Uluslararası Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, 2023
Dîvânu Lugâti’t-Türk, Kaşgarlı Mahmud tarafından Türklerin İslam medeniyeti dairesine girdiği bir... more Dîvânu Lugâti’t-Türk, Kaşgarlı Mahmud tarafından Türklerin İslam medeniyeti dairesine girdiği bir dönemde yazılan Türk dilinin ilk sözlük çalışmasıdır. Eserde açıklanan binlerce kelimeden hareketle Türklerin yaşayışlarını, yemeklerini, ilişkilerini, inanışlarını, ekonomik faaliyetlerini kısacası toplumsal ve kültürel yapısını gözler önüne seren önemli bir birikimin varlığı kabul edilmektedir. Bu yönüyle Dîvânu Lugâti’t-Türk, bir dil çalışması olmasının ötesinde içerisinde yer alan bilgilerle birçok disipline kaynaklık eden bir “hazine” niteliği taşımaktadır. Kaşgarlı Mahmud eserinde kelimelerin anlamlarını açıklarken atasözlerinden, efsanelerden ve şiirlerden yararlanmıştır. Açıklamalardan hareketle eserin yazıldığı dönemin kültürel, dinî ve siyasi yaşamı hakkında bilgi edinilebilmekte, Kaşgarlı’nın bu konulardaki yaklaşımları yorumlanabilmektedir. Birçok araştırmacı eserdeki açıklamalardan yola çıkarak Kaşgarlı Mahmud’u İslamî bilgiye sahip iyi bir Müslüman olarak nitelemektedir. Bu çalışma, Dîvânu Lugâti’t-Türk’te yer alan Uygurlarla ilgili dinî ifadeleri eski Türk inançlarıyla da karşılaştırarak dönemin siyasi ve dinî meseleleriyle tartışarak değerlendirmeyi ve mevcut bakış açılarını göçebe yaşamla ilişkilendirerek konuya farklı bir pencereden yaklaşım göstermeyi amaçlamaktadır. Bunun için eserde yer alan eski Türk inançlarıyla ilişkili maddelerle Budist Uygurlara yönelik maddeler karşılaştırılmıştır. İslamiyet’i yaymak için Budist Uygurlara karşı girişilen kıyasıya mücadeleyi anlayabilmek adına Kaşgarlı’nın yaşadığı dönem ve coğrafya göz önüne alınmış; onun Budist Uygurlara yönelik aşağılayıcı yaklaşımının bu iki olgu üzerinden şekillendiği görülmüştür.
Kuruluşunun 100. yılını kutlayacağımız Türkiye Cumhuriyeti, geride kalan süreçte
gerek kendi bün... more Kuruluşunun 100. yılını kutlayacağımız Türkiye Cumhuriyeti, geride kalan süreçte
gerek kendi bünyesinde gerek dünyadaki gelişmelere bağlı olarak siyasal, ekonomik,
toplumsal ve kültürel değişimler geçirerek gelişimini sürdürmüştür. Bu gelişmeleri en
çok etkileyen olgulardan biri olan göç ve kentleşme, sosyal bilimlerin üzerinde en çok
yoğunlaştığı konuların başında gelmektedir. Türkiye’de göçlerle şekillenen kent
kültürü, farklı zaman dilimleri içerisinde farklı özellikler meydana getirmiştir.
Dünyadaki gelişmelerden tamamen bağımsız olmayan göç olgusunun nedenleri ve
sonuçları benzer görünümler ortaya çıkarsa da Türkiye’nin kentleşme deneyimi
büyük oranda kendine has bir süreç izlemiştir. Çok partili siyasal sisteme geçilen
1950’li yıllarda tarımsal alanda meydana gelen makineleşme neticesinde kırsalda atıl
bir iş gücü ortaya çıkmıştır. Bu iş gücünün kentlere yönelmesiyle Türkiye’de
kentleşme süreci başlamıştır. Bu süreç 1980’li yıllardan itibaren küreselleşme ve
neoliberal ekonomiye geçişle birlikte farklı boyutlar kazanmaya başlamıştır. Bilimsel
alanlar da bu değişim süreçlerinden etkilenerek çalışma konularını zaman içerisinde
belirli başlıklara yoğunlaştırmıştır. Bu makalede halkbiliminin Türkiye’deki gelişimi,
siyasi ve ekonomik koşullar da göz önünde bulundurularak kentleşme sürecine
odaklanmakta ve sosyolojinin gelişimiyle karşılaştırmalı bir şekilde ele alınmaktadır.
Ayrıca süreç içerisinde değişen paradigmalar çerçevesinde bugünkü duruma yönelik
saptamalar da eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirilmektedir.
Osmanlı’da Tanzimat’la birlikte Batılılaşma anlamında önemli gelişmeler yaşandı. Bu gelişmelerin ... more Osmanlı’da Tanzimat’la birlikte Batılılaşma anlamında önemli gelişmeler yaşandı. Bu gelişmelerin basın yayın faaliyetleriyle doğrudan ilişkisi vardır. Devlet bu dönemde çağdaş uygarlıkların halkıyla ilişkisine bakarak kendisi de benzer bir düzen kurmanın yoluna gitmeye karar verdi. Devletin halka yaklaşması çok yönlü ve ülkede alışılmadık bir uygulama olduğundan bu konuda inişli çıkışlı bir seyir görülmektedir. Tanzimat’tan sonra görülen süreli yayınlar, bundan sonra hem kültür hem de siyasetin önemli araçlarından biri haline gelmiştir. O günden beri Türkiye’deki hemen tüm gelişmeler, basın eksenli seyir göstermiştir. Tanzimat aydınlarının Sultan II. Abdülhamit’e karşı gösterdikleri mücadele, 33 yıl sonra da olsa karşılığını bulmuştur. Bu, ülkede aynı zamanda basının da gücünü ortaya koydu. Cumhuriyetin milli devlet politikasıyla ortaya çıkmasının ardından yüzyıllardır devam eden padişahlık sisteminin yerini doldurmak için basın, olabildiğince etkin bir şekilde kullanılmaya başlandı. Zira yeni yönetim biçiminin değerlerinin halka anlatılması ve benimsetilmesi bir zorunluluktu. Ülkede Cumhuriyet’in kurumsal bir yapıya kavuşması ihtiyacı vardı. Tanzimat ya da II. Meşrûtiyet de demokrasi açısından önemli hamleler olmakla birlikte gerek bir kurum aracılığıyla gerekse sistemli bir söylem kullanılarak halka yeterince anlatılıp yayılmadığından yüzeysel kalmıştı. Bu bağlamda 1931’de hazırlıkları başlayan Halkevlerinin 19 Şubat 1932’de açılmasının ardından kısa sürede beklenen ilgi sağlandı. Yurdun hemen her tarafında yeni ideolojiyi halka benimsetecek bu kurumlar açılmış oldu. Dokuz şubesi bulunan halkevleri, bulundukları yerde halkı eğitecek, her türlü toplumsal değerleri araştırma, derleme ve incelemelerle bulup gündeme taşıyacak, halkın aydınlık seviyesini üst düzeye çıkartacaktı. Halkevlerinin kapsamlı çalışmalarını basının gücünü göz ardı ederek değerlendirmek olanaksızdır. Nihayet pek çok halkevi, faaliyetlerini geniş kitlelere duyurmak için, çoğunlukla yöresinin tarihi, kültürel mitolojik bir değerinin ismiyle dergi çıkarma yoluna gitmiştir. Ankara’da Ülkü, Giresun’da Aksu, Antalya’da Türk Akdeniz, Zonguldak’ta Kara Elmas, Manisa’da Gediz, Bursa’da Uludağ vb. gibi isimlerle çıkan bu dergiler, ayrıca devlet eliyle bir yazı, edebiyat ve bilim okulu olmuştur. Halkevi dergilerine bugün bakıldığında cumhuriyetin ilk yıllarında şehirlerin Atatürk ilke ve inkılaplarına bakışını da görmek mümkündür. İnkılaplara daha fazla ilgi gösteren şehirlerin heyecanları dergilerine de yansımıştır. Birinci sayısı 19 Şubat 1944’te basılan Ordu dergisi, “Ordu Vilâyeti Halkevi Dergisi”dir. Dergi, 24 Şubat 1946’daki 8. sayıyla aralıklarla da olsa birinci dönemini tamamlamıştır. Dergi, ikinci döneminde “Yeşil Ordu Dergisi” adıyla 30 Ağustos 1947’de yayınlanır. Mayıs 1950’de ise 13. ve son sayısı çıkar. Böylece iki dönemde toplam 21 sayı çıkan “Ordu” ve “Yeşil Ordu” dergisi, yayın hayatı boyunca hem Ordu Halkevi’nin faaliyetlerini söz konusu etmiş, hem de diğer halkevleri dergileri gibi yörede devlet eliyle bir basın yayın çalışması olmuştur. Dergi, içerisinde Ordu’nun kültür, sanat, edebiyat ve sporuna dair pek çok unsuru barındırmaktadır. Aylık çıkan derginin periyodunda aksaklıklar olduğu görülür. Dergi, içerik ve yazar kadrosu olarak da, en yakın vilayet Giresun’la karşılaştırıldığında, zengin bir görüntü vermez. Bu çalışmada Ordu Halkevi ve çalışmaları üzerinde durulacaktır. Halkevi yayın organı olan “Ordu” ve “Yeşil Ordu” dergisi etrafında yeni ideolojinin halka benimsetilmesi ve bunun sonuçları üzerindeki durulacaktır. Bu anlamda dergideki yazı, şiir ve görseller incelemeye tabi tutulacak bunların şiir, öykü, folklor araştırmaları, bilimsel araştırmalar vb. gibi konulara göre istatistiki bilgileri verilecektir. Bu bağlamda Ordu’nun ilgili tarihlerdeki yaşayışı ve düşünüşü hakkındaki veriler elde edilecektir. Bu veriler değişik alanlarda bilim ve kültürün hizmetine sunulacaktır.
İnsanın doğada var olma ve ihtiyaçlarını karşılayabilme noktasında kültürü meydana getirdiği bili... more İnsanın doğada var olma ve ihtiyaçlarını karşılayabilme noktasında kültürü meydana getirdiği bilinmektedir. İnsan-mekan ilişkisi, insanın yaşadığı coğrafyaya göre yaşam biçimini şekillendirmesinde etkilidir. Kültürün oluşumunu etkileyen birçok unsur olmakla birlikte kültür ve coğrafya arasında güçlü bir ilişki vardır. Bu ilişkinin yansımaları folklor ürünleri incelendiğinde ortaya çıkmaktadır. Kültür ve coğrafya ilişkisinin folklorik bakımdan önemli veriler sunduğu bölgelerin başında Karadeniz bölgesi gelmektedir. Uzun bir kıyı şeridi boyunca derin vadilerle yarılan bölge, ulaşımı belirli yönlerde mümkün kılmış ve kendi içerisinde farklı etkileşim sahalarının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bölgeye has özelliklerle meydana gelen bir folklor ürünü; bu sahalar içerisinde şekil, içerik, kullanım amacı vb. yönler itibarıyla birbirinden ayrı biçimde değerlendirilebilecek bir boyut kazanabilmektedir. Bu bakımdan bölgenin genelinde geleneksel müzik ve dansın hâkim çalgısı olarak karşımıza çıkan kemençenin, farklı etkileşim alanları içerisinde belirli özellikleri yönüyle “ekol” oluşturabilecek bir yapı sergilediği gözlemlenmektedir.
Bu çalışmada coğrafya ve kültür ilişkisi temelinde Karadeniz kemençesinin bölge içerisindeki farklı icra alanları ve ekolleri saptanmaya çalışılmıştır. Görele, Ağasar, Kelkit, Sürmene ve “Rum tarzı” stiller ekol olarak belirlenirken, bu sınıflandırmanın dışında kalan sahalarda ise kemençenin kullanımı ekol oluşturacak düzeye erişmediği için “diğer yöreler” başlığı altında öne çıkan bazı özellikleri bakımından değerlendirilmiştir. Coğrafyanın temel ölçüt alındığı çalışmada kemençenin şekil özellikleri, bölgenin kültürel dokusu ve tarihî arka planı gibi tamamlayıcı birtakım ölçütler de göz önünde bulundurulmuştur.
Kaynağı insan olan kültürün tarihi insanlık tarihiyle birdir. En ilkel dönemlerden modern dönemle... more Kaynağı insan olan kültürün tarihi insanlık tarihiyle birdir. En ilkel dönemlerden modern dönemler olarak değerlendirdiğimiz günümüze kadar toplumlar; kültürel yaratımlarda bulunmuş, bu yaratımları tarihî süreçler içerisinde gelişim ve değişimlere bağlı olarak yeniden şekillendirmiş ve günümüze taşımıştır. Bu yaratımlar içerisinde geçmişi en eski olanlardan biri de müziktir. Savaşlar, göçler, felaketler gibi toplumu derinden etkileyen her olay müziği de derinden etkilemiştir. Bu etkilerin haricinde din, ekonomi ve politika gibi toplumsal kurumlar da müzikle etkileşim hâlinde olmuştur. Bu etkileşimler karşılıklı olmakla birlikte toplumsal kurumlar sanatın her alanında olduğu gibi müziği de kontrol altında tutma, istediği şekilde konumlandırma eğiliminde olmuştur. Müzik ve politika ilişkisi de bu yönde olmakla birlikte politik gelişmelerde müziğin kendince bir konum belirlediği de görülebilmektedir. Bu çalışmada Doğu Karadeniz Bölgesi müzik kültürünün politik gelişmelere yaklaşımları farklı açılardan ele alınmış; müzik ve politika ilişkisi, politikanın müzik üzerindeki etkileri açısından değil politik gelişmelerde müziğin aldığı tavır açısından yerel bakışla incelenmiştir. Hazırcevap bir üsluba sahip bölge insanının canlı bir atma türkü geleneğinin de varlığıyla terör, kitlesel eylem, doğal âfet gibi olumsuz gelişmelerde politikanın yanında olduğu görülürken; yanlış olarak değerlendirdiği çevre projeleri, ekonomik kriz vb. birtakım uygulamalarda da müziği “protesto” işleviyle kullandığı görülmüştür.
Bir yörede söylenen türkülerin bütün yurda yayılmasında ve benimsenmesinde derleme çalışmaları bü... more Bir yörede söylenen türkülerin bütün yurda yayılmasında ve benimsenmesinde derleme çalışmaları büyük paya sahiptir. Bugüne kadar resmî kurumlar aracılığıyla sahaya çıkılarak binlerce türkü derlenmiş; bu türküler koro, radyo ve televizyon yayınları aracılığıyla yurdun dört bir yanındaki vatandaşlara dinletilmiştir. Türkiye'de resmî olarak Ankara Devlet Konservatuvarı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, TRT bu derleme çalışmalarını belirli bir program çerçevesinde gerçekleştirmiş ve toplanan türküleri arşivlerine almışlardır. Ordu yöresi, halk müziği kültürü açısından oldukça zengin bir repertuvara sahiptir. Bu durumun oluşmasında coğrafi konumun ve yayılışın büyük bir etkisi vardır. Ayrıca içerisinde barındırdığı farklı kültür etkenleri de bu zenginliği oluşturan diğer önemli unsurlardır. Bu unsurları gerçekleştirilen derleme çalışmalarında tespit etmek mümkündür. Bu çalışmamızda Kültür ve Turizm Bakanlığının 6-15 Mayıs 1983 tarihlerinde Ordu yöresinde gerçekleştirdiği halk müziği derleme kayıtlarının " ayrıntılarını " ilk defa ortaya koymuş olacağız. Abstract Compiling studies have a great importance in spreading and adopting the folk songs sung in a region. Until today, thousands of folk songs were compiled by visiting the region via official foundations and the citizens all around the country have had chance to listen to these folk songs via chorus, radio and television broadcasts. In Turkey, Ankara State Conservatory, The Ministry of Culture and Tourism, TRT (Turkish Radio and Television Corporation) conducted these compiling studies in a certain program schedule and put these folk songs into their archives. Ordu region has a rich repertoire in terms of folk music culture. Geographic location and spreading have a significant effect on this situation. Also, different culture components in Ordu are the other important elements in these wealth. It is possible to confirm these components in the compiling studies performed. In this study, we are going to present "the details" of the compiling studies of folk songs which were conducted in Ordu region between 6-15 May 1983 by the Ministry of Culture Tourism.
Ordu Türkülerinin Sınıflandırılması ve Motif Yapısı konusu, başlıktan da
anlaşılacağı üzere sınıf... more Ordu Türkülerinin Sınıflandırılması ve Motif Yapısı konusu, başlıktan da anlaşılacağı üzere sınıflandırma ve motif olmak üzere iki temel başlık esas alınarak çalışılmıştır. Konunun içeriği, türkülerin söz ve ezgi boyutundan sözel boyut ele alınacak şekilde belirlenmiştir. Ordu türkülerini sınıflama başlığında önceden belirlenmiş ölçütlerle; şekil, konu ve ezgi yönünden inceleyip açıklamaya çalıştık.
Hayatın önemli geçiş evrelerinden biri olan evlenme, kadın ve erkeğin
yaşamlarının devamına yönel... more Hayatın önemli geçiş evrelerinden biri olan evlenme, kadın ve erkeğin yaşamlarının devamına yönelik yeni bir rol üstlendikleri sürecin başlangıcını oluşturur. Bu önemli süreç evlenme öncesi, sırası ve sonrası birçok bölüm ve alt başlık içerisinde incelenmektedir. Her kültürde farklı bir sürece sahip olan evlenme ve düğün, Anadolu coğrafyasında da bölgeden bölgeye farklılık gösteren zengin bir içeriğe sahiptir. Bu çalışmada ele alınan “Yesa Mamali Kosa” geleneği Artvin’in belirli bölgelerinde bugün de canlılığını sürdüren düğün esnasında kız ve erkek evi mensuplarının sofra etrafında bir araya gelerek atıştıkları ezgili bir oyundur. Artvin düğün kültürünün en eğlenceli kısımlarından birini oluşturan bu atışmalı oyunun eğlenceden öteye; geleneğin içerisinde yetişen genç kuşağa yaşadıkları kültürün şifrelerini aktaran, öğreten bir işlevi vardır. Artvin’de dar bir alanda rastlanan bu geleneğin her ne kadar bu alan içerisinde yaşatılıyor olduğu bilinse de, şehirleşme ve göç olgularıyla bugün farklı bir boyutta devam ettirildiği gözlenmiştir.
Uluslararası Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, 2023
Dîvânu Lugâti’t-Türk, Kaşgarlı Mahmud tarafından Türklerin İslam medeniyeti dairesine girdiği bir... more Dîvânu Lugâti’t-Türk, Kaşgarlı Mahmud tarafından Türklerin İslam medeniyeti dairesine girdiği bir dönemde yazılan Türk dilinin ilk sözlük çalışmasıdır. Eserde açıklanan binlerce kelimeden hareketle Türklerin yaşayışlarını, yemeklerini, ilişkilerini, inanışlarını, ekonomik faaliyetlerini kısacası toplumsal ve kültürel yapısını gözler önüne seren önemli bir birikimin varlığı kabul edilmektedir. Bu yönüyle Dîvânu Lugâti’t-Türk, bir dil çalışması olmasının ötesinde içerisinde yer alan bilgilerle birçok disipline kaynaklık eden bir “hazine” niteliği taşımaktadır. Kaşgarlı Mahmud eserinde kelimelerin anlamlarını açıklarken atasözlerinden, efsanelerden ve şiirlerden yararlanmıştır. Açıklamalardan hareketle eserin yazıldığı dönemin kültürel, dinî ve siyasi yaşamı hakkında bilgi edinilebilmekte, Kaşgarlı’nın bu konulardaki yaklaşımları yorumlanabilmektedir. Birçok araştırmacı eserdeki açıklamalardan yola çıkarak Kaşgarlı Mahmud’u İslamî bilgiye sahip iyi bir Müslüman olarak nitelemektedir. Bu çalışma, Dîvânu Lugâti’t-Türk’te yer alan Uygurlarla ilgili dinî ifadeleri eski Türk inançlarıyla da karşılaştırarak dönemin siyasi ve dinî meseleleriyle tartışarak değerlendirmeyi ve mevcut bakış açılarını göçebe yaşamla ilişkilendirerek konuya farklı bir pencereden yaklaşım göstermeyi amaçlamaktadır. Bunun için eserde yer alan eski Türk inançlarıyla ilişkili maddelerle Budist Uygurlara yönelik maddeler karşılaştırılmıştır. İslamiyet’i yaymak için Budist Uygurlara karşı girişilen kıyasıya mücadeleyi anlayabilmek adına Kaşgarlı’nın yaşadığı dönem ve coğrafya göz önüne alınmış; onun Budist Uygurlara yönelik aşağılayıcı yaklaşımının bu iki olgu üzerinden şekillendiği görülmüştür.
Kuruluşunun 100. yılını kutlayacağımız Türkiye Cumhuriyeti, geride kalan süreçte
gerek kendi bün... more Kuruluşunun 100. yılını kutlayacağımız Türkiye Cumhuriyeti, geride kalan süreçte
gerek kendi bünyesinde gerek dünyadaki gelişmelere bağlı olarak siyasal, ekonomik,
toplumsal ve kültürel değişimler geçirerek gelişimini sürdürmüştür. Bu gelişmeleri en
çok etkileyen olgulardan biri olan göç ve kentleşme, sosyal bilimlerin üzerinde en çok
yoğunlaştığı konuların başında gelmektedir. Türkiye’de göçlerle şekillenen kent
kültürü, farklı zaman dilimleri içerisinde farklı özellikler meydana getirmiştir.
Dünyadaki gelişmelerden tamamen bağımsız olmayan göç olgusunun nedenleri ve
sonuçları benzer görünümler ortaya çıkarsa da Türkiye’nin kentleşme deneyimi
büyük oranda kendine has bir süreç izlemiştir. Çok partili siyasal sisteme geçilen
1950’li yıllarda tarımsal alanda meydana gelen makineleşme neticesinde kırsalda atıl
bir iş gücü ortaya çıkmıştır. Bu iş gücünün kentlere yönelmesiyle Türkiye’de
kentleşme süreci başlamıştır. Bu süreç 1980’li yıllardan itibaren küreselleşme ve
neoliberal ekonomiye geçişle birlikte farklı boyutlar kazanmaya başlamıştır. Bilimsel
alanlar da bu değişim süreçlerinden etkilenerek çalışma konularını zaman içerisinde
belirli başlıklara yoğunlaştırmıştır. Bu makalede halkbiliminin Türkiye’deki gelişimi,
siyasi ve ekonomik koşullar da göz önünde bulundurularak kentleşme sürecine
odaklanmakta ve sosyolojinin gelişimiyle karşılaştırmalı bir şekilde ele alınmaktadır.
Ayrıca süreç içerisinde değişen paradigmalar çerçevesinde bugünkü duruma yönelik
saptamalar da eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirilmektedir.
Osmanlı’da Tanzimat’la birlikte Batılılaşma anlamında önemli gelişmeler yaşandı. Bu gelişmelerin ... more Osmanlı’da Tanzimat’la birlikte Batılılaşma anlamında önemli gelişmeler yaşandı. Bu gelişmelerin basın yayın faaliyetleriyle doğrudan ilişkisi vardır. Devlet bu dönemde çağdaş uygarlıkların halkıyla ilişkisine bakarak kendisi de benzer bir düzen kurmanın yoluna gitmeye karar verdi. Devletin halka yaklaşması çok yönlü ve ülkede alışılmadık bir uygulama olduğundan bu konuda inişli çıkışlı bir seyir görülmektedir. Tanzimat’tan sonra görülen süreli yayınlar, bundan sonra hem kültür hem de siyasetin önemli araçlarından biri haline gelmiştir. O günden beri Türkiye’deki hemen tüm gelişmeler, basın eksenli seyir göstermiştir. Tanzimat aydınlarının Sultan II. Abdülhamit’e karşı gösterdikleri mücadele, 33 yıl sonra da olsa karşılığını bulmuştur. Bu, ülkede aynı zamanda basının da gücünü ortaya koydu. Cumhuriyetin milli devlet politikasıyla ortaya çıkmasının ardından yüzyıllardır devam eden padişahlık sisteminin yerini doldurmak için basın, olabildiğince etkin bir şekilde kullanılmaya başlandı. Zira yeni yönetim biçiminin değerlerinin halka anlatılması ve benimsetilmesi bir zorunluluktu. Ülkede Cumhuriyet’in kurumsal bir yapıya kavuşması ihtiyacı vardı. Tanzimat ya da II. Meşrûtiyet de demokrasi açısından önemli hamleler olmakla birlikte gerek bir kurum aracılığıyla gerekse sistemli bir söylem kullanılarak halka yeterince anlatılıp yayılmadığından yüzeysel kalmıştı. Bu bağlamda 1931’de hazırlıkları başlayan Halkevlerinin 19 Şubat 1932’de açılmasının ardından kısa sürede beklenen ilgi sağlandı. Yurdun hemen her tarafında yeni ideolojiyi halka benimsetecek bu kurumlar açılmış oldu. Dokuz şubesi bulunan halkevleri, bulundukları yerde halkı eğitecek, her türlü toplumsal değerleri araştırma, derleme ve incelemelerle bulup gündeme taşıyacak, halkın aydınlık seviyesini üst düzeye çıkartacaktı. Halkevlerinin kapsamlı çalışmalarını basının gücünü göz ardı ederek değerlendirmek olanaksızdır. Nihayet pek çok halkevi, faaliyetlerini geniş kitlelere duyurmak için, çoğunlukla yöresinin tarihi, kültürel mitolojik bir değerinin ismiyle dergi çıkarma yoluna gitmiştir. Ankara’da Ülkü, Giresun’da Aksu, Antalya’da Türk Akdeniz, Zonguldak’ta Kara Elmas, Manisa’da Gediz, Bursa’da Uludağ vb. gibi isimlerle çıkan bu dergiler, ayrıca devlet eliyle bir yazı, edebiyat ve bilim okulu olmuştur. Halkevi dergilerine bugün bakıldığında cumhuriyetin ilk yıllarında şehirlerin Atatürk ilke ve inkılaplarına bakışını da görmek mümkündür. İnkılaplara daha fazla ilgi gösteren şehirlerin heyecanları dergilerine de yansımıştır. Birinci sayısı 19 Şubat 1944’te basılan Ordu dergisi, “Ordu Vilâyeti Halkevi Dergisi”dir. Dergi, 24 Şubat 1946’daki 8. sayıyla aralıklarla da olsa birinci dönemini tamamlamıştır. Dergi, ikinci döneminde “Yeşil Ordu Dergisi” adıyla 30 Ağustos 1947’de yayınlanır. Mayıs 1950’de ise 13. ve son sayısı çıkar. Böylece iki dönemde toplam 21 sayı çıkan “Ordu” ve “Yeşil Ordu” dergisi, yayın hayatı boyunca hem Ordu Halkevi’nin faaliyetlerini söz konusu etmiş, hem de diğer halkevleri dergileri gibi yörede devlet eliyle bir basın yayın çalışması olmuştur. Dergi, içerisinde Ordu’nun kültür, sanat, edebiyat ve sporuna dair pek çok unsuru barındırmaktadır. Aylık çıkan derginin periyodunda aksaklıklar olduğu görülür. Dergi, içerik ve yazar kadrosu olarak da, en yakın vilayet Giresun’la karşılaştırıldığında, zengin bir görüntü vermez. Bu çalışmada Ordu Halkevi ve çalışmaları üzerinde durulacaktır. Halkevi yayın organı olan “Ordu” ve “Yeşil Ordu” dergisi etrafında yeni ideolojinin halka benimsetilmesi ve bunun sonuçları üzerindeki durulacaktır. Bu anlamda dergideki yazı, şiir ve görseller incelemeye tabi tutulacak bunların şiir, öykü, folklor araştırmaları, bilimsel araştırmalar vb. gibi konulara göre istatistiki bilgileri verilecektir. Bu bağlamda Ordu’nun ilgili tarihlerdeki yaşayışı ve düşünüşü hakkındaki veriler elde edilecektir. Bu veriler değişik alanlarda bilim ve kültürün hizmetine sunulacaktır.
İnsanın doğada var olma ve ihtiyaçlarını karşılayabilme noktasında kültürü meydana getirdiği bili... more İnsanın doğada var olma ve ihtiyaçlarını karşılayabilme noktasında kültürü meydana getirdiği bilinmektedir. İnsan-mekan ilişkisi, insanın yaşadığı coğrafyaya göre yaşam biçimini şekillendirmesinde etkilidir. Kültürün oluşumunu etkileyen birçok unsur olmakla birlikte kültür ve coğrafya arasında güçlü bir ilişki vardır. Bu ilişkinin yansımaları folklor ürünleri incelendiğinde ortaya çıkmaktadır. Kültür ve coğrafya ilişkisinin folklorik bakımdan önemli veriler sunduğu bölgelerin başında Karadeniz bölgesi gelmektedir. Uzun bir kıyı şeridi boyunca derin vadilerle yarılan bölge, ulaşımı belirli yönlerde mümkün kılmış ve kendi içerisinde farklı etkileşim sahalarının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bölgeye has özelliklerle meydana gelen bir folklor ürünü; bu sahalar içerisinde şekil, içerik, kullanım amacı vb. yönler itibarıyla birbirinden ayrı biçimde değerlendirilebilecek bir boyut kazanabilmektedir. Bu bakımdan bölgenin genelinde geleneksel müzik ve dansın hâkim çalgısı olarak karşımıza çıkan kemençenin, farklı etkileşim alanları içerisinde belirli özellikleri yönüyle “ekol” oluşturabilecek bir yapı sergilediği gözlemlenmektedir.
Bu çalışmada coğrafya ve kültür ilişkisi temelinde Karadeniz kemençesinin bölge içerisindeki farklı icra alanları ve ekolleri saptanmaya çalışılmıştır. Görele, Ağasar, Kelkit, Sürmene ve “Rum tarzı” stiller ekol olarak belirlenirken, bu sınıflandırmanın dışında kalan sahalarda ise kemençenin kullanımı ekol oluşturacak düzeye erişmediği için “diğer yöreler” başlığı altında öne çıkan bazı özellikleri bakımından değerlendirilmiştir. Coğrafyanın temel ölçüt alındığı çalışmada kemençenin şekil özellikleri, bölgenin kültürel dokusu ve tarihî arka planı gibi tamamlayıcı birtakım ölçütler de göz önünde bulundurulmuştur.
Kaynağı insan olan kültürün tarihi insanlık tarihiyle birdir. En ilkel dönemlerden modern dönemle... more Kaynağı insan olan kültürün tarihi insanlık tarihiyle birdir. En ilkel dönemlerden modern dönemler olarak değerlendirdiğimiz günümüze kadar toplumlar; kültürel yaratımlarda bulunmuş, bu yaratımları tarihî süreçler içerisinde gelişim ve değişimlere bağlı olarak yeniden şekillendirmiş ve günümüze taşımıştır. Bu yaratımlar içerisinde geçmişi en eski olanlardan biri de müziktir. Savaşlar, göçler, felaketler gibi toplumu derinden etkileyen her olay müziği de derinden etkilemiştir. Bu etkilerin haricinde din, ekonomi ve politika gibi toplumsal kurumlar da müzikle etkileşim hâlinde olmuştur. Bu etkileşimler karşılıklı olmakla birlikte toplumsal kurumlar sanatın her alanında olduğu gibi müziği de kontrol altında tutma, istediği şekilde konumlandırma eğiliminde olmuştur. Müzik ve politika ilişkisi de bu yönde olmakla birlikte politik gelişmelerde müziğin kendince bir konum belirlediği de görülebilmektedir. Bu çalışmada Doğu Karadeniz Bölgesi müzik kültürünün politik gelişmelere yaklaşımları farklı açılardan ele alınmış; müzik ve politika ilişkisi, politikanın müzik üzerindeki etkileri açısından değil politik gelişmelerde müziğin aldığı tavır açısından yerel bakışla incelenmiştir. Hazırcevap bir üsluba sahip bölge insanının canlı bir atma türkü geleneğinin de varlığıyla terör, kitlesel eylem, doğal âfet gibi olumsuz gelişmelerde politikanın yanında olduğu görülürken; yanlış olarak değerlendirdiği çevre projeleri, ekonomik kriz vb. birtakım uygulamalarda da müziği “protesto” işleviyle kullandığı görülmüştür.
Bir yörede söylenen türkülerin bütün yurda yayılmasında ve benimsenmesinde derleme çalışmaları bü... more Bir yörede söylenen türkülerin bütün yurda yayılmasında ve benimsenmesinde derleme çalışmaları büyük paya sahiptir. Bugüne kadar resmî kurumlar aracılığıyla sahaya çıkılarak binlerce türkü derlenmiş; bu türküler koro, radyo ve televizyon yayınları aracılığıyla yurdun dört bir yanındaki vatandaşlara dinletilmiştir. Türkiye'de resmî olarak Ankara Devlet Konservatuvarı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, TRT bu derleme çalışmalarını belirli bir program çerçevesinde gerçekleştirmiş ve toplanan türküleri arşivlerine almışlardır. Ordu yöresi, halk müziği kültürü açısından oldukça zengin bir repertuvara sahiptir. Bu durumun oluşmasında coğrafi konumun ve yayılışın büyük bir etkisi vardır. Ayrıca içerisinde barındırdığı farklı kültür etkenleri de bu zenginliği oluşturan diğer önemli unsurlardır. Bu unsurları gerçekleştirilen derleme çalışmalarında tespit etmek mümkündür. Bu çalışmamızda Kültür ve Turizm Bakanlığının 6-15 Mayıs 1983 tarihlerinde Ordu yöresinde gerçekleştirdiği halk müziği derleme kayıtlarının " ayrıntılarını " ilk defa ortaya koymuş olacağız. Abstract Compiling studies have a great importance in spreading and adopting the folk songs sung in a region. Until today, thousands of folk songs were compiled by visiting the region via official foundations and the citizens all around the country have had chance to listen to these folk songs via chorus, radio and television broadcasts. In Turkey, Ankara State Conservatory, The Ministry of Culture and Tourism, TRT (Turkish Radio and Television Corporation) conducted these compiling studies in a certain program schedule and put these folk songs into their archives. Ordu region has a rich repertoire in terms of folk music culture. Geographic location and spreading have a significant effect on this situation. Also, different culture components in Ordu are the other important elements in these wealth. It is possible to confirm these components in the compiling studies performed. In this study, we are going to present "the details" of the compiling studies of folk songs which were conducted in Ordu region between 6-15 May 1983 by the Ministry of Culture Tourism.
Ordu Türkülerinin Sınıflandırılması ve Motif Yapısı konusu, başlıktan da
anlaşılacağı üzere sınıf... more Ordu Türkülerinin Sınıflandırılması ve Motif Yapısı konusu, başlıktan da anlaşılacağı üzere sınıflandırma ve motif olmak üzere iki temel başlık esas alınarak çalışılmıştır. Konunun içeriği, türkülerin söz ve ezgi boyutundan sözel boyut ele alınacak şekilde belirlenmiştir. Ordu türkülerini sınıflama başlığında önceden belirlenmiş ölçütlerle; şekil, konu ve ezgi yönünden inceleyip açıklamaya çalıştık.
Hayatın önemli geçiş evrelerinden biri olan evlenme, kadın ve erkeğin
yaşamlarının devamına yönel... more Hayatın önemli geçiş evrelerinden biri olan evlenme, kadın ve erkeğin yaşamlarının devamına yönelik yeni bir rol üstlendikleri sürecin başlangıcını oluşturur. Bu önemli süreç evlenme öncesi, sırası ve sonrası birçok bölüm ve alt başlık içerisinde incelenmektedir. Her kültürde farklı bir sürece sahip olan evlenme ve düğün, Anadolu coğrafyasında da bölgeden bölgeye farklılık gösteren zengin bir içeriğe sahiptir. Bu çalışmada ele alınan “Yesa Mamali Kosa” geleneği Artvin’in belirli bölgelerinde bugün de canlılığını sürdüren düğün esnasında kız ve erkek evi mensuplarının sofra etrafında bir araya gelerek atıştıkları ezgili bir oyundur. Artvin düğün kültürünün en eğlenceli kısımlarından birini oluşturan bu atışmalı oyunun eğlenceden öteye; geleneğin içerisinde yetişen genç kuşağa yaşadıkları kültürün şifrelerini aktaran, öğreten bir işlevi vardır. Artvin’de dar bir alanda rastlanan bu geleneğin her ne kadar bu alan içerisinde yaşatılıyor olduğu bilinse de, şehirleşme ve göç olgularıyla bugün farklı bir boyutta devam ettirildiği gözlenmiştir.
Uploads
PAPERS by Onur Yılmaz
ilişkilendirerek konuya farklı bir pencereden yaklaşım göstermeyi amaçlamaktadır. Bunun için eserde yer alan eski Türk inançlarıyla ilişkili maddelerle Budist Uygurlara yönelik maddeler karşılaştırılmıştır. İslamiyet’i yaymak için Budist Uygurlara karşı girişilen kıyasıya mücadeleyi anlayabilmek adına Kaşgarlı’nın yaşadığı dönem ve coğrafya göz önüne alınmış; onun Budist Uygurlara yönelik aşağılayıcı yaklaşımının bu iki olgu üzerinden şekillendiği görülmüştür.
gerek kendi bünyesinde gerek dünyadaki gelişmelere bağlı olarak siyasal, ekonomik,
toplumsal ve kültürel değişimler geçirerek gelişimini sürdürmüştür. Bu gelişmeleri en
çok etkileyen olgulardan biri olan göç ve kentleşme, sosyal bilimlerin üzerinde en çok
yoğunlaştığı konuların başında gelmektedir. Türkiye’de göçlerle şekillenen kent
kültürü, farklı zaman dilimleri içerisinde farklı özellikler meydana getirmiştir.
Dünyadaki gelişmelerden tamamen bağımsız olmayan göç olgusunun nedenleri ve
sonuçları benzer görünümler ortaya çıkarsa da Türkiye’nin kentleşme deneyimi
büyük oranda kendine has bir süreç izlemiştir. Çok partili siyasal sisteme geçilen
1950’li yıllarda tarımsal alanda meydana gelen makineleşme neticesinde kırsalda atıl
bir iş gücü ortaya çıkmıştır. Bu iş gücünün kentlere yönelmesiyle Türkiye’de
kentleşme süreci başlamıştır. Bu süreç 1980’li yıllardan itibaren küreselleşme ve
neoliberal ekonomiye geçişle birlikte farklı boyutlar kazanmaya başlamıştır. Bilimsel
alanlar da bu değişim süreçlerinden etkilenerek çalışma konularını zaman içerisinde
belirli başlıklara yoğunlaştırmıştır. Bu makalede halkbiliminin Türkiye’deki gelişimi,
siyasi ve ekonomik koşullar da göz önünde bulundurularak kentleşme sürecine
odaklanmakta ve sosyolojinin gelişimiyle karşılaştırmalı bir şekilde ele alınmaktadır.
Ayrıca süreç içerisinde değişen paradigmalar çerçevesinde bugünkü duruma yönelik
saptamalar da eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirilmektedir.
önemli araçlarından biri haline gelmiştir. O günden beri Türkiye’deki hemen tüm gelişmeler, basın eksenli seyir göstermiştir. Tanzimat aydınlarının Sultan II. Abdülhamit’e karşı gösterdikleri mücadele, 33
yıl sonra da olsa karşılığını bulmuştur. Bu, ülkede aynı zamanda basının da gücünü ortaya koydu.
Cumhuriyetin milli devlet politikasıyla ortaya çıkmasının ardından yüzyıllardır devam eden padişahlık sisteminin yerini doldurmak için basın, olabildiğince etkin bir şekilde kullanılmaya başlandı. Zira yeni
yönetim biçiminin değerlerinin halka anlatılması ve benimsetilmesi bir zorunluluktu. Ülkede Cumhuriyet’in kurumsal bir yapıya kavuşması ihtiyacı vardı. Tanzimat ya da II. Meşrûtiyet de demokrasi açısından önemli hamleler olmakla birlikte gerek bir kurum aracılığıyla gerekse sistemli bir söylem kullanılarak halka yeterince anlatılıp yayılmadığından yüzeysel kalmıştı. Bu bağlamda 1931’de hazırlıkları
başlayan Halkevlerinin 19 Şubat 1932’de açılmasının ardından kısa sürede beklenen ilgi sağlandı. Yurdun hemen her tarafında yeni ideolojiyi halka benimsetecek bu kurumlar açılmış oldu. Dokuz şubesi bulunan
halkevleri, bulundukları yerde halkı eğitecek, her türlü toplumsal değerleri araştırma, derleme ve incelemelerle bulup gündeme taşıyacak, halkın aydınlık seviyesini üst düzeye çıkartacaktı. Halkevlerinin
kapsamlı çalışmalarını basının gücünü göz ardı ederek değerlendirmek olanaksızdır. Nihayet pek çok halkevi, faaliyetlerini geniş kitlelere duyurmak için, çoğunlukla yöresinin tarihi, kültürel mitolojik bir
değerinin ismiyle dergi çıkarma yoluna gitmiştir. Ankara’da Ülkü, Giresun’da Aksu, Antalya’da Türk Akdeniz, Zonguldak’ta Kara Elmas, Manisa’da Gediz, Bursa’da Uludağ vb. gibi isimlerle çıkan bu dergiler,
ayrıca devlet eliyle bir yazı, edebiyat ve bilim okulu olmuştur. Halkevi dergilerine bugün bakıldığında cumhuriyetin ilk yıllarında şehirlerin Atatürk ilke ve inkılaplarına bakışını da görmek mümkündür. İnkılaplara daha fazla ilgi gösteren şehirlerin heyecanları dergilerine de yansımıştır.
Birinci sayısı 19 Şubat 1944’te basılan Ordu dergisi, “Ordu Vilâyeti Halkevi Dergisi”dir. Dergi, 24 Şubat 1946’daki 8. sayıyla aralıklarla da olsa birinci dönemini tamamlamıştır. Dergi, ikinci döneminde “Yeşil Ordu Dergisi” adıyla 30 Ağustos 1947’de yayınlanır. Mayıs 1950’de ise 13. ve son sayısı çıkar. Böylece iki dönemde toplam 21 sayı çıkan “Ordu” ve “Yeşil Ordu” dergisi, yayın hayatı boyunca hem Ordu Halkevi’nin faaliyetlerini söz konusu etmiş, hem de diğer halkevleri dergileri gibi yörede devlet eliyle bir basın yayın çalışması olmuştur. Dergi, içerisinde Ordu’nun kültür, sanat, edebiyat ve sporuna dair pek çok unsuru barındırmaktadır. Aylık çıkan derginin periyodunda aksaklıklar olduğu görülür. Dergi, içerik ve yazar kadrosu olarak da, en yakın vilayet Giresun’la karşılaştırıldığında, zengin bir görüntü vermez.
Bu çalışmada Ordu Halkevi ve çalışmaları üzerinde durulacaktır. Halkevi yayın organı olan “Ordu” ve “Yeşil Ordu” dergisi etrafında yeni ideolojinin halka benimsetilmesi ve bunun sonuçları üzerindeki durulacaktır. Bu anlamda dergideki yazı, şiir ve görseller incelemeye tabi tutulacak bunların şiir, öykü, folklor araştırmaları, bilimsel araştırmalar vb. gibi konulara göre istatistiki bilgileri verilecektir. Bu bağlamda Ordu’nun ilgili tarihlerdeki yaşayışı ve düşünüşü hakkındaki veriler elde edilecektir. Bu veriler değişik alanlarda bilim ve kültürün hizmetine sunulacaktır.
biçimini şekillendirmesinde etkilidir. Kültürün oluşumunu etkileyen birçok unsur olmakla birlikte kültür ve coğrafya arasında güçlü bir ilişki vardır. Bu ilişkinin yansımaları folklor ürünleri incelendiğinde ortaya çıkmaktadır. Kültür ve coğrafya ilişkisinin folklorik bakımdan önemli veriler sunduğu bölgelerin başında Karadeniz bölgesi gelmektedir. Uzun bir kıyı şeridi boyunca derin vadilerle yarılan bölge, ulaşımı belirli yönlerde mümkün kılmış ve kendi içerisinde farklı etkileşim sahalarının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bölgeye has özelliklerle meydana gelen bir folklor ürünü; bu sahalar içerisinde şekil, içerik, kullanım amacı vb. yönler itibarıyla birbirinden ayrı biçimde değerlendirilebilecek bir boyut kazanabilmektedir. Bu bakımdan bölgenin genelinde geleneksel müzik ve dansın hâkim çalgısı olarak karşımıza çıkan kemençenin, farklı etkileşim alanları içerisinde belirli özellikleri yönüyle “ekol” oluşturabilecek bir yapı sergilediği gözlemlenmektedir.
Bu çalışmada coğrafya ve kültür ilişkisi temelinde Karadeniz kemençesinin bölge
içerisindeki farklı icra alanları ve ekolleri saptanmaya çalışılmıştır. Görele, Ağasar, Kelkit, Sürmene ve “Rum tarzı” stiller ekol olarak belirlenirken, bu sınıflandırmanın dışında kalan sahalarda ise kemençenin kullanımı ekol oluşturacak düzeye erişmediği için “diğer yöreler” başlığı altında öne çıkan bazı özellikleri bakımından değerlendirilmiştir. Coğrafyanın temel ölçüt alındığı çalışmada kemençenin şekil özellikleri, bölgenin kültürel dokusu ve tarihî arka planı gibi tamamlayıcı birtakım ölçütler de göz önünde bulundurulmuştur.
Bu çalışmada Doğu Karadeniz Bölgesi müzik kültürünün politik gelişmelere yaklaşımları farklı açılardan ele alınmış; müzik ve politika ilişkisi, politikanın müzik üzerindeki etkileri açısından değil politik gelişmelerde müziğin aldığı tavır açısından yerel bakışla incelenmiştir. Hazırcevap bir üsluba sahip bölge insanının canlı bir atma türkü geleneğinin de varlığıyla terör, kitlesel eylem, doğal âfet gibi olumsuz gelişmelerde politikanın yanında olduğu görülürken; yanlış olarak değerlendirdiği çevre projeleri, ekonomik kriz vb. birtakım uygulamalarda da müziği “protesto” işleviyle kullandığı görülmüştür.
anlaşılacağı üzere sınıflandırma ve motif olmak üzere iki temel başlık esas alınarak çalışılmıştır. Konunun içeriği, türkülerin söz ve ezgi boyutundan sözel boyut ele alınacak şekilde belirlenmiştir. Ordu türkülerini sınıflama başlığında önceden belirlenmiş ölçütlerle; şekil, konu ve ezgi yönünden inceleyip açıklamaya çalıştık.
yaşamlarının devamına yönelik yeni bir rol üstlendikleri sürecin başlangıcını oluşturur. Bu önemli süreç evlenme öncesi, sırası ve sonrası birçok bölüm ve alt başlık içerisinde incelenmektedir. Her kültürde farklı bir sürece sahip olan evlenme ve düğün, Anadolu coğrafyasında da bölgeden bölgeye farklılık gösteren zengin bir içeriğe sahiptir. Bu çalışmada ele alınan “Yesa Mamali Kosa” geleneği Artvin’in belirli bölgelerinde bugün de canlılığını sürdüren düğün esnasında kız ve erkek evi mensuplarının sofra etrafında bir araya gelerek atıştıkları ezgili bir oyundur. Artvin düğün kültürünün en eğlenceli kısımlarından birini oluşturan bu atışmalı oyunun eğlenceden öteye; geleneğin içerisinde yetişen genç kuşağa yaşadıkları kültürün şifrelerini aktaran, öğreten bir işlevi vardır.
Artvin’de dar bir alanda rastlanan bu geleneğin her ne kadar bu alan içerisinde yaşatılıyor olduğu bilinse de, şehirleşme ve göç olgularıyla bugün farklı bir boyutta devam ettirildiği gözlenmiştir.
ilişkilendirerek konuya farklı bir pencereden yaklaşım göstermeyi amaçlamaktadır. Bunun için eserde yer alan eski Türk inançlarıyla ilişkili maddelerle Budist Uygurlara yönelik maddeler karşılaştırılmıştır. İslamiyet’i yaymak için Budist Uygurlara karşı girişilen kıyasıya mücadeleyi anlayabilmek adına Kaşgarlı’nın yaşadığı dönem ve coğrafya göz önüne alınmış; onun Budist Uygurlara yönelik aşağılayıcı yaklaşımının bu iki olgu üzerinden şekillendiği görülmüştür.
gerek kendi bünyesinde gerek dünyadaki gelişmelere bağlı olarak siyasal, ekonomik,
toplumsal ve kültürel değişimler geçirerek gelişimini sürdürmüştür. Bu gelişmeleri en
çok etkileyen olgulardan biri olan göç ve kentleşme, sosyal bilimlerin üzerinde en çok
yoğunlaştığı konuların başında gelmektedir. Türkiye’de göçlerle şekillenen kent
kültürü, farklı zaman dilimleri içerisinde farklı özellikler meydana getirmiştir.
Dünyadaki gelişmelerden tamamen bağımsız olmayan göç olgusunun nedenleri ve
sonuçları benzer görünümler ortaya çıkarsa da Türkiye’nin kentleşme deneyimi
büyük oranda kendine has bir süreç izlemiştir. Çok partili siyasal sisteme geçilen
1950’li yıllarda tarımsal alanda meydana gelen makineleşme neticesinde kırsalda atıl
bir iş gücü ortaya çıkmıştır. Bu iş gücünün kentlere yönelmesiyle Türkiye’de
kentleşme süreci başlamıştır. Bu süreç 1980’li yıllardan itibaren küreselleşme ve
neoliberal ekonomiye geçişle birlikte farklı boyutlar kazanmaya başlamıştır. Bilimsel
alanlar da bu değişim süreçlerinden etkilenerek çalışma konularını zaman içerisinde
belirli başlıklara yoğunlaştırmıştır. Bu makalede halkbiliminin Türkiye’deki gelişimi,
siyasi ve ekonomik koşullar da göz önünde bulundurularak kentleşme sürecine
odaklanmakta ve sosyolojinin gelişimiyle karşılaştırmalı bir şekilde ele alınmaktadır.
Ayrıca süreç içerisinde değişen paradigmalar çerçevesinde bugünkü duruma yönelik
saptamalar da eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirilmektedir.
önemli araçlarından biri haline gelmiştir. O günden beri Türkiye’deki hemen tüm gelişmeler, basın eksenli seyir göstermiştir. Tanzimat aydınlarının Sultan II. Abdülhamit’e karşı gösterdikleri mücadele, 33
yıl sonra da olsa karşılığını bulmuştur. Bu, ülkede aynı zamanda basının da gücünü ortaya koydu.
Cumhuriyetin milli devlet politikasıyla ortaya çıkmasının ardından yüzyıllardır devam eden padişahlık sisteminin yerini doldurmak için basın, olabildiğince etkin bir şekilde kullanılmaya başlandı. Zira yeni
yönetim biçiminin değerlerinin halka anlatılması ve benimsetilmesi bir zorunluluktu. Ülkede Cumhuriyet’in kurumsal bir yapıya kavuşması ihtiyacı vardı. Tanzimat ya da II. Meşrûtiyet de demokrasi açısından önemli hamleler olmakla birlikte gerek bir kurum aracılığıyla gerekse sistemli bir söylem kullanılarak halka yeterince anlatılıp yayılmadığından yüzeysel kalmıştı. Bu bağlamda 1931’de hazırlıkları
başlayan Halkevlerinin 19 Şubat 1932’de açılmasının ardından kısa sürede beklenen ilgi sağlandı. Yurdun hemen her tarafında yeni ideolojiyi halka benimsetecek bu kurumlar açılmış oldu. Dokuz şubesi bulunan
halkevleri, bulundukları yerde halkı eğitecek, her türlü toplumsal değerleri araştırma, derleme ve incelemelerle bulup gündeme taşıyacak, halkın aydınlık seviyesini üst düzeye çıkartacaktı. Halkevlerinin
kapsamlı çalışmalarını basının gücünü göz ardı ederek değerlendirmek olanaksızdır. Nihayet pek çok halkevi, faaliyetlerini geniş kitlelere duyurmak için, çoğunlukla yöresinin tarihi, kültürel mitolojik bir
değerinin ismiyle dergi çıkarma yoluna gitmiştir. Ankara’da Ülkü, Giresun’da Aksu, Antalya’da Türk Akdeniz, Zonguldak’ta Kara Elmas, Manisa’da Gediz, Bursa’da Uludağ vb. gibi isimlerle çıkan bu dergiler,
ayrıca devlet eliyle bir yazı, edebiyat ve bilim okulu olmuştur. Halkevi dergilerine bugün bakıldığında cumhuriyetin ilk yıllarında şehirlerin Atatürk ilke ve inkılaplarına bakışını da görmek mümkündür. İnkılaplara daha fazla ilgi gösteren şehirlerin heyecanları dergilerine de yansımıştır.
Birinci sayısı 19 Şubat 1944’te basılan Ordu dergisi, “Ordu Vilâyeti Halkevi Dergisi”dir. Dergi, 24 Şubat 1946’daki 8. sayıyla aralıklarla da olsa birinci dönemini tamamlamıştır. Dergi, ikinci döneminde “Yeşil Ordu Dergisi” adıyla 30 Ağustos 1947’de yayınlanır. Mayıs 1950’de ise 13. ve son sayısı çıkar. Böylece iki dönemde toplam 21 sayı çıkan “Ordu” ve “Yeşil Ordu” dergisi, yayın hayatı boyunca hem Ordu Halkevi’nin faaliyetlerini söz konusu etmiş, hem de diğer halkevleri dergileri gibi yörede devlet eliyle bir basın yayın çalışması olmuştur. Dergi, içerisinde Ordu’nun kültür, sanat, edebiyat ve sporuna dair pek çok unsuru barındırmaktadır. Aylık çıkan derginin periyodunda aksaklıklar olduğu görülür. Dergi, içerik ve yazar kadrosu olarak da, en yakın vilayet Giresun’la karşılaştırıldığında, zengin bir görüntü vermez.
Bu çalışmada Ordu Halkevi ve çalışmaları üzerinde durulacaktır. Halkevi yayın organı olan “Ordu” ve “Yeşil Ordu” dergisi etrafında yeni ideolojinin halka benimsetilmesi ve bunun sonuçları üzerindeki durulacaktır. Bu anlamda dergideki yazı, şiir ve görseller incelemeye tabi tutulacak bunların şiir, öykü, folklor araştırmaları, bilimsel araştırmalar vb. gibi konulara göre istatistiki bilgileri verilecektir. Bu bağlamda Ordu’nun ilgili tarihlerdeki yaşayışı ve düşünüşü hakkındaki veriler elde edilecektir. Bu veriler değişik alanlarda bilim ve kültürün hizmetine sunulacaktır.
biçimini şekillendirmesinde etkilidir. Kültürün oluşumunu etkileyen birçok unsur olmakla birlikte kültür ve coğrafya arasında güçlü bir ilişki vardır. Bu ilişkinin yansımaları folklor ürünleri incelendiğinde ortaya çıkmaktadır. Kültür ve coğrafya ilişkisinin folklorik bakımdan önemli veriler sunduğu bölgelerin başında Karadeniz bölgesi gelmektedir. Uzun bir kıyı şeridi boyunca derin vadilerle yarılan bölge, ulaşımı belirli yönlerde mümkün kılmış ve kendi içerisinde farklı etkileşim sahalarının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bölgeye has özelliklerle meydana gelen bir folklor ürünü; bu sahalar içerisinde şekil, içerik, kullanım amacı vb. yönler itibarıyla birbirinden ayrı biçimde değerlendirilebilecek bir boyut kazanabilmektedir. Bu bakımdan bölgenin genelinde geleneksel müzik ve dansın hâkim çalgısı olarak karşımıza çıkan kemençenin, farklı etkileşim alanları içerisinde belirli özellikleri yönüyle “ekol” oluşturabilecek bir yapı sergilediği gözlemlenmektedir.
Bu çalışmada coğrafya ve kültür ilişkisi temelinde Karadeniz kemençesinin bölge
içerisindeki farklı icra alanları ve ekolleri saptanmaya çalışılmıştır. Görele, Ağasar, Kelkit, Sürmene ve “Rum tarzı” stiller ekol olarak belirlenirken, bu sınıflandırmanın dışında kalan sahalarda ise kemençenin kullanımı ekol oluşturacak düzeye erişmediği için “diğer yöreler” başlığı altında öne çıkan bazı özellikleri bakımından değerlendirilmiştir. Coğrafyanın temel ölçüt alındığı çalışmada kemençenin şekil özellikleri, bölgenin kültürel dokusu ve tarihî arka planı gibi tamamlayıcı birtakım ölçütler de göz önünde bulundurulmuştur.
Bu çalışmada Doğu Karadeniz Bölgesi müzik kültürünün politik gelişmelere yaklaşımları farklı açılardan ele alınmış; müzik ve politika ilişkisi, politikanın müzik üzerindeki etkileri açısından değil politik gelişmelerde müziğin aldığı tavır açısından yerel bakışla incelenmiştir. Hazırcevap bir üsluba sahip bölge insanının canlı bir atma türkü geleneğinin de varlığıyla terör, kitlesel eylem, doğal âfet gibi olumsuz gelişmelerde politikanın yanında olduğu görülürken; yanlış olarak değerlendirdiği çevre projeleri, ekonomik kriz vb. birtakım uygulamalarda da müziği “protesto” işleviyle kullandığı görülmüştür.
anlaşılacağı üzere sınıflandırma ve motif olmak üzere iki temel başlık esas alınarak çalışılmıştır. Konunun içeriği, türkülerin söz ve ezgi boyutundan sözel boyut ele alınacak şekilde belirlenmiştir. Ordu türkülerini sınıflama başlığında önceden belirlenmiş ölçütlerle; şekil, konu ve ezgi yönünden inceleyip açıklamaya çalıştık.
yaşamlarının devamına yönelik yeni bir rol üstlendikleri sürecin başlangıcını oluşturur. Bu önemli süreç evlenme öncesi, sırası ve sonrası birçok bölüm ve alt başlık içerisinde incelenmektedir. Her kültürde farklı bir sürece sahip olan evlenme ve düğün, Anadolu coğrafyasında da bölgeden bölgeye farklılık gösteren zengin bir içeriğe sahiptir. Bu çalışmada ele alınan “Yesa Mamali Kosa” geleneği Artvin’in belirli bölgelerinde bugün de canlılığını sürdüren düğün esnasında kız ve erkek evi mensuplarının sofra etrafında bir araya gelerek atıştıkları ezgili bir oyundur. Artvin düğün kültürünün en eğlenceli kısımlarından birini oluşturan bu atışmalı oyunun eğlenceden öteye; geleneğin içerisinde yetişen genç kuşağa yaşadıkları kültürün şifrelerini aktaran, öğreten bir işlevi vardır.
Artvin’de dar bir alanda rastlanan bu geleneğin her ne kadar bu alan içerisinde yaşatılıyor olduğu bilinse de, şehirleşme ve göç olgularıyla bugün farklı bir boyutta devam ettirildiği gözlenmiştir.