Papers by Soner Soysal
Eleştirel Teori: Toplum ve Siyaset Felsefesi Yazıları, 2023
Hem Nietzsche hem de Marcuse yerleşik gerçekliği, bu gerçekliği kuran akıl ya da bakış açısının d... more Hem Nietzsche hem de Marcuse yerleşik gerçekliği, bu gerçekliği kuran akıl ya da bakış açısının dayattığı kural, ilke ve yöntemlere bağlı kalarak aşma ve dönüştürmenin—hatta aşma ve dönüştürme olanaklarını fark etmenin—mümkün olmadığını düşünürler. Her iki filozof için de, bu kural, ilke ve yöntemlere bağlı kalınarak yapılacak her türlü faaliyet dönüp dolaşıp bu aklı ve onun ürettiği gerçekliği olumlayacak, güçlenerek devam etmesini sağlayacaktır. Her ne kadar iki filozofun temel kaygıları farklı olsa da, yerleşik gerçekliği aşmaya yönelik önerileri oldukça benzerdir. Gerek Nietzsche gerekse Marcuse içinde yaşadığımız gerçekliği kurmanın ve anlamanın zorunlu ve tek bir biçimi olmadığını, alternatif biçimlerin olanaklı olduğunu düşünürler. Nietzsche töz temelli Batı metafiziğiyle mücadelesinde, Marcuse de kapitalist sistem ve onun temellerinde yatan araçsal akılla mücadelesinde olanaklı tek anlama biçiminin hedeflerine koydukları bu sistemleri kuran anlama biçimleri olmadığının altını çizerek, alternatif anlama biçimlerinin olduğunu vurgularlar. Nietzsche içinde yaşadığımız gerçekliğin olası tek gerçeklik olmadığını ve gerçekliği kurmanın ve anlamanın çok sayıda alternatif yolu olduğunu gösterirken, Marcuse bu gerçekliği kurmanın ve anlamanın tek yolunun karşılaştığı her şeyi ölçülebilir ve kıyaslanabilir niceliklere dönüştürme eğiliminde olan araçsal akıl olmadığını gösterir.
Öz: Bu çalışma, David Hume'un beğeninin bir standardı olduğu iddiasına yönelik incelememin ikinci... more Öz: Bu çalışma, David Hume'un beğeninin bir standardı olduğu iddiasına yönelik incelememin ikinci aşamasıdır. Böyle bir incelemeye başlamamın nedeni, çalışmanın birinci aşamasının başından da söylediğim gibi, açık bir şekilde görülen beğeni farklılıklarına rağmen, tümevarımsal akıl yürütmeyi eleştiren deneyci bir filozof olan David Hume'un beğeninin bir standardı olduğunu iddia etmesidir. Deneyci bir filozof olduğu için, Hume'un bu standardı a priori ya da doğuştan idelere dayandırma olanağı yoktur. Diğer taraftan, Hume, tümevarımsal akıl yürütmeyi eleştirerek, deneyimden tüm insanlar için bir ölçüt olabilecek kesinlikte bir bilgi ya da standart üretmenin olanağını neredeyse tamamen ortadan kaldırmıştır. İncelemenin birinci aşaması olan "David Hume'un Beğeni Standardı I: Farklılıklar ve Standart" başlıklı makalede, Hume'un beğeni farklılıklarına rağmen nasıl olup da bir beğeni standardı olduğunu iddia ettiğini ele almıştım. İncelememin ikinci aşaması olan bu çalışmada ise, Hume'un beğeni standardının sanat eserlerinin bazı nitelikleriyle insan zihninin doğal yapısı arasındaki bir uyuşmadan kaynaklandığı iddiasını ve bu standardı belirli niteliklere sahip ideal eleştirmenler üzerinden nasıl açıkladığını ele alıp, Hume'un beğeni standardı tartışmasının genel bir değerlendirmesini yapacağım.
Tabula Rasa: Felsefe ve Teoloji, May 1, 2008
Dil ve Yaratıcılık, 2008
Herbert Marcuse'nin tek boyutlu toplum eleştirisinin önemli bir bölümünü tek boyutlu dil ve söyle... more Herbert Marcuse'nin tek boyutlu toplum eleştirisinin önemli bir bölümünü tek boyutlu dil ve söylem evreni eleştirisi oluşturur. Marcuse'ye göre, ileri işleyim toplumunun teknolojik ussallığı toplumsal yaşamın diğer alanlarını egemenliği altına aldığı gibi söylem evrenini de egemenliği altına almıştır. İleri işleyim toplumu, söylem evrenini ege menliği altına alırken varolandan başka bir toplumsal yapıyı imleyen al ternatif ya bu evrenin dışına atarak ütopya olarak ilan etmiş ya da aşkın unsurları ayıklayarak bu kapalı söylem evreni içerisine almıştır. Aslında bu iki yöntem ileri işleyim toplumunun, toplumsal yaşamın her alanındaki aşkın, aykırı ve yıkıcı olan unsurları denetimi altına almak için kullandığı yöntemlerdir. Bu yazıda Marcuse'nin tek boyutlu dil ve söylem evreni eleştirisini genel hatlarıyla anlatılmaya çalışılmıştır.
Posseible, 2021
Karl Marx’ın 1844 Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları onun yabancılaşma kavrayışını anlamak açışından... more Karl Marx’ın 1844 Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları onun yabancılaşma kavrayışını anlamak açışından oldukça önemli bir metindir. Bu metinde dört farklı yabancılaşma türünden söz edilir. Ancak, Marx’ın bu yabancılaşma biçimlerine ilişkin açıklamaları incelendiğinde, aslında bunlardan birinin, türsel yabancılaşmanın, daha temel olduğu ve diğerlerinin de bu yabancılaşma biçiminden kaynaklandığı ortaya çıkar. Türsel yabancılaşmanın temel yabancılaşma biçimi olduğu iddiası, hem Marx’ın emeğin yabancılaşmasının özel mülkiyetin nedeni olduğu iddiasını temellendirmeyi hem de yabancılaşmanın sadece kapitalist sisteme özgü bir olgu olmadığını göstermeyi olanaklı kılar.
KİLİKYA JOURNAL OF PHILOSOPHY, 2021
Öz: Bu çalışma, David Hume'un beğeninin bir standardı olduğu iddiasına yönelik incelememin ikinci... more Öz: Bu çalışma, David Hume'un beğeninin bir standardı olduğu iddiasına yönelik incelememin ikinci aşamasıdır. Böyle bir incelemeye başlamamın nedeni, çalışmanın birinci aşamasının başından da söylediğim gibi, açık bir şekilde görülen beğeni farklılıklarına rağmen, tümevarımsal akıl yürütmeyi eleştiren deneyci bir filozof olan David Hume'un beğeninin bir standardı olduğunu iddia etmesidir. Deneyci bir filozof olduğu için, Hume'un bu standardı a priori ya da doğuştan idelere dayandırma olanağı yoktur. Diğer taraftan, Hume, tümevarımsal akıl yürütmeyi eleştirerek, deneyimden tüm insanlar için bir ölçüt olabilecek kesinlikte bir bilgi ya da standart üretmenin olanağını neredeyse tamamen ortadan kaldırmıştır. İncelemenin birinci aşaması olan "David Hume'un Beğeni Standardı I: Farklılıklar ve Standart" başlıklı makalede, Hume'un beğeni farklılıklarına rağmen nasıl olup da bir beğeni standardı olduğunu iddia ettiğini ele almıştım. İncelememin ikinci aşaması olan bu çalışmada ise, Hume'un beğeni standardının sanat eserlerinin bazı nitelikleriyle insan zihninin doğal yapısı arasındaki bir uyuşmadan kaynaklandığı iddiasını ve bu standardı belirli niteliklere sahip ideal eleştirmenler üzerinden nasıl açıkladığını ele alıp, Hume'un beğeni standardı tartışmasının genel bir değerlendirmesini yapacağım.
Encyclopedia of Activism and Social Justice, 2007
KİLİKYA FELSEFE DERGİSİ/KİLİKYA JOURNAL OF PHILOSOPHY, 2020
Öz: Bu çalışmada David Hume'un, insanların beğenileri arasında var olduğu açık bir şekilde görüle... more Öz: Bu çalışmada David Hume'un, insanların beğenileri arasında var olduğu açık bir şekilde görülen farklılıklara rağmen, beğeninin bir standardının bulunduğuna yönelik iddiası incelenecektir. Hume beğeni standardını, ilk kez, 1757 tarihinde yayımlanan Of the Standart of Taste başlıklı makalesinde ele alır. Hume'un söylediklerini tartışmalı hale getiren iki unsur vardır: Birincisi Hume gibi, deneyimden bilgi edinmenin en önemli olanaklarından biri olan tümevarımsal akıl yürütmenin temellerini sarsan bir eleştiri ortaya koyan deneyci bir filozofun, bir beğeni standardının var olduğunu iddia etmesidir, ikincisiyse, onun bu iddiasını ortaya koyarken başvurduğu yolların tümevarımsal bir akıl yürütme içeriyor gibi görünmesidir. Bu nedenlerle, Hume'un beğeni standardıyla ilgili argümanlarını detaylı bir şekilde incelenmesi amaçlanmıştır. Ancak böylesi bir inceleme kapsamlı bir çalışmayı gerektirdiği için, bu inceleme iki aşama üzerinden gerçekleştirilmiştir. İncelemenin birinci aşaması, şu an karşınızda bulunan bu makale olup, burada Hume'un insanlar arasında beğeni farklılıkları olduğunu açıkça görmesine rağmen, nasıl olup da bir beğeni standardı olduğunu iddia ettiğini ele alınıyor. Hume'un bu beğeni standardının kaynağını nerede gördüğü; beğeni farklılıklarıyla bu standardı nasıl bağdaştırdığı; Hume'un beğeni standardının ortaya çıkmasını sağlayacaklarını iddia ettiği ideal eleştirmenlerin taşıması gerektiğini söylediği niteliklerin neler olduğu ve bunların Hume'un genel felsefi eğilimleriyle ilişkilerinin neler olduğu gibi konular bu makalede ele alınmamış olup, ayrı bir makale olarak sunulacaktır.
KİLİKYA FELSEFE DERGİSİ/KİLİKYA JOURNAL OF PHILOSOPHY , 2019
Öz: Bu makalede Søren Kierkegaard felsefesinin temel kavramlarından birisi olan ve yine bu felsef... more Öz: Bu makalede Søren Kierkegaard felsefesinin temel kavramlarından birisi olan ve yine bu felsefeye varoluşçu karakterini kazandıran tekil birey kavramını ele alıyorum. Kierkegaard, ilk bakışta epistemolojik bir ayrımmış gibi görünen, bu kavramı öznel ile nesnel hakikat arasında yaptığı ayrım üzerine temellendirir. Kierkegaard tekil bireye giden yolun nesnel hakikatten değil, öznel hakikatten geçtiğini ileri sürer. Tekil birey, Kierkegaard'ya göre, kendi yaşamının sorumluluğunu alabilen, kendi yaşamını şekillendiren değerleri seçebilen ve bu değerlerle nasıl ilişki kuracağını belirleyebilen bir bireydir. Ne var ki, Kierkegaard'ya göre, tekil birey olmak o kadar da kolay bir iş değildir. Tekil birey olabilmek için insanın nesnel hakikatin güvenilir alanını terk edip, varoluşunu öznel hakikatin belirsizliğine teslim etmesi gerekir. Bu belirsizliği göze almadığında, insanın kendine ait bir yaşam sürmesi ve kendisi olarak varolmasının olanağı yoktur. Abstract: In this paper, I deal with the concept of single-individual, which is one of the fundamental concepts of Kierkegaard's philosophy and which gives this philosophy its existential characteristic. Kierkegaard bases this concept on his distinction between subjective and objective knowledge, which, at first sight, seems as if it is an epistemological distinction. Kierkegaard claims that the road to the single individual passes not through objective but through subjective knowledge. Single-individual, according to Kierkegaard, is the individual who could take the responsibility of her/his life, who could choose the values that shapes her/his life and who determines, by herself/himself, the way how she/he relates to these values. However, for Kierkegaard, it is not an easy task to become a single individual. To become a single
Baykuş Felsefe Yazıları, 2009
David Hume’un Doğal Din Üzerine Diyaloglar kitabı, başlığının da ima ettiği gibi, vahiy metinleri... more David Hume’un Doğal Din Üzerine Diyaloglar kitabı, başlığının da ima ettiği gibi, vahiy metinlerine başvurmadan Tanrı’nın varlığına ve niteliklerine ulaşılıp ulaşılamayacağını araştıran bir metindir. Metin boyunca, felsefe tarihinde de gördüğümüz, iki ana yaklaşımı temsil eden iki temel argüman sunulur. Bunlardan ilki, a priori yaklaşımı temsil eden kozmolojik argümandır. Diğeri ise, a posteriori yaklaşımı temsi eden zeki tasarım argümanıdır. Bu yazıda, Hume’un, diyalogdaki Philo karakteri üzerinden ortaya koyduğu, kozmolojik argümana yönelik eleştirileri ele alınıp, böyle bir argümanın neden Tanrı’nın varlığı ve nitelikleri konusunda bizi bir sonuca ulaştırmayacağı ortaya konmuştur.
Thesis Chapters by Soner Soysal
My unpublished dissertation.
Books by Soner Soysal
Sosyal ve Beşerî Bilimlerde Teori ve Araştırmalar, 2022
Demokrasi Felsefesi: Çağdaş Yaklaşımlar, 2022
Adorno, 2022
Theodor W. Adorno, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin önde gelen filozof ve toplum kuramcılarınd... more Theodor W. Adorno, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin önde gelen filozof ve toplum kuramcılarından biridir. Eleştirel Kuramın gelişmesinde önemli rolü olan, özgün ve de genellikle zor olan yazıları sadece temel felsefi sorular ileri sürmekle kalmayıp aynı zamanda edebiyat, sanat, müzik, sosyoloji ve siyaset kuramına ilişkin derin analizler de sunar.
Bu kapsamlı kitapta Brian O’Connor, Adorno’nun felsefesini, onun eserleriyle ilk kez karşılaşanlara açıklamaktadır. O’Connor, bu amaçla, yaşamı ve entelektüel çevresinin bağlamını oluşturan ana felsefi görüşleri aracılığıyla Adorno felsefesinin merkezi unsurlarını değerlendiriyor. Bu bağlamda Aydınlanmanın diyalektiği, şeyleşme, bütünsellik, dolayımlama, özdeşlik, özdeşsizlik, deneyim, negatif diyalektik, içkinlik, özgürlük, özerklik ve sanatta taklit gibi kavramları, felsefesinin temel alanları üzerinden tartışıyor.
Kronoloji ve terimler sözlüğünün yanı sıra ek okuma önerileri de içeren Adorno, felsefe, edebiyat, sosyoloji ve kültürel çalışmalarla ilgilenenler için ideal bir giriş kitabı...
“Felsefedeki normal dönemler, felsefenin belirlenmiş ve uzlaşılmış bir tanımının olduğu, filozofl... more “Felsefedeki normal dönemler, felsefenin belirlenmiş ve uzlaşılmış bir tanımının olduğu, filozofların kendi disiplinlerinin ve onun içerdiği görevlerin doğası hakkında genel bir mutabakata sahip oldukları zamanlardır. Devrimci zamanlar ise, böyle bir tanımın olmadığı, felsefeye ilişkin çelişen kavramsallaştırmaların olduğu zamanlardır. Bu tanımlara göre, geç on sekizinci, erken on dokuzuncu ve geç yirminci yüzyıllar normal zamanlardı. Bununla birlikte, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısı devrimciydi. Çünkü bu dönem belirlenmiş ya da uzlaşılmış bir felsefe tanımının olmadığı, disipline ilişkin çelişik birçok kavramsallaştırmanın olduğu bir dönemdi. Filozoflar, kendilerine, kendi disiplinleriyle ilgili en temel soruları sordular: Felsefe nedir? Ampirik bilimlerden nasıl farklılaşır? Neden felsefe yapmalıyız?”
“İdealizm çağı”nın Hegel’in ölümüyle sona ermesinden sonra on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısındaki Alman felsefesinin bir gerileme ve durgunluk dönemine girdiğini iddia eden hakim görüşe karşı, Frederick Beiser, döneme has anlaşmazlık ve çatışma ortamının yüzyılın ikinci yarısını ilk yarısından daha ilginç kıldığını somut örneklerle gözler önüne seriyor. Elinizdeki kitap, açık ve canlı bir üslupla yazılmış, Hegel sonrası Alman felsefesine dair her düzeyden okur için temel bir kaynak.
Uploads
Papers by Soner Soysal
Thesis Chapters by Soner Soysal
Books by Soner Soysal
Bu kapsamlı kitapta Brian O’Connor, Adorno’nun felsefesini, onun eserleriyle ilk kez karşılaşanlara açıklamaktadır. O’Connor, bu amaçla, yaşamı ve entelektüel çevresinin bağlamını oluşturan ana felsefi görüşleri aracılığıyla Adorno felsefesinin merkezi unsurlarını değerlendiriyor. Bu bağlamda Aydınlanmanın diyalektiği, şeyleşme, bütünsellik, dolayımlama, özdeşlik, özdeşsizlik, deneyim, negatif diyalektik, içkinlik, özgürlük, özerklik ve sanatta taklit gibi kavramları, felsefesinin temel alanları üzerinden tartışıyor.
Kronoloji ve terimler sözlüğünün yanı sıra ek okuma önerileri de içeren Adorno, felsefe, edebiyat, sosyoloji ve kültürel çalışmalarla ilgilenenler için ideal bir giriş kitabı...
“İdealizm çağı”nın Hegel’in ölümüyle sona ermesinden sonra on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısındaki Alman felsefesinin bir gerileme ve durgunluk dönemine girdiğini iddia eden hakim görüşe karşı, Frederick Beiser, döneme has anlaşmazlık ve çatışma ortamının yüzyılın ikinci yarısını ilk yarısından daha ilginç kıldığını somut örneklerle gözler önüne seriyor. Elinizdeki kitap, açık ve canlı bir üslupla yazılmış, Hegel sonrası Alman felsefesine dair her düzeyden okur için temel bir kaynak.
Bu kapsamlı kitapta Brian O’Connor, Adorno’nun felsefesini, onun eserleriyle ilk kez karşılaşanlara açıklamaktadır. O’Connor, bu amaçla, yaşamı ve entelektüel çevresinin bağlamını oluşturan ana felsefi görüşleri aracılığıyla Adorno felsefesinin merkezi unsurlarını değerlendiriyor. Bu bağlamda Aydınlanmanın diyalektiği, şeyleşme, bütünsellik, dolayımlama, özdeşlik, özdeşsizlik, deneyim, negatif diyalektik, içkinlik, özgürlük, özerklik ve sanatta taklit gibi kavramları, felsefesinin temel alanları üzerinden tartışıyor.
Kronoloji ve terimler sözlüğünün yanı sıra ek okuma önerileri de içeren Adorno, felsefe, edebiyat, sosyoloji ve kültürel çalışmalarla ilgilenenler için ideal bir giriş kitabı...
“İdealizm çağı”nın Hegel’in ölümüyle sona ermesinden sonra on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısındaki Alman felsefesinin bir gerileme ve durgunluk dönemine girdiğini iddia eden hakim görüşe karşı, Frederick Beiser, döneme has anlaşmazlık ve çatışma ortamının yüzyılın ikinci yarısını ilk yarısından daha ilginç kıldığını somut örneklerle gözler önüne seriyor. Elinizdeki kitap, açık ve canlı bir üslupla yazılmış, Hegel sonrası Alman felsefesine dair her düzeyden okur için temel bir kaynak.
Birbirine çok sıkı bir şekilde bağlı olan bu kavram ve teorilerden oluşan yapı anlaşıldığında Nietzsche felsefesinin bütününe ilişkin pek çok yanlış anlaşılma ve çarpıtma daha açık bir şekilde gün yüzüne çıkar. Bu nedenle, bu kitap yalnızca felsefeciler için değil, Nietzsche’yi anlamak isteyen tüm okurlar için yararlı bir inceleme niteliğini taşımaktadır.