Conference Presentations by Zekiye Sönmez
Din, Gelenek ve Ahlak Bağlamında. MAHREMIYET ALGILARI SEMPOZYUMU 27-29 MART 2015, 2016
İslâm'ın Yüce Kitabı Kur'an, yaşayan insanlara yol gösteren bir hayat kitabıdır. Bu kitapta, ins... more İslâm'ın Yüce Kitabı Kur'an, yaşayan insanlara yol gösteren bir hayat kitabıdır. Bu kitapta, insan hayatını ilgilendiren her alanla ilgili bilgiler ve önemli kurallar bulunmaktadır. Kur'an'da insanın psikilojik ve sosyal hayatını ilgilendiren ve hayatın büyük bir kısmının içinde yaşandığı evlerle ilgili kurallar da yer almaktadır. Çünkü evler, insanın sığındığı, huzur bulduğu ve kendini güvende hissettiği özel mekanlardır. Bir başkası bu özel mekanlara ancak sahibinin izniyle girebilmektedir. Bu sebeple söz konusu özel yerler "mahrem alan" olarak kabul edilmektedir. Yüce Allah, Kur'an'da mahrem olan bu yerlere girmenin kurallarını verirken, Hz. Muhammed(s.a.v) de, verilen bu kuralların nasıl uygulanması gerektiğini öğretmektedir. Kur'an'nın ve Hz. Muhammed'in uygulamalarına göre, mahremiyet alanına girerken; üç defa izin istemek (zil çalmak, kapıyı çalmak), eğer aynı evde ise bir şekilde geldiğini duyurmak, kapıyı yavaşça çalmak veya öksürerek izin istediğini belirtmek, selâm vermek, kapıyı çalınca kapının sağında veya solunda durmak ve açık kimliğini belirtmek gerekmektedir. Dolayısıyla bu bildiride; çoğunluğu Kur'an'ın 24/Nûr Sûresi'nde olan, fakat başka sûrelerde de yer alan evlerin mahremiyeti ile ilgili âyetlerin, tefsir ve hadis kaynaklarındaki yorumları üzerinde durulacaktır. Ayrıca "mahremiyet" ve "selâm" ilişkisi ele alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: Mekânın Mahremiyeti, Kur'an, Tefsir, İzin, Selâm.
Samsun 2016 Oz et KUR'AN, TEFSiRLER ve HADiSLER A<;ISINDAN MEKANIN MAHREMiYETi ve SELA· MLA iLi~K... more Samsun 2016 Oz et KUR'AN, TEFSiRLER ve HADiSLER A<;ISINDAN MEKANIN MAHREMiYETi ve SELA· MLA iLi~Kisi Zekiye SONMEZ*
2000. YILINDA HIRİSTİYANLIK (DÜNÜ, BUGÜNÜ ve GELECEGİ)Dinler Tarihi Araştırmaları - III (Sempozyum, 09-10 Haziran 2001, Ankara), 2001
Hz. İsa bir Yahudi peygamberi olarak I. yüzyılda Filistin bölgesinde yaşamıştır.Onun İsrail oğull... more Hz. İsa bir Yahudi peygamberi olarak I. yüzyılda Filistin bölgesinde yaşamıştır.Onun İsrail oğullarına yönelik mesajı, kendisinden sonra Havariler tarafından yorumlanarak, zamanla Yahudilikten ayrı Hıristiyanlık adında bir din olmuştur. Hıristiyan dininin inanç esaslarının oluşmasında da Hz. isa'nın şahsiyeti ve misyonu önemli rol oynamıştır. Hz. isa, doğumu, hayatı ve ölümü ile hem yaşadığı dönemde hem de ölümünden yüzyıllar sonra bile adından en çok söz edilen şahsiyetlerden biri olarak tarihe damgasını vurmuştur. Bu çalışmada Kanonik İnciller ve Kur'an bağlamında Hz. İsa'nın hayatından bahsedilmiştir.
Uluslararası Hz. Ömer Sempozyumu, Sivas , 2018
ÖZET
Hıristiyanlık, İslâm'ın ortaya çıktığı yedinci yüzyılın başında, Arap Yarımadasıve çevresind... more ÖZET
Hıristiyanlık, İslâm'ın ortaya çıktığı yedinci yüzyılın başında, Arap Yarımadasıve çevresindeki halklar arasında oldukça yayılmıştı. Tabiî olarak İslâm'ın Kutsal Kitabı Kur'an, kendinden önceki bu dinin mensuplarından söz etmiştir. Aynı şekilde İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (SAV)'in peygamberlik öncesi ve sonrasında Arap Yarımadası ve çevresindeki Hıristiyanlarla çeşitli vesilelerle münasebetleri olmuştur. Hz. Peygamber'in vefatından sonra dört
halife döneminde de Hıristiyanlarla münasebetler devam etmiştir. İlk halife Hz. Ebû Bekir (ra) (632-634) Arap Yarımadası'nda Hıristiyanların yaşadığı birçok bölgenin fethini gerçekleştirmiş ve Hıristiyanlara yönelik uygulamalar yapmıştır. Hz. Ebû Bekir'den sonra halife olan Hz. Ömer (r.a) (634-644) ise Hz. Muhammed'in ve Hz. Ebû Bekir'in belirlediği esaslar çerçevesinde Hıristiyanlarla münasebetlerini sürdürmüştür. Onun döneminde Kudüs, Suriye, Irak ve Mısır gibi Hıristiyanların çoğunlukta olduğu Bizans ve Sâsânî topraklarının bir kısmı Müslümanların eline geçmiştir. Hz. Ömer, Müslümanların eline geçen topraklarda yaşayan Hıristiyanların "cizye" ve haraç ödemek şartıyla dinleri, canlarını ve mallarını güven altına alan barış antlaşmaları yapmıştır. Ancak
Necrân, Tağlib ve Cerâcime Hıristiyanlarıyla yapılan antlaşmalar ve uygulamalar diğer Hıristiyanlara göre farklılık göstermiştir. Onun Hıristiyanlara yönelik samimi uygulamaları, Hıristiyanların İslâm'a ve Müslümanlara karşı sıcak bir yaklaşım içerisine girmelerine vesile olmuştur. Aynı şekilde Bizans'ın resmî din anlayışını uymadıkları gerekçesiyle dışlanan, Bizans'ın doğu eyaletlerindeki Nestûrîler ve Monofizitler ile Mısır bölgesindeki Kıptiler, Müslüman fatihleri kurtarıcı olarak görmüştür.
Anahtar Kelimeler: Hz. Ömer, Hıristiyanlar, Arap Yarımadası, Kudüs,
Mısır
Kitap içerisinde yer alan her bir makalenin tüm sorumluluğu kendi yazarına aittir.
Bolvadin Araştırmaları 1, 2018
Özet İnsan, bir bütünün parçaları olan kadın ve erkek şeklinde yaratılmıştır. Tarih boyunca kadın... more Özet İnsan, bir bütünün parçaları olan kadın ve erkek şeklinde yaratılmıştır. Tarih boyunca kadın, toplumda hep erkeğin yanında ona yardımcı olarak rol almıştır. Ancak zamanla kadının toplumdaki yeri tam olarak anlaşılmamış ve önem verilmemiştir. Hatta kadının ruhunun olup olmadığı bile tartışılmıştır. Fakat Türk-İslam geleneği kadına hak ettiği yeri ve önemi vermiştir. Bu gelenekte özellikle "anne-ana" motifiyle kadına çok değer verilmiştir. Toplumsal birlik ve bütünlüğün sağlanmasında ve değerlerin gelecek nesillere aktarılmasında özellikle kadınların rolü çok daha büyüktür. Çünkü kadın, kültür tarihçileri ve toplumbilimciler tarafından nesiller arası kültür aktarıcısı, hatta kültür yaratıcısı ve nesilleri birbirine bağlayan bir varlık olarak kabul edilmektedir. Bolvadin tarihte birçok topluma ev sahipliği yapmıştır. Geleneksel "kadınana" rolünü üstlenen Bolvadinli kadınlar, millî ve dinî değerlerin yaşanmasında ve aktarılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Onlar, evlilik, doğum, sünnet, askerlik ve ölüm gibi hayatın belli dönüm noktalarında yapılması gerekenleri iyi bilmekte ve uygulamaktadır. Ayrıca Bolvadinli kadınlar, kutsal kabul edilen günler, 1 Yrd. Doç. Dr., Afyon Kocatepe Üniversitesi, İslâmî İlimler Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri (Dinler Tarihi), [email protected]
Books by Zekiye Sönmez
Bedenimizin İşgalcileri: Dinlerin Bağımlılığa Bakışı, 2019
TÜRKİYE’DE DİNLER TARİHİ’NİN KURUMSALLAŞMASI SÜRECİNDE PROF. DR. ABDURRAHMAN KÜÇÜK, 2016
ANKARA Kitap içerisinde yer alan her bir makalenin tüm sorumluluğu kendi yazarına aittir.
Papers by Zekiye Sönmez
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi / The Journal of International Social Research, 2019
Öz Hıristiyanlık, Milâdî birinci yüzyılın başında Roma İmparatorluğu'nun sınırları içindeki Filis... more Öz Hıristiyanlık, Milâdî birinci yüzyılın başında Roma İmparatorluğu'nun sınırları içindeki Filistin bölgesinde, bir Yahudi ihya hareketi olarak ortaya çıkmıştır. Ancak bu din, ortaya çıktıktan bir süre sonra hem Yahudiler hem de Roma vatandaşları tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Bu çerçevede Hıristiyanlara, ensest ilişki uyguladıkları ve çocuk cinayeti veya yamyamlık yaptıkları gibi bazı iddialar yöneltilmiş ve bunlarla ilgili olarak Hıristiyanlar zaman zaman zulme maruz kalmıştır. Bu iddiaların oluşmasında, öncelikle ilk yüzyıllarda Hıristiyanların belli bir ibadet mekanının olmaması, evlerde toplanmaları ve özellikle de bu toplantıların geceleyin yapılması etkili olmuştur. Roma uygulamalarının tersine, bu toplantıların gizli doğası, Hıristiyanların şüpheli olarak görülmesine ve onlarla ilgili dedikoduların yayılmasına sebep olmuştur. Bununla bir likte putperestliğin temel savunucularının Hıristiyanlığı kabul edememesi ve anlayamaması da bir başka nedendir. Ayrıca Hıristiyanlığın kutsal metinlerinin farklı şekilde yorumlanması ve Hıristiyanların Eucharist gibi dinî pratiklerini uygularken yaptıkları tutum ve davranışlar iddiaların oluşmasında etkili olmuştur. Ancak bütün bu iddialar, kilise babaları tarafından tarihî ve mantıkî delillerle çürütülmeye çalışılmıştır. Bu çalışmada, Roma İmparatorluğu'nda Hıristiyanlara yöneltilen ensest ve çocuk cinayeti iddialarının oluşmasına temel teşkil eden Eucharist ibadetinden, iddiaların tarihî arka planından, putperestlerin Hıristiyanları suçlamalarından ve bazı kilise babalarının bu iddialara yönelik cevaplarından söz edilecektir. Abstract Christianity emerged as a Jewish revival movement in the Palestinian region within the borders of the Roman Empire at the beginning of the first century AD. However, this religion was reacted by both Jews and Roman citizens. In this context, some allegations were made against the Christians, such as incest, child murder or cannibalism, and Christians were sometimes subjected to persecution. The formation of these claims was primarily influenced by the fact that Christians did not have a certain place of worship during the first centuries, that they were gathered in homes, and especially that these meetings were held at night. Contrary to Roman practices, the secret nature of these meetings led Christians to be seen as suspicious and spread rumors about them. Yet another reason is that the main proponents of paganism cannot accept and understand Christianity. In addition, the different interpretation of the sacred texts of Christianity and the attitudes and behaviors of Christians in their religious practices such as Eucharist were effective in the formation of the claims. However, all these claims were tried to be refuted by the fathers of the church with historical and logical evidence. In this study, the Eucharist worship, the historical background of the allegations, the accusations of Christians by the pagans and the answers of some church fathers to these claims will be mentioned.
SSAD (Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi), 2020
ÖZ: Bugün Burdur’un Ağlasun ilçesi sınırları içinde bulunan Antik Sagalassos’ta ilk yerleşimin iz... more ÖZ: Bugün Burdur’un Ağlasun ilçesi sınırları içinde bulunan Antik Sagalassos’ta ilk yerleşimin izleri Epipaleolitik Döneme (M.Ö. 16000-10000) kadar geriye gitmesine rağmen, bölgede yapılan kazılardan Sagalassos’ta tarımsal hayatın M.Ö. 6. binyıla kadar eskiye dayandığı tespit edilmiştir. Köklü bir geçmişe sahip Sagalassos’un “imparator kültü”yle ilgisi Augustus’a adanan “Apollon Klarios Tapınağı” ve Divus Hadrianus ve Antoninus Pius'a adanan “Antoninus Pius Tapınağı” başta olmak üzere birçok tapınak, anıt, heykel ve sikkeden anlaşılmıştır. Nitekim Hadrianus’un (M.S. 117-138 ), M.S. 120’li yıllarda Sagalassos’u, başkenti Ephesus (Efes) olarak bilinen Asia (Asya) Eyaleti’nden, Lycia ve Pamphylia Eyaleti’ne taşıması sırasında, kente hem “Pisidia’nın en ihtişamlı birinci kenti, Romalıların dostu ve müttefiki” unvanını vermesiyle, hem de “neokoros” olarak ilân etmesiyle, kentin imparator kültü tescillenmiştir. Bu kült çerçevesinde dinî ve sosyal ağırlıklı festivaller düzenlenmiştir. Sagalassos’taki imparatorluk kültü Hıristiyanlığın ortaya çıkmasından sonra, imparatora kurban sunulması dışında; din adamlarının unvanlarının korunması, yapılan oyunlar ve gladyatör dövüşleri gibi kült adına yapılan her şey, aynen devam etmiştir.
Bu çalışmada; Antik Pisidia ve Sagalassos’la ilgili genel bilgilerin yanı sıra, Sagalassos’taki imparator kültünün varlığı, kentteki delilleri, kült çerçevesinde yapılan etkinlikler ve bu kültün Roma’nın Hıristiyanlaşması sürecindeki durumu ele alınacaktır. Böylece imparatorluk kültünün Roma’nın Hıristiyanlaşması sürecinde benzer şekilde devam ettiği ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Pisidia, Sagalassos, İmparator Kültü, Hıristiyanlık.
ABSTRAC: Today, although the traces of the first settlement in Ancient Sagalassos, which is located within the borders of Ağlasun district of Burdur, go back to the Epipalaeolithic Period (B.C. 16000-10000), the agricultural life in Sagalassos is based on the findings obtained from the excavations in the region, it was determined that it dates back to the B.C. 6th millennium. The existence of the "emperor cult" in Sagalassos with a long history has been understood from many temples, monuments, sculptures and coins, especially the "Temple of Apollo Clarios" dedicated to Augustus and the "Temple of Antoninus Pius" dedicated to Divus Hadrianus and Antoninus Pius. As a matter of fact, Hadrianus (A.D. 117-138), in A.D. 120's, when he moved Sagalassos from the Province of Asia, its capital was known as Ephesus/Ephesos to Lycia and Pamphylia Province, he both gave the city the title of “the first magnificent city of Pisidia, the friend and ally of the Romans" and declared it as the "neokoros", the emperor cult of the city has been registered. The imperial cult in Sagalassos, after the emergence of Christianity, except for sacrifice to the emperor; everything done in the name of the cult, such as the preservation of the titles of the clergy, the games and the gladiatorial fights, has continued.
In this study; In addition to general information about Ancient Pisidia and Sagalassos, the presence of the emperor cult in Sagalassos, the evidence in the city, the activities carried out within the framework of the cult and the status of this cult in the process of Christianization in Rome. Thus, it will be tried to be demonstrated that the imperial cult continued in a similar way during the Christianization of Rome.
Keywords: Pisidia, Sagalassos, Cult of Emperor, Christianity.
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ Cilt: 26 Sayı: 2 Yıl: 2017 ISSN: 1301-33-94 (Hakemli Bir Dergidir.), 2017
Öz
Hz. İsa'nın tebliğe başlamasıyla Hıristiyanlık, I. yüzyılda Filistin bölgesinde, bir Yahudi ih... more Öz
Hz. İsa'nın tebliğe başlamasıyla Hıristiyanlık, I. yüzyılda Filistin bölgesinde, bir Yahudi ihya hareketi olarak ortaya çıkmış ve zamanla evrensel nitelik kazanmıştır. Hz. İsa'nın takipçileri Hıristiyanlığı, Roma İmparatorluğu'nun her tarafında yaymaya çalışmıştır. Hıristiyanlık yayılırken zaman zaman bazı dinî grupların ve devlet yönetiminin baskılarına maruz kalmıştır. Roma'nın, Hıristiyanlığı resmî din olarak kabul etmesinden sonra, durum değişmiş, fakat sonrasında Hıristiyan ilahiyatına dair bazı problemler ortaya çıkmıştır. Bu problemler konsillerde tartışılmıştır. Bu süreçte Hıristiyanlar; Aryanistler, Nestûriler ve Monofizitler gibi dinî gruplara ayrılmıştır. Bu şekilde çeşitli gruplardan oluşan Hıristiyanlık, Roma İmparatorluğu, Sâsânî İmparatorluğu ve Arap Yarımadası topraklarında hızla yayılmıştır. Nitekim Yarımada'nın güneybatı kesimlerindeki Necrân'da, İslâm'ın ortaya çıktığı sırada yoğun Hıristiyan varlığından söz edilmiştir. Hz. Muhammed, tebliğ sürecinde Necrân Hıristiyanlarına İslâm'a davet mektubu göndermiştir. Bu sebeple Necrân'dan Medine'ye bir Hıristiyan heyet gelmiştir. Hz. Muhammed, onları İslam'a davet etmiş, fakat onlar kendi dinlerinde kalmak istemiştir. Hz. Muhammed, Necrânlı Hıristiyanlara dinlerini rahat yaşamaları için teminat mektubu vermiştir.
Anahtar Kelimeler: Hz. İsa, Hıristiyanlık, Arap Yarımadası, Hz. Muhammed, Necrân, Mubâhale
Christianity in Najrān and Mohammad's Relations with Najrān Christian Clergy
Abstract
With the start of Jesus' notification, Christianity emerged of as a Jewish revival movement, in first century, in Palestine region and over time it gained global character. The followers of Jesus has been trying to spread to Christianity throughout the Roman Empire. When Christianity spread, it has been exposed to the repression of some religious groups and the state administration from time to time. After Rome had acceptanced Christianity as the official religion, the situation has changed, but then some problems have emerged on the Christian theology. These problems were discussed in council. In this process, Christians have divided into religious groups such as Aryanists, Nestorians and Monophysites. In this way, Christianity which consists of various groups, spread rapidly to the Roman Empire, the Sassanid Empire and in the Arabian Peninsula. Indeed, in Najrān in the southwest part of the Peninsula, in which Islam emerged it was the existence intense Christian. Mohammad, in the notification process, has sent a letter of invitation to Islam to Najrān Christians. Therefore, a Christian delegation from Najrān came to Medina. Mohammad invited them to Islam, but they have to stay in their own religion. Mohammad has given letters of guarantee to Nejrān Christians for comfortable to live their religion.
Keywords: Jesus, Christianity, Arabian Peninsula, Mohammad, Najrān, Mubāhale
Dini Araştırmalar, Ocak-Haziran 2017, Cilt : 20, Sayı: 51, ss.187 - 210, 2017
Abstract
Islam and Oriens Christianus: Makka 610-622 AD The arguments in order to prove the Qur’a... more Abstract
Islam and Oriens Christianus: Makka 610-622 AD The arguments in order to prove the Qur’anic Christology is found about the axis of Makka, Najrān and ‘Ukāẓ. This article deals with Prophet Muhammad’s vast relations with Christians in his pre-prophesy and Mecca periods; also how it reflects on Qur'an and its dogmas. The first focus of the Qur’anic Christology was Makka. Because the west of the Arabian Peninsula,
where Makka was included, especially Najrān, in the sixth century, one
side under the influx of Ethiopians and from the Aryans, Monophysites
and Nesturites which rejected by the Orthodox Byzantine on the other side. Christianity in Makka was represented by Arabs and Ethiopians who settled there. There were quite a lot of Ethiopians in Makka during the emergence of Islam and they were working in various services of the Makkans. In this process, many christian concepts such as ‘Isā, Hawāriyyūn, Naṣārā passed into Arabic from Ethiopian litrature; so accordingly these were used in Qur’an. The second major origin of the Qur'anic Christology was Najrān. Prophet Muhammad encountered with Christian Bishop of Najrān, Quss Ibn Sā’ida al-Iyādī, in the “Suq of 'Ukāẓ/Makka Market” near the city and listened him on a camel while he was preaching Monotheism. Moreover, Qur’an spoke of Najran Martyrs. The poetry, plain writing style and oratorical style of the Arabic language were used by both Najrān Christian missionaries and Prophet Muhammad itself. Besides, it is notable that Qur’an is a unique book and
masterpiece work both in terms of Arabic language and îcâz.
Öz
Kur’an’î Kristoloji’nin delilleri; Mekke, Necrân ve ‘Ukâz ekseninde oluşturulmaktadır. Makalede, Hz. Muhammed’in peygamberlik öncesinde ve Mekke döneminde Hıristiyanlarla münasebetleri, bunun Kur’an’a yansımaları ve Kur’an’ın dogmaları ele alınmaktadır. Kur’an’î Kristoloji’nin ilk merkezi Mekke’dir. Çünkü Mekke’nin de dahil olduğu Arap Yarımadası’nın batısı, altıncı yüzyılda bir taraftan Etiyopyalılar, diğer taraftan Ortodoks Bizans tarafından reddedilen Ariusçuların, Monofizitlerin ve Nesturîlerin akınına uğradı. Mekke’deki Hıristiyanlık, Araplar ve Mekke’ye yerleşen Etiyopyalılar tarafından temsil edildi. Bu süreçte Îsa, Havâriyyûn, Nasârâ gibi birçok Etiyopyaca kelime Arapçaya geçmiş ve Kur’an’da da kullanılmıştır. Kur’anî Kristoloji’nin ikinci büyük menşei Necrân’dı. Hz. Muhammed, Mekke’nin yakınındaki ʻUkâz Fuarı’nda Necrân’ın Hıristiyan Piskoposu Kuss b. Sâide elİyâdî’yle
karşılaştı ve onu Monoteizm’i vaaz ederken dinledi. Ayrıca Kur’an,
Necrân şehitlerinden söz etti. Arap dilinin şiiri, düz yazı üslubu ve hitabet
tarzı hem Necrân Hıristiyan misyonerleri hem de Hz. Muhammed tarafından kullanıldı. Bunların yanı sıra Kur’an hem dil hem de îcâz olma bakımından eşsiz bir kitaptır.
Uploads
Conference Presentations by Zekiye Sönmez
Anahtar Kelimeler: Mekânın Mahremiyeti, Kur'an, Tefsir, İzin, Selâm.
Hıristiyanlık, İslâm'ın ortaya çıktığı yedinci yüzyılın başında, Arap Yarımadasıve çevresindeki halklar arasında oldukça yayılmıştı. Tabiî olarak İslâm'ın Kutsal Kitabı Kur'an, kendinden önceki bu dinin mensuplarından söz etmiştir. Aynı şekilde İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (SAV)'in peygamberlik öncesi ve sonrasında Arap Yarımadası ve çevresindeki Hıristiyanlarla çeşitli vesilelerle münasebetleri olmuştur. Hz. Peygamber'in vefatından sonra dört
halife döneminde de Hıristiyanlarla münasebetler devam etmiştir. İlk halife Hz. Ebû Bekir (ra) (632-634) Arap Yarımadası'nda Hıristiyanların yaşadığı birçok bölgenin fethini gerçekleştirmiş ve Hıristiyanlara yönelik uygulamalar yapmıştır. Hz. Ebû Bekir'den sonra halife olan Hz. Ömer (r.a) (634-644) ise Hz. Muhammed'in ve Hz. Ebû Bekir'in belirlediği esaslar çerçevesinde Hıristiyanlarla münasebetlerini sürdürmüştür. Onun döneminde Kudüs, Suriye, Irak ve Mısır gibi Hıristiyanların çoğunlukta olduğu Bizans ve Sâsânî topraklarının bir kısmı Müslümanların eline geçmiştir. Hz. Ömer, Müslümanların eline geçen topraklarda yaşayan Hıristiyanların "cizye" ve haraç ödemek şartıyla dinleri, canlarını ve mallarını güven altına alan barış antlaşmaları yapmıştır. Ancak
Necrân, Tağlib ve Cerâcime Hıristiyanlarıyla yapılan antlaşmalar ve uygulamalar diğer Hıristiyanlara göre farklılık göstermiştir. Onun Hıristiyanlara yönelik samimi uygulamaları, Hıristiyanların İslâm'a ve Müslümanlara karşı sıcak bir yaklaşım içerisine girmelerine vesile olmuştur. Aynı şekilde Bizans'ın resmî din anlayışını uymadıkları gerekçesiyle dışlanan, Bizans'ın doğu eyaletlerindeki Nestûrîler ve Monofizitler ile Mısır bölgesindeki Kıptiler, Müslüman fatihleri kurtarıcı olarak görmüştür.
Anahtar Kelimeler: Hz. Ömer, Hıristiyanlar, Arap Yarımadası, Kudüs,
Mısır
Books by Zekiye Sönmez
Papers by Zekiye Sönmez
Bu çalışmada; Antik Pisidia ve Sagalassos’la ilgili genel bilgilerin yanı sıra, Sagalassos’taki imparator kültünün varlığı, kentteki delilleri, kült çerçevesinde yapılan etkinlikler ve bu kültün Roma’nın Hıristiyanlaşması sürecindeki durumu ele alınacaktır. Böylece imparatorluk kültünün Roma’nın Hıristiyanlaşması sürecinde benzer şekilde devam ettiği ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Pisidia, Sagalassos, İmparator Kültü, Hıristiyanlık.
ABSTRAC: Today, although the traces of the first settlement in Ancient Sagalassos, which is located within the borders of Ağlasun district of Burdur, go back to the Epipalaeolithic Period (B.C. 16000-10000), the agricultural life in Sagalassos is based on the findings obtained from the excavations in the region, it was determined that it dates back to the B.C. 6th millennium. The existence of the "emperor cult" in Sagalassos with a long history has been understood from many temples, monuments, sculptures and coins, especially the "Temple of Apollo Clarios" dedicated to Augustus and the "Temple of Antoninus Pius" dedicated to Divus Hadrianus and Antoninus Pius. As a matter of fact, Hadrianus (A.D. 117-138), in A.D. 120's, when he moved Sagalassos from the Province of Asia, its capital was known as Ephesus/Ephesos to Lycia and Pamphylia Province, he both gave the city the title of “the first magnificent city of Pisidia, the friend and ally of the Romans" and declared it as the "neokoros", the emperor cult of the city has been registered. The imperial cult in Sagalassos, after the emergence of Christianity, except for sacrifice to the emperor; everything done in the name of the cult, such as the preservation of the titles of the clergy, the games and the gladiatorial fights, has continued.
In this study; In addition to general information about Ancient Pisidia and Sagalassos, the presence of the emperor cult in Sagalassos, the evidence in the city, the activities carried out within the framework of the cult and the status of this cult in the process of Christianization in Rome. Thus, it will be tried to be demonstrated that the imperial cult continued in a similar way during the Christianization of Rome.
Keywords: Pisidia, Sagalassos, Cult of Emperor, Christianity.
Hz. İsa'nın tebliğe başlamasıyla Hıristiyanlık, I. yüzyılda Filistin bölgesinde, bir Yahudi ihya hareketi olarak ortaya çıkmış ve zamanla evrensel nitelik kazanmıştır. Hz. İsa'nın takipçileri Hıristiyanlığı, Roma İmparatorluğu'nun her tarafında yaymaya çalışmıştır. Hıristiyanlık yayılırken zaman zaman bazı dinî grupların ve devlet yönetiminin baskılarına maruz kalmıştır. Roma'nın, Hıristiyanlığı resmî din olarak kabul etmesinden sonra, durum değişmiş, fakat sonrasında Hıristiyan ilahiyatına dair bazı problemler ortaya çıkmıştır. Bu problemler konsillerde tartışılmıştır. Bu süreçte Hıristiyanlar; Aryanistler, Nestûriler ve Monofizitler gibi dinî gruplara ayrılmıştır. Bu şekilde çeşitli gruplardan oluşan Hıristiyanlık, Roma İmparatorluğu, Sâsânî İmparatorluğu ve Arap Yarımadası topraklarında hızla yayılmıştır. Nitekim Yarımada'nın güneybatı kesimlerindeki Necrân'da, İslâm'ın ortaya çıktığı sırada yoğun Hıristiyan varlığından söz edilmiştir. Hz. Muhammed, tebliğ sürecinde Necrân Hıristiyanlarına İslâm'a davet mektubu göndermiştir. Bu sebeple Necrân'dan Medine'ye bir Hıristiyan heyet gelmiştir. Hz. Muhammed, onları İslam'a davet etmiş, fakat onlar kendi dinlerinde kalmak istemiştir. Hz. Muhammed, Necrânlı Hıristiyanlara dinlerini rahat yaşamaları için teminat mektubu vermiştir.
Anahtar Kelimeler: Hz. İsa, Hıristiyanlık, Arap Yarımadası, Hz. Muhammed, Necrân, Mubâhale
Christianity in Najrān and Mohammad's Relations with Najrān Christian Clergy
Abstract
With the start of Jesus' notification, Christianity emerged of as a Jewish revival movement, in first century, in Palestine region and over time it gained global character. The followers of Jesus has been trying to spread to Christianity throughout the Roman Empire. When Christianity spread, it has been exposed to the repression of some religious groups and the state administration from time to time. After Rome had acceptanced Christianity as the official religion, the situation has changed, but then some problems have emerged on the Christian theology. These problems were discussed in council. In this process, Christians have divided into religious groups such as Aryanists, Nestorians and Monophysites. In this way, Christianity which consists of various groups, spread rapidly to the Roman Empire, the Sassanid Empire and in the Arabian Peninsula. Indeed, in Najrān in the southwest part of the Peninsula, in which Islam emerged it was the existence intense Christian. Mohammad, in the notification process, has sent a letter of invitation to Islam to Najrān Christians. Therefore, a Christian delegation from Najrān came to Medina. Mohammad invited them to Islam, but they have to stay in their own religion. Mohammad has given letters of guarantee to Nejrān Christians for comfortable to live their religion.
Keywords: Jesus, Christianity, Arabian Peninsula, Mohammad, Najrān, Mubāhale
Islam and Oriens Christianus: Makka 610-622 AD The arguments in order to prove the Qur’anic Christology is found about the axis of Makka, Najrān and ‘Ukāẓ. This article deals with Prophet Muhammad’s vast relations with Christians in his pre-prophesy and Mecca periods; also how it reflects on Qur'an and its dogmas. The first focus of the Qur’anic Christology was Makka. Because the west of the Arabian Peninsula,
where Makka was included, especially Najrān, in the sixth century, one
side under the influx of Ethiopians and from the Aryans, Monophysites
and Nesturites which rejected by the Orthodox Byzantine on the other side. Christianity in Makka was represented by Arabs and Ethiopians who settled there. There were quite a lot of Ethiopians in Makka during the emergence of Islam and they were working in various services of the Makkans. In this process, many christian concepts such as ‘Isā, Hawāriyyūn, Naṣārā passed into Arabic from Ethiopian litrature; so accordingly these were used in Qur’an. The second major origin of the Qur'anic Christology was Najrān. Prophet Muhammad encountered with Christian Bishop of Najrān, Quss Ibn Sā’ida al-Iyādī, in the “Suq of 'Ukāẓ/Makka Market” near the city and listened him on a camel while he was preaching Monotheism. Moreover, Qur’an spoke of Najran Martyrs. The poetry, plain writing style and oratorical style of the Arabic language were used by both Najrān Christian missionaries and Prophet Muhammad itself. Besides, it is notable that Qur’an is a unique book and
masterpiece work both in terms of Arabic language and îcâz.
Öz
Kur’an’î Kristoloji’nin delilleri; Mekke, Necrân ve ‘Ukâz ekseninde oluşturulmaktadır. Makalede, Hz. Muhammed’in peygamberlik öncesinde ve Mekke döneminde Hıristiyanlarla münasebetleri, bunun Kur’an’a yansımaları ve Kur’an’ın dogmaları ele alınmaktadır. Kur’an’î Kristoloji’nin ilk merkezi Mekke’dir. Çünkü Mekke’nin de dahil olduğu Arap Yarımadası’nın batısı, altıncı yüzyılda bir taraftan Etiyopyalılar, diğer taraftan Ortodoks Bizans tarafından reddedilen Ariusçuların, Monofizitlerin ve Nesturîlerin akınına uğradı. Mekke’deki Hıristiyanlık, Araplar ve Mekke’ye yerleşen Etiyopyalılar tarafından temsil edildi. Bu süreçte Îsa, Havâriyyûn, Nasârâ gibi birçok Etiyopyaca kelime Arapçaya geçmiş ve Kur’an’da da kullanılmıştır. Kur’anî Kristoloji’nin ikinci büyük menşei Necrân’dı. Hz. Muhammed, Mekke’nin yakınındaki ʻUkâz Fuarı’nda Necrân’ın Hıristiyan Piskoposu Kuss b. Sâide elİyâdî’yle
karşılaştı ve onu Monoteizm’i vaaz ederken dinledi. Ayrıca Kur’an,
Necrân şehitlerinden söz etti. Arap dilinin şiiri, düz yazı üslubu ve hitabet
tarzı hem Necrân Hıristiyan misyonerleri hem de Hz. Muhammed tarafından kullanıldı. Bunların yanı sıra Kur’an hem dil hem de îcâz olma bakımından eşsiz bir kitaptır.
Anahtar Kelimeler: Mekânın Mahremiyeti, Kur'an, Tefsir, İzin, Selâm.
Hıristiyanlık, İslâm'ın ortaya çıktığı yedinci yüzyılın başında, Arap Yarımadasıve çevresindeki halklar arasında oldukça yayılmıştı. Tabiî olarak İslâm'ın Kutsal Kitabı Kur'an, kendinden önceki bu dinin mensuplarından söz etmiştir. Aynı şekilde İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (SAV)'in peygamberlik öncesi ve sonrasında Arap Yarımadası ve çevresindeki Hıristiyanlarla çeşitli vesilelerle münasebetleri olmuştur. Hz. Peygamber'in vefatından sonra dört
halife döneminde de Hıristiyanlarla münasebetler devam etmiştir. İlk halife Hz. Ebû Bekir (ra) (632-634) Arap Yarımadası'nda Hıristiyanların yaşadığı birçok bölgenin fethini gerçekleştirmiş ve Hıristiyanlara yönelik uygulamalar yapmıştır. Hz. Ebû Bekir'den sonra halife olan Hz. Ömer (r.a) (634-644) ise Hz. Muhammed'in ve Hz. Ebû Bekir'in belirlediği esaslar çerçevesinde Hıristiyanlarla münasebetlerini sürdürmüştür. Onun döneminde Kudüs, Suriye, Irak ve Mısır gibi Hıristiyanların çoğunlukta olduğu Bizans ve Sâsânî topraklarının bir kısmı Müslümanların eline geçmiştir. Hz. Ömer, Müslümanların eline geçen topraklarda yaşayan Hıristiyanların "cizye" ve haraç ödemek şartıyla dinleri, canlarını ve mallarını güven altına alan barış antlaşmaları yapmıştır. Ancak
Necrân, Tağlib ve Cerâcime Hıristiyanlarıyla yapılan antlaşmalar ve uygulamalar diğer Hıristiyanlara göre farklılık göstermiştir. Onun Hıristiyanlara yönelik samimi uygulamaları, Hıristiyanların İslâm'a ve Müslümanlara karşı sıcak bir yaklaşım içerisine girmelerine vesile olmuştur. Aynı şekilde Bizans'ın resmî din anlayışını uymadıkları gerekçesiyle dışlanan, Bizans'ın doğu eyaletlerindeki Nestûrîler ve Monofizitler ile Mısır bölgesindeki Kıptiler, Müslüman fatihleri kurtarıcı olarak görmüştür.
Anahtar Kelimeler: Hz. Ömer, Hıristiyanlar, Arap Yarımadası, Kudüs,
Mısır
Bu çalışmada; Antik Pisidia ve Sagalassos’la ilgili genel bilgilerin yanı sıra, Sagalassos’taki imparator kültünün varlığı, kentteki delilleri, kült çerçevesinde yapılan etkinlikler ve bu kültün Roma’nın Hıristiyanlaşması sürecindeki durumu ele alınacaktır. Böylece imparatorluk kültünün Roma’nın Hıristiyanlaşması sürecinde benzer şekilde devam ettiği ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Pisidia, Sagalassos, İmparator Kültü, Hıristiyanlık.
ABSTRAC: Today, although the traces of the first settlement in Ancient Sagalassos, which is located within the borders of Ağlasun district of Burdur, go back to the Epipalaeolithic Period (B.C. 16000-10000), the agricultural life in Sagalassos is based on the findings obtained from the excavations in the region, it was determined that it dates back to the B.C. 6th millennium. The existence of the "emperor cult" in Sagalassos with a long history has been understood from many temples, monuments, sculptures and coins, especially the "Temple of Apollo Clarios" dedicated to Augustus and the "Temple of Antoninus Pius" dedicated to Divus Hadrianus and Antoninus Pius. As a matter of fact, Hadrianus (A.D. 117-138), in A.D. 120's, when he moved Sagalassos from the Province of Asia, its capital was known as Ephesus/Ephesos to Lycia and Pamphylia Province, he both gave the city the title of “the first magnificent city of Pisidia, the friend and ally of the Romans" and declared it as the "neokoros", the emperor cult of the city has been registered. The imperial cult in Sagalassos, after the emergence of Christianity, except for sacrifice to the emperor; everything done in the name of the cult, such as the preservation of the titles of the clergy, the games and the gladiatorial fights, has continued.
In this study; In addition to general information about Ancient Pisidia and Sagalassos, the presence of the emperor cult in Sagalassos, the evidence in the city, the activities carried out within the framework of the cult and the status of this cult in the process of Christianization in Rome. Thus, it will be tried to be demonstrated that the imperial cult continued in a similar way during the Christianization of Rome.
Keywords: Pisidia, Sagalassos, Cult of Emperor, Christianity.
Hz. İsa'nın tebliğe başlamasıyla Hıristiyanlık, I. yüzyılda Filistin bölgesinde, bir Yahudi ihya hareketi olarak ortaya çıkmış ve zamanla evrensel nitelik kazanmıştır. Hz. İsa'nın takipçileri Hıristiyanlığı, Roma İmparatorluğu'nun her tarafında yaymaya çalışmıştır. Hıristiyanlık yayılırken zaman zaman bazı dinî grupların ve devlet yönetiminin baskılarına maruz kalmıştır. Roma'nın, Hıristiyanlığı resmî din olarak kabul etmesinden sonra, durum değişmiş, fakat sonrasında Hıristiyan ilahiyatına dair bazı problemler ortaya çıkmıştır. Bu problemler konsillerde tartışılmıştır. Bu süreçte Hıristiyanlar; Aryanistler, Nestûriler ve Monofizitler gibi dinî gruplara ayrılmıştır. Bu şekilde çeşitli gruplardan oluşan Hıristiyanlık, Roma İmparatorluğu, Sâsânî İmparatorluğu ve Arap Yarımadası topraklarında hızla yayılmıştır. Nitekim Yarımada'nın güneybatı kesimlerindeki Necrân'da, İslâm'ın ortaya çıktığı sırada yoğun Hıristiyan varlığından söz edilmiştir. Hz. Muhammed, tebliğ sürecinde Necrân Hıristiyanlarına İslâm'a davet mektubu göndermiştir. Bu sebeple Necrân'dan Medine'ye bir Hıristiyan heyet gelmiştir. Hz. Muhammed, onları İslam'a davet etmiş, fakat onlar kendi dinlerinde kalmak istemiştir. Hz. Muhammed, Necrânlı Hıristiyanlara dinlerini rahat yaşamaları için teminat mektubu vermiştir.
Anahtar Kelimeler: Hz. İsa, Hıristiyanlık, Arap Yarımadası, Hz. Muhammed, Necrân, Mubâhale
Christianity in Najrān and Mohammad's Relations with Najrān Christian Clergy
Abstract
With the start of Jesus' notification, Christianity emerged of as a Jewish revival movement, in first century, in Palestine region and over time it gained global character. The followers of Jesus has been trying to spread to Christianity throughout the Roman Empire. When Christianity spread, it has been exposed to the repression of some religious groups and the state administration from time to time. After Rome had acceptanced Christianity as the official religion, the situation has changed, but then some problems have emerged on the Christian theology. These problems were discussed in council. In this process, Christians have divided into religious groups such as Aryanists, Nestorians and Monophysites. In this way, Christianity which consists of various groups, spread rapidly to the Roman Empire, the Sassanid Empire and in the Arabian Peninsula. Indeed, in Najrān in the southwest part of the Peninsula, in which Islam emerged it was the existence intense Christian. Mohammad, in the notification process, has sent a letter of invitation to Islam to Najrān Christians. Therefore, a Christian delegation from Najrān came to Medina. Mohammad invited them to Islam, but they have to stay in their own religion. Mohammad has given letters of guarantee to Nejrān Christians for comfortable to live their religion.
Keywords: Jesus, Christianity, Arabian Peninsula, Mohammad, Najrān, Mubāhale
Islam and Oriens Christianus: Makka 610-622 AD The arguments in order to prove the Qur’anic Christology is found about the axis of Makka, Najrān and ‘Ukāẓ. This article deals with Prophet Muhammad’s vast relations with Christians in his pre-prophesy and Mecca periods; also how it reflects on Qur'an and its dogmas. The first focus of the Qur’anic Christology was Makka. Because the west of the Arabian Peninsula,
where Makka was included, especially Najrān, in the sixth century, one
side under the influx of Ethiopians and from the Aryans, Monophysites
and Nesturites which rejected by the Orthodox Byzantine on the other side. Christianity in Makka was represented by Arabs and Ethiopians who settled there. There were quite a lot of Ethiopians in Makka during the emergence of Islam and they were working in various services of the Makkans. In this process, many christian concepts such as ‘Isā, Hawāriyyūn, Naṣārā passed into Arabic from Ethiopian litrature; so accordingly these were used in Qur’an. The second major origin of the Qur'anic Christology was Najrān. Prophet Muhammad encountered with Christian Bishop of Najrān, Quss Ibn Sā’ida al-Iyādī, in the “Suq of 'Ukāẓ/Makka Market” near the city and listened him on a camel while he was preaching Monotheism. Moreover, Qur’an spoke of Najran Martyrs. The poetry, plain writing style and oratorical style of the Arabic language were used by both Najrān Christian missionaries and Prophet Muhammad itself. Besides, it is notable that Qur’an is a unique book and
masterpiece work both in terms of Arabic language and îcâz.
Öz
Kur’an’î Kristoloji’nin delilleri; Mekke, Necrân ve ‘Ukâz ekseninde oluşturulmaktadır. Makalede, Hz. Muhammed’in peygamberlik öncesinde ve Mekke döneminde Hıristiyanlarla münasebetleri, bunun Kur’an’a yansımaları ve Kur’an’ın dogmaları ele alınmaktadır. Kur’an’î Kristoloji’nin ilk merkezi Mekke’dir. Çünkü Mekke’nin de dahil olduğu Arap Yarımadası’nın batısı, altıncı yüzyılda bir taraftan Etiyopyalılar, diğer taraftan Ortodoks Bizans tarafından reddedilen Ariusçuların, Monofizitlerin ve Nesturîlerin akınına uğradı. Mekke’deki Hıristiyanlık, Araplar ve Mekke’ye yerleşen Etiyopyalılar tarafından temsil edildi. Bu süreçte Îsa, Havâriyyûn, Nasârâ gibi birçok Etiyopyaca kelime Arapçaya geçmiş ve Kur’an’da da kullanılmıştır. Kur’anî Kristoloji’nin ikinci büyük menşei Necrân’dı. Hz. Muhammed, Mekke’nin yakınındaki ʻUkâz Fuarı’nda Necrân’ın Hıristiyan Piskoposu Kuss b. Sâide elİyâdî’yle
karşılaştı ve onu Monoteizm’i vaaz ederken dinledi. Ayrıca Kur’an,
Necrân şehitlerinden söz etti. Arap dilinin şiiri, düz yazı üslubu ve hitabet
tarzı hem Necrân Hıristiyan misyonerleri hem de Hz. Muhammed tarafından kullanıldı. Bunların yanı sıra Kur’an hem dil hem de îcâz olma bakımından eşsiz bir kitaptır.