Papers by Dr. Mehmet Eren GEDİKLİ
Okulu geleneksel Platon yorumlarının aksine Platon'u kendi felsefe ve bilim tarihi anlayışları çe... more Okulu geleneksel Platon yorumlarının aksine Platon'u kendi felsefe ve bilim tarihi anlayışları çerçevesinde Kant'ın ve onun transendental felsefesinin öncüsü hatta tüm mantıksal idealist felsefenin kurucusu olarak görür. Bu doğrultuda Okul'un en önemli Antik Felsefe tarihi yorumcularının başında gelen Natorp'un Aristoteles ile Platon karşılaştırması tümüyle geleneksel karşılaştırmaların ötesine uzanır. Natorp'a göre bu yeni karşılaştırma büyük oranda Kant'ın eleştirel felsefesinin doğuşu sayesinde Platon'un doğru yorumlanabilmesine dayanır ve ona göre bu kez karşılaştırma Aristoteles'in Platon yorumları doğrultusunda değil Platon'un geleneksel (Platon öncesi) Antik Yunan düşüncesine karşı ortaya koyduğu tümüyle yeni 'eleştirel yaklaşım' tarzının Aristoteles tarafından doğru anlaşılıp anlaşılmadığı üzerinden şekillenmelidir. Bu nedenle karşılaştırmanın merkezine geleneksel yorumlarda olduğu gibi her iki düşünürün ontolojik/metafiziksel görüş ayrılıkları değil 'dogmatik'-'eleştirel' ve/ya 'ontoloji temelli'-'epistemoloji temelli' felsefi yaklaşım tarzlarının farklılıkları oturur ve böylece klasik karşılaştırmaların oldukça ötesinde yeni bir karşılaştırma biçimi ortaya çıkar. Bu doğrultuda makale boyunca Natorp özelinde ancak genel olarak Okul'un düşüncesini de yansıtır bir şekilde ortaya çıkan bu 'yeni' karşılaştırma biçiminin temel tezleri gözler önüne serilmeye çalışılmıştır.
Temaşa Erciyes Üniversitesi Felsefe Bölümü Dergisi, Jun 14, 2022
Sokratik diyalogların hangi felsefi yaklaşım ile kaleme alındığı Platon yorumcuları açısından pro... more Sokratik diyalogların hangi felsefi yaklaşım ile kaleme alındığı Platon yorumcuları açısından problematiktir. Realist yorumlama biçimini benimseyen yorumcular için Sokratik diyaloglar ontolojik realist bir karakterdedir. Bu doğrultuda Sokratik diyalogların ana problemi, ileride Platon'un aşkın, metafiziksel idealarını önceleyecek bir biçimde içkin tümeller iken, Sokratik diyaloglardaki tanım arayışı da özcü bir tanım arayışıdır. Anti-realist yaklaşımı benimseyen yorumculara için ise aynı diyaloglar öbeği epistemolojik idealist bir karakterdedir ve bu yaklaşım tarzı ile kaleme alınmıştır. Bu nedenle, Sokratik diyalogların odak noktasında ontolojik bakımdan içkin tümeller ya da etik bağlamı içinde tümevarım yoluyla elde edilmeye çalışılan etik özler yoktur. Aksine Sokratik diyalogların asıl hedefi "Kendini Bil!" düsturu temelinde ruhun kendinde mahfuz tuttuğu evrensel, saf, apriori ve dedüktif etik bilgisini ya da bilimini ve saf pratik yasayı açığa çıkarmaktır. Bu karşıtlık ekseninde çalışma, öncelikle, realist yorum açısından Sokratik diyalogların temel tezlerinin neler olduğunu ortaya koymuş ardından anti-realist yorumun realist yoruma getirdiği eleştirileri ve bu doğrultuda ortaya koyduğu temel tezleri incelemiştir. Nihayetinde, her iki yaklaşım tarzının ana hatları ile karşılaştırılmasına ve değerlendirilmesine yer verilmiştir.
(flsf) Felsefe ve sosyal bilimler dergisi, May 20, 2023
Solipsizm çıkmazı, başkasının beni sorunu ve bu sorunları aşma çabası, bilhassa Descartes ile baş... more Solipsizm çıkmazı, başkasının beni sorunu ve bu sorunları aşma çabası, bilhassa Descartes ile başlayan modern felsefenin önemli konuları arasında yer almıştır. Genel olarak her iki problemin de ortaya çıkmasına sebep olan solipsist iddia, epistemolojik boyutu ile insanın kendi bilinç içerikleri dışında hiçbir şeyi bilemeyeceği ve ontolojik boyutu ile insanın kendi benliği dışında hiçbir şeyin kendinde bir gerçekliği olmadığı, olsa bile birey tarafından kanıtlanmasının mümkün olmadığı şeklindedir. Başkasının beni problemi de bu bağlamda solipsist görüşlerin bir sonucu olarak diğer insanların kendinde bir gerçeklik olarak benliğe sahip olup olmadığının kanıtlanması ile ilinti olarak felsefe tarihinde filizlenmiştir. Ancak, bilhassa Viyana Çevresi düşünürlerinin başını çektiği mantıksal pozitivist akım için felsefe tarihinde metafizik bağlamda sıkça tartışılmış bu problemler, dilin mantığının yanlış anlaşılması neticesinde ortaya çıkmış sözde problemlerdir. Bu minvalde ilk olarak, Schlick'in görüşleri doğrultusunda, solipsizm çıkmazının sebebinin özünde solipsist görüşlerin doğrulanamaz yapısından kaynaklandığı belirtilmiş ve solipsizmin totolojik yargılar içerdiği bu nedenle anlamsız iddialar öne sürdüğü vurgulanmıştır. Ardından, epistemolojik bakımdan biçim-içerik ayrımının farkında olunmaması nedeniyle başkasının beni sorununun felsefe tarihinde nasıl yanlış kurgulandığı üzerinde durularak Viyana Çevresi'nin kurucu düşünürlerinden olan Moritz Schlick'in iki problemi neden sözde problemler olarak gördüğü netleştirilmeye çalışılmıştır.
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Dec 30, 2022
Temel felsefeleri bakımından iki farklı ve hatta zıt noktadan hareket eden Nietzsche ve Marx, içi... more Temel felsefeleri bakımından iki farklı ve hatta zıt noktadan hareket eden Nietzsche ve Marx, içinde bulundukları dönemin insanları baskıladığı ve onlar için yaşanamaz bir hale getirdiği konusunda bir ortak noktada buluşmaktadırlar. Nietzsche, içinde bulunduğu dönemin ahlak anlayışında köle ahlakının egemen olmasına yoğun bir eleştiride bulunurken Marx, kapitalist üretim ve tahakküm biçimlerine eleştiride bulunmuştur. Bu noktadan hareketle yazımızda Nietzsche ve Marx’ın ahlak ve özgürlük ilişkisine dair düşünceleri serimlenmiştir. Nietzsche’nin ahlak konusundaki görüşlerini açıklayabilmek için öncelikle onun bilgi ve varlık felsefesine dair görüşleri açıklanmış ve bu çerçevede nihilizm ile insan hakkındaki düşüncelerine yer verilmiştir. Ardından bu görüşleri temelinde ortaya koymuş olduğu ahlak anlayışı ve bu ahlakı yaratacak olan üstün insan görüşüne yer verilmiştir. Daha sonra Marx’ın ahlak görüşünü ele alabilmek için onun toplumsal bir varlık olarak ele aldığı insan tasavvuruna değinilmiş ve bu insanın yabancılaşmadan özgürlüğe geçişine dair düşünceleri açıklanmıştır. Son olarak ise Nietzsche ve Marx’ın ahlak ve özgürlüğe dair benzer ve farklı yönleri ele alınmıştır.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi
Saf bir doğa bilgisine ulaşmak ve böylece kesin bir bilim olarak doğa biliminden söz etmek mümku... more Saf bir doğa bilgisine ulaşmak ve böylece kesin bir bilim olarak doğa biliminden söz etmek mümkün müdür? Kant’a göre böyle bir bilimin imkânı, insanın bilme yetilerinin soruşturulmasından geçmektedir. Çünkü ona göre kesin bir doğa bilimi, kavramlarımızın deneyime uyması ile değil aksine deneyimin kavramlarımıza uymasıyla mümkündür. Kant, kesin bir bilim olarak doğa biliminin insanın aklı tarafından nasıl inşa edildiği üzerinde durmakta ve empirik doğa bilimlerinin köklerini, insan aklının derinliklerinde aramaktadır. Makalenin konusu da bu minvalde, Kant’ın kesin bir bilim olarak doğa bilimini insanın aklında içkin olarak bulunan saf doğa bilgisi aracılığıyla nasıl kurduğunu ve temellendirdiğini göstermektir. Bu doğrultuda öncelikle, Kant’ın kesin bir bilim olarak doğa bilimlerini inşa etme kaygısının altında yatan temel güdüleyici nokta olan Hume’un olası doğa bilgisi anlayışına değinilmiştir. Ardından Kant’ın olası doğa bilgisinden kesin bir bilim olarak doğa bilimleri...
FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, May 12, 2021
Okulu geleneksel Platon yorumlarının aksine Platon'u kendi felsefe ve bilim tarihi anlayışları çe... more Okulu geleneksel Platon yorumlarının aksine Platon'u kendi felsefe ve bilim tarihi anlayışları çerçevesinde Kant'ın ve onun transendental felsefesinin öncüsü hatta tüm mantıksal idealist felsefenin kurucusu olarak görür. Bu doğrultuda Okul'un en önemli Antik Felsefe tarihi yorumcularının başında gelen Natorp'un Aristoteles ile Platon karşılaştırması tümüyle geleneksel karşılaştırmaların ötesine uzanır. Natorp'a göre bu yeni karşılaştırma büyük oranda Kant'ın eleştirel felsefesinin doğuşu sayesinde Platon'un doğru yorumlanabilmesine dayanır ve ona göre bu kez karşılaştırma Aristoteles'in Platon yorumları doğrultusunda değil Platon'un geleneksel (Platon öncesi) Antik Yunan düşüncesine karşı ortaya koyduğu tümüyle yeni 'eleştirel yaklaşım' tarzının Aristoteles tarafından doğru anlaşılıp anlaşılmadığı üzerinden şekillenmelidir. Bu nedenle karşılaştırmanın merkezine geleneksel yorumlarda olduğu gibi her iki düşünürün ontolojik/metafiziksel görüş ayrılıkları değil 'dogmatik'-'eleştirel' ve/ya 'ontoloji temelli'-'epistemoloji temelli' felsefi yaklaşım tarzlarının farklılıkları oturur ve böylece klasik karşılaştırmaların oldukça ötesinde yeni bir karşılaştırma biçimi ortaya çıkar. Bu doğrultuda makale boyunca Natorp özelinde ancak genel olarak Okul'un düşüncesini de yansıtır bir şekilde ortaya çıkan bu 'yeni' karşılaştırma biçiminin temel tezleri gözler önüne serilmeye çalışılmıştır.
Saf bir doğa bilgisine ulaşmak ve böylece kesin bir bilim olarak doğa biliminden söz etmek mümku... more Saf bir doğa bilgisine ulaşmak ve böylece kesin bir bilim olarak doğa biliminden söz etmek mümkün müdür? Kant’a göre böyle bir bilimin imkânı, insanın bilme yetilerinin soruşturulmasından geçmektedir. Çünkü ona göre kesin bir doğa bilimi, kavramlarımızın deneyime uyması ile değil aksine deneyimin kavramlarımıza uymasıyla mümkündür. Kant, kesin bir bilim olarak doğa biliminin insanın aklı tarafından nasıl inşa edildiği üzerinde durmakta ve empirik doğa bilimlerinin köklerini, insan aklının derinliklerinde aramaktadır. Makalenin konusu da bu minvalde, Kant’ın kesin bir bilim olarak doğa bilimini insanın aklında içkin olarak bulunan saf doğa bilgisi aracılığıyla nasıl kurduğunu ve temellendirdiğini göstermektir. Bu doğrultuda öncelikle, Kant’ın kesin bir bilim olarak doğa bilimlerini inşa etme kaygısının altında yatan temel güdüleyici nokta olan Hume’un olası doğa bilgisi anlayışına değinilmiştir. Ardından Kant’ın olası doğa bilgisinden kesin bir bilim olarak doğa bilimlerine geçiş için ön koşul olarak gördüğü sentetik apriori yargılara ve bu yargıların kesin bir bilim olarak doğa bilimlerindeki kurucu rolüne değinilmiştir. Bu zeminin ardından kesin bir bilim olarak doğa bilimlerinin imkânı için Kant’ın ortaya koyduğu sistematik doğa bilgisi tablosu ana hatları ile ortaya konmuştur. Buna göre, ilk olarak, Kant’ın duyuya dayalı algı yargıları ile deney bilgisine yükselmenin imkânı olarak gördüğü saf anlama yetisinin temel kavramlarının kullanımı ile ortaya çıkan deney yargıları arasında ortaya koyduğu fark gösterilmiştir. İkinci olarak, Kant’ın kesin bilim olarak doğa bilimlerinin inşa edilebilmesinin ön koşulu olarak gördüğü ve saf anlama yetisinin ilkeleri olarak ortaya koyduğu saf doğa bilimlerinin ilkelerine değinilmiştir. Son olarak, Kant’ta saf doğa biliminin ilkelerinin, doğa bilimlerinin metafiziksel temellerini oluşturması bakımından
nasıl bir işlev gördüğünün örneklendirilmesi ve bu doğrultuda Kant’ın Newton fiziğini temellendirme girişimi ortaya konmuştur. Nihayetinde, Kant’ın genel olarak doğa bilimlerine bakışı, ortaya koyulan tablo doğrultusunda, irdelenmiştir.
Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Jul 31, 2021
Siyaset felsefesinin en temel problemlerinden birisi devletin kökeni problemidir. Bu probleme get... more Siyaset felsefesinin en temel problemlerinden birisi devletin kökeni problemidir. Bu probleme getirilen ve hala güncelliğini koruyan en önemli çözüm önerilerinden birisi devletin bireylerin kendi rızaları ile hak ve sorumluluklarını daha üstün bir güce devretmesiyle oluştuğunu ileri süren toplum sözleşmesi kuramıdır. Ancak toplum sözleşmesini devletin kökeni olarak gören düşünürler arasında başta devletin doğuşu ve anlamı konusunda ciddi görüş ayrılıkları söz konusudur. Bu görüş ayrılıklarının temeli ise toplum sözleşmesi kuramcılarının insana ve insanın doğa durumuna yönelik görüşlerine dayanır. Makalede incelenen Hobbes ve Rousseau için de toplum sözleşmesi devletin kökenini ve anlamını belirleyen ana faktör olmasına rağmen Hobbes'un insan doğasına yönelik "kötümser bakışı" ile Rousseau'nun "iyimser bakışı" arasındaki farklılıklar nedeniyle toplum sözleşmesinin doğuşu ve bunun sonucu ortaya çıkan devletin anlam ve fonksiyonu tümüyle farklı biçimlerde görülmektedir. Makale de bu doğrultuda her iki siyaset kuramcısının insan, insanın doğa durumu ve devlet anlayışları arasındaki farkı ortaya koyma gayreti içinde şekillenmiştir.
FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, May 12, 2021
Okulu geleneksel Platon yorumlarının aksine Platon'u kendi felsefe ve bilim tarihi anlayışları çe... more Okulu geleneksel Platon yorumlarının aksine Platon'u kendi felsefe ve bilim tarihi anlayışları çerçevesinde Kant'ın ve onun transendental felsefesinin öncüsü hatta tüm mantıksal idealist felsefenin kurucusu olarak görür. Bu doğrultuda Okul'un en önemli Antik Felsefe tarihi yorumcularının başında gelen Natorp'un Aristoteles ile Platon karşılaştırması tümüyle geleneksel karşılaştırmaların ötesine uzanır. Natorp'a göre bu yeni karşılaştırma büyük oranda Kant'ın eleştirel felsefesinin doğuşu sayesinde Platon'un doğru yorumlanabilmesine dayanır ve ona göre bu kez karşılaştırma Aristoteles'in Platon yorumları doğrultusunda değil Platon'un geleneksel (Platon öncesi) Antik Yunan düşüncesine karşı ortaya koyduğu tümüyle yeni 'eleştirel yaklaşım' tarzının Aristoteles tarafından doğru anlaşılıp anlaşılmadığı üzerinden şekillenmelidir. Bu nedenle karşılaştırmanın merkezine geleneksel yorumlarda olduğu gibi her iki düşünürün ontolojik/metafiziksel görüş ayrılıkları değil 'dogmatik'-'eleştirel' ve/ya 'ontoloji temelli'-'epistemoloji temelli' felsefi yaklaşım tarzlarının farklılıkları oturur ve böylece klasik karşılaştırmaların oldukça ötesinde yeni bir karşılaştırma biçimi ortaya çıkar. Bu doğrultuda makale boyunca Natorp özelinde ancak genel olarak Okul'un düşüncesini de yansıtır bir şekilde ortaya çıkan bu 'yeni' karşılaştırma biçiminin temel tezleri gözler önüne serilmeye çalışılmıştır.
Yüksek Lisans Tezi.YÖK Tez No:350830Spinoza'nın bazı din felsefesi meselelerine dair çözüm ön... more Yüksek Lisans Tezi.YÖK Tez No:350830Spinoza'nın bazı din felsefesi meselelerine dair çözüm önerilerini incelediğimiz çalışmamızda, O'nun Tanrı anlayışı, Tanrı-Âlem ilişkisi, insanın özgürlüğü ve kötülük problemi, vahiy ve mucize problemi, din felsefe ilişkisi gibi din felsefesinin en temel konularına getirmiş olduğu çözüm önerilerini belirlemeye çalıştık. Ele aldığımız tüm bu problemlerin Spinoza açısından çözümünün, özünde, akıl ve hayalgücü, tarihsellik ve evrensellik, Tanrı merkezli bakış açısı ve insan merkezli bakış açısı kavramları arasında yapmış olduğu ayrıma dayalı olduğunu göstermeye çalıştık. Bu sayede meselelerle ilgili çözüm önerilerinin altında yatan mantığı ve hedefi de göstermeyi amaçladık.In this work which we study the Spinozas solution suggestions about subject of religion philosophy, we try to decide his suggestions fort he basic subject of religion philosophy like understanding of god, relation of god to universe, human freedom and the problem of evil, t...
Uluslararası Sosyal Bilimler Akademik Araştırmalar Dergisi, Jul 3, 2021
İmparatorluk döneminin ardından duraklama ve gerileme devrine giren Osmanlı’nın bu durumu birçok ... more İmparatorluk döneminin ardından duraklama ve gerileme devrine giren Osmanlı’nın bu durumu birçok düşünürü duraklamanın ve gerilemenin sebepleri üzerine düşünmeye ve bu sebeplerin ortadan kaldırılması için çözüm önerileri sunmaya sevk etmiştir. Sabri Fehmi Ülgener’de bu düşünürler arasında gerek toplumsal yapının gerekse iktisadi yapının analizi konularında ön plana çıkmış bir isimdir. Ülgener’in Osmanlı’nın Batı karşısında geri kalmışlığı konusundaki analizinin temelinde yer alan kavram “zihniyet analizidir.” Buna göre Ülgener için Osmanlı’nın toplumsal ve iktisadi geri kalmışlığının ana nedeni Batı’ya nazaran sahip olduğu “zihniyet” farklılığıdır. Bu bağlamda Ülgener bu farklılıkları ortaya çıkarmak için Osmanlı toplumunu iktisadi, kültürel, sosyal, sosyo-psikolojik, dini ve hatta edebi yönden ‘anlamaya’ gayret ederek bir zihniyet analizi ortaya koymaya çalışmıştır. Bu makale boyunca Ülgener’in Osmanlı’nın toplumsal ve iktisadi yapısını nasıl çözümlediği, gerilemenin sebeplerini nasıl belirlediği ve getirdiği çözüm önerileri serimlenmiştir.
Books by Dr. Mehmet Eren GEDİKLİ
Eskiyeni, 2023
Elinizdeki eser, Viyana Çevresi Üzerine Araştırmalar dizisi olarak planlanan çalışmaların ilk kit... more Elinizdeki eser, Viyana Çevresi Üzerine Araştırmalar dizisi olarak planlanan çalışmaların ilk kitabıdır. Başlangıç olarak Moritz Schlick (1882-1936) ve onun bilgi kuramı tercih edilmiştir. Bunun başlıca nedeni, onun Viyana Çevresi’nin kurucusu kabul edilmesinin yanı sıra ana eseri olan Genel Bilgi Kuramı’nda (Allgemeine Erkenntnislehre), L. Wittgenstein'dan (1889-1951) bağımsız olarak, daha sonra Viyana Çevresi'nde filizlenecek olan çok sayıda fikri formüle etmiş olmasıdır. Schlick’in bu çalışması, N. Hartmann'ın (1882-1950) Bilgi Metafiziği adlı eseri ile birlikte, otuz yıl boyunca, Alman felsefesinin bilgi teorisi alanındaki en iyi ürünlerinden biri olarak görülmüştür. Ancak, maalesef, Schlick ve onun bilgi kuramı felsefe tarihinde hak ettiği yeri ve ilgiyi görememiştir. Onunla ilgili çalışmalar, büyük oranda, onun felsefi görüşlerinden ziyade oluşturmuş olduğu Viyana Çevresi’ndeki kurucu rolü ve diğer Çevre düşünürlerine etkisi bağlamındadır.
Bu doğrultuda çalışma, Schlick’in bilgi kuramını olabildiğince açık, anlaşılır ve ayrıntılı bir şekilde açıklamayı ve bu vesileyle Schlick’in felsefe tarihindeki önemli yerinin hatırlanmasına katkıda bulunmayı hedeflemiştir. Bu özel amacın yanı sıra genel anlamda çalışma dizisi, Viyana Çevresi’nin felsefi mirasının yeniden değerlendirilebilmesine katkıda bulunma niyetini de taşımaktadır.
Çalışmada, Schlick özelinde, cevapları aranan epistemolojik sorulardan birkaçı ise şu şekildedir: Bilgi Nedir?, Bilgi Ne Değildir?, Kavram nedir?, Tanım nedir?, Yargı Nedir?, Yargı Türleri Nelerdir?, Doğruluk Nedir?, Bilginin Değeri Nedir?, Metafiziksel Bilgi Mümkün Müdür?, Sezgi-Bilgi İlişkisi Nasıl Kurulmalıdır?, Doğabilimsel Yargıların Doğası Nedir?, Epistemolojinin Kapsamı ve Görevi Nedir?
Eskiyeni Yayınları/ANKARA, 2022
Platon (M.Ö. 427-347) felsefesinin klasik yorumunun içsel tartışmaları her daim sürmekle beraber,... more Platon (M.Ö. 427-347) felsefesinin klasik yorumunun içsel tartışmaları her daim sürmekle beraber, klasik yorumun benimsediği ontolojik/metafiziksel realist yorumlama biçimi doğrultusunda ortaya çıkan yorumlar dışında “kökten farklı” bir Platon yorumu, Kant’ın (1724-1804) eleştirel felsefesinin ve bilhassa onun etkisi ile ortaya çıkan Yeni-Kantçı Marburg Okulu’nun doğuşuna kadar söz konusu değildir. Ancak, Hermann Lotze (1817-1881), Hermann Cohen (1842-1918), Paul Natorp (1854-1924) gibi Kant’ın eleştirel felsefesinin etkisi ile felsefe tarihini ve filozofları yeniden yorumlama gayreti içinde olmuş düşünürlerin başını çektiği grup, Platon felsefesine dair klasik yorumların “tümüyle”, “kökten biçimde” yanlış olduğunu ve Platon felsefesinin “yeni bir yaklaşım” ile yeniden, sil baştan ele alınması ve yorumlanması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu doğrultuda ifade edilen isimlerin başını çektiği anti-realist yoruma göre Platon’un felsefi yaklaşımı, klasik yorumun Platon’a atfettiği yaklaşım biçimi ile taban tabana zıt biçimde, anti-realist ve epistemolojik idealisttir. Bu sebeple Platon’un tüm diyalogları ve temel tezleri bu perspektifle tekrar ele alınmalı, yorumlanmalıdır. Çalışmanın konusunun baş gösterdiği yer de burasıdır. Platon felsefesinin anlaşılması konusunda, yaklaşımların (yorumlama tarzlarının) her birinin içsel ve tali yorum farklılıkları bir kenara itilerek, ortaya çıkan “kökten” yorum farklılıklarının incelenmesi, karşılaştırılması ve değerlendirilmesi çalışmanın ana konusudur. Bu doğrultuda çalışmanın yorum gruplarının incelenmesi aracılığıyla cevaplamaya çalıştığı ana sorular ise şunlardır:
“Platon’un felsefi yaklaşımı nedir?”,
“Platon felsefesi hangi yaklaşım ile ve nasıl anlaşılmalı, yorumlanmalıdır?”,
“Platon düşüncesi, ontolojik realist bir karakterde midir yoksa epistemolojik idealist bir karakterde midir?”
“Platon felsefesi, ontoloji temelli bir felsefe midir epistemoloji temelli bir felsefe midir?”.
Book Reviews by Dr. Mehmet Eren GEDİKLİ
Eskiyeni Yayınları, 2024
Elinizdeki çeviri-derleme eser, Kant (1724–1804) sonrası Alman felsefe tarihinin özellikle de Alm... more Elinizdeki çeviri-derleme eser, Kant (1724–1804) sonrası Alman felsefe tarihinin özellikle de Alman İdealizmi geleneğinin “ihmal edilmiş” bir ismini konu edinir. Karl Leonhard Reinhold (1757–1823), Kant’ın Kopernik Devrimi’nin gerek teorik gerekse pratik sonuçları bakımdan felsefede yarattığı ve yaratabileceği etkileri ilk fark eden isimlerden biridir. Düşünsel ve akademik yaşamı boyunca Kant felsefesinin “popülerleşmesine” ve “anlaşılabilirliğinin” artırılmasına gayret etmiş olsa bile yaşamı ve felsefesi bununla sınırlı kalmamış, Kant’ın “transandantal felsefesinde” ya da “akıl eleştirisi projesinde” eksik gördüğü yönleri tamamlamak amacıyla “Temel Felsefe”sini (Elementarphilosophie) ortaya koymuştur. Bu felsefe temelde, geleneksel/klasik metafiziğin yerine ikame edilmek istenen Kantçı “yeni ilk felsefenin (prima philosophia)” diğer bir ifade ile transandantal düşüncenin koşulsuz bir savunusunu içerdiği gibi ona yeni bir “temel” sağlama gayretini de içermekte ve böylece felsefenin “kesin bir bilim” olarak yeniden inşasını hedeflemektedir. Bu yeniden inşanın temelini ise koşulsuz olarak kabul edilmesi gereken bir “ilk ilkenin”, “temelin”, felsefenin daha ileri ya da geri gidemeyeceği “başlangıç noktası”nın arayışı oluşturmaktadır. Tam olarak bu noktada Reinhold’un Kant felsefesine yaptığı katkı kadar Kant sonrası Alman İdealizmi’ne katkısı da belirmektedir. Onun felsefeye, özelde transandantal idealizme koşulsuz, apaçık temel arayışı Alman İdealizmi’ne (başta Fichte, Schelling ve Hegel olmak üzere) başat sorunlarından birini, “başlangıç sorununu” hediye etmiştir. Bu bağlamda çalışmanın okuyucusuna vaat ettiği de özünde kendi döneminde Reinhold ile beraber iyice ayyuka çıkan “felsefenin temeli” ya da “temel felsefe” sorununu, onun ve yorumcularının kaleminden sunmaktır. Bunun yanı sıra çalışma, genel olarak transandantal idealizme/düşünceye Kant’tan “farklı” ama onunla “uzlaşı” içinde bir temel üzerinden “giriş” olarak da okunabilir.
Bu doğrultuda çalışma, Reinhold’un “Temel Felsefe”sini okuyucuya sunabilecek, onun temel eserlerinden [Kantçı Felsefe Üzerine Mektuplar (1790), İnsanın Temsil Yetisi Üzerine Yeni Bir Kuram Denemesi (1789), Felsefi Bilginin Temeli (1791)] önemli birkaç bölümü ve yorumcularının Reinhold’un “Temel Felsefe”si ile ilgili yorum ve değerlendirmelerini içeren birkaç makale ve kitap bölümünü barındırmaktadır.
Eskiyeni Yayınları, 2023
Tanrı’nın mahiyeti hakkında, felsefe tarihinde ortaya çıkan en önemli çatallanmalardan birisi “tö... more Tanrı’nın mahiyeti hakkında, felsefe tarihinde ortaya çıkan en önemli çatallanmalardan birisi “töz ya da cevher (substance)” ve “kişilik ya da şahsiyet (personality)” ikilemi ya da dilemması üzerinden ortaya çıkar. Bu minvalde, var olması için kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan, evrendeki tüm her şeyin ve her olayın onun doğasından “zorunlu” olarak meydana geldiği ve onun doğasına nedensellik bağı ile bağlı olduğu, tüm ruhsal niteliklerden arınmış bir Töz-Tanrı düşüncesinin felsefe tarihindeki en önemli savunucularından birisi olan Benedictus Spinoza (1632-1677) ile Töz-Tanrı düşüncesini “kuru”, “katı”, “biçimsel” olarak yorumlayan ve Tanrı’nın duygusuz, iradesiz salt mekanik bir öge ya da sistem gibi ele alınmasını doğru bulmayan, Tanrı’yı yarattıkları üzerinde eyleme gücü olan, âlemi hisseden, duyumsayan, nedensellik sürecinin iplerini her daim elinde tutan (indeterminist) kısaca ruha sahip bir Tanrı olarak tasarlayan geç Alman idealizminin en önemli temsilcilerinden Rudolf Hermann Lotze (1817–1881) arasındaki Tanrı tasarımı ya da düşüncesi arasındaki anlayış farklılığının serimlenmesi eserin ana temasını oluşturmaktadır.
Bu doğrultuda eserde, Spinoza ve Lotze özelinde, cevapları aranan Tanrı ve din felsefesine dair problemlerden birkaçı şunlardır: Tanrı’nın varlığına dair rasyonel kanıtlar (ve eleştirileri) nelerdir? Tanrı-Âlem ilişkisi nasıl kurulmalıdır? Tanrı bir töz müdür kişi midir? Tanrı’nın sıfatları nelerdir? Mucizeler ve vahyin anlamı nedir? Tanrı düşüncesi kökenini akılda mı inançta mı bulur? Din-Felsefe ilişkisi nasıl kurulmalıdır? Kötülük problemine çözüm getirilebilir mi? Tanrı karşısında insan özgür müdür?
Uploads
Papers by Dr. Mehmet Eren GEDİKLİ
nasıl bir işlev gördüğünün örneklendirilmesi ve bu doğrultuda Kant’ın Newton fiziğini temellendirme girişimi ortaya konmuştur. Nihayetinde, Kant’ın genel olarak doğa bilimlerine bakışı, ortaya koyulan tablo doğrultusunda, irdelenmiştir.
Books by Dr. Mehmet Eren GEDİKLİ
Bu doğrultuda çalışma, Schlick’in bilgi kuramını olabildiğince açık, anlaşılır ve ayrıntılı bir şekilde açıklamayı ve bu vesileyle Schlick’in felsefe tarihindeki önemli yerinin hatırlanmasına katkıda bulunmayı hedeflemiştir. Bu özel amacın yanı sıra genel anlamda çalışma dizisi, Viyana Çevresi’nin felsefi mirasının yeniden değerlendirilebilmesine katkıda bulunma niyetini de taşımaktadır.
Çalışmada, Schlick özelinde, cevapları aranan epistemolojik sorulardan birkaçı ise şu şekildedir: Bilgi Nedir?, Bilgi Ne Değildir?, Kavram nedir?, Tanım nedir?, Yargı Nedir?, Yargı Türleri Nelerdir?, Doğruluk Nedir?, Bilginin Değeri Nedir?, Metafiziksel Bilgi Mümkün Müdür?, Sezgi-Bilgi İlişkisi Nasıl Kurulmalıdır?, Doğabilimsel Yargıların Doğası Nedir?, Epistemolojinin Kapsamı ve Görevi Nedir?
“Platon’un felsefi yaklaşımı nedir?”,
“Platon felsefesi hangi yaklaşım ile ve nasıl anlaşılmalı, yorumlanmalıdır?”,
“Platon düşüncesi, ontolojik realist bir karakterde midir yoksa epistemolojik idealist bir karakterde midir?”
“Platon felsefesi, ontoloji temelli bir felsefe midir epistemoloji temelli bir felsefe midir?”.
Book Reviews by Dr. Mehmet Eren GEDİKLİ
Bu doğrultuda çalışma, Reinhold’un “Temel Felsefe”sini okuyucuya sunabilecek, onun temel eserlerinden [Kantçı Felsefe Üzerine Mektuplar (1790), İnsanın Temsil Yetisi Üzerine Yeni Bir Kuram Denemesi (1789), Felsefi Bilginin Temeli (1791)] önemli birkaç bölümü ve yorumcularının Reinhold’un “Temel Felsefe”si ile ilgili yorum ve değerlendirmelerini içeren birkaç makale ve kitap bölümünü barındırmaktadır.
Bu doğrultuda eserde, Spinoza ve Lotze özelinde, cevapları aranan Tanrı ve din felsefesine dair problemlerden birkaçı şunlardır: Tanrı’nın varlığına dair rasyonel kanıtlar (ve eleştirileri) nelerdir? Tanrı-Âlem ilişkisi nasıl kurulmalıdır? Tanrı bir töz müdür kişi midir? Tanrı’nın sıfatları nelerdir? Mucizeler ve vahyin anlamı nedir? Tanrı düşüncesi kökenini akılda mı inançta mı bulur? Din-Felsefe ilişkisi nasıl kurulmalıdır? Kötülük problemine çözüm getirilebilir mi? Tanrı karşısında insan özgür müdür?
nasıl bir işlev gördüğünün örneklendirilmesi ve bu doğrultuda Kant’ın Newton fiziğini temellendirme girişimi ortaya konmuştur. Nihayetinde, Kant’ın genel olarak doğa bilimlerine bakışı, ortaya koyulan tablo doğrultusunda, irdelenmiştir.
Bu doğrultuda çalışma, Schlick’in bilgi kuramını olabildiğince açık, anlaşılır ve ayrıntılı bir şekilde açıklamayı ve bu vesileyle Schlick’in felsefe tarihindeki önemli yerinin hatırlanmasına katkıda bulunmayı hedeflemiştir. Bu özel amacın yanı sıra genel anlamda çalışma dizisi, Viyana Çevresi’nin felsefi mirasının yeniden değerlendirilebilmesine katkıda bulunma niyetini de taşımaktadır.
Çalışmada, Schlick özelinde, cevapları aranan epistemolojik sorulardan birkaçı ise şu şekildedir: Bilgi Nedir?, Bilgi Ne Değildir?, Kavram nedir?, Tanım nedir?, Yargı Nedir?, Yargı Türleri Nelerdir?, Doğruluk Nedir?, Bilginin Değeri Nedir?, Metafiziksel Bilgi Mümkün Müdür?, Sezgi-Bilgi İlişkisi Nasıl Kurulmalıdır?, Doğabilimsel Yargıların Doğası Nedir?, Epistemolojinin Kapsamı ve Görevi Nedir?
“Platon’un felsefi yaklaşımı nedir?”,
“Platon felsefesi hangi yaklaşım ile ve nasıl anlaşılmalı, yorumlanmalıdır?”,
“Platon düşüncesi, ontolojik realist bir karakterde midir yoksa epistemolojik idealist bir karakterde midir?”
“Platon felsefesi, ontoloji temelli bir felsefe midir epistemoloji temelli bir felsefe midir?”.
Bu doğrultuda çalışma, Reinhold’un “Temel Felsefe”sini okuyucuya sunabilecek, onun temel eserlerinden [Kantçı Felsefe Üzerine Mektuplar (1790), İnsanın Temsil Yetisi Üzerine Yeni Bir Kuram Denemesi (1789), Felsefi Bilginin Temeli (1791)] önemli birkaç bölümü ve yorumcularının Reinhold’un “Temel Felsefe”si ile ilgili yorum ve değerlendirmelerini içeren birkaç makale ve kitap bölümünü barındırmaktadır.
Bu doğrultuda eserde, Spinoza ve Lotze özelinde, cevapları aranan Tanrı ve din felsefesine dair problemlerden birkaçı şunlardır: Tanrı’nın varlığına dair rasyonel kanıtlar (ve eleştirileri) nelerdir? Tanrı-Âlem ilişkisi nasıl kurulmalıdır? Tanrı bir töz müdür kişi midir? Tanrı’nın sıfatları nelerdir? Mucizeler ve vahyin anlamı nedir? Tanrı düşüncesi kökenini akılda mı inançta mı bulur? Din-Felsefe ilişkisi nasıl kurulmalıdır? Kötülük problemine çözüm getirilebilir mi? Tanrı karşısında insan özgür müdür?