Papers by Fadıl Aygan
Bilimname, 2015
Özet Müslümanlarla Hristiyanların karşılaşmaları Hz. Peygamber döneminde başlamış, teolojik ilişk... more Özet Müslümanlarla Hristiyanların karşılaşmaları Hz. Peygamber döneminde başlamış, teolojik ilişkiler ve tartışmalar ise II. asırdan itibaren fetihlerle birlikte giderek artmıştır. Karşılıklı teolojik ilişkiler ve tartışmalarda temel konulardan biri de Hz. Muhammed’in nübüvveti olmuştur. Hristiyan dünyada Hz. Muhammed’in nübüvveti genel olarak Hristiyan inançları ve tarih anlayışı doğrultusunda sert söylemlerle reddedilmiştir. Bununla birlikte bazı Hristiyan teologların Hz. Muhammed hakkında daha olumlu söylemlere sahip olduğu görülür. Bu çalışmada ortaçağdan modern döneme gelen süreçte Hristiyan teologların Hz. Muhammed tasavvuruna dair iki yaklaşım değerlendirilmiştir. Geleneksel ve ılımlı olarak nitelenen bu iki yaklaşım, belirgin temsilcileri olan John of Damascus, Patrik Timothy ve Montgomery Watt gibi isimler üzerinden tasvir edilmiştir. Hristiyan dünyada Hz. Muhammed tasavvurunu tarihî ve sosyolojik olarak inceleyen birçok çalışma mevcuttur. Bu makalede konu, tarihî ve sosyolojik çerçeveden ziyade teolojik perspektifle ele alınmıştır. Sonuç olarak özellikle modern dönemde artan ılımlı yaklaşımın Müslümanlar arasında oluşturduğu algının gerçeklerle ne kadar örtüştüğü ve Hz. Muhammed’in nübüvvetinin kabulü anlamına gelip gelmediği değerlendirilmiştir. Anahtar kelimeler: Teolojik tartışmalar, Hz. Muhammed, Nübüvvet, John of Damascus, Mongomery Watt. Abstract Christians and Muslims encounter began during prophet Muhammad, its theological relations and discussions gradualy increased from second century. Muhammad prophethood’s was one of the main topic in mutual theological relations and debates. In Christian environment, prophethood of Muhammad is refused in accordance with the Christian beliefs and conception of history. However some theologians have more positive statements about Prophet Muhammad. In this study, from the middle ages to the modern period, Christian Theologians two aproach to Muhammad’s envision is evaluated. These two aproaches described as traditional and moderate is represented by prominent representatives such as John of Damascus, Patrik Timothy and Montgomery Watt. There is a lot of work about Prophet Muhammad conceived in the Christian world. In this article the issue is discussed in theological perspective. Consequently, especially moderate aproach which is increased in modern period how was the perception among muslims, how this perception is consistent with the facts and is this approach means to accept the prophethood of Muhammad. In this study these truths is evaluated. Keywords: Theological debates, Muhammad, Prophethood, John of Damascus, Montgomery Watt.
Gelecege donuk bir kurtarici beklentisi, her dini gelenekte nitelikleri ve faaliyetleri farklilik... more Gelecege donuk bir kurtarici beklentisi, her dini gelenekte nitelikleri ve faaliyetleri farklilik gosterse de dinlerin cogunda mevcut bir inanctir. Yahudilik ve Hiristiyanlik’ta Mesih inanci merkezi bir konumdadir. Yahudilik ve Hiristiyanlik acisindan bakildiginda gerek kutsal metinlerde gerekse tarihi surecte farkli Mesih tipolojilerinin oldugu gorulmektedir. Apokaliptik donem ve bu donemde yazilan apokaliptik literaturde ise Mesih beklentisi onemli olcude degisime ugramistir. Bu literaturde beklenen Mesih beser ustu mitolojik bir kahraman olarak tasvir edilir. Mesih beklentisine iliskin bolumlerde sembolik uslup ve mitolojik materyal, bu tasvir ve anlatimlarin temel ozelligidir. Islam’da Hz. Muhammed son peygamber olarak tanimlanmis ve kurtarici beklentisi inancin temel bir unsuru olarak gorulmemistir. Bununla birlikte Islam geleneginde kurtarici beklentisi nuzul-i Isa ve mehdi inanci olmak uzere iki vechesiyle varlik gostermistir. Bu calismada Islam geleneginde toplumda var olan ...
Ibn Sinâ metafiziginin merkezinde yer alan varlik-mâhiyet iliskisi, kelamve felsefe baglaminda du... more Ibn Sinâ metafiziginin merkezinde yer alan varlik-mâhiyet iliskisi, kelamve felsefe baglaminda dusunce gelenegimizde cesitli vecheleriyle tartismaodaginda olan problemlerden biri olmustur. Zorunlu-mumkun ve bununtemelini olusturan varlik-mâhiyet ayrimi Ibn Sinâ metafiziginin onemliunsurlarini teskil etmektedir. Bu sistemde varlik-mâhiyet ayrimi, temelolarak Tanri ile mevcudât arasindaki farkliligi belirginlestirmek ve Tanri’ninbirligi ve basitligini temellendirmek uzere kullanilmaktadir. Bununlabirlikte gozden kacirilmamasi gereken noktalardan biri de bu ayrimin,Ibn Sinâ’nin Tanri kanitlamalarinda bir temel teskil edecek sekilde elealinmis oldugudur. Bu baglamda Ibn Sinâ’nin ontolojik kavramlari teolojikbir zemine tasidigi gorulur. Nitekim sentezci bir filozof olan IbnSinâ’nin beslendigi kaynaklarin bir vechesini de Yunan felsefesi ve YeniEflatuncu dusuncenin yani sira yasadigi cografyada belli bir olgunluk seviyesineulasan kelam merkezli teolojik tartismalar olusturmaktadir. Bumaka...
Semâvi dinler acisindan bakildiginda insanoglu belirli sorumluluklarla muhatap bir varliktir. Isl... more Semâvi dinler acisindan bakildiginda insanoglu belirli sorumluluklarla muhatap bir varliktir. Islam kelami acisindan da insan iradeli olarak yaratilmis ve davranislarindan sorumlu tutulmustur. Bu baglamda insanin sorumlulugu kendisi disindaki tum varlik kategorilerini kapsar. Bu cercevede yaratici Tanri, insanin icinde yasadigi Tanri disindaki her seyi ifade eden âlem bu sorumlulugun merkezindedir. Insan iradeli bir varlik olarak Tanri’ya, iliski kurdugu diger insanlar, insanoglu disindaki diger canlilar ve kainati olusturan ekolojik cevreye karsi sorumludur. Insanin bu sorumlulugunun kaynagi ontolojik yapisi ve yaratilis gayesidir. Dolayisiyla sorumlulugun kaynagi teolojiktir ve bu sorumlulugun getirdigi ahlak, nazari ahlaktan pratik ahlaka geciskenlik gosterir. Ayrica doga, Islam kelamcilarina gore Allah’in ayetlerinden biridir. Yine onlar doga felsefesi uzerinden Allah’in varligini kanitlama yoluna gitmislerdir. Bu calismada insanin cevreye karsi sorumlulugunun teolojik temelleri...
Kelam Arastırmaları Dergisi, Jan 30, 2013
As in the most religious traditions there is the faith of a savior who will come at the end of ti... more As in the most religious traditions there is the faith of a savior who will come at the end of times in Judaism. According to Rabbinic Judaism this savior is king-messiah who descended from David. However, there are different conceptions of the Messiah in the Tanakh and Jewish History. Likewise there are different expectations for the future which appeared in the Jewish community in the Dead Sea Scrolls that were discovered in the twentieth century. The most remarkable thing in these expectations is to mention an eschatological prophet. In this article the relationship between messianic hopes and prophecy in the Jewish society in the period of the second temple will be discussed. Also expectation of the prophet who was mentioned in the Dead Sea Scrolls will be examined. Additionally, this information will be evaluated in terms of Qur’anic data about which Prophet Muhammad is mentioned in the previous religious text and expectation of Ahlu’lKitab (Jews and Christians) for savior is realized with Prophet Muhammad
KELAM ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2015
Tenzihe dayalı bir ulûhiyet anlayışında olan kelamcıların mecaz merkezli te’vil yöntemi, dinî met... more Tenzihe dayalı bir ulûhiyet anlayışında olan kelamcıların mecaz merkezli te’vil yöntemi, dinî metinlere yaklaşımlarının temelini oluşturmaktadır. Kelamcılar bu yöntemi Hıristiyanlara yönelik eleştirilerinde de uygulamışlardır. İsa’nın ulûhiyetine dayalı Hıristiyan teolojisinin reddinde aklî istidlallerin yanı sıra te’vil yöntemi de benimsenmiştir. Bu çalışmada kelamcıların teslisin esasını oluşturan baba-oğul nitelemelerine ilişkin mecaza dayalı Kitab-ı Mukaddes yorumlamaları incelenmiştir. Öncelikle baba-oğul ifadelerinin Eski ve Yeni Ahit’teki kullanımları ele alınmıştır. Ardından kelamcıların bu ifadelere ilişkin hakikat-mecaz ayırımından hareketle yapmış oldukları yorumlar ortaya konmaya çalışılmıştır. Sonuç itibariyle kelamcıların Kitab-ı Mukaddes metinlerinde geçen baba-oğul nitelemesine yönelik iki tutum geliştirdikleri görülür. Bunlardan biri bu düşüncelerin aklî istidlâller yoluyla çürütülmesi, ikincisi de Kitab-ı Mukaddes metinlerinin te’vil edilmesidir. Abstract The metaphor (majâz)-centered interpretation (ta’wîl) of the mutakallimūn, determined defenders of monotheism, was a main concern in their understanding of Scripture. Mutakallimun also applied this method to their criticism of Christians. Besides rational inferences, they applied ta’wil when they criticize Christian theology which mainly based on the deity of Jesus Christ. In this article Mutakallimūn allegory-centered interpretations of the Bible, which are related to father-son description the essence of trinity, is examined. First of all, lexical usages of father-son phrases in the old and New Testament is dealt with. In terms of the truth-metaphor distinction, interpretations of these phrases by mutakallimūn have been discussed. Consequently, mutakallimūn criticized the conception of Holy Father-Son via two approaches: making confutation it by reasonable deduction and interpretation on the Biblical texts.
ULUSLARARASI HZ. NUH VE CUDİ DAĞI SEMPOZYUMU , 2013
Medrese ve İlahiyat Kavşağında İSLÂMÎ İLİMLER (Uluslararası Sempozyum), 2013
Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2019
Öz
Geleceğe dönük bir kurtarıcı beklentisi, her dinî gelenekte nitelikleri ve faaliyetleri farklı... more Öz
Geleceğe dönük bir kurtarıcı beklentisi, her dinî gelenekte nitelikleri ve faaliyetleri farklılık gösterse de dinlerin çoğunda mevcut bir inançtır. Yahudilik ve Hıristiyanlık açısından bakıldığında gerek kutsal metinlerde gerekse tarihî süreçte farklı Mesih tipolojilerinin olduğu görülmektedir. Apokaliptik dönem ve bu dönemde yazılan apokaliptik literatürde ise Mesih beklentisi önemli ölçüde değişime uğramıştır. Bu literatürde beklenen Mesih beşer üstü mitolojik bir kahraman olarak tasvir edilir. Mesih beklentisine ilişkin bölümlerde sembolik üslup ve mitolojik materyal, bu tasvir ve anlatımların temel özelliğidir. İslam'da Hz.Muhammed son peygamber olarak tanımlanmış ve kurtarıcı beklentisi inancın temel bir unsuru olarak görülmemiştir.
TALİD Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2016
Özet
Bu makalede Osmanlı dönemi nübüvvet literatürü tespit edilip değerlendirilmiştir. Bu başlık ... more Özet
Bu makalede Osmanlı dönemi nübüvvet literatürü tespit edilip değerlendirilmiştir. Bu başlık altında delâilü’n-nübüvve, hasâisü’n-nübüvve, mûcize, ismetü’l-enbiyâ, ebeveyn-i resul ve nübüvvete ilişkin bazı meselelere dair eserler incelenmiştir. Çalışmada bibliyografik eserlerden, İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM) Türkiye Kütüphaneleri Veri Tabanı, Türkiye Yazmaları Toplu Kataloğu (www.yazmalar.org), Ulusal Toplu Katalog (TO-KAT) ve çeşitli kütüphane kataloglarından yapılan taramalar aracılığıyla veriler elde edilmiştir. Nübüvvet başlığı altına giren konuların her birinde telif edilmiş eserler tespit edilip müellifinin vefat tarihine göre listelenmiştir. Mümkün olduğu ölçüde ulaşılan kütüphane kayıtlarına yer verilmiş, yazmalardan biri görülmeye çalışılmış ve önem arz eden başlıca eserin veya eserlerin içeriği tanıtılmıştır. Bu çalışmada Osmanlı döneminde oluşan nübüvvet literatürün çerçevesinin belirlenmesi, gündemdeki konu ve problemlerin tespit edilmesi, problemleri ele alma üslup ve yönteminin ortaya konması amaçlanmıştır. Böylelikle Osmanlı kelâm düşüncesine küçük bir katkı yapma ve buna dair yeni çalışmalara bir kapı aralama hedefi gözetilmiştir.
Abstract
This article is an assessment of the Ottoman literature of prophethood. In this context some issues related to dalā‘il al-nubuwwa, hasāis al-nubuwwa, mu‘jiza and ismat al-anbiya, al-abawayn al-rasul have been examined. The bibliographic works were obtained through surveys carried out in Islamic Research Center (İSAM), the Database of Turkish Libraries, the Collective Catalog of Turkish Manuscript (www.yazmalar.org), the National Collective Catalog (TO-KAT) and various other library catalogs. Each of the compiled works falling under the title of propethood has been listed by the date of the death of its author. The attained library records and manuscripts have been taken into consideration as much as possible and the main contents of important works have been introduced. This study aims at a determination of the scope of the prophethood literature formed in the Ottoman period. It also seeks to identify the contemporary issues and problems as well as addressing the methods and approaches in dealing with them. Thus, we will try to make a small contribution to the Ottoman theological thought related to prophethood and open a door for further studies
KADER Kelam Araştırmaları Dergisi, 2015
Tenzihe dayalı bir ulûhiyet anlayışında olan kelamcıların mecaz merkezli te’vil yöntemi, dinî met... more Tenzihe dayalı bir ulûhiyet anlayışında olan kelamcıların mecaz merkezli te’vil yöntemi, dinî metinlere yaklaşımlarının temelini oluşturmaktadır. Kelamcılar bu yöntemi Hıristiyanlara yönelik eleştirilerinde de uygulamışlardır. İsa’nın ulûhiyetine dayalı Hıristiyan teolojisinin reddinde aklî istidlallerin yanı sıra te’vil yöntemi de benimsenmiştir. Bu çalışmada kelamcıların teslisin esasını oluşturan baba-oğul nitelemelerine ilişkin mecaza dayalı Kitab-ı Mukaddes yorumlamaları incelenmiştir. Öncelikle baba-oğul ifadelerinin Eski ve Yeni Ahit’teki kullanımları ele alınmıştır. Ardından kelamcıların bu ifadelere ilişkin hakikat-mecaz ayırımından hareketle yapmış oldukları yorumlar ortaya konmaya çalışılmıştır. Sonuç itibariyle kelamcıların Kitab-ı Mukaddes metinlerinde geçen baba-oğul nitelemesine yönelik iki tutum geliştirdikleri görülür. Bunlardan biri bu düşüncelerin aklî istidlâller yoluyla çürütülmesi, ikincisi de Kitab-ı Mukaddes metinlerinin te’vil edilmesidir.
Abstract
The metaphor (majâz)-centered interpretation (ta’wîl) of the mutakallimūn, determined defenders of monotheism, was a main concern in their understanding of Scripture. Mutakallimun also applied this method to their criticism of Christians. Besides rational inferences, they applied ta’wil when they criticize Christian theology which mainly based on the deity of Jesus Christ. In this article Mutakallimūn allegory-centered interpretations of the Bible, which are related to father-son description the essence of trinity, is examined. First of all, lexical usages of father-son phrases in the old and New Testament is dealt with. In terms of the truth-metaphor distinction, interpretations of these phrases by mutakallimūn have been discussed. Consequently, mutakallimūn criticized the conception of Holy Father-Son via two approaches: making confutation it by reasonable deduction and interpretation on the Biblical texts.
Bilimname, 2015
Özet
Müslümanlarla Hristiyanların karşılaşmaları Hz. Peygamber döneminde başlamış, teolojik ilişk... more Özet
Müslümanlarla Hristiyanların karşılaşmaları Hz. Peygamber döneminde başlamış, teolojik ilişkiler ve tartışmalar ise II. asırdan itibaren fetihlerle birlikte giderek artmıştır. Karşılıklı teolojik ilişkiler ve tartışmalarda temel konulardan biri de Hz. Muhammed’in nübüvveti olmuştur. Hristiyan dünyada Hz. Muhammed’in nübüvveti genel olarak Hristiyan inançları ve tarih anlayışı doğrultusunda sert söylemlerle reddedilmiştir. Bununla birlikte bazı Hristiyan teologların Hz. Muhammed hakkında daha olumlu söylemlere sahip olduğu görülür. Bu çalışmada ortaçağdan modern döneme gelen süreçte Hristiyan teologların Hz. Muhammed tasavvuruna dair iki yaklaşım değerlendirilmiştir. Geleneksel ve ılımlı olarak nitelenen bu iki yaklaşım, belirgin temsilcileri olan John of Damascus, Patrik Timothy ve Montgomery Watt gibi isimler üzerinden tasvir edilmiştir. Hristiyan dünyada Hz. Muhammed tasavvurunu tarihî ve sosyolojik olarak inceleyen birçok çalışma mevcuttur. Bu makalede konu, tarihî ve sosyolojik çerçeveden ziyade teolojik perspektifle ele alınmıştır. Sonuç olarak özellikle modern dönemde artan ılımlı yaklaşımın Müslümanlar arasında oluşturduğu algının gerçeklerle ne kadar örtüştüğü ve Hz. Muhammed’in nübüvvetinin kabulü anlamına gelip gelmediği değerlendirilmiştir.
Anahtar kelimeler: Teolojik tartışmalar, Hz. Muhammed, Nübüvvet, John of Damascus, Mongomery Watt.
Abstract
Christians and Muslims encounter began during prophet Muhammad, its theological relations and discussions gradualy increased from second century. Muhammad prophethood’s was one of the main topic in mutual theological relations and debates. In Christian environment, prophethood of Muhammad is refused in accordance with the Christian beliefs and conception of history. However some theologians have more positive statements about Prophet Muhammad. In this study, from the middle ages to the modern period, Christian Theologians two aproach to Muhammad’s envision is evaluated. These two aproaches described as traditional and moderate is represented by prominent representatives such as John of Damascus, Patrik Timothy and Montgomery Watt.
There is a lot of work about Prophet Muhammad conceived in the Christian world. In this article the issue is discussed in theological perspective. Consequently, especially moderate aproach which is increased in modern period how was the perception among muslims, how this perception is consistent with the facts and is this approach means to accept the prophethood of Muhammad. In this study these truths is evaluated.
Keywords: Theological debates, Muhammad, Prophethood, John of Damascus, Montgomery Watt.
İslami İlimler Dergisi, 2015
Özet
İbn Sînâ metafiziğinin merkezinde yer alan varlık-mâhiyet ilişkisi, kelam ve felsefe bağlamı... more Özet
İbn Sînâ metafiziğinin merkezinde yer alan varlık-mâhiyet ilişkisi, kelam ve felsefe bağlamında düşünce geleneğimizde çeşitli veçheleriyle tartışma odağında olan problemlerden biri olmuştur. Zorunlu-mümkün ve bunun temelini oluşturan varlık-mâhiyet ayrımı İbn Sînâ metafiziğinin önemli unsurlarını teşkil etmektedir. Bu sistemde varlık-mâhiyet ayrımı, temel olarak Tanrı ile mevcudât arasındaki farklılığı belirginleştirmek ve Tanrı'nın birliği ve basitliğini temellendirmek üzere kullanılmaktadır. Bununla birlikte gözden kaçırılmaması gereken noktalardan biri de bu ayrımın, İbn Sînâ'nın Tanrı kanıtlamalarında bir temel teşkil edecek şekilde ele alınmış olduğudur. Bu bağlamda İbn Sînâ'nın ontolojik kavramları teolojik bir zemine taşıdığı görülür. Nitekim sentezci bir filozof olan İbn Sînâ'nın beslendiği kaynakların bir veçhesini de Yunan felsefesi ve Yeni Eflatuncu düşüncenin yanı sıra yaşadığı coğrafyada belli bir olgunluk seviyesine ulaşan kelam merkezli teolojik tartışmalar oluşturmaktadır. Bu makalede İbn Sînâ metafiziğinde varlık-mâhiyet ayrımının Zorunlu Varlığı ispat ameliyesinde bir temel teşkil edecek şekilde kullanılması incelenmiş ve ontolojiden teolojiye uzanan bu formülasyonun izi sürülmüştür.
Anahtar Kavramlar: İbn Sina, Varlık, Mahiyet, İspat-ı vacip, Kelam
Abstract
Essence-existence relation which is in the center of Avicenna metaphysical system has been the focus of discussions from the point of view of kalâm and philosophy in our thought tradition. Necessary-possible existence and its basis which is essence-existence distinction represents the important elements of Avicenna metaphysics. In this system the essence-existence distinction, mainly used to highlight the differences between God and mevcudât (beings) and to establish God’s the unity and simplicity. However, one point that should not be overlooked that this distinction handled as a prove for the existence of God in his system. In this context, Ibn Sina's carried ontological concepts to theological ground. In fact, Avicenna who is a synthessisical philosopher, his sources consititute by the Greek philosophy and the new Platonic ideas, as well as by the theological discussions which had been reached a certain maturity level in place he lived. In this article has examined the use of the essence-existence distinction as prove for existence of God in Avicenna’s system and traced the formulation of extending of ontology to onthology.
Keywords: Avicenna, Existence, Essence, Proof of God, Theology
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2012
Eş’arilik, Ebu’l-Hasan el-Eş’arî’den sonra öğrencileri ve onu takip eden âlimlerin kavramsal ve m... more Eş’arilik, Ebu’l-Hasan el-Eş’arî’den sonra öğrencileri ve onu takip eden âlimlerin kavramsal ve metodolojik katkılarıyla sistemleşmiştir. Ebû İshâk el-İsferâyînî, erken dönemde Bakıllânî ve İbn Fûrek ile birlikte bu ekolün sistemleşmesini sağlayan önemli âlimler arasında kabul edilmektedir. Kendisinden sonra Cüveynî, Gazzâlî ve Fahreddîn Râzî gibi kelamcıların, onun görüşlerine atıfta bulunmaları onun mezhep içerisindeki konumunu göstermektedir. Bu bağlamda kendisinden sonraki Eş’arî kelamcıları özellikle metodolojik olarak etkilemiştir. İsferâyînî’nin en önemli özelliği erken dönem Eş’arîliğin önemli imamlarından olmakla birlikte farklı görüşleri savunmuş olmasıdır. O bazı konularda mezhebin yaygın kanaatini terk ederek Matürîdî’ye uymuş veya Mutezilî düşünceyi benimsemiştir. Bu çalışmada İsferâyînî’nin kelam sisteminden hareketle Eş’ariliğin mezhepleşme sürecine katkıları incelenecektir. Bu bağlamda mezhep içerisindeki farklı görüşlerine temas edilecek, özellikle metodolojik yaklaşımları değerlendirilerek kendisinden sonraki kelamcılara etkisi tespit edilmeye çalışılacaktır
ABSTRACT
Ash’arism has been systematized with the conceptual and methodological contributions of scholars who followed Ebu’l-Hasan el-Eş’arî. Like Bakıllânî and Ibn Fûrek, Ebû Ishâk el-Isferâyînî had been accepted as one of the scholars who provided the systematization of this school in the early period. Cuveynî, Gazzâli and Râzî often refered to Ebû İshâk el-İsferâyînî and this indicated el-İsferâyînî’s position within the sect. Therefore, el-Isferâyînî has a great influence to Ash’arite theologians in particular as a methodological. The most important feature of el-Isferâyînî is that he advocates the different opinion from general approach of sect. He, in some respects, has left general opinion of school and followed the thought of Maturidism and adopted some of Mu’tezile ideas. This article examines his contributions to
the process of Ash’arism on the basis of his theological system. In this respect, his different opinions within sect will be discussed, especially will be focused on assesing his methodological approaches then trying to determine his influences on the later theologians.
Marmara Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi, 2014
Öz: Erken dönemlerden itibaren başlayan Müslüman-Hıristiyan teolojik tartışma ve reddiye geleneği... more Öz: Erken dönemlerden itibaren başlayan Müslüman-Hıristiyan teolojik tartışma ve reddiye geleneğinde Müslüman kelamcılar önemli bir rol oynamışlardır. Geçmişinde farklı din ve kültürlere beşiklik eden Semerkant bölgesi de Müslüman-Hıristiyan teolojik tartışma geleneğinde yadsınamaz bir konumdadır. Bu makalede incelenen Maveraünnehir Hanefi-Matürîdî ekolün felsefî kelam dönemi temsilcisi Şemsüddîn es-Semerkandî'nin Hıristiyanlık tarihi ve Kitâb-ı Mukaddes hakkındaki bilgi birikimi ve İncillerden yaptığı nakillerle ayrıcalıklı bir konumda olduğu anlaşılmaktadır. Semerkandî'nin eleştirilerinin merkezinde enkarnasyona dayalı Tanrı tasavvuru olmakla birlikte o, Hıristiyanlığın tarihî süreçte geçirdiği dönüşüme temas etmek suretiyle tarihsel tenkit yöntemini de kullanır. Semerkandî, hulûl ve ittihad düşüncesine yönelik eleştirilerinde aklî istidlaller yanında Kitâb-ı Mukaddes metinlerinden önemli ölçüde alıntı yaparak delil getirir. Bu makalede söz konusu iki yöntem çerçevesinde Semerkandî'nin başta Tanrı tasavvuru olmak üzere Hıristiyan ilahiyatına yönelik eleştirileri ele alınarak değerlendirilmiş böylelikle hanefi-matürîdî ekolün reddiye geleneğindeki yeri tespit edilmeye çalışılmıştır.
Kelam Arastırmaları Dergisi, Jan 30, 2013
-Do the Messianic Hopes in the Dead Sea Scrolls Predict an Eschatological Prophet?- An
Evaluation... more -Do the Messianic Hopes in the Dead Sea Scrolls Predict an Eschatological Prophet?- An
Evaluation in Terms of Tabshirât
As in the most religious traditions there is the faith of a savior who will come at the end of times in Judaism. According to Rabbinic Judaism this savior is king-messiah who descended from David. However, there are different conceptions of the Messiah in the Tanakh and Jewish History. Likewise there are different expectations for the future which appeared in the Jewish community in the Dead Sea Scrolls that were discovered in the twentieth century. The most remarkable thing in these expectations is to mention an eschatological prophet. In this article the relationship between messianic hopes and prophecy in the Jewish society in the period of the second temple will be discussed. Also expectation of the prophet who was mentioned in the Dead Sea Scrolls will be examined. Additionally, this information will be evaluated in terms of Qur?anic data about which Prophet Muhammad is mentioned in the previous religious text and expectation of Ahlu?l-Kitab (Jews and Christians) for savior is realized with Prophet Muhammad
Conference Presentations by Fadıl Aygan
ISEM2016, 3rd International Symposium on Environment and Morality, 2016
Semâvî dinler açısından bakıldığında insanoğlu belirli sorumluluklarla muhatap bir varlıktır. İsl... more Semâvî dinler açısından bakıldığında insanoğlu belirli sorumluluklarla muhatap bir varlıktır. İslam kelamı açısından da insan iradeli olarak yaratılmış ve davranışlarından sorumlu tutulmuştur. Bu bağlamda insanın sorumluluğu kendisi dışındaki tüm varlık kategorilerini kapsar. Bu çerçevede yaratıcı Tanrı, insanın içinde yaşadığı Tanrı dışındaki her şeyi ifade eden âlem bu sorumluluğun merkezindedir. İnsan iradeli bir varlık olarak Tanrı'ya, ilişki kurduğu diğer insanlar, insanoğlu dışındaki diğer canlılar ve kainatı oluşturan ekolojik çevreye karşı sorumludur. İnsanın bu sorumluluğunun kaynağı ontolojik yapısı ve yaratılış gayesidir. Ayrıca doğa, İslam kelamcılarına göre Allah'ın ayetlerinden biridir. Yine onlar doğa felsefesi üzerinden Allah'ın varlığını kanıtlama yoluna gitmişlerdir. Bu çalışmada insanın çevreye karşı sorumluluğunun teolojik temelleri incelenmiştir. Kelamî bir perspektiften hareket edilerek tabiatın mahiyeti ve metafizikle ilişkisi de değerlendirilmiştir.
Uluslararası İmam Eş’arî ve Eş’arîlik Sempozyumu Bildirileri 21-23 Eylül 2014, 2015
İslam geleneğinde erken dönemde en temel ayrışma noktalarından biri kuşkusuz epistemolojikti. Zir... more İslam geleneğinde erken dönemde en temel ayrışma noktalarından biri kuşkusuz epistemolojikti. Zira akıl veya nassı esas alma hususunda tartışma ve görüş ayrılıkları, ekolleşmenin mihverinde yer alıyordu. Eş'arî'ye gelinceye kadar Sünnî gelenekte Ehl-i hadis ve Ehl-i rey ayrışması oluşmuştu. İmam Malik, Şafii ve Ahmed b. Hanbel'in gibi önemli âlimlerin temsil ettiği selef uleması nasslara sımsıkı bağlanmayı zorunlu ve yeterli görmekte; buna karşılık, Ehl-i rey olarak tanımlanan Ebu Hanife ve ekolü ile İbn Küllab, Muhasibi ve Kalânîsî gibi sünnî kelamın öncüleri, nassı esas almakla birlikte aklı da inanç ilkelerini temellendirmede kullanılmasını öngörmekteydiler. Eş'arî de son tahlilde söz konusu Sünnî kelam olarak değerlendirilebilecek hareketin bir sistemleştiricisi olmuştur. O epistemolojik olarak nassla belirlenen inanç ilkelerini aklî yöntemlerle temellendirme yöntemini benimsemiştir. Hangi dönemde yazıldığı konusunda farklı görüşler bulunan el-Hass ale’l-bahs veya daha yaygın olarak bilinen ismiyle er-Risale fi istihsani’l-havz fi ilmi’l-kelâm adlı eserinde aklî tefekkürü ve te'vili reddeden kimseleri eleştirir, kelam yöntemini savunur ve kullanır. Luma'da tam olarak kelam yöntemini benimser. Yine başta İbn Fürek'in Mücerredu makalâti Şeyh Ebi'l-Hasan el-Eş'arî adlı eserinde olmak üzere kendisinden sonra mezhebin gelişimine katkıda bulunan kelamcıların ondan yaptığı nakillerden onun sistemli bir kelam geliştirdiğine dair bilgiler bulmak mümkündür. Eş’arî her ne kadar Mutezile sonrası sürecin başında Ahmed b. Hanbel’e tabi olduğunu deklare etmiş olsa da çoğu meselede selef yöntemini değil, aksine Mutezilî geleneğin başvurduğu cedel ve istidlal yöntemlerini kullanmıştır. Bu bağlamda Eş'arîyi değerlendirirken Ahmed b. Hanbel'e tâbi bir selef âliminden ziyade Sünnî ekol içerisinde itikadî konularda aklî yöntemlere başvuran İbn Küllab'ın takipçisi olarak kabul etmek daha doğru olacaktır.
Bu çalışmamızda Eş'arî'nin kelam sistemini ortaya koymaya dönük küçük bir katkı olması bakımından bilgi teorisinin temel unsurlarını inceleyeceğiz. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki Eş’arî’nin kendi eserlerinde bilgi konusu müstakil bir başlık altında incelenmez. Luma' ve el-Hass ale’l-bahs adlı eserlerinde itikadî konuları aklî olarak temellendirmenin gerekliliği ve istidlâl yöntemlerine ilişkin meselelerde dolaylı olarak bilgi problemine değinilir. Eş’arî’nin görüşlerini toplayan İbn Fürek’in el-Mücerred adlı eserinde ise müstakil bir başlık olarak bilgi konusuna yer verilir. Günümüze ulaşan kendi eserleri Luma' ve el-Hass ale’l-bahs'ın yanı sıra İbn Fürek'in ondan yaptığı nakiller, çalışmanın başlıca kaynaklarını teşkil edecektir. Çağdaşı İmam Matüridî ve kendisinden hemen sonra Eş’ariliğin sistemleşmesini sağlayan Bakıllânî ve Cüveynî gibi kelamcılarla karşılaştırmalara gidilecektir. Bilgi nazariyesinin temel başlıkları olan bilginin tanımı, mahiyeti, kaynakları ve alanı merkezli bir inceleme yapılacaktır.
Eş’arî’de bilginin tanımı ve mahiyeti konusuna geçmeden önce onun kelam sistemi içerisinde bilgiyi konumlandırmasını ele almamız gerekmektedir. Eş’arî’nin kelam sistemine baktığımızda onun kelâmî meseleleri “dakîku’l-kelam” ve “celîlu’l-kelam” olarak ikiye ayırdığını görürüz. “Dakîku’l-kelam” varlık bahisleri ile cevher-araz kozmolojisini içermektedir. Bu aynı zamanda ana meselelerin bir temelini oluşturmaktadır. Hakikate ulaşmanın mahiyeti ve kaynaklarını içeren bilgi bahsini de bu kapsamda değerlendirebiliriz. Bu bağlamda daha sonraki dönemlerde mebâdi’ denilen varlık, cevher-araz kozmolojisi, bilginin mahiyeti ve kaynakları gibi kelamın öncül problemleri konusunda Eş’arî’nin, Mutezile kelamından tevarüs etmiş olduğu geleneği sürdürdüğünü söylemek mümkündür.
. Ulusal Din Görevlileri Sempozyum Bildirileri (9-10-11 Mayıs 2014-Mardin): Toplumsal Barışa Katkısı Açısından Cami ve Din Görevlileri, 2015
Peygamberler, gönderildikleri toplumlar ve tüm insanlık için rol model olarak seçilmişlerdir. Din... more Peygamberler, gönderildikleri toplumlar ve tüm insanlık için rol model olarak seçilmişlerdir. Dini-ahlaki ve sosyal konular olmak üzere hayatın tümünde insanlara örneklik etmişlerdir. insanlar, peygamberlerin şahsında Allah Teala'nın mesajiarına muhatap olmuş ve dini yaşama al~nı oluşturmuştur. Kuşkusuz peygamberlerin insanlara örnek olabilmeleri için belli bazı hususiyetlere sahip olmaları gerekir. Zira örneklik ancak belli üstünlüklere sahip kimseler için söz konusu olabilir.
z. Peygamber’in Nübüvvetinin Süresi ve Kapsamı Çalıştay Bildiri ve Müzakere Metinleri 17-19 Ekim 2014, 2015
Nübüvvet, terim olarak “Allah ile akıl sahibi kulları arasında dünya ve âhiret hayatlarıyla ilgil... more Nübüvvet, terim olarak “Allah ile akıl sahibi kulları arasında dünya ve âhiret hayatlarıyla ilgili ihtiyaçlarının giderilmesi için yapılan elçilik görevi” olarak tarif edilir. Risâlet de aynı anlamda kullanılmakta ve her iki kavram Allah’ın vahiy yoluyla öğrettiği bilgileri ve O’nun emirlerini insanlara ulaştırıp ilâhî elçilik görevini yapmayı ifade eder. Allah’ın elçi olarak seçip görevlendirdiği kişiye nebî veya resul denir. İslam nübüvvet öğretisine göre, peygamberlik insanlık tarihiyle paralel bir süreçtir. Her topluma ilâhî mesajı tebliğ edecek peygamberler gönderilmiştir. Peygamberler gönderildikleri toplumun diliyle insanlara tebliğde bulunmuşlardır. Peygamberler temel esaslar olarak inanç ve ahlaka dair aynı ilâhî öğretileri insanlara bildirmişlerdir. Peygamberlerin beşer oldukları temel bir vurgu olmakla birlikte onları teyit etmek ve nübüvvet görevlerini ispat etmek üzere mucizeler verilmiştir.
Peygamberliğin temel unsurlarından biri de Allah ile iletişimi sağlayan vahiydir. Peygamber, Allah ile insanlar arasında iletişimi sağlayan elçidir. Bu bağlamda vahiy, aşkın olan ilâhî kelamın beşeri düzleme inmesinde kilit rol oynamaktadır. Bu bakımdan bir peygamberi peygamber yapan unsurların başında vahiy gelmektedir. Peygamberliğin kime ve ne zaman verileceği Allah'ın iradesine tabi olduğu gibi vahyin de kime gönderileceği ve ne zaman başlayacağını belirlemek Allah'a aittir.
Peygamberlerin temel hususiyetlerinden biri de tebliğ görevlerini yapmalarıyla bağlantılı olarak onların inkâr, şirk gibi büyük günahlar işlemekten korunmuş olmalarıdır (ismet). Zira gerek nübüvvet öncesi dönemde gerek sonrasında şirk, küfür, zina gibi büyük günahları işlemeleri durumunda tebliğ görevlerindeki etkinlikleri azalacak, bu durum insanların ilâhî mesajı kabullenmelerine bir engel teşkil edecektir. Bununla birlikte ismet anlayışı, peygamberlerin beşerî özellikten sıyrılarak günah işleme potansiyellerinin olmadığı anlamına gelmez. Bilakis Yusuf kıssasında anlatıldığı üzere Allah'ın peygamberini bu günahları işlemekten koruması türündendir.
Nübüvvetin temel hususları olarak tanımsal çerçevesini verdiğimiz bu ilkelerin her birinin mahiyetine ilişkin pek çok tartışma ve farklı görüş literatürde varlık göstermiştir. Bunların ayrıntılı tartışmasına girmek bu araştırmanın amacının dışındadır. Bu çerçeve dahilinde bütün peygamberler tarihin belli bir kesitinde gönderilmiş, belirli bir süre ilâhî öğretileri tebliğ faaliyetinde bulunmuş, nihayetinde beşeriliğe dayalı ontolojik yapıları gereği vazifelerini yerine getirdikten sonra bu dünyadan ayrılmışlardır. Bir kısmı Hz. Musa gibi tebliğ ettiği kitap ve bu kitabı tebliğ etmekle görevli peygamberler aracılığıyla mesajını bir kaç asır devam ettirmiş, bir kısmı ise Hz. Harun, Hz. Yahya gibi önceki peygamberin mesajını belirli bir topluma tebliğ etmiştir.
Son peygamber Hz. Muhammed de bu çerçeve dahilinde önceki peygamberlerin izinde belirli bir tarihi kesit içerisinde yaşamış, Allah'ın son ilâhî öğretisini, öncelikle içerisinde bulunduğu topluma, buradan hareketle kendisine indirilen Kur'an-ı Kerim aracılığıyla bütün coğrafyalara ve tüm zamanlarda tebliğ etmiştir. Bu araştırmada peygamberler silsilesinin bir parçası olması bakımından Hz. Peygamber'in nübüvvetinin mahiyeti ele alınacaktır. Bu bağlamda Hz. Peygamber'in nübüvveti, Kur'an'da çerçevesi çizilen nebevî gelenekle paralel ve ayrılan yönleri bakımından ortaya konulmaya çalışılacaktır. Buradan hareketle gelenekte ortaya çıkmış Hz. Peygamber tasavvurunda aşırılığı ifade eden iki yöne temas edilecektir. Bunların ilki Hz. Peygamber'i önceki gelenekten kopararak oluşturulan tarih dışı bir peygamber algısıdır. Diğeri ise özellikle Ehl-i Kitapla etkileşim sürecinden sonra ortaya çıkan, Hz. Peygamber'i önceki peygamberlerle birebir örtüştürerek hatta peygamberlere ilişkin tahrif edilmiş pek çok inancın dönüştürülerek ithal edilmesiyle oluşturulan bir tasavvurdur.
Uploads
Papers by Fadıl Aygan
Geleceğe dönük bir kurtarıcı beklentisi, her dinî gelenekte nitelikleri ve faaliyetleri farklılık gösterse de dinlerin çoğunda mevcut bir inançtır. Yahudilik ve Hıristiyanlık açısından bakıldığında gerek kutsal metinlerde gerekse tarihî süreçte farklı Mesih tipolojilerinin olduğu görülmektedir. Apokaliptik dönem ve bu dönemde yazılan apokaliptik literatürde ise Mesih beklentisi önemli ölçüde değişime uğramıştır. Bu literatürde beklenen Mesih beşer üstü mitolojik bir kahraman olarak tasvir edilir. Mesih beklentisine ilişkin bölümlerde sembolik üslup ve mitolojik materyal, bu tasvir ve anlatımların temel özelliğidir. İslam'da Hz.Muhammed son peygamber olarak tanımlanmış ve kurtarıcı beklentisi inancın temel bir unsuru olarak görülmemiştir.
Bu makalede Osmanlı dönemi nübüvvet literatürü tespit edilip değerlendirilmiştir. Bu başlık altında delâilü’n-nübüvve, hasâisü’n-nübüvve, mûcize, ismetü’l-enbiyâ, ebeveyn-i resul ve nübüvvete ilişkin bazı meselelere dair eserler incelenmiştir. Çalışmada bibliyografik eserlerden, İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM) Türkiye Kütüphaneleri Veri Tabanı, Türkiye Yazmaları Toplu Kataloğu (www.yazmalar.org), Ulusal Toplu Katalog (TO-KAT) ve çeşitli kütüphane kataloglarından yapılan taramalar aracılığıyla veriler elde edilmiştir. Nübüvvet başlığı altına giren konuların her birinde telif edilmiş eserler tespit edilip müellifinin vefat tarihine göre listelenmiştir. Mümkün olduğu ölçüde ulaşılan kütüphane kayıtlarına yer verilmiş, yazmalardan biri görülmeye çalışılmış ve önem arz eden başlıca eserin veya eserlerin içeriği tanıtılmıştır. Bu çalışmada Osmanlı döneminde oluşan nübüvvet literatürün çerçevesinin belirlenmesi, gündemdeki konu ve problemlerin tespit edilmesi, problemleri ele alma üslup ve yönteminin ortaya konması amaçlanmıştır. Böylelikle Osmanlı kelâm düşüncesine küçük bir katkı yapma ve buna dair yeni çalışmalara bir kapı aralama hedefi gözetilmiştir.
Abstract
This article is an assessment of the Ottoman literature of prophethood. In this context some issues related to dalā‘il al-nubuwwa, hasāis al-nubuwwa, mu‘jiza and ismat al-anbiya, al-abawayn al-rasul have been examined. The bibliographic works were obtained through surveys carried out in Islamic Research Center (İSAM), the Database of Turkish Libraries, the Collective Catalog of Turkish Manuscript (www.yazmalar.org), the National Collective Catalog (TO-KAT) and various other library catalogs. Each of the compiled works falling under the title of propethood has been listed by the date of the death of its author. The attained library records and manuscripts have been taken into consideration as much as possible and the main contents of important works have been introduced. This study aims at a determination of the scope of the prophethood literature formed in the Ottoman period. It also seeks to identify the contemporary issues and problems as well as addressing the methods and approaches in dealing with them. Thus, we will try to make a small contribution to the Ottoman theological thought related to prophethood and open a door for further studies
Abstract
The metaphor (majâz)-centered interpretation (ta’wîl) of the mutakallimūn, determined defenders of monotheism, was a main concern in their understanding of Scripture. Mutakallimun also applied this method to their criticism of Christians. Besides rational inferences, they applied ta’wil when they criticize Christian theology which mainly based on the deity of Jesus Christ. In this article Mutakallimūn allegory-centered interpretations of the Bible, which are related to father-son description the essence of trinity, is examined. First of all, lexical usages of father-son phrases in the old and New Testament is dealt with. In terms of the truth-metaphor distinction, interpretations of these phrases by mutakallimūn have been discussed. Consequently, mutakallimūn criticized the conception of Holy Father-Son via two approaches: making confutation it by reasonable deduction and interpretation on the Biblical texts.
Müslümanlarla Hristiyanların karşılaşmaları Hz. Peygamber döneminde başlamış, teolojik ilişkiler ve tartışmalar ise II. asırdan itibaren fetihlerle birlikte giderek artmıştır. Karşılıklı teolojik ilişkiler ve tartışmalarda temel konulardan biri de Hz. Muhammed’in nübüvveti olmuştur. Hristiyan dünyada Hz. Muhammed’in nübüvveti genel olarak Hristiyan inançları ve tarih anlayışı doğrultusunda sert söylemlerle reddedilmiştir. Bununla birlikte bazı Hristiyan teologların Hz. Muhammed hakkında daha olumlu söylemlere sahip olduğu görülür. Bu çalışmada ortaçağdan modern döneme gelen süreçte Hristiyan teologların Hz. Muhammed tasavvuruna dair iki yaklaşım değerlendirilmiştir. Geleneksel ve ılımlı olarak nitelenen bu iki yaklaşım, belirgin temsilcileri olan John of Damascus, Patrik Timothy ve Montgomery Watt gibi isimler üzerinden tasvir edilmiştir. Hristiyan dünyada Hz. Muhammed tasavvurunu tarihî ve sosyolojik olarak inceleyen birçok çalışma mevcuttur. Bu makalede konu, tarihî ve sosyolojik çerçeveden ziyade teolojik perspektifle ele alınmıştır. Sonuç olarak özellikle modern dönemde artan ılımlı yaklaşımın Müslümanlar arasında oluşturduğu algının gerçeklerle ne kadar örtüştüğü ve Hz. Muhammed’in nübüvvetinin kabulü anlamına gelip gelmediği değerlendirilmiştir.
Anahtar kelimeler: Teolojik tartışmalar, Hz. Muhammed, Nübüvvet, John of Damascus, Mongomery Watt.
Abstract
Christians and Muslims encounter began during prophet Muhammad, its theological relations and discussions gradualy increased from second century. Muhammad prophethood’s was one of the main topic in mutual theological relations and debates. In Christian environment, prophethood of Muhammad is refused in accordance with the Christian beliefs and conception of history. However some theologians have more positive statements about Prophet Muhammad. In this study, from the middle ages to the modern period, Christian Theologians two aproach to Muhammad’s envision is evaluated. These two aproaches described as traditional and moderate is represented by prominent representatives such as John of Damascus, Patrik Timothy and Montgomery Watt.
There is a lot of work about Prophet Muhammad conceived in the Christian world. In this article the issue is discussed in theological perspective. Consequently, especially moderate aproach which is increased in modern period how was the perception among muslims, how this perception is consistent with the facts and is this approach means to accept the prophethood of Muhammad. In this study these truths is evaluated.
Keywords: Theological debates, Muhammad, Prophethood, John of Damascus, Montgomery Watt.
İbn Sînâ metafiziğinin merkezinde yer alan varlık-mâhiyet ilişkisi, kelam ve felsefe bağlamında düşünce geleneğimizde çeşitli veçheleriyle tartışma odağında olan problemlerden biri olmuştur. Zorunlu-mümkün ve bunun temelini oluşturan varlık-mâhiyet ayrımı İbn Sînâ metafiziğinin önemli unsurlarını teşkil etmektedir. Bu sistemde varlık-mâhiyet ayrımı, temel olarak Tanrı ile mevcudât arasındaki farklılığı belirginleştirmek ve Tanrı'nın birliği ve basitliğini temellendirmek üzere kullanılmaktadır. Bununla birlikte gözden kaçırılmaması gereken noktalardan biri de bu ayrımın, İbn Sînâ'nın Tanrı kanıtlamalarında bir temel teşkil edecek şekilde ele alınmış olduğudur. Bu bağlamda İbn Sînâ'nın ontolojik kavramları teolojik bir zemine taşıdığı görülür. Nitekim sentezci bir filozof olan İbn Sînâ'nın beslendiği kaynakların bir veçhesini de Yunan felsefesi ve Yeni Eflatuncu düşüncenin yanı sıra yaşadığı coğrafyada belli bir olgunluk seviyesine ulaşan kelam merkezli teolojik tartışmalar oluşturmaktadır. Bu makalede İbn Sînâ metafiziğinde varlık-mâhiyet ayrımının Zorunlu Varlığı ispat ameliyesinde bir temel teşkil edecek şekilde kullanılması incelenmiş ve ontolojiden teolojiye uzanan bu formülasyonun izi sürülmüştür.
Anahtar Kavramlar: İbn Sina, Varlık, Mahiyet, İspat-ı vacip, Kelam
Abstract
Essence-existence relation which is in the center of Avicenna metaphysical system has been the focus of discussions from the point of view of kalâm and philosophy in our thought tradition. Necessary-possible existence and its basis which is essence-existence distinction represents the important elements of Avicenna metaphysics. In this system the essence-existence distinction, mainly used to highlight the differences between God and mevcudât (beings) and to establish God’s the unity and simplicity. However, one point that should not be overlooked that this distinction handled as a prove for the existence of God in his system. In this context, Ibn Sina's carried ontological concepts to theological ground. In fact, Avicenna who is a synthessisical philosopher, his sources consititute by the Greek philosophy and the new Platonic ideas, as well as by the theological discussions which had been reached a certain maturity level in place he lived. In this article has examined the use of the essence-existence distinction as prove for existence of God in Avicenna’s system and traced the formulation of extending of ontology to onthology.
Keywords: Avicenna, Existence, Essence, Proof of God, Theology
ABSTRACT
Ash’arism has been systematized with the conceptual and methodological contributions of scholars who followed Ebu’l-Hasan el-Eş’arî. Like Bakıllânî and Ibn Fûrek, Ebû Ishâk el-Isferâyînî had been accepted as one of the scholars who provided the systematization of this school in the early period. Cuveynî, Gazzâli and Râzî often refered to Ebû İshâk el-İsferâyînî and this indicated el-İsferâyînî’s position within the sect. Therefore, el-Isferâyînî has a great influence to Ash’arite theologians in particular as a methodological. The most important feature of el-Isferâyînî is that he advocates the different opinion from general approach of sect. He, in some respects, has left general opinion of school and followed the thought of Maturidism and adopted some of Mu’tezile ideas. This article examines his contributions to
the process of Ash’arism on the basis of his theological system. In this respect, his different opinions within sect will be discussed, especially will be focused on assesing his methodological approaches then trying to determine his influences on the later theologians.
Evaluation in Terms of Tabshirât
As in the most religious traditions there is the faith of a savior who will come at the end of times in Judaism. According to Rabbinic Judaism this savior is king-messiah who descended from David. However, there are different conceptions of the Messiah in the Tanakh and Jewish History. Likewise there are different expectations for the future which appeared in the Jewish community in the Dead Sea Scrolls that were discovered in the twentieth century. The most remarkable thing in these expectations is to mention an eschatological prophet. In this article the relationship between messianic hopes and prophecy in the Jewish society in the period of the second temple will be discussed. Also expectation of the prophet who was mentioned in the Dead Sea Scrolls will be examined. Additionally, this information will be evaluated in terms of Qur?anic data about which Prophet Muhammad is mentioned in the previous religious text and expectation of Ahlu?l-Kitab (Jews and Christians) for savior is realized with Prophet Muhammad
Conference Presentations by Fadıl Aygan
Bu çalışmamızda Eş'arî'nin kelam sistemini ortaya koymaya dönük küçük bir katkı olması bakımından bilgi teorisinin temel unsurlarını inceleyeceğiz. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki Eş’arî’nin kendi eserlerinde bilgi konusu müstakil bir başlık altında incelenmez. Luma' ve el-Hass ale’l-bahs adlı eserlerinde itikadî konuları aklî olarak temellendirmenin gerekliliği ve istidlâl yöntemlerine ilişkin meselelerde dolaylı olarak bilgi problemine değinilir. Eş’arî’nin görüşlerini toplayan İbn Fürek’in el-Mücerred adlı eserinde ise müstakil bir başlık olarak bilgi konusuna yer verilir. Günümüze ulaşan kendi eserleri Luma' ve el-Hass ale’l-bahs'ın yanı sıra İbn Fürek'in ondan yaptığı nakiller, çalışmanın başlıca kaynaklarını teşkil edecektir. Çağdaşı İmam Matüridî ve kendisinden hemen sonra Eş’ariliğin sistemleşmesini sağlayan Bakıllânî ve Cüveynî gibi kelamcılarla karşılaştırmalara gidilecektir. Bilgi nazariyesinin temel başlıkları olan bilginin tanımı, mahiyeti, kaynakları ve alanı merkezli bir inceleme yapılacaktır.
Eş’arî’de bilginin tanımı ve mahiyeti konusuna geçmeden önce onun kelam sistemi içerisinde bilgiyi konumlandırmasını ele almamız gerekmektedir. Eş’arî’nin kelam sistemine baktığımızda onun kelâmî meseleleri “dakîku’l-kelam” ve “celîlu’l-kelam” olarak ikiye ayırdığını görürüz. “Dakîku’l-kelam” varlık bahisleri ile cevher-araz kozmolojisini içermektedir. Bu aynı zamanda ana meselelerin bir temelini oluşturmaktadır. Hakikate ulaşmanın mahiyeti ve kaynaklarını içeren bilgi bahsini de bu kapsamda değerlendirebiliriz. Bu bağlamda daha sonraki dönemlerde mebâdi’ denilen varlık, cevher-araz kozmolojisi, bilginin mahiyeti ve kaynakları gibi kelamın öncül problemleri konusunda Eş’arî’nin, Mutezile kelamından tevarüs etmiş olduğu geleneği sürdürdüğünü söylemek mümkündür.
Peygamberliğin temel unsurlarından biri de Allah ile iletişimi sağlayan vahiydir. Peygamber, Allah ile insanlar arasında iletişimi sağlayan elçidir. Bu bağlamda vahiy, aşkın olan ilâhî kelamın beşeri düzleme inmesinde kilit rol oynamaktadır. Bu bakımdan bir peygamberi peygamber yapan unsurların başında vahiy gelmektedir. Peygamberliğin kime ve ne zaman verileceği Allah'ın iradesine tabi olduğu gibi vahyin de kime gönderileceği ve ne zaman başlayacağını belirlemek Allah'a aittir.
Peygamberlerin temel hususiyetlerinden biri de tebliğ görevlerini yapmalarıyla bağlantılı olarak onların inkâr, şirk gibi büyük günahlar işlemekten korunmuş olmalarıdır (ismet). Zira gerek nübüvvet öncesi dönemde gerek sonrasında şirk, küfür, zina gibi büyük günahları işlemeleri durumunda tebliğ görevlerindeki etkinlikleri azalacak, bu durum insanların ilâhî mesajı kabullenmelerine bir engel teşkil edecektir. Bununla birlikte ismet anlayışı, peygamberlerin beşerî özellikten sıyrılarak günah işleme potansiyellerinin olmadığı anlamına gelmez. Bilakis Yusuf kıssasında anlatıldığı üzere Allah'ın peygamberini bu günahları işlemekten koruması türündendir.
Nübüvvetin temel hususları olarak tanımsal çerçevesini verdiğimiz bu ilkelerin her birinin mahiyetine ilişkin pek çok tartışma ve farklı görüş literatürde varlık göstermiştir. Bunların ayrıntılı tartışmasına girmek bu araştırmanın amacının dışındadır. Bu çerçeve dahilinde bütün peygamberler tarihin belli bir kesitinde gönderilmiş, belirli bir süre ilâhî öğretileri tebliğ faaliyetinde bulunmuş, nihayetinde beşeriliğe dayalı ontolojik yapıları gereği vazifelerini yerine getirdikten sonra bu dünyadan ayrılmışlardır. Bir kısmı Hz. Musa gibi tebliğ ettiği kitap ve bu kitabı tebliğ etmekle görevli peygamberler aracılığıyla mesajını bir kaç asır devam ettirmiş, bir kısmı ise Hz. Harun, Hz. Yahya gibi önceki peygamberin mesajını belirli bir topluma tebliğ etmiştir.
Son peygamber Hz. Muhammed de bu çerçeve dahilinde önceki peygamberlerin izinde belirli bir tarihi kesit içerisinde yaşamış, Allah'ın son ilâhî öğretisini, öncelikle içerisinde bulunduğu topluma, buradan hareketle kendisine indirilen Kur'an-ı Kerim aracılığıyla bütün coğrafyalara ve tüm zamanlarda tebliğ etmiştir. Bu araştırmada peygamberler silsilesinin bir parçası olması bakımından Hz. Peygamber'in nübüvvetinin mahiyeti ele alınacaktır. Bu bağlamda Hz. Peygamber'in nübüvveti, Kur'an'da çerçevesi çizilen nebevî gelenekle paralel ve ayrılan yönleri bakımından ortaya konulmaya çalışılacaktır. Buradan hareketle gelenekte ortaya çıkmış Hz. Peygamber tasavvurunda aşırılığı ifade eden iki yöne temas edilecektir. Bunların ilki Hz. Peygamber'i önceki gelenekten kopararak oluşturulan tarih dışı bir peygamber algısıdır. Diğeri ise özellikle Ehl-i Kitapla etkileşim sürecinden sonra ortaya çıkan, Hz. Peygamber'i önceki peygamberlerle birebir örtüştürerek hatta peygamberlere ilişkin tahrif edilmiş pek çok inancın dönüştürülerek ithal edilmesiyle oluşturulan bir tasavvurdur.
Geleceğe dönük bir kurtarıcı beklentisi, her dinî gelenekte nitelikleri ve faaliyetleri farklılık gösterse de dinlerin çoğunda mevcut bir inançtır. Yahudilik ve Hıristiyanlık açısından bakıldığında gerek kutsal metinlerde gerekse tarihî süreçte farklı Mesih tipolojilerinin olduğu görülmektedir. Apokaliptik dönem ve bu dönemde yazılan apokaliptik literatürde ise Mesih beklentisi önemli ölçüde değişime uğramıştır. Bu literatürde beklenen Mesih beşer üstü mitolojik bir kahraman olarak tasvir edilir. Mesih beklentisine ilişkin bölümlerde sembolik üslup ve mitolojik materyal, bu tasvir ve anlatımların temel özelliğidir. İslam'da Hz.Muhammed son peygamber olarak tanımlanmış ve kurtarıcı beklentisi inancın temel bir unsuru olarak görülmemiştir.
Bu makalede Osmanlı dönemi nübüvvet literatürü tespit edilip değerlendirilmiştir. Bu başlık altında delâilü’n-nübüvve, hasâisü’n-nübüvve, mûcize, ismetü’l-enbiyâ, ebeveyn-i resul ve nübüvvete ilişkin bazı meselelere dair eserler incelenmiştir. Çalışmada bibliyografik eserlerden, İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM) Türkiye Kütüphaneleri Veri Tabanı, Türkiye Yazmaları Toplu Kataloğu (www.yazmalar.org), Ulusal Toplu Katalog (TO-KAT) ve çeşitli kütüphane kataloglarından yapılan taramalar aracılığıyla veriler elde edilmiştir. Nübüvvet başlığı altına giren konuların her birinde telif edilmiş eserler tespit edilip müellifinin vefat tarihine göre listelenmiştir. Mümkün olduğu ölçüde ulaşılan kütüphane kayıtlarına yer verilmiş, yazmalardan biri görülmeye çalışılmış ve önem arz eden başlıca eserin veya eserlerin içeriği tanıtılmıştır. Bu çalışmada Osmanlı döneminde oluşan nübüvvet literatürün çerçevesinin belirlenmesi, gündemdeki konu ve problemlerin tespit edilmesi, problemleri ele alma üslup ve yönteminin ortaya konması amaçlanmıştır. Böylelikle Osmanlı kelâm düşüncesine küçük bir katkı yapma ve buna dair yeni çalışmalara bir kapı aralama hedefi gözetilmiştir.
Abstract
This article is an assessment of the Ottoman literature of prophethood. In this context some issues related to dalā‘il al-nubuwwa, hasāis al-nubuwwa, mu‘jiza and ismat al-anbiya, al-abawayn al-rasul have been examined. The bibliographic works were obtained through surveys carried out in Islamic Research Center (İSAM), the Database of Turkish Libraries, the Collective Catalog of Turkish Manuscript (www.yazmalar.org), the National Collective Catalog (TO-KAT) and various other library catalogs. Each of the compiled works falling under the title of propethood has been listed by the date of the death of its author. The attained library records and manuscripts have been taken into consideration as much as possible and the main contents of important works have been introduced. This study aims at a determination of the scope of the prophethood literature formed in the Ottoman period. It also seeks to identify the contemporary issues and problems as well as addressing the methods and approaches in dealing with them. Thus, we will try to make a small contribution to the Ottoman theological thought related to prophethood and open a door for further studies
Abstract
The metaphor (majâz)-centered interpretation (ta’wîl) of the mutakallimūn, determined defenders of monotheism, was a main concern in their understanding of Scripture. Mutakallimun also applied this method to their criticism of Christians. Besides rational inferences, they applied ta’wil when they criticize Christian theology which mainly based on the deity of Jesus Christ. In this article Mutakallimūn allegory-centered interpretations of the Bible, which are related to father-son description the essence of trinity, is examined. First of all, lexical usages of father-son phrases in the old and New Testament is dealt with. In terms of the truth-metaphor distinction, interpretations of these phrases by mutakallimūn have been discussed. Consequently, mutakallimūn criticized the conception of Holy Father-Son via two approaches: making confutation it by reasonable deduction and interpretation on the Biblical texts.
Müslümanlarla Hristiyanların karşılaşmaları Hz. Peygamber döneminde başlamış, teolojik ilişkiler ve tartışmalar ise II. asırdan itibaren fetihlerle birlikte giderek artmıştır. Karşılıklı teolojik ilişkiler ve tartışmalarda temel konulardan biri de Hz. Muhammed’in nübüvveti olmuştur. Hristiyan dünyada Hz. Muhammed’in nübüvveti genel olarak Hristiyan inançları ve tarih anlayışı doğrultusunda sert söylemlerle reddedilmiştir. Bununla birlikte bazı Hristiyan teologların Hz. Muhammed hakkında daha olumlu söylemlere sahip olduğu görülür. Bu çalışmada ortaçağdan modern döneme gelen süreçte Hristiyan teologların Hz. Muhammed tasavvuruna dair iki yaklaşım değerlendirilmiştir. Geleneksel ve ılımlı olarak nitelenen bu iki yaklaşım, belirgin temsilcileri olan John of Damascus, Patrik Timothy ve Montgomery Watt gibi isimler üzerinden tasvir edilmiştir. Hristiyan dünyada Hz. Muhammed tasavvurunu tarihî ve sosyolojik olarak inceleyen birçok çalışma mevcuttur. Bu makalede konu, tarihî ve sosyolojik çerçeveden ziyade teolojik perspektifle ele alınmıştır. Sonuç olarak özellikle modern dönemde artan ılımlı yaklaşımın Müslümanlar arasında oluşturduğu algının gerçeklerle ne kadar örtüştüğü ve Hz. Muhammed’in nübüvvetinin kabulü anlamına gelip gelmediği değerlendirilmiştir.
Anahtar kelimeler: Teolojik tartışmalar, Hz. Muhammed, Nübüvvet, John of Damascus, Mongomery Watt.
Abstract
Christians and Muslims encounter began during prophet Muhammad, its theological relations and discussions gradualy increased from second century. Muhammad prophethood’s was one of the main topic in mutual theological relations and debates. In Christian environment, prophethood of Muhammad is refused in accordance with the Christian beliefs and conception of history. However some theologians have more positive statements about Prophet Muhammad. In this study, from the middle ages to the modern period, Christian Theologians two aproach to Muhammad’s envision is evaluated. These two aproaches described as traditional and moderate is represented by prominent representatives such as John of Damascus, Patrik Timothy and Montgomery Watt.
There is a lot of work about Prophet Muhammad conceived in the Christian world. In this article the issue is discussed in theological perspective. Consequently, especially moderate aproach which is increased in modern period how was the perception among muslims, how this perception is consistent with the facts and is this approach means to accept the prophethood of Muhammad. In this study these truths is evaluated.
Keywords: Theological debates, Muhammad, Prophethood, John of Damascus, Montgomery Watt.
İbn Sînâ metafiziğinin merkezinde yer alan varlık-mâhiyet ilişkisi, kelam ve felsefe bağlamında düşünce geleneğimizde çeşitli veçheleriyle tartışma odağında olan problemlerden biri olmuştur. Zorunlu-mümkün ve bunun temelini oluşturan varlık-mâhiyet ayrımı İbn Sînâ metafiziğinin önemli unsurlarını teşkil etmektedir. Bu sistemde varlık-mâhiyet ayrımı, temel olarak Tanrı ile mevcudât arasındaki farklılığı belirginleştirmek ve Tanrı'nın birliği ve basitliğini temellendirmek üzere kullanılmaktadır. Bununla birlikte gözden kaçırılmaması gereken noktalardan biri de bu ayrımın, İbn Sînâ'nın Tanrı kanıtlamalarında bir temel teşkil edecek şekilde ele alınmış olduğudur. Bu bağlamda İbn Sînâ'nın ontolojik kavramları teolojik bir zemine taşıdığı görülür. Nitekim sentezci bir filozof olan İbn Sînâ'nın beslendiği kaynakların bir veçhesini de Yunan felsefesi ve Yeni Eflatuncu düşüncenin yanı sıra yaşadığı coğrafyada belli bir olgunluk seviyesine ulaşan kelam merkezli teolojik tartışmalar oluşturmaktadır. Bu makalede İbn Sînâ metafiziğinde varlık-mâhiyet ayrımının Zorunlu Varlığı ispat ameliyesinde bir temel teşkil edecek şekilde kullanılması incelenmiş ve ontolojiden teolojiye uzanan bu formülasyonun izi sürülmüştür.
Anahtar Kavramlar: İbn Sina, Varlık, Mahiyet, İspat-ı vacip, Kelam
Abstract
Essence-existence relation which is in the center of Avicenna metaphysical system has been the focus of discussions from the point of view of kalâm and philosophy in our thought tradition. Necessary-possible existence and its basis which is essence-existence distinction represents the important elements of Avicenna metaphysics. In this system the essence-existence distinction, mainly used to highlight the differences between God and mevcudât (beings) and to establish God’s the unity and simplicity. However, one point that should not be overlooked that this distinction handled as a prove for the existence of God in his system. In this context, Ibn Sina's carried ontological concepts to theological ground. In fact, Avicenna who is a synthessisical philosopher, his sources consititute by the Greek philosophy and the new Platonic ideas, as well as by the theological discussions which had been reached a certain maturity level in place he lived. In this article has examined the use of the essence-existence distinction as prove for existence of God in Avicenna’s system and traced the formulation of extending of ontology to onthology.
Keywords: Avicenna, Existence, Essence, Proof of God, Theology
ABSTRACT
Ash’arism has been systematized with the conceptual and methodological contributions of scholars who followed Ebu’l-Hasan el-Eş’arî. Like Bakıllânî and Ibn Fûrek, Ebû Ishâk el-Isferâyînî had been accepted as one of the scholars who provided the systematization of this school in the early period. Cuveynî, Gazzâli and Râzî often refered to Ebû İshâk el-İsferâyînî and this indicated el-İsferâyînî’s position within the sect. Therefore, el-Isferâyînî has a great influence to Ash’arite theologians in particular as a methodological. The most important feature of el-Isferâyînî is that he advocates the different opinion from general approach of sect. He, in some respects, has left general opinion of school and followed the thought of Maturidism and adopted some of Mu’tezile ideas. This article examines his contributions to
the process of Ash’arism on the basis of his theological system. In this respect, his different opinions within sect will be discussed, especially will be focused on assesing his methodological approaches then trying to determine his influences on the later theologians.
Evaluation in Terms of Tabshirât
As in the most religious traditions there is the faith of a savior who will come at the end of times in Judaism. According to Rabbinic Judaism this savior is king-messiah who descended from David. However, there are different conceptions of the Messiah in the Tanakh and Jewish History. Likewise there are different expectations for the future which appeared in the Jewish community in the Dead Sea Scrolls that were discovered in the twentieth century. The most remarkable thing in these expectations is to mention an eschatological prophet. In this article the relationship between messianic hopes and prophecy in the Jewish society in the period of the second temple will be discussed. Also expectation of the prophet who was mentioned in the Dead Sea Scrolls will be examined. Additionally, this information will be evaluated in terms of Qur?anic data about which Prophet Muhammad is mentioned in the previous religious text and expectation of Ahlu?l-Kitab (Jews and Christians) for savior is realized with Prophet Muhammad
Bu çalışmamızda Eş'arî'nin kelam sistemini ortaya koymaya dönük küçük bir katkı olması bakımından bilgi teorisinin temel unsurlarını inceleyeceğiz. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki Eş’arî’nin kendi eserlerinde bilgi konusu müstakil bir başlık altında incelenmez. Luma' ve el-Hass ale’l-bahs adlı eserlerinde itikadî konuları aklî olarak temellendirmenin gerekliliği ve istidlâl yöntemlerine ilişkin meselelerde dolaylı olarak bilgi problemine değinilir. Eş’arî’nin görüşlerini toplayan İbn Fürek’in el-Mücerred adlı eserinde ise müstakil bir başlık olarak bilgi konusuna yer verilir. Günümüze ulaşan kendi eserleri Luma' ve el-Hass ale’l-bahs'ın yanı sıra İbn Fürek'in ondan yaptığı nakiller, çalışmanın başlıca kaynaklarını teşkil edecektir. Çağdaşı İmam Matüridî ve kendisinden hemen sonra Eş’ariliğin sistemleşmesini sağlayan Bakıllânî ve Cüveynî gibi kelamcılarla karşılaştırmalara gidilecektir. Bilgi nazariyesinin temel başlıkları olan bilginin tanımı, mahiyeti, kaynakları ve alanı merkezli bir inceleme yapılacaktır.
Eş’arî’de bilginin tanımı ve mahiyeti konusuna geçmeden önce onun kelam sistemi içerisinde bilgiyi konumlandırmasını ele almamız gerekmektedir. Eş’arî’nin kelam sistemine baktığımızda onun kelâmî meseleleri “dakîku’l-kelam” ve “celîlu’l-kelam” olarak ikiye ayırdığını görürüz. “Dakîku’l-kelam” varlık bahisleri ile cevher-araz kozmolojisini içermektedir. Bu aynı zamanda ana meselelerin bir temelini oluşturmaktadır. Hakikate ulaşmanın mahiyeti ve kaynaklarını içeren bilgi bahsini de bu kapsamda değerlendirebiliriz. Bu bağlamda daha sonraki dönemlerde mebâdi’ denilen varlık, cevher-araz kozmolojisi, bilginin mahiyeti ve kaynakları gibi kelamın öncül problemleri konusunda Eş’arî’nin, Mutezile kelamından tevarüs etmiş olduğu geleneği sürdürdüğünü söylemek mümkündür.
Peygamberliğin temel unsurlarından biri de Allah ile iletişimi sağlayan vahiydir. Peygamber, Allah ile insanlar arasında iletişimi sağlayan elçidir. Bu bağlamda vahiy, aşkın olan ilâhî kelamın beşeri düzleme inmesinde kilit rol oynamaktadır. Bu bakımdan bir peygamberi peygamber yapan unsurların başında vahiy gelmektedir. Peygamberliğin kime ve ne zaman verileceği Allah'ın iradesine tabi olduğu gibi vahyin de kime gönderileceği ve ne zaman başlayacağını belirlemek Allah'a aittir.
Peygamberlerin temel hususiyetlerinden biri de tebliğ görevlerini yapmalarıyla bağlantılı olarak onların inkâr, şirk gibi büyük günahlar işlemekten korunmuş olmalarıdır (ismet). Zira gerek nübüvvet öncesi dönemde gerek sonrasında şirk, küfür, zina gibi büyük günahları işlemeleri durumunda tebliğ görevlerindeki etkinlikleri azalacak, bu durum insanların ilâhî mesajı kabullenmelerine bir engel teşkil edecektir. Bununla birlikte ismet anlayışı, peygamberlerin beşerî özellikten sıyrılarak günah işleme potansiyellerinin olmadığı anlamına gelmez. Bilakis Yusuf kıssasında anlatıldığı üzere Allah'ın peygamberini bu günahları işlemekten koruması türündendir.
Nübüvvetin temel hususları olarak tanımsal çerçevesini verdiğimiz bu ilkelerin her birinin mahiyetine ilişkin pek çok tartışma ve farklı görüş literatürde varlık göstermiştir. Bunların ayrıntılı tartışmasına girmek bu araştırmanın amacının dışındadır. Bu çerçeve dahilinde bütün peygamberler tarihin belli bir kesitinde gönderilmiş, belirli bir süre ilâhî öğretileri tebliğ faaliyetinde bulunmuş, nihayetinde beşeriliğe dayalı ontolojik yapıları gereği vazifelerini yerine getirdikten sonra bu dünyadan ayrılmışlardır. Bir kısmı Hz. Musa gibi tebliğ ettiği kitap ve bu kitabı tebliğ etmekle görevli peygamberler aracılığıyla mesajını bir kaç asır devam ettirmiş, bir kısmı ise Hz. Harun, Hz. Yahya gibi önceki peygamberin mesajını belirli bir topluma tebliğ etmiştir.
Son peygamber Hz. Muhammed de bu çerçeve dahilinde önceki peygamberlerin izinde belirli bir tarihi kesit içerisinde yaşamış, Allah'ın son ilâhî öğretisini, öncelikle içerisinde bulunduğu topluma, buradan hareketle kendisine indirilen Kur'an-ı Kerim aracılığıyla bütün coğrafyalara ve tüm zamanlarda tebliğ etmiştir. Bu araştırmada peygamberler silsilesinin bir parçası olması bakımından Hz. Peygamber'in nübüvvetinin mahiyeti ele alınacaktır. Bu bağlamda Hz. Peygamber'in nübüvveti, Kur'an'da çerçevesi çizilen nebevî gelenekle paralel ve ayrılan yönleri bakımından ortaya konulmaya çalışılacaktır. Buradan hareketle gelenekte ortaya çıkmış Hz. Peygamber tasavvurunda aşırılığı ifade eden iki yöne temas edilecektir. Bunların ilki Hz. Peygamber'i önceki gelenekten kopararak oluşturulan tarih dışı bir peygamber algısıdır. Diğeri ise özellikle Ehl-i Kitapla etkileşim sürecinden sonra ortaya çıkan, Hz. Peygamber'i önceki peygamberlerle birebir örtüştürerek hatta peygamberlere ilişkin tahrif edilmiş pek çok inancın dönüştürülerek ithal edilmesiyle oluşturulan bir tasavvurdur.