Ankara Üniversitesi Yayın No: 788
APAM Yayın No: 35
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
ASYA-PASİFİK ÇALIŞMALARI
UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ (APAM)
TÜRKİYE’DE MALEZYA ÇALIŞMALARI-II
TÜRKİYE’DE
MALEZYA
ÇALIŞMALARI-II
Yayına Hazırlayanlar
A. Merthan DÜNDAR
Ömer Faruk ÇINGIR
Para ile Satılamaz.
Ankara - 2023
Pa
r
Ankara Üniversitesi Basımevi
http://basimevi.ankara.edu.tr
ai
le
Sa
tıl
a
m
az
ISBN: 978-605-136-689-0
TÜRKİYE’DE MALEZYA
ÇALIŞMALARI – II
Yayına Hazırlayanlar
A. Merthan DÜNDAR
Ömer Faruk ÇINGIR
Ankara – 2023
Ankara Üniversitesi Yayınları No: 788
Asya-Pasifik Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi
APAM Yayınları: 35
ISBN: 978-605-136-689-0
Yazarların görüşlerinin sorumluluğu kendilerine aittir.
Redaktörler
Aysun HARPER
Gözde GÖKOVA
Baskı Yeri:
Ankara Üniversitesi Basımevi
İncitaşı Sokak No: 10 06510 Beşevler/ANKARA
Tel: (0312) 213 66 55
Basım Tarihi: 18/08/2023
II
İÇİNDEKİLER
A. Merthan DÜNDAR
SUNUŞ ......................................................................................................... V
Cemaleddin ASLAN
Malay Kimliği Üzerindeki İslam ve Arap Etkisi ............................................ 1
Erman AĞAOĞLU
Malezya’nın Kültür Değerleri Olan Mamak Restoranlarının Özellikleri
ve Malezya’daki Sosyal Yaşama Katkıları ................................................... 19
Kerem KILIÇDAROĞLU
Malezya’da Seçim İttifakları ........................................................................ 41
Ömer F. ÇINGIR
Güneydoğu Asya’da İnsan Haklarının Konumu ve Malezya’daki İnsan
Hakları Problemleri ..................................................................................... 59
Yunus ŞİMŞEK
Malezya’da Yükselen İslamileşme: Dâru’l-Erkâm Örneği ............................. 77
Yusuf Ensar ÇITAK
Superapp Fenomeni ve Malezya Grab Örneği .............................................. 95
Yusuf OKTAN
Ulusal Güvenlik, Azınlıklar ve Yayılmacı Politikalar Çerçevesinde
Malezya’da Şîa ............................................................................................ 115
SUNUŞ
Ankara Üniversitesi Asya-Pasifik Çalışmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi APAM olarak ilk hedefimiz, ülkemizdeki Asya çalışmalarını
zenginleştirip geliştirmek suretiyle kültürümüzün ve medeniyetimizin
köklerinin uzandığı bu büyük coğrafyayı araştırmak, öğrenmek, tanımak ve
tanıtmaktır. Eldeki kısıtlı imkânlara rağmen dört yıl içinde Pakistan’dan
Okyanusya Adalarına kadar Asya-Pasifik kapsamındaki tüm ülke ve
bölgelerle ilgili otuz yedi kitap çıkardık. Bunların ikisi başka kurumlar
tarafından yayımlanmış olsa da hazırlanış ve yayım aşamasında APAM büyük
katkı sunmuştur. Bu çalışmaları yaparken karşılaştığımız sorunların başında
yeterli sayıda alan uzmanının bulunmaması gelir. Diğer hedeflerimiz ise
özellikle genç araştırmacıları alana çekmek, akademi, bürokrasi ve iş
dünyasının bilgi birikimi ile tecrübelerini birleştirerek mümkün olduğu
kadarıyla bir uzman ve bilgi ağı oluşturmaktır.
Merkezimiz tarafından hazırlanan TÜRKİYE’DE MALEZYA
ÇALIŞMALARI-II kitabımız, Tayvan (I, II ve III) ve Hindistan (I ve II)
Çalışmaları kitaplarımızın ardından devam niteliğinde ikinci cildi yayımlanan
üçüncü kitabımızdır. Bu aşamada öncelikle yazarlarımıza, Editörlük yapan
Sayın Ömer Faruk ÇINGIR’a, APAM ile Ankara Üniversitesi Basımevi
çalışanlarına ve son olarak her zaman çalışmalarımızı destekleyen
Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Necdet ÜNÜVAR’a teşekkür ederiz.
Prof. Dr. A. Merthan DÜNDAR
APAM Müdürü
MALAY KİMLİĞİ ÜZERİNDEKİ İSLAM VE
ARAP ETKİSİ
Cemaleddin ASLAN*
1. Giriş
Sömürgecilik sonrası bağımsızlığını kazanan devletlerde modern
dünyanın en dinamik olgularından olan din ve kimlik, ulus-devletin ideolojisi
olan milliyetçilikle dinsel toplulukları millet olarak inşa etme sürecine
girmiştir. Malay toplumu ile İslam arasındaki ilişki de Malay toplumunun
bağımsızlığını kazanıp ulus-devlet modeline geçmesiyle birlikte yeniden ele
alınmaya başlamıştır. Malay toplumundaki İslamlaşma hareketleri
incelenirken 1970’lerle başlayan İslami kurumsallaşmanın beraberinde
getirdiği Arap etkisini incelemek makalenin ana amacını oluşturmaktadır. Bu
bağlamda Malay toplumunun yaşadığı bölge ve kapsamı, Malay kimliği ve
İslam ile olan ilişkisi ele alınacaktır. Makalede Malay kimliğinin İslam’la
girdiği etkileşimin boyutu ve sonuçları, Syed Muhammad Naquib al-Attas’a
referansla Malay dünyasındaki çok kültürlülük anlayışı referans alınarak
İslami kurumsallaşma, İslami kimliğin oluşumu, Arapçanın eğitim ve
toplumsal hayattaki rolü sırasıyla ele alınarak Syed Farid Alatas’ın Araplaşma
kavramı üzerinde durulacaktır.
Sumatra veya Malay takımadaları, yüzyıllar boyunca küresel ticaretin
ana deniz yollarının üzerinde yer alarak Doğu Asya, Güney Asya ve Orta
Doğu’yu birbirine bağlaması nedeniyle ekonomik ve siyasi açıdan kritik bir
öneme sahiptir. Malay dünyası kavramı tartışmalı bir uzama sahip olmakla
birlikte (Milner 2008: 1) bazı uzmanlara göre (Mandal 2011: 13) Malezya ve
Endonezya başta olmak üzere Singapur, Filipinler ve Tayland’ın güney
kesimleri, Vietnam ve Kamboçya kıyıları ile Sri Lanka ve Güney Afrika’yı
içermektedir. Dolayısıyla Malay dünyasının sınırları net olarak çizilemese de
kozmopolit yapısı sebebiyle Malay dünyasının en belirgin özelliği Malay
dilinin ortak dil olduğu kültürel bölgeyi ifade etmektedir (Mandal 2011: 15).
Makalede Malay toplumu olarak Malezya sınırları içerisinde yaşayan
Malaylar ele alınarak sınırlılık sağlanmak istenmiştir.
*
Milli Savunma Üniversitesi, Atatürk Stratejik Araştırmalar ve Lisansüstü Eğitim Enstitüsü,
Yüksek Lisans Öğrencisi, ORCID: 0000-0003-2642-1391.
Malezya’nın nüfusu, 2010 yılındaki Malezya Nüfus ve Konut Sayımı’na
göre toplam 28,3 milyon iken bu sayının yüzde 91,82 Malezya vatandaşı,
yüzde 8,2’si de vatandaş olmayanlardan müteşekkildir. Nüfusun yüzde 67,4’ü
Malay/Bumiputra olarak bilinen Malay Yarımadası’nın yerlilerinden, yüzde
24,6’sı Çinlilerden ve yüzde 7,3’ü de Hintlilerden oluşmaktadır. Dinî ayrım
olarak Malezya ele alındığında nüfusun yüzde 61,3’ünün Müslüman, yüzde
19,8’inin Budist, yüzde 9,2’sinin Hristiyan, yüzde 6,3’ünün Hindu ve yüzde
1,3’ünün de Konfüçyüsçülük, Taoizm ve diğer geleneksel Çin dinlerine
mensup olduğu görülmektedir (Akhmetova 2019: 4-5). Kozmopolit Malay
toplumunda İslam Malezya’nın resmî dini olmakla birlikte (Malezya Federal
Anayasası: 3. madde), Malezya bir İslam devleti değildir. Malezya Federal
Anayasası’nın 160. maddesine göre “Malay”; İslam dinine inanan, Malay
dilini konuşmayı alışkanlık hâline getiren, Malay geleneklerine uyan,
bağımsızlık gününden önce Malezya Federasyonu’nda veya Singapur’da
doğmuş, veya Malezya Federasyonu’nda veya Singapur’da doğan
ebeveynlerden doğmuş ve bağımsızlık gününde Malezya Federasyonu’nda
ikamet eden kişi olarak tarif edilmiştir (Malezya Federal Anayasası: 160. madde,
https://www.jac.gov.my/spk/images/stories/10_akta/perlembagaan_persekutuan/fe
deral_constitution.pdf, 30 Mayıs 2023’te erişildi). Bağımsızlıktan günümüze İslam,
Malay kimliğinin önemli bir parçası olarak etnik ve dinî kimlik olarak MalayMüslümanlar için yasal olarak düzenlenmiştir (Neo 2006: 96).
2. İslam ve Malay Kimliği
Günümüzdeki Malay kimliğinin oluşmasında İslam ve Araplarla girilen
etkileşim Malay toplumu için belirleyici olmuştur. Araplar, Malaylar arasında
yakın zamana kadar peygamber soyundan gelen asil bir soy olarak algılanmış
ve Malay toplumunda Müslüman misyonerler olarak saygın konumlar elde
etmişlerdir (Othman 2006: 1). Malay Takımadaları’nın on üçüncü ve on
altıncı yüzyıllar arasında ciddi bir İslamlaşma dönemine girdiğini savunan
Syed Muhammad Naquib al-Attas, ticaretin önemine dikkat çekerken ilk
Arap-Malay etkileşiminin Tang Hanedanlığı’nın kaynaklarına dayandırarak
yedinci yüzyılda başladığını ileri sürmüştür (Kamaruzaman vd. 2016: 5-6).
Sosyolog J.C. van Leur’de, Arapların ticaret yoluyla Malay Takımadaları
limanlarındaki varlıklarının 13. yüzyıldan önce var olduğunu belirtmektedir.
Bölgeye gelen ilk Araplar, Yemen’in liman şehri Aden’den Hadramili
tüccarlardır (Othman 2006: 2). Hadramiler, Aleviyye seyitlerinin soyundan
gelen statü sahibi Araplar ve âlimler, kabile mensupları ve fakirlerden oluşan
ikinci grup olarak ayrılmaktadır. (Othman 2006: 5-6). Ticaretle birlikte Malay
dünyasına giriş yapan Araplar, İslam’ı kabul etmesiyle eğitim ve din
2
alanlarında kalıcı etkileşim tesis etmişlerdir (Othman 2006: 25). Bu zamana
kadar etkileşim ticaret üzerinden devam ederken Kuzey Sumatra’daki Perlak
ve Pasai krallıklarının İslam’ı kabul etmesi, beraberinde Arapların bu bölgede
etkisini arttırmıştır. İslam ve Müslümanların ticareti, bölge siyasetinde Siyam,
Çin, Hindu rejimine karşı siyasi bir araç olmuş, Portekizli misyonerlerin
Malakka işgaline karşın İslam yayılmaya başlamıştır (Alatas 1985: 166-169).
1414 yılında Malakka Sultanı Muhammed İskender Şah’ın İslam’ı kabul
etmesiyle birlikte İslam, saray dini hâline gelmiştir (Akhmetova 2019: 5).
Malakka Sultanlığı’nın Malay Yarımadası’na güç kazanarak nüfuzunu
artırması İslam’ın da Malay toplumunun yönetimi ve siyaseti üzerinde mühim
bir rol oynamasını sağlamıştır. İslam’ın Malay Takımadaları’nda yayılmasıyla
birlikte Malay dilindeki değişime dikkat çeken al-Attas; haftanın günlerindeki
isimlendirme değişikliklerine, Müslüman Malaylardaki isim seçimlerine,
Arapçanın Malay toplumunda kullanımının artmasına ve Malay toplumundaki
Arap nüfusun varlığına dikkat çekerek Araplaşmaya dikkat çekmektedir
(Kamaruzaman vd. 2016:6).
İslam’ın Malay topraklarına gelişi üzerine temel tartışma konusu Arap ve
Hintlilerin hangisinin daha önce İslam’ı getirdiği üzerine gelişmiştir. Arap
etkisini önceleyen akademisyenlerin başında Hollandalı İslam hukuku
akademisyeni Profesör Keyzer, İslam’ın Mısır üzerinde etkili olan Şafii
ekolüyle bağlantıyı öne sürerek Malay dünyasına İslam’ın gelişini Araplara
dayandırmaktadır. Keyzer’in görüşünü Niemann, de Hollander, John Crawfur,
William Marsden ve Diego de Couto’da katılmıştır.
İslam’ın Hintliler tarafından Malay dünyasına getirildiğini savunan T. W.
Arnold ise İslam’ın yayılmasında Arapların tebliğ çalışmalarıyla
gerçekleştiğini belirtmektedir. Malay yıllıkları olan Sejarah Melayu’da da
Araplardan bahsedilerek Ciddeli Seyyid Abdül Aziz’in Malakka Sultanı Raja
Muhammed’i İslam’a döndürdüğü gibi pek çok bahis bulunmaktadır (Othman
2006: 7-8). Syed Muhammad Naquib al-Attas’a göre ise İslam, Malay
Takımadaları’na 12. yüzyıl ile 16. yüzyıl arasında Yemen’in Hadramut
bölgesinden gelen Hz. Peygamber’in soyuna mensup Araplardan olan
Hadramutlu İmam Ahmed İsa el-Muhacir başta olmak üzere Müslüman
vaizler aracılığıyla Sumatra (Malay Takımadaları), Cava, Sulu, Brunei ve
Malay Yarımadası’na yayılmıştır. (Kamaruzaman vd. 2016: 2). Al-Attas,
Malay Takımadaları’nda İslam’ın ilerleyişini anlayış bakımından üç döneme
ayırmıştır: 1200-1400 yılları arasındaki ilk dönemde Malaylar İslam’ı
yüzeysel olarak kabul etmiş ve Allah’ın birliğini ifade eden tevhit inancına
sahip olmuşlar, atalarının inancıyla İslam inancı net olarak ayrılmazken İslam
3
fıkhının toplumsal özellikleri inşa edilmiştir. Bu ilk dönem ahlak, yasalar ve
inancın temellerinin atıldığı dönem olmuştur (Kamaruzaman vd. 2016: 2).
1400-1700 yılları arasındaki ikinci dönemde tevhit inancı derinlemesine
tartışılmış, Kelam ilmi ile sufi yaklaşımlar benimsenerek İslam’ın Malay
topraklarında yayılımı hızlanmıştır. Üçüncü dönem ise 17. yüzyıl ile başlayan
ve 19. yüzyılda devam eden İslami tartışmalarda Sumatra ve Java başta olmak
üzere İslam yayılmaya devam ederken rasyonalizm, bireysellik, evrensellik
gibi kavramlar ile Malay toplumları Batılılaşma ile gelişmeye devam etmiştir
(Kamaruzaman vd. 2016: 2).
Syed Muhammad Naquib al-Attas, Malay medeniyet tarihini
yorumlarken İslam’ın varlığına dikkat çekerek Malay medeniyetinin bir İslam
medeniyeti olduğunu savunmaktadır. Ona göre Malay dünyası İslam’ın
ilerlemesiyle paralel olarak gelişmiş, bu gelişmeye kanıt olarak Arap
harflerinin Malay diline uyarlanarak Cavi alfabesinin kullanımına dikkat
çekmiştir. Böylece al-Attas, İslam’ı medeniyet oluşturan bir din olarak ifade
ederken İslam medeniyetinin doğasının kültürel çeşitliliği kucaklayarak çok
kültürlü olduğunu savunmuştur. Bu çok kültürlülükte, İslam inancı ve
şeriatının (İslam hukuku) ilkeleriyle çatışmadığı sürece öteki kültürlerin de
kabul edildiğini savunmaktadır (Kamaruzaman vd. 2016: 4). İslam’ın
yayılmasını takiben günlük hayatta kişinin Arapça bilgisi, dindarlığını ve
entelektüel statüsünü belirlemekteyken bu kişiler genelde ulema olarak
tanımlanan dinî eğitimini tamamlamış Malaylarla sınırlıdır. Bu nedenle
Araplar hem dil bilgileri hem de bu bilginin dinî bilgiyi öğrenme ve öğretme
konusunda sağladığı avantajla toplumda otorite olarak görülmüşlerdir.
Araplar Malay eyaletlerinde aktif rol üstlenerek dinî işlerde sorumluluk
üstlenmiş, Malay sultanlara danışmanlık yapmış, kraliyet ailelerine dini
öğretmişlerdir (Othman 2006: 9). İngiliz işgaliyle Malay toplumunda
Arapların rolü azalırken Malaylarla kurdukları dinî ve kültürel bağlar,
ilişkilerin bağımsızlık sonrasında devam etmesini sağlamıştır (Othman 2006:
13).
İslam, kozmopolit bir toplum yapısına sahip olan Malay toplumunda
halkın ve yönetici elitin siyasi davranışlarını şekillendiren bir araç olmuştur
(Akhmetova 2019: 2). Malezya’nın dinî elitleri din âlimleri, popüler vaizler,
din öğretmenleri ve dinî bürokratlarıdır. Dinî elitler, Malezya toplumsal
hayatında önemli bir konumda bulunmaktadır. Elitler, davranışlarının toplum
üzerindeki etkisi ve toplumun İslam’ı anlama ve uygulamasındaki kilit rolleri
nedeniyle toplumun İslam anlayışında belirleyici olmaktadır (Saat 2018: 35).
4
Arap dünyasıyla girilen etkileşimle birlikte Malay dinî elitlerinin seküler,
kapsayıcı ve uyarlanabilir İslam anlayışı dönüşerek dışlayıcı bir İslami
anlayışa evrildiğini savunan Baladas Ghoshal (2008: 1), bu dönüşümü
İslam’ın Araplaştırılması ve homojenleştirilmesi olarak ifade etmektedir. Bu
dönüşümün Suudi Arabistan hükûmeti tarafından desteklenen ve ihraç edilen
Vahhabi inancından kaynaklandığını öne süren Ghoshal, dinin siyasi amaçlar
uğruna devlet tarafından kullanıldığını öne sürmektedir. (Ghoshal 2008: 1).
Güçlü bir mağduriyet duygusuyla birlikte inşa edilen İslam kimliği, modern
dünyada karşı karşıya kalınan siyasi ve toplumsal baskılar sonucunda dünya
zevklerinden vazgeçerek daha sade bir yaşam tarzına dönüşmektedir. Burada
sadelikten kasıt Vahhabi/Selefi İslam anlayışıdır. İlk Müslümanların Arap
olması sebebiyle kültürleri, aile yapıları ve isimleri dâhil birçok şey İslam ile
ilişkilendirilirdi ancak günümüzde Müslümanların çoğu Arap değildir. Bu
nedenle Arap kültürünü İslam kültürü olarak göstermek diğer gelenek ve
görenek ile gelişen Müslümanlara karşı dışlayıcı bir özellik göstermektedir
(Ghoshal 2008: 2).
Syed Farid Alatas, Selefilik olarak adlandırdığı Orta Doğu’dan gelen aşırı
fikirlerin din elitlerinin düşünce ve davranış biçimini etkilediğini savunurken
kendini yeteri kadar dindar görmeyen Malayların, Arapları taklit ederek bu
duyguya eriştiklerini savunmaktadır. Bu dönüşüm, dinî elitlerin de
katılmasıyla birlikte Başbakan Abdullah Badawi ve Necip Rezzak
dönemlerinde ilerici ve medeniyetçi İslam anlamına gelen “İslam Hadhari” ile
ılımlı İslam anlamına gelen “İslam Wasatiyyah” nosyonlarıyla aşılmaya
çalışılırken on ilkeyle desteklenmiştir. Bu ilkeler; Allah’a iman ve takva, adil
ve güvenilir bir hükümet, özgür ve bağımsız bir halk, güçlü bir bilgi arayışı
ve ustalığı, dengeli ve kapsamlı bir ekonomik kalkınma, insanlar için iyi bir
yaşam kalitesi, azınlık gruplarının ve kadınların haklarının korunması,
kültürel ve ahlaki bütünlük, doğal kaynakların ve çevrenin korunması ve güçlü
savunma kabiliyetidir (Saat 2018: 36).
3. Malezya’da İslam’ın Kurumsallaşması
Küreselleşme ile Güneydoğu Asya ve Orta Doğu arasında artan etkileşim
sonrası Suudi Arabistan hükûmeti tarafından finanse edilerek dinî eğitimlerini
tamamlayan dinî elitler, Vahhabi/Selefi ideolojiyi teşvik etmektedirler.
İslam’ı genel olarak katı ve püriten bir yaklaşım olarak gören Selefilik, farklı
bakış açılarına sahip Müslümanları tekfir ederek din sınırlarının dışına
çıkmakla itham etmektedir. Malay Müslümanlarının İslam peygamberi Hz.
Muhammed’in doğumunu kutlamaları, önde gelen ulema ve evliyaların
mezarlarını ziyaretleri ve toplu ziyafetleri reddeden Selefizm’e karşı, Alatas
5
da sufi geleneğin aşırıcılığı engellemedeki işlevini vurgulamaktadır. Alatas’a
göre sufizm, İslam’ın özüdür (Saat 2018: 37).
Malezya’da İslam’ın Araplaştırılmasını ele almak için tarihe göz atmak
gerekmektedir. 19. yüzyılın sonuna kadar taşrada imamlar tarafından
yürütülen İslami faaliyetler, İngilizlerin bölgeyi işgali ile sultanlar tarafından
Müslümanlardan destek alma amacıyla şeriatı yürürlüğe koyma ile devam
etmiştir. Devam eden bu süreç eyalet sultanları ile İslam arasında yakın ilişki
kurulmasını sağlamış, 1947’de MATA-Majlis Agama Tertinggi Sa-Malaya
(Pan Malaya Yüksek Dinî Konseyi) ve bağımsızlık ile İslam devleti kurmak
amacıyla 1948’de de Hizbul Muslim (Müslümanların Partisi) kurulmuştur.
1951’de önce Persautan Islam Sa-Tanah Melayu (Pan Malayan İslam Örgütü)
ardından değişikliğe gidilerek PAS-Parti Islam Se-Malaysia (Malezya İslam
Partisi) kurulmuştur. 1957’de Malezya’nın bağımsızlığını müteakiben
1946’da kurulan UMNO (Birleşik Malay Ulusal Örgütü) ile Barisan Nasional
(Milli Cephe) ittifakı ile çok uzun bir süre Malezya’yı yönetmiştir. Millî
Cephe’de Batı eğitimli şahıslar yer almış ve ulusal ekonomik kalkınma
hedeflenirken kuruluş döneminde İslam’ın devlet yönetiminde önemli bir rolü
olmamaktadır (Akhmetova 2019: 6).
Malezya’da 1970’lerde başlayan İslamî Diriliş Hareketi veya “Dakwah”
Hareketi, Malay devletini ve toplumunu Kur’an ve sünnet doğrultusunda
İslamlaştırma amacı gütmekte ve bu yolda sivil toplum grupları, öğrenci
hareketleri ve siyasi partiler birbirleriyle rekabet hâlinde olsalar da hareketin
itici gücünü oluşturmaktaydı. Sömürgeci geçmişin kalıntılarını her yönüyle
sorunsallaştırmış; şeriat ile uyumlu yasalar, din adına kurumlar kurulmasını
ve eğitim sisteminin reforme edilmesini talep etmişlerdir. Komünizme ve laik
milliyetçilere karşı İslami sembol ve faaliyetlere başvururken aynı zamanda
kökten dincilerin artan popülaritesini engellemek ve kendi meşruiyetini
sağlamak amacıyla devlet içerisinde İslami temsilleri artırmışlardır (Mona
1999: 191). İktidar partisi olan UMNO’nun (Birleşik Malay Ulusal Örgütü)
İslam’la olan bağını sorgulayarak baskı oluşturmuşlar ve dönemin başbakanı
Dr. Mahathir Muhammed, İslamlaştırma yaklaşımını iş birliği, kurum inşası
ve zorlama olarak değiştirmiştir. Mahathir, İslam merkezi kurmuş, ulusal
televizyonlarda ezan okunmasına izin vermiş, birçok cami yaptırmış ve İslami
bankalar kurdururken hareketin liderlerinden ve günümüz Malezyası’nın
başbakanı olan Enver İbrahim’i UMNO’ya katarak başbakan yardımcısı
yapmış, tüm eyalet müftüleri ve ulemalar tarafından temsil edilen Federal
Ulusal İslam Konseyi için Ulusal Fetva Komitesi olan JKF-MKI’nın
sekreteryası olarak görev yapan Malezya İslami Kalkınma Departmanı’nın
(JAKIM) yetkilerini genişletmiştir (Saat 2018: 41).
6
Mahathir zamanında güçlendirilen Malezya siyasi ve sosyal hayatına
İslami alternatif sunan dinî elitler aynı zamanda Malezya toplumunun da lider
tabakasını oluşturmaktadır. Bu elitler, UMNO aracılığıyla siyasi görevlerde
yer alırken Mahathir zamanında kurulan Uluslararası Malezya İslam
Üniversitesi başta olmak üzere Mısır’daki el-Ezher, Ürdün’deki Yarmuk ve
Suudi Arabistan’daki Medine İslam Üniversitesi’nde eğitim görmüşlerdir.
Geri dönen öğrencilerden Mısır’dan dönenler, Malezya’nın dinî anlayışına
uyum sağlarken Suudi Arabistan ve Ürdün’den gelen öğrencilerin Malay
dünyasındaki İslam anlayışına uyum sağlayamadığı görülmüştür (Saat 2018:
42-43).
Yurt dışında dinî eğitim almak için giden öğrenciler, döndüklerinde
Malezya meselelerini yorumlarken Orta Doğu’daki hocalarından
etkilenmişlerdir. Johor Müftüsü Datuk Tahrir Samsudin, Selefi-Vahhabi
fikirlerin Malezya’da sosyal medya üzerinden yayıldığını ve rağbet
gördüğünü kabul etmektedir. Bu kabule karşılık Johor müftülüğü iki adet ekitap yayımlamıştır. İlki Sambutan Maulidur Rasul Bidah Dhalalal?
“Peygamberin Doğum Günü Kutlaması: Yasak Bir Yenilik mi?” olan adlı
eserde Vahhabilerin bidat olduğu gerekçesiyle karşı çıktığı Mevlidi Nebi
kutlamalarının neden bidat olmadığını, neden Sünni fıkıh ekolünün buna izin
verdiğini ve bu tür kutlamaların İslam toplumunun birliğine nasıl katkılar
sunduğunu açıklamaktadır. İkinci e-kitap ise Kepentingan Tariqah Dan
Tasawwuf “Tarikatın Önemi ve İslami Medeniyet” adlı eserdir. Bu eserde de
Vahhabilerin karşı çıktığı tarikatların ne olduğu anlatılmakta ve Johor’daki
sufi tarikatlara değinilmektedir. İki kitap da Johor Müslümanlarını Şiiliğin
sapkın bir ideoloji olduğu ve liberalizmin İslam için bir tehdit olduğu
konusunda uyarırken Malezyalı dinî elitlerin Şii ve liberalizm hakkındaki
eğilimini yansıtmaktadır (Saat 2018: 47-52).
4. Arapça ve Malay Kimliği
Coğrafi yakınlık, iktisadi iletişim ve savaşlar yoluyla milletler
birbirinden etkilenirken dil de bu etkileşim sonucu etkilenmektedir. Dilin
farklı kültürlerle dolaşıma girmesiyle birlikte toplumlar bazı kelimeleri
yerelleştirerek kendi etnik grubuna dâhil edebilmektedirler. Bu bölümde,
Arapçanın Malay diliyle girmiş olduğu etkileşimi açıklamak üzere Arapçanın
Malay dilinde edindiği yer açıklanacak, Malay eğitim sisteminin
İslamlaşırken Araplaşma boyutuna dikkat çekilecektir.
Johann Gottfried Herder’e göre insanı insan yapan unsur dildir. İnsanı
konuştuğu dil ile kabul eden Herder, her insanın bir dilin ve topluluğun ürünü
7
olduğunu savunmaktadır. Aile ise bir milletin en küçük grubudur ve ailede
konuşulan dil, bireyin milletle ortak uzantısını oluşturmaktadır. Bu nedenle
ortak dil konuşan insanlar bir milletin kökenidir. Çünkü Herder’e göre dil aynı
zamanda düşüncedir. Bir topluluğu öğrenmek için o topluluğun konuştuğu dili
kullanmak gerektiğini savunan Herder’e göre toplumları doğa yaratmıştır ve
milletlerin birbirine karışması doğaya aykırıdır. Bunun için dildeki yabancı
kelimelerin temizlenmesi gerektiğini ve dilin millî unsuru yansıttığını
vurgulamaktadır (Özkırımlı 2020: 35). Bir insanın dünyayı nasıl algıladığını
ve gerçekliği nasıl ifade ettiğini etkileyen yegâne şey dildir. İslam’ın insanlığa
yayılan dili Arapçadır. Bu sayede İslam’ın anlaşılması ve idrak edilmesinde
Arapça önemli bir yer tutmaktadır.
Arapça ve Malay dilinin etkileşim kurduğu tarih hakkında
akademisyenlerce üç teori bulunmaktadır: 7. ve 9. yüzyıllar arasında İslam’ı
tebliğ yoluyla gelen Müslümanlar ile MS 9. yüzyılda Çin’e giden Arap tüccar
ve gemiciler ile MS 13. yüzyılda Hindistan’dan gelen ticari heyet ile
Arapçanın Malay coğrafyasına gelmiş olabileceğidir. En nihayetinde MS 13.
yüzyılda dahi Arapçanın Malay Takımadaları’na geldiği kabul edilse de bu
etkileşim yeterli düzeyde olmamaktadır. Bunun sebebi, bölgedeki Hindu
Budizm etkisi olarak görülmektedir. 13. yüzyılda İslami sultanlığın kurulması
ile İslam bölgede var olmuş fakat toplum, yazı biçimi olarak Arapçayı değil
Sanskrit’i kullanmaya devam etmiştir (Ibrahim ve Abd Rahman 2018: 190).
Malakka Sultanlığı Dönemi’nde İskender Şah’ın İslam âlimleriyle
kurduğu yakın ilişki ve cami ve evlerde derslerin yapılmasını teşvik etmesi ile
İslam önderleri ile Malakka Sultanlığı yöneticileri arasından gelişen ilişkiler
çerçevesinde sultanlık; kütüphane yapımı, çeviri ve el yazmaları üretimin
öğrenim merkezleri hâline getirmiştir. Bu doğrultuda Sultan Muhammed Şah
MS 1446-1456, Sultan Mansur Şah MS 1456-1477 ve Sultan Alaaddin Riayat
Şah ile İslam, Malay toplumunda yayılırken Arapça da geniş yer bulmuştur.
İslam’ın toplumda yayılmasıyla birlikte dinî kaynakları kullanmak ve
anlamak amacıyla Arapçaya geçiş başlamış, Sanskrit dilinden Cavi yazısına
geçiş yapılmıştır. Dolayısıyla Malay toplumunda Arapça; dil, İslam hukuku
ve fıkıh başta olmak üzere diğer temel İslami disiplinlerin öğretilmesi sonucu
17. yüzyıl itibarıyla gelişmeye başlamıştır. Bu dönemde bilgi geleneğinin de
gelişmesiyle İslam asli kaynaklardan öğrenilmeye başlanarak, sistematik bir
tutum sergilenerek İslami ilimlerde gelişme sağlanmıştır. Malayların 18.
yüzyılda eğitim konusunda seçim yapmaları istenmesi durumunda hem dünya
hayatı hem ahiret hayatında faydalı olarak gördükleri Kur’an ve Arapça
öğrenmeyi tercih edeceğini söyleyen Abdullah Munsyi ile 1967’de Arap Dili
8
Akademisi’nin kuruluşuna katılan Malay âlim Hacı Abdulmelik Kerim
Emrullah da Arapçanın sadece Araplara özgü olmadığını, tüm Müslümanların
sahip olduğu bir dil olarak gördüğünü ifade etmiştir. Bu nedenle Malayların
Arapça ile olan ilişkileri, gelişme evresini İslam ile kurduğu ilişkiye borçludur
(Ibrahim ve Abd Rahman 2018: 191-192).
Bir dil, öteki toplum tarafından yerelleştirilirken dilsel ödünç alma,
mecazi çeviri, harmanlanma ve türetme gibi farklı metotlar takip
edilebilmektedir. Dilsel ödünç alma modeline göre bir dilin diğer bir dilin bazı
dilsel unsurları ve dilse örüntülerinin benzer bir şeklini kopyaladığı süreçtir.
Bu süreç uluslar arasında etkileşim ve iletişim yoluyla gerçekleşirken birtakım
riskler barındırmaktadır. Bir dilden diğer bir dile kelime kopyalanırken
kopyalanan dilde ifadeler değer kaybına uğrayabilir, ana kimlik bozulabilir,
anlam belirsizliği yaşanabilir ve dilsel sömürgecilik diğer başta alışkanlık,
giyim kuşam ve değerler olmak üzere diğer sömürgecilik türlerine yol
açabilmektedir (Al-Shibel 2017: 471). Arapça ile Malayca arasındaki
ödünçleme metodu tek yönlü olarak Arapçadan Malaycaya kelime
geçişleriyle olmuş, Malaycadan Arapçaya herhangi bir kelime geçişi
olmamıştır. Bilinen en erken ödünçlemeler İslam dinine ait terimler olmuştur;
salat>solat, zekât>zakat ve dua>doa şeklindedir. Ödünçleme, direkt kelime
olarak gerçekleşmenin yanında, sadece kök kelimenin değil sıfat, çokluk eki
ve belirtme durumu hâli ekinin de aldığı kelimeler mevcuttur: “ilim”
kelimesini “ilmu”, “ilmiah”, “âlim”, “ulama”, “maklum”, “maklumat” gibi
kelime ve türevlerini ödünçlemiştir (Ibrahim ve Abd Rahman 2018: 193).
Bu kelimelerin Malayca içerisindeki sayısı tespit etmeye çalışılmış;
Howinson 1801’de 175 Arapça kelime, Shellabear 1902’de 285 kelime,
Swettanham 1910’da 219 kelime, Winsteadt 1921’de 1.001 kelime, Wilkinson
1964’te 892 kelime, Muhammed Said Süleyman 1931’de 1.725 kelime,
Hamid Ahmed 1941’de 2.000 kelime, Amran Kasimin 1987 yılındaki
çalışmasında da toplam 1.679 Arapça kelimeye rast geldiğini açıklamıştır.
Malezya Dil ve Miras Akademisi ise Arapçanın 1.117 kelime ile 1.556
kelimelik İngilizce kelime varlığından sonraki en çok kelime alınan dil
olduğunu açıklamıştır. Bu kelimeler morfolojik (biçim bilgisel) ve fonetik (ses
bilgisel) olarak farklılıklar içermesi ve uzmanların öznel yargılarındaki
değişkenliğinden ötürü sayıların benzeşmemesi olağandır. Keza sayımı
yapılan birtakım kelimeler arkaik kalarak Arapçası değil Sanskrit’i
kullanılabilmektedir ki örneğin Arapçası vezir, Malaycası wazir olan kelime
için Sanskrit menteri kelimesi kullanılmaktadır. Arapçadan ödünç alınan
kelimelere ek olarak peygamberlerin isimleri, önde gelen âlimlerin ve din
9
büyüklerinin isimleri ile peygamber eşlerinin kızlarının ve annelerinin isimleri
de alınarak Malaycaya geçirilmiştir (Ibrahim ve Abd Rahman 2018: 194-196).
Malezya’daki Arapça eğitimi, bağımsızlık öncesinde 19. yüzyılda
geleneksel İslami okullar tarafından sağlanmaktadır. Bu öğretim, cami veya
hocaların evlerinde gerçekleştirilirken İslami eğitimin bir parçası olarak
Arapça öğretilmektedir. O dönemde dilin pratik kullanılmasından ziyade
okuma becerilerini arttıracak gramer ağırlıklı çeviri metodu izlenmiştir.
1957’de Malezya’nın bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte ülkede Arapça
öğretimi sistematik bir hâl alarak Kur’an-ı Kerim, hadis ve sünnet ile diğer
İslami ilimlerin öğretilmesinde kullanılmıştır. 1977’de ülkedeki 11 ulusal dinî
ortaokulun müfredatında Arapça zorunlu ders olarak yerini alırken bu sayı
2012’de 1.187’ye ulaşmıştır. Dinî okullarda Malayca ve İngilizce ile ulusal
müfredata ek olarak İslami disiplinler ve Arapça daha fazla öğretilirken bu
okulların giderleri eyaletlerin İslam Dini Konseyi tarafından karşılanmaktadır
(Ibrahim ve Abd Rahman 2018: 197).
2003 yılında Başbakan Ahmad Badawi’nin “Medeniyetçi İslam”
projesiyle İslami eğitimle oluşan karakterin inşası için ulusal çapta Arapça
eğitim uygulanmaya başlanmıştır. Cavi yazısının öğretilmesi, Kur’an-ı
Kerim’i okuma becerisi, Arapça öğretimi ve farz-ı ayn olarak bilinen İslami
uygulamaların eğitimini kapsayan program, 2005 yılında 1.221 okulda
uygulanırken 3.663 öğretmen görevlendirilmiş, her yıl programı uygulamaya
başlayan okul sayısında yüzde 16’lık artış olmuştur. Program, Arapça bilen
profesyonel eksikliğinden ötürü yavaş gelişmiş olmasına rağmen 2010 yılında
7.835 ilköğretim okulunda 32.171 Arapça öğretmeniyle yürütülür hâle
gelmiştir. Yükseköğretimde ise hâlihazırda yirmi devlet üniversitesinden
yedisi tüm yükseköğretim seviyelerinde Arapça öğretimi sunarken bu
üniversiteler Malaya Üniversitesi (UM), Malezya Uluslararası İslam
Üniversitesi (IIUM), Malezya Ulusal Üniversitesi (UKM), Malezya İslami
Bilimler Üniversitesi (USIM), Malezya Putra Üniversitesi (UPM), Sultan
İdris Öğretim Üniversitesi (UPSI) ve Sultan Zainal Abidin Üniversitesi’dir
(UNISZA). 36 özel üniversiteden de Selangor İslam Koleji Üniversitesi
(KUIS), Johor İslam Koleji, Uluslararası Kelantan İslam Koleji (KIAS),
Pahang İslam Koleji (IKIP) gibi 16’sı Arapça eğitim sunmaktadır (Ibrahim ve
Abd Rahman 2018: 198-201).
Malay dili ve Malay eğitim sisteminde Arapça ve İslam’a verilen yer
günden güne artmaktayken bu durum Araplaşma riskini de barındırmaktadır.
Dildeki Arapça kelimelerin artması ve eğitim sisteminde Arapçanın
öncelenmesi İslami politikalar çerçevesinde düzenlense de reelpolitikte dil,
kültürel hegemonya inşa etmede önemli bir rol oynamaktadır.
10
5. Araplaşmanın Boyutu
Güneydoğu ve Güney Asya’da çeşitli inançların bir arada bulunması ve
dinlerin toplumda kimlik temsiline yol açması, Müslümanların dinî
kimliklerini kanıtlamak için Arap kültür ve geleneklerini taklit etme
eğilimlerini arttırmaktadır. (Ghoshal 2008: 1-2). Malay tarihçi, sosyolog ve
filozof Syed Farid Alatas ve tarihçi Eddin Khoo, Araplaştırma olarak ifade
ettikleri bu olguyu Malay kimliğinin oluşumundaki sorunlarla ilgili olduğunu
iddia edip bunun nedenlerinin Müslüman Malayların kendinden nefret etme,
bilgisizlik ve güvensizlik hissinden kaynaklandığını iddia etmektedirler
(Zahiid 2023, https://www.malaymail.com/news/malaysia/2016/05/24/forum
-explores-creeping-arabisation-along-malays/1126197, 25 Mayıs 2023’te
erişildi). Arapları taklit ederek günlük konuşmalarında Arapça kelimeler
kullanmanın kendilerini İslam hakkında daha bilgili ve hakiki Müslüman
gösterdiğini iddia eden Marina Mahathir, “Araplaştırma” terimini, ülkenin
ılımlı Müslümanları arasında yayılan İslami muhafazakârlığın yayılması olarak
tanımlamaktadır (Zahiid 2023, https://www.malaymail.com/news/malaysia/
2016/05/24/forum-explores-creeping-arabisation-along-malays/ 1126197, 25
Mayıs 2023’te erişildi). Khoo ise Malayların İslam’ı kendi kültürleriyle
içselleştirerek tanıdıklarını ve böylece zengin bir kimlik karışımını ortaya
çıktığını savunurken kendilerinin daha hakiki Müslüman olduklarını
tanımlama gayreti içerisine girdikçe Malayların öz kültürüne ait olan atla
yapılan Cava Dansı “Kuda Kepang” ve müzik geleneği “Dikir Barat” gibi
çoğu kültürün sistematik hâlde kaybolduğunu savunmaktadır. Khoo, aynı
zamanda Müslümanlığı kanıtlama ihtiyacının milliyetçi UMNO ve İslamcı
PAS siyasetçileri tarafından popülerlik elde etme, İslam’ı temsil etme ve
taraftar toplama yarışına döndüğünü iddia ederken Alatas ise bu yarışma
sayesinde İslam’ın aşırı yorumu olarak gördüğü Vahhabiliğin oluşan İslamcı
dalgadan faydalanarak toplumda yer edindiğine dikkat çekmektedir. Syed
Farid Alatas, Suudi Arabistan’dan Vahhabiliğin ihraç edilirken dinin değil
kültürel bir uygulama ve inancın daha da ötesi Selefi ve Suudi Arabistan tarzı
bir Araplaştırmanın ihracı olarak yorumlamıştır (Zahiid 2023,
https://www.malaymail.com/news/malaysia/2016/05/24/forum-explorescreeping -arabisation-along-malays/1126197, 25 Mayıs 2023’te erişildi).
Araplaşmaya verilecek örnekler çeşitlilik gösterebilmektedir. Malezyalı
Malayların çocuklarına Cahaya, Kasih, Indah, Intan ve Fajar gibi Malay isimler
yerine Nur, Siti, Aminah ve Zulkarnain gibi Arapça isimler vermeleri;
çocuklarının adının ardından Arapça “oğlu” anlamına gelen “bin” ve kızı
anlamına gelen “binti” eklemesi Araplaşmaya en görünür örnektir (Samsuri 2023,
11
https://www.quora.com/Why-are-more-and-more-Malaysian-Malays-%E2%
80%9CArabicizing%E2%80%9D-themselves, 25 Mayıs 2023’te erişildi).
Geçmişte Ramazan’da oruçlarını açmak için iftar kelimesine karşılık buka
puasa ifadesi kullanılırken günümüzde Arapça iftar kelimesi daha sık şekilde
kullanılmaktadır. Fakat Çin asıllı ve Hint asıllı Malezyalılarda böyle bir
gelenek görülmemektedir. Bayram kutlamalarında da görülen Araplaşma
olarak “Hari Raya” ifadesine karşılık “Aidil Fitri” ve “Bayram Mübarek”
ifadesinin kullanımı artmaktadır. Malay peştamalı olan kain pelikatın yerine
Araplar arasında yaygın olan beyaz uzun elbise thobenun Müslüman Malay
erkekleri ve Malay kültürüne yabancı olan peçenin de Malay kadınları
arasında yayıldığının görülmesi Araplaşmanın kılık kıyafet üzerindekini
göstermektedir. Araplaşma, etkisini müzikte de göstermiş, Yemenli
Hadramiler arasında meşhur ve Arap kültürüne ait olan Zapin müziği
yerlileşerek Malay kültürü hâline gelirken Malay kültüründeki gölge oyunu
olan “Wayang Kuliat” ve drama dansı “Mak Yong”un sergilenmesi Arap
kültürüyle beraber negatif bir imaj çizilmektedir (Syed Farid Alatas 2023,
https://theedgemalaysia.com/article/against-grain-arabisation-and-malayidentity, 25 Mayıs 2023’te erişildi).
Arapçanın öğrenilmesi ve geliştirilmesinde Malay medyasının oynadığı
rol önemli ve oldukça geniştir. Her hafta pazartesiden perşembeye TV9
kanalında “Gang Bahasa Arap” adlı program ile Arapça öğretilirken TV AlHijrah ve Astro Oasis adlı kanallarda Arapça İslami programlara yer
verilmektedir. IKIM.FM adlı radyo istasyonu Malezya İslami Anlayış
Enstitüsü tarafından işletilerek Arapça öğrenmeye yönelik gündelik ifade ve
konuşmalar sunmaktadır. “Ahlan Wa Sahlan ile Al-Athir” adlı Arapça gazete
basılırken Utusan Malaysia adlı yerel gazetede ise Cavi harfleri basılmış
geleneği korumak ve tanıtmak amacıyla her hafta köşe yazısı çıkmaktadır.
Arap ülkeleri ile artan ticari ve diplomatik ilişkilerden ötürü geleneksel olarak
din ve eğitim amacı haricinde Arapçaya yeni ihtiyaçlar doğmaktadır. Kamu
hizmetleri departmanı aracılığıyla hükûmet, dış hizmetlerdeki memur
personellere Orta Doğu’daki çeşitli diplomatik misyonlara Arapçanın zorunlu
bir şart olarak eğitim vermeye devam etmektedir. Arap dünyasında yatırımları
ve projeleri olan büyük şirketler, çalışanlarına Arapça ve Arap kültürüne
yönelik kısa kurslar vermektedir (Ibrahim ve Abd Rahman 2018: 203-205).
Bağımsızlığa gidilen yolda Malay Çin Derneği ve Malay Hint
Kongresi’nin de desteğini alarak 1955’te Reid Anayasası Komisyonu ile
anayasayı hazırlayan UMNO, İslam’ın devletin dini olduğunu belirtmiş,
gayrimüslimlere dinî özgürlük vermiş ve Malezya’yı laik bir devlet olarak
kabul etmemiştir. Dolayısıyla İslami meseleler bir devlet sorumluluğu olarak
12
kabul edilirken Jabatan Agama Islam (Eyalet İslami Daireleri) kurularak cami
ve dinî okulların denetlenmesi, oruç, namaz, kılık kıyafet, helal ürün ve
eylemlerin takibini yapmak üzere ahlak polisi ile İslam hukukunun
korunması, zekât toplamak ve vaaz vermesini sağlamak olmak şartıyla
sorumlulukları üstlenilmiştir (Akhmetova 2019: 6).
Malaya Üniversitesi’nde 2006 yılında yapılan araştırmaya göre Malaylar
kendilerini tanımlarken yüzde 70’inden fazlası önce Müslüman, sonra
Malezyalı, daha sonra da Malay olarak görmektedir (Akhmetova 2019: 8).
Dolayısıyla İslam, Malay kimliğinde belirleyici unsur hâline gelmiş, Malay
kültürünün yemek, kıyafet ve dil gibi tüm yönlerine nüfuz ettiğini ortaya
koymuştur. Fred R. Von der Mehden’in gözlemine göre Malezya’da sistemin
çoğulculuğu, etnik köken ve dinin içi içe geçtiği ve sosyal, politik, siyasi ve
ekonomik alanların toplumsal kaygılardan etkilendiği bir topluma yol açmıştır
(Akhmetova 2019: 8). Malezya nüfusundaki yüzde 40 azınlığa rağmen
Malezya’da İslam aşırıcılığı reddetmekte, gayrimüslimlerle barış içinde
yaşamaktadırlar.
Araplaştırma, bir vakitler İslami öğretileri ilerici anlayışıyla kabul eden
Malay toplumu içinde Vahhabiliğin hızla yayılması olarak tekâmül
etmektedir. Dinî bilginin sınırlı olmasından ötürü gerçek İslami öğreti olarak
sunulan propagandalara maruz kalmaktadırlar. Buna PAS ve UMNO’nun
siyasi amaçlarla dinî referanslara başvurarak İslam’ı araçsallaştırması,
toplumu manipülasyona açık hâle getirmektedir. Arap Baharı ile Müslüman
çoğunluğun bulunduğu coğrafyalar başta olmak üzere IŞİD’in ortaya çıkması,
başarısız demokrasiler ve sosyo-politik sorunlar Müslüman dünyasında “biz”
ve “onlar” olarak ikiye bölünmeyi ve mağduriyet oluşumunu beraberinde
getirmiştir. Mağdur ve aşağılanmış hissiyattaki Müslümanların, Müslüman
topluluğu olan bağı artmıştır (Akhmetova 2019: 14-15).
Artan bağlar, Malezyalı Müslümanlar arasında radikalleşme olgusunu
artırmaktadır. İslam, Malezya toplumunda bireysel hâlden kolektif harekete
evrilirken sosyal mekânlar başta olmak üzere manevi kimlikten ulusal kimliğe
evrilmiştir. Bunda Vahhabiliğin ve Selefiliğin Malezya’da yayılması önemli
bir rol oynamıştır ki önde gelen dinî elitlerin Vahhabiliğin bazı yönlerini
benimsemesi, bu akımlarla mücadeleyi de zor kılmıştır. Buna gençler arasında
yayılan adaletsizlik, yolsuzluk, yoksulluk ve refah eksikliğinden kaynaklanan
problemler de olumsuz katkı sunmuştur. Malezya’da yükselmekte olan
aşırıcılık Orta Doğu’ya nazaran şiddetsiz bir hâlde devam etmesine rağmen
bölgedeki Müslüman içi ve dinler arası ilişkiler açısından Malezya’nın
geleneksel dinî-kültürel çoğulculuğuna tehdit olarak görülmektedir
(Akhmetova 2019: 16).
13
Vahhabiliğin Malezya’da yayılmasında Suudi sermayesinin katkısı
yadsınamaz boyuttadır. Sermaye ve eğitim yoluyla fikir ihracında bulunan
Suudiler, Uluslararası Malezya İslam Üniversitesi’nde kuruluşunda yer
almışlardır. İslam Konferansı Örgütü ve Suudi Arabistan Krallığı’nın
desteğiyle 1983’te kurulan üniversitenin yeri konusunda dahi parlamento
Suudi Arabistan’dan onay beklemiştir. 2000 yılındaki Suudi Savunma Bakanı
Sultan Abdül Aziz tarafından 2 milyon RM (ringgit) bağışta bulunulmuş ve
ilişkilerin olumlu giden seyri artırılmış, Suudi vatandaşı olan Abdel Hameed
Abu Suleyman 1988-1999 dönemleri arasında IIUM rektörü olarak görev
almış, Malezya’daki Suudi büyükelç,i üniversitenin yönetim kurulunun daimî
üyesi olmuştur. IIUM dışında PERKIM (Malezya Müslüman Refah Örgütü)
de bir diğer Suudiler tarafından fonlanan merkezdir. Suudi Arabistan’ın petrol
gelirleriyle finanse ettiği Vahhabi İslam ihracı Güneydoğu Asya ve Malezya
başta olmak üzere tüm dünyada İslami gruplara dağıtılarak, İslam’ın çehresini
değiştirmektedir (Musa 2018: 66).
Vahhabiliğin ihracından çok önemli bir rol üstlenen Medine İslam
Üniversitesi, Selefi eğitimli ilahiyatçılar yetiştirmektedirler. Medine İslam
Üniversitesi’nden mezun ünlü Malezyalılardan Dr. Azwira Abd Aziz,
Malezya Ulusal Üniversitesi’nde Kur’an ve Sünnet Bölümü başkanlığı
yaparken Fathul Bari Mat Jahya’da UMNO’nun Yüksek Konseyi üyesidir.
Vahhabiliğin Malezya’daki bir diğer etkisi ise ülkeye yapılan eğitim, iş ve
refah sektörlerine aracılığıyla krallığın dinî politikalarına uygun politikalar
takip edilmekte, Şiiliğe karşı çıkan fetvalar Vahhabiliğe karşı çıkmamakta
aksine daha fazla fırsat sunulmaktadır. Bu fırsatlardan bir diğeri de Selangor
da kurulan Al-Madinah International University MEDIU’dur. Yukarıda
bahsedilen JAKIM, MEDIU’yu İslami bir üniversite olarak kabul ederken
Cidde İslam Kalkınma Bankası’da üye üniversite olarak akredite sunmuştur
(Musa 2018: 64-67).
Shah Alam’da merkezi bulunan MEDIU, 2011 yılında 32 milyon RM
değerinde burs vermiş, Suudi Arabistan’la ilişkileri olan vaiz ve aktivistleri
işe almış ve Malezya’ya gelen Suudi Arabistan’lı yetkililer mutlaka
MEDIU’yu ziyaret etmiştir. 2015 Mart’ında Medine İslam Üniversitesi’nden
gelen bir grup öğrenci MEDIU’yu ziyaret etmiş, Suudi Umm al-Qura
Üniversitesi ve Al-Imam Muhammad ibn Saud Üniversitesi heyetleri, Mescidi
Nebevi Polis Şefi Yardımcısı General Yusuf Said Al Asiriy, Mescidi Nebevi
imamlarından Şeyh Abdul Muhsin el-Kasım, Suudi Kalkınma Bankası Heyeti
ziyarette bulunmuşlardır. Eski Malezya başbakanları Abdullah Badawi,
Mahathir Muhammed ve Eski Kelantan Başbakanı Nik Abdul Aziz Nik Mat
14
başta olmak üzere pek çok eyalet yöneticisi de MEDIU’ya ziyarette
bulunmuşlardır. Bu ziyaretler toplumun kabul ettiği ve etkili olan şahıslar
tarafından yapıldığı için Vahabileri eleştiren çevrelerden gelebilecek
kızgınlıkları yatıştırmıştır ki Abdullah Badawi, MEDIU’nun Vahhabiliği
desteklediği iddialarına karşı çıkarken yetiştirdiği öğrenciler için teşekkür
etmiştir. Bu noktada Malay hükûmetlerinin Vahhabiliği desteklemediği fakat
gelen ekonomik yardımlardan ötürü engellemediği de varılabilecek
sonuçlardan birisidir (Musa 2018: 69-70).
MEDIU’nun Vahhabiliği desteklediğini sadece Suudi sermayesi
tarafından fonlanmasına dayandırmak yeterli değildir. MEDIU’da hadis,
metodoloji, fıkıh ve tefsir, İslami itikat ve teolojiye referanslarına bakmak
gereklidir. “İslamic Credo” adlı derste Sünni mezhebinin Selefi kolunun
uygulamalarına vurgu yapılarak Maturudilik reddedilirken Vahhabiliğin
kurucu şeyh Muhammed İbn Abdulvahhab’ın teolojik sınıflandırmaları
kullanılmaktadır (Musa 2018: 73).
1979’daki Kâbe baskınını düzenleyen grubun lideri ve radikal bir grup
olan Cemaati el-Selefiyye el-Muhtasibah’ın üyesi Cüneyd el-Uteybi’nin
ilham ve ders aldığı sufizm karşıtı Ebu Bekir el Cezairi’nin eseri, MEDIU’de
Davet ve Usuluddin İslami İlimler lisans programının Tefsir dersinde okutulan
iki kaynaktan birisidir. Cemaati el-Selefiyye el-Muhtasibah’a ilham veren
diğer âlim ise Arnavut hadis âlimi olan ve Suudi Arabistan’da eğitim alan
Muhammed Nasirüddin el-Albani’dir. Meşhur Vahhabi din önderleri Ebu
Muhammed el Makdisi ve Ömer Ebu Katade’yi de etkilemiştir. Albani, siyasi
aktivizmi reddetmekte ve demokrasi karşıtı fikirler aşılayan vaazlar vererek
seçimlerin ve parlamentoların İslami olmadığına inandırmaya çalışmakta,
reform yapmak için parlamentoya girme fikrini kurgusal bularak amaçların
araçları haklı çıkarmayacağını savunur. Albani’nin eserlerine MEDIU’da
özellikle hadis konularında sık sık referans verilmekte, Sünni hadis ekolüne
(Sahihi Buhari, Tırmizi, El-Muvata, Müsned vb.) yeterince referans
verilmemektedir (Musa 2018: 74-76).
6. Sonuç
Malay medeniyet tarihini İslam medeniyetinin bir parçası olarak gören
Syed Muhammad Naquib al-Attas, Malay toplumunun birliğini kültürel
çeşitliliği kucaklayan çok kültürlü yapısıyla tarif etmiştir ve bu kapsayıcı
tutumun sınırlarını İslam inancı ve İslam hukukuyla çatışmayan öteki
kültürlerin varlığıyla tanımlamıştır. Bağımsızlık sonrası izlenen seküler
politikalar ile Müslüman Malay kimliği anayasada İslam ile eşleştirilse de
15
etnik ayrılıkların derinleşmesi, İslami hareketleri doğurmuş ve hükûmet
politikaları da bu yönde gelişmeye başlamıştır.
Malay toplumunun İslam’a olan bağlılığı, pragmatist hükûmet
yöneticileri tarafından dikkate alınarak birtakım kurumlar, üniversiteler, dinî
kompleksler oluşturulsa da asıl hükûmet politikalarındaki belirleyici unsur
dinî elitlerin görüşleri olmuştur. Dinî elitler İslamlaşma adına Arap
dünyasındaki ilişkileri Suudi Arabistan ekseninde geliştirmiş ve bu ilişki
Suudi Arabistan lehine gelişmiştir. Dini siyasi bir amaç olarak ihraç edilmekte
olan Vahhabilik/Selefilik, ekonomik gücüyle birlikte etki aracı olarak
kullanarak Malay dinî elitleri üzerinde nüfuz elde etmektedir. Sayid Farid
Alatas’a göre Vahhabiliğin dışlayıcı tavrı, Malay toplumundaki çok
kültürlülüğe olan hoşgörüyü azaltırken hükûmetin de ekonomik yatırımlar
nedeniyle ülkedeki faaliyetlerini serbest bırakması, Vahhabiliğin Malay
Müslümanlar arasında yayılmasını kolaylaştırmıştır.
Alatas’ın da belirttiği gibi Malay Müslümanlar arasında Araplaşma
artarken bu artışın sebebi İslami kaygılar neticesinde şekillenmektedir.
Haftanın günlerinin Arapçadan tercüme edilmesi, bayram tebriklerinde
Arapça ifadeler kullanılması, çocuklara Arap isimlerinin ve oğlu-kızı
eklerinin koyulması, müzikte Arap kültürünün benimsenmesi, kadınlarda peçe
erkeklerde thobe giyiminin yaygınlaşması ve okullarda Arapçanın öğretilmesi
Araplaşma ile İslamlaşma arasındaki dengeyi Araplaşma yönünde
değiştireceği öngörülmektedir.
Malay kimliğinin ihtiva ettiği İslam ve Malezya hükûmetlerinin takip
ettikleri ılımlı ve ilerlemeci İslam politikalarının ülke genelindeki Müslüman
olmayan Çin ve Hint asıllı Malayların dinî özgürlüklerini korumaktadır.
Ancak Vahhabi/Selefi kaynaklı akımların neden olduğu dışlayıcı ve ayrıştırıcı
dinsel söylem günden güne yayılarak toplumsal alanda Araplaşmayı
arttırmıştır. Siyasi ve ekonomik hâkimiyet alanlarında nüfuz mücadelesi
yarışının hız kazanması (Neo 2006: 117) ile toplumdaki etnik ayrışmanın da
derinleştiği gözlenmektedir. Dolayısıyla Malay ulusal kimliğinin gelecekte
olası problemlerle karşı karşıya kalması öngörülebilir.
16
KAYNAKÇA
Abaza, Mona (1999). “Intellectuals, Power and Islam in Malaysia: SN al-Attas or the
Beacon on the Crest of a Hill.” Archipel 58.3: 189-217.
Akhmetova, Elmira (2019). “Islam and Politics in Malaysia since 1957.” Journal of
Islamic Thought and Civilization 9.2: 01-19.
Alatas, Syed Farid (1985). “Notes on various theories regarding the Islamization of
the Malay archipelago.” Alatas, SF (1985). Notes on Various Theories
Regarding the Islamization of the Malay Archipelago. The Muslim World 75:
162-175.
Alatas, Syed Farid (2016). https://theedgemalaysia.com/article/against-grainarabisation-and-malay-identity (25 Mayıs 2023’te erişildi.)
Al-Shbiel, Abeer Obeid (2017). “Arabization and its effect on the Arabic
language.” Journal of Language Teaching and Research 8.3: 469-475.
Geertz, Clifford (2010). Kültürlerin Yorumlanması. Ankara: Dost Yayınevi.
Ghoshal, Baladas (2008). Arabization: Changing Face of Islam in Asia. Institute of
Peace and Conflict Studies: 1- 4.
Güvenç, Bozkurt (1991). İnsan ve Kültür. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Ibrahim, Majdi Haji, and Akmal Khuzairy Abd Rahman (2018). “Teaching of Arabic
in Malaysia.” Intellectual Discourse 26.1: 189-206.
Kamaruzaman, Azmul Fahimi, et al. (2016). “Al-Attas’ philosophy of history on the
arrival and proliferation of islam in the Malay world.” International Journal of
Islamic Thought 10: 1-7.
“Kültür”, https://sozluk.gov.tr/ (7 Mayıs 2023’te erişildi.)
Malezya Federal Anayasası (2009).
https://www.jac.gov.my/spk/images/stories/10_akta/perlembagaan_persekutua
n/federal_constitution.pdf (30 Mayıs 2023’te erişildi.)
Mandal, Sumit K. (2011). “The significance of the rediscovery of Arabs in the Malay
world.” Comparative Studies of South Asia, Africa and the Middle East 31.2:
296-311.
Milner, Athony (2008). The Malays. Chichester: Wiley-Blackwell.
Musa, Mohd Faizal (2018). “The Riyal and Ringgit of Petro-Islam: Investing Salafism
in Education.” Islam in Southeast Asia: Negotiating Modernity: 63-87.
Neo, Jaclyn Ling-Chien (2006). “Malay Nationalism, Islamic Supremacy and the
Constitutional Bargain in the Multi-Ethnic Composition of Malaysia.”
International Journal on Minority and Group Rights, vo. 13, no. 1: 95-118.
17
Othman, Mohammad Redzuan (2006). “The Arabs migration and its importance in
the historical development of the late nineteenth and early twentieth century
Malaya.” In: World History Association 15th Annual International Conference,
22-25 June 2006, California State University, Long Beach, California, Los
Angeles, USA: 1-39.
Özkırımlı, Umut (2020). Milliyetçilik Kuramları Eleştirel Bir Bakış. Ankara: Doğu
Batı Yayınları.
Saat, Norshahril (2018). “Competing discourses among Malaysian Muftis: Still a case
of Arabization?.” Islam in Southeast Asia. ISEAS Publishing: 35-62.
Samsuri, Cahaya (2017). https://www.quora.com/Why-are-more-and-more-MalaysianMalays-%E2%80%9CArabicizing%E2%80%9D-themselves (25 Mayıs 2023’te
erişildi.)
Zahiid, Syed Jaymal (2016). https://www.malaymail.com/news/malaysia/2016/
05/24/forum-explores-creeping-arabisation-along-malays/1126197 (25 Mayıs
2023’te erişildi.)
18
MALEZYA’NIN KÜLTÜR DEĞERLERİ OLAN MAMAK
RESTORANLARININ ÖZELLİKLERİ VE MALEZYA’DAKİ
SOSYAL YAŞAMA KATKILARI
Erman AĞAOĞLU
Giriş
Malezya, resmî adıyla Malezya Federasyonu, Güneydoğu Asya
coğrafyasında yer almakta olup bu coğrafyanın önde gelen ülkelerinden biri
konumundadır. Bu ülke; çok kavimli, çok dilli ve çok kültürlü yapısı, bilhassa
büyük yerleşim yerlerinde belirgin olan dinamik ekonomisi, yeşil doğası,
tarihî ve stratejik değerlere sahip olan kimi şehirleri, deneyimlemeye değer
bulunan tropikal iklimi, çok sayıda yerli ve yabancı turisti ağırlayan adaları;
Malay, Çin, Hint, İslâm ve kolonyal dönem mimarilerini içeren tarihî binaları,
son dönemlere ait gösterişli gökdelenleri, geleneksel zanaatları ve el sanatları,
tiyatro türlerini ve dansları içeren geleneksel sahne sanatları, farklı dinlerin
pratiklerinin uygulandığı ibadethaneleri, çok sayıda etnik unsurun benzer veya
farklı damak tatları ile şekillenen ve oldukça fazla malzemenin ve pişirme
tekniğinin kullanıldığı zengin mutfağı ve son derece belirgin olan yeme içme
mekânları ile ön plana çıkmaktadır.
Diğer pek çok ülkenin bu ülkede türlü nedenlerle ikamet eden ve
azımsanmayacak sayıda olan yurttaşını dışarıda tutacak olursak Malezya’nın
kendi nüfusu, bu nüfusun çoğunluğunu oluşturan ve “ana unsur” kabul edilen
Müslüman Malaylardan ve Malaylara akraba kavimlerden olup Malaylaşmış
addedilerek anayasal düzeyde “Malay” olarak kabul gören Müslümanlardan;
Hokkien, Kanton, Haynan, Hakka ve Teochew Çinlilerinden; çoğunluğu
Güney Hindistan kökenli Tamiller olmak üzere Sri Lanka Tamilleri, Malayali,
Telugu gibi Hint kavimlerinden; önemli bir kısmı Malaylaşmış olan
Siyamlılardan; Minangkabau halkından; “Kristang” ve “Serani” adları da
verilen ve Portekizli ile Malay ortak atalara sahip olan Avrasyalılardan; erkek
bireylerine “baba”, kadın bireylerine ise “nyonya” adı verilen ve Çinli ile
Malay ortak atalara sahip olmakla birlikte kendilerine has oldukça zengin ve
Doktora adayı, Malezya Bilim Üniversitesi (USM), İnsanî
[email protected], ORCID: 0000-0002-9452-9401.
Bilimler
Okulu,
renkli bir kültüre sahip bulunan Peranakan Çinlilerinden; “Chetty (Çeti)” adı
da verilen ve Malay ile Hinduist inanca mensup Hint ortak atalara sahip
bulunan Peranakan Hintlerinden; Malay ile Müslüman Arap veya Müslüman
Hint ortak atalara sahip bulunan ve “Jawi (Cavi) Peranakan” ve “Jawi Pekan”
adları verilen topluluktan ve genel olarak “native people” veya “indigenious
people” adları verilen ve Malay Yarımadası ile Borneo Adası’nın yerli
halklarından olan farklı dillere ve dinlere sahip çok sayıda kavimden ve
topluluktan mürekkeptir.
Malezya nüfusunu oluşturan etnik unsurların fazlalığı, bu ülkenin genel
olarak çok kültürlü, özel olarak ise “çok mutfaklı” oluşunu kaçınılmaz
kılmıştır. Ülke nüfusunu oluşturan etnik unsurlar, birtakım ortak mutfak
elementlerine, ortak pişirme tekniklerine ve ortak besin malzemelerine her ne
kadar sahip olurlarsa olsunlar, ülkedeki farklı etnik unsurlar ile özdeşleşen ve
farklı etnik unsurlar ile özdeşleşme hâline rağmen ülke nüfusunun hemen
hemen tamamına hitap etme ve kendi etnik unsuruna ek olarak diğer etnik
unsurların çoğundan da müşteri edinme yeteneklerini aynı anda barındırarak
ülke halkının “Malezyalılık” kimliğini pekiştiren ve bu yönleriyle oldukça
dikkat çekici olan mekânların varlığı da yadsınamayacak düzeydedir.
Malezya, Mamak restoranları da dâhil olmak üzere bahsi geçen etnik
unsurlara ait çok çeşitli yeme içme mekânını barındıran bir yerdir. Bu
çalışmada, Malezya’da oldukça popüler olan Mamak restoranları incelenerek
Mamak restoranlarının Malezya’ya hangi bağlamda katkılar sağladığı
sorusunun yanıtı aranacaktır. Söz konusu mekân türü ile doğrudan ilgili olan
akademik düzeydeki çalışmaların görece sınırlılığı ve konunun gözlem
yapmayı içeriği itibarıyla gerektirmekte oluşu, bu çalışmanın yazarının kendi
gözlemlerini ve deneyimlerini de çalışmaya yoğun biçimde aktarmasını
olanaklı hatta zorunlu kılmıştır. Bu çalışma, ayrıca Güney Asya ve
Güneydoğu Asya coğrafyalarının dışında an itibarıyla görece az bilinen kültür
ögelerini incelemeyi ve tanıtmayı, literatüre bu konu ile ilgili mütevazı bir
katkı sağlamayı ve sosyoloji, sosyal antropoloji, gastronomi gibi
disiplinlerdeki araştırmacıların ve genel anlamda yeryüzündeki farklı ülkelere
ve kültürlere ilgi duyan her kesimden araştırmacının, okuyucunun ve yazarın
ilgisini söz konusu coğrafyaya ve kültür ögelerine çekmeyi hedeflemektedir.
20
Yeme İçme Kavramına ve Malezya’da “Dışarıda” Yeme İçmeye
Genel Bir Bakış
Mamak restoranlarını Malezya bağlamında ele almadan önce “yeme
içme” eylemlerine ve bu eylemlerin önemine kısaca değinmek yararlı
olacaktır. Yemenin ve içmenin önemi ve fonksiyonları ile bu çalışmanın
içeriği arasında köprü kurmak, oldukça yerinde görünmektedir.
Yeryüzünün her bir yerinde, yemenin ve içmenin yaşamı devam
ettirmeye dair “keyifli” işlevselliği, dahası yemenin ve içmenin yaşamsal
fonksiyonları sürdürmek adına barındırdığı zorunluluk, gayet açık ve
bilinirdir. Yemek yemek, yerkürede yaşayan her birey tarafından her gün
gerçekleştirilen bir eylemdir ve bu bağlamda evrenseldir ve istisna
taşımamaktadır.
Bununla birlikte yemek, asla sadece “yemek” değildir. Yeme içme
eylemlerinin yalnızca biyolojiye değil aynı zamanda kültüre de atıf yaptığı
görülmektedir. Mutfak kültürü, yemenin ve içmenin basit anlamlarının çok
daha ötesinde konumlanmaktadır. Bu; bireylerin, besinlerin üretiminden
işlenmesine, hazırlanmasından tüketimine dek beraber olabildikleri oldukça
geniş bir sosyal alanı ifade etmektedir. Mutfak kültüründe ve bu kültürden
gelen bir arada yeme ve içme etkinliklerinde karın doyurmanın ve biyolojik
gereksinimi gidermenin çok daha fazlası bulunmaktadır. Bu noktada
duygular, düşünceler, davranışsal kalıplar, statü kavramı ve statü gösterme
isteği devreye girmektedir. Yemek, her ne kadar yalnız yenebilse de bu eylemi
diğer bireyler ile bir arada gerçekleştirmek bambaşka anlamlara maliktir. Bir
arada yemek ve içmek, bireyler arasındaki ilişkileri ve iletişimi oluşturucu
niteliğe sahip olmakla birlikte mevzubahis ilişkileri ve iletişimi geliştirici
niteliğe de sahiptir. Bağlar, yemenin ve içmenin aracılığı ile kurulmakta ve
sürdürülmektedir. Belli sınıftan bireylerin toplandığı yemek yeme
etkinliklerinin yanı sıra, farklı sınıflara ait bireylerin bir araya geldiği yemek
yeme etkinlikleri de mevcuttur (Nahya 2020: 85-86).
Bir arada yemek söz konusu olunca bu eylemin belirli kurallar
çerçevesinde gerçekleştirilmesinin gerekliliği kabul edilmektedir. Yemenin
yanı sıra, içmenin de belli bir yol erkânı vardır. İçecekler, yiyeceklerin eşlik
edicileridir hatta onların bir nevi “mütemmim cüzü” olarak kabul
edilebilmektedir çünkü genel itibarıyla yemek ile ya da -detaylı olarak
hazırlanmış bir yemekle olmasa bile- küçük bir parça yiyecek ya da
atıştırmalık ile tüketilmektedir. Mevcut yiyecekler ile hangi içeceklerin
tüketilebileceği veya içeceklerin hangi sırayla içilebileceği de belirli kurallar
ya da gelenekler ile düzenlenmiştir (Nahya 2020: 93).
21
Yemek ve içmek, özellikle topluluk hâlinde yemek ve içmek, bir
semboller sahasıdır. Kahve içmek dahi sosyolojik pek çok olguyu içinde
barındırmaktadır (Akarçay 2020: 78). Bir arada içilen içeceklerin sosyolojik
ve politik anlamlar kazanabileceğine ve yine sosyolojik ve politik sonuçlara
yol açabileceğine dair örnekler mevcuttur. Avrupa’da önceki asırlarda
yaygınlaşan kafeler, insanların bir araya gelerek gündelik yaşamı, edebiyatı,
sanatı ve politikayı konuştukları mekânlar hâline gelmiştir. Örneğin ünlü
Bastil Ayaklanması, Paris’teki bir kafede planlanmıştır. Bunun yanı sıra, 1848
yılında meydana gelen devrimlerin hazırlık süreçleri Fransa, Venedik, Berlin
ve Budapeşte’de bulunan kafelerde yürütülmüştür. Benzer olgulara ve
süreçlere Osmanlı İmparatorluğu’nda da rastlanmıştır. Örneğin Padişah III.
Selim tarafından orduda yapılan yeniliklere yönelik eleştiriler,
kahvehanelerden yükselmiştir. III. Selim’den sonraki Osmanlı padişahı olan
II. Mahmud’un sadrazamı Alemdar Mustafa Paşa, politik konuların
kahvehanelerde konuşulmasına yasak getirmiştir. Padişah II. Mahmud
Dönemi’nde, Yeniçeri Ocağı kapatılırken kahvehaneler de geçici bir süre ile
kapatılmıştır (Nahya 2020: 94).
Bu gerçekleri göz önüne koyduğumuz zaman, yemenin ve içmenin
yalnızca biyolojik gereksinimler değil aynı zamanda sosyal, politik ve kültürel
eylemler oldukları kanısına varmak zor olmayacaktır. Evde aile bireyleri ya
da tanıdık kişilerle bir arada yemenin ve içmenin dışında, restoran ve kafe gibi
yerlerde, tanıdık olan veya olmayan bireylerle aynı atmosferin altında
yemenin ve içmenin ya da yeme ve içme gereksinimini bu mekânlardan sipariş
vererek veya al-götür yöntemi ile karşılamanın da oldukça yaygın olduğu
açıktır.
Malezya özeline gelindiğinde ise yeme içmeye biçilen değerin bu ülkede
ne denli yüksek olduğunu gösteren ifadelerle karşılaşmak mümkündür. Öyle ki
Malezya’da bir kişiye yemek yiyip yemediğini sormak, bir çeşit selâmlaşma ve
hâl hatır sormadır (Tan 2014, https://www.thestar.com.my/news/nation/2014/
08/03/food-always-on-our-minds-more-malaysians-eat-out-nowadays-but-arewe-eating-enough-healthy-food/, 25 Aralık 2022’de erişildi). Yeme içme
gereksiniminin “dışarıda” ya da “dışarıdan” karşılanmasının Malezya’daki
yaygınlığını veriye dayalı olarak vurgulamak uygun olacaktır.
Malezyalıların dışarıda yeme alışkanlıklarına dair bulunması olası olan
diğer verilerin dışında yalnızca iki veri bile bu eylemin ülkedeki yaygınlığını
gözler önüne sermeye yeterlidir. Buna göre haftada en az bir kez dışarıda
yeme oranı küresel ölçekte %74 iken Malezya’da %87’dir (Swan 2022: 11).
Dışarıda yeme olgusuna, mekânlarda bizzat oturarak yemeye ek olarak bu
22
mekânlardan sipariş vermeyi ve al-götür yapmayı da dâhil ettiğini belirten ve
dışarıda yeme sıklığının hafta içine ait iki gün ve hafta sonuna ait bir gün
olarak baz alındığı başka bir çalışmaya göreyse kendilerine soru yöneltilen
100 katılımcının 84’ü, dışarıda yemek yediklerini belirtmiştir (Ashari vd.
2022: 33-34).
Dışarıda yeme eyleminin Malezya’daki yaygınlığında kültürel
etkileşimlerin, alışkanlıkların, zevklerin yanı sıra; çalışma yaşamındaki
temponun ve yoğunluğun da etkisi olduğu ilk bakışta düşünülebilir. Öyle ki
“Kisi” adındaki bir erişim teknolojisi firması tarafından yapılan araştırmaya
göre Malezya’nın en büyük şehri olan Kuala Lumpur, sağlıklı bir zaman
dilimini aşacak biçimde fazla çalışmada, Dubai ve Hong Kong’un ardından
yeryüzünde üçüncü sıradadır (Swan 2022: 11). Bununla birlikte yeryüzünün
pek çok ülkesindeki çalışma yaşamında hâlihazırda mevcut bulunan bir
gerçek, Malezya’da da hüküm sürmektedir ve bu ülkenin kadın bireyleri de
çalışma yaşamında aktif olarak yer almaktadır.
Kadınların çalışma yaşamında aktif olarak yer alması, evin mutfağına
ayrılan zamanın yoğunluk nedeniyle azalmasına neden olurken ailelerdeki
toplam gelirleri ise yükseltmiştir. Bunun sonucunda dışarıda yeme içme,
karşılanması maddî olarak olanaksız bir aktivite olmaktan çıkmıştır. Bu
aktivite, sıradanlaşmasının ve çalışma yaşamıyla gelen yoğunluğun yol açtığı
zorunluluğunun da ötesinde, sosyalleşme, statü gösterme ve keyif alma
aracına evrilmiştir ve kadınlar, dışarıda yeme ve içme hususunda gitgide daha
talepkâr olmuştur (Zencir 2017: 165).
Bir basın bildirisinde, Malezya’daki kadınların yaklaşık %54’ünün iş
yaşamına katıldığı ve bunların azımsanmayacak bir kısmının, işlerini, 20’li
yaşlarının sonlarında yahut 30’lu yaşlarının başlarında iken bırakmaya
eğilimli olduğu vurgulanmıştır (Abdul Ghani 2017, https://www.talentcorp.
com.my/resources/press-releases/media-statement-malaysian-women-in-theworkforce, 27 Aralık 2022’de erişildi). 2021 yılının ikinci çeyreğinde ise
Malezya’da toplam 15 milyon 210 bin çalışan olduğu bildirilmiştir. Bunların
9 milyon 290 bini erkek bireylerden, 5 milyon 920 bini kadın bireylerden
oluşmuştur. Bu doğrultuda, erkeklerin, çalışan toplam nüfusun %61,1’ini
oluşturduğu görülmekteyken kadınların, çalışan toplam nüfus içindeki
oranının %38,9 olduğu görülmüştür. Malezya’daki işsizlik oranı ise 2021
yılının ikinci çeyreğinde %4,8 olarak hesaplanmıştır. Ülkede, söz konusu
dönemdeki toplam iş gücü katılım oranı da %68,3 olarak gerçekleşmiştir
(https://www.dosm.gov.my/portal-main/release-content/principal-statistics-oflabour-force-malaysia-second-quarter-q2-2021, 27 Aralık 2022’de erişildi).
23
2022 yılının üçüncü çeyreğinde ise Malezya’daki toplam iş gücü katılım
oranı %69,4 olurken istihdam edilen toplam nüfusun 15 milyon 830 bin
olduğu bildirilmiştir. Bildirilen 15 milyon 830 bin bireyin yaklaşık 9 milyon
690 bini erkeklerden, 6 milyon 140 bini kadınlardan oluşmuştur
(https://www.dosm.gov.my/portal-main/release-content/principal-statisticsof-labour-force-malaysia-third-quarter-q3-2022, 27 Aralık 2022’de erişildi).
Yine, 2022 yılında, Malezya’nın o dönemki başbakanı Ismail Sabri
Yaakob’un 2021 yılındaki verileri baz alarak yaptığı bir açıklamada, ülkedeki
kadınların yalnızca %55,5’inin iş yaşamına katıldığı ve bu oranın yetersiz
bulunduğu belirtilmiş ve Malezya’nın, %69,7 gibi bir oran yakalayan
Singapur’un ve %66,8 gibi bir oran yakalayan Tayland’ın gerisinde kaldığının
altı çizilmiştir (Povera, Sallehuddin 2022, https://www.google.com/amp/s/
www.nst.com.my/amp/news/nation/2022/08/825464/pm-greater-womenparticipation-needed-labour-force, 28 Aralık 2022’de erişildi).
Bu veriler dikkate alındığında, Malezya’nın çok düşük olmayan bir
istihdam oranına sahip olduğu görülmekteyken, iş yaşamına katılan veya iş
gücünü oluşturan bireylerin içindeki kadınların oranının yüzde 52.74 ile
dünya ortalaması olan 50.83’ün üzerinde olduğu görülebilmektedir (Global
Economy 2022, https://www.theglobaleconomy.com/Malaysia/Female_labor
_force_participation/#:~:text=The%20latest%20value%20from%202022,to
%20compare%20trends%20over%20time, 26 Mayıs 2023’te erişildi).
Ataerkil toplumların genelinde var olan ve mutfakta zaman geçirerek yemek
hazırlama ve sunma aktivitelerini yerine getiren bireylerin ağırlıklı olarak
kadınlardan oluştuğuna dair ön kabul -hatta gerçeklik- bir yana, Malezya’daki
istihdam verileri ve Malezya kadınlarının istihdama katılım ve istihdam edilen
toplam bireylerin içinde yer alma oranları, bu ülkedeki dışarıda yeme içme
aktivitelerinin sıklığını ve dünyadaki ortalamaya olan üstünlüğünü
açıklamaya yeterli değildir. Sunulan somut verilerin ışığında dışarıda yeme
içme aktivitelerinin sosyal bir eğilim, bilinçli bir tercih, keyif alma aracı,
toplumdaki diğer bireyleri görme ve onlarla sosyalleşme unsuru, kültürü
mekânlarda sunulan tatlar aracılığıyla yaşatma ve yüceltme vesilesi olduğu,
Malezya bağlamında rahatlıkla söylenebilmektedir.
Mamak Restoranları
Mamak restoranlarının özelliklerinden ve bu restoranların Malezya’daki
konumlarından bahsederken “Mamak” sözcüğünün neyi ifade ettiğine
mutlaka değinilmelidir. Malezya’daki sosyal ve kültürel yaşama damga vuran
bu restoranların ünvanlarının hangi dilden geldiğinin ve bu restoranların
Malezya’daki hangi etnik unsur ile özdeşleştiğinin bilinmesi, çok kavimli ve
24
çok kültürlü bir ülke olan Malezya’daki çeşitliliği özümsemek bağlamında
oldukça önemlidir.
“Mamak”1 sözcüğü, Tamil dilinde “dayı” anlamına gelen “maa-ma”
sözcüğünden türemiştir. Bu sözcük, Güney Hindistan kökenli ve Müslüman
olan bir topluluğun ismi olarak kullanılmaktadır. Sözcüklerin sonlarına gelen
“k” harfinin Malaycada belli belirsiz telaffuz edilmesi, “maa-ma” sözcüğünün
yazımda “Mamak” sözcüğüne evrilmesini açıklayıcı kılmaktadır (Olmedo,
Shamsul 2015: 3). Mamak topluluğu, ağırlıklı olarak Malezya’ya, daha doğru
bir ifade ile o dönemlerde kullanılan tabirlerden biri olarak “Malay
topraklarına (Tanah Melayu)” Hindistan’dan gelmiştir ve İslâm dinine olan
mensubiyetlerinden dolayı tıpkı onlar gibi Müslüman olan Malaylar ile daha
kolay bir kaynaşma olanağı yakalamıştır. Ticaretle de ilgilenen bu topluluğun
içinden belli bir kesim, Müslüman Malaylarla yaptıkları evlilikler aracılığıyla
gözle görülür bir entegrasyon örneği sergilemiştir (Lim 2001,
http://thingsasian.com/story/mamak-phenomenon, 28 Aralık 2022’de
erişildi). Müslüman Tamillere, “Chulia (Çulya)” adı da verilmektedir
(Sundararaj 2016, https://www.google.com/amp/s/www.nst.com.my/amp/
news/2016/03/134065/chulias-penang, 2 Ocak 2023’te erişildi). Mamak
topluluğunun Malezya’ya, ağırlıklı olarak Hindistan’ın Tamil Nadu ve Kerala
bölgelerinden geldiğini belirtmek gerekmektedir. Burada dikkat edilmesi
gereken nokta, Tamil Nadu’dan göç etmiş olan ve Tamil dili konuşan
bireylerin “Mamak” olarak nitelenen topluluğun yüzde yüzünü
oluşturmadığıdır. Tamil dili konuşanlar Mamak topluluğunun çoğunluğunu
oluştursa da belli oranda Kerala’dan göç etmiş olan ve “Malayalam” adı
verilen dili konuşan Mamakların varlığı da kaydedilmelidir (Khan 2020,
https://inreallife.my/as-a-mamak-indian-living-in-malaysia-heres-what-i-wishpeople-knew-about-us, 3 Ocak 2023’te erişildi)2. Bu durumda “Mamak” olarak
nitelenen topluluğun da alt topluluklardan oluştuğu fakat Tamil dili
konuşanların fazlalığı nedeniyle “Tamil/Müslüman Tamil” vurgusunun
1
2
Bu sözcüğün, Tamil dilindeki “dayı” anlamına gelen sözcükten türemesi gerçeğinden
hareketle cins isim olarak değerlendirilmesi, kimi çevrelerce ilk bakışta her ne kadar uygun
bir yol olarak görülebilecek olsa da çeldirici olacaktır. Sözcüğün en bilinmesi gereken
anlamında noksanlığa veya yanlış anlamaya yol açabilecek olan ve sözcüğün ilk harfinin
küçük yazıldığı bir kullanım biçimi ile Malezya orijinli bazı metinlerde zaman zaman
karşılaşılmaktadır; oysa sözcüğün etnik bir topluluğa atıfta bulunması, onu özel isim
kılmaktadır. Bu nedenle bu çalışmada, ilgili sözcüğün ilk harfi her koşulda büyük yazılmıştır
ve bu sözcüğün yazımında italik harfler tercih edilmemiştir.
Tamiller ve Malayaliler, Hint kavimleri arasında zikredilse de,Tamil dili ve Malayalam,
Hint-Avrupa dil ailesine mensup değildir. Söz konusu iki dil, Telugu ve Kannada gibi dilleri
de içeren Dravid dil ailesine mensup bulunmaktadır.
25
gerçekleştiği ve “Mamak” olmak ile “Tamil” kökenli olmanın arasında
kurulan bağın daha güçlü olduğu ifade edilebilmektedir.3
“Mamak” sözcüğünün her ne kadar saldırgan ve ırkçı yaklaşım
sergileyebilecek nahoş bir ifade olduğu iddia edilebilse de
(https://www.urbandictionary.com/define.php?term=mamak, 3 Ocak 2023’te
erişildi) bu sözcüğün, topluluğa atıf yapma ve topluluk ile bütünleşen restoranları
tanımlama amacıyla basında, haber metinlerinde hatta akademik çalışmalarda
rahat bir biçimde kullanılabildiği Malezya’da gözlemlenmektedir.4
Britanyalı tarihçi Eric Hobsbawm’a göre göçmen lokantacılar,
bulundukları ülkelerde önemli bir konuma sahiptir. Onlar, bulundukları
ülkelerde kendi yemeklerinin sunumunu yapmaktadır (Karaosmanoğlu 2020:
172). Etnik restoranlar; ayırt edici deneyimler yaşamak, “değişik” lezzetlerin
tadına varmak, mekânda yer alan ve etnik gruba özgü bulunan dekoratif
ögeleri ve sunum biçimlerini görmek adına büyük bir önem taşımaktadır
(Jalis, Husin ve Naba 2018: 21).
Göçmen bir topluluk olan Mamaklar, yemek satıcılığına Malay
topraklarında bulundukları 19. yüzyılda başlamıştır. İlk zamanlarda
3
4
26
“Mamak” teriminin açığa kavuşturulmasındaki detayların fazlalığı ve Malezya orijinli
metinlerde yer alabilen farklı veya eksik bilgiler, bu topluluğun büyük kısmının Tamillerden
oluşmasına rağmen başka dil konuşan bir kesimin de mevcut olması, Tamillerin ve
“Malayalam” adı verilen dili konuşan “Malayali” halkının genel anlamda “Hint kavimleri”
arasında addedilmesi ve “Mamak” olarak nitelenenlerin Hindistan’dan -özellikle, Güney
Hindistan’dan- gelmiş olmaları nedeniyle pek çok kaynakta Mamaklar için “Hint
Müslümanları, Malezya’daki Hint Müslümanları, Malezya’daki Hindistan kökenli
Müslümanlar, Malezyalı Hint Müslümanları, Güney Hindistan kökenli olan Müslüman
Malezyalılar” tabirleri kullanılabilmektedir. “Müslüman Tamil” kimliği baskındır ve
genelleme amacıyla kullanıldığı kimi zaman görülebilmektedir fakat varlığına şahit olunan
veya adı kaynaklarda geçen kimi Mamakların Tamil olmayabileceği hatta “Mamak”
sözcüğünün, Güney Hindistan kökenli olmayan, ataları Hindistan’ın başka bölgelerinden
göç etmiş Müslümanları da kapsayacak biçimde kullanılmış olabileceği göz ardı
edilmemelidir. Bunun yanı sıra, Mamak topluluğunun bile Malezya’da yaşayan ve Malezya
yurttaşı olan Hindistan ve Sri Lanka kökenli Hint kavimlerinin yalnızca bir bölümünü
oluşturduğunu; Malezya’nın İslâmiyet, Hristiyanlık, Sihizm ya da Hinduizm gibi inançlara
sahip olan ve farklı aidiyetlerde bulunan pek çok Hint kavmini barındırdığını özellikle
belirtmek gerekmektedir.
Görüşümüz, bu sözcüğün, bu topluluğa mensup bireylerle doğrudan gerçekleşen
diyaloglarda hitap etme ya da kişinin kimliğini vurgulama amacıyla kullanılmasının bazı
durumlarda -kişiden kişiye değişmekle birlikte- uygun olmayabileceği ve “politik” anlamda
sakıncalı görülebileceği fakat topluluğu genel anlamda tanımlama ve topluluğun
restoranlarına, geleneklerine, kültür ögelerine atıf yapma amacıyla akademide, yazında ve
basında kullanılmasının uygun ve bilimsel bulunduğu yönündedir.
hazırladıkları geleneksel yemekleri sepetlere koyup bu sepetleri omuzlarında
taşıyarak ve evlerle birlikte türlü yerleşim yerlerini bu şekilde gezerek yemek
ticaretini ifa etmişlerdir. Bu, onların bu ticaret kolunda büyümelerine yönelik
bir adım olmuştur. Bu ticaret kolunda ilerlemek isteyen birçok Mamak, kendi
tezgâhlarını ya da restoranlarını büyük ve merkezî caddelerde zaman içinde
açmış ve işleri için sabit yerler edinmiştir. Dükkân edinmelerinin ardından ilk
zamanlarda nispeten yavaş büyüyen işleri, mekânlarına kazandırdıkları
televizyon, araç park yeri ve bilhassa son yıllarda ücretsiz ve kablosuz internet
gibi olanakların da aracılığıyla oldukça dikkat çeken bir büyüme trendi ve
popülarite yakalamıştır. Mamak restoranlarının Malezya’daki popülaritesi,
Mamak nüfusunun Malezya’daki toplam nüfusa oranının nispi düşüklüğü göz
önüne alındığında görmezden gelinemeyecek düzeydedir. Bu restoranlar,
Malezya’daki farklı etnik unsurların her konumdan ve her yaştan bireylerini
aynı çatı altında toplayabilen, Malezyalı genç nüfusun da müdavimliğini
kazanan, futbol maçlarını televizyon aracılığı ile izlemek için tercih edilen,
gece saatlerindeki kalabalığıyla bile dikkat çeken mekânlar hâline gelmiştir
(Jalis, Husin ve Naba 2018: 22-23). Öyle ki, “mamaking” ve “jom mamak
(Haydi, Mamak’a gidelim!)” ifadelerinin Malezyalılar arasında yaygın bir
biçimde kullanılan popüler kültür elementleri olduğu belirtilmektedir (Omar
vd. 2014: 120).
Malezyalılar, günlük yaşamlarında her ne kadar barışçıl bir toplum olsa
da etnik unsurların fazlalığı, çeşitli tartışmaları ve söylemleri politik arenaya,
seçim arifelerinde gerçekleştirilen kampanyalara ve sosyal medyaya
taşıyabilmektedir. Ülkedeki tüm etnik unsurları böyle bir ortamda müşteri
olarak kazanmış olan Mamak restoranları, Malezyalıları ortak noktada
buluşturmayı ve toplumu bir arada kılmayı, en azından yeme içme bağlamında
lâyıkıyla başarmış bulunmaktadır (Daud 2019, https://www. Malaysiaworld
news.com/malaysian-glimpse-mamak-restaurant-holds-the-communitytogether/, 5 Ocak 2023’te erişildi).
Mamak restoranları, kendilerini ayırt edici ve özel kılan ögeler
barındırmaktadır. Açık bir mutfağın bulunması, açık büfede sergilenen pek
çok geleneksel yemek, dört ila 10 kişilik masalar; çoğu Müslüman Hint
mutfağına ait olmakla birlikte Malay ve Çin mutfaklarına ait pek çok lezzetin
de menüde yer bulabilmesi, ramazan ayları hariç olmak üzere haftanın yedi
günü ve 24 saat açık bulunup ramazan aylarında günlük 12 saat kadar açık
bulunma, yiyeceklerin ve içeceklerin uygun fiyatlı oluşu, İslâmî adların
olduğu büyük ve belirgin tabelalar, erişimi kolay bölgelerde ve bina/pasaj
girişlerinde yer alma, görev yapacak olan personelin Müslüman
27
Tamillerden/Hintlerden seçilmesi ve erkek personelin songkok adı verilen
geleneksel başlığı giymesi, bunlardan bazılarıdır. Açık bir mutfağın bulunuşu,
aşçılık yeteneklerinin ve ustalığın sergilenmesi ve pişirme tekniklerinin
görülebilmesi açısından değer taşımaktadır (Jalis, Husin ve Naba 2018: 2324). Pişirme teknikleri söz konusu olunca, bu mekânlardaki yemeklerin atıf
yaptığı mutfağın Hint ve Malay mutfaklarının birlikte temsil ettiği bir füzyon
mutfağı olduğu da değerlendirilebilmektedir. Bunların yanı sıra, paslanmaz
çelikten imal edilmiş olan masaların ve sandalyelerin Mamak restoranlarının
yaygın unsurları olduğunu ifade etmek gerekmektedir (Omar vd. 2014: 120121).
Bazı Mamak restoranlarının tabelalarında ise “786” sayısı göze
çarpmaktadır. 786, “Bismillah” kalıbının ebcet değeridir. Bu, Mamak
restoranlarının İslâmî kimliğini Müslüman müşteriler nezdinde pekiştiren ve
bereketi çekmeyi amaçlayan bir kullanımdır (Gaik 2015: 76-77).
Görüldüğü üzere Mamak restoranları, mekânların taşıdığı etnik ve dinî
kimliği pekiştirecek veya yeni kimlikler ile daha zengin kılacak ögelere yer
vermektedir ve farklı inançlara sahip pek çok etnik unsurun damağına aynı
anda hitap edip her inançtan, her topluluktan ve her renkten müşteri edinmeyi
hedeflerken yemek konusunda daha hassas olan ve inançları gereği sınırlara
sahip olan Müslüman kesimin güvenini kazanmayı özellikle hedeflemektedir.
Mekânların, dört kişilik masalara sahip olmanın yanı sıra -az sayıda da olsa10 kişilik masalar bulundurabilmesi, kalabalık aileleri ya da arkadaş gruplarını
bir arada tutabilirken mekâna yalnız ya da az sayıda kişi ile gelen müşterilerin
de tanımadıkları diğer müşteriler ile aynı masada oturabilmelerini kimi zaman
sağlamaktadır. Bu, kimi müşterilerin arzu etmeyeceği bir durum olsa da bu
restoranların sağladığı bir çeşit sosyalleşme olanağı olarak görülmelidir.
Kaynaklara ek olarak 24 saat veya temizliğe ayrılan bir saat dışında 23 saat
boyunca açık olanlar çoğunluğu oluştursa da bu vaatte bulunmayan ve gecenin
ilerleyen saatlerinde kapanış gerçekleştiren, Ramazan aylarında da çok daha
uzun saatler açık olabilen, erkek çalışanlarının bir kısmının geleneksel başlık
takmadığı, Müslüman Hint halklarından köken alan personelin yanı sıra,
Müslüman Malay personel de istihdam edebilen; radyo, televizyon ya da
bilgisayar aracılığıyla Hint ve Malay müziklerinin dinlenebildiği ya da bazı
dinî yayınların radyodan zaman zaman dinletildiği, paslanmaz çelikten imal
edilmiş gri renkli masa ve sandalyelerden farklı yapıdaki masa ve sandalyeleri
kullanabilen Mamak restoranlarının da Malezya’da tarafımızca
gözlemlendiğini belirtmemiz gerekmektedir.
28
Her etnik gruptan ve etnik grupların içindeki farklı kesimlerden
müşterileri ağırlayan Mamak restoranlarının Malezya ekonomisine olumlu
anlamda yarar sağladığı büyük bir gerçektir. 2018 yılında yayımlanan bir
çalışmada PRESMA’dan aktarıldığı üzere Mamak restoranlarının Malezya
ekonomisine olan katkısı sekiz milyar Malezya ringgiti düzeyindedir (Othman
vd. 2018: 150). Mamak restoranları ülkenin pek çok şehrinde açılmaktadır ve
sundukları itibarıyla çok sayıda kişiye hitap etmektedir. Bu restoranlar, diğer
etnik grupların mutfaklarını deneyimlemeyi hâlihazırda seven Malezya’daki
her bir etnik grup tarafından beğeniyle karşılanmaktadır. Dahası,
Malezya’daki tüm gruplardan müşteri sahibi olmak, Mamak restoranlarının
işletmecileri için teşvik edici bir unsur olmaktadır. Müslüman Hint
toplumunun geleneksel yemekleri dışında Tayland mutfağından ve Batı
mutfaklarından örnekler bile bu restoranların menülerinde kendilerine zaman
zaman yer bulabilmektedir (Othman vd. 2018: 150-151).
Elbette, Müslüman Hintlerin ve Malezya’daki diğer etnik grupların
geleneksel yemeklerinin Malezya’daki her etnik grup tarafından genel
anlamda zaten beğenildiğini ve tercih edildiğini, menülerde bulunması
muhtemel Malezya dışı çeşitliliğin bireysel zevklere ve tercihlere de ticarî
anlamda hitap edebilme isteğinin, sınırların görece azaldığı günümüz
yaşamının ve ülkeye gelen ve farklı zevklere sahip olabilecek yabancıları da
müşteri olarak kazanma arzusunun sonucu olabileceğini Malezya’da
gerçekleştirdiğimiz gözlemlerimiz doğrultusunda vurgulamamız gerekmektedir.
Öte yandan Müslüman Hintlerin geleneksel yemeklerinin yanı sıra, Malay ve Çin
yemeklerinin de menüde yer bulabilir olmasının Malezya’daki çok kavimli
yapı bağlamında etnik unsurları bir araya getiren tam bir “Malezyalılık”
örneği olduğunu belirtmemiz elzemdir.
Mamak restoranlarının tercih edilen yerler olmasının nedenlerinden biri
de bu mekânlardaki servisin hızıdır. Diğer restoranlara kıyasla bu
restoranlardaki personelin, müşterilerin mekâna gelişlerinden oldukça kısa bir
süre sonra sipariş aldıkları ve verilen siparişleri de oldukça kısa bir süre sonra
getirdikleri belirtilmektedir (Othman vd. 2018: 153). Malezyalı Müslümanların
çok önemli tercih nedenlerinden biri ise bu mekânlardaki gıdanın “helâl”
oluşudur (Omar vd. 2014: 124-125). Malezya’nın Selangor Eyaleti’nin
yönetim merkezi olan “Shah Alam” adlı kent özelinde yapılan bir çalışmada
ise katılımcıların %20’sinin haftada bir kere, %32’sinin haftada iki ila üç
kere, %14,9’unun haftada dört ila beş kere, %9,2’sinin haftada altı ila yedi
kere ve %23,7’sinin haftada yedi kereden fazla olmak üzere Mamak
restoranlarını ziyaret ettikleri bildirilmiştir. Katılımcıların Mamak
29
restoranlarını tercih etmelerindeki en büyük üç etken, sırasıyla mekânların
çalışma saatleri, yerleşim yerlerindeki konumları ve sosyalleşme olarak
belirlenmiştir (Mohammad Ramly, Ahmad ve Ahmadin 2004: 14-16). Aynı
çalışmada, Mamak restoranlarındaki fiyatların Malayların geleneksel
restoranlarındaki fiyatlara kıyasla daha yüksek olduğu da ifade edilmiştir.
Müşterilerin Mamak restoranlarına yüklediği dört işlev ise sırasıyla ruhen
dinlenmeye ve rahatlamaya aracı olma, boş zamanı geçirmeye aracı olma,
arkadaşlar ile sosyalleşmeye aracı olma ve yemek yemeye aracı olma olmuştur
(Mohammad Ramly, Ahmad ve Ahmadin 2004: 18-19).
Bu çalışmayı ortaya koyanların elde ettiği sonuçlardan anlaşılacağı üzere;
dinlenme, eğlenme ve sosyalleşme istekleri, Mamak restoranları söz konusu
olunca oldukça ön plana çıkmaktadır. Mamak restoranlarında alınan hizmetin
bedelinin Malayların geleneksel restoranlarında alınan hizmetin bedelinden
daha yüksek bulunması bile Mamak restoranlarına olan talebi
engellememektedir. Mamak restoranlarının eğlenme ve sosyalleşme açısından
daha cazip bulunduğu meydana çıkmaktadır. Ayrıca, Malezya’da gerçekleşen
gözlemlerimizin sonucu olarak Mamak restoranlarındaki fiyatların Malay
etnik unsurunun geleneksel restoranlarındaki fiyatlardan biraz daha yüksek
olmasının Mamak restoranlarını asla pahalı kılmadığını, Mamak
restoranlarının sunduğu ürünlerin ve hizmetin de oldukça uygun fiyatlarda
seyrettiğini söylememiz mümkündür.
“Lezzetli bulunma” faktörünün, Mamak restoranlarında sunulan ürünlere
olan ilgiyi ve beğeniyi çoğalttığı da büyük bir gerçektir. Bu restoranlarda
sunulan yemeklerin lezizliği, tüketicilerin talepkârlığını açıklayıcı kılan
unsurlardan biri olmaktadır. Mamak restoranlarının azımsanmayacak bir
bölümü, yemekleri hazırlayan ustaları Hindistan’dan getirmektedir. Bu
ustalar, soslarının yapımının ve bu soslarda kullanılan baharat karışımlarını
hazırlamanın bilgi ve beceri gerektirdiği etli biryani, tavuklu biryani, körili
balık başı ve daha pek çok yemek hususunda oldukça maharetli
bulunmaktadır. Mamak restoranlarındaki yemeklerin lezzet düzeyinin
yüksekliği, söz konusu mekânları ileri gelen ve ünlü kişiler tarafından da
ziyaret edilir kılmaktadır. Öyle ki bilinirliği yüksek bazı Mamak
restoranlarının başbakan ve yabancı sanatçı düzeyinde müşterileri de
ağırladığı bildirilmektedir (Abu Bakar 2010: 78).
Eric Olmedo ve Shamsul Amri Baharuddin tarafından yapılan çalışmada
ise kırmızı etin, kümes hayvanları ürünlerinin, balığın, sebzenin ve meyvenin
her zaman taze alındığının Mamak restoranları tarafından çalışmayı
gerçekleştirenlere beyan edildiği bildirilmektedir. Çalışmayı gerçekleştirenler,
30
Mamak restoranlarının Malezya’daki etnik grupların tümünden müşteri
çektiğini gözlemlediklerini ifade etmektedir. Bu çalışmada, ziyaret edilen
Mamak restoranlarındaki personelin iletişim dilinin Tamil dili olduğunun
fakat oldukça ilgi çekici bir nokta olarak personelin müşteriler ile müşterilerin
ana dillerine ait sözcükler içeren cümleler kurarak da iletişime girebildiğinin,
dahası, Malezya’da konuşulan farklı dillere ait sözcükleri tek bir cümlede bile
bir arada kullanabildiğinin ve kimi müşterinin de aynı yöntemi kullanarak
yanıt verebildiğinin gözlemlendiği belirtilmektedir. Örneğin bir çalışanın
etnik Çinli bir müşteriye “You sudah order meh? (Siparişini verdin mi?)”
sorusunu yönelterek içinde İngilizce, Malayca ve Çince olmak üzere üç farklı
dile ait kullanımın yer aldığı bir iletişim örneği sergilediğine ve etnik Çinli
müşterinin de buna karşılık olarak “I sudah order tadi maa. (Bir süre önce
sipariş verdim.)” yanıtını vererek aynı yöntemi izlediğine şahit olunduğu
bildirilmektedir. Çalışmayı gerçekleştirenlere göre bu durum, piyasa
ekonomisinin teşvik ediciliği eşliğinde çok dilli bir ortamda diller arası geçiş
yapmanın ve sosyal dayanışmaya giden yoldaki uyuşmanın kayda değer bir
örneği olmaktadır. Bunların yanı sıra, araştırma doğrultusunda kendileri ile
görüşülen on beş kişinin on dördünün, Mamak restoranlarına haftada üç ila
beş kere gittiklerini bildirdiği ve farklı lokasyonlardaki restoranlarda farklı
sınıflardan müşterilerin de görülebildiği, müşterilerin sınıflarının mekânların
lokasyonu ile güçlü bir biçimde bağlantılı olduğu ifade edilmektedir (Olmedo,
Shamsul 2015: 5-6).
Eric Olmedo ve Shamsul Amri Baharuddin’in çalışmasında bahsedilen
diller arası geçişe dair vakanın, İngilizcenin Malezya’da yaygın olmanın da
ötesinde Malezya’daki etnik gruplar tarafından ortak dil olarak
kullanılabilmesi ve örnek olarak verilen cümlelerdeki İngilizce dışı
kullanımların Malezya’daki farklı etnik grupların ana dillerini yahut
kimliklerini yansıtması bağlamlarında Mamak restoranlarının sergilediği
belirgin bir “Malezyalılık” örneği olduğunu belirtmemiz mümkün
görünmektedir. Buna ek olarak farklı lokasyonlardaki pek çok Mamak
restoranının farklı sosyal sınıflardaki bireyleri aynı anda ağırlayabildiğini
Malezya’daki deneyimlerimiz ışığında ifade etmek uygun olacaktır.
Eric Olmedo ve Shamsul Amri Baharuddin’in çalışması, “Mamakization
(Mamaklaşma)” teorisinin George Ritzer’in ünlü “McDonaldlaşma” teorisine
nazire yaparcasına ortaya konması doğrultusunda da çok büyük bir önem
taşımaktadır. Bu çalışmada, neoliberalizmin ve globalleşmenin getirisi olan
McDonaldlaşmanın karşısına, yerelleşmeyi ve “aykırı” ve “farklı” bir
31
moderniteyi temsil eden “Mamaklaşma” çıkarılmıştır (Olmedo, Shamsul
2015: 1).
Mamak restoranlarında sıklıkla tüketilen geleneksel ürünlere örnek
verilmesi gerektiğinde ise teh tarik (çekilmiş çay-yoğunlaştırılmış süt katılan
çay), roti (Hint ekmeği ya da gözlemesi), mee goreng (kızarmış noodle), nasi
kandar (pilava ek olarak et ve sebze yemeklerinden ve çok sayıda köri
sosundan oluşan yemek/yemekler topluluğu) (Gaik 2015: 67), thosai (Güney
Hindistan usûlü krep), naan (Hint ekmeği), capati (bir tür Hint gözlemesi),
nasi goreng (kızarmış pilav), bihun (tel şehriye-vermicelli), teh ais
(yoğunlaştırılmış süt katılan buzlu çay), teh o ais (buzlu çay), limonlu buzlu
çay, ikan (balık), udang (karides), sotong (kalamar), ayam (tavuk), lembu
(sığır eti), tandoori chicken (yoğurtla ve baharatlarla marine edilen ve tandırda
pişirilen tavuk) (Ong 2016, https://news.iium.edu.my/?p=104621, 12 Mayıs
2023’te erişildi) gibi yiyeceklerin ve içeceklerin adları anılabilmektedir.
Sonuç
Görüldüğü üzere Malezya, sosyal yaşamının önemli bir kısmını ülkede
yer alan Mamak restoranlarına borçludur. Mamak restoranları, genel olarak
Güneydoğu Asya’nın, özel olarak Malezya’nın son derece dikkat çeken
“dışarıda” yeme içme kültüründe çok önemli yerlere sahiptir. Mevzubahis
mekânlar, “geleneksel” olanı bazen tam anlamıyla geleneksel biçimde
bazense modern dekorlardan ve uygulamalardan katkı almak suretiyle yarı
geleneksel biçimde yaşatmaktadır ve genel anlamda oldukça önemli bir
kültürel nitelik kazanmaktadır. Gördükleri talep, onları Malezya ekonomisinin
elle tutulur figürleri durumuna getirmektedir. Bu mekânlarda farklı etnik
unsurlara ve farklı dinlere mensup çok sayıda yurttaşın yeme içme ve
sosyalleşme gereksinimleri için bir araya geldiği ve bu yurttaşların aynı
çatıların altına girerek “Malezyalı” olma kimliklerini pekiştirdiği
görülmektedir. Etnik ve dinî farklılıkların fazlasıyla göz önünde olduğu ve bu
farklılıkların keskin kimlik tartışmalarını da kimi zaman gündeme getirdiği
böylesi bir ülkede Mamak restoranlarının, farklılıkları kültürel yapılar
içerisinde eriterek aynı ülkenin yurttaşı olma duygusunun yaşanmasına ve
aynı tatlara aynı anda varılmasına aracı olduğu gözlemlenebilmektedir. Belirli
etnik unsurlardan yola çıkan bu mekânların, ülkede bulunan tüm etnik
unsurlara aynı anda hitap eden ve hizmet veren noktaya erişmiş bulunmasının
ve diğer etnik unsurlara ait mutfaklara da menülerinde yer veriyor oluşunun
kayda değerliği ve ülkenin yurttaşları için ortak bir kimlik oluşturma
yönündeki aracılığı, açıktır.
32
Menülerinden ve müşteri profilinden yola çıkıldığı zaman, bu mekânların
güçlü bir biçimde temsil ettiği “Asyalı” olma hâlinin Malezya’nın ünlü turizm
sloganı olan “Malaysia, Truly Asia (Malezya, Gerçek Anlamda Asya)” ile ne
denli paralel olduğu, “Asyalılık” ve “Malezyalılık” nosyonlarının da ne denli
özdeşleştiği ortadadır. Mamak restoranlarında yenen ve içilen ürünlerin
lezzetli bulunmalarının yanı sıra, bu ürünlerin “geleneksel” olmaları ve
ağırlıklı olarak bahsi geçen etnik unsurların mutfaklarından oluşmaları
hasebiyle “Asyalı-Malezyalı” olmaları, söz konusu mekânların her yaştan, her
cinsiyetten, her meslekten, her kariyer basamağından bireyi ağırlamaları
bağlamında da oldukça dikkat çekicidir. Bu durum, günümüz Malezyası’nın
dünyanın kalanı ile oldukça uzun süredir entegre durumda bulunmasına
rağmen Malezyalıların kendi kültür değerlerine ve özel olarak kendi
mutfaklarına asla sırt çevirmediklerinin, bilâkis kendi yeme içme kültürlerine
ne denli tutkun olduklarının da apaçık bir göstergesidir. Bu mekânların
menülerindeki “coğrafyaya özgülük” aşikârdır ve bu mekânların Malezya
ekonomisinin dinamizmine olan katkıları görmezden gelinemeyecek
düzeydedir.
Bunların yanı sıra, bu mekânlarda hazırlanan ve sunulan tatların ve
bunların sunum biçimlerinin aynı ya da çok benzer mekânlara, tatlara ve
geleneklere sahip olan bazı Güney Asya ve Güneydoğu Asya ülkeleri hariç
yeryüzündeki diğer ülkeler tarafından daha fazla tanınması gerektiğini
belirtmek; bu mekânların özellikleri, menüleri ve işlevsellikleri ile ilgili olarak
akademik düzeyde ve kültür yayıncılığı düzeyinde olmak üzere daha fazla
çalışma yapılmasının gerekliliğine ek olarak Malezya otoritelerinin ve
Malezyalı serbest girişimcilerin de bu kültür değerlerinin tanınırlıklarını
arttırma ve global düzeyde yaygınlaşmalarını sağlama yönünde türlü adımlar
atmasının gerekliliğini ifade etmek yersiz olmayacaktır.
33
KAYNAKÇA
Abdul Ghani, Shareen Shariza (2017). “MEDIA STATEMENT: MALAYSIAN
WOMEN IN THE WORKFORCE”, (https://www.talentcorp.com.my/resources
/press-releases/media-statement-malaysian-women-in-the-workforce, 27 Aralık
2022’de erişildi).
Abu Bakar, Kartina (2010). Consumers Attitude Towards “Mamak” Food in
Malaysia. Yayımlanmamış MBA Tezi. Kuala Lumpur: University of Malaya
Faculty of Business and Accountancy.
Akarçay, Erhan (2020). “Toplumsal Eşitsizlikler, Sınıflar ve Yemek”. Yemek
Sosyolojisi. Ed. E. Akarçay. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. (63-83)
içinde.
Ashari, Lydiatul Shima vd. (2022). “Exploring the Norms of Eating-out Practice
Among Adults in Malaysia”. Malaysian Journal of Nutrition 28(1): 31-41.
Daud, Norila (2019). “Malaysian Glimpse: Mamak Restaurant holds the community
together”, (https://www.malaysiaworldnews.com/malaysian-glimpse-mamakrestaurant-holds-the-community-together/, 5 Ocak 2023’te erişildi).
Duruz, Jean ve Gaik, Cheng Khoo (2015). Eating Together. Petaling Jaya, Malaysia:
Strategic Information and Research Development Centre.
Global Economy 2022, https://www.theglobaleconomy.com/Malaysia/Female_labor
_force_participation/#:~:text=The%20latest%20value%20from%202022,to%2
0compare%20trends%20over%20time, 26 Mayıs 2023’te erişildi.
Jalis, Mohd Hairi; Husin, Norhayati ve Naba, Mohaini Mohamed (2018). “Core
Features of Indian Muslim Restaurant Concept in West Malaysia”. e – Academia
Special Issue TeMIC, 2018: 20-26.
Karaosmanoğlu, Defne (2020). “Yemek, Küreselleşme, Yerelleşme ve Kimlik”.
Yemek Sosyolojisi. Ed. E. Akarçay. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.
(163-186) içinde.
Khan, Nurul Naj (2020). “As A Mamak Living In Malaysia, Here’s What I Wish
People Knew About Us”, (https://inreallife.my/as-a-mamak-indian-living-inmalaysia-heres-what-i-wish-people-knew-about-us/, 3 Ocak 2023’te erişildi).
Lim, Audrey (2001). “The Mamak Phenomenon”, (http://thingsasian.com/story/
mamak-phenomenon, 28 Aralık 2022’de erişildi).
Mohammad Ramly, Alina Shuhaida; Ahmad, Roslina ve Ahmadin, Shahrul Niza
(2004). “Factors Influencing Customers Patronizing Mamak Restaurants - A
Survey in Shah Alam”. Second National Educators Conference 2003. Tourism
Educators Association of Malaysia.
34
Nahya, Zeliha Nilüfer (2020). “Yemek, Mutfak ve Kültür”. Yemek Sosyolojisi. Ed. E.
Akarçay. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. (85-109) içinde.
Olmedo, Eric ve Shamsul A.B. (2015). “Mamakization’ Food and Social Cohesion in
Multiethnic Malaysia”. Conference: Food Project 4. Mansfield College, Oxford
University, United Kingdom.
Omar, Nor Asiah vd. (2014). “Factors Influencing Consumers Satisfaction of Indian
Muslim (Mamak) Restaurants in Malaysia”. Malaysian Journal of Consumer
and Family Economy (17): 118-140.
Ong, Shazni (2016). “For the love of Mamak, more than just the food...”,
(https://news.iium.edu.my/?p=104621, 12 Mayıs 2023’te erişildi).
Othman, Mohhidin vd. (2018). “Identifying Success Factors of Mamak Restaurants
in Malaysia”. International Journal of Engineering & Technology (7): 150-155.
Povera, Adib ve Sallehuddin, Qistina (2022). “PM: Greater women participation
needed in labour force”, (https://www.google.com/amp/s/www.nst.com.my/
amp/news/nation/2022/08/825464/pm-greater-women-participation-neededlabour-force, 28 Aralık 2022’de erişildi).
Sundararaj, Aneeta (2016). “The Chulias of Penang”, (https://www.google.com/
amp/s/www.nst.com.my/amp/news/2016/03/134065/chulias-penang, 2 Ocak
2023’te erişildi).
Swan, Lim Sok (2022). “Penang Food at a Crossroads”. Penang Monthly 12.22: 1015.
Tan, Calvin (2014). “More Malaysians eat out nowadays but are we eating enough
healthy food?”, (https://www.thestar.com.my/news/nation/2014/08/03/foodalways-on-our-minds-more-malaysians-eat-out-nowadays-but-are-we-eatingenough-healthy-food/, 25 Aralık 2022’de erişildi).
Zencir, Ebru (2017). “Endüstri Devrimi ve Mutfaklara Etkisi”. Gastronomi Tarihi.
Eds. A. Dündar Arıkan ve H. Yılmaz. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.
(152-170) içinde.
https://www.dosm.gov.my/portal-main/release-content/principal-statistics-of-labourforce-malaysia-second-quarter-q2-2021, 27 Aralık 2022’de erişildi.
https://www.dosm.gov.my/portal-main/release-content/principal-statistics-of-labourforce-malaysia-third-quarter-q3-2022, 27 Aralık 2022’de erişildi.
https://www.urbandictionary.com/define.php?term=mamak, 3 Ocak 2023’te erişildi.
35
EK
Fotoğraf 1: Mamak Restoranlarındaki Yiyeceklere Dair Örnekler Kaynak: Bu
çalışmanın yazarı tarafından 11.01.2019 tarihinde, Malezya’nın Selangor Eyaleti’nde
bulunan Petaling Jaya’daki bir Mamak restoranında çekilmiştir.
Fotoğraf 2: Mamak Restoranlarındaki Yiyeceklere Dair Örnekler-2 Kaynak: Bu
çalışmanın yazarı tarafından 11.01.2019 tarihinde, Malezya’nın Selangor Eyaleti’nde
bulunan Petaling Jaya’daki bir Mamak restoranında çekilmiştir.
36
Fotoğraf 3: Mamak Restoranlarındaki Yiyeceklere Dair Örnekler-3 Kaynak: Bu
çalışmanın yazarı tarafından 11.01.2019 tarihinde, Malezya’nın Selangor Eyaleti’nde
bulunan Petaling Jaya’daki bir Mamak restoranında çekilmiştir.
Fotoğraf 4: Mamak Restoranından Bir Kesit ve Menüde Yer Alan Mee Goreng
(Kızarmış Noodle) ve Teh Tarik Ais (Buzlu ve Sütlü Çekilmiş Çay) Adlı Ürünler
Kaynak: Bu çalışmanın yazarı tarafından 05.09.2018 tarihinde, Malezya’nın Selangor
Eyaleti’nde bulunan Klang’daki bir Mamak restoranında çekilmiştir.
37
Fotoğraf 5: Mamak Restoranlarındaki Sunumlara ve Ürünlere Dair Örnekler Kaynak:
Bu çalışmanın yazarı tarafından 11.01.2019 tarihinde, Malezya’nın başkenti Kuala
Lumpur’daki bir Mamak restoranında çekilmiştir.
Fotoğraf 6: Mamak Restoranlarında Bulunan Başlıca Ürünlerden Biri Olan Roti
Canai Kaynak: Bu çalışmanın yazarı tarafından 6 Ocak 2023 tarihinde, Malezya’nın
Penang (Pulau Pinang) Eyaleti’nde bulunan George Town’daki bir Mamak
restoranında çekilmiştir.
38
Fotoğraf 7: Mamak Restoranlarındaki Dekoratif Tarza ve Müşteri Profiline Dair
Örnek Kaynak: Bu çalışmanın yazarı tarafından 28.12.2022 tarihinde, Malezya’nın
Penang (Pulau Pinang) Eyaleti’nde bulunan George Town’daki bir Mamak
restoranında çekilmiştir.
Fotoğraf 8: Çok Sayıda Yiyecekten ve Köri Soslarından Oluşan Bir "Yemekler
Topluluğu" Olan Nasi Kandar Kaynak: Bu çalışmanın yazarı tarafından 07.04.2023
tarihinde, Malezya’nın Penang (Pulau Pinang) Eyaleti’nde bulunan George
Town’daki bir Mamak restoranında çekilmiştir.
39
MALEZYA’DA SEÇİM İTTİFAKLARI
Kerem KILIÇDAROĞLU*
I. Giriş
1957’de Britanya’dan bağımsızlığını elde eden Malaya Federasyonu,
1963’te doğusunda bulunan Sabah ve Sawarak adalarının kendisine
bağlanmasıyla toplam 13 eyaletten oluşan bir devlet hâline gelmiş ve Malezya
Federasyonu adını almıştır. Federasyon yapısını korumasına rağmen hem
merkezde hem de eyalet düzeylerinde parlamenter sistemle yönetilen anayasal
monarşi hüküm sürmektedir. Buna ek olarak her eyaletin kendi anayasası
bulunmakta ve eyaletler eskiden Malezya’da hüküm sürmüş krallıkların
aileleri tarafından yönetilmektedir. Federasyon ise benzer bir şekilde kral
tarafından yönetilmekte ve dokuz eyalet aileler arasında beş yılda bir olmak
üzere dokuz aile arasında sırasıyla yönetilmektedir. Kalan dört eyaletin
yöneticileri ise kral tarafından, başbakanın onayıyla atanmaktadır. Senato
(eyaletler) ve Temsilciler Meclisi’nden oluşan ve iki meclisli yapıya sahip
olan Malezya’da Temsilciler Meclisi seçimler yoluyla belirlendiği için
parlamento yapısına daha uygundur (Lim 2002: 102).
Günümüzde parlamenter sisteme sahip Malezya, anayasal monarşiyle
yönetilmekte olup kral sembolik yetkilere sahiptir. Genel seçimlerde basit
çoğunluk (first-past-the-post) sistemi uygulanırken hükûmetin kurulması için
mecliste bulunan 222 sandalyenin 112’sinin kontrol edilmesi gerekmektedir.
Genel seçimlerin 1957’den beri düzenli olarak yapılmasına rağmen Barisan
Nasional’in (Millî Cephe, kısaca BN) 2018’e kadar seçimlerde gözle görünür
bir başarısı bulunmaktadır. Wong, Chin ve Norani (2010: 921; Aktaran Guan
2015: 63) bu durumu seçimsel tek parti devletine benzetirken baskın
koalisyonun yani İttifak Partisi ve BN’nin ülkenin bağımsızlığını ilan
etmesinden itibaren neredeyse girdiği bütün seçimleri kazandığı ve sonuçta
kendisini devletle eşitlediği bir oluşum olarak tanımlamıştır. 2018’de
muhalefet partileri 2015’te oluşturdukları Umut İttifakı’yla (Pakatan
Harapan) bu düzeni değiştirmeyi başarmış ve en sonunda iktidara
gelmişlerdir. Bu çalışmada Malezya’daki seçim ittifaklarının ortaya çıkışı
*
Dr. Öğretim Üyesi, TED Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü,
[email protected], ORCID: 0000-0003-1688-6443.
incelenecek ve ittifakların neden siyasetin merkezine yerleştiği sorusu
cevaplanacaktır. Malezya siyasi tarihi incelendiğinde yaklaşık 60 yıl ülkeyi
yönetmiş olan İttifak Partisi ve BN’nin siyasi kurumları ve seçim sistemi
üzerinde yaptığı ufak değişikliklerin iktidar süresini uzattığı görülmektedir.
60 yıllık iktidar süresinin son 20 yılında muhalefet partileri, iktidar
koalisyonuna benzer şekilde seçim ittifakı oluşturmaya başlamış fakat
hedeflenen zafer ancak 2018’de gelmiştir. Lim (2002; 103) muhalefetin
yaşadığı zorluklarla ilgili olarak iktidarın uyguladığı iki temel stratejinin kritik
önemine vurgu yapmaktadır: Seçmenlerin seçim çevrelerine dağılımı
(paylaştırma) ve seçim çevrelerinin belirlenmesi (bölgelendirme). Seçim
sonuçları incelendiğinde hükûmetlerin paylaştırma ve bölgelendirmeyi kendi
avantajlarına göre ayarladıkları görülmektedir (Taylor ve Johnston 1979;
Aktaran Lim 2002: 103). Bu süreçte iktidar tarafından uygulanan siyaset
mühendisliği öyle bir noktaya gelmiştir ki 2013 Seçimleri’nde BN oyların
yüzde 47’sini almasına rağmen 222 sandalyeli parlamentoda 133 sandalye
elde etmeyi başarmış ancak oyların neredeyse yüzde 51’ini alan Umut İttifakı
sadece 89 sandalye alarak muhalefette kalmaya devam etmiştir.
Bu çalışmada BN’nin liderliğini yürüten Birleşik Malay Ulusal
Örgütü’nün (United Malays National Organisation, Malayca: Pertubuhan
Kebangsaan Melayu Bersatu, kısaca UMNO) seçim sisteminde yaptığı
düzenlemeler incelenirken oluşturulan hibrit sistemin partilere olan etkisi
incelenecek ve muhalefet partilerinin bu düzeni aşmak için kullandığı ittifak
yöntemleri değerlendirilecektir. İkinci kısımda, seçim koalisyonlarının ortaya
çıkışı üzerine yapılmış çalışmalar sunulacaktır. Üçüncü bölümde, Malezya
siyasi tarihi işlenirken seçim ittifakının ortaya çıkışı ve UMNO’nun bu
süreçteki etkisi değerlendirilecektir. Dördüncü, beşinci ve altıncı bölümlerde,
muhalefet partileri ele alınırken iktidardan ve özellikle UMNO’dan kopan
seçkinlerin iktidara karşı yapılan hamleler, ortaya çıkan alternatif ittifaklar ve
parti sistemine etkileri değerlendirilecektir. Yedinci bölüm, sonuçtan
oluşmaktadır.
II. Seçim İttifakları ve Nedenleri
Partilerin oluşturduğu koalisyonlar, “ortak bir strateji, ortak eylemler,
kaynakların bir araya toplanması ve olası maliyetlerin paylaşımı yoluyla,
üzerinde anlaşmaya varılmış bir dizi ortak amaca ulaşılmak doğrultusunda,
belirli bir süre için en az iki siyasi partinin bir araya gelmesi” (Kadima 2006:
10; Aktaran Gençkaya ve Şençelebi 2021: 15) olarak tanımlanır. Seçim
ittifaklarında her ne kadar bir ortaklık olsa da ittifak seçim öncesi kurulduğu
42
için potansiyel başarı veya ideolojik uyumluluk/uyumsuzluk konularında
ortaya çıkan bilgi eksikliği sorun yaratabilmektedir (Wyatt 1999: 6). Bu
sebeple partiler ideolojik yakınlığa ve parti programları arasındaki uyumu göz
önünde bulundurmaya özen gösterirler (Strom 1999: 566).
Seçim ittifakları aynı zamanda ittifakı oluşturan partiler arasında rekabet
olmaması ve bazı durumlarda ortak aday belirlenmesi bakımından önemlidir
(Golder 2006: 12). Seçim ittifaklarının oluşmasında başkanlık, yarı başkanlık
ve parlamenter sistemlerinin doğrudan etkisi bulunmamakla birlikte “özellikle
parlamenter sistemlerde seçim öncesi ittifakların yaygın bir olgu olduğunu
göstermektedir. 1946 ile 2002 yılları arasında 23 gelişmiş parlamenter
demokraside yapılan 364 seçimde, seçim öncesinde partiler arasında 240
anlaşma yapıldığı belirtilmektedir.” (Golder 2005: 645. Aktaran; Gençkaya ve
Şençelebi: 2021: 13). Ayrıca basit çoğunluk sisteminin (First-Past-the-Post,
FPTP) büyük partilere sağladığı ek sandalyeler, siyasi partileri diğer partilerle
ortaklıklar kurmaya teşvik edebilmektedir (Rae 1967: 74-77).
III. Malezya’da İttifakların Oluşumu
Malezya siyasetinde uygulanan parlamenter sistem ve seçim sistemi göz
önünde bulundurulduğunda sistemin partileri ittifak yapmaya ve doğal olarak
seçim ittifaklarının oluşmasına katkıda bulunduğu görülmektedir. Geçmişte
bu durumdan en çok faydalanan parti UMNO olmuş, özellikle seçim
çevrelerinde oluşturulan kırsal bölgelere avantaj sağlayarak kırsal-merkez
dengesini kırsal lehine çevirmiş ve sistemin kendi lehine sonuç vermesini
sağlamıştır (Saravanamuttu, Johan, Guan ve Osman 2015: 4). 1953’te
başlayan seçim sistemi tartışmaları, çoğunlukçu tek bölge sisteminin kabul
edilmesiyle 1954’te sonlandırılmıştır. Aslında seçim sistemi üzerinde iki
yöntemden biri seçilecekti, nispi temsil veya çoğunlukçu sistem. Çoğunlukçu
tek bölge sisteminin kolay ve anlaşılır olması, Britanya tarafından
uygulanması ve sonuçları itibarıyla güçlü hükûmetlerin çıkma
potansiyelinden dolayı tercih edilmişti (Lim 2002: 104). Ülkede çoğunluğu
temsil etme potansiyeli çok yüksek olan UMNO ve Ulusal Parti gibi Malay
partileri tarafından desteklenen sistem Malezya Çin Derneği (Persatuan Cina
Malaysia, kısaca MCA) gibi partiler tarafından da kabul edilmiştir. Farklı
etnik grupları temsil etmesine rağmen böyle bir sistemin kabul edilmesi
UMNO ile yapılan seçim ittifakından kaynaklanmaktadır (Lim 2002: 104).
Saravanamuttu’ya (2016: 11) göre de sistem genel olarak hem iktidar hem
muhalefet partileri için ittifak stratejisi kurmaya teşvik edici olmuş ve bu
sayede dinî, kültürel ve birden çok etnik yapının bu yolla birlikte hareket
43
etmesine olanak sağlamıştır. Fakat farklı etnik gruplar arasındaki ortaklıklara
rağmen Malay nüfus ülke siyasetine yön veren kesim olmuştur. Özellikle
1969’daki ayaklanma1 sonrasında anayasada değişiklik yapılarak Malay
kökenlilere ayrıcalıklar tanınmıştır (Fernando 2015: 537).
Britanya’nın bir kolonisi olan Malezya’daki koloni yönetimin öncelikli
tercihi yönetimin çoğunluk olan kesime yani Malaylara bırakılmasından
yanaydı. Bu doğrultuda yapılan dikkat çeken düzenlemelerden biri seçim
bölgelerinin belirlenmesi hususuydu. Nüfusun yaklaşık yüzde 30’unu Malay
olmayanların oluşturduğu bu ülkede Malaylar ağırlıklı olarak kırsalda
yaşadığı için seçim bölgeleri ayarlanırken kırsal nüfusun temsili yönünde
avantaj yaratacak ayarlamalar yapıldı. Koloni döneminde başlatılan bu
uygulama daha sonra UMNO tarafından da başvurulan önemli yöntemlerden
biri oldu. Bu sayede UMNO, Malay seçmenin desteğini kazanırken
oluşturduğu ittifak içinde de söz sahibi olan ve ittifaka yön veren parti olmayı
başarmıştır (Lim 2002: 104). 1957 Seçimleri incelendiğinde Malay nüfusunun
ve kırsalın sonuçlara etkisi dikkat çekmektedir.
Seçimlerin başlangıcından 2018’e kadar iktidarda kalmayı başaran
UMNO ve oluşturduğu BN bazı araştırmacılara göre ülkede “seçimli tek parti
devleti” yaratmıştır (Wong, Chin ve Norani 2010: 920). Tablo 1’de görüleceği
üzere İttifak Partisi ve BN Malezya’nın demokrasiye geçmesinden 2018
Seçimleri’ne kadar parlamentoda sandalye çoğunluğunu elde tutmayı
başarmıştır. Hatta 1974-2018 arası dönemde anayasayı değiştirecek üçte ikilik
sandalye çoğunluğuna sahip olmuştur. Bu kadar uzun bir dönemde sandalye
çoğunluğuna sahip olmanın bir sonucu olarak muhalefet partileri hükûmet
tarafından baskılanmış, devlet-hükûmet iç içe geçmiş ve seçimlerde çeşitli
manipülasyonlar yapılarak demokratik sistemden uzaklaşılmıştır (Schedler
2006: 3; Wong, Chin ve Norani 2010: 921-922).
1
44
Malezya’da Malay kökenlilerin (Bumiputera, toprağın çocuğu) çoğunluğu kırsalda ve
geleneksel iş sektörlerinde çalışırken merkezde veya yönetim kadrolarında bulunan Malay
kökenlilerin sayısı oldukça azdı ve bu durum toplumda Malay kökenliler ve diğerleri
ayrımına yol açmaktaydı (Faaland 1969: 276). Merkez-kırsal ayrımı aynı zamanda
sosyoekonomik farklılıkları gösterirken genel olarak Malay kökenliler toplumun yoksul
kesimini temsil etmekteydi. 1969 Genel Seçimleri’nde Malay kökenli İttifak Partisi’nin güç
kaybetmesiyle başlayan isyan sonrasında Malay temsilcisi UMNO gücünü daha da
pekiştirmiştir (Funston 2016: 15).
Tablo 1. İttifak Partisi ve BN’nin Oy Oranları, Kazanılan Sandalye Sayısı ve
Kazanılan Sandalye Oranı (1955-2022)
Malaya
Federasyonu
(Bağımsızlık
Öncesi)
(İttifak Partisi)
Malaya
Federasyonu
(İttifak Partisi)
Malezya
Federasyonu
(İttifak Partisi)
Malezya
Federasyonu
(BN)
Oy Oranı
Kazanılan
Sandalye Oranı
(Kazanılan
Sandalye
Sayısı)
Toplam
Sandalye
Sayısı
1955
81.7
98 (51)
52
1959
51.8
71.1 (74)
104
1964
58.5
85.5 (89)
104
1969
44.9
51.3 (74)
144
1974
1978
1982
1986
1990
1995
1999
2004
2008
2013
2018
2022
60.8
57.3
60.5
57.3
53.1
63.2
56.8
63.8
51.4
47.4
33.8
22.3
87.7 (135)
84.4 (130)
85.7 (132)
83.6 (148)
70.5 (127)
84.4 (162)
76.7 (148)
90.4 (198)
63.1 (140)
60.0 (133)
35.5 (79)
13.5 (30)
154
154
154
177
180
192
193
219
222
222
222
222
Seçim
Yılı
Mayıs 1946’da Britanya’ya karşı Malay haklarını korumak için Data Onn
bin Jaafar tarafından kurulan Birleşik Malay Ulusal Örgütü (United Malays
National Organisation, Malayca: Pertubuhan Kebangsaan Melayu Bersatu,
kısaca UMNO), kuruluşundan bu yana Malezya ve kısmen Güneydoğu Asya
siyasetinin gidişatına yön veren kurumların başında gelmektedir (İbrahim
1974: 34). 1957’de Malaya bağımsızlığının başlangıcından ve 1963’te
Malezya Federasyonu’nun kuruluşundan itibaren İttifak Partisi,
45
parlamentonun her iki kamarasını da kontrol eden baskın iktidar partisi
olmuştur. Üç etnik partinin birleşiminden oluşan [Birleşik Malaylar Ulusal
Partisi Organizasyonu (UMNO), Malezya Çin Derneği (MCA) ve Malezya
Hint Kongresi (Kongres India Se-Malaysia, kısaca MIC)] İttifak, ülkede öne
çıkan üç ana etnik grubu (Malay, Çinli ve Hintli) temsil etmiştir.
İttifak’ın ortaya çıkmasına paralel bir biçimde bölgesel partiler de ortaya
çıkmaya başlamıştır. 1959’da kurulan Sawarak Halkın Birleşik Partisi
(Sawarak’s United People Party/Parti Rakyat Bersatu Sarawak), bölgede
nüfusun çoğunlukta olduğu “İban” kökenli vatandaşların haklarını korumak
adına kurulmuştur (Ongkili 1972: 45). İlerleyen süreçte Sawarak Bölgesi’nde
çeşitli partiler kurulmuş ve 1963’te Sarawak İttifakı ortaya çıkmıştır. Buna
benzer şekilde Malezya’nın kuzeydoğusundaki Sabah Bölgesi’nde de bölgesel
partiler kurulmuştur. Başta muhalefet pozisyonunda olan bu partiler zamanla
ya birleşme sürecine girmiş ya da İttifak’a katılmıştır. İlk etapta Serawak’taki
güçlü partiler Merkezî İttifak’a katılmış, 1973’te BN’in kuruluşuyla Sabah
Bölgesi’ndeki Sabah İttifak Partisi de ittifak sürecine dâhil olmuştur.
İttifak’ın işleyişi incelendiğinde hükûmetin ve İttifak içi kritik kararların
UMNO tarafından alındığı görülmektedir. İlk etapta bu normal karşılanabilir
çünkü partinin parlamentoda kontrol ettiği sandalye sayısı İttifak’ın diğer
üyelerine kıyasla oldukça fazladır. Örnek vermek gerekirse 1955 ve 1959
seçimleri sonrasında parlamentodaki toplam sandalye sayısının yarısı UMNO
tarafından kontrol edilmekteydi. Her ne kadar sonraki seçimlerde UMNO’nun
kontrol ettiği sandalye sayısı oransal olarak azalsa da hâlâ meclisteki en güçlü
partiydi. Bu güç UMNO’ya İttifak’ı da yönlendirme imkânı sağlıyordu.
İbrahim’e göre (1974: 38-40) İttifak ve hükûmet, İttifak’ı oluşturan partiler
arası koordinasyondan ziyade sadece UMNO’nun seçkinleri tarafından
yönetilmekteydi.
Günümüzde ise BN her ne kadar eski gücüne sahip değilse de ülkedeki
en örgütlü yapılardan biri olduğu söylenebilir. Liderliğini UMNO’nun
üstlendiği yaklaşık 30 siyasi partiden oluşan BN özellikle hükûmet
pozisyonunda olduğu dönemlerde meclisteki sandalye çoğunluğunu elde
tutarak ülke siyasetine yön vermiştir. Meclisteki durumdan kısaca bahsetmek
gerekirse UMNO’nun sistemi kontrol ettiği görülmektedir. UMNO tarafından
kontrol edilen sandalyeler çoğu yasama döneminde UMNO’ya veto yetkisi
sunmuş ve sonuç olarak UMNO siyaseti, ekonomiyi ve sosyal yapıyı istediği
gibi şekillendirmiştir (Zhang 2007: 352).
46
Seçim Bölgelerinde Ayarlamalar
Malezya’nın demografik yapısı göz önünde bulundurulduğunda kırsal
yaşayanların çoğunlukla Malay kökenlilerden oluştuğu görülmektedir. Buna
karşılık metropollerde nüfus ağırlıklı olarak Malay kökenli olmayanlardan
oluşmaktadır. İktidar, bu durumun Malay kökenlilerin aleyhine olduğu
gerekçesiyle 1953’te kırsal ağırlık kuralı çıkartmış ve kırsalda yaşayanların
oyu metropollerle eşitlenmiştir. Daha detaylı açıklamak gerekirse Malay
kökenlilerin yeterince temsil edilemediği gerekçesiyle nüfusun az olduğu
seçim bölgeleri kalabalık seçim bölgeleriyle eşitlenerek kırsaldaki oy
güçlendirilmiş ve Malay kökenliler seçimlerde baskın unsur hâline
getirilmiştir (Lim 2002: 103).
Son dönemde yapılan bir araştırmaya (Chai 2022: 2) göre seçim
bölgelerinde oluşan bu orantısızlıklar adil seçim prensiplerinin ihlaline, zayıf
refah dağılımına ve nüfusun yoğun olduğu seçim bölgelerinde seçmenlerin oy
verme davranışının azalmasına ve sonuç olarak siyasetçilerin zamanlarının
çoğunu nüfusun az olduğu bölgelere harcamalarına yol açmaktadır.
Grafik 1. Seçim Çevresi-Oy Değeri Orantısızlığı
(1974-2022)
0,2
0,18
0,18
0,16
0,146
0,14
0,12
0,1
0,139
0,12
0,113
0,094
0,08
0,06
0,04
0,02
0
1974
1984
1994
2008
2016
2022
Grafik 1’de görüldüğü üzere Malezya’da orantısızlık 1974’ten 2022’ye artış
göstererek 0,18’e ulaşmıştır. Örnek vermek gerekirse 2008 Genel Seçimleri’nde
Kuala Lumpur çevresinde bulunan iki seçim bölgesinden Putrajaya şehrinde 6.608
seçmen bulunurken Kapar Bölgesi’nde 112.224 seçmen bulunmaktadır ve her
47
ikisinden de birer vekil seçilmiştir. Bir diğer değişle Putrajaya’daki bir oy Kapar’daki
oydan yaklaşık 17 kat daha değerlidir (The Edge 2023, https://theedgemalaysia.com/
article/highlight-did-two-million-rural-voters-decide-malaysia, 10 Haziran 2023’te
erişildi).
Seçim Sistemi ve İttifaklara Etkisi
Her ne kadar parlamenter sistemlerde koalisyonların oranı yüksek olsa da
Malezya’nın İngiltere sömürgesi olmasının da etkisiyle benimsediği seçim
sistemi parlamentoya giren partilerin sayısında önemli ölçüde azalmaya sebep
olmaktadır. Basit çoğunluk sistemi ve her seçim bölgesinden bir adayın
seçilmesi sonucu parti sayısında önemli ölçüde düşüş yaşanması beklenirken
Malezya özelinde ortaya farklı bir durum ortaya çıkmıştır. Malezya’nın
kendine özgü etnik, dinî ve lengüistik yapısı sonucu bağımsızlığın
kazanılmasıyla beraber bölgesel partiler kurulmuş ve sonuç olarak bu partiler
arasında seçim ittifakı yoluyla koalisyonlar ortaya çıkmıştır.
Tablo 2. İttifak Partisi Deneyimi (1957-73)
PAS
Ulusal
Parti
(19541962)
81.68 (51)
4.06 (1)
51.77 (74)
21.27 (13)
Seçimler
İttifak
Partisi
1955 (52)
1959 (104)
Orantısızlık
(Kontrol
Edilen
Sandalye
Oranı,
İttifak
Partisi)
Sosyalist
Cephe
(19571966)
Demokratik
Hareket
Partisi
(1965-)
7.88 (0)
-
-
98
2.11 (1)
12.91 (8)
-
71.1
1965 (159)
58.5 (89)
14.6 (9)
-
16.1 (2)
2.05 (1)
55.9
1969 (144)
44.94 (74)
20.92 (12)
-
-
11.96 (13)
51.3
IV. 46 Ruhu, Umno’nun Bölünmesi ve Muhalefet İçinde Oluşan
İttifaklar
UMNO’nun ülke siyasetine yön veren en büyük aktör olması, parti içinde
yaşanan tartışmaların ülkenin gidişatını etkilemesi bakımından daha da önem
kazanmasına yol açmıştır. Siyasi tarih incelendiğinde UMNO içinde
yaşananlar sadece partiyi değil muhalefet partilerini de ciddi biçimde
etkilemiştir. 46 Ruhu Malay Partisi’nin (Parti Melayu Semangat 46, kısaca 46
Ruhu) ortaya çıkışı ve muhalefet partilerine seçim ittifakı kurulması için yön
vermesi UMNO’yu belki de ilk kez rekabet içine sokmuş ve 1990
Seçimleri’nde sonuçları bakımından sarsmayı başarmıştır. Fakat muhalefeti
ittifaka teşvik eden asıl unsurun UMNO’dan kopan seçkinlerin olduğu
görülmektedir.
48
1969 Genel Seçimleri, UMNO ve İttifak için ciddi bir kırılma noktası
olmuştur. Her ne kadar elde edilen sandalye sayısı parlamentoda İttifak’a
çoğunluk sağlasa da alınan oy oranı büyük tepki çekmiş (Tablo 1) ve
seçimlerin akabinde şiddetli 1969 protestoları yaşanmıştır. Seçimler sonrası
Başbakan Tunku Abdul Rahman istifaya zorlanmış ve 1970’de yerini Abdul
Razak Hussein’e bırakmıştır. Abdul Razak, 1971’de Malay kökenlilerin
taleplerini karşılamaya yönelik Yeni Ekonomi Politikası (1971-1990)
açıklanmıştır.2 Abdul Razak’ın ekonomi politikası aynı zamanda parti içinde
yeni bir bürokratik yapının oluşmasını sağlamış ve parti seçkinleri arasında
yeni-eski ayrımı oluşturmuştur (Shamsul 1988: 171). Bu dönemde iki isim öne
çıkmıştır: Mahathir Muhammed ve Musa Hitam. İki isim de 1969’da
itaatsizlik gerekçesiyle Abdul Rahman tarafından partiden kovulmuş fakat
Abdul Razak sonrası partiye tekrar girerek önceli pozisyonlar elde etmiş ve
partideki “yeni” kanadın başını çekmişlerdir.
Partideki eski-yeni ayrımı değerlendirildiğinde sadece isimler düzeyinde
değil yönetim biçiminde de farklılıklar olduğu görülmektedir. Eski grup, parti
örgütüne hâkim iken 1970’lerin başından itibaren oluşturdukları patronaj
ilişkileri zayıflamaya başlamış ve doğal olarak örgütteki hâkimiyetini
kaybetmiştir. Buna karşılık yeniler daha merkezî bir yönetim biçimini
benimserken yeni yeni ortaya çıkan Malay kökenli iş insanlarının desteğini
almıştır (Shamsul 1988: 171). Ayrıca yeni grup YEP’i etkili bir biçimde
kullanarak patronaj ilişkilerini kırsala taşımayı başarmıştır (Shamsul 1986:
189).
1981’de sağlık sorunlarından ötürü emekliye ayrılan Hüseyin Onn, yerini
sürpriz bir şekilde Mahathir Muhammed’e bırakmıştı. 1980’lerin ortalarında
yaşanılan ekonomik kriz UMNO yönetimi içinde sorunlara neden olmuş ve
Mahathir Muhammed’in başbakanlığı sorgulanmaya başlamıştır. UMNO
içinde söz sahibi olan seçkinlerden Tengku Razaleigh Hamzah, 1990
Seçimleri, Malezya siyasetinde muhalefet adına önemli bir adım olmuştur. İlk
kez muhalefet partileri arasından BN’ye karşı iki ittifak kurulmuş ve
seçimlerde görece bir yükseliş göstermişlerdir. Demokratik Hareket Partisi,
46 Ruhu ve Birleşik Sabah Partisi’nin girişimleriyle ve toplam sekiz partiden
oluşan “Halkın Gücü” (Gagasan Rakyat) ittifakı seçimlerde yüzde 19,4 oy
almış ancak toplam 34 sandalye kazanabilmiştir.
2
13 Mayıs 1969 olaylarıyla patlak veren bu durum sonrasında Yeni Ekonomi Politikası (YEP,
1971-1990) hayata geçirilmiştir. YEP, yoksullukla mücadele ederken toplumsal bir yeniden
yapılandırmayı amaçlamaktaydı. Bunu yaparken öncelikli hedef toplumun çoğunluğunu
oluşturan Malay kökenlilerin ekonomik ve sosyal konumunu güçlendirmekti (Aun 2021: 1).
49
1990’ların ortalarına kadar devam eden ekonomik büyümenin toplumsal
refaha katkıları özellikle orta sınıfı, siyasi ve sivil haklarla ekonomi arasında
bir tercih yapmaya zorlamıştır (Embong 2000: 146; Subramaniam 2001: 66).
Ekonominin iyi gittiği dönemlerde orta sınıf, durumdan görece memnunken
iktidarın iş dünyasıyla ilişkileri muhalifler tarafından sorgulanmakta, yer yer
iktidar içinden önemli figürler de eleştiride bulunmaktaydı. 1997’de finansal
krizin patlak vermesi sonrası eleştirilerin dozu artarken Anwar İbrahim, sert
bir dille Mahathir Muhammed’in Malay milyonerlerle ekonomik ilişkilerini
eleştirmiş ve parti başkanlığı için kendisini yarışa davet etmiştir (Case 1999:
3). Fakat ertesi gün Anwar, yolsuzluk ve cinsel suça karıştığı gerekçeleriyle
hapse atılmıştır (Case 2018: 230).
Anwar’ın hapse atılması kamuoyunda tepkilere yol açarken destekçileri
yolsuzluklarla mücadele amacıyla reform (Reformasi) hareketi başlatmıştı.
Her ne kadar bu harekete ilgi olsa da siyasi seçkinler düzeyinde katılım
oldukça azdı. Desteğin az olmasının asıl sebebi ise Mahathir’in Anwar’a
yaptıklarından kaynaklanıyordu: hapse atılma korkusu (Case 2018: 234). O
dönem UMNO içindeki hareketlenmeyi gözlemleyen Brownlee’ye (2007:
154) göre binlerce UMNO üyesi protesto olarak Malezya İslam Partisi’ne
(Malaysian Islamic Party, Malayca: Parti Islam Se-Malaysia, PAS) geçiş
yapmıştı ancak parti liderliği ve seçkinleri Mahathir’e destek vermeye devam
ediyordu. Seçkinler düzeyinde destek bulamayan Anwar da başlatılan
harekete rağmen o dönem beklediği değişimi gerçekleştiremedi.
V. 2008: İki-Parti Sistemine Geçiş
İktidarın başarılı bir biçimde uyguladığı ittifak politikasına karşı
muhalefet partileri zaman zaman benzer biçimde ittifak stratejisini uygulamış
fakat girişimler ya sistemsel sebeplerden ya da bütünlük sağlanamamasından
dolayı başarısız olmuştu. Aslında yapılan bazı çalışmalar, seçim öncesi
kurulan ittifakların hükûmetleri değiştirmede başarılı olduğunu (Bunce ve
Wolchik 2010; Donno 2013: 704) veya seçimlerin sonunda değişiklik olmasa
bile mevcut hükûmetler üzerinde baskı oluşturabileceklerini (Howard ve
Roessler 2006: 366) göstermiştir. İttifak stratejisi sayesinde muhalefet
partileri, özellikle yarı demokratik sistemlerde kendi aralarındaki rekabeti
azaltırken seçimler için ortak aday çıkartarak oy potansiyellerini en yüksek
seviyeye çekebiliyorlar (Kraetzschmar 2011: 293).
2008 Genel Seçimleri öncesi oluşturulan “Halk İttifakı” (Pakatan
Rakyat), Malezya’nın bağımsızlığını ilan etmesinden itibaren yönetimde olan
UMNO ve Ulusal Cephe’nin meclisteki üçte ikilik üstünlüğüne son vererek
50
günümüze kadar devam edecek iki partili parti sisteminin oluşmasına sebep
vermiştir (Nadzri 2023: 138). Aslında 1999 muhalefet eski UMNO sözcüsü
Anwar İbrahim’in girişimleriyle Halkın Adaleti Partisi (Parti Keadilan
Rakyat), Malezya Halk Partisi (Parti Rakyat Malaysia), Demokratik Hareket
Partisi (Parti Tindakan Demokratik) ve Malezya İslam Partisi’nin (Parti Islam
Se-Malaysia) bir araya gelerek Alternatif Cephe’yi (Barisan Alternatif)
kurmuş ve yüzde 40,28 oranında oy almayı başarmıştır. Ancak seçim
sistemindeki adaletsiz yapı, yüzde 40 oya rağmen Alternatif Cephe’ye sadece
toplamda 193 sandalye bulunan mecliste sadece 42 sandalye kazandırmayı
başarmıştır.
Ülkedeki siyasi ve sosyal yarılmalar göz önünde bulundurulduğunda
etnik köken, din ve Bumiputera (toprağın çocuğu, bakınız 1. dipnot) ayrımı
dikkat çekmektedir. 2022 itibarıyla yaklaşık 33 milyonluk nüfusa sahip
ülkenin yüzde 70’ini Malay kökenliler oluştururken yüzde 23’ünü Çin ve
yüzde 7’sini Hint kökenliler oluşturmakta, Malay nüfusunun neredeyse
tamamı Müslümanken geriye kalan nüfusta Hristiyan, Hindu, Budist ve diğer
dinlere mensup bir nüfus yapısı bulunmaktadır (Ong 2022: 955). Mevcut
siyasi yarılmalara ek olarak zaman içinde siyasi sistem üzerinden de bir
yarılma/tartışma ortaya çıkmıştır. Diğer yarı demokratik sistemlerde de
görülen rejim taraftarları/rejim karşıtları ayrımı BN’nin kendini siyasi sisteme
entegre ederek kurumsallaşmasıyla daha da görünür hâle gelmiştir (Gandhi ve
Ong 2019: 950).
VI. Pakapan Harapan ve Millî Cephenin Çöküşü
2018 Seçimleri’ni kazanan Pakapan Harapan (PH, Umut Koalisyonu),
Malezya’nın bağımsızlığını ilan etmesinden beri ilk defa başka bir
koalisyonun başa gelmesiyle demokrasi tarihindeki en önemli dönüm noktası
olmuştur (Gomez ve Osman 2019: 11). Öte yandan uzmanlar, bu zaferi seçim
yoluyla iktidar değişikliğini kabul etmekle birlikte tam olarak demokrasiye
geçiş olarak görmemiştir (Case 2019: 28; Tapsell 2020: 191). Nitekim PH,
seçim zaferinden yaklaşık 21 ay sonra koalisyon dağılmış ve muhalefet
parlamentoda sağladığı sandalye çoğunluğunu anlaşmazlıklar sonucu
kaybetmiştir. Uzmanlara göre koalisyonu oluşturan partiler [Halkın Adaleti
Partisi (Parti Keadilan Rakya, PKRt), Demokratik Hareket Partisi (Parti
Tindakan Demokratik, PTD), Malay Yerli Birlik Partisi (Parti Pribumi
Bersatu Malaysia, Bersatu) ve Millî Güven Partisi (Parti Amanah Negara,
Amanah)] arasındaki anlaşmazlıklar (Chin 2020: 291; Tapsell 2020: 196; Wan
Saiful 2020: 8), UMNO ve PAS’ın etkili muhalefeti (Chin 2020: 296; Dettman
51
2020: 6) ve bürokraside PH’ye karşı direnç (Chin 2020: 292; Case 2019: 15)
koalisyonun çökmesine sebep olmuştur.
21 aylık süreçte UMNO’nun ve PAS’ın yürüttüğü siyaset de göz ardı
edilmemelidir. Her ne kadar 61 yıllık iktidarı boyunca Milliyetçi Cephe,
birden çok etnik yapıyı temsil etse de UMNO için Malaylar hep ön planda
olmuş ve diğer etnik yapılara göre baskın kesim olmuştur (Dettman 2020: 2).
Öte yandan PAS, uzun bir süredir UMNO’ya muhalefet etse de 2018
Seçimleri sonrası ortaya çıkan çok etnikli yapıya karşı çıkmış ve bu sebeple
iki parti yakınlaşmıştı. Uzun bir aradan sonra tekrar başbakan olan Mahathir
Muhammed’in partisi Bersatu’nun da tıpkı UMNO gibi Malay kökenlileri ön
planda tutması PH içinde kırılmaya yol açarak Bersatu, UMNO ve PAS
birlikteliğini ortaya çıkarmıştır. Fakat bu birliktelik Mahathir Muhammed’i
rahatsız etmiş ve 24 Şubat 2020’de başbakanlık görevini bıraktığını
açıklamıştır. PH’nin meclisteki sandalye üstünlüğünün kısıtlı kalması PH’yi
zaman zaman muhalefet partileriyle çalışmaya zorlarken PH içindeki
anlaşmazlıklar da sorun olmuştu. Böyle bir durumda UMNO’yla birlikte
hareket etmek istemeyen Mahathir Muhammed, çareyi istifa etmekte
bulmuştu. İstifa kararı PH ve özellikle PKR için büyük hayal kırıklığına sebep
olmuştu çünkü yapılan plana göre Mahathir, görevini PKR’nin başkanı Anwar
İbrahim’e bırakacaktı. Bunun yerine Mahathir’in partisi Bersatu’dan 36 vekil
başbakan olarak Bersatu’nun genel başkanı olan Muhiddin Yassin’i önermiş
ve PH’den ayrıldığını ilan etmiştir. İlk başta 36 vekil arasında anlaşmazlık
çıksa da UMNO’nun ve Sabah ve Sarawak’taki bölgesel partilerin de destek
vermesi sonrasında Yassin yeni başbakan seçilmiştir.
Bu dönemde BN’nin muhalefet çabaları her ne kadar PH üzerinde etkili
olsa da BN ciddi bir çözülme sürecine girmiştir. Öncelikle PH’nin Malay
olmayan seçmenlere yaklaşımı BN içinde Çin ve Hint kökenli vatandaşları
temsil eden MCA ve MIC gibi partileri muhalefete düşünce etkisiz kılmıştır.
Benzer bir yaklaşım UMNO içinde de yaşanmış, bazı vekiller Malay
milliyetçiliğine vurgu yapan Bersatu’ya transfer olmuşlardır.
VII. Muafakat Nasional, Millî İttifakın Kuruluşu ve Üçlü İttifak
Dönemine Geçiş
PH’nin çözülme sürecine doğru ortaya yeni bir Malay ittifakı çıkmıştır.
Aslında PH’nin muhalefet partileri tarafından en çok eleştirilen tarafı Malay
kökenlilerden ziyade Malay kökenli olmayanlara kabinede yer verilmesiydi
ve bu durum başta UMNO olmak üzere muhalefetin tepkisini çekiyordu
(Gandhi ve Ong 2019: 953). Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 70’inin Malay
52
kökenli olduğu düşünülürse UMNO’nun izlediği bu stratejinin her ne kadar
demokratik değerlerle çelişkili olsa da doğru olduğu varsayılabilir. Ayrıca
gelecek seçimler için BN’nin PH’den yüksek oy alma ihtimali zayıflamıştı ve
BN’yi güçlendirmek adına UMNO-PAS birlikteliği en mantıklı alternatif
olmuştu (Ufen 2022: 284-285). Bu doğrultuda 14 Eylül 2019’da UMNO ve
PAS arasında Millî Birlik (Muafakat Nasional) koalisyonu kurulmuştur. Millî
Birlik, sadece seçim koalisyonu olmayıp aynı zaman iki büyük parti arasında
imzalanan önemli bir sözleşmeydi. Dışlayıcı bir dilden kaçınılmakla birlikte
İslam ve Malay vurgusu anlaşmanın temelini oluşturmuştur. Millî Birlik, PH
iktidarını zayıflatmayı amaçlarken 2022 Seçimleri öncesinde koalisyonu
genişletmeyi amaçlamış ve bu doğrultuda ideolojik olarak yakın olan
Bersatu’yu da koalisyona dâhil etmeyi hedeflemişti. Özellikle Malay
milletçiliği vurgusundan dolayı Millî Birlik ittifakına yakın görünse de aynı
dönemde Bersatu’nun Millî İttifak’ı (Perikatan Nasional, kısaca PN) kurması
Millî Birliği bir anlamda boşa düşürmüş ve 2022 yılında sivil toplum kuruluşu
olarak konumlanmasına yol açmıştır.
2022 Genel Seçimleri öncesinde oluşan bir diğer ittifak ise PN’dir.
Bersatu, PAS, eski BN üyeleri Malezya Halk Hareketi Partisi (Parti Gerakan
Rakyat Malaysia, kısaca GERAKAN) ve Sabah İlerici Parti’den (Parti Maju
Sabah, kısaca SAPP) oluşan PN ideolojik olarak muhafazakâr-milliyetçi bir
yapıya sahiptir. BN’ye alternatif olan ve PH’den iktidarı almak için kurulan
ittifak 2022 Genel Seçimleri’nde yüzde 30 oy alarak parlamentoda 74
sandalye kazanan PN parlamentoda PH’den sonra ikinci büyük ittifak olmuş
ve BN’nin önüne geçmeyi başarmıştır (BN yüzde 23 oy almış ve 30 sandalye
kazanmıştır, bakınız Tablo 1). Seçimler sonrasında başbakan olan Anwar
İbrahim, parlamentoda yeterli satıya ulaşamayınca başta BN ve PN’yi yeni
hükûmete davet etmiş ancak PN bu teklifi reddederek muhalefette kalmayı
tercih etmiştir.
VIII. Sonuç
Bu çalışmada, Malezya’daki seçim ittifaklarının ortaya çıkışı ve zaman
içerisinde geldiği süreç incelenmiştir. Genel bir değerlendirme yapıldığında
ülkenin bağımsızlığını ilan etmesinden itibaren UMNO’nun başını çektiği
sürecin başarılı bir şekilde önce seçim ittifakına, sonra da koalisyonlar
dönemine evrildiği görülmektedir. Yaklaşık 60 yıllık süreçte UMNO ülkeyi
kurduğu ittifakla yönetmeyi başarmış ve siyaseti neredeyse tek başına
yönetmiştir. Uzun vadede BN’yi ayakta tutan unsurlardan biri de sistem
üzerinde yaptığı değişikliklerdir. Seçim sistemi değiştirilmese de seçim
53
çevrelerinin düzenlenmesi ve seçimlerde kırsal bölgelerin merkezlere göre
avantajlı duruma getirilmesi, seçmen oylarının değerinde orantısızlığa sebep
olurken seçim sonuçları iktidar lehine sonuçlanmış ve muhalefet
baskılanmıştır. Her ne kadar seçimlere yönelik bu ve benzer düzenlemeler
BN’nin iktidarda kalma süresini uzatmış olsa da iktidar değişikliğini sağlayan
en önemli unsur BN ve özellikle UMNO içinde yaşanan tartışmalardan
kaynaklanmaktadır. UMNO seçkinleri arasında yaşanan tartışmalar
sonrasında çeşitli kopmalar yaşanmış ve bu kopuşların sonucu olarak
muhalefet partileri arasında da seçim ittifakları oluşturulmuştur. 1980’lerin
başında görünür hâle gelen kopmalar, 1990’da BN’ye karşı Halkın Gücü
ittifakının ortaya çıkmasıyla ilk kez BN’ye rakip olmuştur. O dönemde Parti
Melayu Semangat 46 UMNO’dan kopan seçkinlerin kurduğu 46 Ruhu aynı
zamanda dağınık görünen muhalefeti birleştirmeyi de başararak BN’ye
alternatif oluşturmuştur. 1999’da UMNO’dan atılan Anwar İbrahim,
muhalefet partileriyle ortak hareket ederek Alternatif Cephe’yi (1999-2004)
kurmuş, daha sonra Alternatif Cephe Halk İttifakı (2008-2015) adını almıştır.
Son olarak 2015’te Umut İttifakı (PH) adını alan ittifak, UMNO’dan ayrılmış
olan Mahathir Muhammed öncülüğünde 2018 Genel Seçimleri’nde birinci
ittifak olmayı başarmıştır.
Kısacası BN’ye karşı oluşturulan ittifaklar hemen sonuç vermese de
2008’de önce ikili ittifak sistemine geçilmiş, 2018’de de muhalefet ilk kez
seçimlerden birinci ittifak olarak çıkmayı başarmıştır. 2022 Seçimleri’nden
yine birinci olarak çıkan PH, hâkim parti sistemine son vermiş görünse de
BN’nin hükûmette olması ve özellikle UMNO kökenli seçkinler arası
mücadelenin ideolojik bir çizgiden ziyade kişisel hesaplar üzerinden
yapılmasından ötürü çok partili-ittifaklı yapının sürdürülebilirliği şimdilik
belirsizliğini korumaktadır.
54
KAYNAKÇA
Aun, Lee Hwok (2021). “Fifty Years of Malaysia’s New Economic Policy: Three
Chapters with No Conclusion”. Economics Working Paper. Singapur: ISEASYusof Ishak Institute.
Brownlee, J. (2007). Authoritarianism in an Age of Democratization. Cambridge:
Cambridge University Press.
Bunce V. ve Wolchik, S.L. (2011). Defeating Authoritarian Leaders in
Postcommunist Countries. New York: Cambridge University Press.
Carroll R. ve Cox, G. W. “The logic of Gamson’s law: pre-election coalitions and
portfolio allocations”. American Journal of Political Science 51 (2): 300-313.
Case, W. (1999). “Politics Beyond Anwar: What’s New”? Asian Journal of Political
Science 7(1): 1-19.
Case, W. (2018). “Political Elites in Southeast Asia”. The Palgrave Handbook of
Political Elites. Ed. Heinrich Best ve John Higley. Palgrave MacMillan. 225240.
Case, William (2019). “Politics in Malaysia Today: Demise of the Hybrid? Not So
Fast.” Taiwan Journal of Democracy 15 (2): 1-29.
Chai, J. (2022). “The Paradox of Malaysia’s Lowering of Voting Age-Expanded
Enfranchisement Devalued by More Unequal Representation”. YUSOF ISHAK
INSTITUTE ANALYSE CURRENT EVENTS (63): 1-16.
Chin, James (2020). “Malaysia: The 2020 Putsch for Malay Islam Supremacy.” Round
Table 109 (3): 288-297.
Cox, G. W. (1997). Making Votes Count: Strategic Coordination in the World’s
Electoral Systems. New York: Cambridge University Press.
Dettman, Sebastian (2020). “Authoritarian Innovations and Democratic Reform in the
‘New Malaysia’.” Democratization 27 (6): 1037-1052.
Donno, D. (2013). “Elections and Democratization in Authoritarian Regimes”.
American Journal of Political Science 57(3): 703-716.
Embong, Abdul Rahman (2000). "The Political Dimensions of the Economic Crisis
in Malaysia". Southeast Asia into the Twenty First Century: Crisis and Beyond.
Ed. Abdul Rahman Embong ve Jurgen Rudolph. Bangi: Penerbit University.
135-148.
Faaland, Just (1969). “Racial Disparity and Economic Development”. Internal
Government paper. Ed. Just Faaland, Jack Parkinson ve Rais Saniman. London:
Hurst. 271-304.
55
Fernando, Joseph M. (2015). “Special Rights in the Malaysian Constitution and the
Framers’ Dilemma, 1956-57.” The Journal of Imperial and Commonwealth
History 43 (3): 535-556.
Funston, John (2016). “UMNO-from Hidup Melayu to Ketuanan Melayu.” In The End
of UMNO? Essays on Malaysia’s Dominant Party. Petaling Jaya, Selangor:
Strategic Information and Research Development Centre.
Gandhi, J ve Ong, E (2019). “Committed or Conditional Democrats? Opposition
Dynamics in Electoral Autocracies”. American Journal of Political Science, 63
(4): 948-963.
Gençkaya, Ö. F. ve Şençelebi, C. (2021). “İtalya’da Seçim Sistemleri, Seçim
Koalisyonları ve Seçimler: 1993-2018”. Yasama Dergisi, (43): 11-60.
Golder, S.N. (2005). “Pre-electoral coalitions in comparative perspective: A test of
existing hypotheses”. Electoral Studies, 25 (4): 643-663.
Golder, S. N. (2006) The Logic of Pre-Electoral Coalition Formation. Coloumbus:
The Ohio State University Press.
Gomez, Edmund Terence ve Osman, M. N. M. (2019). Malaysia’s 14th General
Election and UMNO’s Fall: Intra-elite Feuding in the Pursuit of Power.
London: Routledge.
Guan, Lee Hock. (2015). "Chapter 4. Mal-apportionment and the Electoral
Authoritarian Regime in Malaysia". Coalitions in Collision: Malaysia’s 13th
General Elections. Ed. Lee Hock Guan, Mohamed Nawab Mohamed Osman ve
Johan Saravanamuttu. Singapur: ISEAS Publishing. 63-90.
Howard M.M. ve Roessler, P.G. (2006). “Liberalizing Electoral Outcomes in
Competitive Authoritarian Regimes”. American Journal of Political Science, 50
(2): 365-381.
İbrahim, Etty Zainab (1974). The Alliance Party and the Process of Political
Integration in Malaysia. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Michigan:
Western Michigan University.
Kadima, E. D. (2006). “The Study of Party Coalitions in Africa: Importance, Scope,
Theory and Research Methodology”. The Politics of Party Coalitions in Africa.
Ed. E. D. Kadima. Johannesburg: Konrad Adenauer Stiftung and EISA. 1-26.
Lim, Hong Hai (2002). “Electoral Politics in Malaysia: ‘Managing’ Elections in a
Plural Society.” Electoral Politics in Southeast and East Asia. Ed. Aurel
Croissant. Bonn: Friedrich-Ebert-Stiftung. 101-148.
Kraetzschmar H. (2011). “Mapping Opposition Cooperation in the Arab World: from
Single-issue Coalitions to Transnational Networks”. British Journal of Middle
Eastern Studies, 38 (3): 287-302.
56
Nadzri, Muhamad M.N. (2023). “Neither Poorly Organızed, Nor Well Establıshed:
Conceptualizing and Exploring the Dynamics of Moderately Institutionalized
Hybrid Party System in Malaysia”. Rethinking Parties in Democratizing Asia.
Ed. J.C. Teehankee ve C. Echle. London: Routledge. 127-150.
Ong, E. (2022). “What are we voting for? Opposition alliance joint campaigns in
electoral autocracies”. Party Politics, 28 (5): 954-967.
Ongkili, James P. (1972). Modernization in East Malaysia 1960-1970. Kuala Lumpur:
Oxford University Press.
Rae, Douglas (1967). The Political Consequences of Electoral Laws. New Haven, CT:
Yale University Press.
Samuels, D. ve Snyder, R. (2001). “The Value of a Vote: Malapportionment in
Comparative Perspective”. British Journal of Political Science, 31(4): 651-671.
Saravanamuttu, Johan, Lee Hock Guan ve Mohamed Nawab Mohamed Osman
(2015). "Chapter 1. Introduction: The Electoral System’s Impact on Outcomes
". Coalitions in Collision: Malaysia’s 13th General Elections. Ed. Le.
Hock Guan, Mohamed Nawab Mohamed Osman ve Johan Saravanamuttu, Singapore:
ISEAS Publishing. 1-18.
Saravanamuttu, Johan (2016). Power Sharing in a Divided Nation: Mediated
Communalism and New Politics in Six Decades of Malaysia’s Elections.
Singapore: ISEAS–Yusof Ishak Institute.
Schedler, Andreas (2006). Electoral Authoritarianism: The Dynamics of Unfree
Competition. Boulder, CO: Lynne Rienner.
Shamsul A. B. (1986). From British to Bumiputera Rule: Local Politics and Rural
Development in Peninsular Malaysia. Singapur: Institute of Southeast Asian
Studies.
Shamsul, A. B. (1988). “THE ‘BATTLE ROYAL’: The UMNO Elections of 1987”.
Southeast Asian Affairs. 170-188.
Strom, K. (1990). “A Behavioral Theory of Competitive Political Parties”. American
Journal of Political Science 34 (2): 565-598.
Subramaniam, S. (2001). “The Dual Nature of ‘Good Governance’: Lessons for
Understanding Political and Cultural Change in Malaysia and Singapore”.
Contemporary Southeast Asia, 23 (1): 65-80.
Tapsell, Ross (2020). “Malaysia in 2019: A Change of Government without Regime
Change”. Southeast Asian Affairs 1: 190-208.
Taylor, P.J. ve Johnston, R.J. (1979). Geography of Elections. London: Croom Helm.
57
The Edge (2023). “#Highlight* Did two million rural voters decide for Malaysia?”
(https://theedgemalaysia.com/article/highlight-did-two-million-rural-votersdecide-malaysia, 10 Haziran 2023’te erişildi).
Ufen, A. (2022). “The Downfall of Pakatan Harapan in Malaysia: Coalitions during
Transition”. Asian Survey, 61 (2): 273-296.
Wan Saiful Wan Jan. 2020. “Why Did Bersatu Leave Pakatan Harapan?” Trends in
Southeast Asia No. 10: 1-44.
Wong, Chin-Huat, James Chin ve Norani Othman (2010). “Malaysia-towards a
topology of an electoral one-party state”. Democratization, 17 (5): 920-949.
Wyatt, A. (1999). “The limitations on Coalition Politics in India: the Case of Electoral
Alliances in Uttar Pradesh”. Commonwealth and Comparative Politics, 37 (2):
1-21.
Zhang, X. (2007). “Political Parties and Financial Development: Evidence from
Malaysia and Thailand”. Journal of Public Policy, 27(3): 341-374.
58
GÜNEYDOĞU ASYA’DA İNSAN HAKLARININ KONUMU VE
MALEZYA’DAKİ İNSAN HAKLARI PROBLEMLERİ
Ömer F. ÇINGIR
Giriş
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, uluslararası toplumun dünya barışı,
adalet ve insan onuruna ilişkin kolektif niyetini yansıtan çok önemli bir
katkıdır. Tüm insanların hakkını savunan ve uluslararası toplumun kahir
ekseriyetle kabul ettiği insan haklarına dair ilk uluslararası belgedir. İnsan
Hakları Evrensel Bildirisi’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda
imzalandığı 10 Aralık 1948’de, Güneydoğu Asya devletlerinin çoğu henüz
bağımsızlığını kazanamamıştı ve Güneydoğu Asya’dan yalnızca Tayland
(Siyam) ve Myanmar (Burma) bildiriye imza atmıştı (BM Arşivi 1948-1949,
https://web.archive.org/web/20130927221000/http://unyearbook.un.org/194
8-49YUN/1948-49_P1_CH5.pdf, 31 Mayıs 2023’te erişildi).
Bölgede bağımsızlık sonrasında da öncelik insan hakları değil ekonomik
kalkınma olmuştur. 1990’lara gelene dek Güneydoğu Asya insan hakları
mekanizmaları bakımından oldukça zayıf bir konumdadır. 1993’te Viyana
İnsan Hakları Konferansı’nda yürütülen insan hakları çalışmaları, ancak
2000’li yıllarda ulusal insan hakları mekanizmalarının geliştirilmesiyle
kurumsallaşmaya başlamıştır. 2008 yılında kurumsallaşmaya yönelik ilk
sözleşme (charter) imzalanmış ve daha sonra 2010 yılında da ASEAN
(Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği) hükûmetleri arasında İnsan Hakları
Komisyonu kurulmuştur (Hooi 2015).
Ancak ekonomik kalkınma vurgusu, Güneydoğu Asya ülkeleri için her
zaman ana hedef olmuştur ve Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’nin üye
devletlerin iç sorunlarına müdahalede bulunmama ilkesi aynı kaygıya dayanır.
Bu durum, insan hakları konusunda bölgesel iş birliğinin zayıflamasına neden
olmuş ve insan hakları sorunlarını devletlerin kendi iç sorumluluklarına
bırakmıştır (Duxburry 2011: 191-193).
University of Malaya, Department of Southeast Asian Studies’de Doktora Öğrencisi.
ORCID: 0000-0001-9779-5863.
Bu çalışma ilk olarak Güneydoğu Asya’daki insan hakları problemlerine
ve insan haklarına dair genel yaklaşıma odaklanacak, ardından Malezya’daki
insan hakları problemleri irdelenecektir. Güneydoğu Asya’daki insan hakları
ihlallerindeki temel problemlerin ne olduğu ve Malezya örneğinin bölgedeki
diğer ülkelerden nasıl ayrılıp ne ölçüde benzeştiği cevaplandırılacaktır.
Böylece Küresel Güney’deki insan hakları yaklaşımının genel özellikleri ve
problemleri Malezya örneği üzerinden tartışılacaktır. Bu çalışma, özellikle
hak temelli bir bakış açısıyla bölgedeki halkların insan hakları sorunlarına
odaklanacaktır.
Güneydoğu Asya ve İnsan Hakları
Güneydoğu Asya’ya dair bilgiler genellikle kolonyal dönemin ürünü
olup bölgeye yönelik yaklaşımlar genel olarak Avrupa merkezli bir yapıdadır.
Bu durumun oluşmasında Batı’da Güneydoğu Asya tarihi ve sosyolojisini
çalışan akademisyenlerin bölgedeki Avrupalı devletlerin sömürgecilik
dönemine yaptıkları gereksiz vurgu, nedenlerden biri sayılabilir (SarDesai,
1997). Bölgedeki kolonyal geçmiş, Güneydoğu Asya’nın iletişim ve ulaşım
kanallarını, eğitim modellerini ve ekonomik yaklaşımlarını derinlemesine
etkilemiştir. Ancak bu etkileşim tek yönlü olmamış, yerel halk da Batılı
yönetimsellik aklına farklı biçimlerde reaksiyonlar göstermiştir. Bu noktada
doğru yaklaşım, Batılı sömürge yönetimlerinin eylemleriyle yerel halkların
verdikleri reaksiyonları birlikte değerlendirmek olacaktır.
Güneydoğu Asya’yı inceleyen geçmişte yazılmış çalışmalarda bölgeyi
tanımlarken bölgeye komşu iki medeniyet vurgusu sıklıkla yapılmaktadır.
İngiliz, Fransız ve Hintli farklı uzmanlar bölgeyi tanımlamak için “Ötedeki
Hindistan”, “Büyük Hindistan”, “Dış Hindistan”, “Hindu Devletler” ya da
“Hintlileşmiş Devletler” gibi tanımlamalar kullanmışlardır (SarDesai, 1997:
3). Öte yandan Çinli uzmanlar bölgeyi tanımlarken “Küçük Çin” tanımını
kullanmışlardır. Hindistan ve Çin arasında kalan bölge için Fransızların
kullandığı “Hindiçini” sık kullanılan diğer tabirlerden biridir. Coğrafyacılar
ise bölgeyi “Hint-Pasifik” olarak tanımlamışlardır (Cressey, 1963). Bu
isimlendirmeler yalnızca coğrafi konumlanmadan değil aynı zamanda
bölgedeki en önemli kültürel, sosyal, ekonomik ve dinî şekillendiricilerin
Hindistan ve Çin olmasından kaynaklanmaktadır. Bu iki büyük medeniyet,
bölgedeki günlük kültürel yaşam alışkanlıklarını, aile ilişkilerini, toplum ve
birey algılarını, siyasi kültürü, demokrasi ve insan hakları dönüşümlerini
müthiş bir şekilde biçimlendirmiştir (Mulder, 2000). Bu iki medeniyet dışında
Sri Lankalı Budist rahipler, Çinli hacılar, Müslüman tüccarlar ve batılı
sömürgeciler bölgeyi çok ciddi anlamda etkilemiştir.
60
Güneydoğu Asya Bölgesi coğrafi olarak ikiye ayrılır: Hindiçini
Yarımadası ile Malay Yarımadası’nın bulunduğu anakara ve Avustralya’ya
kadar uzanan Malay Takımadaları. Malay Takımadaları ya da Sunda Adaları
olarak bilinen takımadaları bölgesi Endonezya, Filipinler ve Malezya (Sabah
ve Sarawak eyaletleri), Brunei ve Doğu Timor’u içerirken anakara Myanmar,
Tayland, Laos, Vietnam, Kamboçya devletlerinden oluşmaktadır. Bölgedeki
en önemli hükûmetler arası bölgesel örgüt Güneydoğu Asya Ülkeleri
Birliği’dir.
Güneydoğu Asya sınıf yapısı ve hakların kazanılması ya da kaybedilmesi
konusunda kendine özgü bir özellik göstermektedir. Bölgedeki marjinalize
edilmiş gruplarla Batıdaki azınlık gruplarını karşılaştırmak doğru sonuçlar
vermeyebilir. Özellikle farklı bir sömürgecilik geçmişine sahip bir devleti,
devlet biçimlerini ve sosyal normları incelerken kavramları çok dikkatli
kullanmak gerekir. Syed Husein Alatas’ın (1972) ifadesiyle bölgedeki
toplumsal etkileşimi ve gerilimi anlamlandırmada Batı’da bağlamsal ve
zihinsel farklılıklar dikkate alınmadan üretilen kavramların olduğu gibi kabul
edilerek Güneydoğu Asya için kullanılması “esir bir zihin” oluşmasına neden
olabilir. Alatas’a (1972) göre sosyal bilimler alanında Batılı akademisyenler
tarafından yapılan Batılı yazarların ürettiği akademik literatür, Batı için
üretilmiş varsayımların Asya için geçerli olmaması, yanlış bağlama
oturtulmuş soyutlamalar, verilerin eksikliği veya yanlış yorumlanması ve
problemin tam olarak anlaşılamaması nedeniyle yanıltıcı sonuçlara varılabilir.
Bazı Asyalı ve Batılı akademisyenler bu sorunu fark edip Asya’da ve diğer
gelişmekte olan bölgelerde özerk bir sosyal bilim geleneğine duyulan ihtiyacı
vurgulamışlardır (Alatas 1972). İnsan hakları kavramı da Güneydoğu Asya’da
farklı bir uzamsal alana işaret etmektedir.
Güneydoğu Asya devletlerinde insan hakları kavramını anlamak için
Hsien-li’nin üç önemli önermesini hatırlamak gerekir. Birincisi, Asya
değerleri kavramı, kültürel farklılıkları kabul etmekle birlikte sıklıkla insan
hakları için bir bahane olarak kullanılmasına rağmen (Sen 2003) Asya
değerleri kavramı, Asya’nın dünyanın geri kalanından farklı sosyal normları,
etik değerleri, inançları ve zihniyetleri olduğunu vurgulamaktadır. İkincisi,
devlet egemenliğinin açık üstünlüğüdür. Üçüncüsü, tüm bölge genelinde
bölgesel veya yerel hak hareketlerinin dönüştürücü gücüdür (Hsien-li 2011).
Güneydoğu Asya’da insan hakları genellikle ikincil veya göz ardı
edilebilir olarak görülmüştür. Bu durum bölge devletlerinin taraf olduğu
uluslararası anlaşmalarda ve önemli siyasi aktörlerin konuşmalarında da
açıkça görülmektedir. Örneğin Malezya’da ilk döneminde 22 yıl, ikinci
61
döneminde yaklaşık 2 yıl başbakanlık yapan Mahathir Muhammed, yaptığı
konuşmalarda Asya devletlerinin sivil özgürlüklerden daha çok ekonomik
büyüme ve kalkınmaya ihtiyacı olduğunu belirtmiştir. Mahathir, 1997’deki
ASEAN zirvesinde evrensel insan haklarının gelişmekte olan devletler için
uygun olmadığını savunmuştur (The New York Times 1997). Bölgedeki diğer
liderler de benzer açıklamalar da bulunmuşlardır. Singapur’un ilk başbakanı
ve en etkili figürü Lee Kuan Yew de benzer görüşleri dile getirmiştir
(Williams 1992). 1965’te Malaya Federasyonu’ndan ayrıldıktan sonra
ekonomi birincil hedef hâline geldi ve Rodan’ın “ekonomi dışı koşullar”
olarak tanımladığı devletin işçiler üzerindeki sosyal ve politik kontrolü ile
Singapur devleti hem piyasanın hem de emeğin tek hâkimi oldu. (Rodan 1989:
28). Bu ekonomik hâkimiyet, Singapur’u kademeli olarak daha otoriter bir
devlet hâline getirdi (Williams 1992). İnsan hakları ekonomik çıkarların
önünde bir engel olarak görüldü ve hiçe sayıldı. Ancak bu görüşler, bölgesel
ve yerel sivil toplum hareketlerini durduramadı. 1989’da Malezya’nın en
önemli insan hakları örgütü olan SUARAM (Suara Rakyat Malaysia-Malezya
Halklarının Sesi) kuruldu. 1993’te SUARAM, Asya İnsan Hakları ve
Kalkınma Forumu’nun kurucu üyesi oldu. 1996’da SUARAM, Doğu
Timor’da İkinci Asya Pasifik Konferansı’nın düzenlenmesine yardım etti
(Soong 2019:9). Bu çabalar zaman içinde bölgede çok büyük dönüşümleri
tetiklemiştir. Bu noktada insan hakları mücadelesinin kapsamlı ve devam eden
bir süreç olduğunu ve bölgedeki insan hakları mücadelesinin ve
kurumsallaşmanın henüz oldukça yeni olduğunu belirtmek gerekir. Asya’nın
insan haklarına bakışı 1993 Viyana İnsan Hakları Konferansı’nda tartışıldı.
Bu tartışmaya katılan devletler, Bangkok Deklarasyonu ile kendi bakış
açılarını yansıtan bir deklarasyon yayımladılar. Buna göre ulusal egemenlik,
toprak bütünlüğü ve iç sorunlara karışmama ilkesi temel ilkeler olacaktır.
Aynı zamanda birincil kuşak insan hakları ile ikincil kuşak insan hakları
arasındaki ilişkiye de vurgu yapılacak ve insan hak ve özgürlüklerinden çok
ekonomik büyüme ve toplumsal gelişme vurgulanacaktır (Hooi 2015).
Birleşmiş Milletler ve diğer hükûmetler arası ve bölgesel kuruluşlar,
insan haklarını koruma ve yayma konusunda önemli bir role sahiptir ancak
Güneydoğu Asya’da, hükûmetlerin insan hakları normlarını uygulamadaki
isteksizliği ve ASEAN Hükûmetler Arası İnsan Hakları Komisyonu (AICHR)
gibi yetersiz bölgesel insan hakları mekanizmaları etkili bir işlev sunmaya
mâni olmaktadır (Gomez ve Ramcharan 2018:4). 2008’de ASEAN
Sözleşmesi (ASEAN Charter) yürürlüğe girdi ve uzun tartışma ve siyasi
baskıların ardından 2010’da ASEAN Hükûmetler Arası İnsan Hakları
Komisyonu’nu kuruldu. Ulusal ölçekte de bu hükûmetler Ulusal İnsan Hakları
62
Kurumları’nı güçlendirdiler. Malezya 2000 yılında Malezya Ulusal İnsan
Hakları Komisyonu’nu (SUHAKAM) ve Tayland 2001’de Tayland Ulusal
İnsan Hakları Komisyonu’nu (NHRCT) kurdu (Hooi 2015). Ulusal İnsan
Hakları Kurumları (NHRI) bölgede insan haklarını korumak ve geliştirmek
için önemli bir etkiye sahiptir. Özellikle etkili bölgesel insan hakları
kurumlarının olmaması ve ASEAN Hükûmetler Arası İnsan Hakları
Komisyonu’nun zayıflığı, ulusal kurumların öne çıkmasına neden olmuştur.
Ulusal kurumlar ayrıca uluslararası normlar ve mekanizmalar arasında ulusal
normlara köprü kurabilir (Martin 2020). Ancak Güneydoğu Asya’daki ulusal
insan hakları kurumları henüz yeni kurumlar oldukları ve sivil toplumda da
tam olarak yeterli etki gücüne sahip olamadıkları için güçlü bir pozisyonda
bulunmamaktadır.
Güneydoğu Asya devletlerinin Uluslararası İnsan Hakları
Sözleşmeleri’ne taraf olma istekleri de zayıftır. Singapur, dokuz temel insan
hakları sözleşmesinden yalnızca dördüne katılmıştır; bunlar çocuk hakları,
kadın hakları, ırk ayrımcılığının ortadan kaldırılmasıyla ilgili sözleşme ve
engelli kişilerin hakları ile ilgili sözleşmedir. Malezya, dokuz temel insan
hakları sözleşmesinden yalnızca üçüne katılmıştır; bunlar çocuk hakları, kadın
hakları ve engelli kişilerin hakları ile ilgilidir. Malezya İnsan Hakları
Komisyonu (SUHAKAM), 2012’de insan hakları konularındaki ilerlemeyi ve
uygulamayı izlemeye yönelik eylem planını teşvik etmiştir (Rathgeber 2018).
Tayland, ASEAN bölgesinde uluslararası insan hakları standartlarına erişim
açısından en iyi ülkelerden biridir. Çocuk hakları, kadın hakları, ırk
ayrımcılığının ortadan kaldırılması hakları, işkence ve insanlık dışı cezalara
karşı sözleşme, medeni ve siyasi haklar, ekonomik, sosyal ve kültürel haklar
ile ilgili dokuz temel insan hakları sözleşmesinden yedisini onaylamıştır.
Güneydoğu Asya’da insan haklarının durumu karışık bir seyir
izlemektedir. ASEAN’ın en zengin ülkeleri, en kötü uluslararası insan hakları
sözleşmelerine bağlılık siciline sahiptir, bağlılık sayısı yüksek olan ülkelerin
de birçok problemi vardır, zayıf sivil özgürlüğe sahip ülkeler iyi gelişmiştir,
düşük yolsuzluk ise iyi bir insan hakları sicili anlamına gelmez. Göçmen
işçilerin ve yerli halkların sahip olduğu haklar gibi bazı sorunlar çoğu
Güneydoğu Asya ülkesinde ortaktır. Yoksulluk, ifade özgürlüğü, eğitim ve
sağlık gibi diğer konular bölgede büyük farklılıklar göstermektedir. Bölgesel
olarak bakıldığında insan hakları problemlerinin genellikle bir ülkeye özgü
olmadığı ve her ülkenin kendine özgü ekonomisi, etnik yapısı, coğrafyası,
siyasi tarihi ve toplumsal yapısı gibi o ülkedeki dinamiklerin insan haklarının
statüsüne etki ettiği görülmektedir (Sharom vd 2015: 77).
63
Tablo 1. Kaynak: (Sharom vd 2015: 77).
Ülke
Özgürlük
Sıralaması
(Freedom
House’a
göre)
İnsani
Kalkınma
İndeksi
(2014 BM
Kalkınma
İndeksine
göre)
Basın Özgürlüğü
Sıralaması (Sınır
Tanımayan
Gazeteciler 2014
Basın Özgürlüğü
sıralamasına
göre)
Bağlı
Oldukları
İnsan Hakları
Sözleşmeleri
Sayısı
Brunei
Özgür değil
Çok yüksek
Zor
3/22
Kamboçya
Özgür değil
Orta
Zor
11/22
Doğu
Timor
Kısmi özgür
Orta
Tatmin edici
11/22
Endonezya
Kısmi özgür
Orta
Zor
11/22
Laos
Özgür değil
Orta
Çok ciddi
9/22
Malezya
Kısmi özgür
Yüksek
Zor
5/22
Myanmar
Özgür değil
Düşük
Zor
4/22
Filipinler
Kısmi özgür
Orta
Zor
14/22
Singapur
Kısmi özgür
Çok yüksek
Zor
3/22
Tayland
Kısmi özgür
Yüksek
Zor
11/22
Vietnam
Özgür değil
Orta
Çok ciddi
7/22
Güneydoğu Asya’da insan hakları ihlallerine genellikle madun sınıflar
maruz kalmaktadır. Bu noktada Ranajit Guha’nın Hindistan ve Güney Asya
için tanımladığı madun sınıflar tipolojisi Güneydoğu Asya için geçerlidir. Bu
noktada madunlar sınıfsal olarak alt sınıflarda olanları, kast sistemindeki en
alt sınıf olan Dalitleri, toplumsal cinsiyet olarak marjinalize edilmiş grupları,
dilsel, kültürel ve ırksal olarak bastırılmış olanları ve resmî olarak dışlanan
grupları ifade etmektedir (Guha 1982). “Madun” kavramı ilk olarak İtalyan
siyaset bilimci Antonio Gramsci tarafından tanımlanmıştır. Gramsci’ye göre
“madun” daha düşük bir pozisyonda olan, ikincil, tali ve önemsiz olandır.
Ciddi bir Hinduizm ve Budizm etkisi altında olan Güneydoğu Asya’da da
“madun” olarak tanımlayabileceğimiz göçmenler, azınlıklar, LGBTQ üyeleri
sürekli olarak insan hakları ihlallerine maruz kalmaktadırlar. Bu noktada bu
grupların sahip oldukları haklar ve işleyiş oldukça önemli bir konumdadır.
64
Güneydoğu Asya’da Göçmen İşçilerin Durumu
Güneydoğu Asya, göçmen işçiler açısından dünyanın en yoğun nüfuslu
bölgelerinden birini oluşturmaktadır. Özellikle 1970 ve 1980’lerde bölge
ülkelerinden genel göç eğilimi Körfez ülkelerine doğru olurken 1990’lardan
itibaren uluslararası göçlerin çoğunluğunu bölge içerisindeki göçler
oluşturmaya başlamıştır (Reza vd 2018). ASEAN ülkeleri arasındaki göç
miktarı 1990’da 1,9 milyon iken 2015’de 6,9 milyonu geçmiştir (UN DESA
2015). Özellikle 2000 sonrasında Güney Asya olarak bilinen Hindistan,
Pakistan, Bangladeş, Nepal bölgesinden ciddi bir şekilde yine bölgeye doğru
göç akışları yaşanmaktadır. Özetle Güneydoğu Asya Bölgesi dünyadaki en
aktif göç akışlarının yaşandığı noktalardan birini oluşturur.
Güneydoğu Asya ülkelerinin 1980’lerden sonraki ihracata dayalı büyüme
stratejisi göçmen işçilere ihtiyacı artırmıştır. Özellikle Güneydoğu Asya’daki
ekonomik olarak görece az gelişmiş ülkelerden nispeten daha gelişmiş
ülkelere doğru göç hareketleri yaşanmıştır (Kaur 2004). Bu bağlamda bölgede
en önemli göç veren ülkeleri Endonezya, Filipinler, Myanmar, Vietnam ve
Kamboçya oluştururken en çok göç alan ülkeler de Malezya, Singapur ve
Tayland’dır (Yue 2008). Bu göç akışlarındaki göçmenler için en önemli çekici
faktörlerin başında hedef ülkelerdeki işçi maaşları gelmektedir (Hugo 2004).
Ayrıca coğrafi olarak sınırların fazlasıyla gözenekli ve geçirgen olması, sınır
kontrollerinin oldukça zayıf durumda olması ve insan hareketliliğinin bölgede
tarihsel ve sosyolojik olarak köklü bir yapıda olması bölgedeki sürekli göç
akışlarını hızlandıran temel unsurları oluşturmaktadır. Bölgedeki göç
hareketlerinin en önemli özelliklerinden biri, bunların çoğunun düzensiz
olmasıdır. Özellikle Malezya’nın Borneo Adası’ndaki Sabah Eyaleti, coğrafi
olarak Filipinler’deki çatışma bölgelerine olan yakınlığı ve tarihsel bağlarıyla
Endonezya ile olan sınırlarının da geçirgen ve kontrol etmesi zor yapısıyla
önemli bir düzensiz göç istasyonu durumundadır. Sidney Jones’a (2000) göre
Meksika-Amerika sınırından sonra dünyadaki en fazla düzensiz göçmen akışı
bu bölgede yaşanmaktadır.
Bölgede göç, sürekli olarak büyüyen bir fenomen olmasına rağmen
göçmenlere yönelik yönetimsellik ve hukuki düzenlemeler aynı seviyede
gelişmemektedir. Göçmenler temel insan haklarına erişimde ve uygulamada
pek çok önemli sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Bu haliyle Güneydoğu
Asya’daki göçmen işçiler bulundukları toplumlarda en savunmasız ve
marjinalleştirilmiş grubu oluşturmaktadır (De Barry 1998). Göçmen işçilerle
ilgili düzenlemeler genellikle devletler arasındaki ikili mutabakat paktlarıyla
(Memorandum for Understandings) sağlanmaktadır. Ancak bu düzenlemeler
65
oldukça yetersiz ve sınırlıdır. Bu paktların temel işlevleri göçmenlerin işe
koyulma süreçlerini düzenlemektir (Olivier 2018).
Ayrıca, göçmen işçilerle ilgili diğer uluslararası ve bölgesel anlaşmalar
açısından Güneydoğu Asya bölgesinde insan hakları standartları önemli
ölçüde zayıftır. Göçmen işçilerin sosyal güvenliğine ilişkin temel normları
içeren Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) anlaşmaları çoğu ASEAN ülkesi
tarafından imzalanmamıştır. 1949 tarihli Çalışma İçin Göç Sözleşmesi
(Revize) (No. 97), 1975 tarihli Göçmen İşçiler Sözleşmesi (Ek Hükümler)
(No. 143), 1925 tarihli Eşit Muamele (Kaza Tazminatı) Sözleşmesi (No. 19),
1997 tarihli Özel İstihdam Büroları Sözleşmesi (No. 181), 2011 tarihli Ev
İşçileri Sözleşmesi (No. 189) gibi göçmen işçi haklarını düzenleyen temel
uluslararası çerçevelerden Singapur, Malezya ve Tayland, yalnızca Eşit
Muamele Eşitliği (Kaza Tazminatı) Sözleşmesi’ni yürürlüğe koymuşlardır
(ILO NORMLEX 2018). Bu durum, göçmen işçilere yönelik bölgedeki
uluslararası hukuk ve iş birliğinin zayıflığını göstermektedir. Ayrıca
Güneydoğu Asya’da göçmenler için hedef olan ülkelerin hiçbiri, dokuz temel
evrensel insan hakları sözleşmesinden biri olan Göçmen İşçilerin ve Aile
Üyelerinin Haklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme’ye taraf
değildir (UN 2020).
ASEAN üyesi ülkeler, göçmen işçilerin haklarının korunması ve
geliştirilmesine ilişkin bildirgeyi 2007’de imzaladılar. Bu bildirge, göçmen
işçilerin sağlık hizmetlerine erişimini iyileştirdi. 2003 yılında yürürlüğe giren
Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına İlişkin
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, sağlık hakları da dâhil olmak üzere göç ve
insan haklarına ilişkin en kapsamlı uluslararası sözleşmedir. Singapur bu
sözleşmeye taraftır ancak Tayland ve Malezya taraf değildir. Tayland, göçmen
işçiler için iş güvenliğinin yanı sıra sağlık hizmetlerine ve hizmetlerine eşit
erişimi teşvik etmek için 2011 yılında Dakka Deklarasyonu’nu kabul etti.
Ayrıca göçmen işçilerle ilgili diğer uluslararası ve bölgesel belgeler açısından
Güneydoğu Asya Bölgesi’nde insan hakları standartları önemli ölçüde
zayıftır. Bu durum göçmenler açısından bölgedeki zayıf uluslararası
yönetişime işaret etmektedir. Güneydoğu Asya’daki göçmen kabul eden
ülkelerden hiçbiri, tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının
Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme olan göçmen işçilerle ilgili
uluslararası sözleşmeyi imzalamadı (Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek
Komiserliği Ofisi 2020). ASEAN ülkelerinde göçmen işçiler için sosyal
güvenliğe erişimde birçok engel vardır. Öte yandan kayıtlı göçmen işçilerin
ev sahibi ülkelerde sınırlı dahi olsa hakları vardır, düzensiz göçmen işçilerin
66
ev sahibi ülkelerde hiçbir hakkı yoktur ve bu durum onların daha savunmasız
ve istismar edilebilir olmalarına neden olmuştur (Tamagno 2008).
Singapur, Malezya ve Tayland, benzer göçmenlik politikalarına sahip
olsa da coğrafya, ekonomik büyüklük ve sosyal koruma sistemlerinden
kaynaklanan büyük farklılıklar vardır. Göçmenlerle ilgili insan hakları
ihlalleri bu farklılıklara göre ülkeden ülkeye değişmektedir.
Ancak genel olarak göçmen işçilerin bölgedeki en yaygın problemleri
ortaktır. Bu problemler kısaca, işe girme sürecinde aracı kurumlardan
kaynaklanan problemler ve istismarlar, özellikle ev bakım işlerinde çalışan
göçmenlerin maaşlarına ipotek koyulması ve borç esareti, pasaport saklama,
ödemeler ve iş uygulamaları ile ilgili sözleşme ihlalleri, fiziksel ve cinsel
şiddet tehditleri, iş yerinde kötü sağlık ve güvenlik uygulamaları, iş yeri
kazaları mağdurları için sigorta ve tazminat eksikliği, yeterli sağlık ve barınma
imkânlarının olmaması, sosyal güvenlik mekanizmalarının eksikliği, açık ve
uygulanabilir bir hak mekanizmasının olmaması, sosyal altüst oluş ve
göçmenlere yönelik yabancı düşmanlığıdır (Migrant Workers Right to
Redress Coalition 2019).
Bu noktada göçmenlerin karşı karşıya kaldıkları problemlere karşı insan
hakları temelli yaklaşım oldukça önem arz etmektedir. İnsan hakları temelli
yaklaşım, tüm insanlara uygulanması gereken temel insan haklarını tanımlar.
“İnsan hakları temelli yaklaşım, en çok marjinalleştirilen, dışlanan veya
ayrımcılığa uğrayanlara odaklanır. Bu, müdahalelerin nüfusun en marjinal
kesimlerine ulaşmasını sağlamak için genellikle cinsiyet normlarının, farklı
ayrımcılık biçimlerinin ve güç dengesizliklerinin analizini gerektirir.” (UN
FPA 2020).
Genel olarak Güneydoğu Asya’daki göçmen işçiler ihtiyaç odaklı bir
yönetim anlayışıyla yönetilmektedir. Bu durum göçmenler işçilerin daha fazla
sömürülmelerine ve insan hakları ihlallerine maruz kalmalarına neden
olmaktadır. Koronavirüs salgını, zaten sorunlu olan temel insan hakları
sorunlarını daha da ağırlaştırmıştır. Bu süreçte en savunmasız ve en çok
etkilenen grup olan göçmenlere yönelik insan hakları ihlallerinin sayısı
artmıştır (CIVICUS 2020). Koronavirüs pandemisi süreci boyunca devletlerin
göçmen işçilere karşı uyguladığı insan hakları ihlalleri daha belirgin hâle
gelmiştir. Göçmenler, marjinal gruplar olarak kolayca tutuklanabilir, sınır dışı
edilebilir veya disipline edilebilir hâle gelmiş ve kırılganlıkları daha da
artmıştır (SUHAKAM 2020). Öte yandan pandemi Güneydoğu Asya’daki
insan hakları mekanizmalarının zayıflığını bir kez daha gözler önüne
67
sermiştir: Koronavirüs döneminde devletler pek çok insan hakları ihlallerinde
bulunmuştur (Hooi 2020). Otoriterleşme eğilimi güçlenmiş, askerler özellikle
karantinaların sürdürülebilmesi için çok ciddi bir rol oynamıştır. Binlerce kişi
karantina kurallarına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alınmıştır. Bu ve
benzeri otoriterleşme eğilimleri daha da artmış ve göçmenler büyük
problemlerle karşı karşıya kalmışlardır.
Singapur’da yurtlarda yaşayan göçmen işçiler, koronavirüs ile
mücadelede en savunmasız grup oldular. Singapur’da pandemiden önce de
göçmen işçiler toplumdan izole edilmiş şekilde yalnızca kendilerine belirtilen
alan içerisinde yaşamaya zorlanmaktaydı (Goh 2019). Zorunlu olarak
yurtlarda konaklayan 200 binden fazla göçmen işçi, pandeminin yurtlarda da
görülmeye başlamasıyla birlikte tam bir tecrit içerisinde kaldılar (Asia News
2020). Ardından hükûmet yurtları kapattı ve göçmen işçileri aralarındaki
etkileşimi azaltabilecekleri farklı yerlere yerleştirdi (Sim, 2020). Singapur
vatandaşları arasında enfekte olmuş vaka sayısı çok düşükken yurtlardaki
göçmenler arasında vaka sayısı çok yüksek seyretti. Öyle ki yurtlarda kalan
göçmen işçiler, Singapur nüfusunun yaklaşık yüzde 4’ünü oluşturmasına
rağmen Singapur’daki tüm vakaların yüzde 90’ı yurtlarda kalan göçmen
işçiler arasındaydı (Ministry of Health Singapore 2020). Bu durum
göçmenlere uygulanan ayrımcı uygulamaları ortaya koymaktadır.
Tayland’da birçok göçmen işçi karantina sürecinde işini kaybetti.
Tayland hükûmeti düzensiz göçmen işçilerin memleketlerine dönmesine izin
verdi ancak pek çok göçmen gözetim merkezlerine atılmaktan korktuğu için
geri dönemedi. Özellikle göçmen işçilerin ülkelerine geri gönderilmesi
üretimin durmasına neden oldu. Hükûmet, bu sefer göçmen işçilerin
Tayland’a dönüşüne izin verdi ancak göçmen işçilerin yeniden kabul süreci
ve zorunlu karantina Tayland’da bazı insan hakları ihlallerine de yol açtı
(Human Rights Working Group 2020). Tayland’da koronavirüs döneminde
göçmen işçiler sıklıkla ödenmeyen çalışma ücretlerinden ve sağlıksız iş
koşullarından şikâyetçi oldular. Sosyal hayat içerisinde, temiz suya ve
maskeye erişimde birçok sorunla karşılaştılar. Sosyal güvenlik mekanizmaları
pandemi döneminde çalışmadığı için aktif şikâyet mekanizmalarına da
başvuramadılar. Ayrıca sağlık hizmetlerine erişimde sıkıntı yaşadılar (Teves
ve Candelerio 2020).
Malezya’da göçmen işçiler pandemi döneminde pek çok insan hakları
ihlaline maruz kaldılar. Malezya hükûmeti pandemiyi özellikle düzensiz
göçmenleri gözaltına alıp geri göndermek için bir fırsat olarak gördü. Malezya
Resmî İnsan Hakları Komisyonu, göçmenlerin tutuklanmayacağı
68
açıklamasına rağmen pek çok tutuklama ve insan hakları ihlali yapıldığını
kaydetti (SUHAKAM 2020). Bu konuda yapılan basın açıklamasında
tutuklamaların bir an önce sona ermesi gerektiği belirtildi. İnsan Hakları
Komisyonu üyeleri, göçmenlerin koronavirüs sürecinde gözaltına alınmasının
hem göçmenler hem de halk sağlığı için tehlikeli olduğunu, yapılması gereken
asıl işin göçmenlerin sağlığının korunması olduğunu ifade etti (Joseph 2020).
Bundan sonra Malezya hükûmeti, göçmen işçilerin COVID-19 test
maliyetlerinin ödenmesinden kimin sorumlu olacağı konusundaki kararlarını
birkaç kez değiştirdi, son olarak yalnızca Sosyal Güvenlik Kurumu’na katkıda
bulunan göçmen işçilerin test masraflarını karşılayacağını açıkladı (Bedi ve
Anis 2020).
Hükûmet, salgının ekonomi ve Malezyalı işçiler üzerindeki olumsuz
etkilerini önlemek için teşvik tedbirleri açıkladı. Ancak bu önlemler göçmen
işçileri kapsamadı (Sandasanamy vd 2020). Malezya’da hem düzenli hem de
düzensiz göçmen işçiler, çoğu sektörde günlük yevmiyeli işlerde çalışmaları
nedeniyle ekonomik olarak en kırılgan gruplar arasında yer aldı. Bu nedenle
birçoğu yiyecek ve barınma desteğine ihtiyaç duydu. Malezya İnsan
Kaynakları Bakanlığı ise bu süreçte işverenlerin çalışanlarını işten çıkarmaları
gerekiyorsa, önce yabancı işçileri işten çıkarmalarını önerdi (The Star 2020).
Öte yandan pandemi süresince hiç ara vermeden çalışmak durumunda olan
tıbbi eldiven ve maske üretim merkezlerinde çoğu göçmen işçi zor şartlar
altında, sosyal mesafe önemsenmeden çalışmak zorunda bırakıldı. Çalışma
saatleri, sağlık ve iş güvenliği ile ilgili ülke çapında alınan kuralların hiçbiri
göçmenlere yönelik olarak uygulanmadı. Bu durum pek çok göçmenin salgın
hastalıkla karşı karşıya kalmasıyla ya da yaşamını yitirmesiyle sonuçlandı
(Ratcliffe 2020).
COVID-19 eşitsizliklerin, yoksulluğun, kırılganlıkların ve sosyal
güvenliğin önemini ön plana çıkardı. Ölüm tehdidi karşısında, göçmen veya
vatandaş farkı bulunmamakta ve tüm insanlık ailesi mutlak eşitliğe
ulaşmaktadır. Şehirde yaşayan herkes potansiyel bir virüs taşıyıcısıdır ve
aslında bu, ortak yaşam alanlarının ortak çıkarlar gözetilerek inşa edilmesi
gerektiğini göstermektedir. Bu inşa sürecinde insan merkezli politika ve
yaklaşımlar uygulanmalıdır. Koronavirüs özellikle evde kalamayan, gündelik
işler yapan ve sosyal mesafeye uyamayan gruplar için daha tehlikeli hâle
gelirken bu durum insan odaklı politikaların ne kadar önemli olduğunu
gösteriyor. Bu noktada COVID-19, gerçek anlamda özgür olabilmek için tüm
insanların haklarını savunmanının değerini bir kez daha gösteriyor ve herkes
için insancıl yaşam koşulları mücadelesini sürdürmenin ve özneleşme
süreçlerinin önemini hatırlatıyor.
69
Malezya’daki İnsan Hakları Problemleri
Malezya’daki insan hakları problemlerinin temeli 1960’ta yasalaşan İç
Güvenlik Yasası’na dayanmaktadır (Cumaraswamy 2019). Başbakan
Mahathir bu yasayı otoriterleşmenin güç kazanmasıyla sıkça kullanmıştır.
Özellikle 27 Ekim 1987 de yapılan Lalang Operasyonu’yla beraber 119
Malezyalı muhalif siyasetçi, entelektüel ve siyasal aktivist gözaltına alınmış
ve tutuklanmıştır. Bu olayın ardından birçok sivil toplum örgütü bu
operasyonu ve hukuk dışı eylemleri eleştirmiş ve sivil toplum içerisinde anti
iç güvenlik yasası kampanyası başlatılmıştır (Soong 2019:1). Bu kampanyayla
birlikte Malezya sivil toplumunda önemli muhalif sesler yükselmiş, Malezya
sivil toplumu örgütlenmeye başlamıştır. Bu sivil toplum Malezya’da ulusal
insan hakları komisyonunun kurulması, demokrasi, insan hakları ve barışı
önceleyen koalisyonların kurulması, yıllık insan hakları raporlamalarının
yapılması, ifade özgürlüğü ve siyasal reformların savunulması, BM ile
evrensel periyodik insan hakları raporlamasının yapılması, uluslararası insan
hakları dernekleriyle dayanışma gibi önemli işlevleri yerine getirmiştir
(Soong 2019: 2-11). SUARAM raporuna (2022) göre Malezya’da en sık
görülen insan hakları ihlalleri adil yargılanma hakkı, adalete erişim hakkı,
ifade özgürlüğü, toplantı ve protesto hakkı, özgür ve adil seçimlerin icrası,
göçmenler, toplumsal cinsiyet grupları ve idamla ilgilidir.
SUARAM’ın yıllık raporlarına göre Malezya’da son 25 yılda en çok şu
sivil ve siyasal hakları, mülteci hakları, iç güvenlik yasasından kaynaklanan
konularda insan hakları ihlalleri gerçekleşti. Özellikle iç güvenlik yasası,
kraliyet haklarına zarar vermekten Şii pratiklerle Müslümanların birliğine
zarar vermeye, yüksek mahkeme kararlarına uymamaktan dinî liderleri
rehabilite etmeye gibi birçok farklı konularda devreye girmiştir (Soong 2019:
160-168).
Malezya’da en sık insan hakları ihlallerine maruz kalan gruplar madun
gruplardır. Malezya’da bu grupları kırsalda yaşayan Orang Asliler (yerli halk),
LGBTQ grupları ve göçmen işçiler oluşturmaktadır. Malezya yasalarına göre
eşcinsel ilişki suç kabul edilmektedir (Malezya Barosu 2012,
https://web.archive.org/web/20120305164714/http://www.malaysianbar.org.
my/general_opinions/comments/rethinking_malaysias_sodomy_laws.html
31 Mayıs 2023’te erişildi). LGBTQ grupları Malezya’da zaman zaman parti
liderleri tarafından medyada hedef gösterilmektedir.
Malezya’daki göçmen işçilerin en yaygın sorunlarını işe alma
sürecindeki usulsüzlükler, genellikle borç esaretine yol açan yüksek iş bulma
70
ajansı ücretleri, göçmenlerin işverenler tarafından pasaportlarına el koyulması
ve saklanması, ödemeler ilgili sözleşme ihlalleri ve diğer suistimaller,
işverenlerin güçlü konumundan kaynaklanan tehditler ve fiziksel ve cinsel
şiddet olayları, iş yerinde kötü sağlık ve güvenlik uygulamaları, iş kazası veya
felaket mağdurları için sigorta ve tazminat eksikliği, yeterli sağlık ve barınma
hizmetlerinin olmaması, sosyal güvence eksikliği, tazminat için açık ve
uygulanabilir herhangi bir hakkın olmaması, sosyal altüst olma, sosyal
bölünmeler ve şiddetle ilgili sorunlar ve muhtemelen yabancı düşmanlığından
kaynaklanan problemler oluşturmaktadır (Migrant Workers Right to Redress
Coalition 2019). Malezya’da mültecilerin hukuki statüsü de zaman zaman
tartışmalara neden olmaktadır. 1951 Mültecilerin Durumuna İlişkin Birleşmiş
Milletler Sözleşmesi’ne ve 1966 ek protokollerine taraf olmayan Malezya’da
mülteci statüsü Malezya hükûmeti tarafından dinsel öncelik gözetilerek
verilmektedir. Bölgedeki çatışma potansiyeli yüksek olduğu için olası mülteci
akınlarını engelleyebilmek adına mültecilere geniş haklar verilmediği ifade
edilmektedir (Al Jazeera 2022 https://www.aljazeera.com/news/2022/4/22/ unrefugee-agency-shocked-at-rohingya-deaths-in-malaysia-escape 01 Haziran
2023’te erişildi).
Sabah ve Sarawak’taki Orang Asli (yerli halk) grupları yaşadıkları
coğrafi konum nedeniyle merkezî hükûmetten uzakta bulunmaktadır ve
birçoğu bölgesel hükûmetin sağladığı imkânlardan faydalanamamaktadır.
Ayrıca gayrimüslim Orang Asliler birçok ayrımcılığa maruz kaldıklarını ifade
etmektedirler (Soong 2019).
Genel olarak Malezya’daki insan hakları durumunu değerlendirdiğimizde
Malezya’nın çok etnikli, çok kültürlü ve çok dinli bir yapıya sahip olmasına
rağmen hükûmetlerin tüm Malezya halklarına göreceli olarak adil ve eşit bir
tutumda olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle insan hakları kazanımlarının uzun
erimli bir mücadele sonrası kazanıldığı göz önünde bulundurularak
Malezya’nın insan hakları konusunda 65 senede önemli bir gelişim katettiği
söylenebilir. Malezya’daki kurumsallaşmış ahbap-çavuş kapitalizmine ve
otoriter yönetimine rağmen Malezya orta sınıfı ve halkları daha fazla
demokrasi ve temel insan hakları talebinde bulunmaktadır. Bu durum,
Malezya’daki insan haklarının gelişimi için ümit vericidir.
71
KAYNAKÇA
Al Jazeera (2022) (https://www.aljazeera.com/news/2022/4/22/un-refugee-agencyshocked-at-rohingya-deaths-in-malaysia-escape 01 Haziran 2023’te erişildi).
Ali, Syed Husin (2018). A People’s History of Malaysia. Kuala Lumpur: SIRD
Publication.
Ananta, Aris & Ariffin, Evi Nurvidya (2004). International Migration in Southeast
Asia. Singapore: ISEAS Publication.
Asia News (2020, October 4th). New viral bomb in Singapore among 200,000 foreign
workers at risk of coronavirus. (http://www.asianews.it/news-en/New-viralbomb-in-Singapore-among-200,000-foreign-workers-at-risk-of-coronavirus49798.html, 24 Aralık 2020’de erişildi).
Bedi, Rashvhinjeet & Anis, Nik (2020, May 5th ). COVID-19 screening: SOCSO
coverage for foreign workers who contribute to the organization. The Star.
(https://www.thestar.com.my/news/nation/2020/05/05/covid-19-screening-socsocoverage-for-foreign-workers-who-contribute-to-organisation,
25
Haziran
2020’de erişildi).
BM
Arşivi (1948-1949) (https://web.archive.org/web/20130927221000/http://
unyearbook.un.org/1948-49YUN/1948-49_P1_CH5.pdf, 31 Mayıs 2023’te
erişildi).
Cressey, George (1963). Asia’s Lands and Peoples (Third Edition). New York:
McGrew Hill.
CIVICUS (2020). Migrants are amongst the first to be victimised and discriminated
during the pandemic. CIVICUS. (https://www.civicus.org/index.php/mediaresources/news/interviews/4389-malaysia-migrants-are-amongst-the-first-tobe-victimised-and-discriminated-during-the-pandemic, 5 Haziran 2020’de
erişildi).
De Barry, Theodore (1998). Asian Values and Human Rights: A Confucian
Communitarian Perspective. Cambridge: Harvard University Press.
Duxbury, Alison (2011). The Participation of States in International Organisations:
The Role of Human Rights and Democracy. Cambridge: Cambridge University
Press.
Goh, Daniel P. S. (2019). Super-Diversity and the Bio-Politics of Migrant Worker
Exclusion in Singapore. Identities, 26 (3), 356-373.
Gomez, James & Ramcharan, Robin (2018). The Universal Periodic Review of
Southeast Asia: A Regional Mapping, in the The Universal Periodic Review
of Southeast Asia Civil Society Perspectives. Petaling Jaya: SIRD Publication.
72
Guha, Ranajit (1982) “On Some Aspects of the Historiography of Colonial India.”
Postcolonialisms: An Anthology of Cultural Theory and Criticism: 403-409.
Gramsci, Antonio (1978) Selections From Political Writings (1921-1926),
Southhampton: The Camelot Press.
Hooi, Khoo Ying (2015). National Human Rights Institutions in Southeast Asia:
Potential and Challenges. Malaysian Journal of International Relations, 3 (1),
159-164.
Hooi, Khoo Ying (2020). RCAPS Seminar: Politics and International Relations in
Southeast Asia amid the COVID-19 Pandemic. Ritsumeikan Asia Pacific
University, Webinar, 17 June 2020.
Hugo, Graeme (2004). Migration in Southeast Asia since World War II. A. Ananta &
E. N. Arifin (Ed). International Migration in Southeast Asia. Singapore: ISEAS
Publisher.
Human Rights Working Group (2020). Repression and Resilience: COVID-19
Response Measures and Migrant Workers’ Rights in Major East and Southeast
Asian Destinations. Jakarta: Human Rights Working Group.
Joseph, Jerald (2020). Migrant Workers: Protection, Not Detention.
(https://www.bfm.my/podcast/evening-edition/evening-edition/migrantworkers-protection-not-detention-#.XrEB_KXxFZY.twitter 5 Mayıs 2020’de
erişildi).
ILO NORMLEX. (2018) Information System on International Labour Standards.
ILO. (http://www.ilo.org/dyn/normlex/en/f?p=NORMLEXPUB:10013:::NO:
10013:P10013_DISPLAY_BY,P10013_CONVENTION_TYPE_CODE:3,G,
29 Eylül 2020’de erişildi).
Kaur, Amarjit (2004). Wage Labour in Southeast Asia Since 1840: Globalization, The
International Division of Labour, and Labour Transformations. New York:
Palgrave Macmillan.
Kaur, Amarjit (2010). Labour migration in Southeast Asia: migration policies, labour
exploitation and Regulation. Journal of the Asia Pacific Economy, 15 (1), 6-19.
King, Victor (2008). The Sociology of Southeast Asia. Singapore: NUS University
Press.
Malezya Barosu 2012, (https://web.archive.org/web/20120305164714/http://www.
malaysianbar.org.my/general_opinions/comments/rethinking_malaysias_sodo
my_laws.html 31 Mayıs 2023’te erişildi.)
Martin, Celine (2020). National Human Rights Institutions in Southeast Asian States:
The Necessary Foundation for an Efficient ASEAN Intergovernmental
Commission on Human Rights. J. Gomez ve R. Ramcharan (Ed.), National
73
Human Rights Institutions in Southeast Asia içinde (s. 37-38). Petaling Jaya:
Palgrave Macmillan.
Migrant Workers Right to Redress Coalition (2019). Towards a Comprehensive
National Policy on Labour Migration For Malaysia. (http://nsinitiative.net/wpcontent/uploads/2019/11/Comprehensive-National-Policy-on-Labour-Migrationv032019.pdf ,30 Aralık 2020’de erişildi).
Ministry of Health Singapore (2020). Measures to Contain the Covid-19 Outbreak in
Migrant Worker Dormitories, 14 December 2020. (https://www.moh.gov.sg/
news-highlights/details/measures-to-contain-the-covid-19-outbreak-in-migrantworker-dormitories, 30 Aralık 2020’de erişildi).
Mulder, Niels (2000). Inside Southeast Asia, Religion Everyday Life Cultural Change
(First Edition). Bangkok: Silkworm Books.
Olivier, Marcus (2018). Social Protection for Migrant Workers in ASEAN:
Developments, Challenges, and Prospects. Thailand: ILO Publication.
Owen, Norman (2010) The Emergence of modern Southeast Asia: A new history.
Singapore: NUS Press.
United Nations Department of Economic and Social Affairs (2015). Trends in
international migrant stock: The 2015 revision. (http://www.un.org/en/
development/desa/population/migration/data/estimates2/data/UN_MigrantStoc
kTotal_2015.xlsx, 30 Aralık 2020’de erişildi).
United Nations Population Fund (2020). The Human Rights-Based Approach.
(https://www.unfpa.org/human-rights-based-approach, 29 Eylül 2020’de
erişildi).
United Nations Human Rights Office of the High Commissioner (2020). UN Treaty
Body Database. (https://tbinternet.ohchr.org/_layouts/15/TreatyBodyExternal/
Treaty.aspx?CountryID=105&Lang=EN, 29 Eylül 2020’de erişildi).
Reza, Mohsen, Thirunaukarasu, Subramaniam & Islam, Rezaul (2018). Economic and
Social Well-Being of Asian Labour Migrants: A Literature Review. Social
Indicators Research: An International and Interdisciplinary Journal for Qualityof-Life Measurement, 141 (3),1245-1264.
Retcliffe, Robert (2020). Migrant worker at Malaysian medical glove manufacturer
dies of Covid-19. The Guardian. (https://www.theguardian.com/world/2020/
dec/14/worker-in-malaysian-medical-glove-factory-dies-of-covid-19-top-glove
16 Haziran 2021’de erişildi).
Sandanasamy, Florida & Paavilainen, Marja & Baruah, Nilim (2020). The COVID19: Impact on migrant workers and country response in Malaysia. International
Labour Organization Regional Office for Asia and Pacific, 8 May 2020.
74
SarDasai, Damodar (1997). Southeast Asia, Past and Present (Fourth Edition).
Colorado: WestWiew Press.
Sharom, Azmi & Purnama, Hadi Rahmat & Mullen, Matthew & Asuncion, Melizel
& Hayes, Michael (2015) An Introduction to Human Rights in Southeast Asia
(First Edition) Thailand: Creative Commons.
Sim, Dewey (2020). Coronavirus: Singapore sees highest daily spike in cases amid
spread in migrant worker dormitories. South China Morning Post.
(https://www.scmp.com/week-asia/health-environment/article/3079280/
coronavirus-singapore-sees-highest-daily-spike-cases, 24 Haziran 2020’de
erişildi).
SUARAM (2022) Malaysia Human Rights Report 2022. https://9276d4dd-287e4464-bafb- a43a3fe21d36.filesusr.com/ugd/359d16_652d7c44f55841689970
f68f0d83debd.pdf, 31 Mayıs 2023’te erişildi).
SUHAKAM (2020). Suhakam Urges Authorities to Cease Arrest of Undocumented
Migrants during Covid-19 Crisis, Press Statement No. 15 of 2020.
(https://www.suhakam.org.my/press-statement-no-15-of-2020-suhakam-urgesauthorities-to-cease-arrest-of-undocumented-migrants-during-covid-19-crisis/,
5 Mayıs 2020’de erişildi).
Tamagno, Edward (2008). “Strengthening Social Protection for ASEAN Migrant
Workers through Social Security Agreements”. Bangkok: ILO.
The Star (2020, March 20). Human Resources Ministry releases FAQ during MCO
period. (https://www.thestar.com.my/news/nation/2020/03/20/human-resources
-ministry-releases-faq-during- mco-period 27 Haziran 2020’de erişildi).
Teves, Ma Josephine & Candelario, Sarah Grace (2020). Mekong Migrant Workers
in Thailand: Pursuit of Rights- based Approach in Addressing COVID-19
Impacts, Shape Sea Covid-19 Op-Ed.
Yue, Chia Siow (2008). Demographic Change and International Labour Mobility in
Southeast Asia- Issues, Policies and Implications for Cooperation. G. Hugo & S.
Young (Ed.), Labour Mobility in the Asia-Pacific Region. Singapore: ISEAS
Publication.
75
MALEZYA’DA YÜKSELEN İSLAMİLEŞME:
DÂRU’L-ERKÂM ÖRNEĞİ
Yunus ŞİMŞEK
Giriş
1970’li yıllarda dünyanın farklı bölgelerinde hem yerel hem de küresel
gelişmelerin etkisiyle İslami hareketlerin yükselişi gözlemlenmiş ve kısa süre
içeresinde siyasetten ekonomiye toplumsal alanın her yerinde İslami
söylemler, semboller, fikirler ve kurumlar yeniden görünürlük kazanmıştır.
Özellikle yeni ulus devletler içerisinde modernleşmenin getirmiş olduğu
birtakım yeni sorunsallar, hızlı kentleşmenin yaratmış olduğu kitlesel yer
değişimi ve ortaya çıkan kimlik ihtiyacı bu İslamileşme sürecini daha da
tetiklemiştir. Bu yeniden İslamileşme fenomenin önemli merkezlerinden biri
de Malezya olmuştur. 1970’li yılların hemen başında dakwah hareketlerinin
doğuşu ve yükselişiyle sembolleştirilen İslami yeniden uyanış Malezya’da
önemli bir dönüşüme neden olmuştur. Kelime anlamıyla Arapçada da’vet
kelimesinden gelen dakwah ifadesi propaganda yapmak, özellikle de
Müslüman olmayanları kendi dinine çağırmak anlamında kullanılmaktadır.
Ancak bu kavram Malezya özelinde temel hedef kitlesi Müslümanlar olan ve
onları hem daha iyi Müslüman olmaya çağıran hem de dinin hayatın her
alanını kapsadığını ifade eden bir anlamı vardır. Bu çağrı kısa süre içerisinde
kentli, genç ve eğitimli Malaylar arasında benimsenmiş ve İslam kendilerini
en temelde ifade ettikleri bir kimliğe dönüşmüştür (Hamid, 1998; Muzaffar,
1986; Nagata, 1984).
İslami yeniden canlanmada o dönemde ortaya çıkan Malezya Müslüman
Öğrenci Birliği (ABIM), Dâru’l-Erkâm ve Tebliğ Cemaati gibi dakwah
hareketleri hayati bir rol oynamışlardır. Diğer bir ifadeyle, bu gruplar kısa bir
süre içinde üye sayılarını, faaliyet alanlarını ve etki güçlerini hızlı bir biçimde
genişleterek bu İslamileşmenin temel aktörleri olmuşlardır. İki ana bölümden
oluşacak bu çalışma, ilk bölümde Malezya’da yükselen İslamileşmenin temel
nedenlerine cevap arayacaktır. İkinci bölümdeyse bu İslamileşme sürecinin
Doktora Öğrencisi, Malaya Üniversitesi, Sosyoloji ve Antropoloji Bölümü. ORCID: 00090001-8636-3552.
hem bir ürünü hem de onun yaygınlaşmasına katkı sağlayan ve davet
fenomenin önemli bir parçası olan Dâru’l-Erkâm hareketinin kuruluşuna,
temel felsefesine, İslam temelli alternatif gelişme anlayışına ve yasaklanma
sürecine odaklanacaktır. Bu yönüyle çalışma, 1970’lerde yükselen ve kamusal
alanda görünürlük kazanan İslamileşme süreciyle Dâru’l-Erkâm’ın 1994
yılında hükümet tarafından yasaklanmasına kadar olan süreci kapsayacaktır.
1.0 . Malezya’da Yükselen İslamileşmenin Nedenleri
İslam’ın Güneydoğu Asya Bölgesi’nde yayılması, 13. yüzyılda başlamış
ve bölgedeki yöneticilerin çeşitli sebeplerle İslam’ı benimsemeleriyle birlikte
bu süreç hız kazanmıştır. Özellikle 15. yüzyılın başlarında Malakka
Sultanlığı’nın kurulması ve kısa süre içinde sultanlığın İslam’ı benimsemesi,
Malay Yarımadası’nda İslam’ın kademeli olarak ve yerel adetlerle eklektik bir
biçimde yayılmasına katkı sağlamıştır (Andaya&Andaya 2017; Houben
2003). Modernleşmenin, kolonyal dönemde günümüz Malezyası’nın çok
kültürlü bir ortam haline gelmesinin ve yükselen etnik farkındalığın etkisiyle
İslam inşa edilen Malay kimliğinin ayrılmaz ve önemli bir parçası hâline
gelmiştir. Örneğin 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan ve yükselen Kaum
Muda (Genç Nesil) üyeleri, geri kalmışlığı ve mevcut Malay halkının
sorunlarının kaynağını, peygamberin getirdiği gerçek İslam’dan kopuş olarak
vurgulamış ve milliyetçi bir dil kullanarak İslam’ı Malay kültürüyle
sentezleyen bir söylem geliştirmişlerdir (Olivier 2020: 65).
Malay kimliğiyle bütünleşmiş İslam vurgusu, bağımsızlığa giden süreçte
hazırlanan Anayasa’da belirgin şekilde ortaya çıkmaktadır. Reid Komisyonu
tarafından oluşturulan Anayasa, bir yandan çok etnik yapılı ve çok kültürlü bir
toplumda uyumu ve seküler bir dilin benimsenmesini hedeflerken diğer
yandan Malay’a ait olanın öncelikli konumunu vurgulamıştır. Bu bağlamda,
Anayasa’nın 3. maddesi, devletin resmî dinî olarak İslam’ı vurgularken 160.
madde Malay tanımını, Malayların Müslüman olduğunu ifade ederek yapar
(Olivier 2020: 66). Bu İslam vurgusu, anayasal olarak belirtilmiş olsa da
bağımsızlık sonrası ilk yıllarda din vurgusu yönetimsel olarak sembolik ve
törensel anlamda kullanılmış ve bireyin inanç dünyasını şekillendiren bir
değer kümesi olarak algılanmıştır. Başka bir deyişle, politik ve sosyal
aktörlerin çoğunluğu günlük sosyal, ekonomik ve siyasi gelişmeleri seküler
bir dil içinde yorumlamışlardır. Bu durum 1960’ların sonlarına doğru
değişmeye başlamış ve İslam vurgusu yeniden yükselen bir eğilim olarak
ortaya çıkmıştır. 1970’lerde davet hareketlerinin etkisiyle İslam hem kamusal
alanda hem de Malay nüfusu üzerinde etkili bir fenomen hâline gelmiş ve
78
1980’lerde bu aşağıdan yükselen talebe yanıt olarak Malezya’da devlet
destekli bir İslamlaşma süreci başlamıştır.
Şüphesiz ki bu yıllarda İslamlaşma eğilimi dünya çapında bir küresel
fenomen olarak görülmüştür. Ancak her İslamlaşma hareketi, kendi sınırları
içinde meydana gelen gelişmelerden etkilenmiş ve söylemsel temelini bu
yerellik içinde şekillendirmiştir. Malezya da bu durumdan istisna değildir ve
bu dönemde ortaya çıkan İslami hareketler hem küresel hem de yerel izleri
taşımaktadır. Bu bölümde, öncelikle doğrudan İslami canlanmayı etkileyen
içsel dinamikler ve ardından bu süreci etkileyen dışsal faktörler ele alınacaktır.
1.1 . Malezya’da İslami Yeniden Uyanışı Etkileyen Yerel Dinamikler
Bağımsızlığın ilanından sonra politik elitlerin kolonyal dönemdeki
gelişme anlayışını sürdürdüğü ve bağımsızlık sonrası ilk on yılda Malay
toplumuna dair sosyoekonomik ve eğitim alanlarında önemli bir ilerleme
kaydedilemediği görülmektedir. Örneğin o dönemde prestijli olarak kabul
edilen doktorluk, mühendislik, muhasebe ve mimarlık gibi temel mesleklerin
dağılımına bakıldığında 1970 yılında bumiputera1 sadece %4,9 oranında
temsil edilirken bu oran Çinliler için %61,0 ve Hintliler için %23,2 olarak
belirlenmiştir (Mutalib 1994: 162). Aynı şekilde 1971 yılındaki ulusal
zenginlik dağılımına bakıldığında Malayların payı sadece %2,4 iken
yabancıların mülkiyet oranı %63,3 olarak belirlenmiş ve Malay olmayan
nüfus için bu oran %34,3 olarak kaydedilmiştir (Hamid 1998: 106). Aynı
zamanda 1963 yılında Çin nüfus yoğunluğuna sahip olan Singapur’un (1965
yılında ayrılmıştır) Sabah ve Sarawak ile birlikte Malaya Federasyonu’na
dâhil olması ve ülkenin Malezya Federasyonu olarak adlandırılması, Tunku
Abdul Rahman’ın etnik uyumu gözetmeyi hedefleyen politikalarıyla birlikte
bazı Malay politik aktörlerinin ve Malay halkının demografiye ve geleceğe
dair endişeleri daha da derinleşmiştir. Bu endişeler, 1969 yılında yapılan genel
seçimler sonucunda yeni bir boyuta evrilmiştir. Bu seçimde, Birleşik Malay
Milli Örgütü (UMNO) öncülüğünde ittifak iktidarı korumayı sürdürse de
önemli bir oy kaybı yaşamış ve yeni kurulan iki muhalif parti, Demokratik
1
1950’li yıllarda bağımsızlık görüşmeleri döneminde kullanılmaya başlanan kavram yerli
insanı temsil etmek üzere kullanılmıştır. Malay dilinde Bumi toprak manasına gelirken
putera evlat anlamına gelmekte ve genel anlamıyla kelime toprağın evlatlarını ifade
etmektedir. Malezya özelinde bu kavram İngiliz kolonyal döneminde bölgeye gelen Çinli ve
Hintlileri dışarıda tutarak, Malayları ve yerli toplulukları ifade etmek için kullanılır. Kavram
özellikle 1971 yılında Yeni Ekonomi Politikası’nın pek çok alanda Bumiputera için pozitif
ayrımcılık getirmesinden sonra daha fazla görünürlük kazanmıştır.
79
Aksiyon Partisi ve Hareket Partisi, dikkate değer bir oy almayı başarmışlardır
(Jones 2014: 80).
Bu gelişmelerin ve artan endişelerin bir sonucu olarak Malezya tarihinde
bir dönüm noktası olan ve toplumsal bir travma olarak anılan etnik çatışmalar
13 Mayıs 1969 tarihinde gerçekleşmiştir. Resmî rakamlara göre yaklaşık 200
kişinin hayatını kaybettiği ve yüzlerce kişinin yaralandığı bu olayın ardından
Malezya genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiş, parlamento feshedilmiş ve
Tun Rezzak liderliğinde Ulusal Operasyon Konseyi kurulmuştur (Show 2021:
216). Konsey, 1971 yılında Malayların sosyoekonomik durumunu derinden
etkileyecek olan Yeni Ekonomi Politikası’nı2 duyurmuştur. Diğer bir ifadeyle
bağımsızlıktan 1969 yılına kadar takip edilen laissez-faire ekonomi
modelinden bu tarih itibariyle kaynak dağılımın yeniden yapılandırılması için
müdahaleci ve pozitif ayrımcılığı önceleyen bir sürece geçilmiştir. Yeni
Ekonomi Politikası, seküler bir dil içinde ifade edilse de hem doğurduğu
sonuçlar hem de ülke genelinde yükselen Bumiputera, bilhassa Malay vurgusu
etnik kimliklere dair ilgiyi artırmıştır. İslam Malay kimliğinin bir parçası
olarak daha fazla öne çıkarılmış, vurgulanmış ve İslamlaşmanın önünü açan
bir süreci başlatmıştır (Hamid 1998).
Yeni Ekonomi Politikası ile ilişkili olan, Malezya’nın İslamileşmesini
etkileyen ilk gelişme hızlı kentleşmedir. Özellikle 1971 yılından sonra yeni
ekonomik politikanın sağladığı yeni ekonomik fırsatlara erişmek için büyük
bir nüfus kırsal bölgelerden şehirlere göç etmiş ve bu hızlı kentleşme 1970’ler
ve 1980’ler boyunca devam etmiştir. Örneğin sadece ilk sekiz yılda, daha önce
sadece kırsal alanlarda yaşamış Malay nüfusun yaklaşık %30’u şehirlere göç
etmiştir (Mutalib 1994: 155). Ancak bu hızlı kentleşme ve yer değiştirme bir
dizi sosyal sorunu beraberinde getirmiştir. Kırsal alanların (kampung) daha
homojen, organik ve birlik hissini destekleyen yapısı, şehrin yeni gelenlere
sunmuş olduğu daha yapay, materyalist ve bireyci yüzle karşı karşıya
gelmiştir. Başka bir deyişle, kırsal alan içinde üretilmiş ve yıllar boyunca
sürdürülen toplumsal formlar ve bağlar, yeni göç edilen şehirde bulunamamış
ya da yeni şehir ortamı yeni toplumsal bağlanma şekilleri sunmuştur, bu da
yabancılaşma ve kültürel şok hissiyatına sebep olmuştur. Bu kültürel
güvensizlik hissi, hızlı kentleşmenin ortaya çıkardığı yeni tür yoksulluk ve
dengesiz ekonomik gelişme ile birleşerek yeni bir kimlik arayışını da
2
80
13 Mayıs olaylarını takip eden süreçten sonra 1971 yılında uygulamaya koyulan Yeni
Ekonomi Politikası temelde herhangi bir etnik kimlik gözetmeksizin yoksulluğu ortadan
kaldırmayı ve sosyoekonomik yeniden yapılandırılmayı amaçlamıştır. Ancak uygulamada
Malaylara yönelik yasal pozitif ayrımcılığın uygulamaya koyulmasını sağlamıştır.
beraberinde getirmiştir. Bu sorunu aşmak için İslam önemli bir rol oynamış
ve yeni kentli orta sınıf, İslam’ı hem bir kimlik hem de modernleşmenin ve
kentleşmenin getirdiği sorunlara karşı bir tepki olarak benimsemiştir
(Muzaffar 1986). Bu yeni kimlik algısı, mekânda görünür hâle gelmiş ve kent
mekânını dönüştürmeye başlamıştır. Bu dönüşüm; yükselen söylem,
kullanılan dil, kıyafet kodları ve yeni yapılar gibi unsurlarla mekânda belirgin
hâle gelmiştir. Örneğin yeni kentleşme alanlarına kurulan suraular (küçük
mescitler), sadece günlük ibadetlerin gerçekleştirildiği mekânların ötesine
geçerek sosyal-dinî etkinliklerin düzenlendiği, dinî meselelere dair
seminerlerin yapıldığı ve en önemlisi İslam kimlik temelli dayanışma
duygusunun sağlandığı mekânlara dönüşmüştür (Soda 2014; Zaleha 1999).
Kentleşme süreciyle birlikte İslamileşmeye katkı sağlayan önemli bir
gelişme de Malay genç üniversite öğrencileri arasında yükselen İslami
vurguydu. Yeni Ekonomi Politikası, Malezya içinde ve yurt dışındaki
üniversitelerde birçok Malay öğrenciye eğitim fırsatı sunarak önemli
yenilikler getirdi. Ancak kampüs ortamlarında kırsal bölgelerden gelen
yerleşimcilerin deneyimlediği etkiler gibi öğrenciler de yabancılaşma ve
kültürel yozlaşma hissiyatını hem yerelde hem de yurtdışında yaşadılar
(Mutalib 1994: 154). Bu yabancılaşma ve yalnızlaşma hissini aşmak, kimlik
krizini çözmek ve birlik duygusu oluşturmak için çeşitli örgütlenmelere
gittiler. Aynı zamanda, kampüslerde usrahs adı verilen küçük gruplar kurarak
aynı topluluğa aidiyet duygusunu güçlendirdiler. Bununla birlikte bu
öğrenciler, Malezya’da Malezya Müslüman Öğrenci Birliği (ABIM) ve
Dâru’l-Erkâm gibi davet hareketlerinin önemli temsilcileri olan örgütlerin
büyümesinde ve faaliyet alanlarının genişlemesinde hayati bir rol oynadılar.
Mezuniyet sonrasında bu genç, eğitimli ve şehirli nüfus, bilgi ve maddi
kazanımlarını davet hareketleri ve İslamileşme çabaları için aktif bir şekilde
kullandılar (Nagata 1984). Ayrıca, özellikle yurt dışında eğitim alan
öğrenciler, orada diğer İslamileşme pratiklerini daha yakından deneyimleme
ve etkilendikleri düşünürlerin fikirlerini öğrenme fırsatı buldular. Bu dönemde
Hasan el Benna, Seyyid Kutub, Ali Şeriati ve Mevdudi gibi düşünürlerin
fikirleri, bu öğrenciler tarafından takip edilmiş ve yerel nüfusa bu öğrenciler
aracılığıyla tanıtılmıştır.
Son olarak, Malezya İslam Partisi (PAS) ve UMNO gibi siyasi aktörler
arasındaki politik rekabet ve İslami söylemdeki artış, Malezya’nın
İslamileşmesine doğrudan katkı sağlamıştır. UMNO, 1946 yılında Malay
politik elitleri tarafından kurulmuş ve kısa sürede Malay topluluğunun yeni
koruyucusu rolünü üstlenerek uzun yıllar boyunca bu konumu korumuştur.
81
UMNO, Malay kimliğinin politikleşmesi ve mobilizasyonunda önemli bir rol
oynamış ve sürekli olarak Malaylardan gelen taleplere göre kendini
şekillendirmiştir (Chandra 1979). Öte yandan PAS 1951 yılında UMNO’dan
ayrılan bir grup tarafından kurulmuş ve İslami vurgu her zaman söyleminin
önemli bir parçası olmuştur. 1960’lara gelindiğinde, Malayların yoğun olarak
yaşadığı eyaletlerden Kelantan, Kedah ve Terengganu gibi bölgelerde etkisini
artırmış ve önemli bir temsil gücü kazanmıştır (Hoffstaedter 2011).
1970’lerde UMNO’nun liderliğini yaptığı bir koalisyona yaklaşık dört yıl
katılmış olsa da 70’lerin sonlarına doğru ayrılmış ve İslamileşmenin yeniden
canlanmasıyla birlikte UMNO’nun politikalarını sekülerlik ve İslam’a uygun
olmamakla suçlamıştır. Özellikle Yusuf Rawa, Fadzil Nur, Abdul Hadi
Awang ve Nik Abdul Aziz Nik Mat gibi ulemanın parti içinde üst düzey
görevler üstlenmesiyle, bu eleştiri daha da sertleşmiştir. UMNO ise bu
eleştirilere karşı elinde bulundurduğu iktidar gücünü kullanarak, söylemsel ve
pratik açıdan kendisinin “gerçek İslam”ı temsil ettiğini gösterme yarışına
girmiştir (Noor 2003).
1.2 Dış Gelişmeler ve “Biz” Bilinci
Bu iç gelişmelerle beraber hiç şüphesiz küresel gelişmeler İslamlaşma
fenomenini Malezya özelinde daha da güçlendirmiş ve ona yeni bir boyut
kazandırmıştır. 1970’lerde yükselen ve diğer yıllarda etkisini sürdüren
İslamileşme dalgasının bir küresel fenomen olduğu göz önünde
bulundurulmalıdır. Bir yönüyle modernleşmenin ortaya çıkarmış olduğu yeni
sorunsallıklar ve meta anlatılara karşı güvenin yitirilmesi sonucunda hem
entelektüel alanda hem de pratik sahada görecelilik, çoklu gerçeklik veya
çoklu modernleşme gibi kavramlar değer kazanmıştır. Diğer yönüyle
küreselleşmenin zaman-mekânı daha da daraltan etkisi dünyanın farklı
bölgelerinde ortaya çıkan yeni fikir akımlarının yerele daha hızlı ulaşmasını
ve onu dönüştürmesine olanak sağlamıştır (Karam 2003). Bu iki olguyla
beraber batılılaşmanın yıkıcı etkisini vurgulayan ve üretilmiş olan hegemonik
söyleme karşı yeni İslam temelli söylem üretmeye çalışan farklı hareketler
farklı bölgelerde doğmuş ve bunlar birbirlerini etkilemişlerdir. Daha önce de
ifade edildiği gibi yurt dışına giden öğrenciler bu hareketlerle yakından
tanışma imkânı bulmuş ve onların fikirlerini Malezya’ya taşımışlardır. Yine
bu yıllarda pek çok çeviri faaliyetiyle önde gelen İslami hareket
düşünürlerinin kitapları yerel dile çevrilmiştir (Hamid, 1998).
Bu yıllarda davet hareketlerinin ve artan globalleşme ve haberleşme
imkânlarının da etkisiyle bilişsel anlamda meydana gelen en önemli dönüşüm
82
ümmet bilincinin artmasıydı. Malezya’da kolonyal dönemin sonunda
yükselen ve Malay milliyetçiliğiyle harmanlanmış İslami dilin aksine
1970’lerde bu İslami yeniden canlanış ümmet fikri üzerine vurgu yapmış ve
Malay toplumunu ümmetin bir parçası olarak vurgulamıştır. Bu vurgu o
yıllarda meydana gelen uluslararası gelişmelerin “biz”-ümmet ve “onlar”-batı
dünyası dili içinde yorumlanmasını beraberinde getirmiştir. Özellikle bu
yıllarda Arap-İsrail çatışmaları, İran Devrimi ve Rusya’nın Afganistan işgali
gibi olaylar bu ikilik üzerinden yorumlanmış ve dünyanın diğer bölgelerinde
Müslümanların yaşadıklarına dair bilinç artmıştır. Örneğin ABIM başkanı
olarak Enver İbrahim Rusya’nın Afganistan işgali sonrası Afgan sınırına
giderek topladıkları yardım paralarını paylaşmış ve Afgan halkının yanında
olduklarını belirtmiş, İran Devrimi sonrası İran’ı ziyaret ederek bu devrimin
önemini vurgulamıştır (Nair 2013: 79). Ayrıca İran Devrimi Malezya İslam
Partisi üzerinde ciddi etki yaratmış, özellikle Yusuf Rawa’nın partinin başına
gelmesiyle beraber ulema sınıfı partinin üst yönetim kademelerine
getirilmiştir. Bununla beraber İran molla rejiminde olduğu gibi ülkenin
yönetiminde ve mevcut sorunların aşılmasında ulemanın rolü sık sık parti
yöneticileri tarafından vurgulanmıştır. Buna ek olarak ilk modern İslam
devrimi olarak bu devrim ABIM ve PAS gibi örgütlerin söylemlerinin daha
bütünsel bir dönüşümü içeren devrimsel fikirlerle boyanmasına neden
olmuştur (Jan 2018).
Bu iç ve dış gelişmelerle birlikte Malezya’da İslamileşme önemli bir
fenomen hâline gelmiştir. İslam vurgusu ve teması, kıyafetten helal yemeğe,
eğitimden siyasete kadar her alanda daha fazla görünürlük kazanmış ve her
alanda etkili olan bir dile dönüşmüştür. Ayrıca davet hareketlerine katılım ve
bu hareketlerin faaliyet alanı daha da genişlemiştir (Muzaffar 1986). Yukarıda
ifade edildiği gibi daha alttan yükselen ve yeni taleplerde bulunan bu
İslamileşme, devlet tarafından hem bir tehdit hem bir avantaj olarak
görülmüştür. Bazı davet hareketlerinin UMNO’nun ekonomik ve sosyal
politikalarını sert bir dille eleştirmeleri ve farklı dinî söylemler ile dinî
otoritelerin kamusal alanda çeşitlenmelerini sağlamaları bir tehdit olarak
kabul edilmiştir.
Bununla birlikte ekonomik büyümeyi etkileyen yeni davranış kodları
oluşturmak, İslam’a ilişkin alanı homojenleştirmek için devlet destekli bir
İslamileşme avantaj olarak değerlendirilmiştir ve sosyokültürel alanın kontrol
altına alınması amaçlanmıştır (Nasr 2001). Özellikle Mahathir Muhammed
Dönemi’nde (1981-2003) devlet temelli İslamileşme tüm boyutlarıyla görünür
hâle gelmiştir. Yeni enstitüler olan Uluslararası İslam Üniversitesi ve Malezya
83
İslam Bankası kurulmuş, İslam siyasal söyleminin bir parçası hâline
getirilmiş, dinî bürokrasi hem insan kaynakları hem de bütçe açısından ciddi
bir genişleme yaşamış ve ulema sınıfı bu devlet temelli İslamileşmenin bir
parçası hâline gelmiştir (Noor 2003).
Ancak her ne kadar tek tipleştirmeye yönelik bir yol izlenmeye çalışılsa
da Malezya’da 1970’lerde görünürlük kazanan İslami uyanış hareketleri kendi
içinde çeşitlilikler barındırmaktadır. Farklı sosyal ve siyasi aktörlerin hem
söylem hem de eylem alanında dinle ilgili yeni güç alanları yaratması, bu
çeşitliliğin önemli bir göstergesidir. Bu bağlamda, Dâru’l-Erkâm davet
hareketi, çeşitliliğin önemli bir parçası olmuştur. Özellikle 1970’li ve 80’li
yıllarda hem hızlı bir büyüme göstererek bütün Malezya’ya yayılmaları,
alternatif bir ekonomik gelişim modeli olarak “köyleştirme programı” ve
söylemsel zeminde ana akım İslami söylemi şekillendirmeye önemli katkısı
açısından incelenmeyi hak eden bir harekete dönüşmüştür.
2.0. Dâru’l-Erkâm Örneği
2.1. Hareketin Kuruluşu
1968 yılında Muhammed Eş’arî ve onun on takipçisi tarafından kurulan
Dâru’l-Erkâm, üyelerinin temel ahlaki değerlerini güçlendirmeyi ve İslam
temelli bir yaşam tarzını yaygınlaştırmayı hedefleyen bir İslami hareket olarak
kurulmuştur. Ancak, hareketin kuruluşundan itibaren Şeyh Muhammed
Abdullah Şuhaymi tarafından kurulan ve Tarikat Muhammediye olarak
adlandırılan hareketin sufi düşünceleri Dâru’l-Erkâm tarafından
benimsenmiştir. Bu durum, hareketi sufi bir tarikat çizgisini takip eden bir
oluşuma, kurucusunu ise kült ve konumu sorgulanamaz bir tarikat şeyhine
dönüştürmüştür (Salleh 1992: 88). Hareketin kurucusu ve kapatılana kadar
lideri olan Muhammed Eş’arî 1938 yılında dünyaya gelmiş, bölge de bulunan
yerel okullarda dinî eğitimini almış ve kısa süre içerisinde resmî din öğretmeni
olarak görev almıştır. Malezya İslam Partisi’nde ve o dönemin çeşitli davet
hareketlerinde aktif görevlerde bulunduktan sonra, bu hareketlerin İslam’ı
anlama ve gerçek bir İslam toplumu kurma konusunda yetersiz olduklarını
vurgulamış ve kendi hareketini kurmuştur (Hassan 2006). Hareket ilk
faaliyetlerine çoğunluğu kırsal alanlardan göç etmiş öğrencilerden oluşan
küçük bir grupla başlamıştır. Kuala Lumpur’un Datok Keramet Bölgesi’nde,
bir takipçinin evi kullanılarak Eş’arî’nin rehberliğinde çeşitli İslami eğitimler
verilmiştir. Kuruluşundan kısa bir süre sonra, 7. yüzyılda Ebü’l-Erkam elMahzûmî’nin evini İslami davet faaliyetlerini sürdürmek için Hz.
Peygamber’e açmasından ilham alınarak hareket kendisini Dâru’l-Erkâm
olarak adlandırmıştır (Hamid 1998).
84
2.2. Hareketin Temel Düşüncesi
Dâru’l-Erkâm hareketinin lideri olan Muhammed Eş’arî, toplumun ve
bireyin gelişimini “ḥablum minallah” (Allah’ın ipi) ve “ḥablum minannas”
(insanların ipi) kavramlarıyla ifade etmiştir. Hareket, bireyin ahlaki olgunluğa
erişmediği ya da ahlaki gelişiminin öncelenmediği bir toplumda sağlıklı bir
gelişmenin sağlanamayacağını vurgulayarak düşüncesini inşa eder. Bu
yönüyle,“ḥablum minallah”, insanın Tanrı ile olan ilişkisinden kaynaklanan
ruhsal gelişimini ifade eden Kur’an kaynaklı bir ifadedir (Salleh 1992).
Dâru’l-Erkâm hareketine göre bu dikey ilişki, her zaman “ḥablum minannas”
ilişkisinden önce gelmekte olup ruhsal arınma ve inancın daha
derinleştirilmesini amaçlamaktadır. Sufi hareket özelinde bireyin inancının
artması ve takva olarak daha yükselmesi amaçlanmış ve maẕmūma diye
adlandırılan değersiz davranışlardan maḥmūda adı verilen iyi tavırlara doğru
bir içsel-manevi yolculuk öncelenmiştir (Salleh 1992: 88). Hareket, bu amacı
gerçekleştirmek için harekete katılan bireyler arasında haftalık ve aylık
düzenli periyotlarda tefsir, fıkıh ve tevhit konularını içeren zorunlu dersler
düzenlemiş ve hareket dışından insanların da bu derslere katılmasına olanak
tanımıştır. Ayrıca namaz ve zikir gibi temel dinî ritüeller, hareketin takipçileri
tarafından bir arada gerçekleştirilerek bireyin manevi gelişimi
güçlendirilmeye çalışılmıştır (Bakar 1981; Hamid, 1998: 174).
Bu dikey ilişki kurulduktan ve bireyin manevi açıdan gelişimi
sağlandıktan sonra, sosyoekonomik gelişimi destekleyecek olan ḥablum
minannas, insanın diğer insanlarla ilişkisini ifade etmek için kullanılmıştır. Bu
bağlamda hareket, bireyin sadece manevi gelişiminin yeterli olmadığını, aynı
zamanda bireyin yaşadığı toplumun sosyal, ekonomik ve politik açıdan İslam
temelli bir dönüşüm geçirmesi gerektiğini vurgulamıştır. Örneğin 1984
yılında hareketin aylık basılan Al Arqam gazetesinde bu durum “bizim
cihadımız Kuran ve Sünnet temelli bir hayat yolu belirlemektir. Kendi
ekonomimizi, eğitimimizi, siyasetimizi, toplumumuzu, sosyalleşme biçimimizi,
ziyafet şeklimizi, kişiliğimizi, kitle iletişim araçlarımızı, vs. geliştirmek
zorundayız.” şeklinde ifade edilmiştir (Al Arqam 1984: 2). Bu zorunluluk,
dinsel temeller üzerinde açıklanarak farz-ı kifaye kavramıyla anlatılır. Buna
göre Müslüman topluluklar, her alanda kendi gelişimlerini sağlamalı ve
özellikle gayrimüslimlerin egemen olduğu alanlarda kontrolü ele geçirerek
zorunlu ibadet görevini yerine getirmeli ve toplu günahlardan kaçınmalıdırlar.
Farz-ı kifaye kavramsallaştırılması ve hareketin ekonomisini 1993 yılına
kadar farzı kifaye ekonomisi olarak nitelendirmesi hem kurulmuş olduğu
mekân hem de zaman açısından önemlidir. Diğer bir ifadeyle, bu
85
kavramsallaştırma o yıllarda belli ekonomik sektörleri elinde bulunduran
Malay ve Müslüman olmayan nüfusa karşı Malay Müslümanının bu
sektörlerde güç kazanmasını toplumsal bir inanç zorunluluğu olarak ifade
edilmesini sağlamıştır. Böylece ekonomik uğraşının temel amacı kârı
azamileştirmek değil toplumsal bir sorumluluğu yerine getirmek veya
toplumsal bir günahtan kurtulmak olarak kodlanmıştır. Örneğin bu farz-ı
kifaye ekonomik vurgusu içinde helal gıda ürünleri merkezi bir rol oynamış,
hareket çeşitli alanlarda helal gıda üreterek bunu hem Malezya’nın genelinde
hem de yurtdışına satışını yapmış ve daha sonra Malezya’nın helal gıda
politikasını da derinden etkilemiştir (Fischer 2011).
Aynı zamanda, ḥablum minannas içeresinde meydana gelecek materyal
gelişimin ḥablum minallah düşüncesinde bir yozlaşmaya sebebiyet
vermemesi için hareket birtakım temel esaslar belirlemiştir. Öncelikle yapılan
her eylemde Allah’ın rızası gözetilmek zorundadır. İkinci olarak eylemler
şeriata uygunluk içermelidir. Üçüncü olarak eylemin sonuçları İslam
temelinde olumlu etki yaratmalıdır. Son olarak ḥablum minallah’ı göz ardı
eden herhangi bir faaliyet kabul edilmemelidir (Salleh 1992: 89). Bu temel
esaslara ek olarak hareket, günlük hayat içerisinde yapmış olduğu bütün
eylemleri ibadet kavramının bir parçası hâline getirmiştir. Örneğin
Muhammed Eş’arî, gelişim ve ibadet düşüncesini şu şekilde ifade eder:
İslami gelişim hakkında konuşmak aslında İslam’da ibadet
hakkında konuşmaktır. Kalkınmanın gerçekleşmesi demek
İslam’ın savunduğu ibadetlerin gerçekleşmesi demektir. Bunu
anlar, pratik eder ve geniş topluma yayarsak İslami gelişim
yöntemini de aslında anlamış oluruz. Dâru’l-Erkâm’ın pratik
etmeye giriştiği budur. Gelişim iki forma ayrılır: ilki manevi
gelişim ikincisi ise fiziksel-materyal gelişimdir. İbadetler ise
temel, üstün, orta seviye ve genel pratikler olarak dörde ayrılır.
Manevi gelişim temel ve üstün pratikleri yerine getirmek
suretiyle elde edilir. Fiziksel-materyal gelişimse orta seviye ve
genel ibadetler yerine getirilerek sağlanabilir. İslam gelişmeyi
ibadetleri yerine getirmekle bu şekilde ilişkilendirir. Diğer bir
değişle, (her türlü) gelişim ibadetin bir sonucudur (Aliran
Monthly 1994: 17).
Hareket üyeleri, İslam inancının hayatın her alanına rehberlik edecek bir
sistem sunduğunu ve bu nedenle sadece ḥablum minallah veya sadece ḥablum
minannas odaklı her düşünce yapısının insanın bir yönünü ihmal ettiğini
savunmuşlardır. Bütüncül bir gelişim için bu ikisi arasında denge sağlanması
gereklidir. Örneğin Muhammed Eş’arî, batı ideolojilerinin ve batılılaşmanın
86
her şeyi metalaştırarak insanın manevi gelişimini sağlayacak değer sistemini
yok ettiğini savunmuştur. Diğer yandan sadece ḥablum minallah fikrine
odaklanmış Müslüman toplulukların miskinleşmeye başladıklarını ve
olgunluğa ulaşamadıklarını vurgulamıştır (Eş’arî 2001). Bu bağlamda hareket,
modernleşmeyi reddetmeden daha İslam temelli bir yaklaşım benimseyerek
insanın iki boyutunu gözeten bir gelişme yolu önermiştir.
2.3 Köyleştirme Programı ve Pratik Alanda Genişlemesi
Dâru’l-Erkâm hareketini o dönem diğer davet hareketlerinden ayıran en
önemli özellik onun teorik olarak savunduğu argümanları belli mekânlar
içerisinde pratiğe dönüştürmesidir. Bu amaçla hareketin kuruluşundan
yaklaşık beş yıl sonra Muhammed Eş’arî ve bazı takipçileri tarafından Kuala
Lumpur’a yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta bulunan Sungai Penchala
Bölgesi’nde beş dönümlük bir arazi satın alınmıştır. Bu olay, hareketin
tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. Kısa süre içinde Sungai Penchala,
hareket üyelerinin faaliyetlerini yürüttüğü ve eğitim faaliyetlerini
gerçekleştirdiği bir toplanma merkezi hâline gelmiş ve aynı zamanda
“köyleştirme programı” adı verilen alternatif bir gelişim modelinin
uygulandığı bir mekân hâline dönüşmüştür. Bu kırsal gelişim programı
çerçevesinde, mekânda hızla cami, okul, klinik ve küçük mağazalar açılmış ve
yerleşimciler tarafından mekân hem fiziksel hem de sembolik anlamda hızla
dönüştürülmüştür. Örneğin kamusal alanda erkekler yeşil veya beyaz sarıklar
sararken kadınlar yüzlerini kapatan peçeler kullanmışlardır (Bakar 1981:
1049). Hane içlerinde belli lüksleri reddederek daha münzevi bir hayatı tercih
eden hareket üyeleri, daha komün tarzı bir yaşam görüntüsü sunmuşalardır
(Fischer 2011). Muhammed Eş’arî’ye göre bu kırsal arazinin dönüştürülerek
yeni bir İslam toplumu yaratmanın temel amacı, sistematik ve iyi kurgulanmış
bir küçük örnek yaratarak İslam toplumunun ne olduğunun bir prototipini
göstermektir. Onun ifadeleriyle:
(İslam’a) yabancılaşılmış bir durumda İslami bir sistem ve
kültür inşa etmek gelişigüzel bir metottan veya zorlamadan
başlayamaz. İslam, başkalarının sahip olduklarını değiştirmek
istemez fakat Allah bizim kendimizi inşa etmemizi ister.
Öncelikle bizim kendi toplumumuzda kendi sistemimizi inşa
etmemiz gerekir. Daha sonra diğer insanlara bizim gibi bir
sistem uygulamaları çağrısında bulunulur. Onlar bu çağrıyı
reddedebilirlerse de bunun genişlemesi ve yaygınlaşana kadar
canlandıracak kendi imkânlarımıza sahibiz. İslami bir sistem
kurma küçük toplum temelinde zekice ve aşamalı bir yolla
olmalıdır; böylece her birey bunu gerçekten hissedebilir ve daha
87
sonra kendi neslinden olanlara bunu aktarabilir. Bu küçük
topluma daha fazla insan katıldıkça ve genişledikçe, insanlar
adım adım buna şahitlik edecek, gelişecek aynı zamanda (aktif
olarak) katılacaklardır. Bizim bu toplumumuz kurmayı
arzuladığımız İslami devletin bir modeli olmalıdır. Bu toplumun
içinde bizim üyelerimizin evliliklerinden doğan haneler ve
aileler bulunur. Bizim üyelerimizin eğitim ihtiyacını karşılamak
için, gerçek İslami eğitim politikasını temele alan bizim kendi
okul sistemimizi kurarız. Üyelerimizin sağlık ihtiyacı için, kendi
İslami sağlık sistemimizi kurarız. Aynı şekilde bu sebeplerle
ekonomiyi, sosyal olanı, kültürü, kitle iletişim araçlarını, tarımı,
endüstrileri ve benzenlerini… (Salleh 1992: 142’den
alıntılanmıştır).
Kuruluşunun ilk yıllarında Sungai Penchala’daki aktivitelere katılım
yavaş bir büyüme gösterse de 1970’lerin sonunda hareketin mesajı hem yeni
yükselen orta sınıfın çeşitli kesimlerince hem de öğrenciler arasında kabul
görmeye başladı. Ayrıca, daha önce bahsedildiği gibi farzı kifaye ekonomisi
çerçevesinde başta gıda ürünleri olmak üzere küçük çaplı atölyeler kurularak
hem üretim yapılmış hem de bu ürünlerin satılacağı mağazalar açılmıştır.
Sungai Penchala’ye benzer köyleştirme programları bir süre sonra
Malezya’nın her eyaletinde yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Hem kırsal
arazinin kent arazisine göre daha ucuz olması hem de kentin yaratmış olduğu
yeni değerler sistemine, hareket üyelerine göre yozlaşmaya, karşı topluluğu
korumak adına kırsal alan hem fikirsel genişleme hem de ekonomik büyüme
için tercih edilmiştir. Bu büyümeyi sağlamak için coğrafik ve hiyerarşik
anlamda aktif ve etkili bir örgütlenme modeli benimsenmiştir. Belirli
merkezler, köyler ve bölgeler oluşturulmuş ve merkez sınırlarında bulunan
bölgelere yerel aktiviteler için gerekli yardımlar merkezden sağlanmıştır.
Örneğin 1988 yılına gelindiğinde hareket toplamda 186 bölgeye, 158 merkeze
ve 28 köye coğrafik olarak bölünmüştür. (Salleh 1992: 123). 1993 yılına
gelindiğinde hareket üyeleri tarafından yönetilen 417 işletme, toprak ve
ekipmanın da dâhil edildiği yaklaşık iki yüz milyon RM’lik bir mal varlığı ve
hareketin üyelerinin yaklaşık dörtte üçüne tam zamanlı iş sağlayacak bir
ekonomik büyümeye erişilmiştir (Hamid 2004: 171-172). Hiyerarşik anlamda
örgütlenmesine bakıldığında hareketin en üstünde hem hareketin kurucusu
hem de tarikatın şeyhi olarak sorgulanamaz konumuyla Muhammed Eş’arî
bulunmaktadır. Ayrıca kendisi yukarıda bahsedilen bölgelere, merkezlere ve
köylere yönetici atayan kişi olmuştur. Eş’arî’nin hemen altında ona yardımcı
dört şeyh naibi ve dört şeyh yardımcısı bulunur. Bu üst yönetim hareketin
bütününden sorumludur. Bu hiyerarşik yapılanmanın daha alt kademesinde
88
bölge nakipleri bulunur ve hemen onun altında on iki birimden oluşan
eğitimden, bilgiden, ekonomi ve ticaretten, sosyal yardımlaşmadan, İslami
propagandadan, tarımdan, uluslararası ilişkilerden, sağlıktan, gelişimden,
güvenlikten, hazineden ve kinliklerden sorumlu direktörler bulunur. Son
olarak hareketin yurt dışı faaliyetlerini yürüten bir nakibi de bulunmaktadır
(Salleh 1992: 128-130).
Dâru’l-Erkâm hareketi, ekonomik üretim alanının yanı sıra, yayıncılık ve
eğitim alanında da sistemli bir şekilde faaliyet yürütmüştür. Hareket,
fikirlerini yayma konusunda teknolojiyi etkili bir şekilde kullanarak TeleVideo Erkâm ve Audio-Video Erkâm adlı iki şirket kurmuştur. Bu şirketler
aracılığıyla Muhammed Eş’arî’nin sohbetlerini içeren birçok kaset ve CD
üretilerek Malezya’nın farklı bölgelerinde satışa sunulmuş veya dağıtılmıştır.
Ayrıca, harekete bağlı İslami şarkı gruplarının ilahileri olan “neşid”lerin
Malezya’da popüler hâle gelmesi yine bu iki şirket üzerinden
gerçekleştirilmiştir. İletişim departmanının liderliğinde hareket, yazılı basın
alanında ilk resmî gazetesini 1977 yılında Malay dilinde Arap harfleriyle
yazılan Jawi versiyonuyla yayımlamıştır. Ardından hareket, ortalama 928.000
kopya dağıtılan dört farklı gazete ve on beş aylık dergi çıkarmıştır. (Abdullah
2003: 108). Eğitim alanındaysa hem gerekli insan kaynağı yetiştirmek hem de
köyleştirme alanları içeresinde yaşayan hareketin takipçilerinin çocuklarına
gerekli eğitimi sunmak amacıyla 1975 yılında ilk okulunu açmış ve dinî
ağırlıklı bir program içeren kendi müfredatını uygulamıştır. Bu çeşitli eğitim
kademlerini kapsayan okullaşma süreci son zamanlarında içinde 9541
öğrencinin eğitim aldığı 257 okul sayısına ulaşmıştır. Ayrıca hareket, yurt
dışındaki üniversitelere hem teknik hem de dinî alanlarda eğitim almak üzere
pek çok burslu öğrenci göndermiş ve Endonezya’nın Pekan Baru Bölgesi’nde
kendi özel üniversitesini açmıştır (Hamid 2006: 88).
Son olarak hareket yurt dışı alanında da büyüme göstermiş, faaliyet
sahasını pek çok ülkeye taşımıştır. Özellikle 1980’lerin hemen başında
başlayan uluslararası faaliyetler belli ülkelere iletişim merkezleri kurarak
başlamıştır. 1994 yılına kadar toplamda Güneydoğu Asya, Orta Doğu ve
Avrupa’da olmak üzere on altı ülkede otuz yedi iletişim merkezi kurulmuştur.
Malezya’da tercih edilen kırsal alanların aksine bu merkezler yurt dışında kent
merkezlerinde kurulmuş ve yer tercihlerinde kolay ulaşılabilirlik
gözetilmiştir. Bu iletişim merkezleri genel olarak üyelerin davet faaliyetlerini
yürüttükleri ve sosyal aktivitelerin düzenlendiği mekânlar olarak
kullanılmıştır (Hamid 2006: 87). Bu yurt dışı alanında büyümeyle beraber
hareket kendini daha ulus ötesi bir dil içerisinde tanımlamış ve küresel İslam
89
ve ümmet söylemlerini daha fazla vurgulamıştır. Ayrıca yurt dışında ticari
faaliyetler de yürütülmüştür. Örneğin soya sosu ve ayakkabı fabrikaları
Endonezya’nın Tasek Malaya Bölgesi’nde, hayvancılık projesi Çin’in
Ningxia Bölgesi’nde ve yemek paketleme-dağıtım şirketi Singapur’da hizmet
vermiştir. Dâru’l-Erkâm’ın o yıllarda yurt dışındaki varlıklarının yaklaşık 100
milyon RM değerinde olduğu tahmin edilmektedir (Hamid 1998: 106-107).
2.4. Hareketin Kapatılması
Dâru’l-Erkâm kuruluşundan itibaren pek çok eleştiri okunu üstüne çeken
bir organizasyon oldu. İlk kurulduğu dönemlerde kamusal alanda giydikleri
kıyafetleri ve Sungai Penchala’da kendilerine ait yaşam tarzları çeşitli medya
organizasyonları tarafından eleştirildi. Ardından yüksek lider kültü, hareketin
içerisinde poligaminin savunulması ve kadının konumu eleştirilerin merkez
temaları hâline geldi (Salleh 1992). Ancak kısa süre içerisinde gösterdiği
başarılı ekonomik büyüme ve etkili propaganda mekanizmalarıyla hareket
kurulduğu tarihten, özellikle 1970’li yılların sonuna doğru hızlı bir büyüme
gösterdi ve büyük kitleler tarafından kabul görmeye başladı. Kendine ait resmî
bir üyelik sisteminin bulunmamasından dolayı hareketin toplamda ne kadar
takipçisi olduğuna dair veri bulunmasa da katılım oranı binleri bulan çeşitli
programlar düzenlendi ve kimi kaynaklara göre 10.000 aşan bir takipçi
oranına ulaştı (Hassan 2006: 52; Nagata 1984). Bu ekonomik ve insan kaynağı
anlamında meydana gelen genişleme, diğer bir ifadeyle hareketin ekonomik
başarısı ve kırsal ve kentli insana doğrudan ulaşabilecek disiplinli bir yapı
kurması onu önemli bir potansiyel aktöre dönüştürdü. Aynı zamanda
1980’lerin ortalarına gelindiğinde Muhammed Eş’arî’nin ve hareketin önde
gelen liderlerinin UMNO ve resmî ulemaya karşı din temelli sert eleştirileri
onu Malezya hükûmeti karşısında potansiyel bir tehdide dönüştürdü (Hassan
2006).
Bu potansiyel tehdide ek olarak aynı yıllarda Muhammed Eş’arî ve
hareket üyeleri tarafından konuşulmaya başlanılan mehdilik söylemi hareketin
kapatılmasına giden sürecin başlangıcı olmuştur. 1986 yılında Eş’arî’nin
kaleme aldığı Aurad Muhammadiyah Pegangan Darul Arqam (Dâru’lErkâm’ın İdeolojik Temelleri Olarak Tarikat Muhammediye) eserinde yazılı
olarak yer verdiği mehdilik fikri düşüncesine göre tarikatın kurucusu Şeyh
Şuhaymi’nin ölmediği ve mehdi olarak tekrar yeryüzüne geleceği düşünceleri
yer almıştır. Yine aynı yıllarda hareket üyeleri tarafından Eş’arî’nin bu
mehdinin gelişini hazırlayacak önder olduğu söylemi yaygınlaşmıştır (Hamid
2006). Bu söylemlere karşı resmî dinî otoriteler önce 1988 yılında Aurad
90
Muhammadiyah Pegangan Darul Arqam kitabını yasaklamışlar ve Dâru’lErkâm’ın mehdiliğe dair fikirlerini sapkınlık olarak etiketlemişlerdir.
Ardından 1991 yılında İslami İşler Departmanı hareketin herhangi bir
hükümet aktivitesine katılımını yasaklamış ve 5 Ağustos 1994 tarihinde ise
Malezya Ulusal Fetva Kurulu’nun kararıyla hareket yasaklanmıştır. Aynı yılın
eylül ayının başlarında Muhammed Eş’arî ve hareketin önde gelen bazı
isimleri Tayland’da yakalanmış, Malezya otoritelerine teslim edilmiş ve İç
Güvenlik Yasası kapsamında tutuklanmışlardır (Meuleman 1996: 52-53).
Hareketin kapatılmasında temel saik, resmî otoriteler tarafından her ne
kadar sadece dinî doktrin temelinde sorunsallığı üzerinden açıklansa da
yukarıda ifade edildiği gibi politik kaygılar önemli olmuştur. İlk kaygı
hareketin ilk başta sadece kırsaldan kente yeni gelen üyelere sahipken
sonrasında büyüdükçe önemli politik elitleri ve üst düzey devlet memurlarına
etkileyecek şekilde tabanını büyütmesi olmuştur. Bu kaygı Muhammed
Eş’arî’nin hükûmete ve onun İslam’a dair politikalarına karşı yapmış olduğu
sert eleştiriyle daha da derinleşmiştir. Hükûmetin Malayların tamamını ve
gerçek İslam’ı temsil ettiğine dair söylemsel çabası karşısında, üyelerinin
çoğunluğu hemen hemen Malaylardan oluşan ve İslam adına konuşan Dâru’lErkâm’ın böyle bir kaygı yaratması politik anlamda şüphesiz doğaldır.
Bunlarla beraber Dâru’l-Erkâm’ın hükûmet nezdinde bir soruna
dönüşmesinin diğer ve çok önemli bir nedeni de hükümetin kaynaklarına ve
kredilerine ihtiyaç duymadan gerçekleştirmiş olduğu ekonomik büyümesidir.
Bu durum doğrudan olmasa da hükûmetin uyguladığı ve Malaylara pozitif
ayrımcılığı içeren Yeni Ekonomi Politikası’na ve ahbap-çavuş kapitalizmine
bir tehdit oluşturmuştur (Hamid 2004). Örneğin hareketin kapatılmasının
hemen ardından Eş’arî’nin vermiş olduğu bir röportajda hareketin kapatılma
nedeni şöyle açıklanmıştır:
Aslında insanlar Dâru’l-Erkâm üzerinden Malayların kendilerinin
hükûmet desteği olmadan bir şey başarabilmelerinden gurur
duyuyorlar. Bu, devlet desteği ve sübvansiyonlarından yararlanan
ve yine de başarılı olamayan diğer Malaylar için sorun olabilir.
Dâru’l-Erkâm devlet desteği olmaksızın somut bir şeyler inşa
etmenin mümkün olduğunu gösteriyor ve bu bazı Malezyalılar
için gurur kaynağıdır (Aliran Monthly 1994: 14).
91
Sonuç
1970’li yıllarda yükselen İslamlaşma fenomeninin en önemli
örneklerinden biri de Malezya olmuştur. Kendi iç gelişmelerinin ve özellikle
kırsaldan kente gelen yeni nüfusun hissettiği kimlik krizinin etkisiyle bu
dönemde birçok dinî davet hareketi kamusal alanda görünürlük kazanmış ve
İslam’ın hayatın her alanını kapsaması gereken bir doktrin olduğunu
savunmuşlardır. Kısa sürede önem kazanan bu söylem, kamusal alanı hızlı bir
biçimde dönüştürmüş ve bir takım sembol ve simgelerle bu dönüşüm pek çok
alanda belirgin hâle gelmiştir. 1980’li yıllarda artan talep ve çeşitlilik
karşısında hem kontrolü sağlamak hem de meşruiyeti yitirmemek adına devlet
destekli bir İslamlaşma süreci başlamıştır.
Bu İslamlaşma dalgasına katkı sağlayan önemli hareketlerden biri, hiç
şüphesiz Dâru’l-Erkâm’dır. Onu diğer davet hareketlerinden ayıran en önemli
özelliklerden biri, teorik söylemlerini pratikte başarılı bir şekilde göstermek
için küçük komünler kurmasıdır. Özellikle 70’li yılların sonunda hızla
büyüyen hareketlerden biri olan Dâru’l-Erkâm, 80’li yıllarda Malezya
genelinde örgütlenmiş ve belli ülkelerde hem ekonomik hem de dinî davet
faaliyetleri yürüten bir boyuta ulaşmıştır. Ancak resmî dinî doktrinle çatışan
söylemleri, kendi dışında resmî ulema da dâhil olmak üzere dinî
örgütlenmelere karşı sert eleştirisi, elde ettiği potansiyel gücün dönemin
başbakanı ve hükûmeti tehdit edecek seviyeye gelmesi ve kurmuş olduğu
ekonomik sistemin Malezya’nın ana akım gelişme anlayışına ve Yeni
Ekonomik Politikası’na ters düşmesi onun kapatılmasının temel nedeni
olmuştur.
92
KAYNAKÇA
Aliran Monthly (1994). “The Arqam Worldview and its Approach to Development”.
14(8), 16-18.
Abdullah, K. (2003). The politics of Islam in contemporary Malaysia. Penerbit
Universiti Kebangsaan Malaysia.
Andaya, B. W., & Andaya, L. Y. (2017). A History of Malaysia. Bloomsbury
Publishing.
Chandra, M. (1979). Protector? An Analysis of the Concept and Practice of Loyalty
in Leader-Led Relationships within Malay Society. Penang: Aliran.
Fischer, J. (2011). The Halal Frontier Muslim Consumers in a Globalized Market.
Palgrave Macmillan.
Hamid, A. F. A. (2006). Southeast asian response to the clampdown on the darul
arqam movement in Malaysia, 1994-2000. Islamic Studies, 45(1), 83-119.
Hamid, A. F. B. A. (1998). Islamic resurgence in the periphery :a study of political
Islam in contemporary Malaysia with special reference to the Darul Arqam
movement 1968-1996. Newcastle University.
Hassan, S. Z. S. (2006). Political Islam in Malaysia: The Rise and Fall of Al Arqam.
Asian Cultural Studies, 15, 43-55.
Hoffstaedter, G. (2011). Modern Muslim identities: Negotiating religion and ethnicity
in Malaysia. NIAS Press.
Houben, V. J. (2003). Southeast Asia and Islam. The ANNALS of the American
Academy of Political and Social Science, 588(1), 149-170.
Jones, K. (2014). ‘A Time of Great Tension’: Memory and the Malaysian Chinese
Construction of the May 13 Race Riots. Berkeley Undergraduate Journal, 27(2).
Karam, A. M. (2003). Islamisms and the decivilising processes of globalisation. In
Anthropology, Development and Modernities (pp. 77-86). Routledge.
Meuleman, J. H. (1996). Reactions and attitudes towards the Darul Arqam movement
in Southeast Asia. Studia Islamika, 3(1).
Muhammad, A. (2001). Ibadah menurut Islam. Giliran Timur.
Mutalib, H. (1994). Islamisation in Malaysia: Between Ideals and Realities. In H.
Mutalib (Ed.), Islam, Muslims and the Modern State: Case-Studies of Muslims
in Thirteen Countries (pp. 152-174). Macmillan Press.
Muzaffar, C. (1986). Malaysia: Islamic resurgence and the question of development.
Sojourn: Journal of Social Issues in Southeast Asia, 1(1), 57-75.
93
Nagata, J. A. (1984). The reflowering of Malaysian Islam: Modern religious radicals
and their roots. University of British Columbia Press.
Nasr, S. V. R. (2001). Islamic Leviathan: Islam and the making of state power. Oxford
University Press.
Noor, F. A. (2003). Blood, sweat and jihad: The radicalization of the political
discourse of the Pan-Malaysian Islamic Party (PAS) from 1982 onwards.
Contemporary Southeast Asia: A Journal of International and Strategic Affairs,
25(2), 200-232.
Olivier, B. (2020). Islamic Revivalism and Politics in Malaysia. Springer.
Salleh, M. S. (1992). An Islamic Approach to Rural Development-The Arqam Way.
Show, Y. X. (2021). Narrating the racial riots of 13 May 1969: Gender and
postmemory in Malaysian literature. South East Asia Research, 29(2), 214-230.
Soda, N. (2014). Muslim Community Building in a New Town in Malaysia: With
Special Reference to the Roles of Surau. 東京外大東南アジア学, 19, 1-16.
Zaleha, S. (1999). Surau and Mosques in Malaysia. ISIM Newsletter, 3(1), 9-9.
94
SUPERAPP FENOMENİ VE MALEZYA GRAB ÖRNEĞİ
Yusuf Ensar ÇITAK
Giriş
Superapp (süper uygulama) kavramı ilk olarak 2010 yılında
BlackBerry’nin kurucusu Mike Lazaridis’in World Mobile Congress’teki
(Dünya Mobil Kongresi) konuşmasıyla hayatlarımıza girdi (Lazaridis 2010,
https://www.mobileworldlive.com/videos/mobile-world-congress-2010keynotes-mike-lazaridis-president-co-ceo-rim, 4 Mayıs 2023’te erişildi). O
zamanlar yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan telefon ve uygulama yarışının en
önemli yapı taşlarından ve tanımlarından biri oldu. Artık insanlar sadece
telefonla gelen uygulama ve özelliklerle yetinmiyor, Apple’ın başını çektiği
uygulama pazar yerleri ile birlikte kendi uygulamalarını geliştiriyor veya
kendilerine uygun olan ve kendi tercih ettikleri uygulamaları kullanmak
istemeye başlıyorlardı. Bu yüzdendir ki yavaş yavaş telefon yarışında geri
kalmakta olan BlackBerry’nin kurucusu Superapp vurgusunu uygulama
pazaryerleri üzerine değil de en iyi uygulamaya sahip olmak üzerine yapmıştı.
Onun bakış açısıyla önemli olan en fazla uygulamaya sahip pazar yerini
oluşturmak değil pazar yerinde türünün en iyi uygulamalarını en iyi deneyimle
sunmak anlamına geliyordu (Bel, ve diğerleri, 2022, s. 6). En iyi deneyimi
sağlayabilmek için ideal uygulamaların insanların gündelik ihtiyaçlarını
karşılayacak kesintisiz, birbiriyle bütünleşik çalışan ve verimli uygulamalar
olması gerekiyordu. Aslında bahsettiği o zamanlar kurmaya çalıştığı
BlackBerry ekosistemin manifestosuydu. Aynı özelliği sunan birden fazla
uygulamaya pazar yerinde yer vermek yerine en iyi özelliği sunana yer
vermek ve bunu yaparken pazar yerindeki diğer uygulamalarla entegre
çalışmasını sağlamak asıl amacıydı.
Bu konuşmayı yaptıktan ve ilk Superapp kavramını ortaya attıktan tam
11 yıl sonra bu kavramın ne kadar önemli olacağını ve neleri beraberinde
getireceğini büyük ihtimalle tahmin edemezdi. 2011 yılında Çin’de kurulan
“Weixin” (sonradan değişen adıyla WeChat) Superapp fenomeninin hayata
geçen ilk örneği olacaktı.
Alternatif Superapp Product Manager.
Günümüzde Superapp kavramı, genel çerçeve olarak Lazaridis’in
bahsettiğine benzese bile temelde birkaç noktada değişiklik gösteriyor. Bu
değişikliklerden en önemlisi artık Superapp kavramı herhangi bir markanın
pazar yerinden indirilen farklı uygulamaların bir telefon üzerinde ahenkle
çalışmasını değil indirilen tek bir uygulamanın içinden farklı uygulama ve
özelliklere ulaşmak anlamına geliyor. Superapp’in kelime anlamı olarak
üzerine anlaşılmış ortak bir kavram bulunmasa da bu bağlamda Superapp’i
tanımlamaya çalıştığımızda çok çeşitli hizmetler ve işlevler sunan,
kullanıcıların birden fazla ayrı uygulama kullanmak yerine tek bir uygulama
içinde çeşitli görevleri gerçekleştirmesine olanak sağlayan uygulama gibi bir
tanım yapabiliriz (PYMNTS 2022, https://www.pymnts.com/mobileapplications/2022/what-is-a-super-app/#:~:text=A%20super%20app%20is%
20an, of%20using%20multiple%20separate%20apps, (PYMNTS, 2022)
28.03.2023’te erişildi).
Bu çalışmada öncelikle superapp’lerin tarihçesinden ve tanımından
bahsedilecek olup sonrasında sırasıyla uygulama türleri, superapp’lerin ortak
özellikleri ve neden batıda superapp’lerin olmadığı konularından
bahsedilecektir. Bu konulardan sonra spesifik bir superapp olarak Grab
incelenecek ve Grab’in ortaya çıkışı ve gelişimi üzerinden Malezya
ekonomisine sağladığı faydalar üzerinden genelden özele doğru bir konu
gidişatı üzerinden bu yazı tamamlanacaktır. Buradaki amaç bir superapp’in
ortaya çıkabilmesi için gereken çevresel ve toplumsal faktörlerin neler
olduğunu belirtmek ve bu şartlar oluştuğunda bir uygulamanın nasıl gelişip
gerçek anlamda bir superapp’e evrildiğini incelemektir.
Superapp’in Tarihçesi
İletişim teknolojisinin gelişmesiyle hepimizin hayatında önemli yer
tutmaya başlayan telefonlar, özellikle sosyal medyanın ortaya çıkması, eticaretin gelişmesi ve haberleşmenin telefonlara uygulamalar vasıtasıyla
yaygınlaşmasıyla beraber hayatımızın vazgeçilmez birer parçası olmaya
başladılar. Bunlara ek olarak insanların gündelik hayatını kolaylaştıran pek
çok uygulamanın ortaya çıkması ve insan hayatının doğal sürecinin bir parçası
olması, telefonlarla insanları hiç olmadığı kadar birbirine yaklaştırdı.
Instagram ve Twitter gibi sosyal medya uygulamaları insanların içerik
paylaşmalarını, etkileşimde kalmalarını ve ilgi alanlarına uygun içerikleri
takip etmelerine olanak sağlarken, Amazon ve Ebay gibi e-ticaret siteleri
insanların kendi ihtiyacına uygun ürünleri bulmasına hatta satış yapmasına
fırsat veriyor. Whatsapp ve Telegram gibi uygulamalar insanların anlık olarak
96
birbiriyle iletişim kurmasını, görüntülü görüşmesini ve birbiriyle paylaşım
yapmasını sağlıyor.
Sosyal medya ve e-ticaret uygulamaları kullanıcı davranışlarımızı
değiştirirken bunlar haricinde pek çok farklı uygulama kullanarak hayatımızı
kolaylaştırmaya devam ediyorlar. Örneğin seyahat ederken otel rezervasyonu
yapmak, uçak bileti almak, şehirdeki ulaşım araçlarını kullanmak için mobil
uygulamaları kullanmak bunlardan sadece birkaçı. Ayrıca, sağlık
uygulamaları sayesinde, beslenme takibi yapmak, egzersiz rutinlerimizi
düzenlemek, uyku düzenimizi takip etmek ve stres yönetimi yapmak gibi
konularda da destek alabiliyoruz. Mobil cihazlarımızı kullanarak her türlü
bilgiye anında erişebiliyor, online eğitimler alabiliyoruz. Sonuç olarak
teknolojinin gelişmesiyle birlikte hayatımızı kolaylaştıran mobil
uygulamaların sayısı her geçen gün artıyor ve kullanıcıların hayatını daha da
kolaylaştırmaya devam ediyorlar.
Bu kolaylık yanında bazı zorlukları ve problemleri beraberinde getiriyor.
Her ne kadar telefonların hafızaları her geçen gün artmaya devam etse bile
farklı boyutlardaki farklı uygulamaları telefona indirmek, her biri için ayrı
hesaplar oluşturup kullanıcı bilgilerini hatırlamak, uygulamanın güvenirliğine
bağlı olarak kişisel bilgileri girmek, her birinde farklı bir kullanıcı deneyimi
ile karşılaşmak gibi pek çok sorunla kullanıcıların mücadele etmesi gerekiyor.
Tüm bunları yaparken uygulamaları güncel tuttuğunuzdan da emin olmanız
gerekiyor.
Tam bu noktada Doğu Asya’da tüm bu sorunların büyük bir kısmına
cevap verebilecek yeni bir trend yükselmeye başladı: SuperApp’ler. İlk
SuperApp’in temelleri 2011 yılında Çin merkezli Tencent firmasının Çin
anakarasındaki kullanıcılara anlık mesajlaşma deneyimi sunmak için çıkardığı
“Weixin” adlı uygulama ile başladı. 2012 yılında herkes tarafından bilinen
“WeChat” adını alan uygulama aynı yıl uluslararası pazara açıldı. İlk
sürümlerinde sadece mesajlaşma hizmeti sunan WeChat, 2013 yılında
“WeChat Pay” adı verilen mobil özelliğini ve cüzdan altyapısını duyurdu. Bu
özellikle beraber kullanıcılar online alışverişlerde WeChat haricinde başka bir
uygulamaya gerek kalmadan online ödeme yapabilir hâle geldiler. 2013 yılı
sonrasında uygulamanın içine insanların birbirleriyle oyun oynayabileceği
oyun merkezi ve QR tarama gibi pek çok özelliği getiren firma, 2015 yılına
gelindiğinde sunduğu özelliklerden dolayı ilk SuperApp olarak kabul
edilmeye başlandı. WeChat ile beraber bu terimi tekrardan hayatımıza sokan
ise venture capitalist (risk sermayedarı) Andreessen Horowitz oldu (Chan
2022, https://a16z.com/2022/12/16/super-app-definition-guide/, 4 Nisan
2023’te erişildi).
97
Özellikle 2017 yılında duyurulan “Mini Program” özelliği ile
kullanıcıların kendi mini uygulamalarını geliştirip WeChat üzerinden
yayımlamaya başladı (Russell 2017, https://techcrunch.com/2017/01/09/
wechat-mini-programs/, 4 Nisan 2023’te erişildi). Bu sayede SuperApp olarak
anılmaya başlanan WeChat, sadece kendi geliştirdiği özellikleri değil aynı
zamanda tıpkı Google Play Store ve App Store gibi uygulamaların
yayımlandığı bir pazar yerine dönüşmeye başladı. Bunun sonucunda
insanların günlük hayatlarındaki ihtiyaçlarına dokunmak konusunda eksik
kaldığı noktaları WeChat çatısı altında başka firma ve kullanıcılar doldurmaya
başladı (Graziani 2019, https://walkthechat.com/wechat-mini-programssimple-introduction/#:~:text=WeChat%20mini%2Dprograms%20are%20%
E2%80%9Csub,%2C%20coupons%2C%20and%20other%20services,
12
Nisan 2023’te erişildi).
Günümüzde aylık 1,3 milyar aktif müşteriye ulaşan WeChat’in başarısı
Asya merkezli farklı firmalarında bu modeli benimsemesini sağladı (Statista
2023, https://www.statista.com/statistics/255778/number-of-active-wechatmessenger-accounts/, 17 Mayıs 2023’te erişildi). Malezya’da kurulan Grab,
Endonezya merkezli Gojek, Hindistan’da faaliyet gösteren Paytm ve
WeChat’e rakip olarak Çin’de ortaya çıkan Alipay bu modeli benimseyen
firmaların başlıcaları oldular.
Superapp’lerin günümüzde geldikleri durumu daha iyi anlayabilmek için
öncelikle telefon uygulamalarının nasıl bir serüven ve yolculuktan geçtiğini
ve bunun sonucunda ne tür uygulama trendlerinin ortaya çıktığını anlamamız
gerekiyor. Bu trendlerin sayısını arttırmak ve aralarına yenilerini eklemek
mümkün. Literatürde çok farklı kategorizasyon ve sınıflandırma tipleri
bulunuyor. Bu yazıda, trendler derlenirken superapp ile doğrudan ilgili veya
superapp’in ortaya çıkması sürecinde geçirilen oluşumu anlatması için sadece
gerekli olanlar üzerine odaklanıldı. Bu trendlerin tümünü bir başlık altında
toplayacak olursak:
Bağımsız uygulamalar
Uygulama birleştirme
Uygulama gruplaştırma
Superapp’ler
Odaklı Superapp’ler
App-in-app Superapp’ler (Superapp pazaryerleri)
98
Bağımsız Uygulamalar
İlk zamanlarda telefonlar belli özelliklerle geliyordu ve bu özellikler
haricinde farklı özellik sunan uygulamalar yüklemenize imkân verilmiyordu.
Her telefonun kendine ait farklı özellikleri vardı ve bir telefonda beğendiğiniz
bir özelliği, o özelliğin bulunmadığı başka bir telefonda kullanabilmenizin bir
yolu yoktu. Beğendiğiniz özelliği başka bir telefona yükleyemediğiniz için o
özelliğe sahip bir telefon almanız gerekiyordu.
Akıllı telefonların gelişmesi ile beraber telefon firmaları sundukları pek
çok özelliği farklı uygulamalarla kullanıcılara ulaştırmaya başladılar. Bu
sayede telefon firmaları kapalı pazar yerleri sayesinde kendi geliştikleri
uygulamaları kullanıcılarına sunmaya başladı. Örneğin telefonunuzun
kamerasının donanımsal olarak flaş özelliği var ama karanlıkta telefonunuzu
el feneri olarak kullanmak istiyorsunuz. Bunun için telefonunuzun kamerasını
açıp karanlık yerleri aydınlatmasını sağlayabilirdiniz. Alternatif olarak
kullandığınız markanın pazar yeri üzerinden telefonunuzun flaş donanımını el
feneri şekilde kullanmanıza imkân veren bir uygulama indirebilirdiniz.
Buradaki problem kullanıcıların değişen taleplerine ve telefonlarında görmek
istedikleri özelliklerin pazar yerlerinde aynı hızda karşılık bulamamasıydı.
Bu sebeple 2009 yılı civarında Apple “Bunun için bir uygulama var”
(there’s an app that) sloganıyla başını çektiği pazaryerlerini farklı uygulama
geliştiricilere açma trendini başlattı. Bu sayede kullanıcılar kullandıkları
telefon firmasının uygulama pazar yerindeki uygulamalarla kısıtlı kalmamaya
başladılar. Artık uygulama geliştiriciler dilediklerinde kendi uygulama ve
çözümlerini geliştirip bunu ilgili markanın uygulama marketine yükleyip
başkalarıyla paylaşabilir hâle geldiler. Uygulama marketlerinin tüm
geliştiricilere açılmaya başlaması akıllı telefonların yaygınlaşması ve
popülerleşmesine büyük katkı sağladı. Uygulama pazarları sadece mevcut
sorunların ve problemlerin çözülmesine olanak sağlamıyor aynı zamanda
daha önce insanların ihtiyaç olarak görmedikleri belki varlığından bile
haberdar olmadıkları farklı uygulamaların ortaya çıkmasını sağlamaya da
başladılar.
Bu uygulamaların ortak ve genel özellikleri ise indirildikleri telefonda
diğer uygulamalardan bağımsız olarak çalışabilmeleri ve sundukları yeni nesil
değer önerileriyle kullanıcıların hayatlarına yeni deneyimler ortaya
çıkarmaları oldu. Bu akımın en büyük temsilcilerinden biri olan Twitter
ulaştığı geniş kullanıcı kitlesiyle, 316 milyon, yeni bir sosyal medya akımı
başlatmış oldu (Statista 2022, https://www.statista.com/statistics/303681/
99
twitter-users-worldwide/, 5 Mayıs 2023’te erişildi). Twitter, başka herhangi
bir uygulamaya ihtiyaç duymadan sadece kendi başına çalışan ve normalde
insanların ihtiyacı olduğundan haberi bile olmadığı yeni bir deneyim tasarladı.
Belki insanlar kendilerini anlatmanın veya fikirlerini paylaşmanın belli bir
kelime sayısı baskısı altında çok da ilgi çekici olmayabileceğini düşünürdü
veya bunun bir ihtiyaç olmadığını ama günümüzde Twitter’ın başarısından da
görüyoruz ki kitleler tarafından kabullenilmiş bir uygulama.
Uygulama Birleştirme
Aynı firmaya ait farklı uygulamaların uygulama pazar yerlerinde yer
alıyor olması, firmalara avantajlar sağlayabildiği gibi dezavantajlarda
sağlayabiliyor. Eğer uygulamalarınızın her biri kendi başına uygulama pazar
yerlerinde üst sıralarda kendilerine yer bulabiliyorsa (Meta çatısı altında
bulunan facebook, instagram ve whatsapp gibi) ve pazar yerlerinin ilkler
listelerinde var olabiliyorsa o zaman uygulama birleştirme gibi bir plana
ihtiyacınız olmayabilir. Eğer uygulamalarınızın durumu bunun tersi yönünde,
kimisi üst sıralarda kimisi sıralamalara dahi giremediyse o zaman uygulama
birleştirme yönünde adım atmak akıllıca bir çözüm olabilir.
Firmalar için uygulamalarının pazar yerlerinde ilk 100-150 uygulama
arasında olması uygulamanın indirilmesi ve popülaritesi açısından önemli bir
göstergedir. Özellikle uygulama liderlik tahtasında kendilerine yer bulmuş
uygulamaların daha fazla kazanması ve aramalarda ön plana çıkıyor olması
uygulamanın başarısını destekleyen en büyük etkenlerden biridir.
Uygulama liderlik tahtasında yer almanın dayanılmaz cazibesi firmaların
bir kısmını uygulama birleştirme stratejisine doğru yönlendirmektedir.
Meta’nın aksine tek başına birkaç uygulamayla liderlik tahtasında yer
bulamayan firmalar, liderlik tahtasında kendilerine ait birkaç uygulama ile
beraber rekabet etmektense bu uygulamaları tek bir uygulamada birleştirip
daha güçlü bir şekilde liderlik tahtasında yer bulmaya çalışmaktadırlar. Her
ne kadar Meta, bağımsız uygulamalarla liderlik tablosunda birden fazla
uygulamaya sahip olsa da müşterilerini konsolide etmek ve tutmayan
uygulamalarını ayakta tutabilmek gibi farklı sebeplerle zaman zaman
uygulama birleştirmeyi tercih etmiştir.
Bu alanda en büyük örneklerden biri olan Gmail uygulaması başlarda
sadece maillerinizi okuduğunuz bir uygulama iken günümüzde ve Google
Chat, kendi başına duran ayrı bir uygulama olduğu hâlde Gmail üzerinden
Google Chat’e ulaşabilir, toplantı daveti gönderebilir ve görüntülü görüşme
yapabilirsiniz.
100
Uygulama Gruplaştırma
İlk olarak 2014 yılında yatırımcı Fred Wilson tarafından ortaya atılan
“Uygulama Gruplaştırma” (App Constellations) terimi aynı firmaya ait
birbirinden bağımsız çalışan uygulamaların hepsinin birbiriyle bağlantılı
olarak çalışması anlamına geliyor (Wilson 2014, https://avc.com/2014/05/
app- constellations/, 23 Nisan 2023’te erişildi) (Wilson 2014, https://avc.com
/2014/05/feature-friday-checking-in/, 26 Nisan 2023’te erişildi). Bu sayede
kullanıcılar bütün bu uygulamalara tek bir kullanıcı adı ve şifresiyle giriş
yapabiliyorlar ve daha iyi bir müşteri deneyimi yaşayabiliyorlar. Her
uygulama için ayrı kullanıcı adları ve şifreler oluşturmaktansa aynı firmanın
uygulamalarına tek bir hesap üzerinden ulaşabiliyorlar. Dahası bu
uygulamalar birbiriyle eşlenik bir şekilde çalıştığı için yaptığınız bir işlemi
diğerinde de otomatik olarak yaptırabiliyorsunuz veya birbirilerini
tamamlayan noktalarda iki uygulamadan da faydalanabiliyorsunuz. Bunun en
büyük örneklerinden biri Facebook veya Instagram’da hesap açtığınızda aynı
hesabınızı bir diğerinde kullanabiliyor olmanız ve Facebook’ta yaptığınız bir
paylaşımı otomatik olarak senkron bir şekilde Instagram’da yapabiliyorsunuz
ve bunun için ekstra bir efor sarf etmenize gerek kalmıyor (d'Apice 2022,
https://about.fb.com/news/2022/09/accounts-center-facebook-and-instagram/,
26 Nisan 2023’te erişildi).
Bu sayede firmalar uygulamalar arasında müşterileri tekilleştirip
bilgilerini konsolide edebildikleri daha iyi bir CRM altyapısına sahip
oluyorlar. Bu altyapı ile müşterilerini daha iyi anlayıp onlara daha iyi
çözümler sunabiliyorlar.
Uygulama gruplaştırma yöntemini ya da gruplaştırılmış uygulamaları
superapp’lerin bir nevi karşıtı veya zıttı gibi de düşünebiliriz. Bunun sebebi,
normalde superapp’ler birden fazla uygulamayı tek bir uygulamada toplayıp
müşterilerin tek bir uygulama üzerinden ihtiyaçlarını karşılamaya
odaklanırken gruplaştırılmış uygulamalar tüm uygulamaları tek bir çatı altında
toplamak yerine müşterilerine farklı özelliklerle farklı uygulamalar sunuyor.
Bunu bir örnek ile açıklayacak olursak Facebook ve Facebook Messenger
örneğini verebiliriz. Normalde bilgisayarlarınızdan eriştiğiniz masaüstü
Facebook’un bir parçası olarak çalışan mesajlaşma özelliği mobilde farklı bir
uygulama şeklinde çalışıyor. Bu sayede sadece mesajlaşma özelliğini
kullanmak isteyen kullanıcılar Facebook’un sağladığı diğer özelliklerin içinde
kaybolmadan yalın bir şekilde Facebook Messenger özelliği üzerinden
mesajlaşabiliyor. Normalde tek bir çatı altında toplanabilecek özellikleri
kullanıcıların daha basit bir şekilde faydalanabilmesi adına birbirine bağlı ama
ayrı uygulamalar olarak sunuyorlar.
101
Superapp’ler
Birden fazla uygulamanın yapabileceği işin hepsini tek bir uygulama
üzerinde birleştiren uygulamalardır. Bu sayede kullanıcıların başka
uygulamalara girmesine gerek kalmadan tek bir uygulama üzerinden farklı
özellik ve hizmetlere ulaşabilirler. Çoğu superapp müşterilerin ihtiyaç
duyacağı tüm çözümleri tek bir çatı altında toplamayı hedeflemektedir.
Mesajlaşma, taksi çağırma, alışveriş, para transferi… Esnek ve kolay entegre
edilebilir yapıları sayesinde ürün ve hizmet yelpazelerini ve buna bağlı olarak
müşteri kitlelerini günden güne arttırmaktadırlar.
Superapp’ler sayesinde kullanıcılar, telefonlarında farklı özellikler sunan
gereksiz uygulamalardan kurtularak telefonlarını uygulama çöplüğüne
dönüştürmenin önüne geçebilirler. Tek bir uygulama ile onlarca uygulamanın
yaptığı işi yapabiliyor olmak aynı zamanda kullanıcılara uygulama deneyimi
konusunda avantaj sağlayabilmektedir. Farklı uygulamalar farklı deneyimler
anlamına geldiği için aynı kullanıcı deneyimiyle farklı özelliklere ulaşmak
kullanıcıların kullanım zorluğu yönündeki büyük engellerinden birini
kaldırmak anlamına gelebilir. Bunun her zaman doğru olmadığını bazı
superapp’lerin farklı özellikleri bir araya getirirken daha karmaşık ve
anlaşılması zor bir deneyim ortaya çıkardığını da belirtmek gerekiyor.
Superapp’ler için kullanıcılara tek bir uygulama üzerinden farklı
özellikleri sunmanın en büyük avantajı kullanıcılarla ilgili topladıkları büyük
veriyi (big data) anlamlandırmaları ve bunlardan kullanıcılarla ilgili iç görü elde
etmeleridir. Kullanıcıları daha iyi anlayıp onlara daha iyi çözümler sunan
superapp’ler bu sayede nokta atışı kampanyalar ve fırsatlar sunabilmektedirler.
Aynı zamanda bir superapp, kullanıcıların gündelik ihtiyaçlarını karşılamak
konusunda ne kadar geniş bir yelpaze sunabiliyorsa o kadar kullanıcının
uygulama içinde geçirdiği süreyi arttırıp o kadar çok veri toplayabilir.
Odaklı Superapp’ler
Superapp’lerin alt kolu olarakta değerlendirebileceğimiz odaklı
superapp’ler, özellikle 2015’te Revolut’un kurulması ve zamanla kendisini
finansal superapp olarak tanımlamasıyla hayatımıza giren terimlerden biri
oldu. Ana odağını kullanıcılarının finansal ihtiyaçlarını karşılamak üzerine
kuran Revolut, bir bankanın hemen hemen sunduğu tüm özellikleri ve hatta
fazlasını müşterilerine sunmayı hedeflemektedir. Bankacılık hizmetlerinin
yanında finansal ihtiyacın bir parçası olarak değerlendirdiği finansal olmayan
hizmetleri de müşterilerine sunuyor. Bunun en büyük örneklerinden biri 2022
yılı sonunda sundukları anlık mesajlaşma hizmeti (Product&Feature 2022,
102
https://www.revolut.com/news/revolut_launches_revolut_chat_an_instant_m
essaging_feature_in_step_forward_to_super_app/, 1 Mayıs 2023’te erişildi).
Özellikle kişisel para alışverişinde kişilerin yaşadığı en büyük problemlerden
birinin başkasından para istemek olduğunu belirten Revolut, yeni chat özelliği
ile bu süreci kolaylaştırmayı ve istenen tutarı tekrardan başka bir mobil banka
uygulamasına girilmeden karşı tarafa göndermeyi hedeflemektedir.
Odaklı superapp’lerin sadece odaklanan alana ait hizmetler sunması
beklenirken Revolut örneğinde olduğu gibi odaklanan alanı destekleyen yan
özellik ve hizmetleri de kullanıcılarına sunabilmektedirler. Şunu unutmamak
gerekir ki her ne kadar superapp’lerden ayrı bir kol gibi tanımlanabilse de
odaklı superapp’ler ile superapp’ler arasında çok fazla bir farklılık
bulunmamaktadır. Buradaki ana fark firmaların kendini odaklı superapp
olarak tanımlaması ve özellik olarak tanımladıkları alana ağırlık vermeleridir.
Kimi zamanda piyasanın firmaları sahip oldukları özellikler üzerinden
superapp olarak tanımladığına şahit oluyoruz. Örneğin Spotify’ı chatleşme
podcast ve müzik kütüphanesi özelliklerinden dolayı müzik alanının
superapp’i olarak tanımlandığına şahit oluyoruz. Ülkemizdeki finteklerden
biri olan Alternatif Superapp’i kobilere odaklanan bir superapp olarak örnek
olarak gösterebiliriz (Birch 2022, https://www.forbes.com/sites/davidbirch
/2022/01/04/super-apps-or-smart-wallet/?sh=78ed3358a7c8, 12 Mayıs 2023’te
erişildi.)
App-in-app Superapp’ler (Superapp pazar yerleri)
Superapp’lerin başka bir kolu olarak da sınıflandırabileceğimiz app-inapp superapp’ler, diğer superapp’lerden farklı olarak başka firma ve satıcıların
superapp içinde kendi uygulamalarını oluşturmalarına izin veriyor olması.
Bunu Apple’ın App Store’u veya Android’in Play Store’u üzerinden
örneklendirebiliriz. Nasıl ki Apple ve Android kendi oluşturdukları
uygulamaları kendi pazar yerleri üzerinden kullanıcılara sunuyorlarsa bunun
yanında, farklı firma ve kişilerinde kendi uygulamalarını oluşturup App Store
ve Play Store üzerinden sunmalarına imkân veriyorlar. Aynı şekilde app-inapp superapp’ler de bu yöntemi takip ediyorlar.
WeChat ile hayatımıza giren app-in-app superapp’ler içinde geliştirilen
uygulamalar “mini uygulamalar” (miniapps) olarak adlandırılıyor. Başka
pazar yerleri üzerinden uygulamanızı sunmak istediğinde uzun denetlenme
sürelerine ve yüksek geliştirme maliyetlerine maruz kalabiliyorsunuz. Mini
uygulamalarda ise kısa sürede markete çıkma ve normal bir
uygulamanın %20-%50 arasında daha az maliyetle uygulamanızı geliştirme
103
şansına sahip oluyorsunuz. Mini uygulamalar, telefonun önbelleğinde (cache)
tutulduğu için normal uygulamalara oranla çok daha hızlı bir performans
sergileyebiliyorlar. Superapp’in direkt içinde konumlandırıldığı için diğer
uygulamalarla ahenkli bir şekilde çalışıp birbirleri arasında veri paylaşımı
yapabiliyorlar. Mini uygulamalar arasındaki veri geçişkenliği sayesinde bir
oyundaki puanınızı veya beğendiğiniz bir kıyafetin linkini uygulamadan
çıkmadan başkaları ile paylaşabiliyorsunuz (Shevlin 2022, https://www.
forbes.com/sites/ronshevlin/2022/08/01/super-apps-arent-going-to-make-it-inthe-united-states/?sh=e60eaaa2e7d6, 10 Mayıs 2023’te erişildi).
Mini uygulamaların 3. parti geliştiriciler tarafından geliştirilebilmesi
sayesinde gelişen müşteri ihtiyaçlarını ve taleplerini kendileri haricinde
karşılayan ve uygulama üreten bir kitleye sahip oluyorlar. Bu kitle dilerse
kendi firmalarının satış uygulamalarını yapabileceği gibi kullanıcıları
eğlendirecek oyunlar, sosyal medya uygulamaları, dizi ve film izleme
uygulamaları gibi çok çeşitli uygulamalar geliştirebiliyorlar. Uygulama
geliştiriciler, pazar yerleri sayesinde daha görünür olup daha geniş kitlelere
ulaşabiliyorlar. Hatta geliştirdikleri uygulamaları ücretli bir şekilde
kullanıcıların hizmetine sunabiliyorlar. Kullanıcılar ihtiyaçlarını karşılayan
daha çok uygulamaya erişebildikçe app-in-app superapp’in kullanımı daha
çok artıyor ve daha çok veri toplayabilip müşterileri daha iyi analiz edebilir
hâle geliyorlar. Bunu yaparken de sadece superapp’in direkt olarak kendi
sağladığı hizmetlerin haricinde uygulama geliştiricilerin verilerine de
erişebildikleri için çok daha geniş bir yelpazeden kullanıcıları değerlendirme
şansına sahip oluyorlar.
Superapp’lerin Ortak Özellikleri
Özellikle Asya Bölgesi’nde ortaya çıkan superapp’lere baktığımızda
genelde hiçbir superapp’in temelinde superapp olmayı hedefleyerek ortaya
çıkmadığını görüyoruz. Tıpkı bağımsız uygulamalarda olduğu gibi superapp
olmadan önce pek çok uygulama tek bir değer önerisi sunarak kullanıcıların
karşısına çıkıyorlar. Örneğin Wechat, sadece bir mesajlaşma uygulaması
olarak ortaya çıkarken Grab, kullanıcılarına alternatif bir ulaşım hizmeti
sağlamak için ortaya çıkıyor. Zamanla temel değer önerilerinin yanına farklı
alternatifler eklemeye başlayarak hizmet çeşitliliğini arttıran bu uygulamalar
her yeni özellikler beraber superapp olma yolunda daha da ilerliyorlar.
Her ne kadar hepsinin başlangıç noktasında kullanıcılarına sunduğu
değer önerisi birbirinden farklı olsa da çoğu superapp, kullanıcılarının finansal
ihtiyaçlarını karşılamak noktasında ortak bir paydada buluşuyor. Kredi
104
kartının ve nakit ödemenin alternatifi olarak QR kod ile ödeme, internet
alışverişlerinde cüzdan üzerinden direk ödeme, şimdi al sonra öde (BNPL)
özelliği ile fiyatı taksitlendirme, abonelik ücretlerinin ödenmesi, bilet alınması
gibi pek çok farklı finansal ihtiyacı bankalara gerek kalmadan kullanıcıların
hizmetine sunuyor. Özellikle finansal olgunluğun oluşmadığı bölgelerde
superapp’lerin kullanıcılara sunduğu finansal imkânlar kullanıcıların
superapp’leri tercih etmesinin en büyük nedenlerinden biri olarak görülüyor.
Bu sayede temel değer önerisi kullanıcılara hitap etmese bile sadece finansal
ihtiyaçlarını karşılamak için superapp’i kullanan ciddi bir kullanıcı kitlesine
sahip oluyorlar. Kullanıcıların finansal kapsayıcılığını arttıran superapp’ler
kullanıcılar tarafından daha sahiplenilen uygulamalar hâline geliyor.
Superapp’lerin bir diğer ortak özelliği ise müşterilere sundukları hizmet
çeşitliliğinde çok geniş bir yelpazeye sahip olmalarıdır. Bu sayede
kullanıcıların gündelik hayatta çok fazla kullandığı özelliklerle gündelik
hayatta az kullandığı özellikleri yaşam döngüsü içinde birbirleriyle
birleştirerek sunabilmektedirler. Bu sayede uygulamanın kullanım oranı diğer
uygulama türlerine oranla daha fazla olmaktadır. Bu durumda superapp’ler
müşterilerin verilerini daha fazla toplayabildiği için onlara daha iyi çözümler
sunabilmektedir.
Neden Avrupa ve Birleşik Devletleri’nde Superapp yok?
Superapp’lerin Asya’da çok yaygın bir fenomene dönüşmesiyle beraber
bu trendin dünyanın geri kalanına yayılacağı beklentisi ortaya çıktı ama geçen
yıllar bu yayılmanın beklenildiği kadar hızlı olmayacağını veya Asya dışında
böyle bir trendin yaygınlaşmayacağını gösterir nitelikte bir seyir takip etti.
Artık genel kanı, superapp’lerin Avrupa ve Birleşik Devletler’de bir
karşılığının olmayacağı yönünde. Bunun en büyük sebebi olarak da bu
bölgelerde bağımsız uygulamaların tek başlarına pazarda yeterli bilinirliğe ve
kullanıcı sayısına ulaşmış olması gösteriliyor. Mesajlaşma uygulaması için
Whatsapp, alışveriş için Amazon ve sosyal medya uygulaması olarak
Instagram gibi uygulamalar pazarda çok güçlü olduğu için bir superapp’in tek
başına bütün bu uygulamaların tekelini kırıp başarılı olması çok zor olarak
görülüyor. Batıdaki kullanıcılar ihtiyaç duydukları uygulama ve özellikler için
spesifik bir uygulamayı kullanmayı ve bunu yaparken o uygulamaya ait
özelliklerin detaylı olmasına önem veriyor. Bir araya toparlanmış
uygulamaların temel işlevsellik bakımından farklı özellik setlerine sahip
olacağına inanılmasına rağmen bağımsız uygulamalara oranla detay
özelliklerin daha az olacağı düşünülmekte. Bu detay özelliklerden mahrum
kalacağını düşünen kullanıcılar superapp’lere daha mesafeli yaklaşıyor.
105
Superapp’lerin finansal kapsayıcılık üzerine büyük bir boşluğu
doldurduğunu ve özellikle finansal olgunluk açısından gelişmemiş ülkelerdeki
ciddi bir kitlenin desteğini alıyor olmasının Asya’da yükselmesinde büyük bir
payı var. Aynı açıdan Avrupa ve Birleşik Devletler’e baktığımızda orada hali
hazırda gelişmiş olan bir finansal olgunluğun bulunduğunu ve aynı zamanda
finansal uygulamaların gerekli kitlelere ulaştığını görebiliyoruz. Bu sebeple
finansal açıdan güçlü olan ve farklı özellikler sunan bir superapp’in ortaya
çıkıp finansal özelliklerin gücüyle kitlelere yayılması çok mümkün olarak
görünmüyor. Superapp’lerin Afrika ve Güney Amerika coğrafyasında yeni bir
çıkış yapacağına dair beklentiler olduğundan bahsetmek gerek (Pols 2021,
https://www.adjust.com/blog/super-apps-are-the-future-of-mobile-first-africa/,
19 Mayıs 2023’te erişildi) (Onyango 2021, https://www.weforum.org/
agenda/2021/12/africans-super-apps-make-life-easier/, 20 Mayıs 2023’te
erişildi). Superapp’lerin kullanıcıların verilerini bir yerde toplaması dolayısıyla
olası veri ihlallerine karşı bağımsız uygulamalara oranla daha riskli olması
batılı kullanıcıların mesafeli yaklaşmasının bir diğer sebebi olarak
gösteriliyor. Normal şartlarda bağımsız bir uygulamadan veri sızıntısı
olduğunda kullanıcının o uygulamadaki kısıtlı verisi dışarıya çıkacakken
superapp’ler müşterilerinin verilerini daha kapsamlı bir şekilde topladığı için
daha büyük sızıntılar gerçekleşebilir. Bu da kişisel verilerine çok önem veren
batılı kullanıcıların superapp’lere ekstra dikkatli olmasını anlaşılır kılıyor.
Diğer yandan batıda gördüğümüz düzenleyici ve denetleyici firmaların
güçlü olması ve herhangi bir firmanın piyasada tekel olarak var olmasını
engellemek için gerekli düzenlemeleri yapması, superapp’leşmeye çalışan
firmaların önündeki en büyük problemlerin başında geliyor. Sektör bazlı
güçlü ve köklü denetleme kurumları firmaların birden fazla hizmet sunup
piyasa dinamiklerini ve dengelerini bozmasını zorlaştırabilir. Asya pazarının
batıya oranla teknolojik olarak daha az gelişmiş olması ve pazardaki
kullanıcıların pek çoğunun temel gündelik hizmetlere erişiminin superapp’ler
tarafından karşılanmaya başlaması sebebiyle düzenleme ve denetleme
kurumlarının çok daha rahat bir yaklaşımda bulunduğunu söyleyebiliriz
(Galani 2021, https://www.reuters.com/markets/asia/asian-super-apps-clearregulatory-road-now-2021-12-14/, 20 Mayıs 2023’te erişildi). Özellikle
superapp’lerin pek çoğunun devlet tarafından desteklendiği ve kullanıcıların
verilerine ulaşabildiği söylentilerinin bu durumu güçlendirdiğini
söyleyebiliriz.
106
Grab Tarihi
Grab’ın temelleri, kuruculardan biri olan Anthony Tan’ın 2011 yılında
Endonezyalı sınıf arkadaşı ile yaptığı bir konuşma sırasında başladı. Anthony
kendi girişimini kurmak istiyordu ve bunun için uygun bir fikir arıyordu.
Arkadaşı kendisine neden Malezya’daki taksi sorununu çözmeye
çalışmadığını, özellikle kadınların taksileri kullanırken büyük güvensizlik
hissettiğini söyledi. Biraz şakayla da başlayan bu öneri ABD’de Harvard
Business School’da yüksek lisansını yapan Anthony ve sınıf arkadaşı Tan
Hooi Ling ile beraber gerçek bir fikir olarak kendini oluşturmaya başladı.
Özellikle o sıralarda Malezya’daki taksi hizmeti güvensizliğiyle ve
müşterilerin kandırılmasıyla dünyadaki en kötü taksi hizmetlerinden biri
olarak gösteriliyordu. ABD’de deneyimledikleri UBER’den de ilham alan bu
iki arkadaş, telefon üzerinden taksi çağrılabilecek bir uygulamanın bu sorunu
ortadan kaldırabileceğini düşündüler. Bu sayede hem müşteriler taksi aramak
derdinden kurtulacak hem de verdiği puanlarla taksi ve taksi sürücüsünü
puanlayarak sisteme otomatik olarak bir standart getirmiş olacaktı. Fikir
aşamasında olan bu düşüncelerini okudukları üniversitenin 1997’den beri
devam eden girişim yarışması olan HBS New Venture Competition’a
sokmaya karar verdiler. Yarışmaya katılabilmek için oluşturdukları iş planıyla
ikinci olarak yarışmayı tamamlayan ikili 25.000 dolarlık ikincilik ödülünün
sahibi oldu (HBS, https://entrepreneurship.hbs.edu/founders/Pages/profile.
aspx?num=195, 13 Mart 2023’te erişildi). Aynı zamanda varlıklı ailelere sahip
olan Anthony Tan ve Tan Hooi Ling 2012 yılında ülkeleri Malezya’ya
döndüklerinde Tan’ın annesinin desteği ve kişisel yatırımlarıyla MyTeksi
uygulamasını hayata geçirdiler. Kuala Lumpur merkezli olarak kurulan
MyTeksi, 2016 yılında yeni bir logo ve yeni bir isimle yeni bir marka imajına
geçti ve ismini Grab olarak değiştirdi (Leng 2016, https://www.thestar.com.
my/tech/tech-news/2016/01/28/grab-rebranding/, 13 Mart 2023’te erişildi).
Kuruluşunun hemen ardından Asya’daki farklı ülkelere açılmaya
başlayan Grab, eklediği yeni özelliklerle hızlı bir şekilde büyük kitlelere
ulaşmayı başardı. Grab; yolcu taşıma, yiyecek ve içecek teslimatı, ödeme
yapma, araç paylaşımı, bisiklet kiralama, yatırım ve siber güvenlik gibi pek
çok farklı alanda hizmet vermektedir ve her geçen gün bu özelliklere
yenilerini eklemektedir. Sunduğu bu özelliklerle sadece son kullanıcılara değil
kobilere, girişimcilere ve kurumsal firmalara da hizmet vermektedir. Böylece
geliştirdiği ekosistem ile beraber pek çok farklı oyuncuyu bir araya toplayarak
sağladığı faydaların daha katma değerli ve çarpanlı olmasına olanak
sağlamaktadır.
107
Grab, 2018 yılında Uber’in Güney Asya operasyonlarının tamamını satın
aldı. Böylece Asya pazarında en büyük rakiplerinden birini bünyesine katarak
sektördeki en güçlü oyunculardan biri olduğunu kanıtladı. Günümüzde
Malezya, Singapur, Kamboçya, Endonezya, Myanmar, Filipinler, Tayland ve
Vietnam olmak üzere Asya’da 8 ülkede 400’den fazla şehirde hizmet
vermektedir (Grab, https://www.grab.com/sg/locations/, 17 Mart 2023’te
erişildi) (Grab, tarih yok).
Grab’in Geliştirdiği Özellikler
Şu ana kadar hayata geçen tüm superapp’lerde olduğu gibi tek bir değer
önerisi üzerinden bağımsız bir uygulama olarak hayata başlayan Grab, yıllar
geçtikçe bu değer önerisinin yanına farklı özellikler ekleyerek superapp
unvanını alan girişimlerden biri oldu. Kurulduğu yıldan itibaren otuz dört kez
yatırım alan ve finansman turu yapan Grab, toplamda 16, 5 Milyar dolarlık
fonlama tutarına ulaştı. Yıllar içinde eklediği yeni özellikler yeni yatırım
turlarını, yeni yatırımlar da yeni özellik ve farklı ülkelere açılmayı imkânlı
hâline getirdi (Crunchbase, https://www.crunchbase.com/organization/
grabtaxi/company_financials/funding_rounds, 20 Mart 2023’te erişildi). Ana
değer önerisi, insanların taksileri uygulama yardımıyla çağırabilmesi ve
yolculuklarını puanlayıp ödemelerini mobil üzerinden tamamlamak üzerine
kurgulanmıştı. Bu sayede belli bir puan ortalamasını tutturamayan taksiler
uygulamadan çıkarılırken kullanıcılar kaliteli ve güvenli yolculuğun keyfini
çıkarıyorlardı.
Kurulduktan 2 yıl sonra 2014 yılında GrabCar ve GrabBike özelliklerini
duyurarak kullanıcıların ulaşım sorunlarına yeni birer çözüm getirdiler.
GrabCar ile birlikte tıpkı Uber uygulamasında olduğu gibi sisteme kayıtlı
sürücülerden herhangi biriyle gitmek istediğiniz noktaya ulaşabileceğiniz bir
yapı sunmaya başladı. Arabası olan ama taksicilik lisansı olmayan kişilerde
sisteme kaydolarak ulaşım ihtiyacı olan kişilere uygulama üzerinden ulaşıp
ücret karşılığında onları gidecekleri yere götürmeye başladılar. Grab’in
hâlihazırda taksicilerle gergin olan arasını daha da gergin hâle getiren bu
özellik yüzünden taksiciler, protestolarla bu özelliğin kaldırılmasını talep etti
(Lee 2015, https://www.thestar.com.my/news/nation/2015/11/18/taxi-protestsspad-uber-grabcar/, 3 Mayıs 2023’te erişildi). Malezya taksicilerinin bu baskısı
Grab’i durdurmaya yetmedi. GrabBike ile beraber kullanıcılar araç haricinde
motosikletle ulaşım sağlamak isteyenlerin tercih oldu. Tıpkı GrabCar’da
olduğu gibi sisteme kayıtlı olan sürücüler, dileyen müşterileri gitmek istediği
noktalara götürebilme imkânına sahip oldular.
108
2015 yılında GrabExpress özelliğini duyuran Grab, artık sadece
insanların bir yerden bir yere ulaştırılmasıyla değil aynı zamanda paketlerinde
yerlerine ulaştırılması işine girdi. Farklı boyutlardaki farklı paketleri taksi
veya araçlarla göndermek istediğiniz noktalara gönderebiliyorsunuz.
GrabShare özelliğinin 2016 yılında duyurulmasıyla GrabCar’ın
paylaşmalı hâlini canlıya aldılar. Bu sayede bir noktadan bir noktaya gitmek
isteyen kullanıcılar, gidecekleri güzergâhı başka kullanıcılarla paylaşarak
normalden daha ucuza bir şekilde gidecekleri yere ulaşabildiler. Örneğin A
noktasından B noktasına gitmek istiyorsunuz. Uygulama üzerinden araç
çağırırken GrabShare’i seçip o güzergâh üzerinden başka bir yolcu ile
yolculuğunuzu paylaşabiliyorsunuz ve gideceğiniz yere daha ucuza
ulaşabiliyorsunuz.
2017 yılında 1 milyar dolarlık değerleme ile yeni yatırımlar almaya
başlayan Grab, unicorn2 unvanını da almış oldu. Aynı yıl GrabPay ile cüzdan
özelliğini de devreye aldı. Bu sayede kullanıcılar uygulama ile ödeme yapmak
istediklerinde sadece Grab ile sınırlı kalmadan başka yerlerde de ödeme
yapabilir hâle geldiler. Büyük marketlerden restoranlara, güzellik
merkezlerinden eczanelere pek çok farklı noktada GrabPay ile ödeme
yapabilen kullanıcılar sadece ulaşım için değil ödeme yapmak içinde Grab’i
kullanmaya başladı. GrabPay ile yapılan ödemelerde kullanıcılar ekstra
puanlar kazanıp Grab’in sunduğu kampanya ve indirimlerden faydalanabilir
hâle geldiler.
2018 yılına gelindiğinde tahmini piyasa değeri 5 milyar dolara ulaşan ve
Uber’in Asya operasyonunun tamamını satın alan Grab, GrabFood ve
GrabAds hizmetlerini kullanıma soktu. GrabFood ile kullanıcılar, uygulama
üzerinden evlerine yemek siparişlerini vermeye başladılar. Bugüne kadar
geliştirdikleri tüm özelliklerden kazandıkları müşteri verilerini farklı
firmalarında kullanabilmesi için GrabAds özelliğini geliştiren Grab, firmalara
Grab uygulaması üzerinden diledikleri kitlelere reklam verebilme imkânını
sundular.
2
Günümüzde girişim dünyasında çok popülar olan bu terim, 2013 yılında risk sermayedarı
Aileen Lee tarafından ilk defa kullanıldı (Lee 2013, https://techcrunch.com/2013/11/02/
welcome-to-the-unicorn-club/, 3 Haziran 2023’te erişildi). Bir girişimin veya şirketin 1
milyar dolar veya daha fazla yatırımcı değerine ulaşması anlamına geliyor. Unicornlar (tek
boynuzlu atlar) fantastik bir dünyanın ürünüdür ve çok az bulunurlar. Lee aynı analojiden
yola çıkarak 1 milyar dolar barajını aşmış girişimlerin sayısı o yıllarda çok az olduğu için
böyle bir benzetmede bulunmuştur.
109
Grab, bir sonraki sene GrabKitchen, GrabMart, GrabFinance ve
GrabInsure özelliklerini duyurdu. GrabKitchen dünyada yaygınlaşmakta olan
bulut mutfak (cloud kitchen) akımının bir parçası olarak ortaya çıktı. Eve
servis odağında çalışan farklı yemek firmalarını bir araya getirerek
maliyetlerini düşürmeyi amaçlayan özellik aynı zamanda kullanıcıların
diledikleri yemekleri farklı firmalardan sipariş verip tek bir fatura üzerinden
ödemelerine olanak sağlıyor. Örneğin 5 farklı restoran, eve sipariş özelinde
çalışmak istediğinde her birinin ayrı dükkân tutup, ayrı ayrı sabit giderlerini
ödemesi gerekiyor ama bulut mutfak sayesinde bunlar ortak bir dükkânda
toplanıp masrafları 5’te birine kadar düşürebiliyorlar. Aynı zamanda
müşteriler bulut mutfakta bulunan restoranlardan sipariş vermek
istediklerinde tek bir getirme ücreti üzerinden farklı firmalardan olan
siparişlerini gerçekleştirebiliyorlar. GrabMart ise dışarıdan almak istediğiniz
market siparişlerinizi siz çıkmadan evinize kadar getirmeye yarayan özellik
olarak uygulamaya eklenen bir sonraki özellik oldu. GrabFinance,
kullanıcıların (hem bireysel hem tüzel) finansman ihtiyaçlarına çözüm
üretilmesi için geliştirilmiş, krediden tutun BNPL’e (şimdi al sonra öde) kadar
pek çok farklı finansal kategoride hizmet verilmesini sağlayan bu sayede
kullanıcıların günlük finansal ihtiyaçlarına çözüm üreten bir özellik.
GrabInsure ise kullanıcıların sigorta ihtiyaçlarına çözüm üretiyor.
2018 yılında ana merkezini Malezya’dan Singapur’a taşıyan şirket, bir
sonraki yıl olan 2020 yılında Singapur’da bankacılık lisansı aldı. Bu lisans ile
birlikte kullanıcılarına yatırımla ilgili öneriler ve çözümler sunabilmek için
GrabInvest özelliğini duyurdu. Daha bunlar gibi pek çok özelliği içinde
barındıran Grab, gün geçtikçe farklı özellikler eklemeye devam ediyor ve
kullanıcıların gündelik hayattaki sorunlarına çözüm üretmeye devam ediyor.
Sonuç Yerine
Grab’in yolculuğuna baktığımızda bağımsız bir uygulama olarak
insanların ulaşım problemine bir çözüm olarak ortaya çıkan uygulama,
zamanla eklediği yeni özelliklerle superapp olmaya evrildi. Bunu yaparken
kullanıcı deneyimine özellikle önem gösterdi. Grab’e asıl başarıyı getiren
stratejik hamlelerden birisi belli bir büyüklüğe gelene kadar odağını
kaybetmeden deneyimli olduğu benzer konulara odaklanması oldu.
Kullanıcılarını bir yerden başka bir yere taşıma üzerine kurguladığı değer
önerisini, zamanla başka yeni özelliklerle çeşitlendirdi. Bunu yaparken ana
değer önerisinden uzaklaşmadan yan değer önerileri oluşturarak başardı.
İnsanların bir yerden başka bir yere transferini zamanla yiyeceklerin transferi,
eşyaların transferi gibi hep ulaşım üzerine odaklı bir yapılanma ile
110
gerçekleştirdi. Bu sayede hem aynı uygulamaya çok az değişikliklerle yeni
özellikler getirdi. Hem de bildiği işin benzeri işleri yaptığından dolayı
müşterilerine iyi deneyim sağlayabildi.
Geliştirdiği her özellik ile beraber sadece son kullanıcılara değil
sürücülere, satış yapan tacirlere ve firmalara da özellikler geliştirmeye başladı.
Sürücülerin maddi ihtiyaçları için mikro krediler sağlayıp onlara eğitim
sağlayabilecek bir yapı kurdu. Tacirlere doğrudan mallarını ve hizmetlerini
sunabileceği bir platform sunarken aynı zamanda onların finansal
ihtiyaçlarına da çözümler üretti. Firmalara reklam hizmeti verirken banka dışı
kredi ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri özellikler geliştirdi.
Tüm bunların işaret ettiği en önemli noktalardan biri, Grab’in sadece
taşıma işi ile kalması değil bunu finansal araçlarla destekleyerek bütün
paydaşların kullanabileceği bir uygulama geliştirmesi oldu. Asya merkezli
superapp’lere baktığımızda başarılı olanların hepsi müşterilerini
konvansiyonel yöntemlere göre daha iyi tanıdığı için finansal çözümlerde
alışılagelmişin dışında skorlama yöntemleriyle onların ihtiyaçlarını ve ödeme
kabiliyetlerini daha iyi bir şekilde analiz edebiliyorlar. Aynı şekilde Grab de
kurduğu bu ekosistem ile birlikte paydaşların verilerini kendinde toplayan ve
bu verilerin analizleriyle onlara finansal çözümler üreten bir noktaya geldi.
2020 yılında Singapur’da bankacılık lisansı ve 2022 yılında Malezya’da dijital
bankacılık lisansını aldı. Bankacılık lisanslarını almadan önce farklı firmalar
üzerinden bankacılık hizmeti veriyordu. Bunu yaparken müşterilerini çok iyi
tanıdığı için bankalara oranla çok daha hızlı ve çok daha başarılı finansal
çözümler sunuyordu. Bankacılık lisansları ile beraber gücünü ve konumunu
daha da güçlendiren Grab, önümüzdeki yıllarda özellikle finansal çözümler
noktasında daha aktif bir oyuncu olacağa benziyor.
Bu gelişmelerle beraber toplumun temel ihtiyaçları etrafında gelişen ve
değişen Grab’in Malezya ekonomisi ve toplumu üzerinde olumlu yönde
büyük bir etkisi var. Bu etkiyi özellikle koronavirüsün vurduğu 2020’li
yıllarda net bir şekilde görebiliyoruz. Özellikle kapanmaların yaşandığı
dönemde, evlere servis hizmetiyle ulaştırdığı yiyecek ve ilaçların pek çok
kişinin hayatını kolaylaştırdığı yadsınamaz bir gerçek. Bundan daha önemlisi
bu süreçte işletmelerini kapatmak zorunda kalan pek çok kobinin (küçük ve
orta büyüklükteki işletmeler) dijitalleşerek ticaretlerini sürdürebilmesini ve bu
zorlu şartları atlatması için onlara bir şans sağladı. Son kullanıcılar her gün
genişleyen firma ağından diledikleri üzerinden sipariş verip alışverişlerini
yapabildiler.
Grab, Malezya hükûmetinin pandemi ile mücadele için duyurduğu
ekonomi paketinin ve teşviklerinin kobilere ulaşması için kullandığı
111
kanallardan biri oldu. Firmaların işlerini dijitale taşıması ve bilinirliğini
arttırabilmesi için “Dijital Kobiler” (GDS) programını başlattı. Yeni normlara
daha kolay alışmaya çalışan ve bu yönde adımlar atmak isteyen kobilere
sadece yol göstermekle kalmadı, aynı zamanda devletin desteklemek için
açıkladığı ekonomik teşviklerin kobilere ulaştırılmasında da yer aldı. Bunu
yaparken kendi kredi programını da yeni normlara uygun bir şekilde revize
etti. Ticarette nakidin tercih edildiği ve insanların kredi kartlarına bile
mesafeli yaklaştığı Malezya’da dijital cüzdan ile insanların sosyal mesafe
normlarına uygun temassız ödemeler gerçekleştirebilmelerine yardımcı oldu.
Pandemi öncesinde başlayan, pandemi ile beraber değeri daha net
anlaşılan ve insanların alışkanlıklarını değiştiren bu süreçler karşısında
konumunu güçlendiren Grab, pandemi sonrasında kullanıcıların hayatlarında
kalmayı başaran bir şirket oldu.
Tüm bu somut örnekler üzerinden bir değerlendirme yaptığımızda
Grab’in bankacılık hizmetlerine ulaşamayan bir kitle için yeni bir alternatif
sağladığını ve bu alternatifle birlikte onlara yeni iş yapış şekilleri sağladığını
görebiliriz. Yeni iş modelleriyle dijitale açılan işletmelerin farklı gelir
kaynakları edindiği, yeni iş alanlarının açılıp daha fazla çalışanın istihdam
edildiği ve bu sayede ülke refahına katkı sağlandığını söyleyebiliriz. Grab’in
sadece taşımacılık alanında Malezya’da getirdiği standart ve rekabetin, servis
kalitesini arttırdığını ve ciddi bir müşteri deneyimi oluşturarak toplumsal bir
derdi ve tabuyu yıktı.
Grab’in günümüzde 180 milyon civarında kullanıcısı olduğu
düşünülüyor. Sadece taşımacılık alanında 2022 yılının ortasında 10 milyarıncı
işlemini yapan Grab’in Asya Bölgesi’nde pazarın %75’ini kontrol ettiği
düşünülüyor. Sunduğu tüm özelliklerle ve ulaştığı dev kullanıcı sayılarıyla
Grab, superapp deyince ortaya çıkan birkaç uygulamadan biri olarak
günümüzde güçlü bir şekilde varlığını sürdürüyor.
Asya’nın hızla büyümekte olan ve batı ile olan ekonomik ve kültürel
açığını kapatmaya çalışan ülkeler için superapp’ler anlamlı bir araç olarak
kullanılıyor. Hiç banka hesabı olmamış (unbanked) kitlelerin finansal sistemin
içine dâhil edilebilmesi için onlara imkân sağlayan superapp’ler aynı zamanda
yarattıkları ekosistem ile tüketici ve üreticileri bir araya getirerek bu hızlı
dönüşümün lokomotiflerinden biri hâline geliyorlar. Özellikle gelişmiş
ülkeler özelinde batıda yeni superapp’ler ortaya çıkacak mı bilinmez ama
Asya merkezli superapp’lerin güçlü tekeli önümüzdeki yıllarda daha çok
genişleyecek gibi gözüküyor.
112
KAYNAKÇA
Bel, J. d., Ostillio, M., Kral, B., Patsiansky, O., Vilcassim, I., Alice, M., Benaissa, N.
(2022). The Definitive Guide to Super Apps. BPC and Fincog.
Lazaridis, M. (24 Mart 2010). Mart 2023'de Mobile World Live: https://www.
mobileworldlive.com/videos/mobile-world-congress-2010-keynotes-mikelazaridis-president-co-ceo-rim adresinden alındı.
PYMNTS. (2022, Aralık 20). Mart 2023'de PYMNTS: https://www.pymnts.
com/mobile-applications/2022/what-is-a-super-app/#:~:text=A%20super%20
app%20is%20an,of%20using%20multiple%20separate%20apps
adresinden
alındı.
Chan, C. (16 Aralık 2022). Nisan 2023'de Andreessen Horowitz: https://a16z.com/
2022/12/16/super-app-definition-guide/ adresinden alındı.
Russell, J. (9 Ocak 2017). Nisan 2023'de TechCrunch: https://techcrunch.com/
2017/01/09/wechat-mini-programs/ adresinden alındı.
Graziani, T. (6 Kasım 2019). What are WeChat Mini-Programs? A Simple
Introduction. Nisan 2023 tarihinde Walkthechat:https://walkthechat.com/
wechat-mini-programs-simple-introduction/#:~:text=WeChat%20mini%2D
programs%20are%20%E2%80%9Csub,%2C%20coupons%2C%20and%20oth
er%20services adresinden alındı.
Statista. (Mayıs 2023). Number of monthly active WeChat users from 2nd quarter 2011
to 1st quarter 2023. Retrieved Mayıs 2023, from Statista: https://www.statista.
com/statistics/255778/number-of-active-wechat-messenger-accounts/
Number of Twitter users worldwide from 2019 to 2024. (2022, Aralık). Mayıs 2023'de
Statista:
https://www.statista.com/statistics/303681/twitter-users-worldwide/
adresinden alındı.
Wilson, F. (18 Mayıs 2014). App Constellations. Nisan 2023'de AVC:
https://avc.com/2014/05/app-constellations/ adresinden alındı.
Wilson, F. (16 Mayıs 2014). Feature Friday: Checking in. Nisan 2023'de AVC:
https://avc.com/2014/05/feature-friday-checking-in/ adresinden alındı.
d'Apice, R. (2022, Eylül 26). Making it Easier to Switch between and Create New
Accounts and Profiles on Facebook and Instagram. Nisan 2023'de Meta:
https://about.fb.com/news/2022/09/accounts-center-facebook-and-instagram/
adresinden alındı.
What we’ve done. (tarih yok). Mayıs 2023'de Revolut: https://www.revolut.com/
about-revolut/ adresinden alındı.
113
Product & feature. (2022, Kasım 2). Revolut launches Revolut Chat, an instant
messaging feature in step forward to super app. Mayıs 2023'de Revolut:
https://www.revolut.com/news/revolut_launches_revolut_chat_an_instant_mes
saging_feature_in_step_forward_to_super_app/ adresinden alındı.
David, B. G. (4 Ocak 2022). Super Apps Or Smart Wallets? Mayıs 2023'de Forbes:
https://www.forbes.com/sites/davidbirch/2022/01/04/super-apps-or-smartwallet/?sh=78ed3358a7c8 adresinden alındı.
Shevlin, R. (1 Ağustos 2022). Super Apps Aren’t Going To Make It In America. Mayıs
2023'de Forbes: https://www.forbes.com/sites/ronshevlin/2022/08/01/super-appsarent-going-to-make-it-in-the-united-states/?sh=e60eaaa2e7d6 adresinden alındı.
Pols, G. (28 Ocak 2021). Super apps are the future of mobile-first Africa. Mayıs
2023'de Adjust: https://www.adjust.com/blog/super-apps-are-the-future-ofmobile-first-africa/ adresinden alındı.
Onyango, C. (21 Aralık 2021). One app to rule them all: the rise of African superapps.
Mayıs
2023'de
Weforum:
https://www.weforum.org/agenda/
2021/12/africans-super-apps-make-life-easier/ adresinden alındı.
Galani, U. (14 Aralık 2021). Asian super-apps clear regulatory road - for now. Mayıs
2023'de Reuters: https://www.reuters.com/markets/asia/asian-super-apps-clearregulatory-road-now-2021-12-14/ adresinden alındı.
Harvard Business School. (tarih yok). Anthony Tan. Mart 2023 tarihinde Harvard Business
School:
https://entrepreneurship.hbs.edu/founders/Pages/profile.aspx?num=195
adresinden alındı.
Leng, L. K. (28 Ocak 2016). MyTeksi rebrands into Grab. Mart 2023'de The Star:
https://www.thestar.com.my/tech/tech-news/2016/01/28/grab-rebranding/
adresinden alındı.
Grab. (tarih yok). Where We Are. Mart 2023'de Grab: https://www.grab.com/sg/
locations/ adresinden alındı.
Crunchbase. (tarih yok). Grab. Mart 2023'de Crunchbase: https://www.crunchbase.
com/organization/grabtaxi/company_financials/funding_rounds adresinden alındı.
Lee, P. (18 Kasım 2015). Cabbies protest Uber and GrabCar in KL city. Retrieved
Mayıs 2023, from The Star: https://www.thestar.com.my/news/nation/
2015/11/18/taxi-protests-spad-uber-grabcar/
Lee, A. (2 Kasım 2013). Welcome to the Unicorn Club: Learning From BillionDollar Startups. Haziran 2023'de TechCrunch: https://techcrunch.com/2013/11/02/
welcome-to-the-unicorn-club/ adresinden alındı.
114
ULUSAL GÜVENLİK, AZINLIKLAR VE YAYILMACI
POLİTİKALAR ÇERÇEVESİNDE MALEZYA’DA ŞÎA
Yusuf OKTAN
Giriş
Malezya, %60’ı Müslümanlardan oluşan kozmopolit yapısıyla öne çıkan
30 milyon nüfuslu bir devlettir. Müslümanların çoğunluğu Sünni olmakla
beraber üç yüz bin civarında Şii yaşamaktadır. 2009 yılında Şiilerin dünyanın
farklı ülkelerinde nüfusa göre oranı üzerine yapılan bir araştırmada
Malezya’daki Şiilerin ülkedeki Müslümanlara oranının yüzde ikiden az olduğu
ortaya konulmuştur (https://www.pewresearch.org/wp-content/uploads/sites/
7/2009/10/Shiarange.pdf, 18 Nisan 2023’de erişildi). Ülkedeki Şii yoğunluğu
ülkenin genel yapısı ve Şiiliğin tarihsel arka planı göz önünde bulundurunca
mezkûr sayının yadsınamayacak oranda olduğu söylenebilir.
Şiilik Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatından sonra Ali (r.a.) taraftarlığıyla
ortaya çıkmıştır. Şii müelliflerin tarifleri incelendiğinde hicri 4. asra kadar Şîa
kelimesinin lugavî kullanımının ötesine geçmediği, dolayısıyla akîdevî bir
nitelik kazanmadığı görülmektedir (Kummî 1941: 15; Nevbahtî 2012: 51;
İbnü’n-Nedîm 1996: 249). Şii fırkalar içinde en yaygın durumda olan
İmamiyye Şiâsı; Hz. Ali’nin imametinde, onun bu makama nasla tayin
edildiği ve imametin onun neslinden olduğu hususunda ittifak eden ancak
imametin son olarak dayandığı kişi hususunda ihtilafa düşenler olarak
tanımlanabilmektedir (Angeles 1983: 147). İmamların sayısının on iki ile
sınırlandırılmasından dolayı da İsnâ Aşeriyye olarak da bilinmektedir (Oktan
2022: 22).
Makalenin ileri sayfalarında ele alınacağı üzere Malezya’da Şiâ’nın
varlığı bazı durumlarda ulusal güvenlik kapsamında değerlendirilmektedir.
Zira mezhebin ekseninde bulunan gaybet ve on ikinci imamın gaybette olduğu
inancı Şiiliği ülkenin çoğunluğunu oluşturan Sünnilikten ciddi anlamda
ayırmaktadır. İslam öncesinde Budizim (Frédéric 1995: 118; Irons 2008: 326),
Tibet ve Moğolistan’da bulunan inançlarda (Schuhmacher ve Woerner 1989:
Doç. Dr., Yalova Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi,
[email protected]
0000-0002-9196-8919.
2017), Maniheizm (Gündüz: 1998: 245, 246) ve Sabiilerde (Gündüz 1995:
106-107) görülen gaybet inancı, sonrasında Yahudilik ve Hristiyanlıkta da
görülmüştür (Oktan 2022: 24-48).
Daha önce belirtildiği gibi Malezya, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat
inançlarına bağlı, Müslüman çoğunluklu bir ülkedir. Sünni Müslüman
cemaatin kimliğine ve normlarına zıt olan Şii ideolojisinin ülkede yayılması,
Malezya’nın Müslüman birliğini etkileyebilir (Othman 2022: 169). Özellikle
1979 İran Devrimi’nden sonra Malaylar arasında kök salmaya başlayan
Şiiliğin bir polemiğe dönüşmüş ve günümüze kadar tartışılmıştır. Bu konuda
Malezya’yı, özellikle Güneydoğu Asya Bölgesi’ndeki diğer Müslüman
ülkelerden farklı kılan, daha sonra Devlet Fetva Komitesi tarafından resmî
gazeteye konulan 1996 yılında Fetva Komitesi’nin Şii yasağına ilişkin kararı
da dâhil olmak üzere kapsamlı önleyici unsurları uygulamış olmasıdır. Ülke,
Şiiliği ulusal güvenliğe tehdit olarak ilan etmemiş olsa da güvenlikleştirme
yaklaşımının unsurları üzerinden yapılan analizlerde Şii meselesinin doğru
yönetilmediği takdirde tehdit oluşturma potansiyeline sahip olduğu ifade
edilmiştir (Othman 2022: 197-198).
Şimdiye kadar Sünni ve Şii fraksiyonlar arasında herhangi bir fiziksel
şiddet bildirilmemiş olsa da güvenlik yetkilileri bunun Malezya’nın ulusal
güvenliğini etkileyebilecek fiziksel şiddete dönüşebileceği konusunda
temkinlidir. (Briandana ve Azman 2018: 3) Bununla birlikte ülkede özellikle
1979 devrim sonrası daha da yayılan Şiiler siyasi partiler tarafında politize
edilebilmektedir. (Briandana ve Azman 2018: 4) Sadece dinî değil sosyal,
ekonomik ve kültürel gerçeklerle ilgili olan Malezya’daki Şiilerin durumu,
onların bur topraklara geliş, yayılışı ve devlet ve toplum nezdindeki durumları
bu çalışmanın konusunu oluşturacaktır.
1. Malay Topraklarında Şiiliğin Tarihi Arka Planı
Araştırmacılar, Malezya’da Şiiliğin tarihsel varlığını nadiren kabul
etseler de Malay kültüründe bulunan müteşeyyiʻ izler kayda değerdir. Şiiliğin
Malezya’ya ne zaman ve nasıl geldiği sorusu, bir zamanlar yalnızca akademik
ilgi konusu olabilirken Malezya’daki Şiiler için önemli güncel bir mesele
hâline gelmiştir (Musa 2013: 414). Şiiliğin Malezya’daki tarihsel durumu
hususunda muhtelif görüşler ileri sürülmüştür. Güneydoğu Asya’nın diğer
bölgelerinin aksine Şiiliğin Malay Yarımadası’ndaki varlığı oldukça yakın bir
tarihe döndüğünü iddia edenlere göre tarihte Malakka Sultanlığı ve
yarımadadaki diğer devletler her zaman sadık bir Eş’arî teolojik bakış açısıyla
birleşen Sünni Şafiî mezhebinin kaleleri olmuştur (Marcinkowski 2008: 37).
116
Sünniliğin bölgeye İslam’ın girmesiyle birlikte taşındığı konusu tartışma
konusu olmazken Şiiliğin bölgede ne zaman başladığı hususunda ihtilaflar öne
çıkmaktadır. Bazı araştırmacılar, Şiiliğin küresel önem kazandığı 1979’daki
İran Devrimi’nin ardından bölgede yayıldığını ileri sürmüşlerdir. Bu tarihten
önceki Güneydoğu Asya’da Şii mezhebine ait ifadeler aslında sadece “Ali
sevgisi” olarak adlandırılan gizli eğilimler olduğu ileri sürülmüştür. (Musa ve
Hui 2017: 3) Bazı araştırmacılara göre ise Şiiliğin Malay dünyasında derin
kültürel kökleri vardır. Buna göre “Ali sevgisi” önemli takiye doktrininin göz
ardı edilmesine sebep olmuştur. Bölgede Şiiliğin sadece edebî veya ritüel bir
geçmişten daha fazlası olduğunu kanıtlamadaki zorluklar nedeniyle bazı
aleyhtarlar, bu mezhebi İslam dışı olarak etiketlemeyi haklı çıkarmak için “Ali
sevgisi” kavramını kullandıkları ileri sürülmüştür (Musa ve Hui 2017: 4).
Bununla birlikte Şiiliğin Malezya’ya kitlesel girişinin 1979 Devrimi
sonrasında vuku bulduğu hususunda araştırmacılar neredeyse ittifak
hâlindedir (Jakim 2010: 3). Malezya, Endonezya ve diğer ülkelerden İran’a
gelen öğrencilere yeterli burs ve eğitim olanakları sağlanarak İran’ın kutsal
bir şehri olan Kum’da İslam teolojisi okumaları teklif edilmiştir. (Othman vd.
2022: 173) Böylece 1980’ler ile 1990’lar arasında birçok Malay, Kum’da
İslam akidesi alanındaki çalışmalarını ilerletme imkânı buldu (Marcinkowski
2018: 40). Yine bu süreç Malezya, Tayland ve Endonezya’dan özellikle Kum
ve Isfahan’da Fars teolojisi ve dili alanında çalışmalarını sürdüren birçok
öğrenciyle devam etmiştir (Othman vd. 2022: 173).
Şiiliğin -ya da en azından kültürel ifadelerinin- 18. yüzyılın son
yıllarından itibaren İngilizlerin elinde olan Penang Adası’nda bir çıkış yeri
bulduğu ileri sürülmüştür. İngilizlerle birlikte Hindistan’dan sepoy
birliklerinin geldiğini, bunların çoğunun çeşitli mezheplerden Şiiler-Onikiler
ve İsmaililer olduğu ifade edilmiştir (Falarti 2004: 1). Bu Şii sepoy askerleri,
yanlarında birkaç topluluk tarafından her yıl gerçekleştirilen bir koro sokak
performansı olan Boria’yı getirmişlerdir. 19. yüzyılın sonlarında Boria yerel
Sünni Malay nüfusu tarafından da benimsenmiş, Perak ve Kedah gibi diğer
Malay eyaletlerinde de uygulanmıştır. Kerbela’daki trajik olayların anısına
Muharrem’in ilk on gününde kutlanan Boria, doruğuna 19. yüzyılda ulaşmış,
Malay mirasının bir parçası hâline geldiğinden çağdaş Malezya’da hâlâ
kısmen uygulanagelmektedir (Khoo ve Malhi 1993: 28).
Kuala Lumpur yakınlarındaki bir Şii toplum merkezi olan Hazva-ı
Rıda’nın (a.s.) İran eğitimli lideri Malezyalı Şii figür Kamil Zuhairi Abd Aziz,
bir röportajında Şiiliğin bu ülkede yeni olmadığını ileri sürmüş, İslam’ın
bölgeye girdiği 14. asırda Malezya kıyılarına Şiiliğin ulaştığını iddia etmiştir.
117
Ona göre İslam’ı Malezya kıyılarına getiren Arap, Hint ve İranlı tüccarların
çoğu Şii mezhebine mensuptu (Musa 2013: 414). Bazı çalışmalar ise Şiiliğin
bölgedeki varlığını 7. asra kadar döndüğünü ileri sürmektedir (Musa 2016:
15). Ebû İshâk Makranî el-Fâsî’nin Farsça kaleme aldığı İzhâru’l-hak
kitabında 820/205 yılında Nahuda Halife adında bir Şii din adamının İran,
Arap ve Hint Şiileriyle bölgede bulunduğu ifade edilmiştir (Musa 2013: 414).
Yine konu bağlamında yapılan bir doktora çalışmasında Şiilerin bölgedeki ilk
Müslümanlar oldukları, onların 840 yılında Perlak Krallığı’nı tesis ettikleri ve
beşinci Krallarının ise On İki İmam Şiâsı’na müntesip olduğu ileri sürmüştür
(Ismail 2003: 169). Buna karşın Sünniliğin bölgeye ancak 13. asırda geldiği,
bu zamandan beri bölgede hâkim mezhep olduğu belirtilmiştir (Abdullah
1989: 105). Yine farklı bir iddiaya göre Malay dünyasında Sünnilik, bölgeye
Mevlana Şeyh İsmail el-Sıddık’ın gelişiyle hâkim olmuş, bu zamana kadar
yaygın olan Şiilik geri plana düşmüştür (Yahya 1994; Musa 2013: 414).
Bölgede Horasan yöresinden Perslilerin bulunması, bazı çalışmalarda
Şiiliğin de bu bölgede erken dönemde teşekkül ettiği yorumlarına sebep
olmuştur. Örneğin Malakka’nın 1511’de Portekizliler tarafından işgali üzerine
bir belge olan Commentarios’ta, Malakka’nın düşüşü sırasında burada “en az
üç bin Horason veya Pers” bulunduğu belirtilmektedir. (Mc Roberts 1984: 26)
Hatta Malakka’nın 1511’de Portekiz’in eline geçmesinden önceki gece,
Malakka’nın son hükümdarı Sultan Mahmud Syah, Malakka, savaşçılarından
veya Malay savaş komutanlarının morallerini yükseltmek ve düşmanla
yüzleşme cesaretlerini artırmak için Muhammed Hanefiyye’nin hikâyelerini
okumalarını istediği ileri sürülmüştür (Abdul Hamid 2014: 4). Bu durum,
İran’da 16. asırda Şiiliğin yaygın olduğu ve Horasan Bölgesi’ndekilerin Şii
olduğu iddiası çerçevesinde Şiiliğin Malay topraklarına bu dönemden önce
geldiği şeklinde yorumlanmıştır (Musa 2014: 7). Sonraki süreçte 16. ve 17.
yüzyıllarda Asya’da Osmanlı etkisinin (dolayısıyla Sünniliğin) yükselişinin,
İran etkisinin (dolayısıyla Şiiliğin) Asya’da azalmasına sebep olduğu ileri
sürülmüştür (Guillot 2010: 13-52; Musa 2013: 415). Ancak İran ile Şiiliği tam
olarak özellikle tarihî anlamda aynı kefeye koymak uygun olmadığı gibi tüm
Arapları Sünni olarak tanımlamak veya Osmanlı İmparatorluğu’nu yalnızca
Sünnilikle ilişkilendirmek doğru değildir.
Bazı araştırmacılara göre Şiilik, Malay Yarımadası’na yaklaşık olarak
173/789’da gelmiştir. Bu iddiaya göre Sünni mezhebi veya Eşarî akidesi
bölgeye ancak daha sonra yaklaşık 275/888’de ulaşmıştır. Emeviler
Dönemi’nde zamanın Valisi olan Haccac bin Yusuf es-Sekafî’nin, Şii
topluluğa karşı şiddet ve baskı uyguladığı, bunun sonucunda onların
118
takımadalara göç ettiği ifade edilmiştir. Böylece, Sulu köylerindeki ve
Sumatra’nın batı kıyısındaki Araplar aslında Emevi zulmünden kaçan Şii
topluluğuydu (Yahya 1994: 1) Bununla birlikte mezkûr iddialar, mevcut
arkeolojik kanıtlarla ve o dönemde Sünni akımına bağlı olan İslam
toplumunun önemli referans kitaplarının varlığıyla çeliştiği için tartışmalıdır.
El-Attas’a göre İslam’ın Malay dünyasına gelişi Araplar veya Arap İranlı
misyonerler tarafından yapılmıştır. (Attas 1969: 25) Yine İslam’ın Adalar’a;
Yemen, Hadramut ve Umman’dan gelen Arap tüccarlar aracılığıyla girmeye
başladığı da ifade edilmiştir (Kamarzaman 2106: 96).
Şiiliğin Malay dünyasındaki varlığını erken bir tarihe hatta Sünnilikten
daha geriye götürme çabalarına rağmen bunun bir efsane olduğunu ileri süren
araştırmacılar da yok değildir. Öyle ki Pers etkisinin izlerinin bölgedeki
Şiiliğin kanıtı olarak okunmaması gerektiği ifade edilerek İran’ın ancak Safevi
Dönemi’nde (1501-1736) Şii olduğu vurgulanmıştır. Malay dünyasının
kültürel niteliklerinde Farsça eğilimlerin olduğu kabul edilmekle birlikte
bunları Malay Şiilerinin ürettiği görüşü reddedilmiştir. Hatta Şiiliğin
Nusantara’da (Malay dünyası) ancak İran’daki İslam Devrimi’nden (1979)
sonra bir fenomen hâline geldiği ileri sürülmüştür. İslam’ın Malay dünyasına
Araplar tarafından getirildiğini, bu Arapların Sünni Şafiiler olduğu
vurgulanmıştır (Azra 2000: 22). Bununla berbaber Malezya’da kelâm ilmi ve
Eş’ariyye mezhebinin metinleri oldukça eski tarihlerden beri okunmaktadır
(Mukti 2008: 51-78; Arıkan, 2018: 358).
2. 1979 İran Devrimi Sonrası ve Öncesi Malezya’da Şiiler
1979 İran Devrimi’nin orta doğuya muhtelif yönlerden etkisi olduğu gibi
Malezya gibi Uzak Doğru ülkelerine de birçok açıdan tesiri olmuştur.
Muhtemelen İran’dan yapılan göç dalgası bu tesirlerin başında zikredilmesi
gereken olgulardandır. Zira devrim sonrası Malezya’daki Şiilerin sayısı yüz
bini Kuala Lumpur’da olmak üzere ülkede yaklaşık 250.000 bin Şii’nin var
olduğu tahmin edilmektedir (Khoo ve Malhi 1993: 28).
Aslında 20. asrın Şiilerini devrim sonrası ve öncesi Şiiler şeklinde
ayırmak yerinde bir değerlendirme olacaktır. Ülkede var olan Şiiler ve devrim
sonrası doğan ya da sonradan Şii olan müntesipler dinin uygulanması
hususunda Şiâ tarihinde teorik anlamda bulunan ancak Humeynî tarafından
pratize edilen Velâyetü’l-fakîh uygulamasının büyüsüne kapıldılar. Bunların
Şiiliğe olan hayranlıkları mezhebin özüne değil İslami hükümleri devlette
uygulama imkânından kaynaklanmaktaydı. Zira Osmanlı Devleti’nin
yıkılmasından sonra Hilafet makamı hiçbir İslam devletinde pratik anlamda
119
uygulamaya konulmamıştı. Bundan dolayı 1980-1990’larda Malezya’da
birçok Sünni akademisyen, aktivist, eğitimci kişiler Şiiliğe ilgi duymaya
başladı. Böylece ülkede var olan mezhebi sürtüşme devrim sonrasındaki Şiiler
ile ortaya çıktı. Bu sürecin asıl mağdurları ise devrim öncesi Şiileriydi (Musa.
2020: 158).
Genel olarak, Şiiler kültürel ve hatta teolojik olarak Sünniler tarafından
geniş çapta kabul görmektedir. Malay Şiileri, doğası gereği açıkça Şii olan
çeşitli kültürel ritüelleri uygulamışlardır. Malaylar arasında Şiiliğin kalıntıları,
Malay edebiyatının bir parçası olan bir ninni olan Dondang Siti Fatimah
(http://www.freemalaysiatoday.com/category/opinion/2018/03/08/dondangsiti-fatimah, 15 Mayıs 2023’de erişildi), Hikayat Hasan Husin (Hasan ve
Hüseyin’in Hikayesi) ve Hikayat Muhammad Hanafiyyah’da (Musa 2013: 155)
(Muhammed Hanefiyye’nin hikayesi) görülebilir. Diğer örnekler arasında
Syeikh Muhammed Arsyad al-Banjari’nin (https://www.malaysiakini.com
/columns/421902, 13 Mayıs 2023’de erişildi.) klasik metni el-Muhtasar fiî
alamâti’l-mehdîyyi’l-muntazar imam Mehdi kavramının kabulü, İmam Ali’ye
övgü (http://www.freemalaysiatoday.com/category/opinion/2018/03/29/imamali-sebelum-jabatan-agama, 18 Mayıs 2023’de erişildi) ve Şiiliğin diğer başkaca
izleri zikredilebilir (Musa 2013: 415).
Malezya’da Sünni-Şii ilişkilerine bakıldığında 19. asrın başlarında iki
fırkanın da barış içinde yaşadığı görülmektedir. 1934’te Johor kadısı, Şii bir
erkeğin Sünni bir kadınla evlenmesine izin vermiştir. Johor müftüsü Şeyh
Habib Alawi (1934-61), Ayetullah Maraʼşî Necefî’ye hadis nakletme izni
vermiştir
(http://www.mei.edu/content/map/salafism-andpersecution-shi%
E2%80%98ites-malaysia, 11 Mayıs 2023’de erişildi). Bu süreçte birkaç
mezhebî olay olsa da bunlar soruna sebep olmayacak derece önemsiz
görülmüştür (Musa 2020: 162).
Malezya toplumunun İran İslam Devleti’ne bakışından dolayı onlardan
korkması ve tehlike addetmesine sebep olan şey, Devrim sonrası Şiileri
olmuştur. 1982’de parlamentoda tartışması sırasında ortaya çıkan yerel
Şiilerle ilgili ilk konu, Malezya’daki Şii korkusunun Şiilikten çok İran
Devrimi’ni ülkeye ihraç etme endişesiyle ilgili olduğunu göstermektedir. 11
Ocak 1983’de Senato’da yapılan tartışma açık bir şekilde doğu kıyısındaki
siyasi partiler arasındaki rekabetten kaynaklanan aşırılık unsurlarının nasıl
düzenlenebileceğiyle ilgiliydi. Tartışma aynı zamanda din özgürlüğü, dinî
otoritelere verilen güç ve Kuzey İrlanda ve Hindistan örneklerine atıfta
bulunarak uyumu yeniden tesis etme mekanizmalarını da gündeme getirmiştir
(Abdullah 1982: 106). Tartışmada sapkın öğretilere değinerek Kâdiyanîler
120
(Ahmediler) ve ardından Şiilerden söz edilmiştir (Hussain 1983: 79; Musa
2000: 162).
1993’e gelindiğinde Şii toplumunun Malezya Müslüman toplumu için bir
risk oluşturduğu anlatısı, Senato’da bir tartışmaya yansımış ve geniş çapta
kabul görmüştür. Tartışma, bir grup yerel akademisyenin (1979 sonrası Şiiler)
Şiiliği yayması ve İran’a öğrenci göndermesi hakkındaydı. Senatoda, devletin
din dairelerinin Şiilere karşı sert önlemler almak üzere harekete geçirildiği
ifade edilmiştir (Abdul 1993: 1307-9).
2-3 Mayıs 1996’da Langkawi’deki Ulusal Fetva Komitesi toplantısında
konsey, Şiiliği yasaklayan ve yalnızca Sünniliği tanıyan “Malezya Şiileri”
fetvasını yayımladı. Hareket, Şii karşıtı faaliyetleri cesaretlendirdi. 1997’de
mecliste İç Güvenlik Yasası (ISA) kapsamında Şiileri tutuklama çağrıları
geldi (Ghazali 1997: 15-16). Malezya hükûmeti, ISA’ya ek olarak
“sapkınlığı” yaymak için “İslam” terimini kötüye kullanan herkesi tutuklamak
için 1959 Fitne ve Kamu Düzeni Yasası’nı veya 1969 Olağanüstü Kamu
Düzeni Yönetmeliği’ni kullanabileceğine atıfta bulundu (Musa 2020: 164).
Ağustos 1998’de gözaltına alınan Şiiler Perak, Kamunting’deki bir danışma
kampına katılmaya zorlandı (Zaki 2013: 132). 2000 yılında, 20 Ekim’den 5
Ocak’a kadar altı kişi gözaltına alınmıştır (http://www.malaysiakini.
com/news/3500, 14 Nisan 2023’de erişildi). Malezya’da Şiilik, bir dereceye
kadar ulusal güvenlik sorunu olarak lanse edildi. 1997’de sapkın öğretileri
yaymaktan ve dinî uyumu ve ülkenin siyasi ve ekonomik gelişimini tehdit
ettikleri iddiasıyla yedi Şii takipçi tutuklandı. Serbest bırakılmalarının ön
koşulu olarak Şii inançlarını reddetmeleri ve Sünniliğe geri dönmeleri
söylendi (Saat 2015: 371). Aralık 2010’da Selangor’daki İslami yetkililer, Şii
eğilimli bir grup olan Peygamber Evini Sevenler örgütüne üye oldukları
söylenen 200 Müslümanı gözaltına aldı. Tutuklamalar, Selangor İslami
Departmanı (JAIS) tarafından Sri Gombak’ta (Selangor) bir dükkâna
düzenlenen baskının ardından yapıldı (Saat 2015: 359).
Malezya’da Şiiliğe yönelik resmî yasak, 1996 yılında Ulusal Fetvalar
Konseyi tarafından kabul edildi. Konsey, hükûmetin İslami Kalkınma
Departmanı’na bağlıdır. Bundan dolayı bu nedenle düzenlemeleri fiilî
kanunlardır. Malezya’nın 14 eyaletinden 10’u başlangıçta fetvayı uygulamayı
kabul etti. On birinci devlet olan Kedah, kralın ısrarı üzerine 2013 yılında
fetvayı getirdi. Malezya’daki Müslümanların Sünnileri takip etmelerine izin
verildiği, basın ve kitle iletişim araçlarında Şiilik propagandasının fiilen
yasaklandığı açıklandı (Kirichenko 2020: 8283).
121
Malezya’da Şiiliğin yasaklanmasına ve ulusal güvenli çerçevesinde
müntesiplerin kontrol altında tutulması, esasen yeni bir oldu olarak önümüze
çıkmaktadır. Geçmişte din otoriteleri Şiilik içindeki bazı mezhepler
konusunda daha rahattı. 1984 yılında Şiilerin statüsüne ilişkin federal düzeyde
bazı tartışmalar yapılmış ancak 1996 yılında Şiilerin statüsüne ilişkin bir karar
yasal statü kazanmıştır. 5 Mayıs 1996’da Malezya’daki Şiilerin durumunu
tartışmak için bir fetva komitesi toplandı. Malezya İslami Dinî İşler Ulusal
Konseyi Fetva Komitesi’nin 40. özel müzakeresi, 24-25 Eylül 1984
tarihlerinde yapılan Fetva Komitesi (Konferansı) kararıyla Şiiler hususunda
anlaştı (kağıt no. 2/8/84, Madde 4.2(2). 1996 yılında alınan karar, 1984 yılında
“Komisyon Malezya’da sadece Zeydiye ve Caferî Şii mezheplerinin
uygulanmasına karar vermiştir.” (http://www.e-fatwa.gov.my, 10 Mayıs
2023’de erişildi) ifadesini geçersiz kıldı (http://www.e-fatwa.gov.my, 10
Mayıs 2023’de erişildi). Malezya’daki Müslümanların Sünniliğe dayalı olarak
sadece inanç, dinî kanunlar ve ahlak üzerine İslam öğretilerini takip etmeleri
gerektiğine karar verildi. Fetva, Sünni mezhebiyle çelişen İslam öğretileriyle
ilgili her türlü kitap, broşür, film, videonun yayımlanmasını, dağıtılmasını
yasak ve yasa dışı olduğunu açıkça şart koşmaktadır. Çoğu eyalet, federal
müzakare komitesi tarafından yayımlanan bu fetvayı kabul etti ancak
eyaletlerin tamamı bunu yayımlamadı. Bu fetvayı kabul eden ve yayımlayan
eyaletler arasında Persekutuan (1997), Negeri Sembilan (1998), Malakka
(1997) ve Pulau Pinang (1997) bulunmaktadır (Saat 2015: 366). Malezya’daki
diğer sekiz eyalet, Najib Razak’ın iktidarda olduğu dönemde 1996 fetvasını
yayımladı.
Pahang 2011’de, Perak ve Johor ise 2012’de fetvayı yayımladı
(http://www.muftins.gov.my/index.php/arkib2/himpunan-fatwa/169-fatwamufti-negeri-sembilan/867-penyelewengan-ajaran-taslim-qadiani-syiah, 30
Nisan 2023’de erişildi). Fetvayı en son 10 Kasım 2016’da Kedah
yayımlamıştır (Azhar ve Baderuddin 2018: 8; Musa 2020: 164) Böylece fetva,
diğer tüm eyaletlerde yürürlüğe girmiştir.
3. Malezya’daki Şiiler Bağlamında İran-Malezya İlişkileri
İran 1979 Devrimi, ülke tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. Bu
devrimle birlikte İranlıların çevre ülkeler ve deniz aşırı ülkelere kitlesel
göçleri başlamıştır. Göçmenler; Şii elit sınıfı, dinî azınlıklar (Bahâiler,
Yahûdiler, Hristiyanlar ve Zerdüştler) ve Sünniler gibi Şii olmayan
Müslümanlardan oluşmuştur (McAuliffe 2007: 56). 1990’ların başlarında
siyasi baskı dönemi sona ermiş olsa da İran’da kötüleşen siyasi ve
122
sosyoekonomik koşullar binlerce İranlıyı daha iyi bir yaşam arayışıyla İran’ı
terk etmeye zorlamaya devam etti. Ancak giderek daha fazla ülke İran
vatandaşlarına vize şartı koymuş, bu da İranlıların yabancı ülkeleri ziyaret
etmelerini zorlaştırmıştır. Bununla beraber İran pasaportu önemli ölçüde
değer kaybetmiş ancak vatandaşlarına ancak kırk ülkeye vizesiz giriş imkânı
sunmuştur. Ancak bunlardan sadece birkaçı kayda değer ülkeler
niteliğindedir. Bu genel durum, sıradan İranlıların Avrupa ve Kuzey Amerika
ülkelerine gitmesini zorlaştırmıştır. Kosova’nın da vizesiz seyahat
edebildikleri tek Avrupa ülkesi olması İranlıların Malezya başta olmak üzere
diğer Uzak Doğu ülkelerine yönelmelerine sebep olmuştur (Kamal ve Hossain
2016: 1-2).
Malezya’da bulunan İranlıların kesin sayısın ifade edilmesi zor olmakla
birlikte, bunun iki yüz binden fazla olduğu tahmin edilmektedir. Buna göre
Malezya, Doğu ve Güneydoğu Asya’daki en büyük İran topluluğuna ev
sahipliği yaptığı ileri sürülebilir. Bu azımsanmayacak sayının oluşmasında
muhtelif sebepler vardır. Bunların başında öğrenim görmek isteyen İranlı
talebeler gelmektedir. Zira İranlı gençler ve aileleri için üniversite öğrencisi
olmak toplumsal bir prestij sağlamaktadır (Djavad ve Egel 2007: 6). İran’da
üniversiteye girmenin muhtelif zorlukları, seçkin ailelerin çocuklarını Avrupa
ve Kuzey Amerika’ya göndermesi neticesinde orta sınıf aileler çocuklarını
daha çok Ukrayna gibi Doğu Avrupa ülkelerindeki üniversitelere göndermiştir
(Kamal ve Hossain 2016: 3). 90’lı yıllarda İranlı öğrenciler yükseköğrenim
için Hindistan’a yönelmiş ancak 2000’li yıllarda Hindistan hükûmetinin
politikası, antisosyal faaliyetleri ve vizeyi kötüye kullandıkları iddia edilerek
İranlı öğrencilere karşı değişmiştir. Bu durum, Malezya hükûmetinin ülkeyi
uluslararası bir eğitim merkezi olarak tasarlamak için yeni bir politika
benimsediği bir zamanda ortaya çıkmıştır. Böylece İranlı öğrenciler ise bu
fırsatı kullanarak Malezya’ya yönelmiştir (Kamal ve Hossain 2016: 4).
Malezya’da İranlı sayısının artmasında ikinci sırada Ahmedinejad
Hükûmeti (2005-2013) döneminde rahat ve liberal bir yaşam arayan sıradan
orta sınıf insanlar zikredilebilir. İsrail karşıtı söylem, İran’ın nükleer program
konusunda tutumu ülkenin uluslararası düzeyde yalnızlaşmasına sebep
olmuştur. Bu durum İran ekonomisi vurmuş, İran’ın İslam hakkındaki
yorumları sosyal özgürlük alanını daraltmıştır. Böylece ülkeden dışa yönelik
göçler artmıştır. Bu süreçte Türkiye ve Malezya İranlıların sorunsuz
gidebilecekleri iki ülke olmuştur (Kamal ve Hossain 2016: 4). Bu süreçte
Malezya’dan Endonezya’ya geçerek yasa dışı yollarla Avusturalya’ya
geçilebilmesi, Malezya makamlarından uzun süreli vize alamayan İranlıların
123
çevre ülke adalarına gidip sonra Malezya’ya girerek oturumlarını üç ay daha
uzatabilme ve Malezya’daki yaşam maliyetinin Türkiye’den daha uygun
olması gibi durumlar göç eden İranlıları çoğunlukla Malezya’ya
yönlendirmiştir (Kamal ve Hossain 2016: 5).
Malezya’ya İranlı göçünün arttığı üçüncü durum ise 2009 yılında İran’da
yapılan tarihinin en tartışmalı cumhurbaşkanlığı seçimi akabinde yaşananlar
olduğu söylenebilir. İran’da orta sınıf demokratik hareketi olarak ortaya çıkan
ve rejimi protesto etmek için sokaklara çıkan binlerce insan müesses nizam
tarafından sert bir şekilde bastırıldı. Birçok aktivist tutuklandı, hapse atıldı.
Nizamın protestocuları ağır şekilde yargılama girişimi aktivistlerin ülkeyi terk
etmesiyle neticelendi. Yine bu süreçte Malezya, İranlıların kolayca
ulaşabileceği güvenli ülkelerden biri olmuştur (Kamal ve Hossain 2016: 5).
Ancak burada şunu belirtmekte yara var; İranlıları Malezya’ya göç etmeye
iten faktörler, ülkedeki siyasi-sosyal-ekonomik sorunlardır. Bu nedenle
Malezya’da yaşayan İranlıların bunu, Malezya’nın hayallerindeki toplum
olduğu için değil ülkelerindeki sosyoekonomik ve politik sorunlardan dolayı
yaptıkları söylenebilir (Kamal ve Hossain 2016: 8).
Malezya ile İran arasında devletler arasındaki diplomatik ilişkiler 1984
yılında kurulmuştur. 1980 ve 1990’larda Şiiliğe geçen bazı Malay ve
Endonezyalılar İran’ın Kum kentindeki ilmi havzalarda eğitim görmüşlerdir
(Azhar ve Baderuddin 2018: 1-16). Bunun yanı sıra, özellikle yirminci asrın
başları iki devletin çok yönlü ticari ilişkisine şahit olmuştur. Aralık 2007’de
İran’ın deniz gaz sahalarının geliştirilmesi için iki ülke 6 milyar dolarlık bir
anlaşma imzalamıştır. Haziran 2009’da Kuala Lumpur’da, İran ve Malezya
Girişimciler Konseyi kuruldu. İki ülke arasında ticaret ve sanayi eksenli
ilişkilerin güçlendirilmesine yönelik yaklaşık bakanlık seviyesinde
görüşmeler yapıldı. Malezya-İran arasındaki bazı gerilimlere rağmen bu iki
ülke arasındaki ticaret hacmi 2015 yılında 532 milyon ABD dolarına
ulaşmıştır. Bununla beraber Malezya ve İran arasında bir dizi ekonomik
sektörde aktif iş birliği yine de Malezya’daki Şii durumunu etkilemedi. Malay
yetkililer ülkede Şiiliği yaymaya yönelik tüm girişimleri titizlikle
izlemişlerdir (Kırıchenko 2020: 83).
4. Malezya’da Şiilik Karşıtı Fetvanın Yayımlanması ve Ülkedeki
Şiilere Etkisi
Eylül 2013’te Kuala Lumpur’daki İslam Merkezi “Şii Virüsüyle
Yüzleşmek” başlıklı bir seminere ev sahipliği yaptı. Müftü Datuk Zahidi Wan
tarafından verilen seminerde müftü, Şiiliği şişelenmiş zehre benzetmiş ve
124
hatta yönetimin İran’la diplomatik ilişkilerini kesmesini önermiştir (Aras ve
Ekim 2015: 3). Bu aşırı söylemin temellerini 1996 yılında yayımlanan fetvada
aramak anlamlı olacaktır. Öyle ki Diyanet İşleri Fetva Komisyonu’nun 1996
yılında verdiği fetva, Şiiliği “sapkın” olarak nitelemiş, Şii inanç ve ilkelerine
ilişkin her türlü materyalin dağıtımını yasaklamıştır (http://www.mei.edu/
content/map/malaysia-and-its-shi’-”problem”, 13 Mart 2023’de erişildi).
1996’da Malezya’daki Diyanet İşleri Fetva Komitesi, Sünni İslam’ı ülkede
“izin verilen İslam şekli” olarak tanıyan ve Şii İslam’ı “sapkın” olarak
damgalayan dinî bir görüş yayımlamıştır. Bunu yaparken yaklaşık 250.000
üyesi bulunan Şii Müslüman cemaatinin inançlarını yaymasını yasaklamış ve
Malezya güvenlik güçlerinin Şii toplantılarına baskın düzenlemesine izin
vermiştir. Yasayı ihlal ettiği tespit edilenler 3.000 ringite kadar para ve/veya
iki yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilirler (Aras ve Ekim 2015: 3). 1996’da
Malezya İslami Mezhepler Konseyi’nin Şiiliği Malezya’daki gerçek İslami
uygulamadan bir sapma olarak görmeye başlaması bu konuda bir dönüm
noktası olduğu belirtilebilir (Sofian vd. 2018: 3).
Ulusal Fetva Konseyi (NFC), 1996 yılında “Malezya’da Şiiler” başlıklı
bir fetva yayımlamıştır. Özel bir konferansta Şii sorununu tartışmak için
örgütlenen NFC, daha sonra yayımlanan fetvaya yansıyan; ilki, 1984’te bir
NFC müzakeresinde, hükûmetin daha önce tanıdığı iki Şii mezhebi olan Zeydî
ve Caferiliğin artık kabul edilemez olduğunu teyit, ikincisi; akide, dinî
kanunlar ve ahlâkî meseleler söz konusu olduğunda ülkedeki Müslümanların
yalnızca Ehl-i sünnet akidesine bağlı kalmaları, üçüncüsü; Ehl-i sünnet
dışında ülkede herhangi bir öğretinin yayımının yasaklanması yönünde
kararlar aldı. Fetvaların sadece yasal görüşler olarak kabul edildiği Müslüman
dünyanın diğer yerlerinden farklı olarak Malezya’da fetvalar, gazetelerde
yayımlandıktan sonra kanun hükmüne geçmektedir (Musa 2020: 160).
Malezya’da 5 Mayıs 1996’da İslami İşler Ulusal Konseyi Fetva
Komitesi’nin Malezya’da var olan tüm Şii inançlarını kapsayan müzakere
kararnamesi ile Şiiliğin yasaklanmasından sonra Şiilikle ilgili meselelerin ve
polemiklerin başladığı söylenebilir. Din ve emniyet yetkilileri de Şii cemaati
tarafından düzenlenen her türlü faaliyet ve programı engelleyerek yasağın
yaptırımını uygulamıştır. Şii hareketi İslam inancının kutsallığına ve ulusal
güvenliğe yönelik tehditler savurma eğiliminde olduğundan bu önlemler,
fetva hükmüyle uyumludur. Ortaya çıkan soru, Şii öğretilerinin ulusal
güvenlikle bağlantılı olup olmadığını nasıl analiz edileceğidir (Othman vd.
2022: 171-172).
125
Yerel düzeydeki bu fetvanın varyasyonları, tüm Malezya eyaletleri ve
federal bölgeler tarafından eyalet düzeyinde yayımlandı. Devlet düzeyindeki
fetvaların tam metni farklı olsa da fetvaların amacı Şii İslam öğretisini etkili
bir şekilde “sapkın” olarak etiketlemek ve Şiiliğin Malezya’da uygulanmasını
yasaklamaktı (Saleem 2018: 323). Esasen devlet düzeyindeki fetvalar,
Malezya’da Şii İslam’ın kamusal uygulamasını ve yayılmasını yasa dışı hâle
getirmiştir (Saleem 2018: 324).
Malezya’da Şii öğretilerinin yasaklanmasıyla ilgili 1984, 1996-1998 ve
2010-2014 yıllarında olmak üzere toplamda üç fetva yayımlanmıştır (Samuri
2016: 440-441). İkinci fetva (1996-98) Kedah, Melaka, Pulau Pinang,
Kelantan, Negeri Sembilan, Sarawak, Selangor, Terengganu, Sabah ve Kuala
Lumpur gibi eyaletleri kapsarken üçüncü fetva (2010-2013 arası) geri kalan
Pahang, Johor, Perlis ve Perak. Sarawak, Pahang ve Sabah eyaletlerinde de
uygulandı (Saleem 2018: 324). Kelantan, Selangor ve Perak eyaletlerinde
yayımlanan fetvalar, Şii İslam’ın Sünni İslam’ın ilkeleriyle neden çelişkili
görüldüğünü kapsamlı bir şekilde açıklayan yegâne fetvalardır. Bu üç
eyaletten alınan fetvalar, Şii İslam üzerindeki yasağın kaynağını, Sünni
doktrini ile çelişen Şii öğretilerde bulunan akide, şeriat ve ahlak ile ilgili bazı
konulardan kaynaklandığını belirtmektedir. Fetvalar, hukuk dili kullanılarak
oluşturulmuş ve herhangi bir eyaletin bu fetvalara dayanarak Şii müntesiplere
karşı yasal işlem başlatmasını sağlamak için yasal teknikler dikkate alınmıştır.
Bu durum, Penang gibi eyaletlerin ikinci fetvada terminolojiyi daha hukukî
olacak şekilde yeniden düzenleyerek neden birinci fetvayı değiştirdiğini
açıklamaktadır (Samuri ve Quraishi 2016: 441).
1996 yılında yayımlayan Şiiliğin yasaklanmasına yönelik fetva sonrası
ülke genelinde eyaletlerde bulunan fetva komiteleri; Müslümanların sadece
Sünnileri takip etmeleri, Şii öğretilerinin Sünnilerle çeliştiğini ve ümmetin
birliğine, dinî bütünlüğe, ulusal birliğe ve ülkenin barışına tehdit
oluşturabileceği, Şiiliğin Sünnilikle çelişen bir inanç sistemi olduğu,
Müslümanların akide, şeriat ve ahlak açısından Sünni temelli İslami hukuka
ve öğretilere uymaları gerektiği ve bunun dışında her türlü propagandanın
yasak olduğu, onların imamlara itaat ettiği ve onların masum olduğunu
varsaydığı, Peygamber’in sahabesi ve diğerleri tarafından rivayet edilen
hadisleri reddettiği, takiye kavramını uygulama ve Şii akidenin Sünni inanç
sistemiyle çeliştiği gibi muhtelif gerekçelerle 2013 yılına kadar yayımlanan
fetvalarla Şiilik yasaklanmıştır (Othman 2022: 189-191).
Yayımlanan bu fetvalar yasağın ilan edildiği günden itibaren ülke
genelinde Şii faaliyetlere ulusal bir önlem alınmasını zorunlu hâle getirmiştir.
126
Dinî yetkililerin Malezya’daki Şii Müslümanlara karşı yasal olarak ne kadar
ciddi ilerlediğini açıkça gösteren ve mahkemelere taşınan birkaç dava
bulunmaktadır. 2014 yılında, Pahang İslami Din Departmanı (JAIP) ve polis
tarafından düzenlenen bir baskının ardından düzinelerce Şii kitabı ele
geçirilmiştir. Olaya karışan 19 erkek ve 13 kadının tamamı, ifadeleri alınmak
üzere JAIP bölge ofisine getirilmiştir. 2013 yılında iki kişi, Perak’ta Şii
öğretileriyle ilgili kitap ve belgeler bulundurmaktan Şeriat Alt Mahkemesinde
suçlanmıştır. Aylar sonra Perak’taki Şii öğretilerine karıştıkları iddiasıyla altı
kişi tutuklanmış ve beşi Eyalet Müftülüğü tarafından bir fetvaya itaatsizlikle
suçlanmıştır. Ocak 2014’te Kelantanlı eski bir imam, Pahang eyaletindeki bir
fetvayı ihlal eden Şii öğretileri içeren kitaplar bulundurmakla suçlandı
(https://www.theborneopost.com/2013/07/26/melaka-govt-bans-syiahadverti
sements/?amp, 10 Mart 2023’de erişildi). Ocak 2016’da bir çiftçi, Johor’daki
Şeriat Alt Mahkemesinde, Johor Devleti Şeriat Suçları Yasası 1997’nin 9.
bölümü uyarınca iki yıl önce Şii öğretileriyle ilgili kitaplara sahip olduğu için
suçlanmıştır (Samuri 2016: 427-428). Sonraki yıllarda Şiilikle ilgisi bulunan
ve bu mezhebin dinî ritüellerini uygulayan birçok farklı baskın ve tutuklama
olayı yaşanmıştır (Marcinkowski 2008: 45).
5. Suud-İran Çekişmesinin Malezya’daki Şiilere Etkisi
1979 İran Devrimi, Müslüman hükûmetler tarafından kaygıyla
karşılanmıştır. Suudi Arabistan ise bu konuda ön planda olmuştur. Suudilerin,
İran merkezli Şiiliğe karşı çıkmaları ideolojik sebepler ve bölgesel politikalar
çerçevesinde değerlendirilmelidir. Zira devletin petrol zengini olduğu
doğudaki Şiilerin devlete karşı isyan etme endişesi, İran’ın İslam dünyasında
kendilerine rakip olarak görülmesi ve Suudi Arabistan’ın Vahhâbî mezhep
olmasından dolayı Şiiliğe karşı olmaları gibi durumlar neticesinde Güneydoğu
Asya dâhil olmak üzere İslam dünyasındaki Sünni İslamcı hareketleri
desteklemeye ve finanse etmeye başladılar (Osman 2022: 351).
Suudi Arabistan ile Malezya arasındaki diplomatik ilişkiler, 1960’ların
başlarında kurulmuş olup iki ülke, ekonomik alanda yakın iş birliği
yapmaktadır. İkili ticaret 1990’da 260 milyon dolardan 2012’de 3,66 milyar
dolara yükselmiş, Suudi Arabistan böylece Malezya’nın en büyük
ortaklarından biri olmuştur. 1990’dan bu yana Suudi Arabistan’ın Malezya
ekonomisine yaptığı yatırım 2,6 milyar Malezya ringitine ulaşmıştır. Ülkeler,
bankacılık sektöründe başarılı bir şekilde iş birliği yapmaktadır. 2006 yılında
Malezya, dünyanın en büyük İslami bankası ve krallıktaki en büyük kurumsal
şirketlerden biri olan al-Rajhi Bank’ı kurmuş, bankanın Malezya genelinde
birçok şubesi açılmıştır (Kirichenko 2020: 87-88).
127
Riyad’ın Malezya üzerindeki etkisi ve halkın Şii karşıtı duyarlılığı, Necip
Rezak’ın başbakan olduğu ve krallıkla yakınlaşmaya başladığı 2009’da daha
da arttı. 2010’larda Malezya’daki Şii karşıtı duygu, kamusal alanda genellikle
yanlış bir şekilde Sünni ve Şii güçler arasındaki bir çatışma olarak sunulan
Suriye iç savaşının bir sonucu olarak zirveye ulaştı (https://www.aljazeera.
com/opinions/2019/7/25/the-growing-threat-of-sectarianism-in-malaysia, 10
Mart 2023’de erişildi). Najib, yalnızca İslam’ın sert Vahhabi-Selefi kolunu
ithal etmekle kalmayıp aynı zamanda Şii azınlığı bastırmakla tanınan bir ülke
olan Ortadoğu’daki diğer devletler yerine Suudi Arabistan ile daha sıcak
ilişkilere öncelik vermiştir. Malezya, Mart 2011’de Suudi hükûmetinin 2009
yılında kurulan kalkınma fonu “1 Malaysia Development Berhad”a, 8,15
milyon ABD doları tutarında ek nakit kâr ödemesi ölçüsünde, petrol zengini
Krallık’ın stratejik bir müttefiki haline gelmiştir (http://www.themalaysi
aninsider.com/sideviews/article/the-wahhabi-threat-to-southeast-asia-dennisignatius, 12 Mayıs 2023’de erişildi).
Suudi Arabistan’ın Malezya’daki dinî yapılara birçok yönden mali destek
de sağlamıştır. Dinî ve eğitim kurumlarına fon sağlamak, Kur’an ve dinî
metinlerin dağıtımı, Malezyalılara Suudi Arabistan’da okumaları için burs
verme gibi faaliyetler bu destekler kapsamında sayılabilir. Yine bu minvalde
2006 yılında Riyad, Malezya’da el-Medine Uluslararası Üniversitesi’ni
kurmuştur (https://www.aljazeera.com/opinions/2019/7/25/the-growing-threatof-sectarianism-in-malaysia, 10 Mart 2023’de erişildi).
Malezya ve Endonezya hükûmetleri, her zaman Suudi Arabistan ile yakın
ilişkiler sürdürmek için çaba gösterdikleri için normalde İran’a fazla
yaklaşmaktan çekinmişlerdir. Suudi Arabistan yalnızca Mekke’ye yıllık Hac
ziyaretini gerçekleştirmelerinde kotayı kontrol etmekle kalmıyor, aynı
zamanda bir yatırım kaynağı olarak görülmektedir. Dahası Suudi parasına
güvenen her iki ülkede de Suudi kurumlarında, birçok camide ve İslami
STK’de okuyan binlerce Malezyalı ve Endonezyalı öğrenci bulunmaktadır
(www.newmandala.org/islam-politics-and-violence-in-malaysia/, 15 Nisan
2023’de erişildi).
Aslında Malezya’nın dinî kurumları, ülkenin güvenliği için Vahhabiliği
Şiilikten daha az tehdit olarak görmemektedir. Aralık 2016’da yetkililer, IŞİD
ile herhangi bir bağları olduğu şüphesiyle Medine Üniversitesi’nde okuyan iki
yabancı öğrenciyi tutuklamıştır. Olay, özellikle Malezya’daki gayrimüslimler
arasında endişeye sebep olmuştur (Kirichenko 2020: 87-88). Malezyalı
yetkililerin Vahhabiliğin ülkeye girmesi konusundaki endişeleri yersiz
değildir. Zira Malezya’da Perlis’in Ehl-i Sünneti, Sünni Johor Hareketi,
128
Pahang’daki Sünni topluklar ve benzerleri gibi birkaç dinî hareketin
Vahhâbilikten etkilenmiş olabileceği göz ardı edilmemelidir. Bu hareketler
genellikle kendilerini dört İslami (Sünni) mezhepten herhangi biri olarak
tanımlamazlar (Kirichenko 2020: 88).
6. Malezya’da Şii Gruplar
Günümüz Malezya’sında Şii topluluk, Malezya’da var olan azınlık
inançlarının bir parçasıdır. Malezya, Şii nüfusu açısından dünyada 43. sırada
yer almaktadır. Malezya’daki toplam Müslüman nüfusun yaklaşık %1-2’sini
oluşturan ülkedeki Şii nüfusun 250.000 ila 300.000 kişi arasında olduğu
tahmin edilmektedir (http://shianumbers.com/shia-muslims-population.html,
20 Nisan 2023’de erişildi). Ancak bu rakam; güvenlik yetkilileri, JAKIM ve
JAIN gibi dinî kurumlar tarafından yalanlanmış olup Malezya’daki Şii
cemaatinin sadece 2.500 ila 3.000 civarında olduğunun tahmin edildiği
belirtilmiştir (https://www.bharian.com.my/node/146011, 10 Nisan 2023’de
erişildi).
Malezya’da bulunan Şiiler muhtelif Şii gruplara müntesiptir. Bunlardan
öne çıkanlar şunlardır:
1. Dawood (Dâvûd) Bohra Grubu
Dawood Bohra Şii grubu, İsmaili Şii grubunun bir parçasıdır. Grup,
çoğunluğu Cafer el-Sadık’ın (İmamiyye Şîası’ının altıncı imamı) en büyük
oğlu İsmail b. Cafer’i takip etmekle ayrışmıştır. İlk aşamada Şii Davûd Bohra,
Şii İsmailî Ağa Han ile 18. imam’a kadar aynı koldaydı. İsmailî Ağa Han,
Nizâr el-Muntasır’ı takip ederken Dawood Bohra, İmam el-Mustaʼlî elMuntasır’ı takip etmiş; böylece farklı bir grup olarak ortaya çıkmıştır.
Başlangıçta bu iki grup siyaset nedeniyle bölünmüşken günümüzdeki
ayrışmanın dinî yorumlama gibi yönleri de bulunmaktadır. Çoğunluğu
Hindistan’ın Mumbai şehrinde bulunan Dawood Bohra grubunun yaklaşık bir
milyon müntesibinin bulunduğu tahmin edilmektedir (Adam 2017: 32).
Sayıları 200-400 arasında değişen bu grup kendi mezarlık ve camisiyle
Malezya’nın Selangor Eyaleti’nde bulunan Klang şehrinde yerleşiktir. Yakın
zamanda beldeye ikinci bir cami de yapılmıştır. Malezya’da bu topluluk
kendilerini diğerlerinden ayırdıkları ve yalnızca kendi aralarında dolaştıkları
için sağduyuludur (https://www.thedawoodibohras.com/2018/07/20/syednainauguratesnew-masjid-in-malay, 3 Mart 2023’de erişildi).
129
2. İsmailî Ağa Han Grubu
Malezya’da var olan ikinci Şii grup, İsmailî Ağa Han Şiileridir. Bu
grubun İran Devrimi’nden önce Malezya’da var olduğu bilinmektedir. Klang
Vadisi civarında faaliyet gösteren ve müntesip sayısı net olarak bilinmeyen
grup, Bohra grubundan daha azdır (Mas’od: 2013: 2). Bunların İsmailî Şiilerin
bir kolu olduğu ve 19. yüzyılın başlarında İran’da ortaya çıktığı
söylenmektedir. Grup daha çok Kenya, Zimbabve, Somali, Kongo, Belçika,
Hindistan, Pakistan ve Suriye gibi ülkelere dağılmıştır (Othman vd. 2022:
176-177).
3. İmâmiyye ya da İsnâ Aşeriyye Grubu
Malezya’da var olan üçüncü Şii grup, İmâmiyye Şii grubudur İran
kökenli olan bu grubun dünyaya yayılması İran Devrimi’nden sonra
başlamıştır. Bu grup, inançlarını Şii on iki imamdan biri olan İmam Cafer b.
Muhammed Sâdık’a dayandırdığı için Caferî Mezhebi olarak da bilinir. İmamî
Şii grubunun İran Devrimi’nin başarısından sonra açıkça Malezya’ya girdiği
düşünülmektedir. Günümüzde Malezya’da en çok İmamiyye Şiilerinin olduğu
ileri sürülmektedir (Othman vd. 2022: 176-177).
4. Ensar İmam El Mehdi Grubu
Malezya’daki dördüncü Şii grup, Ensar İmam el-Mehdi grubudur. Bunlar
el-Yemânî taraftarları olarak da bilinir. Bu grup İmam Ahmed el-Hassan elYamâni’ye, ölümünden önceki gece Peygamber’in vasiyetinde sözü edilen
İmam Mehdi Muhammed b. Hasan’ın vasisi olduğunu ileri sürer. Grup sadece
Ehl-i sünnet tarafından değil İmamiyye Şîa’sı tarafından gulât fırkalardan
olduğu şeklinde kabul edilmiştir (Othman vd. 2022: 178).
Dört Şii grubun kendi takipçileri olduğu ifade edilmiştir. Bu dört grubun
varlığına dayanarak birkaç husus incelenebilir. Birincisi, bir azınlık olarak Şii
grubun sayısı az da olsa fiilen aktif olduğunu ve Şii parçalarından yeni gruplar
veya akımlar oluşturabileceğini gösteriyor. İkincisi; bu grupların varlığı,
Şiiliğin Müslüman Malay toplumu arasında kabul görmüş gibi
anlaşılmaktadır. Üçüncüsü, Fetva Komitesi’nin tarafından Şiiliğin yasa dışı
ilan edilmiş olmasına rağmen Malezya’daki Şii cemaati hâlâ açıktan açığa ya
da gizlice faaliyet ve programlar yürütecek kadar cesur olduğu görülmektedir.
Dördüncüsü ise ülke genelinde resmî olarak ilan edilen Şii yasağının bir
sonucu olarak din ve güvenlik kurumları tarafından çeşitli eylem ve
operasyonlar düzenlenmiştir (Othman vd. 2022: 178).
130
7. Malezya’da Şii Azınlığın Cami ve İbadet Yerleri
Malezya’da Şii azınlığın ibadet etmek ve dinî törenlerini yerine getirmek
için cami ve ibadet alanına ne derece izin verildiği meselesi, çalışmanın
sınırları çerçevesinde değinilmesi gereken konulardandır. Malezya’daki her
eyaletin yasalarına göre cami inşaatı için Devlet İslam Dinî Konseyi’nden
önceden izin alınması gerekmektedir. Malezya’da cami, Müslüman
cemaatinde her yerde bulunan ve etkili bir dinî semboldür. Doğal olarak
hükûmet cami ile ilgili faaliyetleri aktif olarak gözlemlemektedir (Ismail ve
Rasdi 2010: 152). Bu devlet kontrolü aynı zamanda imamların ve cami
görevlilerinin atanmasına, mali idareye ve cami gayrimenkullerine, haftalık
cuma namazı hutbe metninin hazırlanmasına ve camilerdeki eğitmenlerin
kimlik bilgilerinin yakından izlenmesine kadar uzanır (Samuri 2016: 450).
Bu bakımdan Şiilere ait ibadet mekânlarının çok az olduğunu düşünmek
zor olmayacaktır. Şiilerin havza dedikleri ibadet mahalleri ülke genelinde
birkaç merkezden öteye geçmemektedir. Buna göre Kuala Lumpur
Gombak’ta İmam Ali Rıza merkezi, Johor eyaletinde Ulu Tiram’da ve Kedah
Eyaleti’nin Pendang yerleşkesinde bulunan ibadet mahalleri bunlar arasında
sayıldığı ifade edilmiştir (Schäfer 2015: 189). Ancak günümüzde bu
merkezlerin faal olarak devam etmediği muhtemeldir. Zira 2010’da
Gombak’taki merkeze aşure kutlamaları sırasında baskın düzenlenmiş,
aralarında Endonezya, Burma ve Pakistan’dan gelen yabancıların da
bulunduğu 200 kişi tecrit edilmiştir (Schäfer 2015: 192). Sonraki süreçte
ulusal güvenlik kapsamında ülkede bulunan Şii merkezlerin faal olarak devam
etmediği düşünülmektedir.
Sonuç
1979 İran Devrimi’nden sonra Malezyalılar arasında kök salmaya
başlayan Şii öğreti ve inançlarının bir polemiğe dönüştüğü ve bugüne kadar
sürekli tartışıldığı açıktır. Ancak Malezya’yı, özellikle Güneydoğu Asya
Bölgesi’ndeki diğer Müslüman ülkelerden farklı kılan, daha sonra Devlet
Fetva Komitesi tarafından resmî gazeteye konulan, 1996 yılında Fetva
Komitesi’nin Şii yasağına ilişkin kararı da dâhil olmak üzere kapsamlı
önleyici unsurları uygulamış olmasıdır.
Öte yandan kültürel olarak Sünni-Şii müntesipler çağlar boyunca yan
yana barış içinde yaşadılar ancak durum 1979’dan sonra İran İslam
Cumhuriyeti’nin yayılmacı politikası, Malezya’nın Suudi yakınlaşması ve
ülkede bazı kesimlerin Şiiliğe temayülüyle değişmiştir. Malezya hükûmeti
Şiiliği ulusal güvenliğe tehdit olarak ilan etmemiş olsa da güvenli hâle getirme
131
ve tehdidi ortadan kaldırma yaklaşımının unsurları üzerinden yapılan
analizlerde, Şii meselesinin doğru yönetilmediği takdirde tehdit oluşturma
potansiyeline sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Malezya’nın Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akidesine bağlı, çoğunluğu
Müslüman olan bir ülkedir. Sünni Müslüman cemaatin kimliğine ve
normlarına zıt olan Şii ideolojisinin ülkede yayılması, Malezya’nın Müslüman
birliğini etkilemesi muhtemeldir. Malezya’daki Müslümanların çoğunluğu
Şiilik gibi Sünni inanç sistemiyle çelişen diğer İslami öğretileri
içselleştirememiştir.
Suudi Arabistan ile İran arasında Irak, Suriye ve Yemen gibi ülkelerde
devam eden vekâlet savaşları, Müslüman dünyasında yansımaları olan SünniŞii mezhepsel bölünmenin artmasına neden olmuştur. Orta Doğu’da devam
eden kargaşa, Orta Doğu’dakine benzer mezhepsel sorunlara yol açabileceği
gerekçesiyle Malezya’da Şiiliğin serbest kılınmasına yönelik artan dinî ve
toplumsal kısıtlamaları meşrulaştırmaya hizmet etmiştir.
132
KAYNAKÇA
Abdullah, A. R. (1989). Islam Dalam Sejarah Asia Tenggara Tradisional, Kuala
Lumpur: Penerbitan Pena Sdn Bhd.
Adnan, Ahmad Suhael. (2016). “Dakwaan ada 300,000 Pengikut Syiah di Malaysia
Tidak Benar” (https://www.bharian.com.my/node/146011, 10 Mayıs 2023’de
erişildi).
Ahmad Zaki, Engku. (2013). Ajaran Sesat di Sebalik Lipatan Sejarah Islam. Selangor:
Mustread.
Alice, Sabrina Ismail ve Mohd, Tajuddin Mohd Rasdi. (2010). “Mosque architecture
and political agenda in twentieth-century Malaysia”. The Journal of
Architecture. 15:2: 137-152.
Âmilî, Muhammed b Cemâluddîn (1411). el-Lum’atu’d-Dımaşkıyye. Kum:
Menşûrâtu Dâri’l-Fikr.
Angeles, Vivienne S.M. (1983). “The Development of the Shia Concept of the
Imamate”. Asian Studies, 21: 145-160.
Aras, Bülent ve Ekim, Sinan. (2015). “Malaysia and the Arab Spring. İstanbul:
Pomeas, 2015.
Arıkan, Adem. (2018). “İslam Dünyasının Mezhep Haritası ve Nüfus Dağılımı”.
Journal of Islamic Research. 29(2): 348-379.
Attas, S.M.N. (1969). Preliminary Statement on a General Theory of the Islamization
of the Malay-Indonesian Archipelago. Kuala Lumpur: Dewan Bahasa dan
Pustaka.
Azhar, Alias ve Baderuddin, Mohd Shauki Muhammad. (2018). “Kesalahan Ajaran
Sesat Dalam Kerangka Perundangan Dan Fatwa Di Negeri Kedah: Satu
Tinjauan”. Journal of Humanities, Language, Culture and Business. 2/8: 1-16.
Azra, A. (2000). ‘Syi’ah di Indonesia: Antara Mitos dan Realitas’, in Syiah dan Politik
di Indonesia Sebuah Penelitian, Jakarta: M.H Puslitbang.
Di Alam Melayu Zaman Tradisional. Malezya: Universiti Kebangsaan Malaysia
Bangi.
Egel, Daniel ve Isfahani, Djavad Salehi. (2007). “Youth Exclusion in Iran: The State
of Education.
Employment and Family Formation.” (https://www.brookings.edu/research/youthexclusion-in-iran-the-state-of-education-employment-and-family-formation/,
17 Mayıs 2023’de erişildi).
Falarti, Maziar Mozaffari. (2004). Critical Study of Theories Surrounding the Historic
Arrival of a Popular Shiite Festival in Contemporary Malaysia. Australia:
Queensland University of Technology.
133
Frédéric, Louis (1995). Buddhism. Paris: Flammarion.
Gündüz, Şinasi (1995). Son Gnostikler Sâbîler. Ankara: Vadi Yayınları.
Gündüz, Şinasi (1998). Din ve İnanç Sözlüğü. Konya: Vadi Yayınları.
Hashim, M. (2001). Merekonstruksi Tamadun Melayu Islam: Ke Arah Pembinaan
Sebuah Tamadun Dunia Alaf Ketiga. Kuala Lumpur: Penerbit Universiti
Malaya.
http://shianumbers.com/shia-muslims-population.html, 18 Nisan 2023’de erişildi.
https://english.alarabiya.net/articles/2011%2F01%2F14%2F133463, 8 Mart 2023’de
erişildi.
https://www.state.gov/reports/2019-report-on-international-religious-freedom/
malaysia/ , 8 Mart 2023’de erişildi.
Irons, Edward A. (2008). Encyclopedia of Buddhism. New York: Infobase.
Ismail, K. (2003). Shi’ah dan Pengaruhnya Dalam Bidang Politik dan Tasawuf
Falsafah.
İbnü’n-Nedîm, Ebü’l-Ferec Muhammed b. Ebî Ya’kûb (1417). el-Fihrist. Beyrut:
Dâru’l-Marife.
JAKIM. (2010). Department of Planning and Research, Penjelasan Terhadap
Fahaman Syiah. Putrajaya: Jabatan Kemajuan Islam Malaysia.
Kamal, A. M. B. ve Hossain, I. (2017). “The Iranian Diaspora in Malaysia: a socioeconomic and political analysis” Diaspora Studies. 10(1): 116-129.
Kamarzaman, Mohd Haidhar. (2016). “Pengaruh Aliran Ahli Sunnah Wal Jamaah alAsha’irah di Nusantara: Analisis Abad ke Tujuh Hingga Dua Puluh Masihi,”
Jurnal Penyelidikan Islam. 28: 89-111.
Khoo, Kay Kim. ve Malhi, Ranjit Singh. (1993). “Boria Chants Marked Tragedy of
Muharram,” Sunday Star, 24: 25-47.
Kirichenko, Vladimir. (2020). “The Shia community in Malaysia”. Russia and the
moslem world. 1 (307): 80-91.
Kummî, Sa’d b. Abdullah (1360). Makâlât ve’l-fırak. Tahrân: Matbaa Haydariyye.
Marcinkowski, Christoph. (2008). “Aspects of Shi’ism in Contemporary Southeast
Asia”. The Muslim World. 98: 36-71.
Mc Roberts, R.W. (1984). An examination of the fall of Melaka in 15111. Journal of
the Malaysian Branch of the Royal Asiatic Society. 57: 26-39.
McAuliffe, Cameron. (2008). “Visible minorities: Constructing and deconstructing
the ‘muslim iranian’ diaspora”. Geographies of Muslim Identities. 29-55.
134
Mohd Aizam, bin Mas’od. (2013). Soal Jawab Isu Syiah di Malaysia. Putrajaya:
Jabatan Kemajuan Islam Malaysia (JAKIM).
Mohd Fakhrudin, bin Abdul Mukti. (2008). “The Early Study of Kalam in the Malay
World”, Jurnal Usuluddin. 28: 51-78.
Mohd Sofian, Muhammad Raqib. ve Briandana, Rizki. ve Azwan, Azman. (2018).
Minority Group and the Media: Media Coverage on Shia Muslims in Malaysia.
E3S Web of Conferences. 73: 1-4.
Musa Mohd, Faizal ve hui, tan beng. (2017). “State-backed discrimination against
Shia Muslims in Malaysia” Critical Asian Studies. 49: 308-329.
Musa, FM. (2013). “Malaysian Shi’ites Lonely Struggle”. World Public Forum
Dialogue of Civilizations, 1-21.
Musa, M.F. (2013). “The Malaysian Shi’a: A Preliminary Study of Their History,
Oppression, and Denied Rights”. Journal of Shi’a Islamic Studies 6(4): 411-463
Musa, Mohd Faizal. (2013). “Sayyidina Husein Dalam Teks Klasik Melayu”. Sejarah
dan Budaya Syiah di Asia Tenggara. Universitas Gadjah Mada: 153-72.
Musa, Mohd Faizal. (2020). “Sunni-Shia Reconciliation in Malaysia.” In Alternative
Voices in Muslim Southeast Asia: Discourses and Struggles. ISEAS.
Müfîd, Muhammed b. Muhammed (1413). Evâilu’l-makâlât. Kum: el-Mu’temeru’lÂlemî.
Nevbahtî, Ebû Muhammed el-Hase (1433) Fıraku’ş-Şîa. Beyrût: Menşûratu’r Rıdâ.
Oktan, Yusuf (2022). Gaybet-i Suğrâ Dönemi Kum Hadisçiliği. Ankara: İlahiyat.
Osman, Mohamed Nawab Mohamed. (2022). “Malezya’da İslami Muhafazakârlığa
Yöneliş: Etkisi ve Gelecekteki Gidişatı”. Çev. İsmail Hakkı Göksoy, Kamile
Ünlüsoy, Nida Sultan Çelikkaya. Journal of Islamic Research. 33(1): 351.
Othman, Z., Idris, N. A., & Daud, A. H. . (2022). “Shia Belief and National Security
in Malaysia: The Securitisation”. Afkar: Jurnal Akidah &Amp; Pemikiran Islam,
24(2): 169-204.
Rahimah, E. (2017). Syiah Di Malaysia: Perbandingan Antara Ithna ‘Asyariyyah Dan
Daudi Bohra.
Roknifar, Julia. (2019). “The growing threat of sectarianism in Malaysia”
(https://www.aljazeera.com/opinions/2019/7/25/the-growing-threat-ofsectarianism-in-malaysia, 10 Mayıs 2023’de erişildi).
Saat, N. (2014). “Deviant” Muslims: The Plight of Shias in Contemporary Malaysia.
In B. Platzdasch & J. Saravanamuttu (Ed.), Religious Diversity in Muslimmajority States in Southeast Asia: Areas of Toleration and Conflict. Singapore:
ISEAS.
135
Saleem, Saleena. (2018) “State use of public order and social cohesion concerns in
the securitisation of non-mainstream Muslims in Malaysia”. Journal of Religious
and Political Practice. 4/3: 314-335.
Salehi-Isfahani. ve Egel, D. (2007). Youth exclusion in Iran: the state of education,
employment and family formation. Wolfensohn Center for Development.
Samuri, M.A.A., ve Quraishi, M. (2016). Criminalising Religious Pluralism: The
Legal Treatment of Shi’ites in Malaysia. Journal of Shi’a Islamic Studies 9(4):
425-454.
Schäfer, Saskia. (2015). New Practices of Self-Representation. The Use of Online
Media by Ahmadiyya and Shia communities in Indonesia and Malaysia. New
Media Configurations and Socio-Cultural. 175-198.
Schuhmacher, Stephan ve Woerner, Gert (1989). The Rider Encyclopedia of Eastern
Philosophy and Religion.
Shanahan, Roger. (2014). “Malaysia and its Shia ‘Problem” (mei.edu/content/map
/malaysia-and-its-shi’-”problem, 18 Nisan 2023’de erişildi).
Sofian, Mohd, Raqib, Muhammad (2018). “Minority Group and the Media: Media
Coverage on Shia Muslims in Malaysia”. E3S Web of Conferences. 73.
Tehrani, Faisal. (2018). “Dondang Siti Fatimah”. (http://www.freemalaysiatoday.
com/category/opinion/2018/03/08/dondang-siti-fatimah, 14 Mayıs 2023’de
erişildi).
Tehrani, Faisal. (2018). “Imam Ali, sebelum jabatan agama”, Free Malaysia
Today. (http://www.freemalaysiatoday.com/category/opinion/2018/03/29/imam
-ali-sebelum-jabatan-agama/, 10 Nisan 2023’de erişildi).
Tümer, Günay. (1992). “Budizm”. TDV İslâm Ansiklopedisi. (https://islam
ansiklopedisi.org.tr/budizm, 18 Mayıs 2023’de erişildi).
Yahya, M. (1994). Naskhah Jawi Sejarah dan Teks I. Kuala Lumpur: Dewan Bahasa
dan Pustaka.
Yahya, Mahayudin. (1994). Naskah Jawi Sejarah dan Teks. Kuala Lumpur: Dewan
Bahasa dan Pustaka.
Yen, Leong Kar. (2001). “Use of ISA against Shia Followers Unİslamic and
Unconstitutional”, (http://www.malaysiakini.com/news/3500, 30 Nisan 2023’de
erişildi).
136