... 1 ARE EVENTS ONTOLOGICALLY BASIC? * Sibel Kibar ** ABSTRACT After Einstein presented his spe... more ... 1 ARE EVENTS ONTOLOGICALLY BASIC? * Sibel Kibar ** ABSTRACT After Einstein presented his special theory of relativity with its marvelous principles, principle of relativity and the constant speed of light, it led to bizarre implications, such as, time dilation, ...
DOAJ (DOAJ: Directory of Open Access Journals), Jul 1, 2019
Bu çalışma Kastamonu Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden mezun olmuş olan öğrencilerin bu programda ... more Bu çalışma Kastamonu Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden mezun olmuş olan öğrencilerin bu programda almış oldukları öğrenimin onların kişisel ve mesleki yaşamlarına katkısını anlamayı amaçlamaktadır. Çalışma, ulaşılabilen ve görüşmeyi kabul eden mezunların tamamıyla yapılmıştır (2013, 2014 ve 2015 yıllarında mezun olan 110 mezunun 77’siyle, %70 oranında). Bu görüşmelerde, felsefe okumuş olmanın mezunların kişisel ve profesyonel yaşamlarına, olumlu veya olumsuz etkileri olup olmadığını anlamaya yönelik yirmi beş açık uçlu soru sorulmuştur. Mezunların çoğu iş arama sürecinde karşılaştıkları zorluklardan yakınmaktadırlar. Ancak özel sektörde iş arayıp da bulamayanların oranı görece düşüktür. Felsefe bölümü mezunlarının iş bulma sürecinde yaşadıkları zorluklar, Fen Edebiyat Fakültelerinin diğer bölümlerinin mezunlarının istihdamından ayrı düşünülmez. Çalışmanın ortaya koyduğu üzere, felsefe bölümü mezunları çalıştıkları işlerde başarılı ve aranan birer eleman olmuşlardır. Bu araştırma “bir mesleğin dar sınırları içine kapatılmayan zihinlerin” de kişisel ve mesleki yaşantılarında, başarılı olacağı varsayımını doğrulamıştır.
The COVID-19 pandemic has suddenly fallen on the agenda of social sciences then related problems ... more The COVID-19 pandemic has suddenly fallen on the agenda of social sciences then related problems such as the new "normals" brought by the pandemic, the political methods of struggling the pandemic, the restriction of public space, the suspension of some freedoms, and the relationship between nature and human beings were discussed. In this study, the disaster scenarios but without any conspiracy theories are discussed through a materialist perspective. The first scenario defended mostly by Agamben reflects on the view that the governments fetishize health by keeping the pandemic danger on the agenda and reduce human beings to their biological existence by narrowing public and social life. The second scenario is the view advocating that nature "takes revenge on people" and "reclaims what was stolen from it", thus people should leave nature alone as much as possible. Although these views have some persuasive points, they are criticized in this paper from a materialist perspektive. In the first scenario, to begin with it is not true to oversimplify different countries' different policies as the same power. The view considering the pandemic as a fiction which the powerful and rich states of the world and capitalism in general benefited contradicts the fact that these states cannot manage the crisis. Secondly, grasping science as just a tool of power ignores beneficial functions of science such as supporting public health, guiding the policies regarding health and developing preventives. Thirdly, Agamben's approach pits people's social life against their biological existence; however, these two aspects cannot be separated from each other from the very beginning of the evolutionary process of the human species. Finally, perceiving nature and the pandemic as an agent emerges as a result of mystifying nature and recognizing man not as a part of nature but as an evil force. Thus, in this study, it is argued on these grounds that these two scenarios regarding the pandemic do not correspond to reality.
Covid 19 pandemisi sosyal bilimler alanının gündemine de bir anda düşmüş; pandeminin getirdiği ye... more Covid 19 pandemisi sosyal bilimler alanının gündemine de bir anda düşmüş; pandeminin getirdiği yeni “normaller”, devletlerin pandemiyle mücadele yöntemleri, kamusal alanın kısıtlanması, bazı serbestilerin askıya alınması, doğa ve insan ilişkisi gibi sorunlar tartışılmıştır. Bu çalışmada pandemi esnasında ortaya atılan felaket senaryoları komplo teorilerine yer verilmeden ele alınmaktadır. İlki iktidarın pandemi tehlikesini gündemde tutarak sağlığı fetişleştirmesini ve kamusal ve toplumsal yaşamı daraltarak insanı biyolojik varlığına indirgeme politikasını temel sorun olarak gören görüştür. Bu görüşü savunan Agamben, pandemi sürecinde biyopolitikanın nasıl uygulandığına dikkat çekmiştir. İkincisi, doğanın “insandan intikamını aldığı”, “kendisinden çalınanı geri kazandığı” ve bu tespitten yola çıkılarak insanların daha fazla inzivaya çekilmesini savunan görüştür. Bu yaklaşımlar pandemi esnasında epey taraftar toplamış görüşlerdir. Bu çalışmada bu iki yaklaşımın haklı olduğu noktalar o...
Çankırı Karatekin Üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü dergisi, Apr 30, 2017
Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) dünya genelinde gıdayı arttırma ve açlığı bitirme ... more Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) dünya genelinde gıdayı arttırma ve açlığı bitirme hedef doğrultusunda böcek çiftlikleri kurulmasını önerdi. Böceklerin, protein açısından zengin, hızlı üreyen, üretimi daha masrafsız ve sera etkisi yaratan gazları daha az üreten besin kaynakları olduğunun altı çizilerek, böcek yenilmesinin açlık ve çevre sorunlarına karşı etik bir sorumluluk olduğu belirtiliyor. Bu öneri açlık sorununun gıda yetersizliği olduğunu ima ediyor gibi görünmektedir, oysa açlığın asıl kaynağı gıdanın adil dağıtılmaması sorunudur. Dünyada üretilen gıda miktarı toplam olarak artsa da, açlık çeken bölgelere ulaşmadığı sürece bu sorun çözülmeyecektir. Tarımda kullanılan teknolojinin patentini elinde bulunduran, kendi tarım üreticilerini sübvanse eden, petrol fiyatlarını belirlemekte gücü olan zengin devletler, yiyeceğin ticaretini de kar elde etmeye yönelik olarak yaptıklarından, yoksul devletlerin yiyecek üretimini baltalamaya devam edeceklerdir. Yenilebilir böceklerin dünya genelinde daha fazla tüketilmesi, yiyecek kar getiren bir meta olarak ele alındığı sürece açlık sorununu çözmeye yönelik bir adım olmayacaktır. Önerinin kendisi sorunun bir anlamda üzerini örttüğünden etik değildir.
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü dergisi, Jun 5, 2018
Analitik Marksizm Marksizmin metafizik ögelerini ayıklayıp, daha analitik argümanlara dayanan bir... more Analitik Marksizm Marksizmin metafizik ögelerini ayıklayıp, daha analitik argümanlara dayanan bir Marksizm ortaya koyma hedefinde Anglosakson Marksist bir okuldur. Bu okunun önemli temsilcileri, Cohen, Elster ve Roemer, Marx'ın sömürü kavramını yeniden ele almış ve sömürünün artı-değere el konulması olarak tanımlanmasına karşı çıkmışlardır. Onlara göre, ürünün değeri belirleyen o ürünün yaratılmasında harcanan emek zaman miktarı değil, pazardaki karşılığıdır. Bu çalışmada, Marx'ın kapitalizme yönelik eleştirisinin özünü oluşturan artı-değer sömürüsü kavramının Marksizmden soyutlanamayacağı iddia edilmektedir. İşçinin ortaya koyduğu emek bir değer yaratır ancak işçi, bir sözleşmeye imza atarak buna razı olsa bile, ürettiği değerin karşılığını alamaz. Zaten kapitalist sermaye birikimi, bu artı-değere el konulmasıyla kar etme biçiminde gerçekleşir. İşçilerin kapitalizm koşullarında, ürettikleri değere el konulmasına rıza göstermekten başka seçenekleri yoktur. Dolayısıyla, ortada bir sözleşmenin olması sömürünün olmadığını göstermez. Artı-değer sömürüsü kapitalist üretim biçimine içkindir, sömürü olmayan bir kapitalizm düşlemek eşitlikçi liberalizmin idealini yinelemektir ve de Marksizmin özüne kesinlikle aykırıdır.
In his Antichrist and Nymphomaniac, Lars von Trier seems to defy norms on sex and women's desires... more In his Antichrist and Nymphomaniac, Lars von Trier seems to defy norms on sex and women's desires. However he actually reproduces Christianity's perspective that women are sinful by their dispositions. According to the classical creation story, Eve falls into temptation and then, convinces Adam to commit the same crime. All Abrahamic religions but especially Christianity identifies women with the body and bodily desires, rather than the mind which comes from nonmaterial and divine substance. Accordingly, women can easily be deceived by Satan since they contain a lesser amount of mental substance compared to men. In Antichrist, Trier reiterates the story of Adam and Eve in a different context. The woman writes her dissertation on women who are burnt with the accusation of being a witch. But she realizes that her body is sinful and deserving of punishment, too. She finds her salvation when she cuts her clitoris. In Nymphomaniac, the main character gets her clitoris whipped. While she resists traditional and bourgeois morality, she defines herself as morally evil because of her unmanageable sexual desires. Thus, reputed as critical of all social structures and morality, Trier in fact simply rehashes the classical sexist and misogynist perspective.
Porter, biyolojik yaklaşımı, yani insanlarda insan türünün biyolojik yapısından ötürü olagelmiş o... more Porter, biyolojik yaklaşımı, yani insanlarda insan türünün biyolojik yapısından ötürü olagelmiş ortak bir temeli savunan anlayışla, temelcilik karşıtı ve aynı zamanda natüralist bir kuram olan pragmatizmi birleştirerek, hem insanlık tarihi boyunca süregelmiş ortak değerleri, hem de kültürler arasındaki farklı tutumları açıklamaya çalışmaktadır. Bu çalışma; Porter'ın bu yaklaşımının çağlar ve kültürler boyunca farklılıklar göstermiş olan etik ve politik tutumlarımızı açıklıyor gibi görünse de, pragmatizmin çeşitli normları "işe yararlılık"la açıklamasının tehlikelerine işaret etmektedir. Gücün ve güçlünün belirlediği normlar, istikrarın sürmesinde etkilidir. Ama düzenin ve normların devamlılığı, o normların ve ahlaki uygulamaların adil olduğunu göstermez.
In this paper, the nature of justice in accordance with Hume's and Deleuze's approaches is examin... more In this paper, the nature of justice in accordance with Hume's and Deleuze's approaches is examined. In the history of philosophy, the bases of justice are quested; some claim that it has divine origins, some claim that justice requires some universal obligations whereas others claim that it is merely an outcome of social contracts. Hume from the perspective of Deleuze tries to dissolve these dualities or binary oppositions belong to the nature of justice by simply acknowledging both the natural and artificial characteristic of justice. Hume binds these dualities ascribed to justice through the concept of "sympathy". Hume presented us justice as an empirical issue, which fascinates Deleuze who repeats Hume's view: "justice is an artificial virtue". But Deleuze emphasizes that, what is artificial is not hierarchically below than what is natural. Thus, they both disallow divine grounds and universality of justice.
Öz Bu çalışmanın amacı, ahlak kuramları arasında başat yeri olan Kant ahlakının biçimsel olmaktan... more Öz Bu çalışmanın amacı, ahlak kuramları arasında başat yeri olan Kant ahlakının biçimsel olmaktan ziyade normatif olduğunu ortaya koymaktır. Kant, ahlak yasasını oluşturan ödevleri göstermek isterken öznel ilkelerden yani maksimlerden yola çıkar ve bu maksimlerin kendi kendileriyle çeliştiğini göstererek, maksimlerin tersinin ödev olduğu sonucuna varır. Kant'ın ahlak felsefesini anlatmakta başvurduğu öznel ilke örnekleri, içeriğe dair model oluşturmaktadır. Kant, bu öznel ilkelerin nesnelleştirilerek ahlak yasası olup olamayacağına dair değerlendirilmesi sonucunda, zorunlu ilkeler türetileceğini göstermektedir. Kant ödev ahlakının biçimsel bir ahlak olduğunu iddia etmektedir; ona göre, ahlak felsefesi içeriksel hiçbir öğeyi içerisinde barındırmamalı ve ahlak yalnızca akıldan ve aklın idelerinden türetilmelidir. Oysa Kant'ın ahlaki maksimler ilişkin vermiş olduğu örnekler ve türettiği ilkeler kesin, kati içerikler sunmaktadır çünkü Kant'a göre, aynı akıl yürütmeyle, aynı ahlaki ölçütlerle aksi sonuçlara varmak mümkün değildir. Bu da Kant'ın bu ödevleri ahlak yasası olarak buyurduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, Kant ahlakı, Kant'ın kendisinin iddia ettiği gibi biçimsel değil, kural koyucu, normatif bir ahlak felsefesidir.
The purpose of this study is to present the different approaches, which Hegel and Marx have devel... more The purpose of this study is to present the different approaches, which Hegel and Marx have developed regarding the relation between consciousness and life, consistent with their aims. Hegel̕s aim is to combine all the opposed ideas and beliefs proposed throughout the history of philosophy into a unified whole. Hegel̕s dialectics which is immanent to life can also explain the opposition between consciousness and life. Self-consciousness, which appears as subjectivity in Hegel̕s philosophy, at first, treats the life as an object of desire. Later, however, self-consciousness which cannot thus realize itself desires another self-consciousness who will recognize itself, so it relates with an other self-consciousness. This relation is defined as a أlife and death struggleؤ. At the end of the struggle, there arise new forms of self-consciousnesses, Master and Slave. While the Slave produces for its Master, it relates itself to Life and this relation between Slave and Life brings about Sla...
One of the prevalent notions in the late twentieth century‘s political philosophy, justice lies a... more One of the prevalent notions in the late twentieth century‘s political philosophy, justice lies at the heart of ethics, politics and jurisprudence. In this study, while I insist on the dominion of politics and the economic mode of production over morality and law, I consider the ethical realm to be also very important in justifying political movements and transformations. Defining the concept of justice plays a role more or less in the realization of justice on the Earth. I try to reveal the bases of justice in the second chapter. My attitude can be defined as foundationalism and realism molded with historical materialism. Subsequently, I attempt to deal with the bearers of justice; i.e., individuals, institutions, or structures. The contemporary political theories on justice pay attention to the notion of the individual and the faculty of rationality. Although I admit the role ofindividuals in ensuring justice, social structures are the main bearers of justice. In the fourth chapte...
In this paper, I analyze the Hegelian sense of phenomenology through the well-known parts of Hege... more In this paper, I analyze the Hegelian sense of phenomenology through the well-known parts of Hegel's celebrated work of Phenomenology of Spirit, starting with "Sense-certainty" to "Master-Slave Dialectics". In this volume, Hegel begins with where Kant left. That is, Kant solves the ongoing problems of philosophy such as appearance-truth, subject-object, and theoretical-practical with generating new dichotomies. In his Phenomenology of Spirit, Hegel attempts to dissolve those divisions into the uniqueness, called spirit. However, he does not prefer to posit the spirit before and then exposing how such an entity overcomes those splits. Instead, he begins with taking the Kantian dichotomies granted which are in fact taken so in that age. Hegel tries to write from the perspective of an ordinary human being living in that period. Then, we, as readers, witness the transformation of the ordinary thinker through the transformation of the spirit. So, step by step whil...
One of the well-known critiques directed at Hegelian philosophy is that Hegel's philosophy dissol... more One of the well-known critiques directed at Hegelian philosophy is that Hegel's philosophy dissolves all into the One and thereby removes all the differences by reducing them into sameness. This critique, in the first place, ignores the dynamics to which the idea of becoming gives rise in the philosophy of Hegel. In this study, we trace those dynamics through the relation between the One and the Many and the concept of dialectical becoming posited by Hegel in the Science of Logic. Hegel suggests that any thought, any event, or any thing ought to be examined within its own progression and together with its history. The history of humanity, which appears both as the formation process of things and events, and the manifestation of thought, progresses through the realization of human passions, ideas, and intentions. Hegelian logic is not irrelevant to these instances of historical progress; on the contrary, it is the logic of the dynamics of history. Hegel defines logic not only as concerning transitions between words, but also productive processes addressing alterations of things. In this context, with the Hegelian philosophy, the subject matter of the logic has become the social processes themselves created by people, rather than abstract schemas that can be found in all individual consciousnesses. According to Hegel, this process, as a moment, contains the realization of thought as something external to consciousness with the help of practice.1In his Dialectical Logic Evald Ilyenkov characterizes the difference between classical logic and Hegelian logic as follows: As can easily be seen, Hegel criticized traditional logic, and the thinking appropriate to it, by the same ‚immanent procedure' that was one of his main conquests, namely, he counterposed to the assertions, rules, and basic propositions of logic not some kind of opposing assertions, rules and basic propositions, but the process of the practical realization of its own principles in real thought. He showed it its own image, pointing out those of its features that it preferred not to notice and not to recognize. Hegel required only one thing of thinking in accordance with logic, namely uncompromising consistency in applying the principles adduced. And he showed that it was the consistent application of these principles (and not a departure from them) that in fact led inevitably, with inexorable force, to the negation of the principles themselves as one-sided, incomplete, and abstract.
... 1 ARE EVENTS ONTOLOGICALLY BASIC? * Sibel Kibar ** ABSTRACT After Einstein presented his spe... more ... 1 ARE EVENTS ONTOLOGICALLY BASIC? * Sibel Kibar ** ABSTRACT After Einstein presented his special theory of relativity with its marvelous principles, principle of relativity and the constant speed of light, it led to bizarre implications, such as, time dilation, ...
DOAJ (DOAJ: Directory of Open Access Journals), Jul 1, 2019
Bu çalışma Kastamonu Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden mezun olmuş olan öğrencilerin bu programda ... more Bu çalışma Kastamonu Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden mezun olmuş olan öğrencilerin bu programda almış oldukları öğrenimin onların kişisel ve mesleki yaşamlarına katkısını anlamayı amaçlamaktadır. Çalışma, ulaşılabilen ve görüşmeyi kabul eden mezunların tamamıyla yapılmıştır (2013, 2014 ve 2015 yıllarında mezun olan 110 mezunun 77’siyle, %70 oranında). Bu görüşmelerde, felsefe okumuş olmanın mezunların kişisel ve profesyonel yaşamlarına, olumlu veya olumsuz etkileri olup olmadığını anlamaya yönelik yirmi beş açık uçlu soru sorulmuştur. Mezunların çoğu iş arama sürecinde karşılaştıkları zorluklardan yakınmaktadırlar. Ancak özel sektörde iş arayıp da bulamayanların oranı görece düşüktür. Felsefe bölümü mezunlarının iş bulma sürecinde yaşadıkları zorluklar, Fen Edebiyat Fakültelerinin diğer bölümlerinin mezunlarının istihdamından ayrı düşünülmez. Çalışmanın ortaya koyduğu üzere, felsefe bölümü mezunları çalıştıkları işlerde başarılı ve aranan birer eleman olmuşlardır. Bu araştırma “bir mesleğin dar sınırları içine kapatılmayan zihinlerin” de kişisel ve mesleki yaşantılarında, başarılı olacağı varsayımını doğrulamıştır.
The COVID-19 pandemic has suddenly fallen on the agenda of social sciences then related problems ... more The COVID-19 pandemic has suddenly fallen on the agenda of social sciences then related problems such as the new "normals" brought by the pandemic, the political methods of struggling the pandemic, the restriction of public space, the suspension of some freedoms, and the relationship between nature and human beings were discussed. In this study, the disaster scenarios but without any conspiracy theories are discussed through a materialist perspective. The first scenario defended mostly by Agamben reflects on the view that the governments fetishize health by keeping the pandemic danger on the agenda and reduce human beings to their biological existence by narrowing public and social life. The second scenario is the view advocating that nature "takes revenge on people" and "reclaims what was stolen from it", thus people should leave nature alone as much as possible. Although these views have some persuasive points, they are criticized in this paper from a materialist perspektive. In the first scenario, to begin with it is not true to oversimplify different countries' different policies as the same power. The view considering the pandemic as a fiction which the powerful and rich states of the world and capitalism in general benefited contradicts the fact that these states cannot manage the crisis. Secondly, grasping science as just a tool of power ignores beneficial functions of science such as supporting public health, guiding the policies regarding health and developing preventives. Thirdly, Agamben's approach pits people's social life against their biological existence; however, these two aspects cannot be separated from each other from the very beginning of the evolutionary process of the human species. Finally, perceiving nature and the pandemic as an agent emerges as a result of mystifying nature and recognizing man not as a part of nature but as an evil force. Thus, in this study, it is argued on these grounds that these two scenarios regarding the pandemic do not correspond to reality.
Covid 19 pandemisi sosyal bilimler alanının gündemine de bir anda düşmüş; pandeminin getirdiği ye... more Covid 19 pandemisi sosyal bilimler alanının gündemine de bir anda düşmüş; pandeminin getirdiği yeni “normaller”, devletlerin pandemiyle mücadele yöntemleri, kamusal alanın kısıtlanması, bazı serbestilerin askıya alınması, doğa ve insan ilişkisi gibi sorunlar tartışılmıştır. Bu çalışmada pandemi esnasında ortaya atılan felaket senaryoları komplo teorilerine yer verilmeden ele alınmaktadır. İlki iktidarın pandemi tehlikesini gündemde tutarak sağlığı fetişleştirmesini ve kamusal ve toplumsal yaşamı daraltarak insanı biyolojik varlığına indirgeme politikasını temel sorun olarak gören görüştür. Bu görüşü savunan Agamben, pandemi sürecinde biyopolitikanın nasıl uygulandığına dikkat çekmiştir. İkincisi, doğanın “insandan intikamını aldığı”, “kendisinden çalınanı geri kazandığı” ve bu tespitten yola çıkılarak insanların daha fazla inzivaya çekilmesini savunan görüştür. Bu yaklaşımlar pandemi esnasında epey taraftar toplamış görüşlerdir. Bu çalışmada bu iki yaklaşımın haklı olduğu noktalar o...
Çankırı Karatekin Üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü dergisi, Apr 30, 2017
Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) dünya genelinde gıdayı arttırma ve açlığı bitirme ... more Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) dünya genelinde gıdayı arttırma ve açlığı bitirme hedef doğrultusunda böcek çiftlikleri kurulmasını önerdi. Böceklerin, protein açısından zengin, hızlı üreyen, üretimi daha masrafsız ve sera etkisi yaratan gazları daha az üreten besin kaynakları olduğunun altı çizilerek, böcek yenilmesinin açlık ve çevre sorunlarına karşı etik bir sorumluluk olduğu belirtiliyor. Bu öneri açlık sorununun gıda yetersizliği olduğunu ima ediyor gibi görünmektedir, oysa açlığın asıl kaynağı gıdanın adil dağıtılmaması sorunudur. Dünyada üretilen gıda miktarı toplam olarak artsa da, açlık çeken bölgelere ulaşmadığı sürece bu sorun çözülmeyecektir. Tarımda kullanılan teknolojinin patentini elinde bulunduran, kendi tarım üreticilerini sübvanse eden, petrol fiyatlarını belirlemekte gücü olan zengin devletler, yiyeceğin ticaretini de kar elde etmeye yönelik olarak yaptıklarından, yoksul devletlerin yiyecek üretimini baltalamaya devam edeceklerdir. Yenilebilir böceklerin dünya genelinde daha fazla tüketilmesi, yiyecek kar getiren bir meta olarak ele alındığı sürece açlık sorununu çözmeye yönelik bir adım olmayacaktır. Önerinin kendisi sorunun bir anlamda üzerini örttüğünden etik değildir.
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü dergisi, Jun 5, 2018
Analitik Marksizm Marksizmin metafizik ögelerini ayıklayıp, daha analitik argümanlara dayanan bir... more Analitik Marksizm Marksizmin metafizik ögelerini ayıklayıp, daha analitik argümanlara dayanan bir Marksizm ortaya koyma hedefinde Anglosakson Marksist bir okuldur. Bu okunun önemli temsilcileri, Cohen, Elster ve Roemer, Marx'ın sömürü kavramını yeniden ele almış ve sömürünün artı-değere el konulması olarak tanımlanmasına karşı çıkmışlardır. Onlara göre, ürünün değeri belirleyen o ürünün yaratılmasında harcanan emek zaman miktarı değil, pazardaki karşılığıdır. Bu çalışmada, Marx'ın kapitalizme yönelik eleştirisinin özünü oluşturan artı-değer sömürüsü kavramının Marksizmden soyutlanamayacağı iddia edilmektedir. İşçinin ortaya koyduğu emek bir değer yaratır ancak işçi, bir sözleşmeye imza atarak buna razı olsa bile, ürettiği değerin karşılığını alamaz. Zaten kapitalist sermaye birikimi, bu artı-değere el konulmasıyla kar etme biçiminde gerçekleşir. İşçilerin kapitalizm koşullarında, ürettikleri değere el konulmasına rıza göstermekten başka seçenekleri yoktur. Dolayısıyla, ortada bir sözleşmenin olması sömürünün olmadığını göstermez. Artı-değer sömürüsü kapitalist üretim biçimine içkindir, sömürü olmayan bir kapitalizm düşlemek eşitlikçi liberalizmin idealini yinelemektir ve de Marksizmin özüne kesinlikle aykırıdır.
In his Antichrist and Nymphomaniac, Lars von Trier seems to defy norms on sex and women's desires... more In his Antichrist and Nymphomaniac, Lars von Trier seems to defy norms on sex and women's desires. However he actually reproduces Christianity's perspective that women are sinful by their dispositions. According to the classical creation story, Eve falls into temptation and then, convinces Adam to commit the same crime. All Abrahamic religions but especially Christianity identifies women with the body and bodily desires, rather than the mind which comes from nonmaterial and divine substance. Accordingly, women can easily be deceived by Satan since they contain a lesser amount of mental substance compared to men. In Antichrist, Trier reiterates the story of Adam and Eve in a different context. The woman writes her dissertation on women who are burnt with the accusation of being a witch. But she realizes that her body is sinful and deserving of punishment, too. She finds her salvation when she cuts her clitoris. In Nymphomaniac, the main character gets her clitoris whipped. While she resists traditional and bourgeois morality, she defines herself as morally evil because of her unmanageable sexual desires. Thus, reputed as critical of all social structures and morality, Trier in fact simply rehashes the classical sexist and misogynist perspective.
Porter, biyolojik yaklaşımı, yani insanlarda insan türünün biyolojik yapısından ötürü olagelmiş o... more Porter, biyolojik yaklaşımı, yani insanlarda insan türünün biyolojik yapısından ötürü olagelmiş ortak bir temeli savunan anlayışla, temelcilik karşıtı ve aynı zamanda natüralist bir kuram olan pragmatizmi birleştirerek, hem insanlık tarihi boyunca süregelmiş ortak değerleri, hem de kültürler arasındaki farklı tutumları açıklamaya çalışmaktadır. Bu çalışma; Porter'ın bu yaklaşımının çağlar ve kültürler boyunca farklılıklar göstermiş olan etik ve politik tutumlarımızı açıklıyor gibi görünse de, pragmatizmin çeşitli normları "işe yararlılık"la açıklamasının tehlikelerine işaret etmektedir. Gücün ve güçlünün belirlediği normlar, istikrarın sürmesinde etkilidir. Ama düzenin ve normların devamlılığı, o normların ve ahlaki uygulamaların adil olduğunu göstermez.
In this paper, the nature of justice in accordance with Hume's and Deleuze's approaches is examin... more In this paper, the nature of justice in accordance with Hume's and Deleuze's approaches is examined. In the history of philosophy, the bases of justice are quested; some claim that it has divine origins, some claim that justice requires some universal obligations whereas others claim that it is merely an outcome of social contracts. Hume from the perspective of Deleuze tries to dissolve these dualities or binary oppositions belong to the nature of justice by simply acknowledging both the natural and artificial characteristic of justice. Hume binds these dualities ascribed to justice through the concept of "sympathy". Hume presented us justice as an empirical issue, which fascinates Deleuze who repeats Hume's view: "justice is an artificial virtue". But Deleuze emphasizes that, what is artificial is not hierarchically below than what is natural. Thus, they both disallow divine grounds and universality of justice.
Öz Bu çalışmanın amacı, ahlak kuramları arasında başat yeri olan Kant ahlakının biçimsel olmaktan... more Öz Bu çalışmanın amacı, ahlak kuramları arasında başat yeri olan Kant ahlakının biçimsel olmaktan ziyade normatif olduğunu ortaya koymaktır. Kant, ahlak yasasını oluşturan ödevleri göstermek isterken öznel ilkelerden yani maksimlerden yola çıkar ve bu maksimlerin kendi kendileriyle çeliştiğini göstererek, maksimlerin tersinin ödev olduğu sonucuna varır. Kant'ın ahlak felsefesini anlatmakta başvurduğu öznel ilke örnekleri, içeriğe dair model oluşturmaktadır. Kant, bu öznel ilkelerin nesnelleştirilerek ahlak yasası olup olamayacağına dair değerlendirilmesi sonucunda, zorunlu ilkeler türetileceğini göstermektedir. Kant ödev ahlakının biçimsel bir ahlak olduğunu iddia etmektedir; ona göre, ahlak felsefesi içeriksel hiçbir öğeyi içerisinde barındırmamalı ve ahlak yalnızca akıldan ve aklın idelerinden türetilmelidir. Oysa Kant'ın ahlaki maksimler ilişkin vermiş olduğu örnekler ve türettiği ilkeler kesin, kati içerikler sunmaktadır çünkü Kant'a göre, aynı akıl yürütmeyle, aynı ahlaki ölçütlerle aksi sonuçlara varmak mümkün değildir. Bu da Kant'ın bu ödevleri ahlak yasası olarak buyurduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, Kant ahlakı, Kant'ın kendisinin iddia ettiği gibi biçimsel değil, kural koyucu, normatif bir ahlak felsefesidir.
The purpose of this study is to present the different approaches, which Hegel and Marx have devel... more The purpose of this study is to present the different approaches, which Hegel and Marx have developed regarding the relation between consciousness and life, consistent with their aims. Hegel̕s aim is to combine all the opposed ideas and beliefs proposed throughout the history of philosophy into a unified whole. Hegel̕s dialectics which is immanent to life can also explain the opposition between consciousness and life. Self-consciousness, which appears as subjectivity in Hegel̕s philosophy, at first, treats the life as an object of desire. Later, however, self-consciousness which cannot thus realize itself desires another self-consciousness who will recognize itself, so it relates with an other self-consciousness. This relation is defined as a أlife and death struggleؤ. At the end of the struggle, there arise new forms of self-consciousnesses, Master and Slave. While the Slave produces for its Master, it relates itself to Life and this relation between Slave and Life brings about Sla...
One of the prevalent notions in the late twentieth century‘s political philosophy, justice lies a... more One of the prevalent notions in the late twentieth century‘s political philosophy, justice lies at the heart of ethics, politics and jurisprudence. In this study, while I insist on the dominion of politics and the economic mode of production over morality and law, I consider the ethical realm to be also very important in justifying political movements and transformations. Defining the concept of justice plays a role more or less in the realization of justice on the Earth. I try to reveal the bases of justice in the second chapter. My attitude can be defined as foundationalism and realism molded with historical materialism. Subsequently, I attempt to deal with the bearers of justice; i.e., individuals, institutions, or structures. The contemporary political theories on justice pay attention to the notion of the individual and the faculty of rationality. Although I admit the role ofindividuals in ensuring justice, social structures are the main bearers of justice. In the fourth chapte...
In this paper, I analyze the Hegelian sense of phenomenology through the well-known parts of Hege... more In this paper, I analyze the Hegelian sense of phenomenology through the well-known parts of Hegel's celebrated work of Phenomenology of Spirit, starting with "Sense-certainty" to "Master-Slave Dialectics". In this volume, Hegel begins with where Kant left. That is, Kant solves the ongoing problems of philosophy such as appearance-truth, subject-object, and theoretical-practical with generating new dichotomies. In his Phenomenology of Spirit, Hegel attempts to dissolve those divisions into the uniqueness, called spirit. However, he does not prefer to posit the spirit before and then exposing how such an entity overcomes those splits. Instead, he begins with taking the Kantian dichotomies granted which are in fact taken so in that age. Hegel tries to write from the perspective of an ordinary human being living in that period. Then, we, as readers, witness the transformation of the ordinary thinker through the transformation of the spirit. So, step by step whil...
One of the well-known critiques directed at Hegelian philosophy is that Hegel's philosophy dissol... more One of the well-known critiques directed at Hegelian philosophy is that Hegel's philosophy dissolves all into the One and thereby removes all the differences by reducing them into sameness. This critique, in the first place, ignores the dynamics to which the idea of becoming gives rise in the philosophy of Hegel. In this study, we trace those dynamics through the relation between the One and the Many and the concept of dialectical becoming posited by Hegel in the Science of Logic. Hegel suggests that any thought, any event, or any thing ought to be examined within its own progression and together with its history. The history of humanity, which appears both as the formation process of things and events, and the manifestation of thought, progresses through the realization of human passions, ideas, and intentions. Hegelian logic is not irrelevant to these instances of historical progress; on the contrary, it is the logic of the dynamics of history. Hegel defines logic not only as concerning transitions between words, but also productive processes addressing alterations of things. In this context, with the Hegelian philosophy, the subject matter of the logic has become the social processes themselves created by people, rather than abstract schemas that can be found in all individual consciousnesses. According to Hegel, this process, as a moment, contains the realization of thought as something external to consciousness with the help of practice.1In his Dialectical Logic Evald Ilyenkov characterizes the difference between classical logic and Hegelian logic as follows: As can easily be seen, Hegel criticized traditional logic, and the thinking appropriate to it, by the same ‚immanent procedure' that was one of his main conquests, namely, he counterposed to the assertions, rules, and basic propositions of logic not some kind of opposing assertions, rules and basic propositions, but the process of the practical realization of its own principles in real thought. He showed it its own image, pointing out those of its features that it preferred not to notice and not to recognize. Hegel required only one thing of thinking in accordance with logic, namely uncompromising consistency in applying the principles adduced. And he showed that it was the consistent application of these principles (and not a departure from them) that in fact led inevitably, with inexorable force, to the negation of the principles themselves as one-sided, incomplete, and abstract.
Uploads
Papers by Sibel Kibar