Bu makalenin amacı, Osmanlı medreseleri ile Dârülfünûn'un ilahiyat eğitimi veren kısımlarında oku... more Bu makalenin amacı, Osmanlı medreseleri ile Dârülfünûn'un ilahiyat eğitimi veren kısımlarında okutulan siyer ve İslâm tarihi derslerini incelemektir. Siyer ve İslâm tarihi dersleri, Osmanlı medreselerinin örgün eğitim programına 1910 yılında girmiştir. Sözü edilen dersler bu tarihten önce medrese haricindeki yaygın eğitim faaliyetlerinde okutulmuştur. 1910'daki ilk tecrübenin ardından siyer ve İslâm tarihi dersleri medreselerin kapatıldığı 1924 yılına kadar ders programlarında yer almıştır. Bu dersler, ders programlarında bazen iki ayrı ders olarak bulunmuş, bazen de siyerin konuları İslâm tarihinin içerisinde anlatılmıştır. Dârülfünûn'a gelince, bu kurumda ilahiyat alanına giren derslerin okutulduğu Ulûm-ı Âliye-i Dîniyye Şubesi 1900 yılında açılmıştır. Daha sonra onun yerini alarak benzer misyonu üstlenen Ulûm-ı Şer'iyye Şubesi ve İlahiyat Fakültesi, Dârülfünûn bünyesinde faaliyet yürütmüştür. Dârülfünûn'un İlahiyat eğitimi veren her üç kısmında da siyer ve İslâm tarihi dersleri okutulmuştur. Medreselerde olduğu gibi Dârülfünûn'da da siyer dersi, ders programlarında bazen İslâm tarihinden ayrı olarak bulunmuş, bazen de onun konuları İslâm tarihinin içerisinde işlenmiştir. Bu uygulama Dârülfünûn İlahiyat Fakültesi'nin kapatıldığı tarihe kadar devam etmiştir.
Öz Osmanlı Devleti'nde, kuruluş yıllarından itibaren ilmî ve kültürel kurumların varlığına özen g... more Öz Osmanlı Devleti'nde, kuruluş yıllarından itibaren ilmî ve kültürel kurumların varlığına özen gösterilmiştir. Bu kurumlar fizikî şartları, mimarî özellikleri ve sosyal donatılarıyla temsil ettiği amaca uygun şekilde inşâ edilmiştir. İlmî ve kültürel müesseselerin ilk sırasında yer alan medreseler yapılırken de benzer düşüncelerle hareket edilmiştir. Bir taraftan medreselerin fizikî şartları hazır hale getirilmiş; diğer taraftan eğitim-öğretim faaliyetinin içerisinde bulunacak kişilerin bütün ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik alt yapı hazırlanmıştır. Söz konusu ihtiyaçların hemen tamamı vakıflar vasıtasıyla giderilmiştir. Vakıflar, eğitim-öğretimin yanı sıra talebenin iâşe/yeme-içme, ibâte/barınma ve maddî desteklerini/burslarını temin etmiştir. Bu süreçte talebenin iâşe ihtiyacı genellikle, medreselerin civarında yapımı gerçekleştirilen imâretler tarafından karşılanmıştır. Ancak XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren vakıf gelirleri azalmış, iâşe ihtiyaçlarının karşılanmasında kısıtlamaya gidilmiştir. Dolayısıyla her geçen gün medrese talebesinin, imâretlerden faydalanma olanağı sıkıntılı hale gelmiştir. Bütün bunlara rağmen, İstanbul ölçeğinde düşündüğümüzde, ikisi hariç diğer imâretlerin kapatıldığı II. Meşrûtiyet'in (1908) hemen sonrasına kadar talebenin iâşe ihtiyacı, büyük oranda imâretlerden karşılanmıştır. Ancak Osmanlı'nın son dönemlerinde imâretlerin işleyişinde karşılaşılan problemler giderilemeyince ve imâretler kuruluş amaçlarının dışında fonksiyon icrâ etmeye başlayınca, bu kurumların kapatılması yoluna gidilmiştir. Gelinen bu nokta, medrese talebesinin iâşe olanaklarını da etkilemiştir. Dolayısıyla bu makalede, medrese talebesi için geleneksel iâşe olanaklarının değişime uğradığı II. Meşrûtiyet sonrası esas alınarak, ne tür bir uygulamaya yer verildiği, yaşanan değişimin talebeye nasıl yansıdığı incelenecektir. Makale hazırlanırken öncelikle arşiv belgelerine, dönemin kroniklerine ve çalışmaya katkı sağlayacak diğer kaynaklara başvurulacaktır.
Bu makalede cihet uygulamasının Osmanlı vakıf geleneğindeki yeri incelenecektir. En yalın anlamıy... more Bu makalede cihet uygulamasının Osmanlı vakıf geleneğindeki yeri incelenecektir. En yalın anlamıyla "cihet", vakıf bünyesinde yürütülecek hizmetler için tahsis edilen görevlere verilen isimdir. Çoğulu "cihât"tır. Vakıfların dinî, sosyal ve kültürel birçok alanda hizmetleriyle ve dolayısıyla cihet türleriyle karşılaşılmaktadır. Türleri ve nitelikleri belirlenen cihetler, tespit edilen şartları taşıyan kimselere verilmiştir. Böylece cihet sahipleri vakfın çalışanı kimliğiyle sorumluluk üstlenmiştir. XIX. yüzyılın ilk yarısından itibaren artarak devam eden vakıf müessesesini sistemleştirme uğraşları, cihet alanında göreceli olarak daha geç zamanda vuku bulmuştur. Nitekim Evkâf Nezâreti 1826 yılında kurulmuşken, Devlet Salnâmeleri'ne göre cihet işlemlerini organize edecek büronun/kalemin teşkili ve ilk cihât müdürünün tayini 1870 yılında gerçekleşmiştir. Keza cihet alanında ilk mevzuat düzenlemesi de 1870 yılında yapılmıştır. Bu tarihten itibaren Osmanlı vakıf geleneğindeki cihet uygulaması daha sistemli bir şekilde varlığını devam ettirmiştir.
Öz: Bu makalede, Maçka'da tamir gören ve yeniden inşâ edilen kiliseler ele alınmıştır. Ulaşılabil... more Öz: Bu makalede, Maçka'da tamir gören ve yeniden inşâ edilen kiliseler ele alınmıştır. Ulaşılabilen belgeler ışığında, kiliselerin tamir ve yeniden inşâ taleplerinin nasıl gerçekleştirildiği incelenmiştir. Nitekim arşiv belgelerinde ve kilise defterlerinde yapılan araştırmalar, Maçka özelinde bu türden faaliyetlerin ilk olarak 1848 yılında gerçekleştiğini göstermektedir. Dolayısıyla çalışmamızın zaman kesitini yaklaşık olarak Osmanlı'nın son yüzyılı oluşturmaktadır. Bunlara ilaveten araştırmamızda tamir gören ve yeniden inşâ edilen toplam yedi kilisenin kısaca tarihî serencamı yer almaktadır. Çalışma alanı olarak Maçka belirlenmiştir. Bunun sebebi tarihi süreç içerisinde Maçka'nın hem çok sayıda kiliseye ev sahipliği yapmasından hem de Ortodoks Hıristiyanlık alemi için önemli bir merkez olmasından kaynaklanmaktadır. Zira Maçka, Kudüs ve Aynaroz'dan sonra üçüncü mukaddes yerdir. Buranın kutsiyeti havarilerden birinin oraya gitmesiyle açıklanmaktadır. Diğer taraftan bölge Osmanlı Devleti'nde yaşanan tanassur hareketlerinin odak noktasında bulunmaktadır. Onun için bu makalede, sadece tamir ve inşâ faaliyetinin ötesinde devletin, Hıristiyan tebaanın mabedleriyle ilgili taleplerine karşı nasıl bir tutum sergilediğinin resmi de ortaya konulmaktadır. Abstract: In this article we have researched reconstructed and restored churches in Maçka. On the basis of archived documents, we examined the ways of responding to the demands of reconstruction and restoration of the churches. The studies done on the archives and church records have proven that those kind of works started initially in Maçka in 1848, which indicates that the period we study covers up the late time of the Ottomans. In addition to that, we investigated the short history of seven churches which were restored and reconstructed. The reason that we chose Maçka region for this study is its historical significance, since it was home of many churches, and one of the important centre for the Orthodox Christian world. Maçka is the third holy place after Kudus and Ayranoz. Its holiness is interpreted by an Apostles' pilgrimages. In addition, during the Ottoman period the region was a central place for convertion to Christianity. Therefore, we aimed primarily to illustrate the strategy of the rulers of that time in dealing with the demands of Christians for their place or worships, alongside the issue of reconstruction and restoration of the churches. Giriş İslam ülkesinde, devletle gayri müslim tebaa arasındaki hukukî ve siyasî bağlar zimmet akdi çerçevesinde kurulmuştur. İslam hukukunun uygulayıcısı olan Osmanlı Devleti, kuruluşundan itibaren gayri müslim tebaasını aynı akdin hükümlerine tabi tutmuştur. İman, ibadet, evlenme, boşanma, miras ve vasiyet gibi her türlü hukukî işlemlerde kendi hukuklarına tabi olma hürriyetine sahip olan gayri müslim tebaa, aynı zamanda Osmanlı mahkemelerine başvurma hakkını da elde etmiştir. İslam hukukçularının " Onlara ve din olarak
Minkarizade Dede Efendi's Siyasatname Artifacts such as siyasatname drawn up with the point of vi... more Minkarizade Dede Efendi's Siyasatname Artifacts such as siyasatname drawn up with the point of view of guiding to managers for the achieving of fair politics. Altough prophet Muharnmed's period claimed to be incidence of siyasatname tradition, same sort of artifacts also encountered before Islam period with difFerent names. Point of views, propounded in political treatises after Islam period were supported with verses, hadiths and remarks of scholars. By this way it was claimed that things good and worse by means of religon also are good and worse in political field. In this framework artifact of Dede Efendi reflects common language of siyasatname propounded after Islam period. However, Dede Efendi in his siyasatname discussed problems mostly with Islamic law in theoretical manner. And this method gave an identity to the artifact a sort of Islamic law book. Siyasatname of Dede Efendi merenti-ate from classical siyasatname tradition by this characteristic.
ÖZ Fetvâ eminleri, fetvâ hizmetlerinde şeyhülislamlara yardımcı olmak üzere atanmıştır. İlk atand... more ÖZ Fetvâ eminleri, fetvâ hizmetlerinde şeyhülislamlara yardımcı olmak üzere atanmıştır. İlk atandıklarında fetvânın hazırlanması ve ilgiliye ulaştırılması sü-recine katkıları daha sınırlı düzeyde iken, zaman içerisinde bu alanda en etkili kişi konumuna yükselmişlerdir. Özellikle Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde fetvâ eminlerine, fetvâ sürecini yönetme görevinin yanı sıra ilave birtakım yeni görev ve sorumluklar verilmiştir. Ancak Fetvâ Eminliği birimi veya bu birimin başında bulunan fetvâ eminleri hakkında bilgi veren sınırlı sayıdaki çalışmalar-da, bu kimselerin söz konusu görevi dışındaki vazife ve sorumluluk alanlarına hemen hemen hiç temas edilmemektedir. Bu makalede, kaynakların bize sunduğu veriler çerçevesinde fetvâ eminlerinin üstlenmiş olduğu görevlerin neler olduğu tespit edilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Fetvâ, Fetvâ Emini, Görev. ABSTRACT Duties of Fatwa Authorities in Ottoman State Organization Fatwa authorities were assigned to assist shaykhs al-islam. When they were first assigned, their contribution in the process of preparing the Fatwa and its delivering to the concerning person was limited; but in time they became the most effective people in the process. Especially in the latest periods of Ottoman State, new duties and responsibilities as well as running the fatwa process were given to fatwa authorities. However, in the limited works that give information about the unit of Fatwa Authority or the fatwa authorities that are at the head of this unit, almost nothing is mentioned about their duties or responsibilities other than the ones in question. In this article, we will try to identify the duties of fatwa authorities within the frame of the data that resources present us with.
Bu çalışmada, fetva emini tayinini gerekli kılan sebepler, ilk fetva emini olarak kimin, ne zaman... more Bu çalışmada, fetva emini tayinini gerekli kılan sebepler, ilk fetva emini olarak kimin, ne zaman ve nasıl tayin edildiği, sözkonusu görevin ilk dönemlere nazaran nasıl etkin hale geldiği, daireyi sistematik bir yapıya kavuşturan düzenlemeler ve bu yapının kısımları incelenecektir.
ÖZET İcâzet, hocanın öğrencisine, kendisinden öğrendiği bilgileri aktarması için verdiği izni ifa... more ÖZET İcâzet, hocanın öğrencisine, kendisinden öğrendiği bilgileri aktarması için verdiği izni ifade eden terimdir. Öncesi miladî IX. yüzyıla dayanan ve tarihî bir derinliğe sahip olan uygulamadır. İlk olarak hadis alanında kullanılmaya başlamıştır. Ardından ilimlerin daha sistemli hale getirilmesiyle birlikte, hadis dışı disiplinlerde de kullanılır olmuştur. İslâmî eğitim-öğretim sistemine has olan bu gelenek, Farsça'nın ve Osmanlı Türkçesi'nin kullanıldığı coğrafyalarda " icâzetnâme " tabiriyle ifade edilmiştir. Diğer yerlerdeki uygulamalara nazaran Osmanlı'da icâzetnâmelerin, şekil, muhteva, veriliş esnasında riayet edilen esaslar bakımından, daha sistemli bir yapıya sahip olduğu görülmektedir. Bütün bunlar çerçevesinde icâzetnâmeler, kaynak değeri açısından tarihî vesika hükmündedir. İcâzetnâme, sahibi için, onun eğitim-öğretim faaliyetine etkin bir kimlikle katılabilme yeterliliğini gösterir. Ayrıca icâzetnâmeler, içerik bakımından döneminin, ilim ve kültür hayatına, eğitim-öğretim faaliyetlerine, hatta eğitim ve ilim merkezi olma bakımından kentlerin tarihine ve bunlar gibi daha birçok konuya ışık tutması yönüyle önemlidir. Bu önemine binaen makalede, Osmanlı'nın son döneminde yaşamış ve müderrislik görevinde bulunmuş Şerefeddin Şaban Efendi'nin icâzetnâmesinin, icâzetnâme külliyatı içerisindeki yeri tespit edilecektir. Tespit esnasında, şekil ve muhtevâ bakımından tahliller yapılarak icâzetnâmenin, genel icâzetnâme formlarıyla örtüşen ve farklılaşan yönleri belirlenmeye çalışılacaktır. Ayrıca icâzetnâme vesilesiyle geçmişle bağ kurma çabalarını sağlam bir zemine oturtmak için, onun tarihî kaynak değerinin ortaya konulmasına gayret gösterilecektir. Son olarak, icâzetnâmenin verildiği dönemi anlama adına Osmanlı eğitim-öğretim sisteminde bu uygulamanın işleyişine ana hatlarıyla değinilecektir.
Bu makalenin amacı, Osmanlı medreseleri ile Dârülfünûn'un ilahiyat eğitimi veren kısımlarında oku... more Bu makalenin amacı, Osmanlı medreseleri ile Dârülfünûn'un ilahiyat eğitimi veren kısımlarında okutulan siyer ve İslâm tarihi derslerini incelemektir. Siyer ve İslâm tarihi dersleri, Osmanlı medreselerinin örgün eğitim programına 1910 yılında girmiştir. Sözü edilen dersler bu tarihten önce medrese haricindeki yaygın eğitim faaliyetlerinde okutulmuştur. 1910'daki ilk tecrübenin ardından siyer ve İslâm tarihi dersleri medreselerin kapatıldığı 1924 yılına kadar ders programlarında yer almıştır. Bu dersler, ders programlarında bazen iki ayrı ders olarak bulunmuş, bazen de siyerin konuları İslâm tarihinin içerisinde anlatılmıştır. Dârülfünûn'a gelince, bu kurumda ilahiyat alanına giren derslerin okutulduğu Ulûm-ı Âliye-i Dîniyye Şubesi 1900 yılında açılmıştır. Daha sonra onun yerini alarak benzer misyonu üstlenen Ulûm-ı Şer'iyye Şubesi ve İlahiyat Fakültesi, Dârülfünûn bünyesinde faaliyet yürütmüştür. Dârülfünûn'un İlahiyat eğitimi veren her üç kısmında da siyer ve İslâm tarihi dersleri okutulmuştur. Medreselerde olduğu gibi Dârülfünûn'da da siyer dersi, ders programlarında bazen İslâm tarihinden ayrı olarak bulunmuş, bazen de onun konuları İslâm tarihinin içerisinde işlenmiştir. Bu uygulama Dârülfünûn İlahiyat Fakültesi'nin kapatıldığı tarihe kadar devam etmiştir.
Öz Osmanlı Devleti'nde, kuruluş yıllarından itibaren ilmî ve kültürel kurumların varlığına özen g... more Öz Osmanlı Devleti'nde, kuruluş yıllarından itibaren ilmî ve kültürel kurumların varlığına özen gösterilmiştir. Bu kurumlar fizikî şartları, mimarî özellikleri ve sosyal donatılarıyla temsil ettiği amaca uygun şekilde inşâ edilmiştir. İlmî ve kültürel müesseselerin ilk sırasında yer alan medreseler yapılırken de benzer düşüncelerle hareket edilmiştir. Bir taraftan medreselerin fizikî şartları hazır hale getirilmiş; diğer taraftan eğitim-öğretim faaliyetinin içerisinde bulunacak kişilerin bütün ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik alt yapı hazırlanmıştır. Söz konusu ihtiyaçların hemen tamamı vakıflar vasıtasıyla giderilmiştir. Vakıflar, eğitim-öğretimin yanı sıra talebenin iâşe/yeme-içme, ibâte/barınma ve maddî desteklerini/burslarını temin etmiştir. Bu süreçte talebenin iâşe ihtiyacı genellikle, medreselerin civarında yapımı gerçekleştirilen imâretler tarafından karşılanmıştır. Ancak XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren vakıf gelirleri azalmış, iâşe ihtiyaçlarının karşılanmasında kısıtlamaya gidilmiştir. Dolayısıyla her geçen gün medrese talebesinin, imâretlerden faydalanma olanağı sıkıntılı hale gelmiştir. Bütün bunlara rağmen, İstanbul ölçeğinde düşündüğümüzde, ikisi hariç diğer imâretlerin kapatıldığı II. Meşrûtiyet'in (1908) hemen sonrasına kadar talebenin iâşe ihtiyacı, büyük oranda imâretlerden karşılanmıştır. Ancak Osmanlı'nın son dönemlerinde imâretlerin işleyişinde karşılaşılan problemler giderilemeyince ve imâretler kuruluş amaçlarının dışında fonksiyon icrâ etmeye başlayınca, bu kurumların kapatılması yoluna gidilmiştir. Gelinen bu nokta, medrese talebesinin iâşe olanaklarını da etkilemiştir. Dolayısıyla bu makalede, medrese talebesi için geleneksel iâşe olanaklarının değişime uğradığı II. Meşrûtiyet sonrası esas alınarak, ne tür bir uygulamaya yer verildiği, yaşanan değişimin talebeye nasıl yansıdığı incelenecektir. Makale hazırlanırken öncelikle arşiv belgelerine, dönemin kroniklerine ve çalışmaya katkı sağlayacak diğer kaynaklara başvurulacaktır.
Bu makalede cihet uygulamasının Osmanlı vakıf geleneğindeki yeri incelenecektir. En yalın anlamıy... more Bu makalede cihet uygulamasının Osmanlı vakıf geleneğindeki yeri incelenecektir. En yalın anlamıyla "cihet", vakıf bünyesinde yürütülecek hizmetler için tahsis edilen görevlere verilen isimdir. Çoğulu "cihât"tır. Vakıfların dinî, sosyal ve kültürel birçok alanda hizmetleriyle ve dolayısıyla cihet türleriyle karşılaşılmaktadır. Türleri ve nitelikleri belirlenen cihetler, tespit edilen şartları taşıyan kimselere verilmiştir. Böylece cihet sahipleri vakfın çalışanı kimliğiyle sorumluluk üstlenmiştir. XIX. yüzyılın ilk yarısından itibaren artarak devam eden vakıf müessesesini sistemleştirme uğraşları, cihet alanında göreceli olarak daha geç zamanda vuku bulmuştur. Nitekim Evkâf Nezâreti 1826 yılında kurulmuşken, Devlet Salnâmeleri'ne göre cihet işlemlerini organize edecek büronun/kalemin teşkili ve ilk cihât müdürünün tayini 1870 yılında gerçekleşmiştir. Keza cihet alanında ilk mevzuat düzenlemesi de 1870 yılında yapılmıştır. Bu tarihten itibaren Osmanlı vakıf geleneğindeki cihet uygulaması daha sistemli bir şekilde varlığını devam ettirmiştir.
Öz: Bu makalede, Maçka'da tamir gören ve yeniden inşâ edilen kiliseler ele alınmıştır. Ulaşılabil... more Öz: Bu makalede, Maçka'da tamir gören ve yeniden inşâ edilen kiliseler ele alınmıştır. Ulaşılabilen belgeler ışığında, kiliselerin tamir ve yeniden inşâ taleplerinin nasıl gerçekleştirildiği incelenmiştir. Nitekim arşiv belgelerinde ve kilise defterlerinde yapılan araştırmalar, Maçka özelinde bu türden faaliyetlerin ilk olarak 1848 yılında gerçekleştiğini göstermektedir. Dolayısıyla çalışmamızın zaman kesitini yaklaşık olarak Osmanlı'nın son yüzyılı oluşturmaktadır. Bunlara ilaveten araştırmamızda tamir gören ve yeniden inşâ edilen toplam yedi kilisenin kısaca tarihî serencamı yer almaktadır. Çalışma alanı olarak Maçka belirlenmiştir. Bunun sebebi tarihi süreç içerisinde Maçka'nın hem çok sayıda kiliseye ev sahipliği yapmasından hem de Ortodoks Hıristiyanlık alemi için önemli bir merkez olmasından kaynaklanmaktadır. Zira Maçka, Kudüs ve Aynaroz'dan sonra üçüncü mukaddes yerdir. Buranın kutsiyeti havarilerden birinin oraya gitmesiyle açıklanmaktadır. Diğer taraftan bölge Osmanlı Devleti'nde yaşanan tanassur hareketlerinin odak noktasında bulunmaktadır. Onun için bu makalede, sadece tamir ve inşâ faaliyetinin ötesinde devletin, Hıristiyan tebaanın mabedleriyle ilgili taleplerine karşı nasıl bir tutum sergilediğinin resmi de ortaya konulmaktadır. Abstract: In this article we have researched reconstructed and restored churches in Maçka. On the basis of archived documents, we examined the ways of responding to the demands of reconstruction and restoration of the churches. The studies done on the archives and church records have proven that those kind of works started initially in Maçka in 1848, which indicates that the period we study covers up the late time of the Ottomans. In addition to that, we investigated the short history of seven churches which were restored and reconstructed. The reason that we chose Maçka region for this study is its historical significance, since it was home of many churches, and one of the important centre for the Orthodox Christian world. Maçka is the third holy place after Kudus and Ayranoz. Its holiness is interpreted by an Apostles' pilgrimages. In addition, during the Ottoman period the region was a central place for convertion to Christianity. Therefore, we aimed primarily to illustrate the strategy of the rulers of that time in dealing with the demands of Christians for their place or worships, alongside the issue of reconstruction and restoration of the churches. Giriş İslam ülkesinde, devletle gayri müslim tebaa arasındaki hukukî ve siyasî bağlar zimmet akdi çerçevesinde kurulmuştur. İslam hukukunun uygulayıcısı olan Osmanlı Devleti, kuruluşundan itibaren gayri müslim tebaasını aynı akdin hükümlerine tabi tutmuştur. İman, ibadet, evlenme, boşanma, miras ve vasiyet gibi her türlü hukukî işlemlerde kendi hukuklarına tabi olma hürriyetine sahip olan gayri müslim tebaa, aynı zamanda Osmanlı mahkemelerine başvurma hakkını da elde etmiştir. İslam hukukçularının " Onlara ve din olarak
Minkarizade Dede Efendi's Siyasatname Artifacts such as siyasatname drawn up with the point of vi... more Minkarizade Dede Efendi's Siyasatname Artifacts such as siyasatname drawn up with the point of view of guiding to managers for the achieving of fair politics. Altough prophet Muharnmed's period claimed to be incidence of siyasatname tradition, same sort of artifacts also encountered before Islam period with difFerent names. Point of views, propounded in political treatises after Islam period were supported with verses, hadiths and remarks of scholars. By this way it was claimed that things good and worse by means of religon also are good and worse in political field. In this framework artifact of Dede Efendi reflects common language of siyasatname propounded after Islam period. However, Dede Efendi in his siyasatname discussed problems mostly with Islamic law in theoretical manner. And this method gave an identity to the artifact a sort of Islamic law book. Siyasatname of Dede Efendi merenti-ate from classical siyasatname tradition by this characteristic.
ÖZ Fetvâ eminleri, fetvâ hizmetlerinde şeyhülislamlara yardımcı olmak üzere atanmıştır. İlk atand... more ÖZ Fetvâ eminleri, fetvâ hizmetlerinde şeyhülislamlara yardımcı olmak üzere atanmıştır. İlk atandıklarında fetvânın hazırlanması ve ilgiliye ulaştırılması sü-recine katkıları daha sınırlı düzeyde iken, zaman içerisinde bu alanda en etkili kişi konumuna yükselmişlerdir. Özellikle Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde fetvâ eminlerine, fetvâ sürecini yönetme görevinin yanı sıra ilave birtakım yeni görev ve sorumluklar verilmiştir. Ancak Fetvâ Eminliği birimi veya bu birimin başında bulunan fetvâ eminleri hakkında bilgi veren sınırlı sayıdaki çalışmalar-da, bu kimselerin söz konusu görevi dışındaki vazife ve sorumluluk alanlarına hemen hemen hiç temas edilmemektedir. Bu makalede, kaynakların bize sunduğu veriler çerçevesinde fetvâ eminlerinin üstlenmiş olduğu görevlerin neler olduğu tespit edilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Fetvâ, Fetvâ Emini, Görev. ABSTRACT Duties of Fatwa Authorities in Ottoman State Organization Fatwa authorities were assigned to assist shaykhs al-islam. When they were first assigned, their contribution in the process of preparing the Fatwa and its delivering to the concerning person was limited; but in time they became the most effective people in the process. Especially in the latest periods of Ottoman State, new duties and responsibilities as well as running the fatwa process were given to fatwa authorities. However, in the limited works that give information about the unit of Fatwa Authority or the fatwa authorities that are at the head of this unit, almost nothing is mentioned about their duties or responsibilities other than the ones in question. In this article, we will try to identify the duties of fatwa authorities within the frame of the data that resources present us with.
Bu çalışmada, fetva emini tayinini gerekli kılan sebepler, ilk fetva emini olarak kimin, ne zaman... more Bu çalışmada, fetva emini tayinini gerekli kılan sebepler, ilk fetva emini olarak kimin, ne zaman ve nasıl tayin edildiği, sözkonusu görevin ilk dönemlere nazaran nasıl etkin hale geldiği, daireyi sistematik bir yapıya kavuşturan düzenlemeler ve bu yapının kısımları incelenecektir.
ÖZET İcâzet, hocanın öğrencisine, kendisinden öğrendiği bilgileri aktarması için verdiği izni ifa... more ÖZET İcâzet, hocanın öğrencisine, kendisinden öğrendiği bilgileri aktarması için verdiği izni ifade eden terimdir. Öncesi miladî IX. yüzyıla dayanan ve tarihî bir derinliğe sahip olan uygulamadır. İlk olarak hadis alanında kullanılmaya başlamıştır. Ardından ilimlerin daha sistemli hale getirilmesiyle birlikte, hadis dışı disiplinlerde de kullanılır olmuştur. İslâmî eğitim-öğretim sistemine has olan bu gelenek, Farsça'nın ve Osmanlı Türkçesi'nin kullanıldığı coğrafyalarda " icâzetnâme " tabiriyle ifade edilmiştir. Diğer yerlerdeki uygulamalara nazaran Osmanlı'da icâzetnâmelerin, şekil, muhteva, veriliş esnasında riayet edilen esaslar bakımından, daha sistemli bir yapıya sahip olduğu görülmektedir. Bütün bunlar çerçevesinde icâzetnâmeler, kaynak değeri açısından tarihî vesika hükmündedir. İcâzetnâme, sahibi için, onun eğitim-öğretim faaliyetine etkin bir kimlikle katılabilme yeterliliğini gösterir. Ayrıca icâzetnâmeler, içerik bakımından döneminin, ilim ve kültür hayatına, eğitim-öğretim faaliyetlerine, hatta eğitim ve ilim merkezi olma bakımından kentlerin tarihine ve bunlar gibi daha birçok konuya ışık tutması yönüyle önemlidir. Bu önemine binaen makalede, Osmanlı'nın son döneminde yaşamış ve müderrislik görevinde bulunmuş Şerefeddin Şaban Efendi'nin icâzetnâmesinin, icâzetnâme külliyatı içerisindeki yeri tespit edilecektir. Tespit esnasında, şekil ve muhtevâ bakımından tahliller yapılarak icâzetnâmenin, genel icâzetnâme formlarıyla örtüşen ve farklılaşan yönleri belirlenmeye çalışılacaktır. Ayrıca icâzetnâme vesilesiyle geçmişle bağ kurma çabalarını sağlam bir zemine oturtmak için, onun tarihî kaynak değerinin ortaya konulmasına gayret gösterilecektir. Son olarak, icâzetnâmenin verildiği dönemi anlama adına Osmanlı eğitim-öğretim sisteminde bu uygulamanın işleyişine ana hatlarıyla değinilecektir.
Cafer Sadık Yaran, İlahiyatçılık ve Din Görevliliği Meslek Ahlâkı, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2015... more Cafer Sadık Yaran, İlahiyatçılık ve Din Görevliliği Meslek Ahlâkı, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2015, 1. Baskı, 271 sayfa." ISBN: 978-605-9223-08-9.
Uploads
Papers by Talip AYAR
Books by Talip AYAR