
Serhat Kurt
Related Authors
Rıdvan ENGİN
Canakkale Onsekiz Mart University
Yunus Demirli
Abant Izzet Baysal University, Bolu, Turkey
Ayşe Yiğit Şakar
Istanbul Arel University
Erhan Gümüş
Eskişehir Osmangazi üniversitesi
Ersan Öz
Pamukkale University
Elif S. Pürsünlerli Çakar
KIRIKKALE UNIVERSITY-TURKEY
Prof.Dr. Adnan Gerçek
Uludag University
Prof.Dr. Hatice Yurtsever
Celal Bayar University
Uploads
Papers by Serhat Kurt
adlandırılan eğitim, öncelikli olarak devlet tarafından hizmeti sağlanmalıdır.
Fakat artan nüfus oranı, teknolojinin gelişmesi vb. nedenlerle devlet giderlerinin
artması, eğitimde özel okulları gündeme getirmiştir. Dolayısıyla devlet eğitime
yaptığı harcamaları azaltmak istemektedir. Bu doğrultuda yaptığı bir takım
yardım ve teşviklerle özel okulları desteklemektedir. Özel okulların
ekonomideki önemi oldukça büyüktür. Bu kurumlar, istihdam yaratmanın yanı
sıra işsizlik sorununun azaltılmasında kritik bir rol oynamaktadır.
Mükellef hakları kavramının temelleri insan haklarının gelişimi ve sonrasında devletlerin mükellef odaklı anlayışı benimsemelerine dayanmaktadır. Bugüne kadar yayınlanan mükellef hakları bildirgelerinde genel olarak mükelleflerin sahip oldukları hakları ve vergi dairesi ile ilişkilerinde dikkat edilmesi gereken hususlar ifade edilmektedir.
birlikte devletlerin görev ve sorumluluklarında da artışların yaşandığı görülmektedir.
Bu durum kamu harcamalarında sürekli bir artış seyri oluşmasına neden olmaktadır.
Devletlerin kamu harcamalarını finanse etmek için ihtiyaç duydukları en önemli kamu
geliri ise vergilerdir. Bu nedenle, devletler bir vergi dönemindeki vergi kapasitelerinin
tamamını tahsil etmek isterler. Ancak, kayıp ve kaçakların varlığı nedeniyle bu durum
mümkün olmamaktadır. Devletler tahsil edemediği bu kamu alacaklarını vergi affı
gibi uygulamalar yoluyla tahsil etmeye çalışmaktadırlar. Vergi affı genel anlamıyla,
vergiyle alakalı yükümlülüklerini zamanında yerine getirmeyen ya da eksik yerine
getiren mükelleflere uygulanan cezaların affedilmesi olarak tanımlanmaktadır. Vergi
affının uygulanmasında siyasi, sosyal, ekonomik faktörler başta olmak üzere birçok
neden bulunmaktadır. Tüm bunların yanında temel amaçlarından biri, tahsil
edilememiş ve üzerine ceza uygulanmış kamu alacaklarının tahsilatını sağlayarak kısa
vadede kamu geliri elde etmektir. Bu durum vergi aflarının olumlu etkisini ve
uygulanma amacını gösterse de olumsuz birçok etkisi de bulunmaktadır. Vergi
aflarının oluşturduğu bu olumsuz etkilerin temeli ise anayasal vergileme ilkeleriyle
ortaya çıkan çelişkilerden kaynaklanmaktadır. Anayasa ve kanunlarda herhangi
düzenlemesi bulunmayan, bunun yerine TBMM’de alınan af kararının resmi gazetede
yayımlanması sonucu yürürlüğe giren vergi afları; anayasal vergileme ilkelerinden
genellik ilkesi, eşitlik ilkesi, adalet ilkesi ve kanunilik ilkeleri ile çelişmektedir. Bu
özelliğinden dolayı da vergi bilincine sahip ve vergiyle alakalı yükümlülüklerini
zamanında ve eksiksiz yerine getiren mükellefler üzerinde olumsuz etkilere yol
açabilmektedir. Çalışmada; vergi aflarının uygulanma nedenleri, anayasal vergileme
ilkeleri ile çelişkileri ve mükelleflerin vergiye uyumları üzerindeki olumsuz etkileri
belirtilecektir. Sonuç kısmında ise; vergi aflarının uygulandıktan uzun süreçte
oluşabilecek olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla hem aftan yararlanan hem
de yükümlülüklerini zamanında yerine getiren mükellefleri düşünerek yapılaması
gereken birtakım önerilerde bulunulacaktır.
Çalışmada vergi cennetlerinin yol açtığı zararlı vergi rekabetine değinilecektir. Ayrıca vergi cennetlerine yönelik uygulanan tedbirler irdelenecek ve birtakım önerilerde bulunulacaktır.
Devletler sahip oldukları vergilendirme yetkisini özellikle vergi gelirlerini artırma
ve vergi gelirlerinde meydana gelebilecek kayıp ve kaçakları önleme noktasında
kullanmaktadırlar. Bunu yaparken kimi zaman başarılı olunsa da bazı dönemlerde
başarısız politikalarla karşılaşılmıştır.
Başarısız bir politika olarak adlandırılabilecek ve uygulandığı süreç içerisinde
birçok kez değişikliğe uğramış, kimi dönemlerde kaldırılmış ve her zaman
tartışmalara neden olmuş uygulamalardan birisi hayat standardı esasıdır. Hayat
standardı esası, vergi yükümlüsünün ulaştığı yaşam düzeyini sağlayabilmesi için
yaptığı gideri karşılayan bir gelirinin var olabileceği varsayımı altında gerçek gelire
ulaşabilmek amacıyla getirilmiş bir vergisel kontrol sistemidir. Bu sistem
muhteviyatı itibariyle, anayasal vergileme ilkelerine aykırılığı ve vergiye gönüllü
uyum üzerindeki negatif etkileri sebebiyle kısıtlı bir süre uygulama alanı bulmuş ve
nihayetinde uygulamadan kaldırılmıştır.
Çalışmada hayat standardı esasının eksikleri özellikle anayasal vergilendirme
ilkeleri arasında yer alan eşitlik, genellik, adalet ve mali güce göre vergilendirme
ilkeleri çerçevesinde belirlenmeye çalışılacak, söz konusu bu uygulamanın vergiye
gönüllü uyum üzerine etkisine değinilerek mevcut dönemde uygulanabilirliğine
ilişkin bir takım önerilerde bulunulacaktır
adlandırılan eğitim, öncelikli olarak devlet tarafından hizmeti sağlanmalıdır.
Fakat artan nüfus oranı, teknolojinin gelişmesi vb. nedenlerle devlet giderlerinin
artması, eğitimde özel okulları gündeme getirmiştir. Dolayısıyla devlet eğitime
yaptığı harcamaları azaltmak istemektedir. Bu doğrultuda yaptığı bir takım
yardım ve teşviklerle özel okulları desteklemektedir. Özel okulların
ekonomideki önemi oldukça büyüktür. Bu kurumlar, istihdam yaratmanın yanı
sıra işsizlik sorununun azaltılmasında kritik bir rol oynamaktadır.
Mükellef hakları kavramının temelleri insan haklarının gelişimi ve sonrasında devletlerin mükellef odaklı anlayışı benimsemelerine dayanmaktadır. Bugüne kadar yayınlanan mükellef hakları bildirgelerinde genel olarak mükelleflerin sahip oldukları hakları ve vergi dairesi ile ilişkilerinde dikkat edilmesi gereken hususlar ifade edilmektedir.
birlikte devletlerin görev ve sorumluluklarında da artışların yaşandığı görülmektedir.
Bu durum kamu harcamalarında sürekli bir artış seyri oluşmasına neden olmaktadır.
Devletlerin kamu harcamalarını finanse etmek için ihtiyaç duydukları en önemli kamu
geliri ise vergilerdir. Bu nedenle, devletler bir vergi dönemindeki vergi kapasitelerinin
tamamını tahsil etmek isterler. Ancak, kayıp ve kaçakların varlığı nedeniyle bu durum
mümkün olmamaktadır. Devletler tahsil edemediği bu kamu alacaklarını vergi affı
gibi uygulamalar yoluyla tahsil etmeye çalışmaktadırlar. Vergi affı genel anlamıyla,
vergiyle alakalı yükümlülüklerini zamanında yerine getirmeyen ya da eksik yerine
getiren mükelleflere uygulanan cezaların affedilmesi olarak tanımlanmaktadır. Vergi
affının uygulanmasında siyasi, sosyal, ekonomik faktörler başta olmak üzere birçok
neden bulunmaktadır. Tüm bunların yanında temel amaçlarından biri, tahsil
edilememiş ve üzerine ceza uygulanmış kamu alacaklarının tahsilatını sağlayarak kısa
vadede kamu geliri elde etmektir. Bu durum vergi aflarının olumlu etkisini ve
uygulanma amacını gösterse de olumsuz birçok etkisi de bulunmaktadır. Vergi
aflarının oluşturduğu bu olumsuz etkilerin temeli ise anayasal vergileme ilkeleriyle
ortaya çıkan çelişkilerden kaynaklanmaktadır. Anayasa ve kanunlarda herhangi
düzenlemesi bulunmayan, bunun yerine TBMM’de alınan af kararının resmi gazetede
yayımlanması sonucu yürürlüğe giren vergi afları; anayasal vergileme ilkelerinden
genellik ilkesi, eşitlik ilkesi, adalet ilkesi ve kanunilik ilkeleri ile çelişmektedir. Bu
özelliğinden dolayı da vergi bilincine sahip ve vergiyle alakalı yükümlülüklerini
zamanında ve eksiksiz yerine getiren mükellefler üzerinde olumsuz etkilere yol
açabilmektedir. Çalışmada; vergi aflarının uygulanma nedenleri, anayasal vergileme
ilkeleri ile çelişkileri ve mükelleflerin vergiye uyumları üzerindeki olumsuz etkileri
belirtilecektir. Sonuç kısmında ise; vergi aflarının uygulandıktan uzun süreçte
oluşabilecek olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla hem aftan yararlanan hem
de yükümlülüklerini zamanında yerine getiren mükellefleri düşünerek yapılaması
gereken birtakım önerilerde bulunulacaktır.
Çalışmada vergi cennetlerinin yol açtığı zararlı vergi rekabetine değinilecektir. Ayrıca vergi cennetlerine yönelik uygulanan tedbirler irdelenecek ve birtakım önerilerde bulunulacaktır.
Devletler sahip oldukları vergilendirme yetkisini özellikle vergi gelirlerini artırma
ve vergi gelirlerinde meydana gelebilecek kayıp ve kaçakları önleme noktasında
kullanmaktadırlar. Bunu yaparken kimi zaman başarılı olunsa da bazı dönemlerde
başarısız politikalarla karşılaşılmıştır.
Başarısız bir politika olarak adlandırılabilecek ve uygulandığı süreç içerisinde
birçok kez değişikliğe uğramış, kimi dönemlerde kaldırılmış ve her zaman
tartışmalara neden olmuş uygulamalardan birisi hayat standardı esasıdır. Hayat
standardı esası, vergi yükümlüsünün ulaştığı yaşam düzeyini sağlayabilmesi için
yaptığı gideri karşılayan bir gelirinin var olabileceği varsayımı altında gerçek gelire
ulaşabilmek amacıyla getirilmiş bir vergisel kontrol sistemidir. Bu sistem
muhteviyatı itibariyle, anayasal vergileme ilkelerine aykırılığı ve vergiye gönüllü
uyum üzerindeki negatif etkileri sebebiyle kısıtlı bir süre uygulama alanı bulmuş ve
nihayetinde uygulamadan kaldırılmıştır.
Çalışmada hayat standardı esasının eksikleri özellikle anayasal vergilendirme
ilkeleri arasında yer alan eşitlik, genellik, adalet ve mali güce göre vergilendirme
ilkeleri çerçevesinde belirlenmeye çalışılacak, söz konusu bu uygulamanın vergiye
gönüllü uyum üzerine etkisine değinilerek mevcut dönemde uygulanabilirliğine
ilişkin bir takım önerilerde bulunulacaktır