ilgileniyorum. Gerçek bir kadýn ve erkek hak eþitliði, 104 Kadýn ve Aile benim kanýmca ancak ikisinin de sermayece sömürülmesi ortadan kaldýrýlýr ve özel ev emeði bir kamu sanayiine dönüþürse bir gerçeklik olabilir. F. Engels, “Brief an Gertrud Guillame-Schack (Entwurf), London, um den 5. Juli 1885", Marks-Engels, Werke, Band 36, Berlin 1967, s. 241. * Dostlar! Bugün topraða vermekte olduðumuz yüce gönüllü kadýn, 1814’te, Salzwedel’de doðdu. Babasý, Baron von Westphalen, Trier’de Marks’ýn ailesiyle yakýn dostluk kurdu; her iki ailenin çocuklarý birlikte büyüdüler. Marks, üniversiteye giderken, o ve gelecekteki karýsý, yazgýlarýný sürekli birleþtirmeye önceden karar vermiþlerdi. Marks ilk Rheinischen Zeitung’un baþyazarý olarak tanýndýktan ve gazete Prusya hükümetince kapatýldýktan sonra, 1843 yýlýnda evlendiler. Ondan sonra Jenny kocasýnýn yazgýsýný [sayfa 111], iþlerini, savaþýmlarýný yalnýz paylaþmakla kalmadý, onlara en büyük anlayýþla ve en ateþli tutkuyla katkýda bulundu. Genç çift Paris’e gitti; gönüllü sürgünlük hemen zorunlu oldu. Prusya hükümeti Marks’ý Paris’te bile izledi. Üzülerek anmalýyým ki, A. V. Humbold gibi bir adam, Louis-Philippe hükümetinin Marks’ý Fransa’dan sýnýr-dýþý etmesini saðlamak için Prusya hükümetiyle birlikte çalýþtý. Marks Brüksel’e sýðýndý. Þubat devrimi patladý. Bu olayýn Brüksel’de yolaçtýðý kargaþalýklar arasýnda, Belçika polisi yalnýz Marks’ý tutuklamakla yetinmedi, karýsýný da hiç gerekçesiz hapse attý. 1848 devrimci atýlýmý ertesi yýl bastýrýldý. Sürgün yeniden baþladý; önce Paris’te, sonra, Fransýz hükümetinin iþe karýþmasýyla, Londra’da. Bu defaki bütün yoksunluklarýyla sürgündü. Bunlar iki oðlunu ve bir kýzýný yitirmesine neden olmakla birlikte, Jenny sürgünlerinin bilinen bütün acýlarýna hâlâ katlanabilirdi; ama bütün partilerin, muhalefettekiler (feodaller, liberaller, sözde-demokratlar) gibi hükümettekilerin de kocasýný kargýmasý (lanetlenmesi), ona en bayaðý ve en alçakça iftiralarda bulunmasý, bütün basýnýn ona hiç istisnasýz kapanmasý, ikisini de horgören hasýmlarý karþýsýnda Kadýn ve Aile 105 kocasýnýn yardýmsýz ve silahsýz kalmasý - bu, onu derinden yaraladý. Ve bu, yýllarca sürdü. Ama sonunda bitti. Avrupa iþçi sýnýfý, giderek, kendisine birkaç eylem olanaðý veren politik koþullara kavuþtu. Uluslararasý Ýþçi Birliði kuruldu. Enternasyonal, uygar uluslarý birbiri ardýna savaþýma soktu, ve kocasý bu savaþýmda en öndekilerin önünde savaþtý. Sonunda geçmiþteki bütün acýlarýnýn dinmeye baþladýðý zaman geldi. Kocasýnýn üzerine dolu saðnaðý gibi yaðdýrýlmýþ alçakça iftiralarýn toz gibi daðýldýðýný gördü; kocasýnýn bütün ülkelerdeki gericilerin boðmaya çalýþtýklarý öðretilerinin, bütün uygar ülkelerde, bütün uygar dillerde özgürce ve yengiyle yayýnlandýðýný gördü; proletaryanýn devrimci hareketinin, yengisinin bilincinde olarak, Rusya’dan Amerika’ya kadar, bir ülkeden öbürüne yayýldýðýný gördü. Son sevinçlerinden biri de, ölüm döþeðindeyken, Alman iþçi sýnýfýnýn bütün olaðanüstü yasalara karþýn son seçimlerde gösterdiði tükenmez yaþam gücünün kesin kanýtýný görmek oldu. Pek keskin ve pek eleþtirici anlayýþla, politik bakýmdan [sayfa 112] pek güvenilir bir denlilik (Takt) ile, pek coþkun bir enerjiyle, pek büyük bir özveriyle, böyle bir kadýnýn devrimci harekette ne yaptýðý açýkça ortaya konmadý. Gazete sütunlarýnda asla anýlmadý. Onun ne yaptýðýný yalnýz onunla birlikte yaþamýþ olanlar biliyor. Ama biliyorum ki onun gözüpek ve tedbirli -övünmesiz, gözüpek, onura biraz olsun gölge düþürmeksizin tedbirli- öðütlerinin yokluðunu sýk sýk duyacaðýz. Onun kiþisel özelliklerinden sözetmeyi hiç gereksinmiyorum. Dostlarý bu özellikleri bilirler ve asla unutmayacaklar. En büyük mutluluðu baþkalarýný mutlu etmekte görmüþ olan bir kadýn var idiyse, o, bu kadýndý. F. Engels, “Rede am Grabe von Jenny Marks”, Marks-Engels, Werke, Band 19, Berlin 1962, s. 293, 294. F. Engels, Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm, Sol Yayýnlarý, Ankara, 1990, s. 18-21. * Rahatsýzlýðýmý senin yanýnda geçirip de Long Branch’ta onu ziyaret etmedim diye, Ana Wischnewetsky çok kýrgýn. Teþrifata uymazlýk ve hanýmlara karþý kadýncýlýk (Galanterie) eksikliði yüzün106 Kadýn ve Aile den incinmiþ görünüyor. Ama kadýn haklarý -madamlarýna bizden kadýncýlýk istemeleri iznini vermiyorum: Erkek haklarýný istiyorlarsa, kendilerine de erkeklere olduðu gibi davrandýrmalýdýrlar. F. Engels, “Brief an Friedrich Adolph Sorge am 12. Januar 1889”, Marks-Engels, Werke, Band 37, Berlin 1967, s. 133. * Clara Zetkin Berliner [Volks-]Tribüne’de dikkate deðer bir makale yazdý - üç ay önce elimizde böylesine tam bir sunu bulunsaydý, bizim için çok deðerli olurdu. Bernstein sabah Massingham’a gidip bundan yararlanacak. [sayfa 113] F. Engels, “Brief an Paul Lafargue am 16. Mai 1889 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band 37, s. 209. * Tersane grevinden beri Tussy gerçek bir East-Enderin (doðuuçlu kadýn) oldu, sendikalar örgütlüyor ve grevleri destekliyor - geçen pazar onu hiç görmedik, çünkü sabah ve akþam söylev vermesi gerekiyordu. Bu yetiþmemiþ erkek ve kadýn iþçilerin sendikalarý, iþçi aristokrasisinin eski örgütlerinden tümüyle ayrýlýyor ve ayný tutucu yola yöneltilemiyor; ... Ve tümüyle farklý koþullarda örgütleniyorlar - bütün yönetici erkekler ve kadýnlar sosyalist ve bir de sosyalist kýþkýrtýcýlar (Agitatoren). F. Engels, “Brief an Laura Lafargue am 17. Oktober 1889 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band 37, s. 288. * Ýþçiler þimdi iþi çok baþka türlü tutuyorlar, pek büyük yýðýnlarý kavgaya sokuyorlar, toplumu çok daha derinden sarsýyorlar, çok, daha ileri isteklerde bulunuyorlar: 8 saatlik iþgünü, bütün örgütler için genel federasyon, tam dayanýþma. Gaz Ýþçileri ve Genel Emekçiler Birliði, Tussy’nin aracýlýðýyla ilk defa kadýn kollarýna kavuþtu. Ýþçiler onun anlýk önerilerine ancak gelip geçici gözüyle bakýyorlar, bu- Kadýn ve Aile 107 nunla birlikte hangi kesin ereðe ulaþmak için çalýþtýklarýný daha bilmiyorlar. F. Engels, “Brief an Friedrich Adolph Sorge am 7. Dezember 1889”, Marks-Engels, Werke, Band 37, s. 320. * Tussy gece-gündüz komitede çalýþtýðý -gerçek, yönetici çalýþmayý 3 kadýn yürütüyor- tersane grevinden beri boðazýna kadar grev hareketine gömüldü. Tersane greviyle ayný zamanda, en doðu uçta, 3.000 kiþi greve gitti; Tussy de aralarýndaydý, kýzlardan bir görevli birlik örgütledi, her sabah gitmesi gerekiyordu - ama 12 hafta sonra grev bir yenilgiyle bitti. Þimdi güney kesiminde gaz grevinde etkinlik gösteriyor, pazar sabahý Hyde Park’ta konuþtu; ama bu daha az uðraþtýrýcý, ve Tussy’nin daha çok zamaný var. O ve Aveling, E. B. Bax’ýn 1 Ocakta teslim aldýðý bir aylýk derginin yazýkuruluna yardým ediyorlar, orada yeterince iþ var. Bu arada iki [sayfa 114] kadýn kolunun da yazmaný. F. Engels, “Brief an Natalie Liebknecht am 24. Dezember 1889 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band 37. s. 330. * Üstelik kuzeyli kadýnlar hareketi dediðiniz þeyden hiç haberim yok. Yalnýz Ýbsen’in birkaç dramýný biliyorum ve burjuva ve darkafalý aþýn hýrslý kadýnlarýn az veya çok histerik emek ürünlerinden acaba Ýbsen’i sorumlu tutmalý mý, tutmamalý mý, ne kadar sorumlu tutmalý, bilmiyorum. Ýnsanýn alýþtýðý bir alanýn kadýnlar hareketinin adýyla belirlenmesi de öylesine ayrýntýlýdýr ki, bir mektubun çerçevesi içinde bu konuda yorumlayýcý hiçbir þey söylenmemen ya da yalnýz epeyce kývrandýrýcý þeyler söylenmelidir.... Norveçli küçük-burjuva, özgür köylünün oðludur ve bu koþullarda düþkünleþmiþ Alman küçükburjuvasýna karþý bir adamdýr. Ve Norveçli küçük-burjuva kadýn da Alman küçük-burjuva kadýndan üstündür. ... Öte yandan, anýlan enenmiþ koçu, yani bay Bahr’ý altetmek için Almanya’da insanlarýn 108 Kadýn ve Aile birbirlerine böylesine korkunç resmî davranmalarýna þaþýyorum. Alay ve mizah artýk yasaklanmýþ ve cansýkýcýlýk yurttaþlýk görevi olmuþ görünüyor. Yoksa bay Bahr’ýn “tarihsel olmuþ” her þeyin kendisinden uzak kaldýðý “karýsýna” elbette biraz daha yakýndan bakarlardý. Tarihsel olan onun derisidir, çünkü ya ak ya da kara, saçý, esmer ya da kýrmýzý olmak gerekir - bundan ötürü insani bir derisi olamaz. Ýnsani saçlar da ona yasaklanmýþtýr. Derisiyle ve saçlarýyla tarihsel olandan uzak kaldýysa ve “kadýnýn kendisi ortaya çýktýysa” sergilenen nedir? Yalnýzca diþi maymun, anthropopitheca, ki o, “doðal içgüdüleri” ile, bay Bahr’ý “tümüyle açýkça ve belli niyetle” yataðýna almak ister. F. Engels, “Brief an Paul Ernst (Entwurf) am 5. Juni 1890 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band, 37, s. 411-413. * Viyana Kadýn Ýþçiler Gazetesi, belki sizin “kadýn gazetesi kadýnlarýný” çok öfkelendirecek. Bunlarýn hepsi henüz birbirine [sayfa 115] kuvvetle kenetlenmiþ durumdadýrlar ve iþçi hareketinin kadýnsal bir yaný olmayan biraz baþka bir kadýn hareketi istiyorlar. Ama bu son görüþ noktasý Viyana gazetesinde en büyük enerjiyle savunulacak, ve yanýmýzdaki kadýnlar, senin söylediðin gibi, iyi davranýrlarsa, garip kadýn-hakçýlýðý-oyunu -ki kesinlikle burjuva bir oyundurhemen arka plana itilecek. Sonra þimdiki sözcükler kendi cinsleri tarafýndan bir kenara itilirse, yazýk olmaz, ama meydan Viyana gazetesine kalýr, bir görüþ noktasý önce bütün kadýn gazetelerince benimsenmeli ve savunulmalýdýr. F. Engels, “Brief an August Bebel am 1. Oktober 1891 aus Lo,ndon”, Marks-Engels, Werke, Band 38, Berlin 1968, s. 164. * Louise’in Sýrtlan-Gazete’si (Hyaenen-Zeitung) bu ayýn onbeþinden önce çýkmayacak; senin, Tussy’nin ve Louise’in makaleleriniz Almanya’da ve Avusturya’da kadýn haklarýný savunan kadýnlar arasýnda bir coþkunluk yaratacak; çünkü gerçek sorun, þimdiye kadar asla üçünüzün yaptýðý gibi böylesine dolaysýz konup yanýtlan- Kadýn ve Aile 109 madý. Ve Louise de, Tussy de, Alman (Berlinli) kadýn haklarý savunucusu kadýnlar karþýsýnda gizli bir korku duyduklarýný bana açýkladýlar. Ama onlarýn egemenliði artýk uzun sürmeyecek. Bebel Almanya’da emekçi kadýnlarýn þimdi harekete atýlýrken gösterdikleri çaba üzerine çok coþkunca yazýyor, ve bu doðruysa, kocamýþ yarýburjuva kadýn-haklarý -Ânesses hemen arka plana itilecektir. F. Engels, “Brief an Laura Lafargue am 2. Oktober 1891 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band 38, s. 169. * 25 Ekim çarþamba günlü mektubumda, bana zaman zaman bir kadýn gazetesi ya da dergisi -elbette burjuva kadýn hareketinin ürünlerinden— göndermeni rica etmek istediðim sýrada mektubumu kesmem gerekti. Louise, Alman ve Avusturya ve buradaki kadýn iþçi hareketinin yararý için kullanmak üzere bu metaý da gözden uzak tutmamayý üsteleyerek [sayfa 116] istiyor ve demek ki bu hanýmlarýn orada yaptýklarýna arada bir göz atývermeyi çok arzu ediyor. F. Engels, “Brief an Friedrich Adolph Sorge am 29. Oktober 1891 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band 38, s. 194. * Pratik önerilerin -bugünkü iliþkilere uygulandýðýnda- bazýlan darkafalýca görünen çeþitli pürüzleri var; ama bugünkü politik gücümüze bakýp haklý olarak denebilir ki, biz iktidara geçinceye kadar onlar kesinlikle uygulanmaz, ve sonra da tümüyle baþka bir karaktere bürünür. Parasýz adli iþlemler için de öyle; 18 yaþýndan küçükler için altý saatlik iþgünü üzerinde elbette durulmalýdýr - ka-dýnlann gece ve doðumdan sonra hiç deðilse 4-6 hafta çalýþmaktan baðýþýk tutulmasý da öyle. F. Engels, “Brief an Karl Kautsky am 3. Dezember 1891 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band 38, s. 234. * 110 Kadýn ve Aile Louise, yalnýz Women’s Journal’ý (Boston) ve onu da ancak 31 Marta kadar göndermenizi rica ediyor, yoksa o zamana kadar baþka bir þey yazmayacaðýz. Onu Viyana Arbeiterinnen-Zeitung için gereksiyor (o, Laura ve Tussy yazýkurulunu oluþturuyor) ve çalýmlý Amerikan hanýmlarýnýn zýrvalarýný iþçi kadýnlara kabul ettirmek aklýnýn ucundan geçmezmiþ. Dostça gönderdiklerinizle gene bu hanýmlarýn her zamanki gibi au courant (rahat) büyük burunlu ve darkafalý olduklan kanýsýnda, ve bu zýrvalarý yalnýzca birkaç aylýk bir deneme süresince baðýþlamak istiyor. Bu arada iyilikseverliðin için sana gönülden teþekkür ediyor. F. Engels, “Brief an Friedrich Adolph Sorge am 6. Januar 1892 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band 38, s. 249. * Ve Victor, gazetenin malzeme saðlamasýndan sorumlu olduðu için, kadýn gazetesinin iyi yazýlar bulmasýna yardým [sayfa 117] edersen, böylelikle ona ve Avusturya Partisine büyük bir iyilikte bulunursun; burjuva émancipées (kurtulmuþ kadýnlarýn) kuruntularýna ve evrensel ilaçlarýna iþçi kadýnlarýn organýnda bir yer bulma olanaðýndan büyük sevinç duyarlardý. F. Engels, “Brief an Laura am 6. Januar 1892 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band 38, s. 250. * Reichstag stenogramý için çok teþekkür. Büyük askerî konuþmaný ancak bu akþam okuyabiliyorum; lex Heinze üzerine olan hoþuma gitti. Orospuluk tümüyle yok edilmedikçe, benim görüþüme göre genç kýzlarýn bütün istisnai mevzuattan tümüyle kurtarýlmasý bizim için birinci buyruktur. Burada, Ýngiltere’de, bu hiç deðilse az çok var; “ahlak zabýtasý” yok, denetim ya da hekim muayenesi yok, ama polisin yetkisi her zaman pek büyük, çünkü bir disorderly house (uygunsuz ev) iþletmek yasal olarak cezalandýrýlabilir, ve bir genç kýzýn oturduðu ziyaretçi kabul eden her ev, böy- Kadýn ve Aile 111 le bir ev gibi iþlem görebilir. Gene de buna istisnai olarak baþvurulur, bununla birlikte genç kýzlar her zaman polislerin sert baskýsý altýndadýrlar. Aþaðýlatýcý polis boyunduruðundan bu nispi özgürlük, genç kýzlarýn baðýmsýz ve özsaygýlý bir karateri korumalarýna genellikle izin veriyor; ki bu Kýtada güçlükle olanaklýdýr. Onlar durumlarýný bir kez baþlarýna gelmiþ ve katlanmalarý gereken, kaçýnýlmaz, ama ayrýca karakterlerini ve namus duygularýný hiç etkilememek gereken bir mutsuzluk olarak görüyorlar, ve mesleklerinden kurtulma fýrsatý bulurlarsa, ona sarýlýrlar, hem de çoðu zaman baþarýyla. Manchester’da böyle kýzlarla yaþayan -burjuva ya da Commis- bir yýðýn genç kimse vardý, ve çoðu onlarla yasal olarak evliydi ve en az burjuva erkekler ve kadýnlar gibi iyi geçiniyorlardý. Arada sýrada birinin bir kez içkiye düþmesi, onu bu ülkede bunu çok iyi anlayan burjuva kadýnlardan hiçbir yolda farklý kýlmaz. Böyle evlenmiþ tektük kýzlar, hiçbir “eski tanýdýk”a raslamaktan korkmadýklarý baþka kentlere taþýndýktan sonra, hiç kimse onlarda en küçük uygunsuzluk farketmeden, saygýn yurttaþlar dünyasýna ve hatta eþraf-buranýn toprak soylularý- arasýna alýndýlar. [sayfa 118] Benim kanýma göre her þeyden önce bu konuyu ele alýrken bugünkü toplum düzeninin kurbanlarý olarak kýzlarýn çýkarlarýný gözönüne almalýyýz ve onlarý lumpenleþmekten -hiç deðilse, bütün kýtada olduðu gibi, yasalarla ve polis edepsizlikleriyle lumpenleþmeye zorlanmaktan- korumalýyýz. Kýtada yapýlanlar, burada da, birkaç garnizon kentinde denendi ve denetim ve hekim muayenesi kondu; ama uzun sürmedi; biricik iyiliði, toplumsal iffet yandaþlarýný buna karþý kýþkýrtmak oldu. Hekim muayenesi temiz olmaktan uzaktýr. Burada nereye sokulursa frengi ve belsoðukluðu kapýyor. Polis hekimlerinin kullandýklarý aletlerin seksüel hastalýklarýn taþýnmasýnda çok etkili olduklarýna inanýyorum; çünkü dezenfekte edilmeleri için pek zaman ayýrýp özen gösterilmiyor. Kýzlara seksüel hastalýklar konusunda parasýz dersler verilmelidir; o zaman pek çoðu kendisini koruyacaktýr. Blaschko bize hekim denetimi konusunda bir makale gönderdi; bunun kesinlikle deðersiz olduðunu da kabul etmelidir; kendi varsayýmlarýndan sonuçlar çýkarsaydý, orospuluðun kesinlikle serbest býrakýlmasýna ve kýzlarýn sömürüye karþý korunmasýna karar vermesi gerekirdi; ama bu, Almanya’da tümüyle ütopistçe görünü-yor. 112 Kadýn ve Aile F. Engels, “Brief an August Bebel am 22. Dezember 1892 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band 38, s. 522-553. * Evet, Arbeiterinnen-Zeitung (“Ýþçi Kadýnlar Gazetesi”) hoþuna gidecek. Onu bütün öbür kadýn gazetelerinden ayýran saðlýklý bir proleter karakteri -ve yazýnsal eksiklikleri- var. Ve bundan sen de övünç duyabilirsin, çünkü onun analarýndan birisin!... Viyana’da iki kez “Parti”nin huzuruna çýkmam gerekti! Bana pek hayran oldular. Fransýzlar gibi pek canlý ve alýnganlar, yalnýz biraz daha ciddiler. Özellikle kadýnlar büyüleyici ve coþkunlar; çok etkin çalýþýyorlar; bunu, birçok yanýyla, Louise’e borçlular ... Avusturya’daki ve Almanya’daki hareket en kuvvetli beklentilerimi aþtý. ... Oradaki yandaþlarýmýz bir güç, ve bunu yalnýz onlar deðil, hasýmlarý da biliyorlar. Viyana’da aþaðý yukarý [sayfa 119] 6.000 kiþilik bir toplantýdaydým, ve Berlin’deki þölende beni onurlandýrmak için 4.000 kiþi hazýr bulundu - yalnýz partinin en önde gelen temsilcileri -erkekler ve kadýnlar-, ve bana inanabilirsin ki bu insanlarý görmek ve dinlemek bir sevinçti. F. Engels, “Briefe an Laura Lafargue am 12. Februar, 18. u. 30. September 1893 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band 39, s. 31,121 ve 124. * Baþka bakýmlardan, tanýnan bir kadýnýn baðýmsýzlýk için bayrak açtýðýný iþitmek her zaman sevindiricidir. Hermann’ýndan kesinlikle ayrýlma kararý, ona kendisiyle çok uzun savaþýmlara malolmuþ ve böylelikle karakterini olduðundan daha kararsýz göstermiþ olabilir. Önce içine girilinceye kadar, sonra sürdükçe, ve sonra yeniden kurtuluncaya kadar, burjuva evliliði ne büyük bir enerji israfý. F. Engels, “Brief an August Bebel am 12. Oktober 1893 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band 39, s. 142. * Kadýn ve Aile 113 Louise özellikle kadýnlar birliði dilekçelerinin kesinlikle geri çevrilmesine seviniyor - Clara Zetkin’in Vorwarts’in perþembe ekindeki makalesine bak. Clara haklý ve çetin, uzun bir savaþýmdan sonra makalenin kabul edilmesini saðladý. Bravo Clara! F. Engels, “Brief an V. Adler vom 28. Januar 1895 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band 39, s. 400. * Programýn pratik bölümüne gelelim. Bu bölüm, bizim kanýmýzca, sunulma bakýmýndan deðilse bile, özü bakýmýndan üç kesime ayrýlýyor: 1. Genel demokratik deðiþiklik istekleri, 2. iþçi güvenliði önlemleri istekleri ve, 3. köylülerin çýkarýna güvenlik istekleri. 1. Genel oy hakký; 2. halk temsilcileri için yolluk; 3. genel, laik, parasýz ve zorunlu okul öðrenimi vb.; 4. kiþi ve konut dokunulmazlýðý; 5. sýnýrsýz inanç, söz, toplantý [sayfa 120] vb. özgürlüðü (grev özgürlüðü belki özellikle buraya konmalýdýr); 6. bir yerde oturma ve çalýþma (meslek) özgürlüðü (buraya belki þunlar da konmalýdýr: “ülke deðiþtirme özgürlüðü” ve “pasaportlarýn tümüyle kaldýrýlmasý”); 7. bütün yurttaþlarýn tam eþitliði vb.; 8. sürekli ordular yerine genel halk silahlanmasý; 9. “Bütün yurttaþlýk ve ceza yasalarýmýzýn gözden geçirilmesi, insanlýkla baðdaþmayan kurulu düzenin ve cezalarýn ortadan kaldýrýlmasý” isteklerinde bulunan birinci kesimde “emek özgürlüðü” grubunun “program taslaðýnda” köklü deðiþiklikler yapmak pek de gerekli deðil. Buraya þu konmalýdýr: “kadýnýn erkekle tam hak eþitliði”. W. I. Lenin, “Entwurf eines Programms unserer Partei” (1899 sonunda yazýlmýþtýr), Marks-Engels, Werke, Band 4, Berlin 1960, s. 233-234. * Kadýnlarýn oy hakký sorunu kongrede hemen hemen hiçbir görüþmeye yolaçmadý. Yalnýz aþýrý oportünist Ýngiliz “Fabian Derneði”nden bir Ýngiliz kadýn, çýkýp, kadýnlara sýnýrlý bir oy hakký için sosyalist bir savaþýmýn benimsenebilirliðini, yani genel olmay- 114 Kadýn ve Aile an, tersine, sýnýrlý olan bir oy hakkýný savunmayý denedi. Bu fabiancý kadýn tümüyle yalnýz kaldý. Onun görüþ noktasýnýn ardýndakiler bellidir: Ýngiliz burjuva hanýmlar kendileri için oy hakký umuyorlar, ama bunun proleter kadýnlara tanýnmasýný istemiyorlar. Uluslararasý Sosyalistler kongresiyle birlikte, ayný yapýda, ilk Uluslararasý Sosyalist Kadýnlar konferansý toplandý. Bu konferansta ve kongrenin komisyonunda, Alman ve Avusturyalý sosyal-demokratlar arasýnda, kararla ilgili görüþmeler sýrasýnda ilginç tartýþmalar oldu. Ýkinciler, genel oy hakký savaþýmlarýnda kadýnlarýn eþitlenmesini biraz arkaya ittiler: pratikçi düþüncelerden ötürü isteklerinde genel oy hakkýna deðil, ama erkekler için oy hakkýna aðýrlýk verdiler. Clara Zetkin’in ve öbür Alman sosyal-demokratlarýn konuþmalarýnda, Avusturyalýlar, yanlýþ davrandýklarý ve böylece, yalnýz erkekler için oy hakký istedikleri, ama bu hakký kadýnlar için bütün güçleriyle istemedikleri, yýðýn hareketinin gücünü zayýflattýklarý gerekçesiyle haklý olarak kýnandýlar. Stuttgart kararýnýn son sözleri (“kadýnlar ve erkekler için genel oy hakký isteði”), [sayfa 121] kuþkusuz, Avusturya iþçi hareketi tarihindeki aþýrý bir “pratikçiliðin” bu olayý (episodu) ile baðlantýlýdýr. W. I. Lenin, “Der Internationale Sozialistenkongress in Stuttgart”, Werke, Band 13, Berlin 1965, s. 68-69. * Kadýnlarýn oy hakký konusundaki karar da oybirliðiyle alýndý. Yalnýzca yarý-burjuva “Fabian Derneði”nden bir ingiliz kadýn, kadýnlar için tam deðil de mülk sahiplerinin çýkan uðruna sýnýrlanmýþ bir oy hakký savaþýmýný savundu. Kongre, bu görüþ noktasýný kesinlikle reddetti ve iþçi kadýnlarýn oy hakký savaþýmýný burjuva kadýn haklarý savunucusu kadýnlarla birlikte deðil, ama proletaryanýn sýnýf partileriyle birlikte vermeleri gerektiðini savundu. Kongre, kadýn haklarý için açýlan kampanyada, sosyalist ilkeleri ve erkeklerle kadýnlarýn hak eþitliðini bütün geniþliði ile savunmayý, ve bu ilkelerin amaca uygun herhangi bir nedenle daraltýlamayacaðýný onayladý. Komisyonda, bu sorunda ilginç bir tartýþma oldu. Avusturyalýlar (Victor Adler, Adelneid Popp) erkeklerin genel oy hakký savaþýmmdaki taktiklerini aþaðýdaki gibi haklý göstermeyi denedi- Kadýn ve Aile 115 ler: Bu hakkýn kazanýlmasý için kýþkýrtmalarýnda (Agitation) kadýnlar için de oy hakký istemini ön plana çýkarmamak, amaca uygun olurmuþ. Alman sosyal-demokratlar, özellikle Clara Zetkin, bunu, daha Avusturyalýlar genel oy hakký kampanyalarýný açtýklarý zaman protesto etmiþlerdi. Clara Zetkin basýnda þunlarý açýklýyordu: kadýnlara oy hakký istemi asla arkaya itilemez, Avusturyalýlar amaca uygunluk gerekçeleriyle ilkeyi kurban etmiþlerdir; kadýnlara oy hakkýný savunsalardý, kýþkýrtmanýn (Agitation) hýzýný ve halk hareketinin gücünü kýrmamýþ olacaklardý. Önde gelen baþka bir Alman sosyaldemokrat, Louise Zietz, komisyonunda Clara Zetkin’in görüþ noktasýna tümüyle katýlýyordu. Avusturya taktiðini dolaylý olarak haklý gösteren Adler’in bir deðiþtirme önergesi, 9’a karþý 12 oyla reddedildi (bu önergede yalnýzca deniyordu ki, oy hakký uðruna savaþýmda bütün yurttaþlar için gerçekten hiçbir kýsýntý yoktur; ama oy hakký uðruna savaþým kadýnlarýn erkeklerle hak eþitliði [sayfa 122] istemine baðlý olmak gerektiði için deðil). Komisyonun ve kongrenin görüþ noktasý yukarda anýlan sosyal-demokrat Zietz’in Uluslararasý Sosyalist Kadýnlar konferansýnda verdiði söylevdeki þu sözlerle pek güzel belirtilir (bu konferans, Stuttgart’ta, kongre ile ayný zamanda toplandý): “Doðru bulduðumuz her þeyi, ilke olarak istemeliyiz”, diyordu Zietz, “ve ancak, gücümüz daha çoðuna yetmezse, elde edebildiðimizi alýrýz. Sosyal-demokrasinin taktiði hep bu olmuþtur. Ýstemlerimizde ne kadar yetingen olursak, hükümet baðýþlarýnda o kadar yetingen olur ...” Alman ve Avusturyalý sosyal-demokrat kadýnlarýn bu kavgasýndan, okur, tutarlý, ilkesel bir devrimci taktikten en küçük bir sapma karþýsýnda en iyi marksistlerin ne kadar hoþgörüsüz olduðunu çýkarabilir. W. I. Lenin, “Der Internationale Sozialistenkongress in Stuttgart”, Werke, Band 13, Berlin 1963, s. 81-83. * Yakýp kül ettiði her yerde pek çok acýya yolaçan, Belçika’yý ve Galiçya’yý çölleþtiren ve örenleþtiren ve binlerce iþçiyi yok eden bugünkü savaþ, çeþitli ülkeler egemen sýnýflarýnýn, sömürgelerin paylaþýmý ve dünya pazarýnda egemenlik ve sülale çýkarlarý savaþýmý yüzünden patlamýþ bir emperyalist savaþtýr. Kapitalist sýnýfýn politi- 116 Kadýn ve Aile kasýnýn doðal uzantýsýdýr ve bundan ötürü ilk darbeyi kimin vurduðu, sosyalist görüþ noktasýndan hiç ilginç deðildir. Bu savaþ iþçilerin çýkarma asla hizmet etmiyor, tersine, iþçilerin uluslararasý dayanýþmasýný ve hareketlerini ve tek tek her ülkedeki sýnýfýn savaþýmýný zayýflatmak için egemen sýnýflarýn elinde bir silahtýr. Burjuvazinin ortaya attýðý ve oportünistlerin desteklediði “anayurt savunmasý” sloganý da, burjuvazinin çýkarlarý uðruna proletaryaya kanýný ve canýný feda ettirmesine yarayan bir kandýrmacadan baþka bir þey deðildir. Sosyalist kadýnlarýn olaðanüstü uluslararasý konferansý bu olgulardan ötürü -savaþýn yolaçtýðý toplumsal ve politik bunalýmý halký uyandýrmak için sonuna kadar kullanmayý ve böylelikle kapitalist sýnýf egemenliðinin yýkýmýný çabuklaþtýrmayý salýk veren Stuttgart kararýna; milletvekillerinin [sayfa 123] savaþ kredilerine karþý oy vermeleri gerektiði bildirilen Kopenhag kararýna, ve iþçilerin birbirini vurmasýný bir cinayet sayan Basel kararýna dayanarak- konferans açýklýyor ki, savaþan ülkelerin sosyalist partilerinin çoðunluðunun milletvekilleri bu kararlara tümüyle aykýrý davranmýþlardýr, koþullarýn baskýsýna dayanamayarak sosyalizme tam anlamýyla ihanet etmiþler ve onun yerine ulusalcýlýðý (Nationalismus) koymuþlardýr. Konferans, bütün ülkeler proletaryasýnýn kendi sýnýf düþmanýndan -kapitalist sýnýftan- baþka düþmaný olmadýðýný doðrulamaktadýr. Bu savaþýn korkunç acýlan bütün kadýnlarda, ve özellikle proleter kadýnlarda, gittikçe kuvvetlenen bir barýþ tutkusu uyandýrýyor. Konferans her emperyalist savaþa savaþ açýyor ve bu barýþ tutkusunu bilinçli bir politik güce dönüþtüreceklerse iþçi kadýnlarýn mülk sahibi sýnýflarýn yalnýz ilhaklar, fetihler ve egemenlik için çalýþtýklarýný, emperyalizm çaðýnda savaþlarýn kaçýnýlmaz olduðunu ve proletarya, kapitalizmi kesinlikle yok etmek, kapitalist düzene son vermek için kendinde yeterince güç bulmadýkça, emperyalizmin dünyayý tam bir savaþlar zinciriyle tehdit ettiðini açýkça anlamalarý gerektiðini bildiriyor. Ýþçi kadýnlar, emperyalist savaþlarýn birlikte getirdiði acýlar çaðýný kýsaltmak istiyorsa, barýþ çabalarý sosyalizm uðruna ayaklanmaya ve savaþýma dönüþmelidir. Bu savaþta iþçi kadýn, ancak yýðýnlarýn devrimci hareketiyle, sosyalist savaþýmýn kuvvetlendirilmesi ve kesinleþtirilmesiyle amacýna ulaþacaktýr. Bundan ötürü, savaþ kredilerine karþý, burjuva hükümetlerinin çýkarlarýna karþý savaþýmla, muharebe meydanlarýnda askerlerin kardeþleþme- Kadýn ve Aile 117 sini desteklemek ve herkese duyurmakla, hükümetin anayasal özgürlükleri kaldýrdýðý her yerde yasa-dýþý örgütler kurmakla, ve son olarak yýðýnlarý gösterilere ve devrimci harekete katýlmak için kazanmakla, sendikal ve sosyalist örgütleri desteklemek ve kutsal ittifaký kýrmak, onun en önemli ödevidir. Sosyalist kadýnlarýn uluslararasý konferansý, bütün ülkelerin kadýn iþçilerini, bu savaþýmý hemen baþlatmaya, uluslararasý çapta örgütlemeye ve, çabalarýný bütün ülkelerin Liebknecht gibi ulusalcýlýða karþý savaþan ve devrimci soyalist bir savaþým sürdüren sosyalistlerinin çabalarýyla sýkýca birleþtirmeye çaðýrýyor. [sayfa 124] Konferans, ayný zamanda, Avrupa’nýn ilerlemiþ ülkelerindeki nesnel koþullarýn sosyalist üretim için olgunlaþmýþ olduðunu, bütün hareketin yeni bir evreye girdiðini, bugünkü savaþýn onlara yeni ve ciddi görevler yüklediðini; hareketlerinin bütün sosyalist harekete yeni bir hýz verecek ve kesin kurtuluþ saatini yaklaþtýracak genel bir yýðýnsal eylemin muþtucusu olabileceðini anýmsatýyor. Ýþçi kadýnlar, bildirilerle ve devrimci gösterilerle inisiyatifi ele geçirir ve bir de proletarya ile omuz omuza giderlerse, bu, proleter savaþýmýn, proletaryanýn ilerlemiþ ülkelerde sosyalizmi ye geri kalmýþ ülkelerde demokratik cumhuriyeti savaþarak kuracaðý yeni bir çaðýn baþlangýcý olabilir. W. I. Lenin, “Resolution für die Internationale Sozialistische Frauenkonferenz’’, Werke, Ergaenzungsband (1896-Oktober 1917), Berlin 1969, s. 351-353. * Enternasyonaldeki sallantýlý öðelere karþý tutumumuz genellikle pek önemlidir. Böyle öðeler -barýþçý (uzlaþmacý, pazifistisch) baþat sosyalistler- savaþan birkaç ülkede bulunduðu gibi (örneðin Ýngiltere’de Baðýmsýz Ýþçi Partisi), tarafsýz ülkelerde de var. Bu öðeler bizim yol arkadaþýmýz olabilirler. Sosyal-þovenistlere karþý onlarla bir baðlantý kurulabilir. Ama unutulmamalýdýr ki yalnýzca yol arkadaþýdýr, bu öðeler, Enternasyonalin yeniden kurulmasý sýrasýnda, iþin en önemli yerinde, bizimle deðil, tersine, bize karþý yürüyecekler, Kautsky, Scheidemann, Vandervelde ve Sembat ile birlikte gideceklerdir. Uluslararasý konferanslarýn programlarýnda bu öðelerin benimseyebilecekleriyle asla yetinilmemelidir. Yoksa bu salla118 Kadýn ve Aile nan barýþçýlarýn tutsaklýðýna kendimiz düþeriz. Örneðin Bern’deki uluslararasý kadýnlar konferansýnda böyle oldu. Clara Zetkin yoldaþýn görüþlerini destekleyen Alman delegeler, bu konferansta gerçekten “merkez” rolünü oynadýlar. Kadýnlar konferansý yalnýzca (Hollandalý) Troelstras’ýn oportünist partisi ile ILP (Baðýmsýz Ýþçi Partisi) delegeleri için benimsenebilir olanlarý söyledi. [sayfa 125] W. I. Lenin, “Sozialismus und Krieg”, Werke, Band 21, Berlin 1970, s. 329-330 V. Ý. Lenin, Sosyalizm ve Savaþ, Sol Yayýnlarý, Ankara 1980, s. 44-45. * Bugünkü savaþ gerici hýristiyan sosyalistlerde ve sulu-gözlü küçük-burjuvalarda her türlü silah kullanýmý, kan, ölüm vb. karþýsýnda yalnýz korku, yalnýz ürkü, yalnýz tiksinti uyandýrýyorsa, deriz ki: Kapitalist toplum her zaman sonsuz bir korkuydu ve öyledir. Ve þimdi bütün savaþlarýn en gericisi olan bu savaþla bu toplumda korkuya bir son verilirse, kuþkulanmak için hiçbir gerekçemiz yok demektir. Bütün gözlerin önünde biricik yasal ve devrimci savaþý, emperyalist burjuvaziye karþý iç savaþý bu burjuvazinin kendisinin hazýrladýðý bir zamanda, silahsýzlanma “isteminin” -daha doðrusu: silahsýzlanma düþünün- nesnel anlamý, kuþkunun kaynaðýndan baþka bir þey deðildir. Bunun yaþamdan kopuk bir teori olduðunu kim söylerse, ona dünya tarihinin iki olgusunu ansýtýrýz: bir yandan tröstlerin ve kadýn fabrika emeðinin rolünü, öte yandan da 1871 Komününü ve Rusya’da 1905 Aralýk ayaklanmasýný. Tröstleri istemek, çocuklarý ve kadýnlarý, onlara orada iþkence etmek, onlarý baþtan çýkarmak, onlara anlatýlmaz acýlar çektirmek için fabrikalara týkmak, burjuvazinin iþidir. Biz, böyle bir “geliþme”yi istemiyoruz, “desteklemiyoruz”, buna karþý savaþýyoruz. Ama nasýl savaþýyoruz? Biliyoruz ki tröstler ve kadýnlarýn fabrikalarda çalýþmasý ileri bir adýmdýr. Geriye, zanaatçýlýða, tekelcilik-öncesi kapitalizme, kadýnlarýn ev-emeðine dönmek istemiyoruz. Tröstleri vb. aþarak ileri, onlarý aþarak sosyalizme! Geliþmenin nesnel gidiþini dikkate alan bir düþünüþ, uygun deðiþikliklerle birlikte, halkýn bugünkü askerileþtirilmesi için de geKadýn ve Aile 119 çerlidir. Emperyalist burjuvazi bugün yalnýz bütün halký deðil, gençliði de askerileþtiriyor. Yarýn belki kadýnlarý da askerileþtirecek. Buna yanýtýmýz þu olmalýdýr: Böylesi daha iyi! Her zaman daha hýzla ileri! Ne kadar hýzlý olursa, kapitalizme karþý silahlý ayaklanmaya o kadar çok yaklaþýrýz. Sosyal-demokratlar, Komün örneðini unutmazlarsa, gençliðin vb. askerileþtirilmesi ile gözlerinin yýldýrýlmasýna nasýl ses çýkarmayabilirler? Bu, “yaþamdan kopuk” [sayfa 126] bir “teori” deðildir, bir düþ deðildir, tersine olgudur. Ve sosyal-demokratlar bütün ekonomik ve politik olgulara karþýn, emperyalist çaðýn ve emperyalist savaþlarýn kaçýnýlmaz olarak böyle olgularýn yinelenmesini gerektireceðinden kuþkulanmaya baþlarlarsa, halimiz gerçekten çok kötü olur. Komünün bir burjuva gözlemcisi Mayýs 1871’de bir Ýngiliz gazetesinde þöyle yazýyordu: “Fransýz ulusu yalnýz kadýnlardan oluþsaydý, ne korkunç bir ulus ortaya çýkardý!” Kadýnlar ve onüç yaþýndaki çocuklar, Komün sýrasýnda erkeklerle birlikte savaþýyorlardý. Ve burjuvazinin yere serilmesi için verilecek savaþlarda da baþka türlü olamaz. Ýyi silahlanmýþ burjuvazi kötü silahlanmýþ ya da hiç silahlanmamýþ proleterleri kurþunlarken, proleter kadýnlar seyirci kalmayacaklardýr. Gene, 1871’deki gibi, silaha sarýlacaklar, ve bugünün gözü yýldýrýlmýþ uluslarýndan -daha doðrusu: hükümetlerden çok oportünistlerin örgütleþtirdiði bugünkü iþçi hareketindenkuþkusuz, er ya da geç, herhalde ama besbelli, devrimci proletaryanýn “korkunç uluslari’ndan uluslararasý bir birlik doðacaktýr. Askerileþtirme þimdi bütün kamusal yaþama sýzýyor. Emperyalizm, dünyanýn paylaþýlmasý ve yeniden paylaþýlmasý için büyük güçlerin azgýn bir savaþýdýr; bundan ötürü, askerileþtirmeyi bütün ülkelere, tarafsýz ve küçük ülkelere bile ister istemez yaymak zorundadýr. Proleter kadýnlar buna karþý ne yapmalýdýr? Yalnýz her savaþý ve askerî her þeyi lanetlemeli, yalnýz silahsýzlanma mý istemelidir? Gerçekten devrimci olan bir ezilen sýnýfýn kadýnlarý, böyle çirkin bir rolle asla yetinmeyeceklerdir. Tersine, oðullarýna þöyle diyeceklerdir: “Çabucak büyüyeceksin. Sana bir tüfek verilecek. Onu al ve savaþ sanatýný iyi öðren. Bu bilgi proleterlere þimdi bu savaþta olduðu gibi ve sosyalizme hainlik edenlerin sana öðütledikleri gibi kardeþlerine, öbür ülkelerin iþçilerine kurþun sýkmak için deðil, tersine, sömürüye, acýya ve savaþlara, yalnýzca istemekle deðil, ama 120 Kadýn ve Aile burjuvaziyi yenerek ve onu silahsýzlandýrarak bir son vermek için, kendi öz ülkenin burjuvazisine karþý savaþmak için gereklidir.” Böyle bir propaganda ve özellikle þimdiki savaþla baðlantýlý olarak böyle bir propaganda yapmak reddedilirse, o zaman uluslararasý devrimci sosyal-demokrasiden, sosyalist [sayfa 127] devrimden, savaþa karþý savaþtan sözetmek lütfen býrakýlsýn. W. I. Lenin. “Über die Losung der ‘Entwaffnung’”, Werke, Band 23, Berlin 1960, s. 94-96. * 17. Erkeklerin ayný haklarýna göre kadýnlarýn politik haklarýndaki bütün sýnýrlamalarýn hiç istisnasýz kaldýrýlmasý. Savaþýn ve kýtlýðýn geniþ halk yýðýnlarýný sarstýðý ve özellikle kadýnlarýn dikkatinin politikaya çevrildiði bir zamanda, bu deðiþmenin olaðanüstü ivediliði konusunda yýðýnlarýn aydýnlatýlmasý. W. I. Lenin, “Die Aufgaben der- Linksradikalen (oder der linken Zimmerwaldisten) in der Sozialdemokratischen Partei der Schweiz”, Werke, Band 23, s. 140-141. * Biz, proletarya, bütün çalýþanlar, nasýl bir milise gereksinmemiz var? Gerçek bir halk milisi, yani, birincisi, gerçekten bütün halktan, her iki cinsin bütün yetiþkin yurttaþlarýndan oluþan, ve ikincisi, bir halk ordusunun göreviyle polislik görevini, devlet düzeninin en önemli ve ana organlarýnýn ve devlet yönetiminin görevlerini birleþtiren bir milis. Bu düþünceleri olabildiðince açýklamak için tümüyle þematik bir örnek vermek istiyorum. Proleter milisi herhangi bir “plan”a göre kurmak düþüncesi elbette saçmadýr: Ýþçiler ve bütün halk iþe topluca baþlarsa, her þeyi herhangi bir teoriciden yüz kat daha iyi yapýp düzenleyecektir. Hiçbir “plan” önermiyorum, yalnýz düþünüþümü anlatmak istiyorum. Petrograd’ýn yaklaþýk 2 milyon nüfusu var ve bunun yarýdan çoðu 15-65 yaþýndadýr. Diyelim ki yarýsý, bir milyonu. Bunun dörtte-birini de pekâlâ çýkarabiliriz: geçerli gerekçeler- Kadýn ve Aile 121 den ötürü bugün kamu hizmeti göremeyecek durumdaki hastalarý ve öbürlerini. Geriye 750.000 kiþi kalýr ki, bunlar, örneðin her onbeþ günde bir miliste çalýþýrlarsa (ve bu süre için giriþimciden ücretlerini alýrlarsa), 50.000 kiþilik bir ordu kurulur. [sayfa 128] Bizim gereksindiðimiz böyle tipte bir “devlet”tir! Böyle bir milis, yalnýz adýyla deðil, gerçekten bir “halk milisi” olur. Bu yolu tutmalýyýz ki, halktan ayrý hiçbir özel polis ve hiçbir özel ordu yeniden kurulamasýn. Böyle bir milis, yüzde 95 iþçilerden ve köylülerden oluþur ve halkýn ezici çoðunluðunun saðduyusunu ve istencini, gücünü ve kuvvetini dýþavurur. Böyle bir milis, bütün halký gerçekten hiç istisnasýz silahlandýrýr ve askerî sorunlarda eðitir ve halký Guçkov’ca olmayan, Milyukov’ca olmayan bir tarzda, bütün eskiyi onarma denemelerine, çar ajanlarýnýn bütün tertiplerine karþý güvenlik altýna alýr. Böyle bir milis, Ýþçi ve Asker Temsilcileri Sovyetinin yürütme organý olur, halkýn mutlak saygýsýný ve mutlak güvenini kazanýr; çünkü kendisi hiç istisnasýz bütün halkýn bir örgütüdür. Böyle bir milis, demokrasinin halkýn kapitalistlerce köleleþtirilmesini ve alaya alýnmasýný gizleyen yaldýzlý bir tabela olarak kalmasýný önler, yýðýnlarýn bütün devlet iþlerine katýlmasý için gerçekten eðitilmesi olur. Böyle bir milis gençliði politik yaþama sokar ve yalnýz sözle deðil, eylemle de, iþ ile de eðitir. Böyle bir milis -bilimsel konuþmak gerekirse- “toplumsal yardým polisi”nin, saðlýk denetiminin alanýna giren hizmetleri geliþtirir, ve bütün yetiþkin kadýnlara böyle görevlerde yer verir. Çünkü kamusal hizmette, miliste, politik yaþamda kadýnlara yer vermeksizin, kadýnlarý o uyuþturucu ev ve mutfak havasýndan çýkarmaksýzm, hiçbir gerçek özgürlük güvenceye baðlanamaz, sosyalizm þöyle dursun, demokrasi bile kurulamaz. Böyle bir milis proleter bir milis olur, çünkü sýnai ve kentsel iþçiler, 1905-1907 ve 1917 yýllarýnda halkýn bütün devrimci savaþýnda doðal ve kaçýnýlmaz olarak yönetici durumda olduklarý gibi, bu miliste de yoksul halk yýðýnlarý üzerinde doðal ve kaçýnýlmaz olarak sonuç alýcý bir etkide bulunurlar. Böyle bir milis kesin düzen ve sarsýlmaz arkadaþça disiplin yaratýr. Ama ayný zamanda, þimdi savaþan bütün ülkelerin uðradýðý aðýr bunalýmlarda, bu bunalýmlarla gerçekten demokratik savaþýmý, ekmek ve öbür geçim araçlarý daðýtýmýný doðru ve çabuk yapmayý 122 Kadýn ve Aile ve þimdi Fransýzlarýn “sivil seferberlik” ve Almanlarýn “anayurt yardýmcý hizmeti” dedikleri [sayfa 129] ve yokluðu halinde, yaðma savaþýnýn açtýðý korkunç yaralarýn iyileþtirilemediði -göründüðü kadarýyla iyileþtirilemedigi- “genel çalýþma ödevi’ni gerçekleþtirmeyi olanaklý kýlar. Rusya proletaryasý, þimdi büyük ölçüde yalnýzca politik demokratik reform vaatlerine baðlamak için mi kan döktü? Çalýþan herkesin geçiminde hemen belirli bir iyileþme görmesini ve duymasýný istemeyecek ve bunu saðlatmayacak mý? Her ailenin ekmeði olmasýný? Her çocuðun bir þiþe iyi süt almasýný ve çocuklara saðlanmadýðý sürece zengin bir aileden hiçbir yetiþkinin süt istemeye cesaret edememesini? Çarýn ve aristokrasinin geride býraktýklarý saraylarýn ve lüks konutlarýn boþ durmamasýný, tersine, yersiz yurtsuzlara yurtluk etmesini? Kadýnlarýn erkeklerle tamamen eþit haklarla katýldýðý bir genel halk milisi bu önlemleri alamazsa kim alabilir? Böyle önlemler sosyalizm de deðildir. Tüketimin düzenlenmesiyle ilgilidirler, ama üretimin yeniden düzenlenmesiyle ilgili deðildirler. Bir “proletarya diktatörlüðü” deðildirler, ama yalnýzca bir “proletaryanýn ve yoksul köylülüðün devrimci demokratik diktatörlüðü”dürler. Þimdi bu önlemlerin teorik olarak nasýl sýnýflanmasý gerektiði de sözkonusu deðildir. Teoride her þeyden önce ve ilk planda bir eyleme giriþ görmek yerine, devrimin çapraþýk, güncel, çabuk geliþen ödevlerini, dar anlaþýlan bir “teori”nin Prokrustes masasýna zorla yatýrýrsak, bu en büyük yanlýþ olur. W. I. Lenin, “Briefe aus der Ferne, Brief 3, Über die proletarische Miliz”, Werke, Band 23, s. 342-344. * Çok önemli, olaðanüstü güncel ikinci bir sorun da devletin kurulmasý ve devletin yönetimi sorunudur. Demokrasi öðütleri vermek yetmez, demokrasiyi ilan etmek ve karara baðlamak yetmez, demokrasinin gerçekleþtirilmesini temsil organlarýndaki halk “temsilcileri”ne býrakmak yetmez. Demokrasi, aþaðýdan yukarýya, yýðýnlarýn kendi inisiyatifiyle, bütün deylet yaþamýna etkin olarak katýlmasýyla, yukardan “gözetim” olmaksýzýn, devlet memurlarý olmak- Kadýn ve Aile 123 sýzýn, hemen [sayfa 130] kurulmalýdýr. Polisin, bürokrasinin sürekli ordunun yerini bütün halkýn genel silahlanmasýnýn, genel, hiç koþulsuz kadýnlarýn da katýldýðý, herkesi kapsayan milisin almasý - hemen baþlanabilecek ve baþlanmak gereken pratik iþ budur. W. I. Lenin, “Der Kompass der Bauerndeputierten”, Werke, Band 24, Berlin 1969, s. 156. * Rusya’da demokratik cumhuriyetin anayasasý þunlarý güvence altýna almalýdýr.... 14. 16 yaþýna kadar her iki cinsten bütün çocuklar için parasýz ve zorunlu genel ve politeknik (teorik ve pratik olarak üretimin bütün ana dallarýnýn temellerini baðdaþtýran) eðitim; derslerle çocuklarýn toplumsal-üretken emeði arasýnda sýký baðlantý. ... Ýþçi sýnýfýný bedensel ve zihinsel körelmeden korumak ve güçlendirmek, özgürlük savaþýmýna kýlavuzluk etmek için parti þunlarý ister:... 6. Çalýþmanýn kadýn organizmasýna zararlý olduðu ekonomi dallarýnda kadýn emeðinin yasaklanmasý: Kadýnlar için gece çalýþmasýnýn yasaklanmasý; doðumdan 8 hafta öncesi ile 8 hafta sonrasý arasýnda, bu süre içinde tam ücret ödenmesi ve parasýz týbbi yardým ve bakýmla birlikte ilaç saðlanmasý koþuluyla, kadýnlarýn çalýþmaktan baðýþýk tutulmasý.... 7. Kadýnlarýn çalýþtýðý bütün iþliklerde, fabrikalarda ve iþletmelerde süt çocuklarý ve küçük çocuklar için bakým yerleri ve emzikli kadýnlar için özel yerler açýlmasý; emzikli annelerin en az her üç saatte bir ve en az yarým saat süreyle çalýþmaktan baðýþýk tutulmasý; emzikli annelerin yardýmlarla gözetilmesi ve çalýþma-günlerinin kýsaltýlýp 6 saate indirilmesi;... 9. Ýþçi örgütlerince seçilmiþ bir iþ denetmenliðinin kurulmasý ve hizmetliler de birlikte olmak üzere ücretli-emek kullanan her türlü iþletmeyi kapsamasý; kadýn emeði kullanan her ekonomi dalýnda kadýn denetmen kurumlarý örgütlenmesi. [sayfa 131] W. I. Lenin, “Materialien zur Revision des Parteiprogramms”, Werke, Band 24, Berlin 1959, s. 473-478. 124 Kadýn ve Aile Polisin yerini halk milisinin almasý - bu, devrimin bütün ilerleyiþi sýrasýnda doðmuþ ve þimdi Rusya’nýn pek çok yerinde gerçekleþtirilmiþ bir yeniden örgütlenmedir.... 15-65 yaþlarýndaki kadýn ve erkek bütün yurttaþlar bu milisin faaliyetlerine hiç istisnasýz katýlmalýdýrlar. ... Kadýnlarýn yalnýz politik yaþama deðil, herkesçe yerine getirilen sürekli kamusal hizmetlere özgürce katýlmalarý saðlanmadan, deðil sosyalizmden, tam ve saðlam bir demokrasiden bile sözedilemez. Hastalara yardýmý, kimsesiz çocuklarý gözetmesi, saðlýklý besleme vb. gibi “polis” görevleri, kadýnlarýn yalnýzca kâðýt üzerinde kalmayan gerçek hak eþitliði olmaksýzýn asla yeterince yapýlamaz. W. I. Lenin, “Die Aufgaben des Proletariats in unserer Revolution”, Werke, Band 24, s. 55-56. V. Ý. Lenin, “Devrimimizde Proletaryanýn Görevleri”, Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, Sol Yayýnlarý, Ankara 1989, s. 52-53. * Dini ya da kadýnýn haklarýndan yoksunluðunu ya da Rus olmayan ulusal-topluluklarýn ezilmesini ve hak eþitliðinden yoksunluðunu ele alalým. Bütün bunlar burjuva demokratik devrimin sorunlarýdýr. Küçük-burjuva demokrasinin bilgiçleri bu konuda sekiz ay gevezelik ettiler; dünyanýn ilerlemiþ ülkeleri arasýnda bu sorunlarý burjuva demokratik yolda tümüyle çözmemiþ bir tek ülke yoktur. Bunlar bizde Ekim devriminin yasalarýyla baþtan sona çözülmüþtür. Dine karþý gerçekten savaþtýk ve bunu eskisi gibi yaptýk. Rus-olmayan bütün ulusal-topluluklara kendi cumhuriyetlerini ya da özerk ülkelerini verdik. Bizde, Rusya’da, kadýnýn haklarýndan ya da tam hak eþitliðinden yoksunluðu gibi hiçbir bayaðýlýk, iðrençlik ve alçaklýk yoktur. Serfliðin ve ortaçaðýn bu öfkelendirici kalýntýsýný çýkarsever burjuvazi ve yýlgýn küçük-burjuvazi yeryüzünün bütün ülkelerinde her zaman yeniden diriltiyor. Burjuva demokratik devrimin bütün içeriði budur. Bir-buçuk ve iki-buçuk yüzyýl önce, bu devrimin (genel bir tipin [sayfa 132] her ulusal çeþidinden sözetmek istenirse, bu devrimlerin) ileri gelen önderleri, halklara, insanlýðý ortaçað üstünceliklerinden, kadýnýn hakeþitsizliðinden, þu ya da bu dinin (ya da genellikle “din idesiKadýn ve Aile 125 nin”, “dinselliðin”) resmî üstünceliðinden kurtarmayý vaadediyorlardý. Söz veriyorlardý, ama sözlerini tutmuyorlardý. Sözlerini tutamýyorlardý, çünkü ... “kutsal özel mülkiyet” karþýsýndaki “saygý” onlarý engelliyordu. Bizim proleter devrimimizde bu üç kat iðrenç ortaçað ve bu “kutsal özel mülkiyet” karþýsýnda “saygý” yoktu. [sayfa 133] W. I. Lenin, “Zum vierten Jahrestag der Oktoberrevolution”, Werke, Band 33, Berlin 1966, s. 33-34. 126 Kadýn ve Aile AÞK, EVLÝLÝK VE AÝLE ÜZERÝNE BURJUVAZÝ, egemen olduðu yerde, bütün feodal, ataerkil, pastoral iliþkileri yok etti. Ýnsaný doðal üstlerine (Vorgesetzte) baðlayan çeþitli feodal baðlarý acýmasýzca kopardý ve insan ile insan arasýnda, çýplak çýkardan, duygusuz “nakit ödemeden” baþka hiçbir bað býrakmadý. Sofuca baðnazlýðýn; þövalyece coþkunun, darkafahca hüznün kutsal ürpermelerini bencil hesabýn büz gibi soðuk sularýnda boðdu. Kiþisel vakarý deðiþim-deðerine indirgedi ve benimsenmiþ ve kazanýlmýþ sayýsýz özgürlüklerin yerine vicdansýz bir ticaret özgürlüðünü koydu. Tek sözcükle, dinsel ve politik kuruntularla peçelenmiþ sömürünün yerine açýk, utanmaz, dolaysýz, amansýz sömürüyü koydu. Burjuvazi þimdiye kadar sayýlan ve sofuca bir korkuyla bakýlan bütün uðraþlarý kutsal görünüþlerinden [sayfa 134] soydu. Heki- Kadýn ve Aile 127 mi, hukukçuyu, rahibi, þairi, bilim adamýný, kendi ücretli iþçileri haline getirdi. Burjuvazi aile iliþkisinin dokunaklý-duygusal peçesini yýrttý ve onu katýþýksýz para iliþkisine döndürdü. K. Marks-F. Engels, Manifest der Kommunistischen Partei, Marks-Engels, Werke, Band 4, Berlin 1959, Komünist Manifesto ve Komünizmin Ýlkeleri, s. 112-113. * Liberal ekonomi, ulusal-topluluklarý çözüþtürerek düþmanlýðý genelleþtirmek, böylece insanlýðý yýrtýcý hayvanlar -rakipler bundan baþka nedir?- herbirinin çýkarý bütün öbürlerinkinin ayný olduðu için, yalnýz bunun için birbirini yiyen bir hayvanlar sürüsü haline getirmek için elinden geleni yaptýktan sonra, bu önçalýþmadan sonra ona amaca ulaþmak için yalnýz bir adým atmak, aileyi çözüþtürmek kaldý. Bunu baþarmasý için, ona, kendi güzel buluþu, fabrika sistemi yardým etti. Ortak çýkarlarýn son izleri, ailenin mal ortaklýðý, fabrika sistemiyle silindi ve -hiç deðilse burada, Ýngiltere’de- þimdiden silinip çözülme halindedir. Çocuklarýn, çalýþabilir hale gelir gelmez, yani dokuz yaþma basýnca, ana-baba evlerini yalnýzca bir pansiyon olarak görmeleri ve ana-babalarýna beslenme ve barýnma için belirli bir ödemede bulunmalarý tümüyle gündelik bir þeydir. Baþka türlü nasýl olabilir? Ticaret özgürlüðünün temelinde yattýðýna göre, çýkarlarýn yalýtýlmasý baþka ne sonuç verebilir? Bir ilke bir kez harekete geçirilirse, iþletmeciler hoþlansalar da hoþlanmasalar da, kendiliðinden iþleyerek bütün vargýlarýna ulaþýr. Ama iþletmeci neye hizmet ettiðini kendisi de bilmez. Bütün bencil düþünüþüyle insanlýðýn genel ilerleme zincirinde yalnýzca bir halka oluþturduðunu bilmez. Ayrý çýkarlarý, çözmekle, yüzyýlýn gitmekte olduðu büyük devrime, insanlýðýn doðayla ve kendisiyle uzlaþmasýna yalnýzca yolaçtýðýný bilmez. [sayfa 135] F. Engels, “Umrisse zu emer Kritik der Nationalökonomie”, Marks-Engels, Werke, Band I, Berlin 1956, s. 504-505. Friedrich Engels, “Bir Ekonomi Politik Eleþtirisi Denemesi”, Karl Marks, 1844 Elyazmalarý, Sol Yayýnlarý, Ankara 1976, s. 405-406. 128 Kadýn ve Aile Kadýnýn fabrikada çalýþmasý aileyi zorunlu olarak çözdü, ve aileye dayanan toplumun bugünkü durumunda bu çözülmenin gerek yetiþkinlerde gerek çocuklarda en ahlak bozucu sonuçlarý oldu. Çocuðuyla ilgilenmeye ona ilk yaþýnda o alýþýlmýþ sevgi hizmetlerini görmeye zamaný olmayan bir anne, çocuðunu görmeyi baþaramayan bir anne, o çocuða annelik edemez, ona yabancý bir çocuða olduðu gibi sevgisiz, kayýtsýz davranmaya aldýrmazlýk etmek zorunda kalýr; ve böyle iliþkiler içinde yetiþen çocuklar, daha sonra aile için tümüyle yitmiþ olur, kendi kurduklarý ailelerde kendilerini yuvalarýnda duyamazlar; çünkü yalnýz yalýtýlmýþ yaþamý tanýmýþlardýr, ve bu yüzden iþçi çevrelerinde ailenin genel yýkýmýna da hizmet ederler. Ailenin buna benzer bir çözülmesi çocuklarýn çalýþmasýndan ileri gelir. Ana-babalarýna ödedikleri barýnmalýktan daha çok kazanmaya baþlarlarsa, onlara belirli bir beslenme ve barýnma karþýlýðý ödemeye ve artaný kendileri için harcamaya baþlarlar. Bu, çoðunlukla, ondört ve onbeþ yaþlarýnda olur. (Power, Rept. on Leeds, passim, Tufnell, Rept. on Manchester, p. 17, etc. fabrika raporlarýnda.) Tek sözcükle, çocuklar ailelerinden koparlar ve baba ocaklarýný hoþlarýna gitmezse bir baþkasýyla deðiþtirebilecekleri bir pansiyon olarak görürler. Birçok halde kadýnýn çalýþmasýyla aile tümüyle çözülmez, ama düzeni tersine döner. Aileyi kadýn besler, erkek evde oturur, çocuklarý gözetir, ev iþleri görür ve yemek piþirir. Bu durum, çok, çok sýk görülür; yalnýz Manchester’da ev iþleri görmek zorunda kalan böyle yüzlerce erkek vardýr. Bu gerçek enemenin (Kastration) iþçilerde hangi haklý öfkelere yolaçtýðý, ve bütün öbür toplumsal iliþkiler ayný kalýrken bütün aile iliþkilerinin nasýl altüst olduðu düþünülebilir. F. Engels, Die Lage der arbeitenden Klasse in England, Marks-Engels, Werke, Band 2, Berlin 1957, s. 369. * Erkeði erkekliðinden ve kadýný kadýnlýðýndan eden, onlarý erkeðe gerçek kadýnlýk ve kadýna gerçek erkeklik sunamaz durumda býrakan bu durum, her iki cinsi ve onlarýn kiþiliðinde [sayfa 136] insanlýðý en bayaðýca aþaðýlayan bu durum, pek övülen uygarlýðýmýzýn son ürünüdür, yüzlerce kuþaðýn kendi durumlarýný ve kendilerini izleyenlerinkini iyileþtirmek için gösterdikleri bütün çabalarýn yeni Kadýn ve Aile 129 sonucudur! Sonuçlarýn kendilerinde bütün yorgunluðumuzun ve emeðimizin böyle çocukça þaka ettiðini görürsek, ya insanlýktan ve onun niyetinden ve gidiþinden hiç çekinmeksizin kuþkulanmalýyýz, ya da insani toplumun mutluluðunu þimdiye kadar yanlýþ bir yolda aradýðým kabul etmeliyiz; cinslerin durumundaki böyle toptan bir altüst olmanýn, ancak cinslerin daha baþlangýçtan beri birbirinin karþýsýna yanlýþ konmasýndan ileri gelebileceðini kabul etmeliyiz. Fabrika sistemiyle zorunlu olarak doðduðu gibi kadýnýn erkek üzerindeki egemenliði gayri insani ise, erkeðin de kadýn üzerindeki o eski egemenliði gayri insani olmasý gerekir. Kadýn þimdi, eskiden erkeðin yaptýðý gibi, egemenliðini pek çok þeyi, hatta her þeyi ailenin mal ortaklýðýna yatýrmasýna dayandýrýrsa, bu mal ortaklýðýnýn hiç de gerçek, gerekçeli olmadýðý sonucu zorunlu olarak çýkar; çünkü bir aile üyesi hâlâ daha büyük katýlma payýna dayanarak kurumlanmaktadýr. Þimdiki toplumun ailesi çözülüyorsa, bu çözülmede özellikle kendini gösteren odur ki, aileyi tutan bað aile sevgisi deðildi, tersine, yanlýþ mal ortaklýðýnda zorunlu olarak saklanmýþ özel çýkardý.* F. Engels, ayný yapýt, s. 371. * Fourier saygýn toplumun ikiyüzlülüðünü, onun teorisi ile pratiði arasýndaki çeliþkiyi, bütün varlýk tarzýnýn iç sýkýntýsýný acýmasýzca ortaya seriyordu; onun felsefesiyle, perfection de la perfectibilité perfectibilisante ve auguste vérite** çabasýyla, “temiz ahlaký” ile, birbiçimli toplumsal kurumlarý ile [sayfa 137] alay ediyor, ve bunlara karþý onun pratiðini, ustaca eleþtirdiði doux commerce’i,*** onun beðeni olmayan bayaðý beðenilerini, onun evlilikte boynuzlama örgütünü, onun genel bozulmasýný çýkarýyordu. Bütün bunlar varolan toplumun Almanya’da henüz hiç sözü edilmeyen yanlarýdýr. Elbet* Fabrikalarda çalýþan kadýnlarýn ne kadar çok olduðu bir fabrikacýnýn kendi tanýklýðýndan anlaþýlýyor. Lancashire’da 412 fabrikada 10.721 evli kadýn çalýþýyor; kocalarýndan yalnýz 5.314'ü fabrikalarda, 3.927’si baþka yerlerde çalýþýyor; 821’i iþsiz ve 659’u hakkýndaki bilgi eksik. Demek ki her fabrikada tam üç deðilse de iki erkek karýlarýnýn emeðiyle geçiniyor. ** Yetkinleþebilen yetkinleþebilirliðin yetkinleþmesi ve yüce gerçeklik, -ç. *** Tatlý ticaret. -ç. 130 Kadýn ve Aile te, þurada burada aþk özgürlüðünden, kadýnýn durumundan ve hak eþitliðinden konuþuluyordu; ama ortaya çýkan neydi? Bir çift boþ laf, birkaç bilgiç kadýn, biraz histeri ve daha çok da Alman aile sýkýntýlarý - bunlardan bir piç bile doðmadý! F. Engels, “Ein Fragment Fouriers über den Handel”, Marks-Engels, Werke, Band 2, Berlin 1957, s. 608-609. * Kutsal Max, ailede bize yeni bir örnek veriyor (s. 115). Ýnsanýn kendi ailesinin egemenliðinden kurtulabileceðini, ama “bozulan itaatin bir kimsenin vicdanýna kolayca dokunacaðýný”, ve dolayýsýyla aile sevgisine, aile kavramýna sýký sýký sarýlýndýðýný; “kutsal aile kavramý”na “kutsal”a varýldýðýný açýklýyor (s. 116). Ýyi delikanlý burada, tümüyle görgül (ampirik) iliþkilerin baþat olduðu yerde, kutsalýn egemenliðini bir daha görüyor. Burjuvanýn kendi düzeninin kurumlarýyla iliþkisi, Yahudinin yasayla iliþkisi gibidir; her tekil halde, olanak bulunan her defasýnda, onlara yan çizer, ama baþka herkesin onlara uymasýný ister. Ama bütün burjuvalar yýðýn halinde burjuvazinin kurumlarýna bir defa yan çizselerdi, burjuva olmaktan çýkarlardý - elbette onlarýn hoþuna gitmeyen ve niyetlerine ve eylemlerine asla baðlý olmayan bir durum. Çapkýn burjuva evliliðe yan çizer ve gizlice zina eder; tacir mülkiyet kurumuna yan çizer, spekülasyon, dolaylý iflas yoluyla baþkalarýný mülkiyetlerinden eder - genç burjuva kendisini ailesinden baðýmsýzlaþtýrýr, elinden gelirse, kendisi için pratik olarak aileyi daðýtýr; ama evlilik, mülkiyet, aile, teorik olarak, dokunulmadan kalýr; çünkü onlar, pratik olarak, burjuvazinin üzerlerine egemenliðini kurduðu temellerdir; çünkü onlar, burjuva biçimleriyle burjuvayý burjuva yapan koþullardýr; týpký durmadan yan çizilen yasanýn dindar yahudileri [sayfa 138] dindar yahudiler yapmasý gibi. Burjuvanýn kendi varlýk koþullarýyla bu iliþkisi burjuva ahlakýnda genel biçimlerinden birini alýr. Aile”den” asla sözedilmemelidir. Burjuvazi tarihsel olarak aileye burjuva aile karakterini verir; bu ailede, can sýkýntýsý ve para, baðlayýcýdýr ve ailenin burjuvaca çözülmesi de bunlardan ötürüdür; bu çözülme sýrasýnda ailenin kendisi varolagider. Burjuva ailenin iðrenç varlýðý resmî konuþma tarzlarýndaki ve genel ikiyüzlülükteki kutsal kavrama uygundur. Kadýn ve Aile 131 Ailenin gerçekten çözüldüðü yerde, proletaryada olduðu gibi, “Stirner”in düþündüðü þey, bunun tam karþýtý ortaya çýkar. Orada, her þeye karþýn, en gerçek iliþkilere dayanan aile baðý bulunduðu halde, aile kavramý asla yoktur. 18. yüzyýlda filozoflar aile kavramým tahlil ettiler. Çünkü uygarlýðýn doruðundaki gerçek aile daha önceden çözülme sürecindeydi. Ailenin iç baðý, aile kavramýný oluþturan tek tek parçalarýna, örneðin itaate, çocuk sevgisine, evliliksel baðlýlýða çözüldü; ama ailenin gerçek gövdesi, mülk iliþkisi, öbür ailelere karþý kapalýlýk iliþkisi, zorunlu birlikte yaþama, çocuklarýn doðumuyla, þimdiki kentlerin kurulmasýyla, sermayenin biçimlenmesiyle ortaya çýkmýþ iliþkiler, her ne kadar çeþitli yollarda bozulmuþ iseler de, kalýyorlardý; çünkü ailenin burjuva toplumun istencinden baðýmsýz üretim tarzýyla baðlantýsý, varlýðýný zorunlu kýlýyordu. Bu zorunluk, ailenin bir an için yasal olarak elden gelebildiðince kaldýrýldýðý Fransýz devriminde kendini en þaþýrtýcý biçimde gösterir. Aile, 19. yüzyýlda da, çözülmenin iþlerliði yalnýz kavram yüzünden deðil, ama geliþen sanayi ve rekabet yüzünden de genelleþtiði için, varolagider; aile çözülmesi Fransýz ve Ýngiliz sosyalistlerince çoktan beri ilan edilmesine ve sonunda Fransýz romanlarý aracýlýðýyla Alman kilise babalarýnýn kulaðýna bile çalýnmasýna karþýn, hâlâ varolagider. K. Marks-F. Engels, Die deutsche Ideologie, Marks-Engels, Werke, Band 3, Berlin 1958, s. 163-165. * “Parlak fýrsatlar ve kullanýmlarý” deniyor önemli ve bilgin “iktisatçý”nýn son derece traji-komik taþkýnlýklarýndan birinin baþlýðýnda, “parlak fýrsatlar” elbette özgür ticaretçe [sayfa 139] istenir, ve onlarýn “kullanýmý” ya da daha doðrusu “kötüye kullanýmý” iþçi sýnýfýný ilgilendirir. “Ýþçi sýnýfý ilk defadýr ki geleceðini kendi ellerinde tutuyor! Birleþik Krallýðýn nüfusu gerçekten azalmaya baþlýyordu, dýþ göç doðal çoðalmayý aþýyordu. Ýþçiler fýrsatlarýndan nasýl yararlandýlar? Ne yaptýlar? Güneþ geçici olarak bir daha parladýðý zaman daha önce ne yaptýlarsa tam onu: Evlendiler ve olabildiðince çabuk çoðaldýlar. Bu çoðalma oranýnda, göçün etkisinin yeniden dengelenmesi ve parlak fýrsatýn elden kaçmasý uzun sürmeyecek.” 132 Kadýn ve Aile Demek ki, Malthus’un ve izleyicilerinin izin verdikleri sýnýrlý çevrede parlak fýrsat, evlenmemek ve çoðalmamak imiþ! Ne parlak ahlak dersi! Ama “iktisatçýnýn kendisince de saptandýðý gibi, nüfus þimdiye kadar azaldý ve dýþ göçü henüz dengelemedi. Öyleyse fazla nüfus felaketli zamanlarýn sorumlusu sayýlmamak gerekir. “Emekçi sýnýflar biriktirmek ve kapitalist olmak fýrsatým daha çok kullanmalýydýlar. Hemen hemen hiçbir halde kapitalistlerin saflarýnda sivrilmiþ ya da hiç deðilse sivrilmek için giriþimde bulunmuþ görünmüyorlar. Fýrsatlarýný kaçýrdýlar!” Kapitalist olma fýrsatý! “Ýktisatçý”, ayný zamanda, iþçilere þimdi ceplerine haftada 15 þilin yerine 16 þilin 6 peni koyabileceklerini, buna göre ellerine eski kazançlarýndan %10 daha çok geçebileceðini anlatýyor. Ama böylece ortalama ücret haftada 15 þilin olarak aþýn yüksek hesaplanýyor. Ama zararý yok. Ýnsan haftada 15 þilinle nasýl bir kapitalist olabilir! Bu problem incelenmeye deðer. Ýþçilerin gelirlerini artýrmayý, durumlarýný iyileþtirmeyi denemeleri gerektiði düþüncesi yanlýþtý. “Kendilerine yararlý olandan daha çok grev yaptýlar”, diyor “iktisatçý”. Haftada 15 þilinle kapitalist olmak için en iyi fýrsatý ele geçirmiþlerdi, ama 16 þilin 6 peniyle bu fýrsat kaçýrýlmýþ oluyor. Ýþçiler kapitalistleri bir ücret artýrýmýna zorlamak için bir yandan emek-gücünün kýt, sermayenin bol olmasýný beklemeliler. Ama böyle, sermaye bol ve iþçi kýt olursa, o zaman, bundan dolayý evlenmeyi ve çoðalmayý býrakmalarý gerektiði için, bu güçten hiçbir durumda yararlanmamalarý gerekiyor. “Har vurup harman savurarak yaþadýlar.” Tahýl Yasalarý sýrasýnda, diyor bize ayný “iktisatçý”, ancak þöyle böyle beslendiler, [sayfa 140] þöyle böyle giyindiler ve açlýktan epeyce öldüler. Her þeye karþýn yaþamalarý gerekiyorsa, öncekinden daha az har vurup harman savurarak yaþamayý nasýl baþarabilirlerdi? Nüfusun artan gönencini ve yapýlan ticaretin saðlamlýðýný kanýtlamak için “iktisatçý” hiç durmadan ithalat tablolarý çýkarýyor. Serbest ticaretin sözle anlatýlamayan nimetleri için bir denek taþý ilan edilmiþ þey, þimdi iþçi sýnýfýnýn budalaca savurganlýðý için bir kanýt gibi sergileniyor. Bununla birlikte, nüfus azalýrken ve gerileyen bir tüketim varken ithalatýn neden artagidebildiði; ithalat azalýrken ihracatýn neden artagidebildiði, ve ithalat ve ihracat daralýrken sanayiin ve ticaretin neden geniþleyebildiði, bizim için gene anlaþýlmaz olarak kalýyor. “Üçüncü olarak, iyileþtirilmiþ yaþam koþullarýna uymak ve Kadýn ve Aile 133 bundan en iyi biçimde yararlanmayý öðrenmek için, parlak fýrsatý kendilerine ve çocuklarýna olabildiðince iyi eðitimi saðlamak amacýyla kullansalardý. Ne yazýk ki okullara pek kötü devam edildiðini ve okul paralarýnýn da pek kötü ödendiðini saptamak zorundayýz.” Bu olgu böylesine þaþýrtýcý mý? Canlý ticaret, büyültülen fabrikalarla, artan makine kullanýmýyla elele ilerliyor, dolayýsýyla, uzatýlan çalýþma süresiyle birlikte, yetiþkin iþçilerin yerine daha çok kadýn ve çocuk konuyordu. Ne kadar çok anne ve çocuk fabrikaya giderse, okullara o kadar az devam edilebilir. Ve ana-babalara ve çocuklarýna ne biçim bir eðitim için fýrsat verilmiþ? Nüfus artýþýnýn Malthus’un buyurduðu sýnýrlar içinde nasýl tutulacaðýný öðrenme fýrsatý, diyor “iktisatçý”. Eðitim, diyor bay Cobden, pis, kötü havalanan, aþýrý kalabalýk konutlarýn saðlýk ve güç kazanmak için en iyi araç olmadýðýný iþçilere öðretirdi. Bu, bir insaný açlýktan ölmeye býrakmayýp kurtarmak isterken, ona, doða yasalarýnýn insan vücudunun düzenli besin almasýný gerektirdiðini söylemektir. Eðitim, diye yazýyor Daily News, kuru kemiklerden nasýl besleyici maddeler çýkarýldýðýný, koladan nasýl çay bisküvisi yapýldýðýný ve fabrika tozundan nasýl çorba piþirildiðini öðretseydi. Ýþçi sýnýfýnýn boþa harcadýðý parlak fýrsatlarý bir daha toparlarsak, bunlarýn evlenmemek parlak fýrsatý, daha az savurgan yaþama, daha yüksek ücret istememe, haftada 15 þilinle kapitalist olma ve kötü beslenerek kuvvetten düþmemeyi ve Malthus’un zararlý öðretilerinin [sayfa 141] ruhlarý nasýl alçalttýðýný öðrenme fýrsatlarý olduðunu görürüz. K. Marks., “Die Arbeiterfrage”, Marks-Engels, Werke, Band 9, Berlin 1960, s. 472-474. * Ailenin ortadan kaldýrýlmasý! En köktenciler (radikaller) bile komünistlerin bu iðrenç niyeti karþýsýnda, parlýyorlar. Bugünkü burjuva aile neye dayanýyor? Sermayeye, özel kazanca. Tam geliþmiþ haliyle yalnýz, burjuvazi için vardýr; ama tamlayanýný, proleterlerin zorla yaratýlmýþ ailesizliðinde ve açýk orospulukta bulur. Burjuvanýn ailesi, bu tamlayanýn kalkmasýyla elbette ortadan kalkar, ve ikisi de sermayenin yitmesiyle yiter. 134 Kadýn ve Aile Bizi, ana-babalarýn çocuklarýný sömürmesine son vermeyi istemekle mi kýnýyorsunuz? Bu suçu kabul ediyoruz. Ama, evsel eðitimin yerine toplumsal eðitimi koyarak en sevgili iliþkiyi ortadan kaldýrdýðýmýzý söylüyorsunuz. Ve sizin eðitiminiz de toplumca belirlenmiyor mu? Ýçinde eðitim yaptýðýnýz toplumsal iliþkilerle, toplumun doðrudan ya da dolaylý iþe karýþmasýyla, okul aracýlýðýyla vb. belirlenmiyor mu? Toplumun eðitime etkisini komünistler yaratmýyorlar; yalnýzca onun niteliðini deðiþtiriyorlar, eðitimi egemen sýnýfýn etkisinden kurtarýyorlar. Aile ve eðitimle, ana-babalar ve çocuklar arasýndaki sevgi “iliþkisiyle ilgili burjuva deyimiyle, büyük sanayi yüzünden proletarya için aile baðlarý parçalandýkça ve çocuklar basit ticaret nesnelerine ve emek araçlarýna dönüþtürüldükçe, daha da iðrençleþiyor. Ama siz komünistler kadýnlarýn ortaklaþýlmasýný kurmak istiyorsunuz, diye baðýrýyor bize bütün burjuvazi hep bir aðýzdan. Burjuva, karýsýnda yalnýzca bir üretim aracýný görüyor. Üretim araçlarýnýn ortaklaþa kullanýlmak gerekeceðini iþitiyor, ve doðal olarak, ortaklaþalýktan kadýnlara da pay düþeceðinden baþka hiçbir þey düþünemiyor. Kadýnlarýn yalnýzca üretim araçlarý olma durumuna son vermenin özellikle sözkonusu olduðunu aklýnýn ucundan bile geçirmiyor. [sayfa 142] Kaldý ki, burjuvalarýmýzýn kadýnlarýn komünistlerce sözde resmen ortaklaþýlmasý konusundaki yüce ahlaklý korkusundan daha gülünç hiçbir þey yoktur. Komünistler kadýnlarýn ortaklaþýlmasýný getirmeyi gereksinmezler; bu, hemen her zaman vardýr. Burjuvalarýmýz, proleterlerinin karý ve kýzlarýnýn buyruklarýna hazýr olmasýyla yetinmiyorlar, resmî orospuluktan hiç sözetmiyorlar, birbirlerinin karýlarýný baþtan çýkarmakta baþlýca doyumu buluyorlar. Burjuva evlilik, gerçekte evli kadýnlarýn ortaklaþýlmasýdýr. Komünistler, olsa olsa, kadýnlarýn ikiyüzlüce gizlenmiþ bir ortaklaþýlmasý yerine resmî, açýk yüreklice bir ortaklaþýlmasýný getirmeyi istemekle kýnanabilirler. Üstelik kendiliðinden anlaþýlýr ki, þimdiki üretim iliþkilerinin ortadan kaldýrýlmasýyla birlikte kadýnlarýn onlardan doðan ortaklaþýlmasý, yani resmî olan ve olmayan orospuluk da ortadan kalkar. Kadýn ve Aile 135 K. Marks-F. Engels, Manifest der Kommunistischen Partei, Marks-Engels, Werke, Band 4, Berlin 1959, s. 478-479. Komünist Manifesto ve Komünizmin ilkeleri, s. 132-134. * 21. S[oru]: Komünist toplum düzeni aileyi nasýl etkileyecek? Y[anýt]: Her iki cinsin iliþkisini [bu iliþkiyi-ç.] paylaþanlarý ilgilendiren ve toplumun karýþmamasý gereken tümüyle özel bir iliþki haline getirerek. Özel mülkiyeti giderdiði ve çocuklarý ortaklaþa eðittiði ve böylelikle þimdiye kadarki evliliðin her iki temelini, özel mülkiyet aracýlýðýyla kadýnýn erkeðe ve çocuklann ana-babalarma baðýmlýlýðýný yokettiði için bunu yapabilir. Yüce ahlaklý darkafalýlann kadýnlarýn komünistçe ortaklaþýlmasýna karþý kopardýklarý çýðlýklarýn yanýtý da hurdadýr. Kadýnlarýn ortaklaþýlmasý tümüyle burjuva topluma özgü bir iliþkidir ve bugünkü günde içyüzü tümüyle orospuluktur. Ama orospuluk özel mülkiyete dayanýr ve onunla birlikte çöker. Demek ki komünist düzen, kadýnlarýn ortaklaþýlmasýný getirmez, tersine, daha çok [sayfa 143] ortadan kaldýrýr. F. Engels, “Grundsaetze des Kommunismus”, Marks-Engels, Werke, Band 4, Berlin 1959, s. 377. “Komünizmin Ýlkeleri”, Komünist Manifesto ve Komünizmin Ýlkeleri, Sol Yayýnlarý, Ankara 1991, s. 216. * Ýki insanýn ya da iki insani istencin böyle birbirine tümüyle eþit olmasý, yalnýzca bir aksiyom (belit) deðildir, ayný zamanda büyük bir abartmadýr. Ýki insan, iki insan olarak bile, cinsiyet bakýmýndan eþitsiz olabilir, ve bu basit olgu - bir an için çocuklaþýrsak- bizi, toplumun, en basit öðelerinin iki erkek olmadýðýna, tersine, üretim amacýyla toplumlaþmanýn en basit ve ilk biçimi olan bir aileyi kuran bir kocacýk ve bir karýcýk olduðuna götürür. F. Engels, Herrn Eugen Dührings Unwaelzung der Wissenschaft, Marks-Engels, Werke, Band 20, Berlin 1962, s. 90. Anti-Dühring, Sol Yayýnlarý, Ankara 1977, s. 180. 136 Kadýn ve Aile Ortaçað toplumunda, özellikle ilk yüzyýllarda, üretim önemli ölçüde kiþisel kullanýma yönelikti. Baþatlýkla üreticinin ve ailesinin gereksinmelerini karþýlýyordu. Kýrda olduðu gibi, kiþisel baðýmlýlýk iliþkileri bulunan yerlerde, feodal beylerin gereksinmelerinin karþýlanmasýna da yardým ediyordu. Demek ki deðiþim olmuyordu, dolayýsýyla ürünler meta niteliði kazanmýyordu. Köylünün ailesi, gereksindiði hemen her þeyi, aletleri ve giysileri, besin maddelerinden daha az olmamak üzere üretiyordu. Ancak kendi gereksinmesinin ve feodal beye borçlu olduðu ayni vergilerin üzerinde ürettiði zaman, ancak o zaman metalar da üretiyordu; toplumsal deðiþime sokulan, satýþa sunulan bu fazlalýk, meta oluyordu. [sayfa 144] F. Engels, ayný yapýt, s. 253-254. Anti-Dühring, s. 432. * Bay Dühring, üretimin kendisine yeni bir biçim vermeksizin, kapitalist üretim tarzýnýn yerine toplumsal üretim tarzýnýn geçirilebileceðini daha önce düþündüðü gibi, burada da, bütün biçimini deðiþtirmeksizin modern burjuva ailenin bütün ekonomik temelinden kopartabileceðini tasarlýyor. ... Ütopyacýlar burada bay Dühring’ten çok ilerdedirler. Onlara göre, insanlarýn özgür toplumlaþmasý ve evsel özel emeðin kamusal bir sanayie dönüþmesi, gençliðin eðitiminin toplumsallaþmasýna ve böylelikle aile üyelerinin gerçekten özgür bir karþýlýklý iliþkisine de ister istemez yolaçýyordu. Ayrýca, Marks’ýn þimdiden kanýtladýðý gibi “büyük sanayi, kadýnlara, her iki cinsten genç kiþilere ve çocuklara, ev iþleri alanýnýn ötesinde, toplumsal olarak örgütlenmiþ üretim sürecinde Önemli roller vererek, ailenin ve her iki cins arasýndaki iliþkilerin daha yüksek bir biçimi için yeni ekonomik temeli yaratýr” (Kapital, s. 515 vd.) F. Engels, ayný yapýt, s. 296. Anti-Dühring, s. 495-496. * Ýliþkilerde de, zenginliklerin giderek artmasý, bir yandan ailede erkeðe kadýnýnkinden daha önemli bir konum kazandýrýyor ve Kadýn ve Aile 137 Qte yandan da kuvvetlenmiþ konumu geleneksel kalýt düzenini çocuklarýn yararýna deðiþtirmek için kullanma itkisini yaratýyordu. Ama soy zinciri analýk hukukuna göre geçerli olduðu sürece bu iþlemiyordu. Bu da deðiþtirilmeliydi, ve deðiþtirildi. Bu iþ, bugün bize göründüðü kadar güç olmadý. Çünkü bu devrim -insanlarýn yaþayýp aþtýðý en köklü devrimlerden biri- bir gensin yaþayan üyelerinden bir tekine bile dokunmayý gereksinmedi. Gensin bütün üyeleri, önceden ne idiyseler, gene öyle kalabiliyorlardý. Gelecekte erkek üyelerin çocuklarýnýn genste kalmasý, kadýn üyelerinkilerinse çýkarýlýp babalarýnýn gensine geçmeleri basit kararý buna yetiyordu. [sayfa 145] F. Engels, Der Ursprung der Familie, des Privateigentum und des Staats, Marks-Engels, Werke, Band 21, Berlin 1962, s. 60. F. Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Sol Yayýnlarý, Ankara 1990, s. 61. * Familia sözcüðü, baþlangýçta bugünkü darkafalýlarýn duygusallýktan ve evsel çekiþmeden birleþtirilmiþ ideali anlamýna gelmez; Romalýlarda, ilkin karý-koca ve çocuklarý ile deðil, tersine, yalnýz kölelerle ilgilidir. Famulus bir ev kölesi, ve familia bir adamýn olan kölelerin topu demektir. Daha Gaius zamanýnda, familia, id est patrimonium (yani kalýt payý) vasiyetnameyle belirleniyordu. Deyim, Romalýlarca, baþkanýn kadýný, çocuklarý ve belirli sayýda köleleri, hepsini, Romalý babalýk erkine göre öldürme ve yaþatma hakkýyla buyruðunda bulundurduðu yeni bir toplumsal organizma için türetildi. F. Engels, ayný yapýt, s. 61. Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, s. 63. * Toplumdaki iþbölümü ve buna uygun olarak bireylerin belli iþlere baðlanmasý, týpký manüfaktürdeki iþbölümü gibi, karþýt çýkýþ noktalarýndan hareketle geliþirler. Bir aile içersinde* ve daha sonra- 138 Kadýn ve Aile ki geliþmelerle bir kabile içersindeki iþbölümü, cinsiyet ve yaþ farklarýna, salt fizyolojik temele dayanan doðal bir iþbölümü meydana gelir; bu iþbölümü, alanýný, topluluðun yayýlmasý, nüfusun artmasý, ve özellikle çeþitli kabileler arasýndaki çatýþmalar sonucu bir kabilenin diðerinin boyunduruðu altýna girmesiyle geniþletir. Öte yandan, daha önce de belirttiðim gibi, ürünlerin deðiþimi, çeþitli ailelerin, kabilelerin, topluluklarýn birbirleriyle iliþki kurduklarý noktalarda baþlar; çünkü uygarlýðýn baþlangýcýnda, birbirlerinin karþýsýna baðýmsýz olarak çýkan, bireyler deðil, aileler, kabileler ve benzeri topluluklardýr. [sayfa 146] K. Marks, Das Kapital, Marks-Engels, Werke, Band 23, Berlin 1962, s. 372. Kapital, Birinci Cilt, s. 366. * Ortak ya da doðrudan birleþmiþ bir emeðe örnek vermek için, bütün uygar kavimlerin tarihlerinin eþiðinde gördüðümüz o kendiliðinden geliþen biçime kadar geri gitmemize gerek yoktur.** Kendi gereksinmesi için, hububat, hayvan, iplik, keten bezi ve giyecek üreten bir köylü ailesinin ataerkil sanayii hemen yakýnýmýzdadýr. Bu çeþitli mallar, ailenin karþýsýnda, [aile üyelerinin -ç.] emeklerinin çeþitli ürünleri olarak çýkarlar, ama kendi aralarýnda bunlar meta deðildirler. Topraðýn sürülmesi, hayvan yetiþtirme, iplik eðirme, dokuma, elbise dikme gibi çeþitli ürünlerde yer alan farklý tür* [Üçüncü Almanca baskýya not. - Ýnsanlýðýn ilkel durumlarý üzerinde daha sonra derinlemesine yaptýðý incelemeler, yazarý, baþlangýçta ailenin geliþerek kabile halini almadýðý, tersine, kabilenin kan ve akrabalýða dayanan insan topluluðunun ilk ve kendiliðinden geliþmiþ þekli olduðu ve kabile baðýnýn gevþemeye baþlamasý ile birlikte, daha sonralarý, ailenin pek çok ve çeþitli þekillerinin geliþtiði sonucuna götürmüþtür. -F. E. ] ** “Ýlkel kolektif mülkiyetin özgül olarak bir Slav, hatta özellikle Rus mülkiyet biçimi olduðunu sanmak, son zamanlarda çok yaygýn olan gülünç bir önyargýdýr. Bu ilkel biçimi, Romenlerde, Cermenlerde, Keltlerde saptamak mümkündür, ama bunun kalýntý halinde olsa bile, Hindistan’da birçok çeþitlerine hâlâ rastlanmaktadýr. Asya’da ve özellikle Hindistan’da, kolektif mülkiyet biçimlerinin ayrýntýlý bir incelemesi bu çeþitli ilkel kolektif mülkiyet biçimlerinin daðýlmakla deðiþik mülkiyet biçimlerini doðurduklarýný gösterirdi. Böylece, örneðin Romada ve Cermenlerdeki deðiþik özgün tipteki özel mülkiyeti, Hindistan’da bulunan çeþitli kolektif mülkiyet biçimlerinden tümdengelim yoluyla bulmak mümkündür.” (Karl Marks. Zur Kritik..., s. 10. [Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, s. 53. not].) Kadýn ve Aile 139 de emekler, bizatihi ve o halleriyle doðrudan toplumsal iþlevlerdir: çünkü ailenin iþlevi de týpký meta üretimine dayanan toplumda olduðu gibi, kendiliðinden doðup geliþmiþ bir iþbölümü düzeyine sahiptir. Aile içinde iþin daðýlýmý, üyelerinin emek-zamanlarmýn düzenlenmesi, mevsimlere göre deðiþen doðal koþullara baðlý olduðu kadar, yaþ ve cinsiyet farkýna da baðlýdýr. Her bireyin emek-gücü, bu durumda, zaten ailenin tüm emek-gücünün yalnýzca belirli bir bölümüdür, ve bu nedenle, bireysel emek-gücü harcanmasýnýn süresine göre ölçülmesi, doðal olarak emeklerinin toplumsal niteliði olarak ortaya çýkar. Karl Marks, ayný yapýt, s. 92, Kapital, Birinci Cilt, s. 93. * Bununla birlikte, çocuk emeðinin doðrudan ya da dolaylý yoldan kapitalistçe sömürülmesini yaratan ana-baba otoritesi olmayýp, tersine, ana-baba otoritesinin ekonomik temelini yýkan kapitalist sömürü tarzý, bunun kullanýlmasýný, bir gücün kötüye kullanýlmasý þeklinde yozlaþtýrmýþtýr. Ne var ki, eski aile baðlarýnýn kapitalist sistem altýnda uðradýðý çözülme, ne kadar korkunç ve iðrenç görünürse görünsün, büyük sanayi, üretim sürecinde, kadýnlara, gençlere ve her iki cinsiyetten çocuklara, ev alanýnýn dýþýnda önemli bir rol vermekle, daha üst düzeyde bir aile þekli ve cinsiyetler arasý iliþki konusunda yeni bir ekonomik temel yaratýr. Cermenhýristiyan aile þeklini mutlak ve deðiþmez saymak, birarada alýndýðý zaman bir dizi tarihsel geliþmenin halkalarý olan, eski Roma, Yunan ya da Doðu aile þekline bu özelliði vermek kadar saçmadýr. Ayrýca, her iki cinsiyetten ve her yaþtan bireylerden oluþan kolektif çalýþma grubunun, uygun koþullar altýnda, zorunlu olarak, insaný geliþtiren bir kaynak halini alacaðý açýk bir gerçektir; oysa üretim sürecinin iþçi için deðil, iþçinin üretim süreci için varolduðu, kendiliðinden ortaya çýkan, zalim ve kapitalistçe þekliyle bu durum, durmadan çevreye yayýlan bir yozlaþma ve kölelik kaynaðý olur.* [sayfa 147] * “Fabrika iþi, ev iþi kadar temiz ve yetkin olabilir ve belki daha fazla.” (Rep. Of lnsp. of Fact, 3 ist Oct., 1865, s. 129.) 140 Kadýn ve Aile Karl Marks, ayný yapýt, s. 514. Kapital, Birinci Cilt, s. 500 * Üretimin toplumsallaþmasý, üretim araçlarýnýn toplumun mülkiyetine geçmesine, “mülksüzleþtirenin mülksüzleþtirilmesine” yolaçacaktýr. Emeðin üretkenliðinin görülmemiþ ölçüde aýtmasý, iþgününün kýsaltýlmasý; ilkel, daðýnýk küçük iþletmenin kalýntý ve yýkýntýsýnýn yerine yetkinleþmiþ ortak (kollektive) emeðin konmasý bu geçiþin doðrudan sonuçlarý bunlardýr. Kapitalizm tarým ile sanayi arasýndaki baðý kesinlikle koparýr, ama ayný zamanda, en yüksek geliþmesinde, bu baðýn yenilenmesi için, bilimin bilinçli kullanýmý ve ortak emeðin birleþtirilmesi temeli üzerinde sanayi ile tarýmýn [sayfa 148] birleþmesi için, insanlýðýn yeni bir yerleþim tarzý için (gerek köylerin yüzüstü býrakýlmýþlýðýna, dünyadan kopukluðuna ve barbarlýðýna, gerek dev yýðýnlarýn büyük kentlerde doðaldýþý toplanmasýna son vererek) yeni öðeler hazýrlar. Ailenin yeni bir biçimi, kadýnýn konumunda ve yetiþen kuþaklarýn eðitiminde yeni koþullar modern kapitalizmin en yüksek biçimiyle hazýrlanýr: Kadýn ve çocuk emeði, ataerkil ailenin kapitalizmle çözülmesi, modern toplumda kaçýnýlmaz olarak en korkunç, en felaketli ve en iðrenç biçimleri alýr. Bununla birlikte, “büyük sanayi, kadýnlara, genç kiþilere ve her iki cinsten çocuklara ev iþleri alanýnýn ötesinde toplumsal olarak örgütlenmiþ üretim süreçlerinde önemli roller vererek, ailenin ve her iki eþey arasýndaki iliþkilerin daha yüksek bir biçimi için yeni ekonomik temeli yaratýr. Hýristiyan-Cermen aile biçimini yetkin saymak da, birbirleri arasýnda tarihsel bir geliþim zincirinin halkalarýný oluþturan eski Roma, ya da eski Yunan, ya da Doðu biçimini böyle saymak gibi, elbette budalacadýr. Bunun gibi, besbellidir ki, her iki cinsin ve farklý yaþ basamaklarýnýn bireylerinden bileþmiþ emek personelinin biraraya getirilmesi, iþçinin üretim süreci için olduðu, üretimin iþçi için olmadýðý o doðal geliþmiþ acýmasýz, kapitalist biçiminde yozlaþmanýn ve köleliðin belalý kaynaðý ise de, uygun koþullarda, bunun tersine, insanca geliþmenin kaynaðý olacaktýr.” (Das Kapital, 13. bölümün sonucu.) Fabrika sistemi, bize, “belirli bir yaþýn üzerindeki bütün çocuklar için öðretimin ve cimnastiðin yalnýzca toplumsal üretimi artýrm’ak için bir yöntem olarak deðil, Kadýn ve Aile 141 tersine, tam anlamýyla geliþmiþ insanlarýn üretimi için biricik yöntem olarak birleþtirilecek eðitimin tohumu”nu (ayný yapýt) göstermektedir. W. I. Lenin “Karl Marks”, Werke, Band 21, Berlin 1960, s. 60-61. V. Ý. Lenin, “Karl Marks”, Marks-Engels-Marksizm, Sol Yayýnlarý, Ankara 1990, s. 38-39. * Bay Grün, Fourier’nin bir özgür aþk görüþünü anlatmak için baþvurduðu fantezilere dayanýp þimdiki aþk iliþkilerini eleþtirmekten vazgeçerek Fourier’nin aþký ele alýþýný kolayca [sayfa 149] eleþtirebiliyor. Bay Grün tam bir darkafalý Alman olarak, bu fantezileri ciddiye alýyor. Bu fanteziler onun ciddiye aldýðý biricik þeydir. Bir kez sistemin bu yaný üzerinde durmak istiyor idiyse, Fourier’nin kendi türünde bulunanlarýn en iyisi olan, ve dahice gözlemleri içeren eðitimle ilgili açýklamalarý üzerinde de neden durmadýðý belli deðildir. Bundan baþka, bay Grün aþk vesilesiyle, gerçek genç-Alman yazýncýsý olarak, Fourier’nin eleþtirisinden ne kadar az þey öðrendiðini sergiliyor. Sanýsýna göre, ister evliliðin ister özel mülkiyetin kaldýrýlmasýndan baþlamak ayný þeymiþ, biri öbürüne yolaçarmýþ. Oysa, burjuva toplumda daha þimdiden pratik olarak gerçekleþtiði gibi, evliliðin baþka bir çözülmesinden baþlamayý istemek, katýþýksýz yazýncý fantezisidir. Bunun her yerde yalnýz üretim biçiminin deðiþtirilmesinden doðduðunu Fourier’de bile bulabilirdi. Marks-Engels, Die deutsche Ideologie, Marks-Engels, Werke, Band 3, Berlin 1958, s. 500-501. * Wahlverwandschaften’e (Ýsteðe Baðlý Hýsýmlýk) gelince; zaten ahlaki olan bu romaný bay Grün daha da ahlakileþtiriyor, öyle ki Wahlverwandschaften’i nerdeyse kýz liseleri için uygun ders kitabý olarak salýk verir görünüyor. Bay Grün açýklýyor ki, Goethe, “aþk ile evliliði ayýrýyordu, ve öyle ki, ona göre aþk evliliði aramaktý ve evlilik bulunmuþ, yetkin aþktý,” s. 286. 142 Kadýn ve Aile Dolayýsýyla buna göre aþk “bulunmuþ aþk”ý aramaktýr. Bu daha da açýklanýyor: “gençlik aþký özgürlüðü”ne göre evlilik “aþkýn son iliþkisi” olarak ortaya çýktý (s. 287). Týpký uygarlaþmýþ ülkelerde saðgörülü bir aile babasýnýn oðlunu önce birkaç yýl kurtlarýný dökmeye býrakmasý ve sonra ona “son iliþki” olarak uygun bir karý beðenip seçmesi gibi. Ama uygarlaþmýþ ülkelerde bu “son iliþki”de ahlaki bir baðlayýcýlýða çoktandýr gözyummak gerekirken, bunun tersine erkek oralarda metresler tutar ve kadýn bundan dolayý onu boynuzlatýrken, bay Grün’ü gene burjuva kurtarýyor. [sayfa 150] F. Engels, “Deutscher Sozialismus in Versen und Prosa”, Marks-Engels, Werke, Band 4, Berlin 1959, s. 245. * Size hiç romantikliðe kapýlmadan güvenceleyebilirim ki tepeden týrnaða ve bütün ciddiliðimle aþýðým. Yedi yýlý aþkýndýr niþanlýyým, ve niþanlým, kýsmen “gökteki efendi” ile “Berlin’deki efendi”yi eþit tapýnma nesneleri sayan sofu-aristokrat hýsýmlarýna, kýsmen birkaç papazýn ve baþka düþmanlarýmýn yuvalandýðý öz aileme karþý, benim için en çetin, nerdeyse saðlýðýný bozan savaþýmlar verdi. Bu yüzden ben ve niþanlým, gereksiz ve yýpratýcý çekiþmelerle, üç kat daha yaþlý olan ve durmadan “yaþam deneyimleri”ni sözkonusu eden bazý kimselerden daha çok yýlmaksýzýn uðraþtýk. K. Marks, “Brief an Arnolt Ruge vom 13. März 1843 aus Köln” Marks-Engels, Werke, Band 27, Berlin 1963, s. 417. * Caným Sevgilim, Sana gene yazýyorum; çünkü yalnýzým ve sen hiç bilmeden veya iþitmeden veya bana yanýt veremeden kafamda seninle sürekli diyaloglar kurmak beni rahatsýz ediyor. Portrenin bu kadar kötü olmasý pek iþime yarýyor, ve Meryem Ananýn en çirkin portrelerinin, “kararlý Madonna”larýn bile, neden iyi portrelerden daha çok, tükenmez hayranlar bulabildiðini þimdi kavrýyorum. Bu kararlý Madonna resimlerinden hiçbiri, senin gerçekte yaþlý deðil de asýk yüzlü olan, ve sevimli, tatlý, öpülesi “dolce”* yüzünü hiç yansýtmayan Kadýn ve Aile 143 fotoðrafýndan daha çok öpülmüþ ve koklanmýþ ve gözlerle okþanmýþ deðildir. Ama yanlýþ resmedilmiþ gün ýþýklarýný düzeltiyorum, ve anlýyorum ki, lamba ýþýðýndan ve tütünden pek bozulmuþ gözlerim yalnýz düþte deðil, uyanýkken de resmedebiliyorlar. Etinle, kemiðinle karþýmdasýn, ve seni kollarýmda taþýyorum, ve tepeden týrnaða öpüyorum, ve önünde diz çöküyorum, ve inliyorum: “Madam, sizi seviyorum”. Ve sizi Venedikli zencinin her zaman sevdiðinden daha çok seviyorum. Ýkiyüzlü ve kötü dünya bütün karakterleri ikiyüzlüce ve kötü algýlýyor. Bunca karalayýcýmdan ve yýlan dilli düþmanýmdan kim beni ikinci sýnýf bir tiyatroda birinci aþýk [sayfa 151] rolünü oynamaya içten eðilimli olmakla kýnadý? Oysa gerçek budur. Alçaklarýn mizah yeteneði olsaydý, “üretim ve deðiþim iliþkilerini” bir yana ve beni senin ayaklarýnda öbür yana resmederlerdi. Altýna da Look to this picture and to that** yazarlardý. Ama onlar aptal alçaklardýr ve aptal kalacaklardýr, in seculum seculorum.*** Bir an için evde olmamak iyidir; çünkü nesneler ayýrdedilmek için ayný zamanda görünür. Yakýndan incelenen küçük ve gündelik þeyler çok büyürken, yakýndaki kuleler bile cüce görünür. Tutkular da böyledir. Yakýnlýklarýyla insanýn göðsünü sýkýþtýran küçük alýþkanlýklar, dolaysýz konularý gözden uzaklaþýr uzaklaþmaz, tutkusal biçime bürünür, yiterler. Konularýnýn yakýnlýðý ile küçük alýþkanlýklar biçimine bürünen büyük tutkular, uzaklýðýn büyülü etkisiyle büyürler ve yeniden doðal büyüklüklerini alýrlar. Benim aþkým da böyle. Yalnýzca düþle benden uzaklaþmýþ olman yetiyor, ve hemen anlýyorum ki güneþ ve yaðmur bitkilerin geliþmesine nasýl yarýyorsa, zaman da aþkýmýn büyümesine öyle yarýyor. Sana aþkým sen uzakta olur olmaz, ruhumun bütün enerjisinin ve gönlümün bütün karakterinin toplandýðý bir dev gibi görünüyor. Kendimi gene insan olarak duyuyorum, çünkü büyük bir tutku duyuyorum, ve öðretimin ve modern eðitimin bizi içine karýþtýrdýðý çeþitlilik, ve nesnel ve öznel bütün etkileri bize ters eleþtirten kuþkuculuk, bize yalnýzca her þeyi küçük ve önemsiz ve sýkýcý, belirsiz kýlmak için yaratýlmýþtýr. Ama aþk, Feuerbach’sal insana, Moleschott’sal madde deðiþimine, proletaryaya duyulan aþk deðil, tersine, sevgiliye ve özellikle sana * “Tatlý”. -ç. ** Bir bu resme, bir de þuna bakýn. -ç. *** Yüzyýllardan yüzyýllara. -ç. 144 Kadýn ve Aile duyulan aþk, insaný yeniden insan yapýyor. Gülümseyeceksin, tatlý sevgilim, ve bütün bu dil uzunluðuna nasýl vardýðýmý soracaksýn. Ama senin o tatlý ve temiz yüreðim yüreðime bastýrabilseydim, susardým ve bir tek söz söylemezdim. Dudaklarla öpemediðim için dil ile öpmem ve sözcüklere baþvurmam gerekiyor. Gerçekte þiir bile söyleyebilir ve Ovid’in “Libri Tristum”una, gönül acýsýnýn Almanca kitabýna uyak bile düþürebilirdim. Onu yalnýzca Ýmparator Ogüst sürdü. Oysa beni sen sürdün, ve Ovid bunu bilmiyordu. [sayfa 152] Dünyada gerçekten birçok kadýn var, ve onlarýn birkaçý güzeldir. Ama yaþamýmýn en büyük ve en tatlý anýlarýnýn her çizgisini, hatta her kýrýþýðýný yeniden gösteren bir yüzü bir daha nerede bulurum? Sonsuz acýlarýmý, bulunmaz yitiklerimi bile senin tatlý yüzünde okuyorum, ve senin tatlý yüzünü öpünce, acýyla öpüþüyorum. “Onun kucaðýna gömülmüþ, onun öpücükleriyle yeniden dirilmiþ” - yani senin kucaðýna ve senin öpücüklerinle, ve Brahmanlara ve Pitagoras’a yeniden doðma öðretilerini ve hýristiyanlýða yeniden dirilme öðretisini baðýþlýyorum... Hoþçakal tatlý sevgilim. Seni ve çocuklarý binlerce kez öperim. Karl’ýn K. Marks, “Brief an Jenny Marks vom 21. Juni 1856 aus Manchester”. Marks-Engels, Werke, Band 29, Berlin 1963, s. 532-536. * Sevgili Dost! Size kitapçýðýn planýný olabildiðince ayrýntýlý yazmanýzý üsteleyerek salýk veririm. Yoksa aþýrý belirsiz kalýr. Bir konuda düþüncemi þimdiden söylemeliyim: § 3 - “(Kadýnýn) aþk özgürlüðü istemi”nin kesinlikle çizilmesini salýk veririm. Gerçeklikte burada proleterce deðil, tersine, burjuvaca bir istem sözkonusudur. Gerçekte bundan ne anlýyorsunuz? Bundan ne anlaþýlabilir? 1. Aþkta maddi (mali) hesaplardan mý kurtuluþ? 2. maddi kaygýlardan mý? 3. dinsel önyargýlardan mý? Kadýn ve Aile 145 4. babanýn vb. yasaðýndan mý? 5. “toplum”un önyargýlarýndan mý? 6. çevrenin (köylü ya da küçük-burjuva ya da aydýn-burjuva çevrenin) sýnýrlý iliþkilerinden mi? 7. yasanýn, yargýnýn ve polisin zincirlerinden mi? 8. aþkta ciddilikten mi? 9. çocuk yapmaktan mý? 10. zina özgürlüðü mü? vb. Birçok derecelenmeyi (elbette hepsini deðil) saydým. Elbette [sayfa 153] n° 8-10’u düþünmüyorsunuz; ama ya n° 1-7’yi ya da n° 17’ye benzer bir þeyi düþünüyorsunuz. Ama n° 1-7 için baþka bir belirleme seçilmelidir; çünkü aþk özgürlüðü bu düþünceleri tam dýþavurmuyor. Ama kamu, kitapçýðýn okurlarý, tartýþmasýz, “aþk özgürlüðü’nden, niyetinizin tersine, genellikle n° 8-10 gibi bir þey anlayacaktýr. Bugünkü toplumda en geveze, en çok gürültü koparan ve “yukarda görülen” sýnýflar “aþk özgürlüðü “nden n° 8-10’u anladýklarý için, tam bunun içindir ki, bu proleterce deðil, tersine, burjuvaca bir istemdir. Proletarya için her þeyden önce n° 1 ve 2, ve sonra n° 1-7 önemlidir; ama aslýnda bu “aþk özgürlüðü” deðildir. Sizin öznel olarak bundan ne “anlamak istediðiniz” söz-konusu deðildir. Aþk konularýnda sýnýf iliþkilerinin nesnel mantýðý sözkonusudur. Dostça ellerinizden sýkarým! V.Ý. W. I. Lenin, “Brief an Inés Armand vom 17. Januar 1915”, Briefe, Band 4, Berlin 1967, s. 49-50. Gençlik Üzerine, Sol Yayýnlarý, Ankara 1977, s. 117-118. * Sevgili Dost! Yanýtýn gecikmesini baðýþlayýnýz: dün yazmak istiyordum ama engellendim ve mektup için zamaným olmadý. Kitapçýk için planýnýzla ilgili olarak, bence, “aþk özgürlüðü istemi” belirsizdir ve -sizin niyetinizden ve isteðinizden baðýmsýz olarak (bunun altýný çiziyorum ve diyorum ki: nesnel, sýnýf iliþkileri sözkonusudur sizin öznel istekleriniz deðil)- bugünkü toplumsal 146 Kadýn ve Aile koþullarda proleter deðil, burjuva bir istemdir. Bunu onamýyorsunuz. Ýyi. Konuyu bir daha inceleyelim. Belirsizi belirli kýlmak için size aþaðýyukarý on olanaklý (ve varolan sýnýf ayrýlýklarýnda kaçýnýlmaz), farklý yorum saydým ve 1-7. yorumlarýn, görüþüme göre, proleter kadýnlar, 8-10’unculann burjuva kadýnlar için tipik ya da karakteristik [sayfa 154] olduðunu belirttim. Bu çürütülmek istenirse, birincisi, bu yorumlarýn doðru olmadýðý kanýtlanmalý (o zaman yerlerine baþkalarý konmalý ya da doðru olmayanlar anýlmalýdýr) veya ikincisi, tam olmadýklarý kanýtlanmalý (o zaman eksikler tamamlanmalýdýr), veya üçüncüsü, onlarýn proleter ve burjuva diye bölünmemek gerektiði kanýtlanmalýdýr. Bunlarýn ne birini, ne öbürünü, ne de üçüncüsünü yapýyorsunuz. 1-7. noktalar üzerinde hiç durmuyorsunuz. Öyleyse onlarýn (genellikle) doðru olduðunu kabul ediyorsunuz? (Proleter kadýnlarýn orospuluk etmesi ve baðýmlýlýðý konusunda yazdýðýnýz þey: “Hayýr deme olanaksýzlýðý”, kesinlikle 1-7. noktalara girer. Aramýzdaki herhangi bir görüþ ayrýlýðý burada gizlenmemek gerekir.) Bunun proleter bir yorum olduðunu da tartýþmýyorsunuz. 8-10. noktalar kalýyor. Bunlarý “tam anlamýyorsunuz” ve “itiraz ediyorsunuz”: “aþk özgürlüðü ile” 10. nokta “nasýl bir tutulabilir (!!??) anlamýyorum” (böyle yazýlý!).... Böylece, benim sanki “bir tuttuðum” ve sizin beni tamamlamaya ve çürütmeye çalýþtýðýnýz sonucu çýkmýyor mu? Baþka türlü nasýl olabilir? Bu ne demektir? Burjuva kadýnlar aþk özgürlüðünden 8-10. noktalarý anlar bu benim tezimdir. Bu tezi çürütüyor musunuz? Burjuva hanýmlarýn aþk özgürlüðünden ne anladýðýný söylüyor musunuz? Bunu söylemiyorsunuz. Burjuva kadýnlarýn onlardan tam bunu anladýðýný yazýn ve yaþam kanýtlamýyor mu? Hiç eksiksiz kanýtlýyor! Ve bunu susarak geçiþtiriyorsunuz. Ama hal böyle olduðu içindir ki, burada onlarýn sýnýf durumu sözkonusudur ve onlarý “çürütmek” olanaksýzlaþýr ve bönce olur. Proleter bakýþ noktasý açýkça onlardan ayrýlmalý, proleter Kadýn ve Aile 147 bakýþ noktasý onlarýn karþýsýna konmalýdýr. Nesnel olgular gözönünde tutulmalýdýr; yoksa onlar kitapçýðýnýzdan uygun yerleri çýkarýr, kendi yollarýnda yorumlar, kitapçýðýnýzý kendi deðirmenlerini döndüren su olarak kullanýr, iþçilere karþý düþüncelerinizi çarpýtýr, iþçileri “þaþýrtýrlar” (o sýrada iþçiler arasýnda onlara uzlaþmaz düþünceler sunabilirmiþsiniz [sayfa 155] korkusunu yayarlar). Ve ellerinde sayýsýz gazete vb. vardýr. Oysa, siz, nesnel, sýnýfsal bakýþ noktasýný tümüyle unutuyorsunuz ve sanki aþk özgürlüðünü 8-10. noktalarla “bir tutuyormuþum” gibi bana karþý bir “saldýrýya” geçiyorsunuz... Gülünç bu, gerçekten gülünç... “Geçici bir tutku ve birleþme bile” (darkafalý ve darkafalýlaþtýrýlmýþ) karý-kocalar arasýndaki “aþksýz öpücükler”den “daha þiirsel ve temiz” imiþ. Böyle yazýyorsunuz. Ve kitapçýkta da böyle yazmak istiyorsunuz. Olaðanüstü. Bu karþýlaþtýrma mantýklý mý? Darkafalý karý-kocalar arasýndaki aþksýz öpücükler iðrençtir. Anlaþtýk. Onlar ... ne ile karþýlaþtýrýlmalýdýr? ... Þunu mu düþünmeli: aþklý öpücükler? Oysa siz onlarý “geçici” (neden geçici?) bir “tutku” (neden aþk deðil) ile karþýlaþtýrýyorsunuz - böylece mantýksal olarak þu sonuç çýkýyor: Aþksýz (geçici) öpücükler, aþksýz evlilik öpücükleri ile karþýlaþtýrýlýyor... Garip. Küçükburjuva-aydýnsal-köylü (bende 6. ya da 5. nokta olacak) darkafalý, iðrenç aþksýz evliliði aþklý proleter sivil evliliðin karþýsýna koymak (ille de istiyorsanýz, tutkulu geçici bir birleþmenin çirkin de, güzel de olabileceðini eklemek) halka seslenen bir kitapçýk için daha iyi olmaz mýydý? Sizde bir karþýlaþtýrma sýnýfsal tiplerden çýkmýyor, tersine doðallýkla olanaklý bir “hal” gibi bir þey. Ama haller mi sözkonusu? Ana konu böyle seçilirse: evlilikte çirkin öpücüklerin ve geçici bir birleþmede güzel öpücüklerin bulunduðu tekil bir hal, bireysel bir hal - bu konu bir romanda iþlenmeliydi (çünkü böylelikle bireysel haller ekseni, karakterlerin tahlilini ve uygun tiplerin ruhsal durumunu biçimlendirir. “Aþk profesörü” rolüne çýkmak “anlamsýz”dýr derken, Key’den yanlýþ seçilmiþ alýntýyla ilgili düþüncemi çok iyi anladýnýz. Evet, kesinlikle. Ya geçici vb. profesör rolüne? Bir polemiðe girmeyi gerçekten kesinlikle istemezdim. Bu mektubumu bir kenara atar ve bir söyleþiye kadar beklerdim. Ama istiyorum ki, kitapçýk iyi olsun, hiç kimse ondan sizin için hoþ olma- 148 Kadýn ve Aile yan tümceler çýkaramasýn (bazan her þeyi bozmak için bir tümce yeter), hiç kimse sizi yanlýþ yorumlayamasýn. Ýnanýyorum ki, siz de, “istemeksizin” yazdýnýz, ve bu mektubu yalnýzca þunun için gönderiyorum: Planýnýzý, mektuba dayanarak, söyleþilere dayanarak olduðundan [sayfa 156] belki daha köklü anlarsýnýz, ve plan elbette çok önemli bir þeydir. Tanýdýklarýnýz arasýnda bir Fransýz sosyalist haným yok mu? Ona 1-10. noktalarýmý (sözde Ýngilizceden) çeviriniz ve “geçici” vb. üzerine gözlemlerinizi bildiriniz”. Konuyla ilgilenmemiþ kiþiler ne diyor, hangi izlenimleri ediniyor ve kitapçýktan ne bekliyorlar, dikkatle dinleyip görünüz. Küçük bir deneme. V.Ý. NOT: Baugy’i ilgilendiren þeyi bilmiyorum... Belki arkadaþým aþýrý vaatte bulundu... Ama ne vaadetti? Bilmiyorum. Konu ertelendi, yani anlaþmazlýk ertelendi, giderilmedi, savaþmalý ve hep yeniden savaþmalý!! Onu bundan vazgeçirmek baþarýlacak mý? Ne diyorsunuz? W. I. Lenin, “Brief an Ines Armand vom 24. Januar 1915”, Briefe, Band 4, s. 52-55. Gençlik Üzerine, s. 119-122. * Dikkate deðer bir olgudur ki her büyük devrimci hareketten sonra “özgür aþk” sorunu ön plana çýkar: insanlarýn bir kesiminde devrimci bir ilerleme olarak, artýk gerekli olmayan eski geleneksel zincirlerden kurtuluþ olarak; öbür kesiminde erkek ile kadýn arasýndaki her türlü dizginsiz eylemi rahatça örtbas eden hoþ bir öðreti olarak. Sonuncular, yani darkafalýlar, burada hemen aðýr basar görünüyorlar. F. Engels, “Das Buch der Offenbarung,”, Marks-Engels, Werke, Band 21, Berlin 1962, s. 10. * Feuerbach’a göre din, insan ile insan arasýnda, kendi gerçekliðini þimdiye kadar gerçekliðin fantastik görüntüsünde -bir ya Kadýn ve Aile 149 da birçok tanrýnýn aracýlýðýnda, insani özelliklerin görüntüsünde- arayan, ama þimdi onu BEN ile SEN arasýndaki aþkta dolaysýz ve aracýsýz olarak bulan duygu iliþkisi, gönül iliþkisidir. Ve böylece, cinsler arasý aþk, Feuerbach’ta onun yeni dinini en yüksek uygulama biçimi deðilse bile, en yüksek uygulama biçimlerinden biri oluyor. [sayfa 157] Ýnsanlar varoldukça, insanlar arasýnda, özellikle her iki cins arasýnda, duygu iliþkileri de varolmuþtur. Cinsler arasý aþk özellikle son sekizyüz yýlda bu zaman boyunca onu bütün þiir sanatýnýn zorunlu ekseni yapan bir biçim edindi ve bir yer kazandý. Varolan olumlu (positive) dinler, cinsler arasý aþkýn devletçe düzenlenmesine, yani evlilik yasalarý çýkarýlmasýna, yüce kutsamayý baðýþlamakla yetindiler, ve yarýn, aþk ve dostluk pratiðinde en küçük bir þey deðiþtirilmeden, tümüyle yitebilirler. F. Engels, Ludývig Feuerbach und der Ausgang der klassischen deutschen Philosophie, Marks-Engels, Werke, Band 21, s. 283. Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, Sol Yayýnlan, Ankara 1992, s. 31-32. * Tek karý-koca evliliðiyle birlikte, daha önce bilinmeyen sürekli iki toplumsal karakter biçimi ortaya çýktý: kadýnýn sürekli aþýðý ve boynuzlu koca. Erkekler kadýnlara karþý yengi kazanmýþlardý, ama yenilenler taç giydirmeyi yüce gönüllülükle üstlendiler. Tek karýkoca evliliðinin ve hetaerismus’un yanýsýra, zina kaçýnýlmaz bir toplumsal kurum oldu - yasaklanmýþ aðýr cezalar verilen ama bastýrýlamayan bir kurum. Çocuðun gerçek babalýðý eskiden olduðu gibi en çok ahlaki kanýya dayanýyordu ve çözülmez çeliþkiyi çözmek için Code Napoléon þöyle buyuruyordu. (Madde 312.) “L’enfant conçu pendant le mariage a pour père le mari - evlilik sýrasýnda gebe kalýnan çocuðun babasý, kocadýr.” Üçbin yýllýk tek karý-koca evliliðinin kesin sonucu budur. Böylece tek-eþli-ailede (Einzelfamilie), tarihsel kökenine uygun kalan ve kadýn ve erkek çekiþmesini erkeðin paylaþýlmayan egemenliðiyle gösteren durumlarda, uygarlýðýn baþlamasýndan beri sýnýflara bölünmüþ toplumun çözemeden ve üstesinden gelemeden içinde 150 Kadýn ve Aile hareket ettiði ayný karþýtlýklarýn ve çeliþkilerin küçük bir resmini ediniyoruz. Burada elbette yalnýz evlilik yaþamýnýn bütün düzeninin kökensel karakterinin kuralýna gerçekten uygun geliþtiði, ama kocanýn egemenliðine karýnýn baþkaldýrdýðý o tek karý-koca evliliði [sayfa 158] durumlarýndan sözediyorum. Hiç kimse bütün evliliklerin böyle geçmediðini, evdeki egemenliðini devlettekinden daha iyi korumayý bilmeyen ve bundan ötürü ona yaraþmayan dizginleri karýsý pek haklý olarak ele alan darkafalý Alman burjuvasýndan daha iyi bilmez. Ama o, bunun içindir ki, baþýndan çok daha kötü þeyler geçen Fransýz dert ortaðýndan çok üstün olduðunu sanýr. F. Engels, Der Ursprung der Familie, des Privateigentums und des Staats, Marks-Engels, Werke, Band 21, s. 70. F. Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetinin ve Devletin Kökeni, s. 72-73. * Burjuva evlenmesi günümüzde iki türlüdür. Katolik ülkelerde, önceleri olduðu gibi, ana-baba, genç burjuva oðula uygun bir karý bulur, ve bunun sonucu, doðal olarak, tekeþliliðin (Monogamie) içerdiði çeliþkilerin en tam geliþmesidir: koca yönünden kösnülü (þehvetli) hetaerismus ve karý yönünden kösnülü zina. Katolik kilisesi, gerçekte, ölüme olduðu gibi, zinaya da çare bulunmadýðýna inandýðý için, yalnýz bunun için, boþanmayý yasaklamýþtýr. Buna karþýlýk protestan ülkelerde, burjuva oðula kendi sýnýfýndan bir kadýný az çok özgürce seçmeye izin verilmesi kuraldýr; buna göre evlenme baðýtýnýn (aktinin) temelinde belirli bir ölçüde aþk bulunabilir ve protestan ikiyüzlülüðüne uygun olarak, her zaman bulunduðu töre uðruna varsayýlýr. Burada kocanýn hetaerismus’u uyuþturulur ve karýnýn zinasý seyrelir. Ama insanlar evlilikten önce nasýl iseler her evlilikte de öyle kaldýklarý ve protestan ülkelerin burjuvalarý çoðunlukla darkafalý olduklarý için, bu protestan tekeþlilik (Monogamie), en iyi durumlarýn ortalamasýnda, evlilik birliðine yalnýzca aile mutluluðu diye adlandýrýlan yoðun bir cansýkýntýsý getirir.... Kadýnla iliþkide kural cinsel aþk olur ve ezilen sýnýflarda, yani bugünkü proletaryada, ancak o olabilir - bu iliþki ister resmen tanýnsýn ister tanýnmasýn. Ama burada klasik tekeþliliðin bütün temelleri ortadan kaldýrýlmýþtýr. Burada korunmasý ve kalýt býrakýlmasý için tekeþliliðin Kadýn ve Aile 151 ve koca egemenliðinin yaratýldýðý hiçbir mülkiyet yoktur ve burada böylelikle erkek egemenliðini geçerli kýlmak için hiçbir itki de yoktur. [sayfa 159] Üstelik, gerekli araç da yoktur. Bu egemenliði koruyan burjuva hukuku yalnýz mülk sahipleri ve onlarýn proleterlerle iliþkileri için vardýr; para gerektirir ve yoksulluk yüzünden iþçinin karýsý karþýsýndaki konumu için geçersizdir. Orada tümüyle baþka kiþisel ve toplumsal iliþkiler baþattýr. Ve ayrýca, büyük sanvayi kadýný evden çýkarýp emek pazarýna ve fabrikaya yerleþtirdiðinden ve çoðu zaman ailenin besleyicisi yaptýðýndan beri, proleterin konutunda erkek egemenliðinin son kalýntýsý da temelinden yoksun kaldý - tekeþliliðin yaygýnlaþmasýndan beri kadýnlara karþý kökleþmiþ kabalýðýn bir parçasý belki hâlâ vardýr. Demek ki, eþlerin tutkulu aþký ve en saðlam baðlýlýðý ile bile ve bütün uhrevi ve dünyevi kutsamaya karþýn, artýk kesin anlamda tekeþli bir aile deðildir. Bundan dolayý, tekeþliliðin sürekli yoldaþlarý, hetaerismus ve zina, burada ancak nerdeyse yitmiþ bir rol oynar; kadýn boþanma hakkýný yeniden ve gerçekten elde etmiþtir, ve eþler birbirine katlanamazlarsa, ayrýlmayý yeð tutarlar. Kýsacasý, proleter evliliði sözcüðün kökenbilimsel (etymologisch) anlamýnda tekeþlidir, ama tarihsel anlamýnda asla öyle deðildir. Hukukçularýmýz, yasamadaki ilerlemenin kadýnlarý her yakýnma nedeninden artan ölçüde yoksun býraktýðýný hiç kuþkusuz kabul ediyorlar. Modern, uygarlaþtýrýlmýþ yasa sistemleri, birincisi, evliliðin geçerli olmasý için, her iki yanýn gönüllü katýldýklarý bir sözleþme olmak gereðini, ve ikincisi her iki yanýn evlilik sýrasýnda birbirinin karþýsýnda eþit haklarla ve görevlerle bulunmak gereðini tanýmaktadýr. Ama bu iki istem tutarlý olarak gerçekleþseydi, kadýnlar dileyebildikleri her þeyi elde ederlerdi. Bu tümüyle hukuksal kanýtlama, köktenci (radikale) cumhuriyetçi burjuvanýn proleteri arada bir azarlayýp susturmak için baþvurduðu kanýtlamanýn ta kendisidir, iþ sözleþmesine her iki yan da gönüllü katýlmýþ olmalýdýr. Ama sözleþme, yasa her iki yaný kâðýt üzerinde eþitler eþitlemez, gönüllü katýlýnmýþ gibi geçerli olur. Çeþitli sýnýf konumlarýnýn bir yana verdiði güç, o yanýn öbürüne yaptýðý baský -her ikisinin gerçek ekonomik konumu-, yasayý hiç ilgilendirmez. Ve iþ sözleþmesi süresince, biri ya da öbürü vazgeçmedikçe, ikisi de buna karþýlýk eþit haklandýrýlmýþ olmak gerekir. Ekonomik 152 Kadýn ve Aile darbelerin iþçiyi zorlamasý, hak eþitliðinin en [sayfa 160] son görüntüsünden bile yoksun býrakmasý karþýsýnda yasa hiçbir þey yapamaz. ... Erkek ile kadýnýn evlilikteki hukuksal hak eþitliði de daha iyi durumda deðildir. Ýkisinin bize önceki toplum durumlarýndan kalýt býrakýlmýþ hak eþitsizliði, kadýnýn ekonomik ezilgisinin nedeni deðildir, tersine sonucudur. Birçok evli çift ve çocuklarýný kapsayan eski komünist ev ekonomisinde, kadýnlara býrakýlan ev yönetimi, besin maddelerinin erkeklerce saðlanmasý gibi, toplumsal olarak zorunlu bir çalýþmaydý. Ataerkil aileyle birlikte, ve daha çok tekeþli ayrý aileyle birlikte, bu deðiþti. Ev yönetimi kamusal niteliðini yitirdi. Artýk toplumu ilgilendirmiyordu. Özel hizmet oldu; toplumsal üretime katýlmaktan alýkonan kadýn, baþ hizmetçi oldu. Ancak çaðýmýzýn büyük sanayii, kadýna -ama yalnýz proleter kadýna- toplumsal üretim yolunu yeniden açtý. Ama öyle ki, kadýn ailenin özel hizmetindeki görevini yerine getirirse, kamusal üretimin dýþýnda kalýr ve hiçbir þey kazanamaz; ve kamusal çalýþmaya katýlmak ve kendi baþýna kazanmak isterse, aile görevlerini yerine getirmekten alýkonur. Ve fabrikada olduðu gibi, bütün meslek dallarýnda, hekimlikten avukatlýða kadar, kadýnýn durumu böyledir. Modern tek-eþliaile, kadýnýn açýk ya da gizli ev-köleliði üzerine kurulmuþtur, ve modern toplum katýþýksýz tek-eþli-ailelerin -toplumun molekülleri gibi- biraraya gelmesinden doðmuþ bir yýðýndýr. Erkek, günümüzde pek çok halde, hiç deðilse varlýklý sýnýflarda, ailenin para kazanýcýsý ve besleyicisi olmak zorundadýr ve bu, hiçbir özel hukuksal üstüncelik (imtiyaz) tanýnmasýný gerektirmeden, ona bir egemen konumu verir. Ailede erkek burjuvadýr, kadýn proletaryayý temsil eder. Ama sýnai dünyada proletaryayý ezen ekonomik baskýnýn özgül karakteri ancak kapitalist sýnýfýn bütün özel üstüncelikleri giderildikten ve her iki sýnýfýn tam hukukusal hak eþitliði kurulduktan sonra ortaya çýkar; demokratik cumhuriyet iki sýnýfýn karþýtlýðýný ortadan kaldýrmaz, tersine yalnýzca onun savaþýmla sonuca baðlanacaðý zemini sunar. Ve tam bunun gibi, modern ailede erkeðin kadýn üzerindeki egemenliðinin kendine özgü karakteri ve ikisi arasýnda gerçek bir toplumsal hak eþitliði kurmanýn zorunluðu ve biçimi, ancak ikisi de tümüyle eþit haklandýrýldýktan sonra gün ýþýðýna çýkacaktýr. O zaman görülecektir ki, kadýnýn kurtuluþunun [sayfa 161] ilk önkoþulu bütün kadýn cinsinin kamusal çalýþmaya yeniden katýlmasýdýr, ve Kadýn ve Aile 153 bu, tek-eþli-ailenin toplumun ekonomik birimi olma özelliðinin giderilmesini yeniden gerektirir. F. Engels, ayný yapýt, s. 72-76. Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, s. 75-79. * Þimdi, tekeþliliðin bugüne kadarki ekonomik temellerinin de [tekeþliliðin] tamamlayýcýsýnýn, orospuluðun temelleri gibi ortadan kalkacaðý toplumsal bir devrime doðru gidiyoruz. Tekeþlilik büyük servetlerin bir elde -ve hem de bir erkeðin elinde- toplanmasýndan ve bu servetleri baþkasýnýn çocuklarýna deðil de o adammkilere kalýt býrakma gereksinmesinden doðdu. Bunun için erkeðin deðil, kadýnýn tekeþliliði gerekliydi, öyle ki kadýnýn bu tekeþliliði erkeðin açýk ya da gizli çokeþliliðini (Polygamie) asla engellemiyordu. Ama yaklaþan toplumsal devrim, kalýt býrakýlabilen sürekli servetlerin üretim araçlarýnýn- hiç deðilse en büyük bölümünün toplumsal mülkiyete dönüþtürülmesiyle, bütün bu kalýt býrakma kaygýlarýný enaza (minimuma) indirecektir. Tekeþlilik ekonomik nedenlerden doðduðuna göre, bu nedenler yitince ortadan kalkacak mýdýr? Hiç haksýz olmayarak þu yanýt verilebilir: O kadar az ortadan kalkacaktýr ki, daha çok ancak o zaman tümüyle gerçekleþecektir. Çünkü üretim araçlarýnýn toplumsal mülkiyete dönüþmesiyle ücretli-emek de, proletarya da, belirli - istatistik olarak hesaplanabilensayýda kadýn için orospu olma zorunluluðu da ortadan kalkar. Orospuluk ortadan kalkar, tekeþlilik, yýkýlacaðý yerde, sonunda bir gerçeklik olur - erkekler için de. Böylece erkeklerin durumu herhalde çok deðiþmiþ olur. Ama kadýnlannki, bütün kadýnlarýnki de önemli deðiþikliðe uðrar. Üretim araçlarýnýn ortak mülkiyete geçmesiyle tek-eþli-aile toplumun ekonomik birimi olmaktan çýkar. Özel ev ekonomisi, toplumsal bir sanayie dönüþür. Çocuklarýn bakýmý ve eðitimi kamusal iþ olur; toplum, evlilikten doðmuþ olsunlar ya da olmasýnlar, bütün çocuklarý eþit olarak gözetir. Bundan ötürü, bugün bir kýzýn sevdiði erkeðe kendini çekinmeden [sayfa 162] vermesini engelleyen en önemli toplumsal -ahlaki olduðu kadar da ekonomik- etkeni oluþturan “sonu ne olur?” kaygýsý yiter. Bu çekincesiz bir cins iliþkisinin ve onunla 154 Kadýn ve Aile birlikte kýzlýk saygýnlýðý ve kadýnlýk utancý konusunda daha az katý bir kamuoyunun giderek doðmasý için yeterli neden olmaz mý? Ve son olarak, modern dünyada tekeþlilik ile orospuluðun, gerçekte karþýtlar, ama ayrýlmaz karþýtlar, ayný toplum durumunun kutuplarý olduðunu görmedik mi? Orospuluk, tekeþliliði de kendisiyle birlikte uçuruma sürüklemeksizin ortadan kalkabilir mi? Burada yeni bir etken, tekeþliliðin ortaya çýktýðý çaðda olsa olsa tohum halinde bulunan yeni bir etken iþe karýþýr; bireysel cinsel aþk. Ortaçaðdan önce bireysel cinsel aþktan sözedilemez. Kiþisel güzelliðin, sýký baðlantýnýn, uygun eðilimlerin vb. ayrý cinsten kiþilerde cinsel iliþki isteði uyandýrdýðý, bu en yakýn iliþkiyi kimle kurduklarý konusunda erkeklerin de kadýnlar gibi tümüyle aldýrmaz olmadýðý, kendiliðinden anlaþýlýr. Ama bununla bizim cinsel aþkýmýz arasýndaki fark sonsuz büyüktür. Bütün ilkçað boyunca evlilikler ana-babalarca kararlaþtýrýlýr, ve evliliðe katýlanlar bunu sessizce benimser, ilkçaðýn tanýdýðý o biraz evliliksel aþk, öznel bir eðilim deðildir, tersine nesnel ödevdir, evliliðin temeli deðil, tersine, tamamlayanýdýr (Korrelat). Modern anlamda aþk iliþkileri, ilkçaðda, ancak resmî toplumun dýþýnda olur. Teokrit’in ve Moþos’un aþk sevinçlerine ve acýlarýna türkü yaktýklarý çobanlar, Longos’un Daphins’i ve Chloe’si, özgür yurttaþlarýn yaþam alaný olan devlette hiçbir payý bulunmayan katýþýksýz kölelerdir. Ama kölelerin dýþýnda aþk iliþkilerine yalnýzca batmaktaki ilkçað dünyasýnýn yýkýlma ürünleri olarak ve resmî toplumun dýþýnda kalan kadýnlarla, Hetaere’lerle, dolayýsýyla yabancý ya da azat edilmiþ kadýnlarla rastlýyoruz: Atina’da batýþýnýn öngününde, Roma’da imparatorlar çaðýnda. Aþk iliþkileri özgür kadýn ve erkek yurttaþlar arasýnda olunca, yalnýzca zina yüzünden oluyordu. Ve ilkçaðýn klasik aþk þairi, yaþlý Anakreon, bizim anladýðýmýz haliyle cinsel aþka öylesine aldýrýþ etmiyordu ki, sevilen varlýðýn cinsi bile onun için çok az önem taþýyordu. Bizim cinsel aþkýmýz, eskilerin basit cinsel isteðinden, Eros’undan, temelli ayrýlýr. Birincisi, sevilenin karþý-sevgisini [sayfa 163] gerektirir; kadýn bu noktada erkeðe eþittir, oysa antik Eros’ta bu hiçbir zaman aranmaz. Ýkincisi, cinsel aþkýn sahip olmayý ve ayrýlmayý her iki yana en büyük mutsuzluk deðilse bile, büyük bir mutsuzluk gibi gösterdiði bir yeðinlik derecesi ve süresi vardýr; seviþenler birbirine sahip olabilmek için ölüme kadar herþeyi göze alýrlar, ki bu ilkçað- Kadýn ve Aile 155 da ancak zinada olur. Ve son olarak, cinsel iliþkinin deðerlendirilmesi için yeni bir ahlaki ölçü doðar; cinsel aþkýn yalnýz evlilik-içi ya da evlilik-dýþý olup olmadýðý deðil, ama aþktan ve karþý-aþktan doðup doðmadýðý da sorulur. Feodal ya da burjuva yaþayýþýnda, bu yeni ölçüye bütün öbür ahlak ölçülerinden daha çok aldýrýlmaz - o da çiðnenir. Ama bu ölçüye daha az da aldýrýlmaz. O da öbürleri gibi teoride, kâðýt üzerinde- tanýnýr. Ve bu ölçü daha çok öncelik gereksinemez. Antik çaðýn cinsel aþka doðru yaptýðý atýlýmlarýn, durduðu yerde, ortaçað yeniden atýlýma geçer: zina. Sabah þarkýlarýný (Tagelieder) yaratan þovalyesel aþký daha önce anlattýk. Evliliði bozmak isteyen bu aþktan, evliliði kurmasý gereken aþka, þövalyeliðin asla tümüyle alamadýðý uzun bir yol vardýr. Uçarý Romalýlardan (Latinlerden) erdemli Almanlara geçsek bile, “Nibelungenlied”de, Kriemhild’in Siegfried’e onun kendisine aþýk olduðu gibi gizlice aþýk olduðunu, ama buna karþýn, Günther’in onu adýný söylemediði bir þövalyeye vaat ettiðini bildirmesi üzerine, yalnýzca þu yanýtý verdiðini biliyoruz: “Benden dilekte bulunmanýza hiç gerek yok; bana nasýl buyurursanýz her zaman öyle olmak isterim, bana koca olarak verdiðiniz kim ise, senyörüm, onunla seve seve niþanlanmak isterim.” Burada her þeye karþýn aþkýnýn gözönünde bulundurulmak durumunda olduðu, hiç aklýna gelmez. Günther Brünhild ile, Etzel Kriemhild ile, birbirlerini hiç görmeksizin, evlenmeyi isterler; “Gutrun”da da Ýrlandalý Siegebant Norveçli Ute ile, Hetel von Heglingen Ýrlandalý Hilde ile, ve son olarak Siegfried von Morland, Hartmut von Ormanien ve Herwig von Seeland Gutrun ile evlenmek isterler; ve ancak burada, kadýn, gönüllü olarak, sonuncularla evlenmeye karar verir. Kural olarak, genç prensin niþanlýsýný, sað iseler ana-babasý, yoksa bütün durumlarda en son sözü söyleyen büyük vasallarýn öðüdüyle prensin kendisi seçer. Asla baþka türlü de olamaz. Kral için bile olduðu gibi, þövalye ya da [sayfa 164] baron için de, evlenmek politik bir iþtir, yeni baðlaþmalarla bir güç artýrma fýrsatýdýr; bireyin hoþlanmasý deðil, evin çýkarý karara baðlanmalýdýr. Nikâhta, nasýl olur da, son sözü aþk söyleyebilir? Ortaçað kentlerinin lonca-burjuvasý (Zunftbürger) için de hiçbir þey baþka türlü deðildir. Onu koruyan ayrýcalýklar, sýnýrlayýcý lonca tüzükleri, onu burada öbür loncalardan, orada kendi lonca arkadaþlarýndan, þurada kalfalarýndan ve çýraklarýndan yasal olarak 156 Kadýn ve Aile ayýran yapma sýnýrlar, kendine uygun bir eþ arayabileceði çevreyi yeterince daraltýyordu. Ve bu karmakarýþýk sistemde hangi kadýnýn ona en uygun olduðunu kesinlikle onun bireysel hoþlanmasý deðil, tersine, aile çýkarý karara baðlýyordu. Demek ki, pek çok halde, evlenme ortaçaðýn sonlarýna kadar, baþlangýçtan beri ne idiyse öyle, katýlanlarca karara baðlanmayan bir iþ olarak kaldý. Baþlangýçta dünyaya evli geliniyordu - öbür cinsten bütün bir grupla evli. Grup evliliðinin daha sonraki biçimlerinde herhalde benzer bir iliþki oldu, yalnýz grup sürekli daralýyordu. Çift-eþli-evlilikte, kural, çocuklarýnýn evliliðini annelerin kararlaþtýrmasýdýr; burada da, genç çifte Gens’te ve boyda (aþirette) daha saðlam bir durum yaratmasý gereken yeni hýsýmlýk iliþkilerinin saygýnlýklarý sonucu belirliyordu. Ve özel mülkiyetin genel mülkiyete aðýr basmasýyla ve kalýtýn soydan geçmesiyle babalýk hukuku ve tekeþlilik egemen olunca, evlilik ancak o zaman ekonomik saygýnlýklara gerçekten baðýmlý oldu. Satýn alarak evlenme biçimi ortadan kalkar, ama kendisi sürekli artan ölçüde uygulanýr, öyle ki, yalnýz kadýn deðil, erkek de, kiþisel özelliklerine göre deðil, ama servetine göre fiyatlanýr. Katýlanlarýn karþýlýklý eðilimi, evlenme kararýnýn her þeyden aðýr basan nedeni olmalýydý; ama bu, baþlangýçtan beri, egemen sýnýflarýn pratiðinde iþitilmedik bir þey olarak kalmýþ; olsa olsa romantik yazýnda ya da - hesaba katýlmayan ezilmiþ sýnýflarda görülmüþtür. Coðrafi keþifler çaðýndan sonra, dünya ticareti ve manü-faktür ile dünya egemenliðine hazýrlandýðý sýrada, kapitalist üretimin bulunduðu durum buydu. Bu evlenme biçiminin ona olaðanüstü uyduðu düþünülmek gerekirdi, ve öyle de oldu. Ve bununla birlikte dünya tarihinin cilvesine akýl ermez - bu evlenme biçiminde yýkýcý gediði açmak zorunda kalan da o oldu. Kapitalist üretim her þeyi metaya dönüþtürerek, [sayfa 165] geçmiþten kalmýþ, geleneksel bütün iliþkileri çözdü, kalýt alýnmýþ törenin (adabýn), tarihsel hukukun yerine alýmý ve satýmý, “özgür” sözleþmeyi koydu; bu noktada, Ýngiliz hukukçu H. S. Maine, önceki çaðlara göre bütün ilerlememizin, from status to contract* kalýtsal olarak aktarýlan koþullardan gönüllü olarak sözleþmeye baðlanan koþullara geçmemiz olduðunu söylerken, eþsiz bir buluþ yaptýðýna inanýyordu; oysa bu, doðru olduðu ölçüde, elbette daha Komünist Manifesto’da söylenmiþti. * Fiili durumdan sözleþmeye -ç. Kadýn ve Aile 157 Ama sözleþme yapmak için, kiþiliklerini, eylemlerini ve mallarýný özgürce kullanabilen ve birbirlerinin karþýsýna hak eþitliðiyle çýkan kimseler gerekir, iþte bu “özgür” ve “eþit” kiþileri yaratmak, kapitalist üretimin baþlýca çalýþmalarýndan biri oldu. Bu, baþlangýçta, yalnýz yarý-bilinçli, üstelik dinsel kýlýða büründürülmüþ tarzda oldu ise de, lüterci ve kalvinci reformdan sonra, insanýn yalnýzca tam istenç özgürlüðü içinde yaptýðý iþlerden tümüyle sorumlu olduðu ve ahlaki olmayan eyleme zorlayan her baskýya direnmenin ahlaki ödev olduðu ilkesi yerleþmiþtir. Ama bu, o zamana kadarki evlenme baðýtý ile riasýl uyuþuyordu? Evlilik, burjuva anlayýþa göre bir sözleþmeydi, hukuksal bir iþti, ve en önemli hukuksal iþti; çünkü iki insanýn bedenini ve ruhunu ömür boyunca baðlýyordu. Artýk biçimsel bakýmdan gönüllüce bitiriliyordu; katýlanlar “evet” demeden iþlemiyordu. Ama bu “evet” sözcüðünün nasýl söyletildiði ve gerçek evlilik baðýtçýlarýnýn kimler olduðu çok iyi biliniyordu. Ama bütün öbür sözleþmelerde gerçek karar özgürlüðü isteniyor idiyse, bunda neden istenmesindi? Eþleþmesi gerekecek iki genç kiþinin, kendilerini, bedenlerini ve organlarýný özgürce kullanma haklarý yok muydu? Cinsel aþk þövalyelikle moda olmamýþ mýydý, þövalyesel zina aþký karþýsýnda karý-kocanýn aþký onun gerçek burjuva biçimi deðil miydi? Birbirini sevmek karý-kocanýn Ödeviyse, seviþenlerin görevi de birbirleriyle evlenmek ve baþka hiç kimseyle evlenmemek deðil miydi? Seviþenlerin bu hakký, ana-babanýn, hýsýmlarýn ve öbür evlilik aracýlarýnýn ve çöpçatanlarýn hakkýndan daha üstün deðil miydi? Özgür kiþisel sýnama (Prüfung) hakký kiliseye ve dine hiç çekincesiz girdiyse yaþlýlarýn, genç kuþaðýn bedeni, [sayfa 166] ruhu, gücü, mutluluðu ve mutsuzluðu üzerinde egemen olma katlanýlmaz isteði karþýsýnda nasýl eli-kolu baðlý durulabilirdi? Bu sorunlar, toplumun bütün eski baðlarýnýn gevþediði ve kalýt alýnmýþ bütün kavramlarýn sarsýldýðý bir çaðda, ortaya atýlmalýydý. Dünya bir çýrpýda on kat büyümüþtü; bir yarýkürenin dörtte-biri yerine, þimdi, Batý Avrupalýlarýn gözleri önünde bütün bir yerküre duruyordu ve onlar öbür yedi dörtte-bire de sahip olmak için ivecenlik ediyorlardý. Ve eski, dar ülke sýnýrlarý gibi, yukarda sözü edilen bin yýllýk ortaçað düþünce tarzýnýn sýnýrlarý da ortadan kalkýyordu. Ýnsamn dýþ gözlerinin önünde olduðu gibi, içgözlerinin önünde de sonsuz geniþ bir ufuk açýlýyordu. Hindistan’ýn zenginlikleri, tatlý, ama burjuva ölçüde coþturuculuklarý ve Meksika ve Potosi ocakla- 158 Kadýn ve Aile rýndaki varlýklarý ile altýn ve gümüþ karþýsýnda baþtan çýkan genç adam için saygýnlýðý iyi karþýlamanýn, kuþaklarca kalýt alýnmýþ þerefli lonca üstünceliklerinin (imtiyazlarýnýn) ne deðeri olurdu. Burjuvazinin gezici þövalyelik çaðýydý; onun da romantikliði ve son tahlilde burjuva amaçlarý vardý. Yükselmekte olan burjuvazinin, özellikle kurulu düzenin en çok sarsýldýðý protestan ülkelerde, evlilik için de özgürlüðü gittikçe daha çok tanýmasý ve yukarda anýlan tarzda uygulanmasý böyle oldu. Evlilik sýnýf-evliliði olarak kalýyordu, ama [evliliðe] katýlanlara sýnýf içinde belirli bir seçme özgürlüðü býrakýlýyordu. Ve þiirsel dile getirmelerde olduðu gibi ahlaki teoride de, hiçbir þey, kâðýt üzerinde eþlerin karþýlýklý cinsel sevgisine ve gerçek özgür anlaþmasýna dayanmayan hiçbir evlilikten daha saðlam deðildi. Kýsacasý, aþk evliliði, yalnýz droit de l’homme*] olarak deðil, istisnai bir biçimde droit de la femme** olarak da, insan hakký olarak kabul edildi. Ama bu insan hakký, bütün öbür sözde insan haklarýndan bir noktada ayrýlýyordu. Bunlar pratikte egemen sýnýfa, burjuvaziye özgü kalýr ve ezilen sýnýfa, proletaryaya, dolaylý ya da dolaysýz çok görülür iken, burada tarihin cilvesi gene beklendiði gibi oluyordu. Egemen sýnýf bilinen ekonomik etkilerin [sayfa 167] egemenliðinde kalýr ve bundan ötürü yalnýz istisnai durumlarda gerçekten özgürce kararlaþtýrýlmýþ evlilikleri olur, oysa, gördüðümüz gibi, böyle evlilikler egemenlik altýndaki sýnýf için kuraldýr. Bundan dolayý, evlilik baðýtýnýn tam özgürlüðü, kapitalist üretimin ve onun yarattýðý mülkiyet iliþkilerinin ortadan kaldýrýlmasý, eþ seçmede bugün hâlâ pek büyük bir etkisi bulunan bütün ikincil ekonomik saygýnlýklarý þilince, ancak o zaman saðlanabilir. O zaman, karþýlýklý duygudaþlýktan baþka hiçbir güdü de kalmaz. Ama cinsel aþk doðasý gereði [baþkalarýný] dýþarýcý (ausschliesslich) olduðu için -bu dýþarýcýlýk günümüzde yalnýz kadýnda tümüyle gerçekleþmesine karþýn-, cinsel aþka dayalý evlilik de doðasý gereði tek-eþli-evliliktir. Grup evliliðinden tek-eþli-evliliðe ilerlemeye özellikle kadýnýn iþi gözüyle bakan Bachofen’in ne kadar haklý olduðunu görmüþtük; yalnýz çift-eþli-evlilikten (Paarungsche) tekeþliliðe geliþme erkeklerin yararýnadýr; ve tarihsel olarak, sonucu kadýn* Hem “insan hakký” hem “erkek hakký” anlamýna gelir. -ç. ** Kadýn hakký -ç. Kadýn ve Aile 159 larýn durumunun kötüleþmesi ve erkeklerin sadakatsizliðinin kolaylaþtýrýlmasý olmuþtur. Dolayýsýyla, erkeklerin alýþkanlýk halindeki bu sadakatsizliðine kadýnlarýn katlanmasýna yolaçan nedenleri -kendi varlýklarý ve daha çok da çocuklarýn geleceði için duyduklarý kaygý-doðuran ekonomik koþullar kalkarsa, kadýnýn böylelikle eriþeceði eþit durum, þimdiye kadarki bütün deneyime göre, daha fazla ölçüde þu sonucu verecektir: Erkekler, kadýnlarýn çok-kocalý (polyandrisch) olduðundan daha çok tekeþli (monogam) olacaktýr. Ama tekeþliliðin kesinlikle yitireceði þey, ona mülkiyet iliþkilerinden doðmuþ olmasýyla damgasýný vuran bütün karakterlerdir; ve bunlar, birincisi erkeðin üstünlüðü ve ikincisi evliliðin bozulmazlýðýdýr. Evlilikte erkeðin üstünlüðü, onun ekonomik üstünlüðünün düpedüz sonucudur ve onunla . birlikte kendiliðinden çöker. Evliliðin bozulmazlýðý kýsmen tekeþliliðin doðduðu ekonomik durumun, kýsmen de bu ekonomik durum ile tekeþlilik arasýndaki baðlantýnýn henüz gereði gibi anlaþýlmadýðý ve dinsel olarak abartýldýðý çaðdaki geleneðin sonucudur. Bu bozulmazlýk bugün bin türlü bozulmuþtur. Yalnýz aþka dayalý evlilik ahlaki ise, yalnýz aþkýn varolagittiði evlilik ahlakidir. Ama bireysel cinsel aþk nöbetinin süresi bireylere göre, özellikle erkeklerde, çok farklýdýr; [sayfa 168] ve sevginin tümüyle sona ermesi, ya da yeni bir tutkulu aþkla yitirilmesi, boþanmayý toplum için de, her iki yan için de, iyi bir iþ haline getirir. Yalnýz, insanlar bir boþanma davasýnýn yararsýz çamurlarýna batmaktan korunacaktýr. Öyleyse, kapitalist üretimin yakýn olan süpürülmesinden sonra cinsel iliþkilerin düzenlenmesi üzerine bugünden öngörebileceðimiz þey, özellikle olumsuz türdendir. Çoðunlukla çökecek olanla sýnýrlýdýr. Peki ama ne olacak? Bu, yeni bir kuþak yetiþince belli olacak: yaþamlarýnda bir kadýný parayla ya da baþka bir toplumsal güç aracýlýðýyla satýn almak durumunda asla kalmamýþ erkeklerden, ve gerçek aþktan baþka hiçbir güdüyle kendini bir erkeðe vermek, üstelik ekonomik sonuçlardan korkup kendini sevdiðine sunmaktan kaçýnmak durumunda asla kalmamýþ kadýnlardan bir kuþak, iþte bu insanlar varolunca, bugün yapmalarý gerektiðine inanýlan þeye hiç kulak asmayacaklar, kendi pratiklerini ve her bireyin pratiðini yargýlayacak kamuoyunu kendileri yaratacaklardýr - nokta. Þimdi, epeyce uzaklaþtýðýmýz Morgan’a dönelim. Uygarlýk dönemi sýrasýnda geliþmiþ toplumsal kurumlarýn tarihsel incelemesi, 160 Kadýn ve Aile onun kitabýnýn çerçevesini aþar. Onun için, bu çað boyunca tekeþliliðin baþýndan geçecekler onu pek az uðraþtýrýr. O da, tekeþli ailenin geliþmesinde cinslerin tam hak eþitliðine doðru bir ilerleme, bir yaklaþma görür; bununla birlikte bu amaca eriþildiðini sanmaz. Ama der ki: “ailenin ardarda dört biçimden geçtiði ve þimdi beþinci bir biçimde bulunduðu olgusu kabul edilirse, bu biçimin gelecek için sürekli olup olamayacaðý sorusu ortaya çýkar. Olanaklý biricik yanýt þudur: Týpký þimdiye kadar olduðu gibi, bu biçim, toplum geliþtiði ölçüde geliþmekte, toplum deðiþtiði ölçüde deðiþmek zorundadýr. Bu biçim, toplumsal sistemin yaratýcýsýdýr ve onun geliþme durumunu yansýtacaktýr. Tekeþli aile, uygarlýðýn baþlangýcýndan beri, ve çok belirgin olarak modern çaðda iyileþtiði için, hiç deðilse, her iki cinsin eþitliðine ulaþýlýncaya kadar, daha da yetkinleþme gücü vardýr. Tek-eþli-aile uzak gelecekte toplumun istemlerini karþýlayamaz duruma düþerse, ardýlýnýn hangi nitelikte olacaðýný önceden söylemek olanaksýzdýr.” [sayfa 169] F. Engels, ayný yapýt, s. 77-84. Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, s. 80-87. * Özgürler ile köleler arasýndaki ayrýmýn yanýnda, varlýklýlar ile yoksullar arasýndaki ayrým da ortaya çýktý - yeni iþ-bölümüyle birlikte toplumda yeni bir sýnýflara ayrýlma. Bireysel aile baþkanlarýnýn mülkiyet farklarý, eski komünist ev topluluðunu varlýðýný sürdürdüðü her yerde parçalar; onunla birlikte topraðýn bu topluluk için ortaklaþa iþlenmesine son verir. Ekilebilir toprak, tek tek ailelere kullanmalarý için önce geçici, sonra sürekli olarak býrakýlýr; tam özel mülkiyete geçiþ, çift-eþli-evlilikten (Paarungsche) tekeþliliðe geçiþle birlikte ve ona koþut olarak kerte kerte tamamlanýr. Tek-eþli-aile (Einzelfamilie) toplumda ekonomik birim olmaya baþlar. F. Engels, ayný yapýt, s. 159. Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, s. 169-169. * Uygarlýðýn kendisiyle birlikte baþladýðý meta üretimi aþamasý, Kadýn ve Aile 161 ekonomik olarak, 1. madenî paranýn, onunla birlikte para-sermayenin, faizin ve tefecinin; 2. üreticiler arasýnda aracýlýk eden tüccarlarýn; 3. özel mülkiyetin ve ipoteðin; 4. egemen üretim biçimi olarak köle emeðinin baþlamasýyla belirlenir. Uygarlýða uygun düþen ve onunla birlikte baþatlaþan aile biçimi, tekeþliliktir, erkeðin kadýna egemenliðidir, ve toplumun ekonomik birimi olarak tek-eþli-ailedir. Uygarlaþmýþ toplumun özeti, bütün tipik dönemlerde hiç istisnasýz egemen sýnýfýn devleti olan ve aslýnda, bütün durumlarda, ezilen, sömürülen sýnýflarýn baský altýnda tutulmasýna yarayan makine olarak kalan devlettir. F. Engels, ayný yapýt, s. 170-171. Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, s. 181. * Öte yandan, toplumsal koþullarýmýz o türlüdür ki, bir erkeðin bir kadýna büyük bir haksýzlýk etmesi resmen kolay-laþtirýlýr, ve kendisini böyle suçtan aklayabilecek kaç erkek [sayfa 170] vardýr? Gidin, kadýnlar sizi saymýyor! diyordu bunu kendi deneyimiyle bilen en ululardan biri. F. Engels, “Brief an Louise Kautsky. am 11. Oktober 1888 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band 37, Berlin 1967, s. 107. * ...Bu vesileyle, zina yasaðý için biraz veri. Onu kullanabilecek misiniz, elbete bilmiyorum. Konu huylandýrýcýdýr, ve deðinmek yararlý olmaktan çok zararlý mýdýr, deðil midir, bilmelisiniz. Ne olursa olsun, ahlaki darkafalýlýða düþmeden bu buyruðun nasýl ele alýnabileceði konusunda size bir yol göstermek istedim, ve elimin altýnda bulunduðu kadarýyla, bu olay üzerine tarihsel veri derlemek size herhalde yararlý olabilir. F. Engels, “Brief an Eduard Bernstein am 12. Maerz 1881 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band 35, Berlin 1967, s. 169. * 162 Kadýn ve Aile Þimdi rahatsýzlýk böylesine önemliyse -neden ötürü olursa olsun, farketmez- ki ciddi olarak ayrýlma kararýndasýnýz, görünüþe göre her þeyden önce kadýnýn ve erkeðin günümüz koþullarýndaki durumlarýnýn farklýlýðý iyice düþünülmelidir. Ayrýlma, erkeðe toplumsal bakýmdan kesinlikle zarar vermez, bütün toplumsal konumunu korur, yeniden bekar oluverir. Kadýn bütün konumunu yitirir, her þeye yeni baþtan ve daha da güçleþmiþ koþullarda baþlamak zorundadýr. Bundan ötürü, kadýn ayrýlmaktan sözederse, erkek her þeyi yapabilir, alçaimaksýzm ondan dilekte bulunabilir ve ona yalvarabilir; oysa erkek ayrýlmayý yalnýzca þöyle bir anýþtýrýrsa, o zaman kadýn, kendine saygýsý varsa, onun sözünü hemen senet saymaya nerdeyse zorlanmýþ olur. F. Engels, “Brief an Karl Kautsky am 17. Oktober 1888 aus London”, Marks-Engels, Werke, Band 35, s. 114-115. * Bay Dühring’in diþi cins üzerine olan soylu düþünceleri, bugünkü topluma yönelttiði þu suçlamalardan anlaþýlýr: [sayfa 171] “Orospuluk, insanýn insana satýlmasýna dayalý baský toplumunda, zorla evliliðin erkekler yararýna olan kendiliðinden anlaþýlýr tamlayaný olarak geçerlidir, ve kadýnlar için buna benzer bir þey olmamasý, en kavranýlýr ve en anlamlý bir olgudur.” Bu kompliman için Bay Dühring’in kadýnlardan alacaðý teþekkürü, dünyada hiçbir þey pahasýna devþirmek istemezdim. Bununla birlikte, bay Dühring, kadýn kayrasýnýn (lütfunun) artýk hiç de alýþýlmamýþ bir þey olmayan bu gelir türünü tümüyle bilmiyor olabilir mi? Ama bay Dühring dava vekili adayý olmuþtu ve benim zamanýmda, otuzaltý yýl önce, asteðmenlerin sözünü etmezsek, dava vekilliði adaylýðý (Referendarius) ile kadýn kayrasýnýn (Schisrzenstipendiarius!) çoðu zaman uyaklý düþtüðü Berlin’de oturmaktadýr! F. Engels, Herrn Eugen Dührings Umývalezung der Wissenschaft, Marks-Engels, Werke, Band 20, Berlin 1962, s. 303. F. Engels, Anti-Dühring, s. 504-505. * Kadýn ve Aile 163 Köln, 18 Aralýk. Rheinische Zeitung, boþanma yasasý tasarýsý ile ilgili olarak, tutarsýzlýðýný ona þimdiye kadar hiçbir yanýn kanýtlamadýðý tümüyle apayrý bir konumu benimsedi. Rheinische Zeitung, þimdiye kadarki Prusya evlilik yasalarýný gayri ahlaki, boþanma nedenlerinin þimdiye kadarki sayýsýzlýðýný ve açýksaçýklýðýný, bütün eski Prusya yargýlama yönteminde yürüklükte olan prosedürü konunun deðerine elveriþsiz bulduðu kadarýyla, tasarýdan yanadýr. Buna karþýlýk Rheinische Zeitung yeni tasarýya aþaðýdaki ana itirazlarda bulundu: 1. Bir reform yerine yalnýzca bir gözden geçirmeye (Revision’a) gidilmiþ, demek ki, Prusya eyalet (Land) hukuku temel yasa olarak alýkonmuþtur, böylece büyük bir eksiklik ve belirsizlik doðmuþtur; 2. yasama, evliliði ahlaki deðil, tersine, dinsel ve kiliseyle ilgili bir kurum gibi ele almýþtýr, demek ki evliliðin dünyevi varlýðý tanýnmamýþtýr; 3. prosedür çok kusurludur ve çeliþkili öðelerin dýþsal bir bileþimidir; 4. bir yandan polisiyle, evlilik kavramýyla çeliþen sertlikler, öte yandan sözde eþitlik nedenlerine karþý çok aþýrý bir yumu-þaklýk tanýnmamalýdýr; 5. tasarýnýn bütün kapsamý [sayfa 172] mantýklý sonuç çýkarma, kesinlik, açýklýk ve köklü görüþ noktalarý bakýmýndan istendiði gibi deðildir. Tasarýnýn karþýsýnda olanlar bu eksikliklerden birini kýnadýklarý oranda, bundan ötürü onlarla uyuþuyoruz, buna karþýlýk eski sistemi koþulsuz savunmalarýný asla onayamayýz. Daha önce söylediðimiz sözü bir daha yineliyoruz: “Yasama ahlakiliði buyurmazsa, gayri ahlakiliði hukuken çok daha az geçerli tanýyabilir.” Bu, muhaliflerin (kiliseyle ilgili kapsamýn ve anýlan öbür eksiklerin muhalifi deðiller) düþünüþünün neye dayandýðýný sorarsak, bize hep istençlerinin tersine evlenmiþ çiftlerin mutsuzluðundan sözediyorlar. Mutçu (eudaemonistisch) bir görüþ noktasýný benimsiyorlar, yalnýz iki bireyi düþünüyorlar, aileyi unutuyorlar, hemen her boþanmanýn bir ailenin daðýlmasý olduðunu ve, salt hukuksal açýdan bile, çocuklarýn ve yeteneklerinin keyfî yeðlemeden ve doðuracaðý yýkýmdan baðýmsýz kýlýnamayacaðýný unutuyorlar. Evlilik ailenin temeli olmasaydý, arkadaþlýktan daha az yasama konusu olurdu. Onlar yalnýz karý-kocanýn bireysel istencini, ya da, daha doðrusu özgür istencini gözönünde tutuyorlar, ama evliliðin istencini, bu iliþkinin ahlaki özünü gözönünde tutmuyorlar. Oysa yasakoyucu kendini bir doða bilgini gibi görmelidir. O, yasalarý yapmaz, türetmez, yalnýzca formülleþtirir, ruhsal iliþkilerin içsel yasalarýný bilinen olumlu (positi- 164 Kadýn ve Aile ve) yasalar halinde dile getirir. Yasakoyucu sorunun özünün yerine kendi düþüncelerini geçirir geçirmez ölçüsüz özgür istençten ötürü kýnanmak gerektiði gibi, yasakoyucu da, özel kiþiler sorunun özüne aykýrý olarak kendi kaprislerini kabul ettirmek isterlerse, bunu ölçüsüz özgür istenç olarak görmekte daha az haklý deðildir. Hiç kimse, evlenmeye zorlanmaz; ama herkes, evlenir evlenmez, evlilik yasalarýna boyun eðmeye zorlanmalýdýr. Bir kimse evlenirse, evliliði bir yüzücünün suyun ve aðýrlýðýn doðasýný ve yasalarýný bulduðundan daha çok bulmaz, yaratmaz. Bundan ötürü evlilik onun özgür istencine uymaz, ama onun özgür istenci evliliðe uymak zorundadýr. Kim özgür istençle evliliði bozarsa, þunu öne sürer: Özgür istenç, yasasýzlýk, evliliðin yasasýdýr, çünkü hiçbir saðduyulu, kendi davranýþlarýný üstüncelikli davranýþlar, yalnýz onu ilgilendiren davranýþlar saymaya kalkmayacaktýr, daha çok yasalý, herkesi ilgilendiren davranýþlar olarak ilan edecektir. Peki, siz neye karþý çýkýyorsunuz? [sayfa 173] Özgür istencin yasa koymasýna, ama ayný anda, yasakoyucuyu özgür istençlilikle suçladýðýnýz yerde, özgür istenci elbette yasa yapmak istemeyeceksiniz. Hegel der ki: Kendinde, kavrama göre, evlilik ayrýlmazdýr, ama yalnýz kendinde, yani yalnýz kavramýna göre. Bununla evlilik üzerine özgün hiçbir þey söylenmiyor. Bütün ahlaki iliþkiler, gerçekleri varsayýlýnca kolaylýkla inanýldýðý gibi, kendi kavramlarýna göre çözülmezdir. Gerçek bir devlet, gerçek bir evlilik, gerçek bir arkadaþlýk çözülmezdir, ama hiçbir devlet, hiçbir evlilik, hiçbir arkadaþlýk kendi kavramlarýna kesinlikle uymaz, ve ailede bile olsa gerçek arkadaþlýk gibi, dünya tarihinde gerçek devlet gibi, devlet de gerçek evlilik de çözülürdür. Ahlaki hiçbir varlýk, kendi gerçekliðine uygun deðildir, ya da hiç deðilse uygun olmak zorunda deðildir. Bir varlýðýn kendi belirlenimine (Bestimmung) kesinlikle daha çok uymadýðý o doðada çözülmenin ve ölümün kendiliðinden göründüðü gibi, dünya tarihinin bir devletin devlet ideasý ile pek çok çatýþtýðýna, varolagitmeye yaraþmadýðýna karar vermesi gibi, devlet de, varolan bir evliliðin hangi koþullarda bir evlilik olmaktan çýktýðýna karar verir. Boþanma þu açýklamadan baþka bir þey deðildir: Varlýðý yalnýz görünüþ ve aldatmaca olan bu evlilik, ölmüþ bir evliliktir. Bir evliliðin ölüp ölmediðine ne yasakoyucunun özgür istenci ne de özel kiþilerin özgür istenci deðil, tersine yalnýzca olgunun özü karar verebilir; çünkü bir ölüm açýklamasý, bilindiði gibi, oluntuya (Tatbe- Kadýn ve Aile 165 stand) baðlýdýr ve katýlan yanlarýn isteklerine baðlý deðildir. Ama onlar fiziksel ölümde anlamlý, yadsýnamaz kanýtlar isterlerse, yasakoyucu yalnýzca ahlaki bir ölümün en þaþmaz belirtilerine göre saptamada bulunamaz; çünkü ahlaki iliþkilerin yaþamýný korumak onun yalnýz hakký deðildir, tersine, görevidir, kendi varlýðýný koruma görevidir! Güvenilirlik, ahlaki bir iliþkinin varlýðýnýn artýk onun özüne uymadýðý koþullarýn önyargýlar belirtilmeksizin bilimin duruma ve genel anlayýþa uygun ölçümü, halk istencinin bilinçli dýþavurumunun yasasý o istençle birlikte ve onun aracýlýðýyla yaratýlýrsa, ancak o zaman hiç kuþkusuz var olur. Boþanmanýn kolaylaþtýrýlmasý ya da güçleþtirilmesi üzerine ek bir sözümüz daha var: Dýþsal her çarpma, her yaralama [sayfa 174] doðal bir cismi ortadan kaldýrýrsa, onu saðlýklý, saðlam, gerçekten biçimlenmiþ sayar mýsýnýz? Arkadaþlýðýnýzýn en küçük rastlantýlara dayanamayacaðý ve her kaprisin karþýsýnda çözülmek zorunda olduðu bir aksiyom gibi konursa, kendinizi aþaðýlanmýþ saymaz mýsýnýz? Oysa yasakoyucu, evlilik bakýmýndan, yalnýz onun ne zaman çözülebileceðini, dolayýsýyla özüne göre çözülmüþ olduðunu belirleyebilir. Yargýsal çözülme içsel çözülmenin yalnýzca tutanaða geçirilmesi olabilir. Yasakoyucunun görüþ noktasý, zorunluðun görüþ noktasýdýr. Demek ki yasakoyucu, evliliði hiç zarar görmeksizin birçok aykýrýlýða baþarýyla dayanabilecek kadar güçlü sayarsa, evliliði yüceltir, onun derin ahlaki özünü tanýr. Bireylerin isteklerine karþý yumuþaklýk, bireylerin özüne karþý, onlarýn ahlaki iliþkilerde beliren ahlaki saðduyusuna karþý bir sertliðe dönüþür. Son olarak, Ren Ülkesinin (Renanya’nýn) kendisiyle birlikte olmalarýyla övündüðü güç boþanýlan ülkeler bazý bakýmlardan ikiyüzlülük ile suçlanýrlarsa, buna ancak ivecenlik diyebiliriz. Ancak onlarý kuþatan ahlak bozukluðunun sýnýrlarýný aþmayan bir kavrayýþ, örneðin Ren Eyaletinde gülünç bulunan ve olsa olsa ahlaki iliþki kavramýnýn nasýl yitip gittiðine ve her ahlaki olgunun bir masal ve bir yalan gibi anlaþýlabildiðine bir kanýt olarak kabul edilen ayný suçlamayý göze alabilir; böyle yasalarýn kaçýnýlmaz, insanýn saygýsýný kazanmamýþ sonucu bir yanýlgýdýr; bu yanýlgý, maddesel horgörüden ideal horgörüye geçmekle ve ahlaki-doðal güçler karþýsýndaki bilinçli boyun eðme yerine ahlaküstü ve doðaüstü bir otoriteye karþý bilinçsiz bir boyun eðmeyi istemekle ortadan kaldýrýlamaz. 166 Kadýn ve Aile K. Marks, “Der Ehescheidungsgesetzentwurf’, Marks-Engels, Werke, Band 1, Berlin 1956, s. 148-151. W. I. Lenin, “Über das Selbstbestirnmungsrecht der Nationen”. * Boþanma sorununu alalým. Rosa Luxemburg, makalesinde tek tek bütün bölgelerin tam özerkliðiyle merkezileþtirilmiþ bir devlette, yasamanýn en önemli dallarýnýn, bu arada boþanmayla ilgili yasamanýn, merkezî parlamentoya býrakýlmak [sayfa 175] gerektiðini yazýyor. Bu boþanma özgürlüðünü demokratik devletin merkezî yönetimin gücüyle güvenceleme kaygýsý tümüyle kavranýrdýr. Gericiler boþanma özgürlüðüne karþýdýrlar, onun “dikkatle ele alýnmasýný” isterler ve “ailenin çöküþü” demek olduðunu haykýrýrlar. Buna karþý demokrasi, gericilerin ikiyüzlülük ettiklerini ve gerçekte polisin ve bürokrasinin tam yetkisini, bir cinsin üstünceliklerini ve kadýnýn en kötü biçimde ezilmesini savunduklarýný; gerçekte boþanma özgürlüðünün aile baðlarýnýn “kopmasý” olmadýðýný, tam tersine, uygar toplumda biricik olanaklý ve sürekli temel üzerinde saðlamlaþtýrýlmasý demek olduðunu algýlamaktýr. Kendi yazgýsýný belirleme (Selbstbestimmung) özgürlüðünü, yani ayrýlma özgürlüðünü savunanlarý ayrýlýkçýlýkla (Separatismus) suçlamak, boþanma özgürlüðünü savunanlan aile baðlarýný koparmayý istemekle suçlamak gibi ayný aptallýk ve ayný ikiyüzlülüktür. Bunun gibi, burjuva toplumda, burjuva evliliðin dayandýðý üstüncelikleri ve satýn alýnabilirliði savunanlarýn boþanma özgürlüðüne karþý çýkmasý, kapitalist devlette kendi yazgýsýný belirleme özgürlüðünün, yani uluslarýn ayrýlma özgürlüðünün reddi, yalnýzca egemen ulusun ve yönetimde polis yöntemlerinin üstünceliklerini demokratik yöntemlerin zararýna savunmak demektir. W. I. Lenin, “Über das Selbstbestimmungsrecht der Nationen”, Werke, Band 20, Berlin 1961, s. 426. V. Ý. Lenin, “Uluslarýn Kendi Kaderlerini Tayin Hakký”. Uluslarýn Kaderlerini Tayin Hakký, Sol Yayýnlarý, Ankara 1989, s. 89-90. * Ayný þey boþanma sorunu için de geçerlidir. Ulusal sorunla Kadýn ve Aile 167 ilgili tartýþmada bu sorunu Rosa Luxemburg’un ortaya attýðýný okura anýmsatalým. Rosa Luxemburg, devletin içinde özerkliði (bölgelerin, eyaletlerin) savunmada sosyal-demokrat merkeziyetçiler olarak bizim, aralarýnda boþanmayla ilgili yasamanýn da bulunduðu en önemli devlet sorunlarýný, merkezî devlet gücüne, merkezî parlamentoya býrakma kararýný benimsememiz gerektiði doðru görüþünü dile getirdi. Boþanma örneði açýkça gösteriyor ki, boþanma [sayfa 176] özgürlüðünü hemen istemeden demokrat ve sosyalist olunamaz; çünkü bu özgürlüðün yokluðu, ezilen cins için, kadýn için ek bir boyunduruktur - kocadan ayrýlma özgürlüðünü tanýmanýn bütün kadýnlarý kocalarým býrakmaya özendirmek olmadýðýný farketmek asla güç deðilse de! P. Kiyevski “itiraz ediyor”. “Bu hak (boþanma hakký) kadýnýn kocasýný býrakmak istediði hallerde, kadýn bunu gerçekleþtiremeyecek olursa, neye benzer? Ya da bu gerçekleþtirme üçüncü kiþilerin istencine, ya da, daha kötüsü, bu kadýnýn yerine geçmek isteyen kadýnlarýn istencine baðlý olursa? O zaman bu türlü bir hakkýn ilaný için çabalar mýydýk?? Elbette hayýr!” Bu itiraz gösteriyor ki, demokrasi ile kapitalizm arasýndaki iliþki genellikle hiç kavranmýyor. Kapitalizmde ezilen sýnýflarýn demokratik haklarýný “gerçekleþtirmelerini” olanaksýz kýlan iliþkiler özel durumlar olarak deðil, tersine, tipik görüngüler olarak- egemendir. Kapitalizmde boþanma hakký pek çok halde gerçekleþtirilemez; çünkü ezilen cinse ekonomik bakýmdan baþeðdirilmiþtir; çünkü kapitalizmde kadýn, kapitalizmde demokrasinin de belirli bir doða olduðu gibi, yatak odasýna, çocuk odasýna ve mutfaða kapatýlmýþ “ev-kölesidir”. “Kendi” halk yargýcýný, memurunu, öðretmenini, jüri üyesini vb. seçme hakký, kapitalizmde, pek çok durumda, iþçinin ve köylünün ekonomik uþaklaþtýrýlmasý yüzünden gerçekleþmez. Ayný þey demokratik cumhuriyet için de geçerlidir: Bütün sosyal-demokratlar kapitalizmde demokratik cumhuriyetin bile yalnýzca burjuvazi aracýlýðýyla memurlarýn baþtan çýkarýlmasýna ve borsa ile hükümetin baðlaþmasýna vardýðýný bildikleri halde, programýmýz demokrasiyi “halkýn kendi egemenliði” olarak “ilan etmektedir”, Yalnýz düþünmeye yeteneksiz ve marksizmi hiç bilmeyen kiþiler bundan þu sonucu çýkarýrlar: cumhuriyet deðersiz olduðuna 168 Kadýn ve Aile göre, boþanma özgürlüðü deðersizdir, demokrasi deðersizdir, uluslarýn kaderlerini belirleme hakký deðersizdir! Ama marksistler bilirler ki, demokrasi sýnýf baskýsýný ortadan kaldýrmaz, ama yalnýzca sýnýf savaþýmýna daha yalýn, geniþ, açýk, kesin bir biçim verir; bizim gereksindiðimiz de budur. Boþanma özgürlüðü ne kadar tamsa, kadýn için “ev-köleliði”nin kaynaðýnýn kapitalizm olduðu ve hak yoksunluðu [sayfa 177] olmadýðý o kadar bellidir. Devlet düzeni ne kadar demokratikse, iþçiler için kötülüklerin kökünün kapitalizm olduðu ve hak yoksunluðu olmadýðý o kadar bellidir. Ulusal hak eþitliði ne kadar tamsa (ki, ayrýlma özgürlüðü olmaksýzýn tam deðildir) ezilen uluslarýn iþçileri için baþlýca kötülüðün kapitalizm olduðu ve hak yoksunluðu olmadýðý o kadar bellidir vb. Ve bir daha söyleyelim: marksizmin abecesini býktýrýncaya kadar yinelemek zorunda kalmak sýkýcýdýr; ama P. Kiyevski onu bilmiyorsa ne yapalým? P. Kiyevski, boþanma üzerine Hazýrlýk Komitesi bir dýþ ülke yazmanýnýn, Semkovski’nin, ansýdýðým kadarýyla Paris’te yayýnlanan Golos’ta konuþtuðu gibi konuþuyor. Kuþkusuz, Semkovski boþanma özgürlüðünün bütün kadýnlarý kocalarýný býrakmaya çaðýrmak olmadýðýný, ama bir kadýna bütün öbür erkeklerin sözkonusu hanýmýn kocasýndan daha iyi olduðu gösterilmeye kalkýlýrsa, o zaman bunun ayný kapýya çýktýðýný kanýtlýyordu!! Semkovski, kanýtlamasýnda bir maskaralýðýn, sosyalist ve demokrat yükümlülüklerin ihlali olmadýðýný unutuyordu. Semkovski herhangi bir kadýný bütün öbür erkeklerin kocasýndan daha iyi olduðuna inandýrsaydý, bunu hiç kimse bir demokratýn görevlerine bir sataþma olarak anlamazdý; olsa olsa þöyle denirdi: Büyük maskaralýklar olmaksýzýn hiçbir büyük parti olmaz! Ama Semkovski boþanma özgürlüðünü reddeden, örneðin kendisini býrakmak isteyen karýsýna karþý yargýyý, polisi ya da kiliseyi harekete geçiren bir insaný savunmayý ve ona demokrat demeyi düþünüverdiyse, o zaman -inanýyoruz ki- Semkovski’nin dýþ ülke yazmanlýðýndaki meslektaþlarý bile, her ne kadar en iyi sosyalistler deðilseler de, onunla dayanýþmazlar! Gerek Semkovski, gerek P. Kiyevski boþanma üzerine konuþtular, sorunu anlamadýklarýný gösterdiler, ve iþin özüne dokunmadýlar. Bütün demokratik haklar gibi boþanma hakký da kapitalizmde güç gerçekleþtirilebilir, koþullu, sýnýrlý, iyice biçimsel bir karakter Kadýn ve Aile 169 taþýr, ve buna karþýn dürüst bir sosyal-demokrat, bu hakký reddedenleri, deðil sosyalist, demokrat bile saymaz. Ve iþin özü budur. Bütün “demokrasi”, kapitalizmde çok sýnýrlý ve çok koþullu olarak gerçekleþtirilebilen “haklar”m ilanýndan ve gerçekleþtirilmesinden baþka [sayfa 178] bir þey deðildir; ama bu ilan olmadan ve bu haklar için doðrudan doðruya hemen savaþým olmadan ve yýðýnlar böyle bir savaþým düþüncesiyle eðitilmeden sosyalizm olanaksýzdýr. P. Kiyevski bunu kavramadýðý içindir ki, özel konusuyla ilgili ana soruna, yani þu soruna da makalesinde hiç deðinmedi: Biz sosyal-demokratlar ulusal baskýyý nasýl ortadan kaldýracaðýz? P. Kiyevski, boþ sözlerle, örneðin dünyanýn nasýl “kana boyanacaðý” vb. ile yetindi. (Konuyla hiç ilgisi olmayan bir þey.) Gerçekte geriye kalan bir tek þey var; Sosyalist devrim her þeyi çözecektir! Ya da, P. Kiyevski’nin görüþünden yana olanlarýn bazan söyledikleri gibi: kendi yazgýsýný belirleme hakký, kapitalizmde olanaksýz ve sosyalizmde ise gereksizdir. Bu, teorik olarak anlamsýz, pratik ve politik olarak þovenist bir anlayýþtýr. Bu anlayýþ, demokrasinin anlamýnýn kavranmadýðýna tanýklýk ediyor. Sosyalizm, demokrasi olmaksýzýn iki bakýmdan olanaksýzdýr: 1. Proletarya demokrasi uðruna savaþýmla devrime hazýrlanmazsa, sosyalist devrimi yapamaz; 2. Demokrasi tam gerçekleþtirilmeden utkun sosyalizm kendi zaferini savunamaz ve insanlýk için devletin çözülüp daðýlmasý gerçekleþemez. W. I. Lenin, “Über eine Karlkatür auf den Marxismus”, Werke, Band 23, Berlin 1960, s. 67-69. V. Ý. Lenin, Emperyalist Ekonomizm - Marksizmin Bir Karikatürü, Sol Yayýnlarý, Ankara 1991, s. 70-73. * Burjuva ülkelerinin, evlenme, boþanma ve evlilik-dýþý çocuklarla ilgili yasalarýyla ve bu alandaki gerçek durumla en ufak bir tanýþýklýk bile, konuyla ilgilenen herkese, en demokratik burjuva cumhuriyetlerinde bile, modern burjuva demokrasisinin, bu bakýmdan, kadýnlara ve evlilik-dýþý doðmuþ çocuklara karþý gerçekten de feodal bir tavýr koyduðunu göstermeye yetecektir. Bu, menþevikleri, sosyalist-devrimcileri ve anarþistlerin bir kesimini, Batýnýn onlara karþýlýk olan bütün partileri gibi, demokrasi 170 Kadýn ve Aile ve demokrasinin bolþeviklerce çiðnendiði yolundaki çýðlýklarýný sürdürmekten elbette alýkomaz. Gerçekte [sayfa 179] evlilik, boþanma ve evlilik-dýþý çocuklarýn durumu gibi sorunlarda tutarlý bir biçimde demokratik olan tek devrim bolþevik devrimdir. Ama bu, her ülkede nüfusun büyük bir kesimini doðrudan doðruya ilgilendiren bir sorundur. Daha önce gerçekleþmiþ ve kendini demokratik devrim olarak adlandýrmýþ çok sayýdaki burjuva devrime karþýn, ancak bolþevik devrim, bu bakýmdan gericilere ve serfliðe olduðu kadar egemen ve mülk sahibi sýnýflarýn ikiyüzlülüðüne karþý da ilk defa kesin bir savaþým vermiþtir. 10.000 evlilikte 92 boþanma, Bay Sorokin’e inanýlmaz bir sayý gibi görünüyorsa, bize kalan, yalnýzca, ya yazarýn varlýðýna hiç kimsenin inanamayacaðý, yaþama pek kapalý bir manastýrda yaþayýp yetiþtirildiðini, ya da bu yazarýn gerçekleri gericiliðin ve burjuvazinin çýkarma bozduðunu kabul etmektir. Burjuva ülkelerdeki toplumsal koþullarý yalnýz bir dereceye kadar bilen kimse bile, gerçek boþanmalarýn gerçek sayýsýnýn (elbette kilisenin ve yasanýn kabul etmediði sayýnýn) her yerde karþýlaþtýrma götürmeyecek kadar büyük olduðunu bilir. Rusya bu bakýmdan öbür ülkelerden yalnýzca yasalarýnýn ikiyüzlülüðü ve kadýnýn ve çocuklarýnýn hak yoksunluðunu kabul etmesiyle deðil, ama açýkça ve devlet gücü adýna her ikiyüzlülüðe ve her hak yoksunluðuna sistemli savaþ açmasýyla da ayrýlýr. W. I. Lenin, “Über die Bedeutung des Streitbaren Materialismus” Werke, Band 33, Berlin 1966, s. 222. V, Ý. Lenin, “Militan Materyalizmin Önemi Üzerine”, Marks-Engels-Marksizm, Sol Yayýnlarý, Ankara 1990, s. 313-314. * Prigov Hekimler kongresinde düþük sorunu, yani yapma yollarla vakitsiz çocuk alma sorunu büyük ilgi uyandýrmýþ ve uzun tartýþmalara yolaçmýþtýr. Sözcü Liçkus sözde uygar modern devletlerde çocuk aldýrmanýn büyük ölçüde yaygýnlýðýný ve korkunçluðunu gösteren veriler anýyor. New York’ta düþük sayýsý yalnýz bir yýlda 80.000’e Fransa’da her ay 36.000’e ulaþmaktadýr. Petersburg’ta düþük yüzdesi beþ yýlda iki katma çýkmýþtýr. Prigov Hekimler kongresi, yapma düþük yüzünden ananýn Kadýn ve Aile 171 her türlü cezai kovuþturmaya uðramasýna karþý olduðunu, [sayfa 180] hekimlerin ise yalnýz “çýkar amacý” ile düþük yaptýrdýklarý zaman cezalandýrýlmalarý gerektiðini bildiren bir karar almýþtýr. Tartýþmada çoðunluk düþüðün cezasýzlýðýndan yana konuþmuþ ve yeni-maltusçuluk denen soruna da (gebeliði önlemek için önlemlere) doðal olarak deðinmiþ, bu arada sorunun toplumsal yaný üzerinde de konuþulmuþtur. Örneðin Ruskoye Slovo’nun haber verdiðine göre, bay Vigdorçik “gebeliði önleyici önlemleri iyi karþýlamak gerektiðini” açýklamýþ ve bay Astrahan alkýþ saðnaðý altýnda þöyle haykýrmýþtýr: “Analarý dünyaya çocuk getirmeye inandýrmalýyýz ki, böylelikle çocuklar eðitim kurumlarýnda bozulsunlar, böylelikle çýrak olarak satýn alýnýp kurtarýlabilsinler. Böylelikle intihara sürüklensinler!” Bay Astrahan’m böyle bir sesleniþinin alkýþ saðnaðý kopardýðý haberi doðruysa, bu olgu benim için hiç de þaþýrtýcý deðildir. Dinleyiciler darkafalý orta ve küçük-burjuvalardý. Onlardan en bayaðý liberalizmden baþka ne beklenebilir? Ama iþçi sýnýfý açýsýndan bakýlýrsa, “yeni-maltusçuluðun” bütün gerici özünün ve bütün acýnasýlýðýnýn bay Astrahan’dan alýntýlanan bu sözden daha açýk bir dýþavurumu güç bulunur. “Dünyaya çocuk getirin ki, böylelikle çocuklar bozulsunlar...” Yalnýz bunun için mi? Neden varolan, kuþaðýmýzý bozan ve yýkan yaþam koþullarýna karþý savaþýmý bizden daha iyi, daha birlikte, daha bilinçli, daha kararlý yürütmek için deðil? Köylünün, zanaatçýnýn, aydýnýn, genellikle küçük-burjuvanýn düþünüþü ile proleterin düþünüþü arasýndaki temel fark da burdadýr. Küçük-burjuva yýkýma sürüklendiðini, yaþamýn gittikçe zorlaþtýðýný, varolma savaþýmýnýn gittikçe acýmaþýzlaþtýðýný, ailesinin ve ailesinin durumunun gittikçe çaresizleþtiðini görüyor ve duyuyor. Ama bunu nasýl protesto ediyor? Umutsuzca yýkýma sürüklenen, geleceðinden kuþkulu, þaþýrmýþ ve kaypak bir sýnýfýn temsilcisi olarak protesto ediyor. Hiç birþey yapýlamaz, çünkü yalnýzca acýlarýmýza, sýkýntýmýza, yoksulluðumuza ve aþaðýlanmamýza birlikte katlanacak daha az çocuðu olmak daha iyidir - küçük-burjuvanýn çýðlýðý budur. [sayfa 181] Sýnýf-bilinçli iþçi bu görüþ noktasýndan tamamen uzaktýr. Ne kadar içten, ne kadar gönülden olursa olsun, böyle acý çýðlýklarýn bilinci bulandýrmasýna izin vermez. Evet biz iþçiler, küçük mülk sa- 172 Kadýn ve Aile hibi yýðýnlar gibi, dayanýlmaz baský ve acý ile dolu bir yaþam sürdürüyoruz. Kuþaðýmýzýn katlandýklarý babalarýmýzýnkinden daha çetindir. Ama bir yönden biz babalarýmýzdan çok daha mutluyuz. Savaþmayý öðrendik ve hýzla öðreniyoruz - ve en iyisini babalarýmýzýn yaptýðý gibi tek tek deðil, burjuva lafebelerinin kafamýza ve gönlümüze yabancý sloganlarý adýna deðil, tersine, kendi sloganlarýmýz adýna, sýnýfýmýzýn sloganlarý adýna savaþmayý öðrendik ve öðreniyoruz. Babalarýmýzdan daha iyi savaþýyoruz. Çocuklarýmýz daha iyi savaþacaklar ve yenecekler. Ýþçi sýnýfý yýkýma gitmiyor, tersine, geliþiyor, savaþýmda kuvvetleniyor, olgunlaþýyor, birleþiyor, kendini eðitiyor ve çelikleþtiriyor. Serflik düzeni, kapitalizm ve küçük üretim bakýmýndan kötümseriz; ama iþçi hareketi ve amaçlarý bakýmýndan pek iyimseriz. Yeni bir yapýnýn temellerini atmaktayýz, ve çocuklarýmýz onu sonuna kadar kuracaklardýr. Bundan ötürüdür -yalnýz bundan ötürüdür- ki, yeni-maltusçuluðun, “yalnýz kendimiz olursak, tanrýnýn yardýmýyla, nasýl olsa geçiniriz, iyisi mi çocuk yapmaktan vazgeçelim” diye korku içinde fýsýldaþan-duygusuz, bencil küçük-burjuva çiftler için olan bu akýmýn düþmanýyýz. Bu, çocuk düþürmeyi ya da gebeliði önleyici yollar konusunda týbbi yayýnlarýn daðýtýmýný cezalandýran bütün yasalarýn hiç koþulsuz kaldýrýlmasýný istememize elbette engel deðildir. Böyle yasalar egemen sýnýflarýn bir ikiyüzlülüðünden baþka bir þey deðildir. Bu yasalar kapitalizmin yaralarýný iyileþtirmez, tersine, ezilen yýðýnlar için yalnýzca özellikle kötücül, özellikle katlanýlmaz hale getirir. Týbbi propaganda özgürlüðü ve erkek ve kadýn yurttaþlarýn en temel demokratik haklarýný korumak - bu baþka bir þeydir; yeni-maltusçuluðun toplumsal öðretisi baþka bir þeydir. Sýnýf-bilinçli iþçiler, bu, gerici ve alçakça öðretiyi varolan toplumun en ilerici, en kuvvetli, büyük deðiþmelere en hazýr sýnýfýna aþýlama giriþimlerinin hepsine karþý her zaman en amansýz savaþýmý verecektir. [sayfa 182] W. I. Lenin, “Arbeiterklassa und Neomalthusianismus”, Werke, Band 19, Berlin 1962, s. 225-227. V. Ý. Lenin, “iþçi Sýnýfý ve Yeni-Maltusçuluk”, Marks-Engels, Nüfus Sorunu ve Malthus, Sol Yayýnlarý, Ankara 1976, s. 237-240. Kadýn ve Aile 173 “Beyaz Esir Ticaretini Önleme Beþinci Uluslararasý kongresi” kýsa süre önce Londra’da sona erdi. Düþesler, kontesler, piskoposlar, papazlar, hahamlar, polis görevlileri ve her çeþit burjuva insanseverler orada savaþ düzeninde yürüdü! Birçok þölen verildi ve görkemli birçok resmî tören yapýldý! Orospuluðun kötülüðü ve kargýmaya deðerliði üzerine ateþli bir yýðýn söylev verildi! Peki ama, soylu burjuva delegelerin istedikleri savaþým araçlarý nelerdi? Baþlýca iki araç: Din ve polis. Bunlar orospuluða karþý en güvenilir ve en yerinde araçlarmýþ. Leipziger Volkszeitung’un Londra muhabirinin bildirdiðine göre, bir Ýngiliz delege, parlamentoda pezevenkliðe dayak cezasý istemekle övündü. Orada orospuluða karþý savaþýn modern “uygarlaþmýþ” yiðitleri vardý. Kanadalý bir haným polisten ve “düþmüþ” kýzlar üzerindeki dürüst polis gözetiminden coþkuyla sözetti; ama emek ücretlerinin yükseltilmesiyle ilgili olarak, iþçi kadýnlarýn daha yüksek ücretlere yaraþýr olmadýðýný belirtti. Bir Alman piskopos, halk içinde gittikçe tutunan ve özgür aþkýn yayýlmasýný özendiren modern materyalizme yýldýrýmlar yaðdýrdý. Avusturya delegesi Gaertner, orospuluðun toplumsal nedenleri sorununu, iþçi ailelerinin yoksulluðunu ve yoksunluðunu, çocuk emeði sömürüsünü, dayanýlmaz konut koþullarýný vb. ortaya atmayý deneyince, düþmanca haykýrýþlarla susturuldu! Ama bunun yerine, delege çevrelerinde, yüksek kiþilikler üzerine öðretici ve resmî þeyler anlatýldý. Örneðin Alman Kayzeriçesi Berlin’de herhangi bir doðumevini ziyaret ederse, “evlilik-dýþý” çocuklarýn annelerinin parmaklarýna birer niþan yüzüðü takýlýr - o yüce kadýn evlenmemiþ annelerin bakýþlarýyla incinmesin diye!! Bu aristokrat-burjuva kongrelerde hangi tiksinç burjuva ikiyüzlülüðün baþat olduðu kestirilebilir, iyilik akrobatlarý ve yoksulluðu ve yoksunluðu gülünçleþtirmenin polisiye savunuculan, [sayfa 183] tam aristokrasinin ve burjuvazinin istediði “orospuluða karþý savaþým” için toplanýyorlar...[sayfa 184] W. I. Lenin, “Der Fünfte Internationale Kongreß für den Kampf gegen die Prostitution”, Werke, Band 19, Berlin 1962, s. 250-251. 174 Kadýn ve Aile SOSYALÝZM/KOMÜNÝZMDE KADININ KURTULUÞU ÜTOPYACI deðiliz. Biliyoruz: Niteliksiz her iþçi ve her iþçi kadýn, devletin yönetimine hemen katýlacak durumda deðildir. Bunda gerek kadetlerle, gerek Breþkovskaya ve Çereteli ile anlaþýyoruz. O burjuvalardan yalnýz sununla ayrýlýyoruz: sanki yalnýz zenginler ya da zengin ailelerden gelen memurlar devleti yönetecek; alýþýlmýþ, günlük yönetim iþini yapacak durumda imiþler önyargýsý hemen býrakýlsýn istiyoruz. Devlet yönetimi için sýnýf-bilinçli iþçilerin ve askerlerin eðitimi saðlansýn ve hemen iþe baþlasýnlar, yani bütün çalýþanlarýn, bütün yoksul halkýn bu eðitime katýlmasý baþlatýlsýn istiyoruz. [sayfa 185] Kadýn ve Aile 175 W. I. Lenin, “Werden die Bolschewiki die Staatsmacht behaupten?” Werke, Band 26, Berlin 1961, s. 97. * (Delegeler Yoldaþ Lenin’i uzun süren coþkun alkýþlarla selamlýyor.) Kadýn yoldaþlar! Proleter ordunun kadýn kolunun kongresi belirli bakýmdan özellikle çok önemlidir; çünkü bütün ülkelerde en çetin koþullarda harekete geçenler kadýnlardý. Ama çalýþan kadýnlarýn büyük bir kesimi önemli ölçüde katýlmadan hiçbir sosyalist devrim olamaz. Bütün uygar ülkelerde, en ileri olanlarýnda bile, kadýnlar öyle bir konumda bulunuyorlar ki, onlara ev-köleleri demek hiç de gerekçesiz deðildir. Hiçbir kapitalist devlet, en özgürü bile, kadýnlarýn tam hak eþitliðim tanýmýyor. En önce kadýnlarýn haklarýndaki her sýnýrlamayý ortadan kaldýrmak, Sovyet Cumhuriyetinin görevidir. Burjuva pisliðin, burjuva baskýnýn ve aþaðýlamanýn bir kaynaðýný - boþanma davasýný- Sovyet iktidarý tümüyle ortadan kaldýrdý. Boþanma bakýmýndan tam özgür bir yasamanýn varolmasýndan bu yana hemen bir yýl geçti. Evlilik-içi ve evlilik-dýþý çocuklarýn durumundaki farký da bir dizi politik sýnýrlama gibi ortadan kaldýran bir kararname yayýnladýk. Çalýþan kadýnlarýn eþitliði ve özgürlüðü baþka hiçbir yerde böylesine tam gerçekleþtirilmemiþtir. Biliyoruz ki yürürlükten kalkmýþ kurallarýn bütün aðýrlýðý iþçi sýnýfýndan olan kadýnýn omuzlarýna yükletilir. Bizim yasamýz, tarihte ilk defa, kadým haklarýndan yoksun býrakan bu duruma tümüyle son verdi. Ama yalnýzca yasa sözkonusu deðildir. Bütün kentlerimizde ve sanayi bölgelerimizde, tam evlilik özgürlüðüyle ilgili bu yasamn kendisini ne kadar kolay kabul ettirdiði görülüyor; ama bu yasa, kýrda çoðunlukla, büyük çoðunlukla, yalnýz kâðýt üzerinde kalýyor. Orada bugüne kadar kilise evliliði aðýr basýyor. Bu papazlarýn etkisine geri dönüþtür; bu hastalýkla savaþmak eski yasamayla savaþmaktan daha güçtür. Dinsel yasalara karþý savaþýrken son derece dikkatli ilerlenmelidir; bu savaþýmda dinsel duygularý yaralayan kimse, büyük zararlara yolaçar. Savaþým propaganda, aydýnlatma yoluyla yürütülmelidir. Savaþýmý sert yöntemlerle yürütürsek, yýðýnlarý kendimize karþý 176 Kadýn ve Aile kýþkýrtabiliriz; böyle bir savaþým [sayfa 186] yýðýnlarýn ayrýlýðýný din ilkesine göre derinleþtirir, oysa bizim kuvvetimiz birliktedir. Dinsel önyargýlarýn en derin kaynaklarý yoksulluk ve bilgisizliktir; bu hastalýklarla da savaþmalýyýz. Kadýn þimdiye kadar ancak bir köleninkine benzetilebilecek bir durumda bulunuyordu; kadýn ev halkýyla bunaltýlýr, ve bu durumdan onu yalnýz sosyalizm kurtarabilir. Yalnýz küçük iþletmelerden ortaklaþa iþletmelere ve ortaklaþa toprak iþleyimine geçersek, kadýnýn tam kurtuluþu ve köleliðinin sonu ancak o zaman gerçek olur. Bu güç bir görevdir, ama þimdi, köy yoksullarý komitelerinin kurulduðu yerde, gün doðuyor, çünkü sosyalist devrim saðlamlaþýyor. Kýrsal halkýn en yoksul kesimi ancak þimdi örgütleniyor, ve bu örgütlerde köy yoksullarý sosyalizme saðlam bir temel saðlýyor. Eskiden sýk sýk þöyle olurdu: Kent devrimcileþir ve köy ancak ondan sonra eyleme geçerdi. Þimdiki devrim köye dayanýyor, ve önemi ve kuvveti de bundan doðuyor. Bütün kurtuluþ hareketinin deneyiminden biliyoruz ki, bir devrimin baþarýsý kadýnlarýn ona hangi ölçüde katýldýðýna baðlýdýr. Sovyet iktidarý, kadýnýn proleter sosyalist görevini özgür yerine getirebilmesi için her þeyi yapýyor. Sovyet iktidarý, bir dizi ülkede devrim yangýnýný alevlendirdiði ve sosyalizme doðru kesin adýmlar attýðý için bütün emperyalist ülkeler ona hýnç duydukça ve onu savaþla bastýrmak istedikçe, güç bir durumda bulunuyor. Þimdi, onlarýn devrimci Rusya’yý yýpratmak istedikleri yerde, ayaklarýnýn altýndaki toprak bile kýzgýnlaþmaya baþlýyor. Almanya’da devrimci hareketin nasýl geliþtiðini biliyorlar. Danimarka’da iþçiler hükümete karþý savaþýyorlar. Ýsviçre’de ve Hollanda’da devrimci hareket kuvvetleniyor. Bu küçük ülkelerde devrimci hareketin kendi baþýna hemen hiç önemi yoktur; ama bundan ötürü özellikle dikkate deðerdir; çünkü o ülkelerde savaþ olmamýþtýr, ve çünkü oralarda demoratik “hukuk” düzeni vardýr. Böyle ülkeler harekete geçerse, bu, devrimci hareketin bütün dünyayý saracaðý gerçeðini gösterir. Bugüne kadar hiçbir cumhuriyet, kadýný özgürleþtirmeye güç yetirmedi. Sovyet iktidarý kadýna yardým ediyor. Davamýz altedilemez; çünkü yenilmez iþçi sýnýfý bütün ülkelerde [sayfa 187] ayaklanýyor. Bu hareket yenilmez sosyalist devrimin köklenmesi demektir. (Sürekli alkýþlar. “Enternasyonal “in söylenmesi.) Kadýn ve Aile 177 W. I. Lenin “Rede auf dem I. Gesamtrussischen Arbeiterinnenkongreß, 19. November 1918", Werke, Band 28, Berlin 1959, s. 175-177. * Denetim konusundaki kararnamede düþüncelerim þu bakýmlardan tamamlanmalýdýr: 1. Ýþçilerin birlikte çalýþmasý için merkezî bir örgütün (ve yerel organlarýn) yaratýlmasý; 2. Proleter halktan güvenilir kiþilerin sistemli katýlmalarýnýn, bu arada kadýnlarýn hiç koþulsuz ? oranýna kadar katýlabilmelerinin yasal olarak saðlanmasý; 3. Sonraki görevler olarak þunlarýn ön plana alýnmasý: α) Halkýn yakýnmalarý temel alýnarak ivedi gözden geçirmeler; β) Kýrtasiyecilikle savaþým; χ) Haklarýn çiðnenmesine ve kýrtasiyeciliðe karþý devrimci savaþým önlemleri; δ) Emek üretkenliðinin artýrýlmasýna ve, ε) Ürün çokluðunun artýrýlmasýna vb. özel önem vermek. W. I. Lenin, “Notizen über die Reorganisation der staatlichen Kontrolle. An J. W. Stalin”, Werke, Band 28, Berlin 1970, s. 500. * Proletarya diktatörlüðünden komünizme giden yolda komünistlerin partisi, eski yapýnýn yerlerine iþçilerin ve köylülerin sýnýf mahkemelerinin konduðu mahkemeler gibi burjuva egemenliðinin organý olan kuruluþlarý, demokratik sloganlarý sonuna kadar kullanarak, tümüyle ortadan kaldýrýr. Proletarya bütün iktidarý eline aldýktan sonra, o eski, belirsiz “yargýcýn halkça seçimi” formülü yerine, “yargýcýn çalýþanlarýn arasýndan ve yalnýz çalýþanlarca seçilmesi” sýnýf sloganýný koyar ve bunu bütün yargý örgütünde gerçekleþtirir. Çýkar saðlamak için hiçbir ücretli-emek kullanmayan emekçilerin [sayfa 188] ve köylülerin yalnýzca mahkemedeki temsilcisini seçen Komünist Partisi, kadýnlara farklý davranmaz, her iki cinsi gerek yargýç seçiminde, gerekse yargýsal görev pratiðinde bütün haklarda eþitleþtirir. Parti, yýkýlmýþ hükümetin yasalarýný kaldýrdýktan sonra, sovyet seçmenlerince seçilmiþ yargýçlara, partinin kararnamelerini 178 Kadýn ve Aile uygulayarak proletaryanýn istencini geçerli kýlma ve, uygun bir kararname yoksa ya da kararname tam deðilse, yýkýlmýþ hükümetin yasalarýný hesaba katmaksýzýn, sosyalist hukuk bilincini kýlavuz edinme sloganýný verir. W. I. Lenin, “Entwurf des Programms der KPR (B) für den VIII. Parteitag im Maerz 1919", Werke, Band 29, Berlin 1961, s. 115. * Hepimiz þunu eklemeliyiz ki, devrim sorunlarýna burjuva-aydýnsal, yanýltmacalý bir yaklaþýmýn izleri her yerde, kendi saflarýmýzda bile, adým baþýnda açýkça görünüyor. Örneðin basýnýmýz, kokuþmuþ burjuva-demokratik geçmiþin bu çürük kalýntýlarýyla pek az savaþýyor, gerçek komünizmin yalýn, alçakgönüllü, ama canlý tohumlarýna pek az destek oluyor. Kadýnýn durumunu ele alalým. Dünyanýn hiçbir demokratik partisi, en ileri burjuva cumhuriyetlerin birinde olsun, egemenliðimizin hemen ilk yýlýnda bu bakýmdan yaptýklarýmýzýn yüzde-birini bile onyýllarda yapmamýþtýr. Kadýnýn hak eþitsizliði ile, boþanmanýn sýnýrlanmasý ve boþanmanýn baðlandýðý çirkin biçimsellikler (Formalitaeten) ile, evlilik-dýþý çocuklarýn tanýnmasý, babalarýnýn araþtýrýlmasý ile vb. ilgili alçakça yasalardan, bütün uygar ülkelerde burjuvazinin ve kapitalizmin yüzkarasý olan sayýsýz kalýntýlarý bulunan yasalardan sözcüðün en gerçek anlamýyla taþ üstünde taþ býrakmadýk. Bu alanda yaptýklarýmýzdan övünç duymak bin kez hakkýmýzdýr. Ama topraðý eski burjuva yasalarýn ve düzenlemelerin molozlarýndan ne kadar çok temizlediysek, bunun yalnýzca topraðýn iþlenmek için düzenlenmesi olduðunu, ama henüz topraðý iþlemenin kendisi olmadýðýný o kadar iyi anladýk. Kadýn, bütün özgürleþme yasalarýna karþýn, eskisi gibi [sayfa 189] ev-kölesi olarak kalýyor; çünkü onu mutfaða ve çocuk odasýna kapatan ve onun yaratma gücünü düpedüz barbarca üretken-olmayan- (unproduktive), bayaðý, sinir törpüleyici, köreltici, yýpratýcý bir çalýþmayla boþa harcatan ev ekonomisinin ayrýntýlarýyla eziliyor, bunalýyor, köreliyor, aþaðýlanýyor. Kadýnýn gerçek özgürleþmesi, gerçek komünizm, ev ekonomisinin ayrýntýlarýna karþý, ya da daha doðrusu, sosyalist büyük ekonomi için onun kökten deðiþtirilmesi uðruKadýn ve Aile 179 na, (devlet çarkýnýn baþýndaki proletaryanýn yönetiminde) yýðýn savaþýmý nerede ve ne zaman baþlarsa, ancak orada ve o zaman baþlayacaktýr. Teorik olarak her komünist için tartýþýlmaz olan bu sorunla pratikte yeterince ilgileniyor muyuz? Elbette hayýr. Komünizmin þimdi bu alanda da varolan tohumlarýna yeterince bakým gösteriyor muyuz. Hayýr, gene hayýr. Kamusal aþevleri, çocuk bakýmevleri, yuvalar - bunlar bu türlü tohumlarýn en güzel örnekleridir, bunlar bütün böbürlenmelerden, tumturaklardan, resmiliklerden uzak, kadýný özgürleþtirmeye gerçekten uygun olan, onun toplumsal üretimdeki ve kamu yaþamýndaki rolünden doðan o erkek karþýsýndaki eþitsizliðini azaltmaya ve yeryüzünden kaldýrmaya gerçekten uygun olan yalýn, günlük araçlardýr. Bu araçlar yeni deðildir, (sosyalizmin bütün maddi önkoþullarý gibi) geniþ-ölçekli kapitalizm tarafýndan yaratýlmýþlardýr; ama kapitalizmde birincisi ancak bir az-bulunurluk olarak kalmýþlardýr, ikincisi -özellikle önemli olan budur- ya spekülasyonun, zenginleþmenin, aldatmanýn, yanýltmanýn bütün kötü yanlarýyla kâr güden giriþimler, ya da en iyi iþçilerin haklý olarak hýnç duyduðu ve tiksindiði “burjuva iyilikseverliðinin gözboyayýcý örnekcikleri” olmuþlardýr. Kuþkusuz, bu kuruluþlar bizde çok artýrýldý ve karakterlerini deðiþtirmeye baþladý. Kuþkusuz, iþçi ve köylü kadýnlar arasýnda çok daha örgütçü bir yetenek vardýr, bildiðimiz gibi, çok sayýda iþ arkadaþýnýn ve çok daha büyük sayýda tüketicinin katýldýðý ve “aydýnlar”ýn ya da çiçeði burnunda “komünistler”in pek beðendikleri planlar, sistemler vb. üzerine boþ laf, gayretkeþlik, aðýz dalaþý ve gevezelik bolluðu olmayan pratik bir iþi yoluna koymayý bilen insanlar onlarý “hasta etmeyi” alýþkanlýk haline getirmiþlerdir. Ama yeninin bu tohumlarýný yeterince koruyor ve kolluyor deðiliz.[sayfa 190] Burjuvaziye bakýn. Gereksindiði þey için reklâm yapmayý ne kadar iyi biliyor! Kapitalistlerin gözünde “örnek geçerlikte” olan iþletmeler, onlarýn gazetelerinin milyonlarca nüshasýnda nasýl göklere çýkarýlýyor, “örnek geçerlikteki” burjuva düzenlemeler nasýl ulusal övünç konusu yapýlýyor! Bizim basýnýmýz en iyi kamusal aþevlerini ya da çocuk bakýmevlerini anlatmaya, her gün yayýn yaparak onlardan birkaçýnýn örnek düzenlemelere göre kurulmasýný saðlamaya, onlar için reklam yapmaya ve örnek geçerlikteki bir komünist çalýþmayla insan emeðinde hangi tasarrufa tüketiciler için hangi 180 Kadýn ve Aile kolaylýklara, geçim araçlarýndan hangi tasarrufa, kadýnýn evsel kölelikten hangi özgürleþmesine, saðlýk koþullarýnda hangi iyileþmeye varýldýðýný, bunlarýn kesinlikle gerçekleþebildiðini ve bütün topluma, bütün çalýþanlara yayýlabileceðini ayrýntýlý olarak anlatmaya hiç ya da hemen hemen hiç çaba göstermiyor. Örnek geçerlikte üretim, örnek geçerlikte komünist subotnikler, her pud tahýlýn saðlanmasýnda ve daðýtýmýnda örnek geçerlikte özen ve titizlik, örnek geçerlikte aþevleri, onlarda ve iþçi evlerinde ya da ev bloklarýnda örnek geçerlikte temizlik - bütün bunlar þimdi basýnýmýzýn da, her iþçi ve köylü örgütünün de dikkatinin ve yardýmýnýn on kat daha çok konusu olmalýdýr. Bütün bunlar komünizmin tohumlarýdýr, ve bu tohumlarýn bakýmý ortak ve en birinci ödevimizdir. W. I. Lenin, “Die grosse Initiative”, Ayný yapýt, s, 418-420. V. I. Lenin, “Büyük Bir Baþlangýç”, Marks-Engels-Marksizm, Ankara 1976, s. 480-483. * Eski toplumda, insanlar küçük soy topluluklarý halinde yaþar ve henüz geliþmelerinin en alt basamaðýnda bulunur iken, þimdiki uygar insanlýðýn binlerce yýlla ayrýldýðý yabanýllýða yakýn bir durumda, bir çaðda -o çaðda, devletin varlýðýnýn hiçbir belirtisi görünür deðildir. Geleneklerin egemenliðinin tanýndýðýný, soy birliðindeki yaþlýlarýn yararlandýðý otoritenin, saygýnýn, gücün tanýndýðýný, bu gücün zaman zaman kadýnlara tanýndýðýný görüyoruz -kadýnýn o zamanki [sayfa 191] durumu, bugünkü hak yoksunu, horgörülen durumuna benzemiyordu- ama, baþkalarýný yönetmek için, yönetimle ilgili ve yönetim amacýyla belirli bir baský aygýtýna, bir zor aygýtýna, bugün hepinizin anladýðý gibi, silahlý askerî birliklerin, hapisanelerin ve baþkalarýnýn istencini zorla baský altýna almanýn baþka araçlarýyla temsil edilen bir aygýta planlý ve sürekli olarak buyuran özel bir insan kategorisini hiçbir yerde görmüyoruz. Devletin özünü belirleyen bu þeyi hiçbir yerde görmüyoruz. Ama hiçbir devletin olmadýðý bir zaman vardý; o zaman, genel baðlar, toplumun kendisi, disiplin, çalýþma düzeni, alýþkanlýðýn, geleneklerin gücüyle, soybirliðindeki yaþlýlarýn ya da çoðu zaman erkeklerle eþit haklan olan ve sýk sýk da daha yüksek bir konumda Kadýn ve Aile 181 bulunan kadýn üyelerin otoritesiyle ya da saygýnlýðý ile sürdürülüyordu, o zaman, yönetmek için hiçbir uzman, hiçbir insan kategorisi yoktu. W. I. Lenin, “Über den Staat”, Werke, Band 29, Berlin 1970, s. 464-465. V. Ý. Lenin, “Devlet”, Marks-Engels-Marksizm, Sol Yayýnlan, Ankara 1990, s. 289-290. * Kadýn yoldaþlar! Kadm iþçiler konferansýnýzý selamlayabildiðim için çok seviniyorum. Bugün çalýþanlar yýðýnýndan her kadýn iþçiyi ve her bilinçli insaný en çok ilgilendiren konulara ve sorunlara deðinmeme izin vereceksiniz. Bu sýcak sorunlar, ekmek sorunu ve askerî durumumuzdur. Ama toplantýnýzla ilgili gazete haberlerinden öðrendiðim kadarýyla, bu sorunlar burada enine boyuna ele alýnmýþtýr -askerî durumu yoldaþ Trotski ve ekmek sorununu Yoldaþ Yakovleva ve Yoldaþ Zviderski. Bu sorunlara deðinmeme bundan ötürü izin verilmiþ oluyor. Sovyet Cumhuriyetinde proleter kadýn hareketinin genel görevleri üzerine, gerek genellikle sosyalizme geçiþle baðlantýlý sorunlar üzerine, gerek þimdi özellikle zorunlu olarak ön plana çýkmýþ sorunlar üzerine bir çift söz söylemek istiyorum. Kadýnýn durumu sorunuyla Sovyet iktidarý baþlangýçtan beri uðraþtý. Ýnanýyorum ki, sosyalizme geçen her iþçi [sayfa 192] devletinin ikili bir görevi olacaktýr. Bu görevin birinci bölümü oldukça yalýn ve kolaydýr. Kadýný erkeðin karþýsýnda haksýzlýða uðratan eski yasalarla ilgilidir. Batý Avrupa’daki özgürlük hareketlerinin savunucularý, uzun zamandýr, onyýllardýr deðil, yüzyýllardýr, bu eskimiþ yasalarýn kaldýrýlmasýný ve kadýnýn erkekle hak eþitliðini istiyorlar. Ama bunu gerçekleþtirmeyi Avrupa’nýn demokratik devletlerinden hiçbiri, en ileri cumhuriyetlerden hiçbiri baþarmadý; çünkü orada, kapitalizmin varolduðu yerde, mülkte ve akarda özel mülkiyetin, fabrikalarda ve iþletmelerde özel mülkiyetin bulunduðu yerde, sermayenin henüz gücünü sürdürdüðü yerde, erkeðin üstüncelikleri saklý kalýyor. Rusya’da kadýnýn yasal hak eþitliði yalnýzca 25 Ekim 1917’de iþçiler iktidara geldikleri için gerçekleþtirildi. Sovyet iktidarý baþlangýçtan beri, her sömürüye düþmanca karþý çýkan çalýþanlarýn bir 182 Kadýn ve Aile iktidarý olma görevini benimsedi. Çalýþanlarýn mülk sahiplerince ve kapitalistlerce sömürülmesini olanaksýzlaþtýrma, sermayenin egemenliðini yoketme görevini benimsedi. Sovyet iktidarý, mülkte ve akarda özel mülkiyet olmadan, fabrikalarda ve iþletmelerde özel mülkiyet olmadan, her yerde, bütün dünyada, en demokratik cumhuriyetlerde bile, çalýþanlarý gerçekten yoksulluða ve ücret köleliðine ve kadýný iki kat köleliðe býrakan þu özel mülkiyet olmadan, çalýþanlarýn yaþamlarýný düzenlemelerini amaç edindi. Sovyet iktidarý, çalýþanlarýn iktidarý, kurulmasýnýn hemen ilk aylarýnda, kadýný ilgilendiren yasamayý, kökten deðiþtirdi. Sovyet Cumhuriyetinde, kadýna bir astlýk konumu tanýyan bütün yasalardan taþ üstünde taþ kalmadý. Özellikle kadýnýn zayýf konumunu sömüren ve onu yasal olarak eþitsiz ve hatta çoðu zaman aþaðý bir duruma indiren yasalarý, yani boþanmayla ilgili, evlilik-dýþý çocuklarla ve kadýnýn çocuðun babasýndan nafaka alma hakkýyla ilgili yasalarý amaçlýyorum. Burjuva yasamanýn tam bu alanda, en ileri ülkelerde bile; kadýný haklarýndan yoksun býrakmak ve alçaltmak için kadýnýn zayýf konumunu sömürdüðü gösterilmiþtir. Ve tam bu alanda, Sovyet iktidarý eski, adaletsiz, çalýþan yýðýnlarýn savunucularý için katlanýlmaz olan yasalardan taþ üstünde taþ býrakmadý. Ve þimdi tam övünçle ve hiç abartmadan söyleyebiliriz ki, Sovyet Rusya’dan baþka, kadýnlarýn tam hak [sayfa 193] eþitliðinden yararlandýðý, kadýnýn günlük yaþamda ve aile yaþamýnda özellikle belli olan aþaðý bir durumda bulunmadýðý bir ülke, dünyanýn hiçbir yerinde yoktur. Bu bizim ilk ve en önemli görevlerimizden biriydi. Bolþeviklere düþmanca karþý çýkan partilerle raslantý sonucu iliþkiniz olursa, ya da Kolçak’ýn veya Denikin’in elindeki bölgelerde Ruþça yayýnlanan gazeteler elinize geçerse, ya da bu gazetelerin görüþ noktasýnda bulunan kiþilerle konuþursanýz, onlarýn Sovyet iktidarýný demokrasiye aykýrý davranmakla suçladýklarýný sýk sýk iþiticeksiniz. Biz, Sovyet iktidarýnýn savunucularý, bolþevikler ve komünistler, Sovyet iktidarýnýn yandaþlarý, demokrasiyi yaralamakla sürekli kýnanýyoruz, ve bu suçlamayý kanýtlamak için Sovyet iktidarýnýn Kurucu meclisi daðýtmýþ olmasý gerçeði anýlýyor. Bu suçlamalarý bilinegeldiði gibi, þöyle yanýtlýyoruz: mülkte ve akarda özel mülkiyet varken, insanlar birbirleriye eþit deðilken, kendi sermayesi olan efen- Kadýn ve Aile 183 di, oysa onun yanýnda çalýþan baþkalarý onun ücretli-kölesi iken varolan demokrasiye, böyle bir demokrasiye hiç deðer vermiyoruz. Böyle bir demokrasi en ileri devletlerde bile yalnýzca köleliði gizledi. Biz sosyalistler, ancak demokrasi çalýþanlarýn ve ezilenlerin durmunu iyileþtirdiði zaman ve sürece demokrasinin yandaþlarýyýz. Sosyalizm bütün dünyada insanlarýn insanlarý her türlü sömürmesine karþý savaþýmý görev edinmiþtir. Sömürülenlere, haksýzlýða uðrayanlara hizmet eden demokrasi bizim için gerçekten anlamlýdýr. Çalýþmayanlardan seçme hakký alýnýrsa, insanlar arasýnda gerçek eþitlik olur. Çalýþmayan, yememelidir de. Bu suçlamalara yanýt olarak, þu ya da bu devlette demokrasinin nasýl gerçekleþtirildiðinin sorulmasý gerektiðini söylüyoruz. Demokratik bütün cumhuriyetlerde eþitlik ilan edilir; ama yurttaþlýkla ilgili yasamada ve kadýn haklarýyla, örneðin kadýnýn ailedeki durumuyla ve boþanmadaki haklarýyla ilgili yasalarda, kadýnýn hiçbir eþitlikten yararlanmadýðýný ve aþaðýlandýðýný adým baþýnda görüyoruz, ve bunun demokrasiye bir aykýrýlýk olduðuna, yani ezilenler bakýmýndan demokrasiye bir aykýrýlýk olduðuna inanýyoruz. Sovyet iktidarý yasalarýnda kadýnýn bir hak yoksunluðunun en küçük bir izini bile býrakmayarak, demokrasiyi bütün öbür ülkelerden, en ileri olanlardan bile daha çok gerçekleþtirdi. Yineliyorum: [sayfa 194] hiçbir devlet ve hiçbir demokratik yasama, Sovyet iktidarýnýn kurulmasýnýn hemen ilk aylarýnda kadýn için yaptýklarýnýn yarýsýný bile yapmamýþtýr. Elbette, yasalar yalnýz baþlarýna yetmez, ve yalnýz kararnamelerle asla yetinmiyoruz. Ama, yasama alanýnda, kadýný erkekle eþitleþtirmek için yapabileceðimiz her þeyi yaptýk, ve bundan haklý olarak övünç duyabiliriz. Sovyet Rusya’da kadýnýn durumu þimdi öyledir ki, en ileri devletlerin görüþ noktasýndan bile idealdir. Ama bunun doðallýkla ancak baþlangýç olduðunu biliyoruz. Kadýn ev ekonomisince sömürüldükçe, durumu her zaman sýkýntýlý kalýr. Kadýnýn tam özgürleþmesi için ve erkekle gerçek eþitliði için toplumsal düzenlemeler gerekir, kadýnýn genel üretken çalýþmaya katýlmasý gerekir. Kadýn o zaman erkekle eþit konuma gelecektir. Burada kadýnýn emek üretkenliði, emek kapsamý, emek süresi ve çalýþma koþullarý vb. bakýmýndan eþitleþtirme elbette sözkonusu deðildir; tersine, kadýnýn ekonomik durumu yüzünden erkeðe 184 Kadýn ve Aile oranla ezilmemek gerektiði sözkonusudur, hepiniz biliyorsunuz ki, kadýnýn bu olgusal (faktisch) ezilmesi tam hak eþitliði halinde de varolagider; çünkü bütün ev ekonomisi onun omuzlarýna yükletilir. Ev ekonomisi, pek çok halde, kadýnýn yaptýðý en üretken olmayan, en barbarca ve en aðýr iþtir. En dar çerçevede kalan, kadýnýn geliþmesinin herhangi bir yolda yararlanabileceði hiçbir þey içermeyen bir iþtir. Sosyalist ülkü için uðraþýyoruz, sosyalizmin tam gerçekleþmesi için savaþmaktayýz, ve burada kadýn için büyük bir etkinlik alaný açýlýyor. Þimdi zemini sosyalist kuruluþ için düzenlemeye ciddi olarak hazýrlanýyoruz; ama sosyalist toplumun gerçek kuruluþu, ancak kadýnýn tam hak eþitliðini saðladýðýmýz zaman ve onunla birlikte bu köreltici, üretken olmayan küçük-iþten kurtulan kadýn yeni iþe geçince baþlayacaktýr. Bu, bizim, yýllar, uzun yýllar yapacaðýmýz bir iþtir. Bu, hiçbir çabuk sonuç vermeyen ve hiçbir görklü etki vaadetmeyen bir iþtir. Kadýný ev ekonomisinden kurtarabilecek örnek düzenlemeler yapýyor, aþevleri, çocuk yuvalarý kuruyoruz. Ve bütün bu düzenlemelerin yapýlmasý özellikle kadýnlarýn üstesinden gelmeleri gereken bir iþtir. Söylemek gerekir ki, kadýnýn ev [sayfa 195] köleliði durumundan kurtulmasýna yardým edebilecek bu türlü düzenlemeler, þu anda Rusya’da çok azdýr. Yok denecek kadar azdýr, ve Sovyet Cumhuriyetinin bugün içinde bulunduðu durum -yoldaþlarýn burada size ayrýntýlý olarak anlattýklarý askerî durum ve yiyecek saðlama durumu- bu iþte bizi engelliyor. Bununla birlikte, kadýný ev-köleliðinden kurtaran bu düzenlemeler, bu amaç için en az olanak bulunan her yerde vardýr. Ýþçinin özgürleþmesi, iþçinin kendi eseri olmalýdýr diyoruz; bunun gibi, kadýn iþçilerin kurtuluþu da, kadýn iþçilerin kendi eseri olmalýdýr: Böyle düzenlemelerin yapýlmasýyla kadýn iþçilerin kendileri ilgilenmelidir, ve bu etkinlik kadýnýn kapitalist toplumdaki konumundan tümüyle baþka bir konuma yükselmesine yolaçacaktýr. Eski, kapitalist toplumda politikayla uðraþmak istenince, bunun için özel bir önyetiþim gerekiyordu, ve bu yüzden kadýnýn politikaya katýlmasý en ileri en özgür kapitalist ülkelerde bile, son derece seyrekti. Bizim görevimiz çalýþan her kadýna politikanýn yollarýný açmaktýr. Mülkte ve akarda ve fabrikalarda özel mülkiyet kaldýrýlýr kaldýrýlmaz ve mülk sahiplerinin ve kapitalistlerin iktidarý çöker çök- Kadýn ve Aile 185 mez, çalýþan yýðýnlar için, çalýþan kadýnlar için politikanýn görevleri basit, açýk ve herkesçe kesinlikle anlaþýlýr olur. Kapitalist toplumda kadýn öyle bir adaletsiz durumda bulunur ki, erkeðe oranla politikaya katýlmasý hiç denecek kadar seyrektir. Bunu deðiþtirmek için çalýþanlar iktidara sahip olmalýdýr, o zaman politikanýn baþlýca görevleri yalnýzca çalýþanlarýn yazgýsýný doðrudan doðruya ilgilendiren þeyleri içerecektir. Ve burada iþçi kadýnýn, yalnýz partili kadýn yoldaþýn ve sýmfbilinçli iþçi kadýnýn deðil, ama partisiz ve en az sýnýf-bilinçli iþçi kadýnýn iþbirliði gereksiniyor. Sovyet iktidarý burada iþçi kadýna geniþ bir etkinlik alaný yaratýyor. Ülkemize karþý savaþan, Sovyet Rusya’ya düþmanlýk duyan kuvvetlere karþý savaþýmda çok güçlük çektik. Hem askeri bakýmdan çalýþanlarýn devletine savaþla karþý çýkan kuvvetlerle, hem de yiyecek saðlama alanýnda vurguncularla zorlu savaþmamýz gerekti; çünkü emeklerini tümüyle buyruðumuza veren insanlarýn sayýsý, çalýþanlarýn sayýsý, yeterince çok deðildir. Ve burada Sovyet iktidarý için partisiz kadýn iþçilerin geniþ yýðýnlarýnýn yardýmýndan daha deðerli hiç bir [sayfa 196] þey olamaz. Onlara diyoruz ki: Eski, burjuva toplumda politik etkinlik için yolu kapalý bir karmaþýk eðitim biçimi zorunlu olsun istenir. Oysa, Sovyet Cumhuriyetinde politik etkinliðin ana görevi, mülk sahiplerine karþý, kapitalistlere karþý, sömürünün ortadan kaldýrýlmasý uðruna savaþýmdýr, ve bundan ötürü, Sovyet Cumhuriyetindeki iþçi kadýnlara kadýnýn erkeðe örgütleyici becerisiyle yardým etmesinde gerçekleþen bir politik etkinlik sunar. Örgütleyici çalýþmayý yalnýz milyonlar ölçüsünde gereksinmiyoruz. Örgütleyici çalýþmayý, kadýnlara etkinlik gösterme olanaðýný veren küçük çapta da gereksiniyoruz. Kadýnlar, savaþ koþullarýnda da, orduya yardým, orduda ajitasyon gerekirse, etkin olabilirler. Kadýnlar her þeye etkin olarak katýlmalýdýr ki, Kýzýl Ordu, düþünüldüðünü, kendisi için kaygýlanýldýðýný görsün. Kadýnlar bundan baþka yiyecek saðlanmasýnda, geçim araçlarýnýn daðýtýmýnda, yýðýnsal beslenmenin iyileþtirilmesinde, kamusal aþevlerinin þimdi Petrograd’da çok sayýda düzenlendikleri gibi yetkinleþtirilmesinde etkin olabilirler Bunlar, kadýn iþçilerin etkinliðinin gerçekten örgütleyici önemi olan alanlardýr. Ayrýca bu çalýþmanýn amacýna ulaþmasý için kadýnlarýn büyük deneme iþletmelerinde iþbirliðine katýlmalarý gere- 186 Kadýn ve Aile klidir. Çalýþan kadýnlarýn büyük çapta iþbirliði olmadan bu iþ baþarýlamaz. Ve kadýn iþçi, bu iþi tümüyle üstlenecek yalnýz geçim araçlarýnýn daðýtýmýndaki denetime deðil, ilgilendiði için onlarýn daha kolay saðlanmasýna da katýlacak durumdadýr. Bu, partisiz kadýn iþçinin tümüyle baþarabileceði bir görevdir, ve bu görevin yerine getirilmesi, ayný zamanda, sosyalist toplumun saðlamlaþtýrýlmýþýna özellikle yardým edecektir. Sovyet iktidarý mülkte ve akarda özel mülkiyeti tümüyle ve fabrikalarda ve iþletmelerde özel mülkiyeti hemen hemen tümüyle kaldýrdýktan sonra, amacý bütün çalýþanlarýn, yalnýz parti üyelerinin deðil, ama partisizlerin de, yalnýz erkeklerin deðil, ama kadýnlarýn da ekonomik kuruluþa katýlmasýdýr. Sovyet iktidarýnýn baþlattýðý bu çalýþma, ancak bütün Rusya’da yüzlerce deðilj ama milyonlarca ve milyonlarca kadýn katýldýðý zaman baþarýlý olur. O zaman, inanýyoruz ki, sosyalist kuruluþun saðlam bir temeli olacaktýr. O zaman, çalýþanlar, mülk sahipleri ve kapitalistler olmadan da yapabileceklerini [sayfa 197] ve ekonomilerini yönetebileceklerini göstereceklerdir. O zaman Rusya’da sosyalist kuruluþ öyle saðlam temellere dayanacaktýr ki, Sovyet Cumhuriyetinin öbür ülkelerdeki ve Rusya’daki hiçbir dýþ düþmaný tehlikeli olmayacaktýr. W. I. Lenin, “Über die Aufgaben der proletarischen Frauenbewegung in der Sowjetrepublik. Rede auf der IV. Konferenz parteiloser Arbeiterinnen der Stadt Moskau, 23. September 1919", Werke, Band 30, Berlin 1961, s. 23-29. * Sovyet iktidarýnýn ikinci yýldönümü, bu sürede ulaþýlanlara bir gözatmamýza ve bitirilmiþ devrimin anlamýný ve amaçlarýný gözönüne getirmemize vesile oluyor. Burjuvazi ve yandaþlarý, bizi demokrasiyi yaralamakla suçluyorlar. Oysa biz diyoruz ki, sovyet devrimi demokrasinin hem derinlemesine hem de geniþlemesine geliþmesi için, ve üstelik çalýþan ve kapitalizm tarafýndan ezilen yýðýnlar için olan, dolayýsýyla halkýn büyük çoðunluðu için olan, (sömürenler, kapitalistler, zenginler için olan) burjuva demokrasiden farklý, (çalýþanlar için olan) sosyalist bir demokrasi için þimdiye kadar örneði görülmedik bir itki yarattý. Kadýn ve Aile 187 Kim haklý? Bu soruyu incelemek ve onun derinine inmek, bu iki yýlýn deneyimlerinden ders almak ve demokrasiyi daha da geniþletmeye iyiden iyiye hazýrlanmak demektir. Kadýnýn durumu burjuva ve sosyalist demokrasiler arasýndaki farký özellikle apaçýk gösterir ve ortaya atýlan soruyu özellikle anlaþýlýr yolda yanýtlar. Burjuva cumhuriyette (yani mülkte ve akarda, fabrikalarda ve iþletmelerde, hisse senetlerinde vb. özel mülkiyetin bulunduðu yerde), demokratik cumhuriyet de olsa, dünyanýn hiçbir yerinde, hiçbir ileri ülkede, büyük Fransýz (burjuva demokratik) devriminden beri beþ çeyrek yüzyýl geçmiþ olmasýna karþýn, kadýn için tam hak eþitliði yoktur. Burjuva demokrasisi sözde eþitlik ve özgürlük vaadeder. Gerçeklikte bir tek, en ileri burjuva cumhuriyet bile insan soyunun kadýnsal yarýsýný, erkekle tam yasal eþitliðe ve erkeðin vasiliðinden ve baskýsýndan özgürleþmeye ulaþtýrmadý. [sayfa 198] Burjuva demokrasisi özgürlük ve eþitlik üzerine kulaða hoþ gelen boþ sözler, tumturaklý sözcükler, abartmalý vaatler ve gürültülü sloganlar demokrasisidir; gerçekte bütün bunlarla kadýnýn özgürsüzlüðü ve eþitsizliði çalýþanlarýn ve sömürülenlerin özgürsüzlüðü ve eþitsizliði gizlenir. Sosyalist demokrasi ya da sovyet demokrasisi, kulaða hoþ gelen, ama yalan olan sözleri bir yana atar ve “demokratlarýn”, mülk sahiplerinin, kapitalistlerin ya da tahýl fazlalarýný aç iþçilere aþýrý yüksek fiyatlarla satarak zengin olan tok köylülerin ikiyüzlülüðüne amansýzca savaþ açar. Kahrolsun bu çirkin yalanlar! Ezilenler ile ezenlerin, sömürülenler ile sömürenlerin “eþitliði” olamaz, yoktur ve olmayacaktýr. Kadýn için erkeðin yasal üstüncelikleri karþýsýnda hiçbir özgürlük olmadýkça, sermayenin boyunduruðundan iþçinin, kapitalistlerin, mülk sahiplerinin ve tüccarlarýn boyunduruðundan çalýþan köylünün hiçbir kurtuluþu olmadýkça, gerçek “özgürlük” olamaz, yoktur ve asla olmayacaktýr. Yalancýlar ve ikiyüzlüler, beyinsizler ve körler, burjuvazi ve yandaþlarý, genellikle özgürlük, genellikle eþitlik ve demokrasi konusundaki boþ sözleriyle halký aldatmak isterler. Ýþçilere ve köylülere þunu söylüyoruz: Yalancýlarýn maskelerini kaldýrýn, körlerin göz- 188 Kadýn ve Aile lerini açýn. Onlara sorun: Hangi cinsin hangi cinsle eþitliði? Hangi ulusun hangi ulusla eþitliði? Hangi sýnýfýn hangi sýnýfla eþitliði? Hangi boyunduruktan ya da hangi sýnýfýn boyunduruðundan kurtuluþ? Hangi sýnýf için özgürlük? Bu sorularý ortaya atmaksýzýn, bunlarý ön plana çýkarmaksýzýn, bunlarýn sessizce geçiþtirilmesine, gizlenmesine, örtbas edilmesine karþý savaþmaksýzýn politikadan ve demokrasiden, özgürlükten, eþitlikten ve sosyalizmden sözeden kimse, çalýþanlarýn en acýmasýz düþmanýdýr. Kuzu postuna bürünmüþ kurttur, iþçilerin ve köylülerin en kötü hasmýdýr, mülk sahiplerinin, çarlarýn ve kapitalistlerin bir uþaðýdýr. Sovyet iktidarý, Avrupa’nýn en geri ülkelerinden birinde, iki yýl içinde, kadýnýn kurtuluþu için, “kuvvetli” cins ile eþitleþtirilmesi için bütün dünyadaki ileri, aydýn, “demokratik” cumhuriyetlerin topunun 130 yýlda yaptýklarýndan daha çok [sayfa 199] þey yaptý. Aydýnlanma, kültür, uygarlýk, özgürlük - kulaða hoþ gelen bu sözcüklere, dünyanýn bütün kapitalist, burjuva cumhuriyetlerinde, evlilik ve boþanma, evlilik-dýþý çocuklarýn “evlilik-içi” çocuklar karþýsýnda haksýzlýða uðratýlmasý ile ilgili inanýlmaz bayaðýlýkta, tiksinç alçaklýkta, hayvanca kabalýkta yasalar, erkek için üstüncelikler, kadýn için aþaðýlamalar ve onur kýrmalar içeren yasalar yoldaþlýk eder. Sermayenin boyunduruðu, “kutsal özel mülkiyet”in boyunduruðu, burjuvanýn darkafahlýðýndan, küçük mülk sahibinin bencilliðinden kaynaklanan despotluk - bunlar, burjuvazinin demokratik cumhuriyetlerini bile bu pis ve alçakça yasalara dokunmaktan alýkoydu. Sovyet Cumhuriyeti, iþçilerin ve köylülerin cumhuriyeti, bu yasalarý bir vuruþta ortadan kaldýrdý, burjuva yalandan ve burjuva ikiyüzlülükten taþ üstünde taþ býrakmadý. Kahrolsun bu yalan! Ezilen bir cins varoldukça, ezilen bir sýnýf varoldukça, sermayede, hisse senetlerinde özel mülkiyet varoldukça, tahýl fazlalarýyla açlarý uþaklaþtýran toklar varoldukça, herkes için özgürlükten ve eþitlikten sözeden yalancýlar kahrolsun. Herkes için özgürlük deðil, herkes için eþitlik deðil, tersine, ezenlere ve sömürenlere karþý, ezme ve sömürme olanaðýnýn ortadan kaldýrýl- Kadýn ve Aile 189 masý için savaþým. Sloganýmýz budur! Ezilen cins için özgürlük ve eþitlik! Ýþçiler için, çalýþan köylüler için özgürlük ve eþitlik! Ezenlere karþý savaþým, kapitalistlere karþý savaþým, vurgunculara, kulaklara karþý savaþým! Bu bizim savaþým sloganýmýzdýr, bu bizim proleter gerçekliðimizdir, sermayeye karþý savaþýmýn gerçekliðidir, genel özgürlük ve eþitlikle, herkes için özgürlük ve eþitlikle ilgili yaltakçý, ikiyüzlü, kulaðý okþayan boþ sözleri sermaye dünyasýnýn yüzüne vurduðumuz gerçekliktir. Ve özellikle bu ikiyüzlülüðü ortaya çýkardýðýmýzdan ötürü, devrimci çabayla ezenlere karþý, kapitalistlere karþý ve kulaklara karþý ezilenler için ve çalýþanlar için özgürlüðü ve eþitliði gerçekleþtirdiðimizden ötürü - özellikle bundan ötürü Sovyet iktidarý bütün dünya iþçilerinin gönlünü kazandý. Ýþte bundan ötürüdür ki, Sovyet iktidannýn ikinci yýldönümünde dünyanýn bütün ülkelerinde iþçi yýðýnlarýnýn gönlü, [sayfa 200] ezilenlerin ve sömürülenlerin gönlü bizimledir. Ýþte bundan ötürüdür ki, Sovyet iktidarýnýn ikinci yýldönümünde, açlýða ve soðuða karþýn, bize emperyalistlerin Sovyet Cumhuriyetine karþý savaþýný zorla kabul ettiren bütün yoksunluklara karþýn, davamýzýn haklýlýðýna inancýmýz tamdýr, bütün dünyada Sovyet iktidarýnýn kaçýnýlmaz zaferine inancýmýz tamdýr. W. I. Lenin, “Die Sowjetmacht und die Lage der Frau”, Werke, Band 30, s. 104-107. * Kadýn yoldaþlar! Kongrenize katýlmamýn olanaksýzlýðýndan ötürü selamlarýmý size yazýlý olarak iletir ve en iyi baþarýlar dilerim. Þimdi iç savaþý baþarýyla bitiriyoruz. Sovyet iktidarý sömürenlere karþý zaferiyle kendini saðlamlaþtýrýyor. Sovyet iktidarý kuvvetlerini hepimiz için, bütün çalýþanlar için daha önemli, bize daha yakýn ve iyi bilinen bir görev için yoðunlaþtýrabilir ve yoðunlaþtýrmalýdýr: Kansýz savaþ için, açlýða, soðuða ve karýþýklýða karþý zafer için. Ve bu kansýz savaþta iþçi ve köylü kadýnlar özel bir rol oynamaya çaðrýlýyor. Petrograd ili kadýnlar kongresi, Sovyet iktidarýna her zaman 190 Kadýn ve Aile daha büyük zaferler getirmesi gereken ve getirecek olan bu kansýz savaþ için, çalýþan kadýnlardan bir ordu kurmaya, pekiþtirmeye ve örgütlemeye yardým edebilir. Komünist selamla. V. Ulyanov (Lenin) W. I. Lenin, “An das Büro des Frauenkongresses des Petrograder Gouvernements am 10.1.1920", Werke, Band 30, s. 289. * Merkez Komitesince verilen yönergelere dayanýlarak bence üç tasarýnýn hepsi bir tasarý haline getirilmelidir. Görüþüme göre þunlar eklenmelidir: 1. Devlet denetim komisyonundaki iþçi-ve-köylü denetleme “dairesi”, devlet denetim komisyonunun bütün dairelerinde iþçive-köylü denetlemesine kök saldýrmak amacýyla [sayfa 201] yalnýz geçici olarak varolmalý, ama sonra baðýmsýz bir daire olarak yitmelidir. 2. Amaç: Bütün çalýþan yýðýný, yalnýz erkekleri deðil, özellikle kadýnlarý da, iþçi ve köylü denetlemesine katýlmaya özendirmek. 3. Bu amaçla hizmetlilerin vb. katýlmasýnýn engellendiði (duruma uygun) yerel listeler düzenlenir, - geri kalanlarýn hepsi iþçi ve köylü denetlemesine katýlmaya sýrayla kabul edilir. 4. Bu katýlma, katýlanlarýn geliþim basamaðýna göre çeþitli olmalýdýr; okumaz-yazmaz ve hiç eðitilmemiþ iþçiler ve köylüler için bir “dinleyici”, bir tanýk ya da yardýmcý ya da bir öðrenci rolünden, eðitilmiþ, geliþmiþ, þöyle ya da böyle sýnanmýþlar için bütün (ya da hemen hemen bütün) haklara kadar. 5. Ýþçi ve köylü denetlemesinin geçim araçlarý, metalar, barýnaklar, avadanlýklar, hammadde, yakýt vb. (özellikle aþevleri vb.) saðlanmasý üzerindeki denetime özel özen gösterilmelidir. Bu denet (ki bunun için en tam yönergeler hazýrlanmalýdýr) geniþ çapta kurulmalýdýr. Bunun için kesinlikle, ve üstelik hiç istisnasýz, kadýnlar görevlendirilmelidir. 6. Katýlanlardan büyük bir yýðýnýn görevlendirilmesiyle hiçbir karýþýklýk doðmamasý için, görevlendirmenin hangi sýrayla vb. kerte kerte olmak gerektiði saptanmalýdýr. Kadýn ve Aile 191 Katýlmanýn biçimleri de titizlikle düþünülmelidir (hep 2-3, seyrek olarak ve özel durumlarda daha çok katýlýcý olmalýdýr ki, hizmetliler gereksiz yere iþten alýkonmasýnlar). 7. Ayrýntýlý bir denetleme yapýlmalýdýr. 8. Devlet denetim komisyonu memurlan (özel yönergeyle) birincisi bütün iþlemlerinde iþçi ve köylü denetleme temsilcisini (ya da gruplarýný) iþe katmakla ve ikincisi partisiz iþçilere ve köylülere konferanslar vermekle yükümlü kýlýnmalýdýr (devlet denetim komisyonunun ilkeleri ve yöntemleri üzerine özellikle onanmýþ bir programa göre herkesçe anlaþýlabilir konferanslar: belki de konferans yerine bizim çýkaracaðýmýz [yani, devlet denetim komisyonunun, Stalin’in ve Avanessov’un partinin de katýlmasýyla çýkaracaðý] bir kitapçýk okunmalý, ve bu kitapçýk yorumlanmalýdýr). 9. Eyaletteki köylüler (kesinlikle partisiz köylüler) kerte kerte merkezdeki devlet denetim komisyonuna katýlmayý isterler: [sayfa 202] baþlangýçta her ilden en az 1-2 (daha çoðu uygun deðilse) ve sonra, ulaþým koþullarýna ve baþka koþullara göre, katýlanlarýn sayýsý artýrýlýr. Ayný þey partisiz için geçerlidir. 10. Yavaþ yavaþ, çalýþanlarýn devlet denetim komisyonuna katýlmalarýnýn parti ve sendikalar aracýlýðý ile incelenmesine geçilir, yani onlarýn aracýlýðý ile, her þeye katýlýp katýlmadýklarý ve katýlanlarýn eðitimi bakýmýndan devlet yönetimi için hangi sonuçlar alýndýðý incelenir. Lenin W. I. Lenin, “An J. W. Stalin am 24.1.1920”, Werke, Band 30, s.290-291. * Kadýn yoldaþlar! Moskova Sovyeti seçimleri gösteriyor ki, komünistlerin partisi iþçi sýnýfý içinde kuvvetlenmiþtir. Kadýn iþçilerin seçimlere daha çok katýlmalarý gereklidir. Sovyet iktidarý, yeryüzünde, kadýnýn erkek karþýsýnda haklarýný çiðneyen ve erkeklere örneðin evlilik hukuku alanýnda ya da çocuklarla iliþkili üstüncelikler veren bütün eski burjuva, aþaðýlýk yasalarý tümüyle ortadan kaldýran ilk ve biricik iktidar oldu. Sovyet iktidarý, çalýþanlarýn devlet iktidarý olarak, erkeðin bütün ülkelerin, en de- 192 Kadýn ve Aile mokrat burjuva cumhuriyetlerin bile aile hukukunda alýkonmuþ olan o mülkiyet iliþkilerine baðlý bütün üstünceliklerini ortadan kaldýran ilk ve biricik iktidar oldu. Nerede mülk sahipleri, kapitalistler ve tüccarlar varsa, orada yasa önünde erkek ile kadýn arasýnda eþitlik olamaz. Nerede mülk sahipleri, kapitalistler ve tüccarlar yoksa, nerede çalýþanlarýn devlet iktidarý bu sömürücüler olmaksýzýn yeni bir yaþam kuruyorsa, orada erkek ile kadýn arasýnda yasal eþitlik vardýr. Ama bu yetmez. Yasa önünde eþitlik henüz yaþamda eþitlik deðildir. Çalýþan kadýn yalnýz yasa önünde deðil, tersine, yaþamda da erkekle hak eþitliðini kazanmalýdýr. Bu amaçla, çalýþan kadýnlarýn kamusal düzenlemenin yönetimine ve devletin yönetimine gittikçe daha çok katýlmalarý zorunludur. Kadýnlar bu iþbirliði ile bilgilerini çabucak geniþletecekler ve erkeklere yetiþeceklerdir. Öyleyse sovyete, çalýþan kadýnlarý, komünist ve partisiz, [sayfa 203] daha çok seçin. Seçeceðiniz partisiz bir kadýn iþçi de olabilir; namusluysa ve anlayýþla ve dürüstlükle çalýþmayý biliyorsa - Moskova Sovyetine onu seçin! Moskova Sovyetine çalýþan daha çok kadýn; Moskova proletaryasý, zafere kadar savaþým için, eski hukuksal eþitsizliðe, kadýnýn eski burjuvaca aþaðýlanmasýna karþý savaþým için her þeyi yapmaya hazýr olduðunu ve bunun için her þeyi yaptýðýný gösterebilir! Proletarya, kadýnlarýn tam kurtuluþu için savaþmadan, kendini kesinlikle kurtaramaz, N. Lenin W. I. Lenin “An die Arbeiterinnen am 21. Februar 1920”, Werke, Band 30, s. 363-364. * Kapitalizm, ekonomik ve dolayýsýyla toplumsal eþitsizlik ile biçimsel eþitliði birleþtirir. Bu, kapitalizmin burjuvazinin yandaþlarýnca, liberallerce, yalanlarla gizlenmeye çalýþýlan ve küçük-burjuva demokratlarca anlaþýlmayan temel özelliklerinden biridir. Kapitalizmin bu özelliðinden, baþka þeyler arasýnda þu sonuç çýkar: ekonomik eþitlik için kesin savaþýmla birlikte kapitalist eþitsizliðin açýkça Kadýn ve Aile 193 itiraf edilmesi ve belirli koþullarda bu açýk eþitsizlik itirafýnýn proleter devlet düzeninde bile temel alýnmasý (sovyet sistemi) zorunluktur. Oysa biçimsel eþitliðe gelince (yasa önünde eþitlik, tok ile açýn mülklü ile mülksüzün “eþitliði”) kapitalizm, için tutarlýlýk olanaksýzdýr. Ve bu tutarsýzlýðýn en kötü görünüþlerinden biri, kadýn ile erkek arasýndaki hukuksal eþitsizliktir. Hiçbir burjuva devlet, en ileri cumhuriyetçi, demokrat devlet bile, kadýna tam hak eþitliði vermedi. Ama Rusya Sovyet Cumhuriyeti, kadýnýn haklarýný sýnýrlayan yasal engellerin hepsini bir vuruþta hiç istisnasýz ortadan kaldýrdý ve kadýna yasa önünde tam hak eþitliði saðladý. Denir ki, kültür düzeyi kadýnýn hukuksal durumuyla en iyi nitelendirilir. Bu savda derin bir gerçeklik bulunmaktadýr. Bu görüþ noktasý bakýmýndan da ancak proletaryanýn diktatörlüðü, ancak sosyalist devlet, daha yüksek bir kültür düzeyine ulaþabilir ve ulaþtý da. Bundan ötürü, proleter kadýn hareketinin, yeni, eþsiz güçlü atýlýmý, ilk sovyet cumhuriyetinin kurulmasý (ve pekiþtirilmesi) [sayfa 204] ile ve -ayný zamanda ve onunla birlikte- Komünist Enternasyonal ile ayrýlmaz biçimde baðlýdýr. Kapitalizmin doðrudan ya da dolaylý, tam ya da kýsmen ezdikleri sözkonusu olunca, demokrasiyi güvenceleyenin özellikle sovyet düzeni ve yalnýz sovyet düzeni olduðu söylenmelidir. Bu, iþçi sýnýfýnýn ve yoksul köylülerin durumundan açýkça anlaþýlýr. Bu, kadýnýn konumunda açýkça görülebilir. Ama sovyet iktidarý sýnýflarýn ortadan kaldýrýlmasý için, ekonomik ve toplumsal eþitlik uðruna en son kesin savaþým demektir. Demokrasi, kapitalizmin ezdikleri, bu arada ezilmiþ cins için olan bir demokrasi bile, bize yetmez. Proleter kadýn hareketi, biçimsel bir eþitlik için savaþýmý deðil, tersine, kadýnýn ekonomik ve toplumsal eþitliði için savaþýmý anagörevi bilir. Kadýný toplumsal üretken emeðe katmak, onu sonsuz ve kapalý mutfak ve çocuk odasý çevresine kapatan köreltici ve alçaltýcý astlýktan kurtarmak - anagörev budur. Bu, hem toplumsal pratiðin hem de görüþlerin temelli bir dönüþümünü gerektiren uzun süreli bir savaþýmdýr. Bununla birlikte, bu savaþým, komünizmin tam zaferiyle bitecektir. 194 Kadýn ve Aile W. I. Lenin, “Zum Internationalen Frauentag, 4. Maerz 1920”, Werke, Band 30, s. 400-401. * Kadýn yoldaþlar! Konferansýnýzý ziyaret etme olanaðým bulunmadýðý için pek üzgünüm. Katýlan herkese içten selamlarýmý ve çalýþmalarýnýn gerçekten baþarýlý olmasý dileklerimi lütfen iletiniz. Kadýnlarýn partinin ve Sovyetlerin çalýþmalarýna katýlmalarý, savaþýn bittiði ve barýþçý örgütleyici çalýþmanýn - umarým, uzun zaman için- ön plana çýktýðý tam þu sýrada pek büyük önem kazanmýþtýr. Ama bu çalýþmada kadýnlar baþrolü oynamalýdýrlar ve hiç kuþkusuz oynayacaklardýr da. [sayfa 205] Halk Komiserleri Kurultayý Baþkaný. V. Ulyanov (Lenin) W.I. Lenin, “Grussbotschaft an die Gesamtrussische Konferenz der Gouvernements-Frauenabteilungen 6. Dezember 1920", Werke, Band 31, Berlin 1959, s. 455. * Bolþevizmde ve Rus Ekim devriminde baþta gelen, temel olan þey, kapitalizm koþullarýnda en çok ezilmiþlerin politikaya katýlmalarýdýr. Onlar, monarþi koþullarýnda da, burjuva demokratik koþullarda da, kapitalistlerce aþaðýlandýlar, aldatýldýlar ve soyuldular. Mülkte ve akarda, fabrikalarda ve iþliklerde özel mülkiyet ayakta kaldýðý sürece, halk emeðinin kapitalistlerce bu aþaðýlanmasý, bu aldatýlmasý, bu soyulmasý kaçýnýlmazdý. Bolþevizmin özü, sovyet iktidarýnýn özü, burjuva demokrasisinin yalanlarýný ve ikiyüzlülüðünü ortaya koymak, mülkte ve akarda, fabrikalarda ve iþliklerde özel mülkiyeti ortadan kaldýrmak ve bütün devlet iktidarýný çalýþan ve sömürülen yýðýnlarýn ellerinde toplamaktýr. Onlar, bu yýðýnlar, politikayý, yani yeni toplumun kurulmasý iþini kendileri ellerine alýyor. Bu güç bir iþtir, yýðýnlar kapitalizmle sindirilmiþler ve aþaðýlanmýþlardýr; ama ücretli kölelikten, kapitalist uþaklýktan kurtulmanýn baþka bir yolu yoktur ve olamaz. Ama kadýnlar politikaya katýlmadan yýðýnlar politikaya katýlamaz. Çünkü insan soyunun kadýnsal yarýsý, kapitalizm koþullarýnda Kadýn ve Aile 195 iki kat ezilmiþtir. Ýþçi ve köylü kadýnlar sermaye tarafýndan ezilirler ve bunun dýþýnda en demokratik burjuva cumhuriyetlerde bile, birincisi, hak eþitlikleri tanýnmadan kalýrlar; çünkü yasa onlara erkekle eþit haklar vermez; ikincisi -ve en önemlisi- en kaba, en aðýr, insaný en çok körelten iþle, mutfaktaki ayrýntýlarla ve genellikle aile yönetiminin ayrýntýlarýyla ezildikleri için, “evsel kölelik” içinde kalýrlar, “ev-köleleri” olarak kalýrlar. Bolþevik, sovyetik devrim, kadýnýn ezilmesinin ve eþitsizliðinin köklerine baltayý öyle derinlemesine vurdu ki, þimdiye kadar yeryüzünde hiçbir parti ve hiçbir devrim bunu göze almamýþtý. Bizde, Sovyet Rusya’da, kadýn ile erkek arasýndaki yasal eþitsizlikten de hiçbir iz kalmadý. Evlilik ve aile hukukundaki özellikle alçakça, genel, ikiyüzlü eþitsizlik, çocukla iliþkili eþitsizlik, sovyet iktidarý ile baþtan sona ortadan kaldýrýldý. Bu, kadýnýn özgürleþmesi için yalnýzca ilk adýmdýr. Ama burjuva, ve en demokratik bir tek cumhuriyet bile, bu ilk [sayfa 206] adýmý olsun atmayý göze almamýþtýr. Bunu “kutsal özel mülkiyet” karþýsýndaki korku yüzünden göze almamýþlardýr. Ýkinci ve en önemli adým? Mülkte ve akarda, fabrikalarda ve iþliklerde özel mülkiyetin kaldýrýlmasýdýr. Kadýnýn tam ve gerçekten kurtulmasý için “evsel kölelik”ten kurtulmasý için yol, kadýnýn ev yönetiminin küçük ayrýntýlarýndan toplumsallaþtýrýlmýþ büyük ev, yönetimine geçmesiyle böylelikle ve yalnýz böylelikle açýlýr. Bu geçiþ güçtür; “çünkü burada sözkonusu olan, pek derinlere kök salmýþ, alýþýlmýþ, katýlaþmýþ bir “düzen”in (gerçekte bir “düzen”in deðil, korkunç ve barbarca bir durumun) deðiþtirilmesidir. Ama bu geçiþ baþladý, iþ ele alýndý, yeni yola ayak bastýk. Ve uluslararasý kadýn gününde dünyanýn bütün ülkelerindeki sayýsýz kadýn iþçi toplantýlarýndan, iþitilmedik ölçüde aðýr ve güç, ama büyük, dünya tarihi çapýnda büyük ve gerçek kurtuluþ hareketim baþlatmýþ olan Sovyet Rusya’ya selamlar uçurulacak. Kudurmuþ ve çoðu zaman canavarca burjuva gericilik karþýsýnda cesareti yitirmemek için cesur sesleniþler yankýlanacak. Bir burjuva ülke ne kadar “özgür” ya da “demokratik” ise, kapitalislerin çetesi iþçilerin devrimine karþý o kadar çok azýtýr ve kudurur; bunun bir örneði demokratik kuzey Amerika Birleþik Devletleridir. Emperyalist savaþ, Avrupa’da ve geri kalmýþ Asya’da olduðu gibi, Amerika’da da, uyuklayan, dalgýn, uyuþuk yýðýnlarý kesinlikle sarsýp uyandýrdý. 196 Kadýn ve Aile Buz, dünyanýn bütün köþelerinde ve bucaklarýnda kýrýldý. Halklarýn kapitalizmin boyunduruðundan kurtuluþu, kadýn ve erkek iþçilerin sermayenin boyunduruðundan kurtuluþu, durdurulamaz biçimde ilerliyor. Bu iþi milyonlarca ve milyonlarca kadýn ve erkek iþçi, kadýn ve erkek köylü yürütecek. Ve bundan ötürüdür ki, emeðin sermayenin boyunduruðundan kurtulmasý iþi bütün dünyada zafere ulaþacak. [sayfa 207] W. I. Lenin, “Internationale Frauentag 1921, 4.III.1921” Werke, Band 32, Berlin 1961, s. 159-161. Kadýn ve Aile 197 LENÝN’DEN ANILAR YOLDAÞ Lenin benimle kadýn sorunu üzerine üsteleyerek konuþtu. Yýðýn hareketinin önemli bir vazgeçilmez parçasý, belirli koþullarda sonucu çözüme baðlayacak bir parçasý olarak kadýn hareketine açýkça çok büyük bir önem veriyordu. Ona göre, kadýnýn tam toplumsal hak eþitliðine kavuþturulmasý, elbette, komünistler için her türlü tartýþmanýn dýþýnda kalan bir ilkeydi. Bu konudaki ilk uzun konuþmamýzý Lenin’in Kremlin’deki büyük çalýþma odasýnda 1920 güzünde yaptýk. Lenin kâðýtlarla ve kitaplarla kaplý, inceleme ve çalýþma bakýmýndan “dahice düzensizlik” göstermeyen yazý masasýnda oturuyordu. “Ne olursa olsun, açýk teorik temele oturan kuvvetli bir uluslararasý kadýn hareketi yaratmalýyýz”, diye konuþmaya baþladý. Lenin selamlaþmadan sonra, “Marksist teori olmadan, hiçbir pratik olmaz, bu açýk. Bu sorunda biz komünistlere de en büyük ilkesel açýklýk gerekli. Kendimizi bütün öbür partilerden kesin sýnýrlarla 198 Kadýn ve Aile [sayfa 208] ayýrmalýyýz. Ne yazýk ki II. Uluslararasý kongremiz kadýn sorununun ele alýnmasý sýrasýnda daðýldý. Kongre sorunu ortaya attý; ama bir tutum takýnmadý. Sorun hâlâ bir komisyonda bulunuyor. Komisyonun bir karar almasý gerekiyor, tezler, yönergeler. Bununla birlikte þimdiye kadar pek bir þey yapmadý. Bu iþte bize yardým etmeli.” Lenin’in, bana söylediði þeyi ondan önce öbür yandan iþitmiþtim ve bu konudaki þaþkýnlýðýmý belli ettim. Rus kadýnlarýnýn devrimde yaptýklarý ve þimdi devrimin savunulmasý ve geliþtirilmesi için yapmakta olduklarý þeyden ötürü coþku içindeyim. Kadýn yoldaþlarýn Bolþevik Partideki durumuna ve etkinliðine gelince, parti bana örnek bir parti, kesinlikle örnek bir parti gibi görünüyordu. Yalnýz o, uluslararasý bir komünist kadýn hareketine deðerli, eðitilmiþ ve deneyimli güçler ve büyük tarihsel örnek getirmiþti. “Bu doðrudur, pek iyi, pek güzeldir”, dedi, Lenin sessiz, ince bir gülümsemeyle, “Petrograd’da, burada Moskova’da, taþradaki kentlerde ve sanayi merkezlerinde, proleter kadýnlar devrimde olaðanüstü davrandýlar. Onlar olmadan zafere ulaþamazdýk, ya da pek güç ulaþýrdýk. Bu benim görüþümdür. Ne kadar yürekliydiler, ve þimdi hâlâ ne kadar yürekliler! Katlandýklarý bütün acýlan ve yoksunluktan düþününüz. Ve onlar, Sovyetleri savunmak istedikleri için, özgürlüðü ve komünizmi istedikleri için dayandýlar. Evet, proleter kadýnlarýmýz olaðanüstü sýnýf savaþçýlandýr. Hayran kalýnmaya ye sevilmeye hak kazanmýþlardýr. Öte yandan, Petrograd’daki “anayasal demokrasi” hanýmlarýnýn da, karþýmýzda soylucuklardan daha çok cesaret gösterdikleri onanmalýdýr. Bu, doðrudur. Partide güvenilir, saðduyulu ve yorulmadan çalýþan kadýn yoldaþlanmýz var. Sovyetlerdeki ve yürütme kurallanndaki, halk komiserliklerindeki ve her türlü kamusal hizmetlerdeki önemli bazý noktalarý onlarla ele geçirebildik. Kimileri, partide ve proleter, köylü yýðýnlar arasýnda, Kýzýl Orduda gece gündüz çalýþýyorlar. Bu bizim için pek deðerlidir. Dünyanýn her yerindeki kadýnlar için de önemlidir. Kadýnlarýn yeteneklerini, emeklerinin toplum için ne kadar büyük önemi olduðunu kanýtlar. Proletaryanýn ilk diktatörlüðü, kadýnýn toplumsal tam hak eþitliði için gerçek kýlavuzdur. O, kadýn haklarýyla ilgili ciltlerce yazýnýn yýktýðýndan çok önyargý yýkmýþtýr. Ama her þeye karþýn, uluslararasý bir kadýn hareketimiz yok, ve kesinlikle olmalý. Onu yaratmaya koyulmalýyýz. O olmadan Enternasyonalimizin ve partilerinin Kadýn ve Aile 199 çalýþmasý tam deðildir, asla tam olmayacaktýr. Oysa devrim için tam çalýþmalýyýz. Anlatýnýz bana, dýþardaki komünist çalýþmanýn durumu nasýl?”... Sorunun Almanya’daki durumu üzerine özellikle ayrýntýlý konuþmam doðaldý. Rosa Luxemburg’un bizi, en geniþ kadýn yýðýnlarýný [sayfa 209] devrimci savaþýmla kazanmak için buna ne kadar büyük önem verdiðini anlattým Lenin’e. Komünist Partinin kurulmasýndan sonra Rosa Luxemburg bir kadýn gazetesi çýkmasý için çok uðraþtý. Leo Jogiches, son kez benimle birlikte iken -pusuya düþürülüp öldürülmesinden bir-buçuk gün önce- partinin önündeki iþleri benimle görüþtü ve bana çeþitli görevler verdi; bunlardan biri de, çalýþan kadýnlar arasýndaki etkinliðin örgütlenmesi için bir plan hazýrlamaktý. Parti, ilk yasa-dýþý konferansýnda bu sorunla uðraþtý. Sosyal-demokrasinin her iki kanadýndan, savaþ öncesinde ve savaþ sýrasýnda ortaya çýkmýþ, eðitilmiþ ve deneyimli ajitatör ve önder kadýnlar hemen hiç istisnasýz saðdýlar ve canlý hareketli proleter kadýnlarý elleri altýnda tutuyorlardý. Bununla birlikte, partinin bütün çalýþmalarýna ve savaþýmlarýna katýlan çok enerjik, özveri-sever kadýn yoldaþlardan bir çekirdek daha þimdiden doðmuþtu. Ama bu bile, proleter kadýnlar arasýnda bir etkinliði örgütlemiþti. Elbette her þey henüz baþlangýçta; ama herhalde iyi bir baþlangýç. “Kötü deðil, hiç de kötü deðil!” dedi Lenin. “Yasa-dýþýlýk ve yarý-yasallýk sýrasýnda yoldaþçalarýn enerjisi, özveri-severliði ve coþkusu, cesareti ve saðduyusu, çalýþmanýn geliþmesi bakýmýndan iyi bir perspektif açar. Bunlar partinin serpilmesi ve gücünün artmasý için, yýðýnlarý kazanmak ve eylemlerde bulunmak için deðerli etkenlerdir. Peki ama, yoldaþçalarýn ve yoldaþlarýn bu sorundaki temel aydýnlanmýþlýðý ve eðitimi ne durumda? Bu, yýðýnlar arasýndaki çalýþmada pek önemlidir. Bu, yýðýnlarýn coþmasý için onlar arasýnda aðýzdan aðýza dolaþan þeyi belirlemede pek etkilidir. Þu anda kimin söylediðini anýmsýyamadýðým bir söz vardýr: ‘Büyük iþler baþarmak için coþkulu olmalýdýr.’ Biz dünyanýn bütün çalýþanlarý, gerçekten hâlâ büyük iþler baþarmak zorundayýz. Öyleyse yoldaþçalarýnýz, Almanya’nýn proleter kadýnlarý, ne için coþuyorlar? Proleter sýnýfbilinçleri nasýl, ilgilerini, etkinliklerini günün politik istemleri üzerinde yoðunlaþtýrýyorlar mý, düþüncelerinin merkezi nedir? “Bu konuda Rus ve Alman yoldaþlardan garip bir þey iþittim. Bunu söylemeliyim. Yetenekli bir komünist kadýnýn Hamburg’ta oro- 200 Kadýn ve Aile spular için bir gazete çýkardýðý ve onlarý devrimci savaþým için örgütlemek istediði anlatýldý bana. Rosa, o üzünçlü iþinin yapýmýyla ilgili polis buyruklarýna karþý herhangi bir kusurdan ötürü hapse atýlan orospuyu bir makalesinde ele alýrken, komünist kadýn olarak, insanca duydu ve davrandý. Burjuva toplumun acýnasý ikili kurbaný þunlardýr: birincisi onun iðrenç mülkiyet düzeni ve ikincisi iðrenç ahlaki ikiyüzlülüðü. Bu, bellidir. Yalnýz yontulmamýþ ve kýsa görüþlü bir insan bunu unutabilir. Ama bunu kavramak, orospularý açýkça söylemem gerektiði gibi- özel loncasal devrimci savaþým birliði gibi örgütlemekten ve onlar için bir kadýn gazetesi çýkarmaktan [sayfa 210] bambaþka bir þeydir. Almanya’da örgütlenmesi gereken, kendileri için bir gazete çýkarýlmak gereken, savaþýmlarýnýza katýlmak gereken hiçbir sanayi iþçisi kadýn gerçekten yok mu? Burada hastalýklý bir geliþme sözkonusudur. Bana her orospuyu tatlý bir Madonna gibi iþleyen yazýnsal modayý kuvvetle ansýtýyor. Orada bile köken saðlýklýydý: toplumsal duygudaþlýk, saygýdeðer burjuvanýn ahlaki ikiyüzlülüðüne baþ kaldýrma. Ama saðlýklý olan, burjuvaca kemiriliyor ve yozlaþtýrýlýyordu. Þu da var: Orospuluk sorunu bize burada da güç bazý problemler çýkaracak. Orospularýn üretken çalýþmaya yöneltilmesi, toplumsal ekonomiye katýlmasý - sorun budur. Ama ekonomimizin þimdiki durumunda ve belirli bütün koþullarda bunu yapmak güç ve karmaþýktýr. Orada, proletaryanýn devlet iktidarýný ele geçirmesinden sonra geniþlemesine karþýmýza konan ve pratik çözüm gerektiren küçük bir kadýn sorununuz var. Burada, Sovyet Rusya’da bizi uðraþtýracak birçok þey var. Ama sizin Almanya’daki özel halinize dönelim. Parti, üyelerinin böyle uygunsuzluklarým asla sessizce seyredemez. Bu, þaþkýnlýk yaratýr ve güçleri daðýtýr. Ve siz, kendiniz, buna karþý ne yaptýnýz?” Ben daha yanýt veremeden sözünü sürdürdü Lenin: “Sizin günah listeniz daha da uzun, Clara. Bana anlatýldý ki yoldaþçalarýn okuma ve tartýþma akþamlarýnda özellikle cinsel sorun, evlilik sorunu ele alýnýyormuþ. Baþlýca ilgi konusu, politik öðretim ve eðitim konusu buymuþ. Bunu iþittiðim zaman kulaklarýma inanamadým. Proleter diktatörlüðün ilk devleti dünyanýn bütün karþý-devrimcileriyle boðuþuyor. Almanya’daki durum bile, durmadan ilerleyen karþýdevrimi geri püskürtmek için bütün proleter, devrimci güçlerin sonuna kadar yoðunlaþtýrýlmasýný gerektiriyor. Oysa, etken yoldaþçalar cinsel sorunu ve ‘geçmiþteki, þimdiki ve gelecekteki’ evlilik biçim- Kadýn ve Aile 201 leri sorununu görüþüyorlar. Proleter kadýnlarý bu konuda aydýnlatmayý en önemli göreviniz sayýyorsunuz. En çok okunan yazýnýn Viyanalý genç bir yoldaþçanýn, cinsel sorun üzerine kaleme aldýðý kitapçýk olduðu söyleniyor. Bir paçavra! Onda doðru olan þeyi iþçiler Bebel’de çoktan okudular. Üstelik o kitapçýktaki soðuk þema gibi cansýkýcý olarak deðil, tersine, burjuva topluma karþý okuyaný kýþkýrtarak sürükleyen saldýrgan bir biçimde. Fröydçü varsayýmlarla geniþletme, bilime göre ‘düzenlenmiþ’ görünüyor, oysa amatör beceriksizliðidir. Fröydçü teori de þimdi böyle bir moda budalalýðýdýr. Makale, söyleþi, kitapçýk cinsel teorilerine, kýsaca, burjuva toplumun seralannda bol bol geliþen þu özgül yazýnýn teorilerine güvenim yok. Hintli ermiþin kendi göbeðine baktýðý gibi, gözlerini yalnýz cinsel soruna dikip ondan hiç ayýrmayanlara güvenim yok. Bana öyle görünüyor ki, pek çoðu varsayýmlar, çoðu zaman gerçekten keyfî varsayýmlar olan cinsel teoriler salgýný, kiþisel bir [sayfa 211] gereksinmeden, yani kendi anormal ya da azgýn cinsel yaþamýný burjuva ahlaký karsýþýsmda haklý çýkarmak ve onun hoþgörüsünü dilemek için doðuyor. Burjuva ahlaký karþýsýndaki bu peçelenmiþ saygý, bana, cinseli kurcalayýp durmak gibi aykýrýdýr. Pek yabanýl ve devrimci tavýr takýnabilir, ama sonunda burjuvacadýr. Özellikle aydýnlarýn ve onlara yakýn olan katmanlarýn bir düþkünlüðüdür. Partide, sýnýf-bilinçli, savaþan proletaryada buna yer yoktur.” Burada, özel mülkiyetin ve burjuva düzenin egemenliðinde cinsel sorunun ve evlilik sorununun, bütün toplumsal sýnýflarýn ve katmanlarýn kadýnlarý için çok yönlü problemler, çatýþkýlar, acýlar yarattýðýný söyleyerek itiraz ettim. Savaþ ve sonuçlarý, cinsel iliþkilerde anýlan bu çatýþkýlarý ve acýlan bilemiþ, eskiden onlar için örtülü olan problemleri görünürleþtirmiþti. Yayýlan devrimin havasý buna uyuyordu. Eski duygu ve düþünce dünyasý sarsýlmaya baþlamýþtý. Þimdiye kadarki toplumsal baðlar gevþiyor ve kopuyordu, insandan insana yeni iliþkilere ve davranýþlara doðru eðilimler beliriyordu. Ýliþkili sorunlara duyulan ilgi, aydýnlanma ve yeniye uyma gereksinmesinin bir dýþavurumuydu. Bunda, burjuva toplumun doðalsýzlýðýna ve ikiyüzlülüðüne karþý bir tepki de ortaya çýkýyordu. Evlilik ve aile biçimleri, tarihin akýþý sýrasýnda, ekonomiye baðýmlýlýklarý içinde, proleter kadýnlarýn kafasýnda burjuva toplumun sonsuzluðu boþinanýný yýkmaya uygundu. Onun için, burjuva düzeninin tahlilinde, özünün ve etkilerinin ortaya çýkarýlmasýnda, onlarla birlikte cinsel yalancýlýðýn 202 Kadýn ve Aile damgalanmasýnda, nazik bir tarihsel durum olmalýydý. Bütün yollar Roma’ya çýkardý. Toplumun ideolojik üstyapýsýnýn önemli bir kesiminin, belirgin toplumsal bir görüngünün her gerçek marksist tahlili, burjuva toplumun ve onun mülkiyet temellerinin tahliline varmalýydý. Carthaginem esse delendam [Kartaca alýnmalý] idi. Lenin gülümseyerek baþýný salladý. “Gördük iþte, yoldaþçalaranýzýn ve partinizin avukatlýðýný yapýyorsunuz. Söylediðiniz elbette doðru. Ama bununla Almanya’da yapýlmýþ yanlýþ en uygun biçimde baðýþlanýr, haklý bulunmaz. O, bir yanlýþtýr ve öyle kalýr. Okuma ve tartýþma akþamlarýnda cinsel sorunun ve evlilik sorununun yetkin, yaþayan tarihsel materyalizmin görüþ noktasýndan ele alýndýðýný bana ciddi olarak güvenceleyebilir misiniz? Bu, pek çok gerecin (malzemenin) öngörülmesinde, onunla en açýk marksist biçimde baþa çýkmada çok yönlü ve derin bir bilgi gerektirir. Þimdi bunu baþaracak gücünüz var mý? Gücünüz olsaydý, okuma ve tartýþma akþamlarýnda anýlan o kitapçýk gibi bir kitapçýk kullanýlmazdý. O, eleþtirilecek yerde, salýk verilir ve daðýtýlýrdý. Sorunun yetersiz, marksistçe olmayan ele alýnýþý nereye varýyor öyleyse? Cinsel sorunun ve evlilik sorununun büyük toplumsal sorunun parçasý olarak [sayfa 212] kavranmamasýna. Tersine, büyük toplumsal sorunun cinsel problemin bir uzantýsý, bir parçasý gibi görünmesine. Ana sorun, ikincil sorun gibi geriye çekiliyor. Bu, bir konudaki aydýnlýða zarar vermekle kalmaz, genellikle proleter kadýnlarýn kafasýný, sýnýf bilincini bulandýrýr. “Üstelik hepsi bu kadar deðil! Bilge [Hazreti] Süleyman, her þeyin zamaný olduðunu söylüyordu. Rica ederim, þimdi, proleter kadýnlarý, insan nasýl sever ve kendini nasýl sevdirir, nasýl kur yapar ve kendine nasýl kur yaptýrýr konusuyla haftalarca oyalamanýn zamaný mý? Elbette ‘geçmiþte, þimdi ve gelecekte’, çeþitli halklarda, ki o zaman buna övünçle tarihsel materyalizm denir! Þimdi yoldaþçalarýn, çalýþan halkýn kadýnlarýnýn bütün düþünceleri proleter devrime yönelmiþ olmalýdýr. Proleter devrim, evlilik ve cinsel koþullann zorunlu yenilenmesi için temeli de yaratýr. Oysa þimdi, Avustralya yerlilerinde evlilik biçimleri ve eski çaðda kardeþ evliliði gibi gerçekten baþka problemler ön plana çýkýyor. Alman proleterleri için Sovyetler sorunu hâlâ gündemdedir; Versay antlaþmasý ve kadýn yýðýnlarýnýn yaþamýndaki etkileri, iþsizlik, düþen ücretler, vergiler ve daha birçok baþkalan. Kýsaca, üsteleyerek söylüyorum ki, proleter kadýnlarýnýn bu türlü politik, toplumsal eðitimi yanlýþtýr, Kadýn ve Aile 203 baþtan sona yanlýþtýr. Buna nasýl ses çýkarmayabildiniz? Buna karþý otoritenizi kullanmalýydýnýz.” Ayrý ayrý yerlerde önderlik eden yoldaþçalarý eleþtirir ve uyarýrken bunu yapmaktan geri durmadýðýmý öfkeli dosta açýkladým. Yalnýz, o da bilirdi ki, bir peygamberin kendi anayurdunda ve hýsýmlarýnýn gözünde saygýnlýðý yoktur. Eleþtirimle “sosyal-demokratik düþüncenin ve eski moda burjuva darkafalýlýðýn etkili kalýtýlarýný” koruduðum kuþkusunu yaratmýþtým. Bununla birlikte, eleþtiri sonunda boþa gitmemiþti. Cinsel sorun ve evlilik sorunu artýk kurslarýn ve tartýþma akþamlarýnýn aðýrlýk noktasý deðildi. Ama Lenin konuþma konusu olan düþünceleri daha da ileri götürdü. “Biliyorum, biliyorum”, dedi, “bana hasým olmalanna karþýn, bazý kimseler bu bakýmdan benim de darkafalý olduðumdan kuþkulandýlar. O kadar ikiyüzlü ve darkafahlar ki. Ama sessizce katlanýyorum buna! Burjuva görüþlerin yumurtasýndan asla çýkmamýþ cücükler, o sarý gagacýklarý ile her zaman korkunç kurnazdýrlar. Kendimizi düzeltmeden buna alýþmalýyýz. Gençlik hareketi de cinsel sorunda düþüncenin ‘modernliðinden’ ve onunla aþýrý uðraþmaktan acý çekiyor.” Lenin modernlik sözcüðünü alaylý alaylý vurguladý ve yüzünü buruþturdu. “Bana birçoklarýnýn bildirdiðine göre”, diye sürdürdü konuþmasýný, “cinsel sorun gençlik örgütlerinizde en çok sevilen konudur. Bu konuda ancak yeterince konuþulmalý. Bu yanlýþ davranýþ gençlik hareketinde özellikle zararlýdýr. Özellikle tehlikelidir. [sayfa 213] Bireylerde cinsel yaþamýn abartýlmasýna ve körüklenmesine, gençlik saðlýðýnýn ve gücünün boþa harcanmasýna kolayca yolaçabilir. Bu görüngüye karþý savaþmalýsýnýz. Kadýn ve gençlik hareketlerinin deðinme noktalarý hiç de az deðildir. Yoldaþçalarýmýz her yerde gençlerle birlikte planlý olarak çalýþmalýdýrlar. Bu, analýðýn bireyselden toplumsala uzanmasý, geniþlemesi ve yücelmesidir. Ve kadýnýn canlanan bütün toplumsal yaþamý ve etkisi hýzlandýrýlmalýdýr; kadýn, darkafalý bireysel ev ve aile psikolojisinin darlýðýndan böylelikle kurtulur. Herhalde bunun sýrasýdýr. “Gençliðin büyük bir kesimi, bizde de, cinsel sorunda ‘burjuva kavrayýþý ve ahlaký’ ‘yeniden gözden geçirmeye’ pek düþkün. Ve, gençliðimizin en iyi, gerçekten çok þey vaadeden bir kesimi, diye eklemeliyim. Demin söylediðiniz gibi, bu böyle. Savaþ sonuçlarýnýn ve baþlamýþ devrimin havasýnda, toplumun sarsýlan ekonomik temeli üzerinde, eski ideolojik deðerler bozuluyor ve baðlayýcý güçlerini 204 Kadýn ve Aile yitiriyor. Yeni deðerler, savaþýmlardan doðarak, yavaþ yavaþ kristalleþiyor. Ýnsandan insana, erkek ile kadýn arasýndaki iliþkilerde de, duygular ve düþünceler devrim geçiriyor. Bireyin hakký ile yýðýnýn hakký arasýna, dolayýsýyla bireyin ödevlerine yeni sýnýrlar çekiliyor. Ýþler tümüyle en baþýboþ mayalanma halinde. Birbirine karþýt çeþitli eðilimlerin yönü, geliþme gücü, henüz tam bir açýklýkla ortaya çýkmýyor. Bu, geçip gitmenin ve olmanýn yavaþ ve çoðu zaman büyük acý veren bir süreci. Özellikle cinsel iliþkiler, evlilik, aile alanlarýnda. Burjuva evliliðin çöküþü, çürümesi, pisliði, güç çözülürlüðü ve erkeðe tanýdýðý özgürlük, kadýný köleleþtirmesi, cinsel ahlakýn ve iliþkilerin tiksinç yalancýlýðý ile birlikte, manen en canlýyý ve en iyiyi yoðun iðrençlikle dolduruyor. Burjuva evliliðin ve burjuva devletin aile yasalarýnýn zoru, rahatsýzlýðý ve çatýþkýyý keskinleþtiriyor. Bu, ‘kutsal’ özel mülkiyetin zorudur. Satýn alýnýrlýðý, alçaklýðý, pisliði kutsar. Saygýn burjuva toplumun bilinegelen ikiyüzlülüðü geri kalaný fazlasýyla yapýyor, insanlar egemen iðrençliðe ve doðalsýzlýða karþý haklarýný arýyorlar. Ve bireyin duygularý çabucak deðiþiyor, güçlü devletlerin parçalandýðý, eski egemenlik iliþkilerinin koptuðu yerde, bütün bir toplumsal dünyanýn batmaya baþladýðý yerde, deðiþme isteði ve baskýsý, bir zaman için kolayca, dizginlenmemiþ bir güç kazanýyor. Burjuva anlamda cinsel ve evliliksel reform yetmiyor. Bir cinsel ve evliliksel devrim, proleter devrime uygun olarak, yaklaþýyor. Kadýnlarýn da, gençliðin de özellikle uðraþtýklan o böylece ortaya atýlmýþ, çok çetrefilleþmiþ sorun karmaþýklýðý anlaþýlýr bir þeydir. Öbürleri gibi, bugünkü cinsel sakýncalar karþýsýnda, o da özellikle [çözüm için-ç.] kývranýyor. Eskimiþliðinin bütün azgýnlýðýyla baþkaldýrýyor. Bu, anlaþýlýr bir þeydir. Hiçbir þey, gençliðin keþiþçe perhizini [sayfa 214] öðütlemekten ve pis burjuva ahlakýn kutsallýðýndan daha yanlýþ olmazdý. Yalnýz, fiziksel bakýmdan zaten ortaya çýkan cinsel konunun þu yýllarda ruhsal olarak merkezleþmesi düþündürücüdür. Etkisini ne kadar uðursuzca gösteriyor... “Gençliðin cinsel yaþamýn sorunlarýna karþý deðiþen tutumu ‘temeli’dir ve bir teoriye dayanmaktadýr. Kimileri, gençliðin tutumunu ‘devrimci’ ve ‘komünistçe’ diye niteliyorlar. Öyle olduðuna gönülden inanýyorlar. Bu bende saygý uyandýrmýyor. Asýk suratlý bir keþiþ deðilsem de, gençliðin -bazan da yaþlýlarýn- anýlan ‘yeni cinsel yaþamý’ bana çoðu zaman katýþýksýz burjuvaca, burjuva genelevlerinin bir Kadýn ve Aile 205 çoðaltýmý gibi görünüyor. Biz, komünistlerin anladýðýmýz gibi, bütün bunlarýn aþk özgürlüðü ile ortak bir yaný yoktur. Komünist toplumda cinsel yaþamýn eðilimlerini, aþk gereksinmelerini doyurmanýn ‘bir bardak su içmek’ gibi basit ve önemsiz olduðunu söyleyen ünlü teoriyi elbette biliyorsunuz. Bu bir bardak su teorisi, gençliðimizin bir kesimini çýldýrttý, deli etti. Birçok delikanlýya ve genç kýza alýn yazýsý oldu. Savunucularý bu teorinin marksist olduðunu öne sürüyorlar. Toplumun ideolojik üstyapýsýndaki bütün görüngüleri ve dönüþümleri onun ekonomik temelinden doðrudan doðruya ve tümüyle saptýran böyle bir marksizmi reddediyorum. Sorun hiç de bu kadar basit deðil. Friedrich Engels, tarihsel materyalizmle ilgili olarak, bunu çoktan saptadý. “Ünlü bir bardak su teorisini tümüyle marksist-dýþý ve üstelik toplumsal dýþý sayýyorum. Cinsel yaþamda yalnýzca doða vergisi olan deðil, kültür olan da, ister yukarý ister aþaðý düzeyde olsun, etkili ve geçerlidir. Engels, Ailenin Kökeni’nde, genel cinsel içgüdünün bireysel cinsel sevgiyle geliþtiðini ve inceldiðini, bunun ne kadar anlamlý olduðunu göstermiþtir. Cinslerin birbirleriyle iliþkileri, toplumun ekonomisi ile fizyolojik bakýmdan düþünsel olarak yalýtýlan fiziksel bir gereksinme arasýndaki karþýlýklý oyunun yalnýzca bir dýþavurumu deðildir. Bu iliþkilerin dönüþümünü kendisi için ve bütün ideoloji ile baðlantýsýndan çözülmüþ olarak, toplumun ekonomik temeline indirmeyi istemek ussalcýlýk (Rationalismus) olurdu. Marksizm deðil. Kuþkusuz! Susuzluk giderilmek ister. Ama normal insan, normal koþullarda sokak çamuruna yatýp bir çirkeften içer mi? Ya da kenarý birçok dudaðýn deðmesiyle yaðlanmýþ bir bardaktan? Hepsinden önemlisi iþin toplumsal yanýdýr. Su içmek gerçekten bireyseldir. Aþkta iki kiþi vardýr, ve bir üçüncü, yeni bir yaþam doðabilir. Bu olguda bir toplumsal çýkar vardýr, topluma karþý bir ödev vardýr. “Komünist olarak, bir bardak su teorisine en küçük bir yakýnlýk duymuyorum, ‘aþk özgürlüðü’ parlak etiketini taþýsa bile. Üstelik bu aþk özgürlüðü, ne yenidir, ne de komünistçedir. Özellikle geçen [sayfa 215] yüzyýlýn ortasýna doðru, yazýnda ‘gönüllerin özgür kýlýnmasý’ olarak öðütlendiðini anýmsayacaksýnýz. Burjuva pratiðinde etin özgür kýlýnmasý olarak kozadan çýktý. Öðüt, eskiden bugün olduðundan daha baþarýlýydý, pratikte nasýl olduðunu yargýlayamam. Eleþtirimle sanki keþiþliði öðütlediðim sanýlmasýn. Aklýmdan geç- 206 Kadýn ve Aile mez! Komünizm keþiþler getirmemelidir, tersine, yaþam sevinci, yaþam gücü, gerçekleþmiþ aþk yaþamý getirmelidir. Oysa, benim görüþüme göre, bugün sýk sýk gözlemlenen cinsel azgýnlýk, yaþam sevinci ve yaþam gücü vermiyor, yalnýzca onlarý azaltýyor. Çaðýmýzda devrim çetin, çok çetin (schlimm), “Gençlik özellikle yaþam sevinci ve yaþam gücü gereksiniyor. Saðlýklý bir spor, jimnastik, yüzme, yürüme, her türlü bedensel pratik, ruhsal ilgilerde çok-yanlýlýk. Onlarla birlikte, olabildiði kadar çok öðrenme, inceleme, araþtýrma! Bütün bunlar, gençliðe, cinsel problemler üzerine sonsuz açýklamalardan ve tartýþmalardan ve sözümona zamaným deðerlendirmekten daha çok þey verir. Saðlýklý beden, saðlýklý ruhi Ne keþiþ, ne Don Juan, ama ikisi arasýnda Alman darkafalýsý da deðil. Genç yoldaþ X. Y. Z.’yi tanýyorsunuz herhalde. Olaðanüstü bir delikanlý, üstün yetenekli. Korkarým, bütün bunlara karþýn asla adam olmayacak. Durmadan ötüyor ve kadýn öyküsünden kadýn öyküsüne sendeliyor. Bu, politik savaþýma, devrime yaramaz. Kiþisel romanlarý politika ile sarmaþ dolaþ olan þu kadýnlarýn savaþýmlarýndaki güvenirlik ve sebat üzerine bahse girmiyorum. Her iç etekliðin (jüponun) ardýndan koþan ve her genç kadýncýða tutulan erkeklerinki için de. Hayýr, hayýr, bu devrimle uyuþmaz!” Lenin yerinden fýrladý, eliyle masaya vurdu ve odada birkaç adým attý. “Devrim, güçlerin yoðunlaþtýrýlmasýný, artýrýlmasýný gerektirir. Yýðýnlardan, bireylerden, d’Annunzios’un düþkünleþmiþ erkek ve kadýn kahramanlarý için normal olan içkili ve kösnülü durumlara katlanamaz. Cinsel yaþamýn dizginsizliði burjuvacadýr, çöküþ belirtisidir. Proletarya yükselen bir sýnýftýr. Uyuþmak için ya da uyaran olarak sarhoþluða -az bile olsa, alkolle sarhoþluk gibi cinsel taþkýnlýk sarhoþluðuna- gereksinme duymaz. Proletarya kendini unutamaz ve unutmaz, kapitalizmin iðrençliðini, pisliðini, barbarlýðýný unutamaz ve unutmaz. Savaþýmda en kuvvetli itkiyi sýnýfýn durumundan, komünist ülküden alýr! Açýklýk, açýklýk ve gene açýklýk gereksir! Bundan ötürü, yineliyorum, güçlerde zayýflama, boþa harcama, tükenme olmamalý. Kendine egemenlik, özdisiplin kölelik deðildir, aþkta da kölelik deðildir, baðýþlayýnýz, Clara! Konuþmamýzýn çýkýþ noktasýndan çok uzaklaþtým. Beni neden uyarmadýnýz? Kaygýlara kapýlýp konuþtum. Gençliðimizin geleceði beni çok kaygýlandýrýyor. Gençliðin geleceði devrimin bir parçasýdýr. Ve burjuva toplumdan [sayfa 216] Kadýn ve Aile 207 devrimin dünyasýna -bazý asalak bitkilerin uzaklara yayýlan kökleri gibi- sürünerek sokulan zararlý görüngüler ortaya çýkarsa, bunun üzerine erkenden yürümek daha iyidir. Kaldý ki, deðinilen sorunlar, kadýn sorununun da parçalarýdýr.” Lenin büyük bir canlýlýk ve etkililik ile konuþmuþtu. Gönlündekileri söylediðini ve söyleyiþinin bunu güçlendirdiðini her sözcükte duyuyordum. Bazan enerjik bir el hareketi bir düþüncenin altým çiziyordu. Lenin’in pek büyük politik sorunlarýn yanýnda tek tek görüngülere de bu kadar dikkatle eðilmesi ve onlarý tartýþmasý beni þaþýrtýyordu. Üstelik bunu yalnýz Sovyet Rusya için deðil, kapitalist ülkeler için bile yapýyordu. Yetkin bir marksistti, ve yetkin bir marksist olarak, nerede ve hangi biçimde olursa olsun, tek olaný büyükle, bütünle iliþkisi içinde ve bu bakýmdan önemiyle kavrýyordu. Yaþam istenci, yaþam amacý karþý konmaz bir doðal güç gibi, bütün ve sarsýlmaz olarak bir tek þeye yönelmiþti: yýðýnsal giriþim olarak devrimin çabuklaþtýrýlmasýna. Böylece, her þeyi devrimin bilinçli itici gücüne etkisi içinde deðerlendiriyordu. Ulusalý uluslararasý gibi, çünkü tek tek ülkelerde ve çeþitli geliþim aþamalarýnda, tarihsel bakýmdan belirli ve tek olanýn tam deðerlendirilmesi, onun gözünde, her zaman, bir tek þeye, bölünmez proleter dünya devrimine dayanýyordu. “Yüzlerce, binlerce sözünüzü iþitmediðim için çok acýnýyorum. Yoldaþ Lenin!” diye haykýrdým. “Biliyorsunuz ki, beni imana getirmeniz gerekmiyor. Ama görüþünüzü dost ve düþman iþitseydi ne kadar etkili olurdu.” Lenin tatlý tatlý gülümsedi. “Sözkonusu sorunlar üzerine bir gün belki konuþurum ya da yazarým. Ýlerde - þimdi deðil! Þimdi bütün güç ve zaman, baþka þeylere verilmelidir. Daha büyük, daha zorlu sýkýntýlar var. Sovyet devletlerini savunma ve saðlamlaþtýrma savaþýmý daha sona ermedi. Polonya ile savaþa son vermeliyiz. Wrangel hâlâ güneyde. Yalnýz, bu iþi bitireceðimize kesin güvenim var. Bu, Ýngiliz ve Fransýz emperyalistleri ve onlarýn vasallarýný da düþündürecek. Ama görevimizin en güç kesimi hâlâ bizi bekliyor: Kuruluþ. Onunla birlikte cinsel iliþkiler, evlilik ve aile sorunlarý da güncelleþip ön plana çýkacak. Bu arada, gerektiði zamanda ve yerde, dövüþmelisiniz. Bu sorunlarýn marksist-dýþý ele alýnmasýný ve yýkýcý sapmalara ve hilelere beslenme zemini verilmesini önlemelisiniz. Ve bununla, sonunda, sizin iþinize geliyorum.” Lenin saate baktý. “Size ayýrdýðým zamanýn yarýsý geçti”, dedi. 208 Kadýn ve Aile “Gevezelik ettim. Kadýn yýðýnlarý arasýnda komünist çalýþma için kýlavuz ilkeler geliþtirmelisiniz. Ýlkesel düþüncenizi ve pratik deneyiminizi biliyorum. Bundan ötürü çalýþma üzerine konuþmamýz kýsa [sayfa 217] olabilir. Kýlavuz ilkeleri nasýl düþünüyorsunuz?” Bu konuda yoðun bir özet verdim. Lenin, sözümü kesmeden, baþýný sallayarak beni onadý. Sözümü bitirince soran gözlerle baktým ona, “Anlaþtýk!” dedi. “iþi Zinovyev ile de konuþunuz. Önde gelen yoldaþcalarýn bir toplantýsýnda bu konuda bilgi vermek ve tartýþmak da iyidir. Yazýk ki, çok yazýk ki Inessa Armand yoldaþça burada deðil. Hasta, Kafkaslara gitti. Tartýþmadan sonra kýlavuz ilkeleri yazýnýz. Bir komisyon onlarý salýk verir, ve sonunda, yürütme karara baðlar. Ben, yalnýz görüþünüzü tümüyle paylaþtýðým birkaç ana noktada düþüncelerimi söylemek istiyorum. Günlük ajitasyon ve propaganda çalýþmamýz eylem ve savaþým hazýrlamak ve baþarýlý olmak gerekiyorsa, bu çalýþmamýz için de önemli görünüyorsunuz bana.” “Kýlavuz ilkeler, gerçek kadýn özgürleþmesinin ancak komünizmle olabileceðini kesinlikle dile getirmelidir. Kadýnýn toplumsal ve insani konumu ile üretim araçlarýnda özel mülkiyet arasýndaki çözülmez baðlýlýk kuvvetle belirtilmelidir. Bununla, kadýn-hakçýlýðý oyununa karþý kalýn, silinmez ayýrým çizgisi çekilir. Ama bununla, kadýn sorununu toplumsal sorunun, iþçi sorununun parçasý olarak kavramak için ve bu niteliðiyle proleter sýnýf savaþýmýna ve devrime baðlamak için temel de belirlenmiþtir. Komünist kadýn hareketinin kendisi, yýðýn hareketi, yalnýz proleterlerin deðil, tersine, her türlü sömürülenlerin ve ezilenlerin, kapitalizmin ya da bir egemenlik iliþkisinin bütün kurbanlarýnýn genel yýðýn hareketinin bir parçasý olmalýdýr. Onun proletaryanýn sýmf savaþýmlarý için ve proletaryanýn tarihsel yaratýsý için, komünist toplum için, anlamý bundadýr. Partide, Komünist Enternasyonalde seçkin bir devrimci kadýnlar topluluðumuz olduðu için gerçekten övünç duyabiliriz. Ama bu, sonuçlandýncý deðildir. Kentte ve köyde çalýþan milyonlarca kadýný kazanmalýyýz. Savaþýmlarýmýz için ve özellikle komünist toplum devrimimiz için. Kadýnlar olmadan gerçek hiçbir yýðýn hareketi olmaz. “Bizim komünist anlayýþýmýzdan örgütlenmeyle ilgili olan çýkar: Komünist kadýnlarýn ayrý (özel) hiçbir birliði yoktur. Komünist kadýn, partide, komünist erkek gibi üyedir. Eþit ödevlerle ve haklarla. Bu konuda hiçbir görüþ ayrýlýðý olamaz. Partinin organlarý, ya da alýþýlagelmiþ söyleþiyle, özel görevi, en geniþ kadýn yýðýnlarýný uyan- Kadýn ve Aile 209 dýrmak, partiyle baðlamak ve içlerinde sürekli etkili kalmak olan çalýþma gruplarý, komisyonlar, kurullar, kollar olmalýdýr. Kadýn yýðýnlarý arasýnda tümüyle sistemli yolda etkin olmamýz elbette buna baðlýdýr. Uyandýrýlanlarý eðitmeliyiz ve Komünist Partinin önderliðindeki proleter sýnýf savaþýmlarý için kazanmalý ve donatmalýyýz. Üstelik yalnýz fabrikadaki ya da aile ocaðýndaki proleter kadýný düþünmüyorum. Bence küçük köylü kadýnlar, çeþitli tabakalarýn [sayfa 218] küçük-burjuva kadýnlarý da sözkonusudur. Onlarýn hepsi de kapitalizmin avýdýr ve savaþtan beri her zamankinden çok öyledir. Bu kadýn yýðýnýnýn politik-dýþý, toplumsal-dýþý, geri kalmýþ ruhu, yalýtýlmýþ etkinlik çevresi, yaþamýnýn bütün düzeni, birer olgudur. Onlarý gözönüne almamak budalalýk, kesinlikle budalalýk olurdu. Onlar arasýnda çalýþmak için bize birkaç organ, özel kýþkýrtma yöntemleri ve örgüt biçimleri gerek. Bu feminizm deðildir; bu, pratik, devrimci amaca-uygunluktur... “Kadýn yýðýnlarý arasýndaki kýþkýrtýcý ve propagandacý etkinlik, onlarýn uyandýrýlmasý ve tümüyle deðiþtirilmesi, yalnýzca yoldaþlarýn iþi sayýlýyor. Bu iþ daha çabuk ve saðlýklý ilerlemiyor diye yalnýz onlar kýnanýyor. Bu yanlýþtýr, temelli yanlýþtýr! Gerek ayrýlýkçýlýk (Separatisrnus) ve Fransýzlarýn dediði gibi Frauenrectelei à rebours, tersyüz edilmiþ kadýn-hakçýlýðý oyunudur. Ulusal kesimlerimizin yanlýþ düþüncesinin temeli nedir? Sovyet Rusya’dan sözetmiyorum. Son tahlilde, kadýnýn ve yaptýklarýnýn küçümsenmesi! Evet evet! Þu, ne yazýk ki, yoldaþlarýmýzýn çoðu için de geçerli: ‘Komünisti kazý, altýndan darkafalý çýkar.’ Elbette onun duyarlý yeri, kadýnla ilgili (in puncto) anlayýþý kazýnmalýdýr. Kadýnlarýn tek baþýna ev yönetimindeki o ayrýntýlý, tekdüze, gereksiz yere güç ve zaman harcatan ve yýpratan çalýþmayla nasýl solduðunu, o sýrada ruhlarýnýn nasýl daraldýðýný ve bunaldýðýný, yüreklerinin uyuþtuðunu, istençlerinin zayýfladýðým erkeklerin sessizce seyretmelerinden daha çarpýcý kanýtý var mý bunun? Çocuk bakýmý da birlikte olmak üzere bütün evsel iþlerini boðaz tokluðuna çalýþanlara yükleyen burjuva haramlardan sözetmiyorum elbette. Sözüm, kadýnlarýn pek büyük çoðunluðu, ve özellikle bütün gün fabrikalarda çalýþýp para kazanan iþçi karýlarý için geçerlidir. “Pek az erkek -proleterlerden de- ‘karý iþi’ne el atmak istediðinde, kadýnýn bazý güçlüklerini ve yorgunluklarýný ne kadar azaltabildiðini, hatta, tümüyle giderebildiðini düþünüyor. Ama hayýr, bu, 210 Kadýn ve Aile erkeðin dinlenmesini ve rahatýný gerektiren ‘erkek hakkýna ve onuruna’ aykýrýdýr. Kadýnýn evsel yaþamý, binlerce deðersiz ufak tefekte her gün kurban olmaktýr. Erkeðin eski efendilik hakký gizlice yaþayagidiyor. Kölecesi bunun öcünü -gene gizlice- nesnel olarak alýyor- Kadýnýn geri kalmýþlýðý, erkeðin devrimci ülküsüne anlayýþsýzlýðý, erkeðin savaþým sevincini ve savaþým azmini sýnýrlýyor. Göze çarpmayan, yavaþ ama kesin kemiren ve aþýndýran küçücük kurtlara benziyorlar, iþçi yaþamýný bilirim, üstelik yalnýz kitaplardan öðrenmedim. Kadýn yýðýnlarý arasýndaki komünist çalýþmamýz, onlar arasýndaki politik çalýþmamýz, erkekler arasýndaki eðitim çalýþmasýnýn büyük bir bölümünü içeriyor. Eski efendi görüþ noktasýný en son, en ince köklerine kadar söküp atmalýyýz - partide ve yýðýnlarda. [sayfa 219] Çalýþan kadýnlar arasýnda parti etkinliðini yürüten ve yöneten yoldaþçalardan ve yoldaþlardan ivedilikle bir kurmay geliþtirmek gibi, bu da politik görevimizdir.” Sovyet Rusya’da bununla ilgili durumu sormam üzerine Lenin þu yanýtý verdi: “Proleter diktatörlüðün hükümeti, elbette Komünist Parti ve iþçi sendikalarý ile birlikte, erkeklerin ve kadýnlarýn geri kalmýþ kavrayýþýný altetmek için, eski komünistçe olmayan psikolojiyi yere sermek için her þeyi yapýyor. Yasamada tam kadýn ve erkek eþitliði doðaldýr. Hak eþitliðini saðlama gönülden çabasý, bütün alanlarda kendini gösteriyor. Kadýnlarý toplumsal ekonomiye, yönetime, yasamaya ve hükümete katýyoruz. Mesleki ve toplumsal yapýcýlýklarýný geliþtirmek için onlara bütün kurslarý ve yetiþtirme yurtlarýný açýyoruz. Ortak mutfaklar, genel aþevleri, yýkama ve onarma yerleri, kreþler, çocuk yuvalarý ve çocuk yurtlarý, çeþitli eðitim kurumlarý kuruyoruz. Kýsaca, programýmýz gereðince, tek baþýna ev yönetiminin toplumsal ve eðitsel görevlerini topluma aktarmak için elimizden geleni yapýyoruz. Böylece kadýn, eski ev-köleliðinden ve erkeðe her türlü baðýmlýlýktan kurtuluyor. Kadýnlara, yeteneðe ve eðilime göre, toplumda tam etkinlik olanaðý saðlanýyor. Çocuklar, evdekinden daha elveriþli eðitim koþullarýna kavuþuyor. Dünyanýn en iyi kadýn-iþçileri-koruma yasalarý bizde, ve onlarý örgütlü iþçilerin vekilleri uyguluyor. Doðumevleri, ana ve bebek yurtlarý açýyoruz. Anneler için danýþmanlýklar, bebek ve çocuk bakýmý için kurslar, ana ve bebek saðlýðý ile ilgili sergiler vb. düzenliyoruz. Yoksun ve iþsiz kadýnlarýn sýkýntýlarýný gidermek için en ciddi çabalarý gösteriyoruz. Kadýn ve Aile 211 “Biliyoruz ki, bu, çalýþan kadýn yýðýnlarýnýn gereksindiklerine oranla henüz çok deðildir, onlarýn gerçek kurtuluþu için henüz her þey olmaktan uzaktýr. Bununla birlikte, çarcý-kapitalist Rusya’da olanla karþýlaþtrýlýrsa, iþitilmedik bir ilerlemedir. Kapitalizmin henüz sýnýrsýz egemen olduðu yerlerde olanla karþýlaþtýnlýnca bile çoktur. Doðru yönde iyi bir baþlangýçtýr, ve bunu, þaþmadan, bütün gücümüzle daha da geliþtireceðiz; siz dýþardakiler buna inanabilirsiniz! Çünkü Sovyet devletlerinin varlýðý her gün açýkça gösteriyor ki, milyonlarca kadýn olmadan ilerlemeyiz. Nüfusun tam yüzde-sekseninin köylü olduðu bir ülkede bunun ne demek olduðunu bir düþününüz. Küçük-köylülük, tek baþýna ev yönetimi, kadýnýn ona zincirlenmesi demektir, Bu bakýmdan onu bizden çok daha iyi ve kolay benimseyecektir. Þu koþulla ki, proleterleriniz de sonunda iktidarý ele geçirmek için, devrim için þeylerin tarihsel olgunluðunu bir kez kavrasýnlar. Bununla birlikte, büyük güçlüklere karþýn kuþkulanmýyoruz. Güçlerimiz, güçlüklerle birlikte artýyor. Pratiðin zorunluðu, bizi, kadýn yýðýnlarýnýn köleliðine son vermek için de yeni [sayfa 220] yollara itecek. Sovyet devletiyle iþbirliði halinde, kooperatifçilik büyük iþler baþaracak. Elbette o eski devrimci coþkunluklarý uçup gitmiþ reformcularýn öðütledikleri gibi burjuva anlamda deðil, komünist anlamda kooperatifçilik. “Kooperatif etkinliði geliþtiren ve onunla kaynaþan kiþisel bir inisiyatif de kooperatifçilikle elele gitmelidir. Proleter diktatörlükte gerçekleþen komünizmle kadýnýn kurtuluþu köyde de olacak. Sanayimizi ve tarýmýmýzý elektriklendirmenin bunun için iyi olacaðýný umuyorum. Pek büyük bir iþ bu! Yapýlmasýndaki güçlükler de büyük, korkunç büyük. En yoðun yýðýn güçleri onun baþanlmasý için özgürleþtirilip eðitilmeli. Milyonlarca kadýnýn gücü buna katýlmalý.” Lenin’le kadýn hareketi üzerine daha sonraki bir görüþmeyi aþaðý yukarý iki hafta sonra yaptým. Lenin bana geldi... Lenin kýlavuz ilkelerin ya da tezlerin ne durumda olduðunu sordu. Moskova’da bulunan bütün önde gelen yoldaþçalarýn katýldýðý ve görüþlerini açýkladýðý büyük bir komisyonun toplandýðým bildirdim ona. Kýlavuz ilkeler hazýrdý ve yakýnda küçük bir komisyonda tartýþýlmalarý gerekiyordu. Lenin, III. Dünya kongresinin sorunu yeterince kapsamlý ele almasý amacýna ulaþmamýz gerektiðini düþünüyordu. Yalnýz bu olgu bile yoldaþlarýn bazý önyargýlarýný silecekti. Bundan baþka, her þeyden önce yoldaþçalar iþe sýký sarýlma- 212 Kadýn ve Aile lýydý hem de sýkýca. “Yürekli teyzeler gibi mýrýldanmak yok, savaþçý kadýnlar olarak yüksek sesle, açýk konuþmalý!” diye haykýrdý Lenin coþkuyla. “Bir kongre, kadýnlarýn romanlarda olduðu gibi incelikle göz kamaþtýrmalarý gereken bir salon deðildir. Kongre bir savaþým yeridir. Orada devrimci uygulama bilgileri uðruna savaþýrýz. Savaþabildiðinizi gösterin! Önce elbette düþmanlarla, ama gerekli ise, parti içinde de. Büyük kadýn yýðýnlarý söz konusudur. Rus partimiz onlarýn baþarýsýna yardým eden bütün önerilere ve önlemlere baþvuracak. Bu yýðýnlar bizimle birlikte deðilseler, o zaman karþý-devrimciler onlarý bize karþý sürmeyi baþarabilirler. Bunu her zaman düþünmeliyiz.” “Kadýn yýðýnlarýný, Von Stralsund’un dediði gibi, gökyüzüne zincirlenmiþlerse, kazanmalýyýz”, diye toparladým Lenin’in düþüncelerini. “Bence, gür kaynayan yaþamý, çabuk ve kuvvetli atan nabzýyla devrim çevresinde, yaratýcý kadýn yýðýnlarý arasýnda büyük bir uluslararasý eylem planý buraya varýr. Bunun için bana özel itkiyi partisiz büyük kadýn konferanslarýnýz ve kadýn kongreleriniz verdi. Onlarý ulusal düzeyden uluslararasý düzeye aktarmayý denemeyi göze almalýyýz. Gerçektir ki, dünya savaþý, sonuçlarýyla çeþitli toplumsal sýnýflann ve katmanlarýn en geniþ kadýn yýðýnlarýný derinden sarsmýþtýr. Bu yýðýnlar kaynaþmaya baþlamýþ, harekete geçmiþtir. [sayfa 221] Geçim kaygýlarý yüzünden, kadýnlarýn pek çoðunun eskiden hiç düþünmediði, pek azýnýn açýkça kavradýðý sorunlar, onlarýn önünde en acýlý sýkýntýlar halinde duruyor. Burjuva toplum bu sorunlara doyurucu bir çözüm bulacak halde deðildir. Bunu yalnýz komünizm baþarabilir. Kapitalist ülkelerin en geniþ kadýn yýðýnlarýna bunu anýmsatmalý ve bu amaçla yansýz bir uluslararasý kadýn kongresi düzenlemeliyiz.” Lenin hemen yanýt vermedi. Bakýþý sanki içe dönük, aðzý kenetlenmiþ, alt dudaðý biraz öne çýkýk, düþündü, “Evet”, dedi, sonra “bunu yapmalýyýz. Plan iyidir. Ama, iyi uygulanmazsa, iyi, hatta en yetkin plan hiçbir þeye yaramaz. Uygulama üzerinde de düþündünüz mü? Bu konuda nasýl düþünüyorsunuz?” Lenin’e bu konudaki düþüncelerimi ayrýntýlý olarak sundum. Önce, kongrenin hazýrlanmasý, yapýlmasý ve deðerlendirilmesi için çeþitli ülkelerdeki ulusal yoldaþça kesimlerimizin candan ve iyice anlaþmalarýyla bir komite kurulmalýydý. Bu komitenin hemen açýkça ve resmen çahþmaya baþlayýp baþlamamasý, henüz düþünülecek bir amaca-uygunluk sorunuydu. Herhalde, ilk görev, komitenin ayrý ayrý ülkelerdeki üye- Kadýn ve Aile 213 lerinin, sendikalarda örgütlenmiþ kadýn iþçilerle, politik proleter kadýn hareketleriyle, her türlü ve her yönlü burjuva kadýn örgütleriyle, saygýn hekim, öðretmen, yazar vb. kadýnlarla iliþki kurmalarý ve ulusal bir hazýrlýk ve çalýþma kurulunun toplanmasý idi. Bu ulusal komitelerin üyelerinden, uluslararasý kongreyi hazýrlamasý, toplantýya çaðýrmasý, gündemini düzenlemesi, toplanacaðý yeri ve zamaný saptamasý gereken uluslararasý bir kurul oluþurdu. Benim görüþüme göre kongre her þeyden önce þunu ele almalýydý: Mesleki çalýþmada kadýnýn hakký. Bununla birlikte iþsizlik, eþit iþ için eþit ücret ve aylýk, yasal sekiz saatlik iþgünü ve kadýn iþçilerin korunmasý, sendika ve meslek örgütleri, ana ve çocuk için toplumsal yardým, ev kadýnýn ve ananýn yükünü hafifletmek için toplumsal düzenlemeler vb. sorunlarý ortaya atýlmalýydý. Ayrýca þu da gündeme alýnmalýydý: Kadýnýn aile ve evlilik hukukundaki ve kamusal politik hukukdaki konumu. Bu önerileri gerekçelendirdim ve sonra ayrý ayrý ülkelerdeki ulusal kurullarýn toplantýlarda ve basýnda yürütecekleri planlý bir kampanya ile kongreyi nasýl iyiden iyiye hazýrlamalarý gerektiðini ayrýntýlarýyla anlattým. Bu kampanya, en büyük kadýn yýðýnlarýna seslenmek için, onlarý tartýþmaya konu edilen problemle en ciddi biçimde uðraþmaya özendirmek ve dikkatlerim kongreye ve dolayýsýyla komünizme ve Komünist Enternasyonalin partilerine çekmek için olaðanüstü önemliydi. Kampanya, bütün toplumsal katmanlarýn çalýþan, yaratan kadýnlarýna uygulanmalýydý; kongreye, açýk kadýn toplantýlarýna katýlanlarýn olduðu gibi, anýlan bütün örgütlerin temsilcilerinin de katýlmasýný [sayfa 222] ve iþbirliðini saðlamalýydý. Kongre, burjuva parlamentodan bambaþka bir anlamda bir “halk temsilciliði” olmalýydý... Lenin, ben anlatýrken, birçok kez onayarak baþýný salladý ya da kýsa, onayýcý sözler söyledi. “Bana öyle geliyor ki, sevgili yoldaþça” dedi, “sorunu politik bakýmdan ve örgütsel bakýmdan ve özü bakýmýndan çok iyi düþünmüþsünüz. Belirlenen durumda böyle bir kongrenin önemli bir görevi yerine getirebileceðine kesinlikle inanýyorum. En geniþ kadýn yýðýnlarýný, özellikle her meslekten kadýn yýðýnlarýný, kadýn sanayi iþçilerini, evde çalýþan kadýnlarý, öðretmen kadýnlarý ve öbür görevli kadýnlarý bizimle iliþkilendirme olanaðýný baðrýnda taþýyor, iyi olur bu, çok iyi olur! Büyük ekonomik savaþýmlardaki ya da politik grevlerdeki durumu düþünelim. Bilinçli þahlanan kadýn yýðýnlarýyla devrimci proleterde ne büyük bir güç artýmý! El- 214 Kadýn ve Aile bette böyle baþarmamýz ve savunmayý bilmemiz önkoþuluyla. Kazanç büyük, gerçekten pek büyük olur. Ama birkaç sorun üzerine nasýl düþünüyorsunuz? Ýktidarlarýn kongre giriþimini çok uygunsuz saymalarý, kongreyi engellemeyi denemeleri olasýdýr. Bununla birlikte kongreyi kabaca bastýrmayý asla göze almayacaklardýr. Onlarýn yapacaklarý, sizi korkutmayacak...” Bunun üzerine, Lenin’e, resmî makamlarýn kongreye karþý demir yumrukla güç karþý çýkacaklarý yanýtýný verdim. Kongreye karþý yalan dolanlar ve kabalýklar yalnýzca kongreyi, bizi kýþkýrtýrdý... Umut dolu olarak hazýrlýk çalýþmalarýna gittim. Ne yazýk ki, kongre, bir zamanlar Sovyet Rusya dýþýndaki en iyi kadýn hareketini yürüten Alman ve Bulgar yoldaþçalarýn karþý koymasý üzerine suya düþtü. Kongreyi reddettiler. Bunu Lenin’e bildirdiðim zaman þöyle karþýlýk verdi: “Yazýk, çok yazýk! Yoldaþçalar, en geniþ kadýn yýðýnlarýna bir umut perspektifi açma ve böylelikle onlarý proleterin devrimci savaþýmlarýna katma parlak fýrsatýný harcadýlar. Kim bilir, böyle uygun bir firsat belki gene ele geçiverir. Ama görevin kendisi yapýlmadan kaldý. Kapitalizm yüzünden korkunç acý çeken kadýn yýðýnlarýna ulaþma yolunu aramalýsýnýz. Ne olursa olsun, bunu denemelisiniz! Bu zorunluk karþýsýnda geri çekilmek olmaz! Komünistlerin önderliðinde örgütlü yýðýn etkinliði olmadan kapitalizm yenilmez, komünizm kurulmaz. Ve bundan ötürü, sonunda, kadýn yýðýnlarýnýn Acheron’u* da harekete geçmelidir.” [sayfa 223] Clara Zetkin, Erinnerungen an Lenin. Ausgewählte Reden und Schriften, Band III, Berlin 1960, s. 129-159. * Yunan mitolojisinde yeraltý ýrmaðý. -ç. Kadýn ve Aile 215