Dünya insanlığının tarihi gelişimi, sadece belirli bir kesitten incelendiği takdirde, Mısır Uygar... more Dünya insanlığının tarihi gelişimi, sadece belirli bir kesitten incelendiği takdirde, Mısır Uygarlığı gibi, bulunduğu çevrenin çok dışında özellikler gösteren bir topluluğun nereden geldiği sorusu kolay kolay cevap bulamayacaktır. Klasik anlayışların ötesine geçmeden bu ve bundan sonraki bilmeceleri çözebilmemiz mümkün değildir. Klasik Arkeologlar ne derse desin, Eski Mısır Uygarlığı geçmişten geleceğe uzanan sırlar köprüsüdür. Klasik Tarihçiler, Mısır uygarlığına 9.000 yıllık bir geçmiş tanır. (Yani M.Ö. 7.000 yıllarına kadar) Mısır uygarlığını ilk kuranların ilkel, balıkçılıkla uğraşan bir halk olduğu belirtilir! Buna karşılık Denderah mabedinin tavanındaki astronomik bilgilerin 90.000 yıl öncesine ait olduğu anlaşılmış durumdadır. Tarihin babası Heredot da, vaktiyle Mısır rahiplerine şüpheyle bakmış ve inanmadığını belli etmişti. Ama Heredot, rahiplerin yaptığı hesaplar karşısında daha sonra, hakkı teslim etmek zorunda kalmıştı. Zamanımızda, Halikarnaslı Heredot'un eserlerine güvenilir. Zira o, gerçeklere her zaman bağlı kalmıştır. Bakın Heredot, bu konuda neler yazıyor: Bir Mısırlı Rahip bana:-"Bilmiş ol ki, atalarımız zamanında Güneş iki defa battığı yerden doğdu, sonra aynı olay gene tersine cereyan etti " dedi. Mısırlı rahibin anlattığından şu sonuç çıkar: Demek ki eski çağlarda kutuplar yer değiştirdi… Günümüzde yapılan jeolojik araştırmalar, Mısırlı rahibin Halikarnas'lı Heredot'a söylemiş olduklarını doğruluyor. Yalnız, olay için kesin bir tarih verilemiyor. Bununla beraber, kutupların değişmesi olayının 10.000 yıldan çok daha eski bir tarihte meydana geldiği tahmin edilmektedir. Yapılan son bilimsel araştırmalara göre, bu gün Kutupları teşkil eden alanlar, çok eskiden dünyamızın tropikal bölgeleriydi. O zamanlar Avrupa, metrelerce buz tabakası altındaydı. Jeoloji bilginleri, bu gerçeği doğrulamaktadır. şüphesiz Halikarnas'lı büyük tarihçi Heredot çağında, Jeoloji adı altında bir bilim dalı yoktu. Ama buna karşılık, tapınaklarda, piramitlerde, bu konuda bilgi verecek pekçok eski tarihi arşivler vardı. Evet… Tarih bir şeyler saklıyor ama ne? Biraz daha tarihin geçmiş dönemlerinde ilerlemeye devam edelim. Bakalım nelerle karşılaşacağız… GEÇMİŞ NELER SAKLIYOR? Çok eski çağlardaki Mısır'ı düşünelim. Geçmişi şöyle bir gözümüzde canlandıralım… Manzara tamamen değişmiştir. Çevre büyük bir denizle kaplıdır. Çöl yoktur artık. Deniz kıyısında, piramit biçimli bir muhteşem yapı var. Üzerine kayadan oyulmuş muazzam bir heykel olurtulmuş. Bu Sfenks'tir… Sanki koca bir kayalık dağ, tek parça halinde oyulmuş ve tapınakla Sfenks ortaya çıkmış. Kesik tepeli piramid biçimli maabedin üzerinde, bizim çok iyi tanıdığımız Sfenks yer almış. Mabet gümüşi bir renkte. Kutsal Nur'un mabedi… Yani Büyük Piramid'in mabedi… Sonra gene ileriye, yani çağımıza doğru dönelim ve zaman içinde yolumuza devam edelim… Yüzyıllar birbirini kovalasın… Ortalık korkunç bir karanlığa bürünsün. Sular göklere doğru yükselsin, sonra tekrar çekilip uzaklaşsın… Sonra derin bir sessizlik başlasın… Sağırlaştırıcı bir sessizlik… Tekrar yüzyıllar aksın, geçsin… Gene Sfenks'in karşısındayız. Ama bu sefer Sfenks bir deniz kıyısında değildir. Çevremiz sarı-kızıl renkte, gün ışığı altında korlaşmış küçük maden parçaları gibi parlayan kumlarla dolu.Uçsuz bucaksız bir çöldeyiz. Sfenks'in ölümsüz yüzünde önemli bir değişiklik yok. Gözleri batıya dönük, değişiklikleri umursamaz, hatta küçümser bir hali var. Ama Kutsal Nur'un mabedi görünürlerde yok. Kum denizi onu örtmüş, kaplamış… Yüzyılların, binyılların Sfenks'i; içinde artık hiç kimse olmasa da, ayakları altında Kutsal Nur'un mabedini tutmaya devam ediyor. MAYA DİLİYLE TÜRKÇE ARASINDAKİ İNANILMAZ BENZERLİK 1932 yılında Emekli General Tahsin Mayatepek Atatürk'ü ziyaret etti. Maya dili ile Türkçe arasında benzerlik olduğundan bahsetti. Mayalar Meksika'da yaşamışlar, Türkler ise Orta Asya'dan gelmişlerdi. Aradaki uzaklığa rağmen, Atatürk konuyla ilgilendi. Derhal Tahsin Beyi, Meksikaya elçi olarak atadı. Ona bu konuyu aydınlatma görevini verdi. Tahsin Bey Meksika'ya gitti. Orada kendisine Amerikalı Arkeolog William Niven'ın bulduğu tabletlerden bahsettiler. Maya dilinin kökünün bu tabletlerde olduğu anlaşılmıştı. Türkçe ile Maya dili arasındaki benzerlikler de bu tabletlerde aranmalıydı. ATATÜRK'ÜN NOTLARI VE İŞARETLEDİĞİ YERLER Tercüme edilen metinleri Atatürk'ün büyük bir dikkatle okuduğu biliniyor. Atatürk insanın yaradılışını anlatan bölümlerle özellikle ilgilenmişti. MU'nun insanlığın anayurdu olduğunu, nüfusunun 64 milyona kadar çıktığını, ilk insanın orada yaratıldığını anlatan satırların altını çizmişti. Dünya üzerindeki tüm dinlerin sembollerle anlatmaya çalıştıkları, bu bilgiler ışığında çok daha kolay çözülmeye başlamıştı. Atatürk, MU'da geçen Tanrı kavramıyla da ilgilenmiş, Yaratıcının insan aklıyla anlaşılamayacağı, şekillendirilemeyeceği ve adlandıralamayacağı üzerinde de durmuştu. Tercümelerde, Maya dilinin yeryüzünün ana dilinden gelmiş olduğunu, tüm dillerin orada doğduklarını ve anadilin MU dili olduğunu belirten bölümlerin altı, Atatürk tarafından çizilmiştir. Atatürk'ü ilgilendiren bir diğer bölüm, ırkların kökeniyle ilgiliydi. Anadolu'daki ilk insanlar olan Karyanlar'ın asıl vatanlarının, Büyük Okyanus'taki Easter Adası olduğunu anlatan bölüm yine Atatürk tarafından işaretlenmiştir. Mu'nun batışını anlatan bölümde, Mu halkının " Ra Mu, bizi kurtar" diye bağırmalarını işaretlemiş ve altına "Demek ki, Ra Mu, bir ilahtır" notunu düşmüştür. Birçok Mu kökenli özel isim ve sıfatları, Atatürk Türkçe ile karşılaştırmış, notlar almıştı. Mu'nun demokrasi ile yönetildiğini, güneş enerjisinin aydınlatılmada kullanıldığını anlatan satırları da çizmişti. Ve bunlar gibi daha yüzlerce satır, Cumhuriyetimiz'in kurucusu tarafından çizilmiş, işaretlenmiş, sayfa yanlarına notlar alınmıştı. Belli ki büyük bir dikkatle bu belgeleri incelemişti. KİTAPLAR NEDEN BASILMADI? Atatürk, James Churchward'ın iki kitabıyla özellikle ilgilenmişti: "Kayıp Mu Kıtası" ve "Mu'nun Çocukları." Bu iki kitap, Anıtkabir kitaplığında 1301 ve 1302 no ile kayıtlıdır. Daktilo ile yazılmış kitapların çeviri metinleriyse yine Anıtkabir kitaplığında dosyalar halinde bulunmaktadır. Atatürk'ün Mu ile ilgili düşüncelerini ve çıkardığı sonuçları ne yazık ki tam olarak bilmiyoruz. Çünkü 1935'ten sonra sinsice ilerleyen hastalığı, ona fazla zaman tanımadı. 1967'ye kadar Türk Dil Kurumu arşivinde, daha sonra Anıtkabir kitaplığına getirilen bu çeviriler hala basılmamıştır. Öylece durmaktadır. Atatürk'e kitapları sağlayan Tahsin Mayatepek, Meksika'da araştırmalar yaparken, Maya-Aztek-İnka uygarlıklarının, Türkler'de kullanılan eşyalara benzer eşyalar kullandıklarını öğrenmişti. Ayrıca davullar ve kalkanlar bizimkilere çok benziyor ve üzerlerinde ay-yıldız sembolleri bulunuyordu. Tahsin Bey'in tüm çalışmalarını belge ve fotoğraflarla birleştirerek üç cilt defter halinde Atatürk'e yolladı. Bunların nerede olduğu bilinmiyordu. Uzun araştırmalarım sonucunda, bu belgeleri Türk Dil Kurumu'nun kitaplığında buldum. Halen 56 ve 57 numaralı kayıtlarda bunlar muhafaza edilmektedir. Bu değerli çalışmaların hiç biri malesef basılmamıştır. Oysa ki bu belgeler dünya kültür tarihine ışık tutan eşşsiz bilgilerle doludur. Gerek dünya dinlerinin kökenini, gerekse dünya insanlık tarihinin bilinmeyen yönlerini aydınlatan bu belgeler hakkında mutlaka kamuoyuna ayrıntılı bilgi verilmelidir. Gerek Churchward'ın kitapları, gerekse Tahsin Mayatepek'in çalışmaları basılıp yayınlandığı zaman Atatürk'ün düşüncelerini belki daha iyi anlayabiliriz. Aksi taktirde bu eserler de, Atatürk'ün gizli kalmış düşünsel yönleriyle beraber, Anıtkabir'in sessizliğinde uyumaya devam edeceklerdir. Aynen Mu kıtasının kalıntılarının Büyük Okyanus'un derinliklerinde beklediği gibi… Şimdi bu belgelerden de edindiğim bilgiler ışığında sizlere Mu ve Atlantis Uygarlıkları, daha sonra da bu uygarlıkların bizim uygarlığımıza olan etkilerini kısaca özetlemeye çalışacağım… BU SIRLAR MISIR'A NASIL GELDİ? Ezoterik kayıtlardan, bu sırların Mısır'a gelişinin, Atlantisli bir bilge olan Thot tarafından olduğunu öğreniyoruz. Bazı kaynaklar, Thot'dan önce yine bir Atlantisli bilge olan, Osiris'in de Mısır'a gelmiş olduğunu söyler. Mısır'a gelen bu bilgiler son derece gizli tutulmuş ve Altın Çağ'ın İlahi Sırları olarak muhafaza edilmiştir. Daha sonra bazı dinlerin ortaya çıkmasında belirleyici bir fonksiyon da gören bu bilgiler, açık bir şekilde değil, üstü örtülerek, şifrelendirilerek halka anlatılmıştır. Dünya üzerindeki mitolojilerin ve birçok dinin ortaya çıkışı işte bu sırlara dayanır. Ancak gerek dinlerin, gerekse mitolojilerin içindeki bilgilerin şifresi, geniş halk kitleleri tarafından anlaşılamadığı için, özellikle yurdumuzda bu konuda yeterli bilgi edinilememiş ve dinlere gerekli şekilde yaklaşılamamıştır. * Bilgisi değil kulaktan dolma inançları ön plandadır. Birileri nasıl istiyorsa, o da öyle düşünmükte, öyle hareket etmekedir. Büyük bir Hakan varmış, Gök-Tanrı'ya taparmış. Üç güzel kızı varmış, hep evine kaparmış. "-Benim kızlarım" dermiş, "çoktan Tanrı'ya ermiş, nasıl bir insanoğlu, bu kızlara değermiş." Kızları almış, gitmiş yüksek bir dağa çıkmış. Kızları hayran kalmış, burada gök çok açıkmış. Demiş:"-Burada bekleyin. Tanrı'ya dua edin. Eğer Tanrı almazsa, başka illere gidin." Kızlar çok beklemişler, "-Tanrı gelmez" demişler. Bir erkek kurt görünmüş, kurdu benimsemişler. Kurt dağın etrafında, dolanmış her yanında. Küçük kızın kaynamış, bir aşk, sevgi kanında. Küçük kız demiş: "-Budur. Tanrı'nın şekli Kurt'tur." Kardeşleri: "-Gel" demiş. "-Bu kurt seni yer" demiş. Fakat kız dağdan inmiş, kurt: "-Elini ver" demiş. Kurt kızı eve almış, bir mağaraya dalmış. Orada yaşamışlar, soyları da ün salmış. Türk Mitolojisi'nin hemen hemen her yerinde "Kurt" sembolüyle, "Mağara" sembolleri bir arada kullanılmıştır. Aktarmış olduğum efsanede "Kurt"tan Tanrı'nın şekli olarak bahsedilmesine dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Burada anlatılan "Kurt"tan, biz bildiğimiz kurdu anlarsak, şimdiye kadar olduğu gibi, işi...
Introduction Translation Because of the substantial amount of hieroglypics interspersed in the or... more Introduction Translation Because of the substantial amount of hieroglypics interspersed in the original text, I have omitted the ### 'glyph' placeholder where context permits, for readability. Only actual illustations have been inserted into the file. Due to space considerations the interlinear translation, which is primarily of interest to students of Ancient Egyptian, will not be posted. This should not be a hardship, since the Dover reprint edition is still in print and widely available. The file above, which appears at on the Internet at Sacred-Texts for the first time is a faithful e-text of the 1895 edition of the E.A. Wallace Budge translation of the Egyptian Book of the Dead. In November of 2000 I inventoried my library and found that I was missing Budge's Book of the Dead. So when a copy of the Dover reprint came up at the local used bookstore, I purchased it. To my dismay, the version of the text widely posted on the Internet did not seem to match the Dover reprint of the 1895 version. According to John Mark Ockerbloom, the proprietor of the excellent Online Books Page, the version circulating on the Internet is a highly edited version of Budge from a much later date (1913). He writes: "I did a little legwork, and it appears that the "mystery text" is in fact from the Medici Society edition of 1913. According to a 1960 reprint by University Books, for this edition "The translation was rewritten... [and the] greater part of the Introduction was also rewritten by Sir Wallis, who concluded a preface to it with the pleased words, 'and the entire work thus becomes truly a "New Edition"'". It's unclear whether Budge himself did the rewrite of the translation, but it's clear that he at least claims responsibility for it,. and it does appear to draw fairly heavily on his earlier translation." Thanks to Mr. Ockerbloom for clearing up this mystery.
Okuyacağınız bu kitap Goetia'nın kabul gören ve hala kullanılan Crowley tarafından 1904 tarihli d... more Okuyacağınız bu kitap Goetia'nın kabul gören ve hala kullanılan Crowley tarafından 1904 tarihli düzenlemesidir. Simam'ın kitap hakkında düsünceleri ve acıklamaları : Goetia'nın bizzat Kral Süleyman tarafından yazılmadıgı artık biliniyor, ortacagda batılıların eline geçen Ibranice versiyonunda kitabın, bu bilgileri Kral Süleyman'dan ogrendigini iddia eden birisi tarafından kaleme alındıgı söyleniyor. Ancak Ibrani kabalası bunu söylerken suanda yapılan arastırmalar gösteriyor ki varlık davetlerinde ki okunan uzun konuşmaların antik yunan ve antik mısır iblis davetlerinden alındıgını gösteriyor. Bunun yanı sıra hint mitolojisindeki tanrıça Kali'ye yapılan tapınma sekliyle oldukça benzerlik gösteriyor. Birçok antik yunan ve mısır mitolojisinde ki tanrılara Goetia'da rastlamak mümkün. Bunlardan biride The Bornless ritüelinin adınıda aldıgı Akephelon yani bassız tanrı veya bassız canavar. Buna ragmen kitabın dogrulugunu tartısmamıza gerek yok. Zaten oldukça süpheli olan konular için net bir şey söylemek dogru degildir. Buna ragmen Goetia'dan haberi olmayan antik mısırlıların hiyerogliflerindeki ve Sili yerlilerinin antik heykellerindeki sekiller, Goetia'daki sekillerle aynı oldugu da bilinmektedir. Bu bile Goetia'nın incelenmesi için yeterli bir göstergedir. Goetiada iblisler, tanrı isimleriyle zorlayarak baglanmaya çalısılır. Crowley iblislerle aracısız, zorlamadan, gönülden isbirligi ile çalısan diger yolları siddetle lanetlemektedir. Ayrıca Crowley spiritüel deneyimler dedigi seylere bilimsel açıklamalar getirdigini söyler. Aslında tüm fenomenlerin beynimizde gerçekleştigini iddia eder ancak görsel ve fiziksel etkiler bıraktıgı için bunları bir alt sınıfa dahil etmek gereklidir der. Buna da bu kitapta kısaca deginmistir. Majisyen davet öncesinde oldukça mesakkatli bir hazırlık asamasına girer. Temizlenir tanrıya dualar eder. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra seçilen uygun zamanda uygun yerde davete baslar. Davet önceden belirlenmis sesli hitaplar, görsel sekiller ve kokulardan olusur. Çemberin merkezinde duran majisyen kitapta belirtilen uzun konusmaları tılsımları söyleyerek ilk daveti gerçeklestirir. Çagrılan varlık gelmezse daha sert bir ritüele geçilir. Varlık hala gelmemisse o varlıgın üstlerinden yardım istenen ritüele geçilir. Tüm bunlara ragmen varlık hala gelmediyse daha da sert olan lanetleme ritüeline geçilir. Goetia da varlıgın ortaya çıkması gözle görülür olması demektir. Yani ses koku v.s gibi şeyler yaşansa da varlık ortaya çıkmıs kabul edilmez ve bu ritüeller yapılır. Son asamada varlık tüm bu çabalara ragmen hala gelmemisse ve çagırma zaman aralıgı da geçmemisse büyük lanet kısmına geçilir. Demirden bir kutunun içine kömür, sülfür ve belirtilen materyaller konup yakılır ve uzun konuşmanın sonunda "bu kutunun içine gir ve hesaplaşma gününe kadar zincirlenmis olarak ateslerde yan!" denir. Bunun üzerine kesinlikle demon, ruh görünecektir. Majisyen az önce lanetler savurdugu, tehditler ettigi varlıga yaptıklarını unutarak farklı bir ruh haline girer ve Hos geldin Yüce büyük efendi diyerek selamlar. Makul şekilde konusur anlasır ama inat ederse biraz zorlar, tehdit eder, istediklerini bu sekilde alır, isi bittikten sonrada tekrar eski ruh haline döner ve lanetleyerek kovma ayinlerine baslar. Kitaptaki çevrilmemis Latince, Ibranice antik mısır ve yunan dilinde verilen bazı kelimelerin anlamları veya çevrisi Crowley'in versiyonunda yok ancak merak edenlerin olabilecegini düsündügüm için ritüelleri degistirmeden sonlarına ayrıntı olarak italik şekilde ekledim. Ayrıca bazı yerlerde gerekli açıklamaları yine italik sekilde ekledim. Yani italik olarak yazılmış olanlar benim eklediklerim. Not: Diger çevirilerimi ve yazılarımı takip etmek için veya önerileriniz için www.simamm.blogspot.com adresinden bana ulasabilirsiniz.
The Kitab al-Bulhan, or Book of Wonders, is an Arabic manuscript dating mainly from the late 14th... more The Kitab al-Bulhan, or Book of Wonders, is an Arabic manuscript dating mainly from the late 14th century A.D. and probably bound together in Baghdad during the reign of Jalayirid Sultan Ahmad (1382-1410). The manuscript is made up of astrological, astronomical and geomantic texts compiled by Abd al-Hasan Al-Isfahani, as well as a dedicated section of full-page illustrations, with each plate titled with "A discourse on….", followed by the subject of the discourse (a folktale, a sign of the zodiac, a prophet, etc.).
Boğazköy/Hatttuša ve Ortaköy/Šapinuwa arşivlerinde Kizzuwatna kökenli ritüeller geniş bir yer tut... more Boğazköy/Hatttuša ve Ortaköy/Šapinuwa arşivlerinde Kizzuwatna kökenli ritüeller geniş bir yer tutmaktadır. Bunlardan, "Tanrıları Çağırma Ritüelleri", çeşitli sebeplerden dolayı bir ülkeyi, kenti ya da tapınağı terk ettiği düşünülen tanrıları geri döndürmek amacıyla yapılan ritüellerdir. Hattuša ve Šapinuwa arşivlerinde bu amaçla düzenlenmiş pek çok ritüel metin bulunmaktadır. Hazırlanan kurban malzemeleri vasıtasıyla tanrıların çağırılması konusunu içeren ritüellerin kökeni Hurri-Luwi ortak yaşamının görüldüğü Kizzuwatna'dır. Söz konusu ritüellerde her iki topluma ait pek çok ortak nokta görmek mümkündür.
Galibiyet, kararlılık, kontrol, kendine güven, disiplin, kendini beğenme, yetki. Fiziksel ve zihi... more Galibiyet, kararlılık, kontrol, kendine güven, disiplin, kendini beğenme, yetki. Fiziksel ve zihinsel güç, sağlık. Erkekler için erkeklik gücü, vücut sağlığı, dayanıklılık. Kadınlar için doğurganlık, seksilik. Yorum İçinde bulunduğunuz bazı durumların yakında sonlanacağına ve yeni başlangıçların başlayacağını işaret eder. Bu başlangıç beklediğiniz şekilde gerçekleşmeyebilir. Etrafınızdaki gizli tehditleri fırsata çevirmekte başarılı olacağınız bir döneme gireceksiniz. Bu riskler size yeni başlangıçlar getirecek. Ancak bu tehditler veya riskler önünüze belirgin fırsat olarak çıkmayacaktır. Zihinsel ve fiziksel gelişimde başarılı olabileceğiniz bir dönemi de işaret eder. Cinsel yaşamınızın renkleneceğini ancak çok fazla bu hazlara kapılmamanız gerektiği konusunda da uyarır. Kehanet:Karşınıza belirgin şekilde fırsatlar çıkacak ancak bu fırsatları değerlendirmekte acele etmeyin. Çünkü bu fırsatlar aldatıcı olacaktır.
Ingiliz romancı, hikâyeci, şair ve denemeci. Fowles, mit ve gizemi gerçekçilik ve varoluşçu düşün... more Ingiliz romancı, hikâyeci, şair ve denemeci. Fowles, mit ve gizemi gerçekçilik ve varoluşçu düşünce ile birleştiren romanlarıyla yüzyılın önemli yazarları arasına girmiştir Genlim romanı, Victoria dönemi romanı, ortaçağ öyküsü ve otobiyografi gibi geleneksel düzyazı biçimleriyle deneyler yapmış, bu biçimler aracılığıyla yirminci yüzyıl sanatını ve toplıımunu yorumlamıştır. Fowles karmaşık durumlar ve efsane, sanat ve tarihten alınma unsurlarla dolu sahneler yaratan, anıştırma ve betimleme tekniklerini sık kullanan bir yazardır. Romanların anlatı yapısı güçlü, karakterleri canlı, inandtrıctdır. Bu karakterlerin çoğu toplumun genelgeçer kurallarının dışında yaşar; romanların dramatik gerilimi bu karakterlerin kendilerini yeniden değerlendirmelerini gerektiren can alıcı dönüm noktalarına ulaşmalarıyla sağlanır Fowles'un kadın kahramanları zeki ve bağımsızdır; erkek kahramanlar ise hayatlarındaki bulmacalara yanıt arayan, genellikle kararsız ve yalıtılmış durumdadırlar. Çoğu durumda aradıkları basit çözümleri bulamadıkları gibi arayışları esrarın daha da artmasıyla sonuçlanır. Fowles her şeyi bilen Tann-yazar rolünü reddeder,-bu tavrı, romanlarını okuru tatmin edecek finallerle bitirmeyi reddetmeyi de içerdiği için bazı okurlarını kızdırmıştır. Oysa Fowles yarattığı karakterlere kendi sınırları içinde seçme ve davranma özgürlüğü tanımanın yazar sorumluluğunun gereği olduğuna inanır Bu uygulama, Fowles'un. iradesini ve bağımsız düşüncelerini kullanarak topluma uyum göstermeye direnen ve böylece şansın hayat üzerindeki etkisini sınırlayan "sahici" insan anlayışına koşuttur. İlk romanı Tbt Collector {1963 fo/rfcsiyoncsi. çev : Münir Göle. Ayrıntı Yayınları, 200 1) * We shall not cease from exploration/ And the end of all our exploring/ Will be to arriwhere we started/And know the place for the first time. (T.S. Eliott.) * Shakespcre'in Tbt Tmptst [Fırtına] oyununda her jeyi kontrol ve idare eden bilge büyü-cü karakteri, (ç.n.) * Yaz aylarında göze çarpan Kartal takımyıldızı, (ç.n.) * (Fr.) Nesne, (y.h.n.) ** (Fr.) Dekolte, (y.h.n.) *** (Lat.) Tuhaf nesneler, yenilikler, alışılmamı; ya da garip, özellikle de pornografik konularla ilgili kitaplar, (y.h.n.) * Teşekkür ederim, (y.h.n.) * Sıhhatine, (y h.n.) '' Tamam, (y.h.n.) *** Caravaggio (1573-1610) İtalyan barok ressam, (ç.n.) haftı. Ne var ki az sonra bu seslerin, eldivenlerde olduğundan daha makul bir sebeple değilse de, ona ait olamayacağını anladım. * (Fr.) önemli olan anlaşmak, (y.h.n.) bir haber geldi. En büyük ağabeyi ve onun karısı şu Peloponisos'un diğer tarafındaki dağlarda meydana gelen bir depremde ölmüşlerdi. Uç çocukları hayatta kalmıştı. En küçük ikisi, yani iki oğlan Cüney Amerika'ya, diğer amcanın yanına gönderildi. En büyük çocuk, on yedi yaşındaki ablalarıysa amcasının, yani babamın rakibinin evini çekip çevirmek üzere Londra'ya geldi. Adam uzunca bir süredir duldu. Kızda, damarlarında biraz İtalyan kanı olan o Yunan kadınlarına has bir hoşluk vardı. Babam onu gördü. Kızdan çok daha yaşlıydı, ama zannederim bayağı yakışıklı bir adamdı ve çat pat Yunanca biliyordu. * Ender bulunan kıymet, (y.h.n.) * (Fr.) Yay darbesi, (y.h.n.) ** Horatio Herbert Kitchener (1850-I916J I. Dünya Savaşı'nın başında mareşal olarak kabineye giren, savaş bakanı olarak görev yapan, gönüllü askerlerden oluşan yeni birlikler kurma sorumluluğuna sahip ve halkın zafer tutkusunu temsil eden İngiliz asker, (ç.n.) * (Lat.) Hayati nöbet, (y.h.n.) * Ne yapıyorsunuz? (y.h.n.) ** Keçiboynuzu tohumu, (ç.n.) 157 157 * Mevsimlik kiracılar (y.h.n.) ** Kahvehane (y.h.n.) * (Fr.) Dünya Ölçeğinde İletişim Üzerine, (y.h.n.) ** (Lat.) O nedenle, bundan dolayı, (y.h.n.) Son olarak az sayıda basılmış, gösterişli bir Fransızca kitap daha * Peter Lorre (1904-1964). 1930 ve 40'lı yıllarda korku fimlerinde oynadığı kötü adam rolleriyle bilinen Macar aktör (ç.n.) * (Fr.) Tavsiye mektubu, (y h n.) ** (Fr.) Mümkün değil, (y.h.n.) *** (Fr.) Savaştan önce, (y.h.n.) * Söz konusu okul hakkında bir başka garip roman var Kenneth Matthews, Altko (Peter Davies, 1934) Fransız yazar Michel Deon da otobiyografik önem taşıyan, iı Btılccm Jr Sprl srti' (Gallimard, 1961) başlıklı bir roman yayımlamıştı. * Affedersiniz beyefendi, Fransızca biliyor musunuz? (y.h.n.) ** Ah, çok iyi. Çok teşekkür ederim mösyö, (y.h.n.) *"* (Fr.) Pitoresk, ama Delos'dan daha az güzel, (y.h.n.) * (Fr.) On Dokuzuncu Yüzyılda Fransız Maskesi, (y.h.n.) ** Saint-Martin'in yüksek duvarları arkasına geçen ziyaretçiler, yeşil çayırların ve koruların arasında, beyaz sürüleri ile çevrelenmiş erkek ve kadın çobanların dans edip, şarkı söylediklerini görme zevkine erişirlerdi. Her zaman on sekizinci yüzyıl giysilerine bürünmezlerdi. Bazen Romalılar veya Grekler gibi giyinirler, böylece Theocritus'un gazelleri. Vergiliusun pastoral şiirleri yaşama geçerdi. Hatta daha da utanç verici şeylerden de söz edilirdi, yaz gecelerinde, yarı insan, yan keçi garip şekillerin önünde kaçan çekici periler... (y.h.n.) *** Masque: 16. ve 17. yy/da İngiltere'de popüler olan, mitolojik ve alegorik karakterlerle müzik ve dans eşliğinde yapılan maskeli bir saray gösterisidir, (ç.n.) * Charles Maurice de Talleyrand. NapoMon ve daha sonra Kral XVIII. Louis döneminde önemli görevlerde bulunmuş ve olaylara hep kendi lehinde yön vermesi ve entrikalarıyla ün kazanmış kişi, (ç.n.) * (Fr.) Manzaraya dönüştürülmüştü, (y.h.n.) ** Genelde Japon evlerinde yere serilen türde bir hasır kilim, (ç.n.) *** (Fr.) Duyularına bağlı insan, ehlikeyif. (y.h.n.) **** (p r) Sanat eserleri, (y.h.n.) * (Fr.) Sonradan görme (ç.n.) ** (Fr.) Şeytanın namus taslayanı. (y.h.n.) *** (Fr.) Kuş ezmesi, (y.h.n.) "** (Fr.) Kılıf, (y.h.n.) * (Fr) Gürültü, (y.h.n.) ** (Lat.) Ardından bu gelmez,-mantıkta, bir önceki önermeden çıkarılamayan sonuç, ön* cülsüz Önerme, (y.h n.) * (Fr.) Neje ateşi, (y.h.n.) ** İyi akşamlar, (y.h.n.) ♦** Yukarıda, (y.h.n.
Dini davranışın pratik ve transandantal boyutları çeşitli biçimlerde sosyal bilimsel araştırmalar... more Dini davranışın pratik ve transandantal boyutları çeşitli biçimlerde sosyal bilimsel araştırmaların konusunu oluştur¬ muştur. Bu boyutlar sosyal bilimlerde kutsal-dindışı bağlamında bu karşıtlığa denk düşen farklı kavramsallaştırmalar ile anlaşılmaya ve açıklanmaya çalışılmıştır. Bu kavramsallaştırmaların en yaygını, pratik olan boyutu büyüsel olanla bir tutmak ve bu minvalde din ile büyüyü birbirinden tamamen ayırmak biçiminde tezahür eder. Söz konusu ayrım özellikle geleneksel yaşam biçiminin ağır bastığı toplumlar için daha sık dile getirilir. Her ne kadar derin bir dönüşüm sürecinde olsa da, içinde bulunduğumuz coğrafya ve kültür için de benzer ayrımlar ve karşıtlaştırmalar yapmak mümkündür. Dinin pratik boyutu Türk kültüründe, tüm değişimlere rağmen, halen zengin bir nitelik arz etmektedir. Basım yayımın geliştiği çağdaş dönemde halk katında yaygın çeşitli dua kitaplarının varlığı da bu zengin niteliğin bir göstergesi olarak ele alınabilir. Bu tür eserlerin temel niteliği, halk dinselliğinin temel karakteristiği olan büyüsel mantığı ihtiva ediyor olmasıdır. Söz konusu edilen bu tür kaynakların eski örneklerini bulmak mümkündür. Ancak bu örnekler genellikle seçkin, kentli, okur-yazar kitleler için üretilmiştir. Halka hitap eden ve fakat modern öncesi döneme ait eserler bulmak ise daha zordur. Bu kapsamda bu çalışma, 19. yüzyılın başlarına tarihlenen, dualar ve tılsımlar içeren bir el yazması temelinde büyü-din ilişkilerini ve geleneksel dinselliğin büyüsel mantıkla ilişkisini tartışmaktadır. Çalışmanın temel argümanı ise büyü-din ilişkilerinin basit dikotomilerle ifade edilemeyecek kadar girift ve karmaşık olduğu yönündedir.
The written text on which I propose to focus in this paper-a Pater Noster inscribed in Germanic r... more The written text on which I propose to focus in this paper-a Pater Noster inscribed in Germanic runes and Roman letters-is actually a text within a text. The larger text, an Old English dialogue to which editors have given the name "Solomon and Saturn I," 1 I will argue, provides a context for the performance of a charm. It presents the Biblical King Solomon as a master magician who draws his power from the written words, indeed, from the written letters, of the Pater Noster. I will be giving attention, then, to a fi ctional representation of an oral performance. It is not my intention to claim either that "Solomon and Saturn I" was orally composed, that is, created by a performer as he performed it before an audience; or that it was composed in writing, that is, with the opportunity to work slowly and go back to correct "mistakes" that writing affords, though I will have something to say about the greater likelihood of written composition. What I propose to do is discuss the way the poem develops what Alain Renoir might call "an empirical context within the text proper" (1988:18), in this case an extended exchange between two speakers that constitutes a setting for the performance of a charm by one of those two speakers. In doing so, I will refer to features of other Old English poems that are clearly identifi able as charms-the "Journey Charm" and "Nine Herbs Charm," for example-and to Thomas A. Sebeok's discussion of the charms of a people now living in Mari, a Soviet Socialist Republic situated on the north bank of the Volga, between Gorky and Kazan. First, however, it will be well to give brief attention to the pioneering work that has made possible the kind of reading I suggest. Albert B. Lord, defi ning "formula" as Milman Parry defi ned it in his study of Homeric poetry-as "a group of words which is regularly employed under the same metrical conditions to express a given essential idea" (1960:30), had already analyzed Beowulf lines 1473-87 in terms of
Dünya insanlığının tarihi gelişimi, sadece belirli bir kesitten incelendiği takdirde, Mısır Uygar... more Dünya insanlığının tarihi gelişimi, sadece belirli bir kesitten incelendiği takdirde, Mısır Uygarlığı gibi, bulunduğu çevrenin çok dışında özellikler gösteren bir topluluğun nereden geldiği sorusu kolay kolay cevap bulamayacaktır. Klasik anlayışların ötesine geçmeden bu ve bundan sonraki bilmeceleri çözebilmemiz mümkün değildir. Klasik Arkeologlar ne derse desin, Eski Mısır Uygarlığı geçmişten geleceğe uzanan sırlar köprüsüdür. Klasik Tarihçiler, Mısır uygarlığına 9.000 yıllık bir geçmiş tanır. (Yani M.Ö. 7.000 yıllarına kadar) Mısır uygarlığını ilk kuranların ilkel, balıkçılıkla uğraşan bir halk olduğu belirtilir! Buna karşılık Denderah mabedinin tavanındaki astronomik bilgilerin 90.000 yıl öncesine ait olduğu anlaşılmış durumdadır. Tarihin babası Heredot da, vaktiyle Mısır rahiplerine şüpheyle bakmış ve inanmadığını belli etmişti. Ama Heredot, rahiplerin yaptığı hesaplar karşısında daha sonra, hakkı teslim etmek zorunda kalmıştı. Zamanımızda, Halikarnaslı Heredot'un eserlerine güvenilir. Zira o, gerçeklere her zaman bağlı kalmıştır. Bakın Heredot, bu konuda neler yazıyor: Bir Mısırlı Rahip bana:-"Bilmiş ol ki, atalarımız zamanında Güneş iki defa battığı yerden doğdu, sonra aynı olay gene tersine cereyan etti " dedi. Mısırlı rahibin anlattığından şu sonuç çıkar: Demek ki eski çağlarda kutuplar yer değiştirdi… Günümüzde yapılan jeolojik araştırmalar, Mısırlı rahibin Halikarnas'lı Heredot'a söylemiş olduklarını doğruluyor. Yalnız, olay için kesin bir tarih verilemiyor. Bununla beraber, kutupların değişmesi olayının 10.000 yıldan çok daha eski bir tarihte meydana geldiği tahmin edilmektedir. Yapılan son bilimsel araştırmalara göre, bu gün Kutupları teşkil eden alanlar, çok eskiden dünyamızın tropikal bölgeleriydi. O zamanlar Avrupa, metrelerce buz tabakası altındaydı. Jeoloji bilginleri, bu gerçeği doğrulamaktadır. şüphesiz Halikarnas'lı büyük tarihçi Heredot çağında, Jeoloji adı altında bir bilim dalı yoktu. Ama buna karşılık, tapınaklarda, piramitlerde, bu konuda bilgi verecek pekçok eski tarihi arşivler vardı. Evet… Tarih bir şeyler saklıyor ama ne? Biraz daha tarihin geçmiş dönemlerinde ilerlemeye devam edelim. Bakalım nelerle karşılaşacağız… GEÇMİŞ NELER SAKLIYOR? Çok eski çağlardaki Mısır'ı düşünelim. Geçmişi şöyle bir gözümüzde canlandıralım… Manzara tamamen değişmiştir. Çevre büyük bir denizle kaplıdır. Çöl yoktur artık. Deniz kıyısında, piramit biçimli bir muhteşem yapı var. Üzerine kayadan oyulmuş muazzam bir heykel olurtulmuş. Bu Sfenks'tir… Sanki koca bir kayalık dağ, tek parça halinde oyulmuş ve tapınakla Sfenks ortaya çıkmış. Kesik tepeli piramid biçimli maabedin üzerinde, bizim çok iyi tanıdığımız Sfenks yer almış. Mabet gümüşi bir renkte. Kutsal Nur'un mabedi… Yani Büyük Piramid'in mabedi… Sonra gene ileriye, yani çağımıza doğru dönelim ve zaman içinde yolumuza devam edelim… Yüzyıllar birbirini kovalasın… Ortalık korkunç bir karanlığa bürünsün. Sular göklere doğru yükselsin, sonra tekrar çekilip uzaklaşsın… Sonra derin bir sessizlik başlasın… Sağırlaştırıcı bir sessizlik… Tekrar yüzyıllar aksın, geçsin… Gene Sfenks'in karşısındayız. Ama bu sefer Sfenks bir deniz kıyısında değildir. Çevremiz sarı-kızıl renkte, gün ışığı altında korlaşmış küçük maden parçaları gibi parlayan kumlarla dolu.Uçsuz bucaksız bir çöldeyiz. Sfenks'in ölümsüz yüzünde önemli bir değişiklik yok. Gözleri batıya dönük, değişiklikleri umursamaz, hatta küçümser bir hali var. Ama Kutsal Nur'un mabedi görünürlerde yok. Kum denizi onu örtmüş, kaplamış… Yüzyılların, binyılların Sfenks'i; içinde artık hiç kimse olmasa da, ayakları altında Kutsal Nur'un mabedini tutmaya devam ediyor. MAYA DİLİYLE TÜRKÇE ARASINDAKİ İNANILMAZ BENZERLİK 1932 yılında Emekli General Tahsin Mayatepek Atatürk'ü ziyaret etti. Maya dili ile Türkçe arasında benzerlik olduğundan bahsetti. Mayalar Meksika'da yaşamışlar, Türkler ise Orta Asya'dan gelmişlerdi. Aradaki uzaklığa rağmen, Atatürk konuyla ilgilendi. Derhal Tahsin Beyi, Meksikaya elçi olarak atadı. Ona bu konuyu aydınlatma görevini verdi. Tahsin Bey Meksika'ya gitti. Orada kendisine Amerikalı Arkeolog William Niven'ın bulduğu tabletlerden bahsettiler. Maya dilinin kökünün bu tabletlerde olduğu anlaşılmıştı. Türkçe ile Maya dili arasındaki benzerlikler de bu tabletlerde aranmalıydı. ATATÜRK'ÜN NOTLARI VE İŞARETLEDİĞİ YERLER Tercüme edilen metinleri Atatürk'ün büyük bir dikkatle okuduğu biliniyor. Atatürk insanın yaradılışını anlatan bölümlerle özellikle ilgilenmişti. MU'nun insanlığın anayurdu olduğunu, nüfusunun 64 milyona kadar çıktığını, ilk insanın orada yaratıldığını anlatan satırların altını çizmişti. Dünya üzerindeki tüm dinlerin sembollerle anlatmaya çalıştıkları, bu bilgiler ışığında çok daha kolay çözülmeye başlamıştı. Atatürk, MU'da geçen Tanrı kavramıyla da ilgilenmiş, Yaratıcının insan aklıyla anlaşılamayacağı, şekillendirilemeyeceği ve adlandıralamayacağı üzerinde de durmuştu. Tercümelerde, Maya dilinin yeryüzünün ana dilinden gelmiş olduğunu, tüm dillerin orada doğduklarını ve anadilin MU dili olduğunu belirten bölümlerin altı, Atatürk tarafından çizilmiştir. Atatürk'ü ilgilendiren bir diğer bölüm, ırkların kökeniyle ilgiliydi. Anadolu'daki ilk insanlar olan Karyanlar'ın asıl vatanlarının, Büyük Okyanus'taki Easter Adası olduğunu anlatan bölüm yine Atatürk tarafından işaretlenmiştir. Mu'nun batışını anlatan bölümde, Mu halkının " Ra Mu, bizi kurtar" diye bağırmalarını işaretlemiş ve altına "Demek ki, Ra Mu, bir ilahtır" notunu düşmüştür. Birçok Mu kökenli özel isim ve sıfatları, Atatürk Türkçe ile karşılaştırmış, notlar almıştı. Mu'nun demokrasi ile yönetildiğini, güneş enerjisinin aydınlatılmada kullanıldığını anlatan satırları da çizmişti. Ve bunlar gibi daha yüzlerce satır, Cumhuriyetimiz'in kurucusu tarafından çizilmiş, işaretlenmiş, sayfa yanlarına notlar alınmıştı. Belli ki büyük bir dikkatle bu belgeleri incelemişti. KİTAPLAR NEDEN BASILMADI? Atatürk, James Churchward'ın iki kitabıyla özellikle ilgilenmişti: "Kayıp Mu Kıtası" ve "Mu'nun Çocukları." Bu iki kitap, Anıtkabir kitaplığında 1301 ve 1302 no ile kayıtlıdır. Daktilo ile yazılmış kitapların çeviri metinleriyse yine Anıtkabir kitaplığında dosyalar halinde bulunmaktadır. Atatürk'ün Mu ile ilgili düşüncelerini ve çıkardığı sonuçları ne yazık ki tam olarak bilmiyoruz. Çünkü 1935'ten sonra sinsice ilerleyen hastalığı, ona fazla zaman tanımadı. 1967'ye kadar Türk Dil Kurumu arşivinde, daha sonra Anıtkabir kitaplığına getirilen bu çeviriler hala basılmamıştır. Öylece durmaktadır. Atatürk'e kitapları sağlayan Tahsin Mayatepek, Meksika'da araştırmalar yaparken, Maya-Aztek-İnka uygarlıklarının, Türkler'de kullanılan eşyalara benzer eşyalar kullandıklarını öğrenmişti. Ayrıca davullar ve kalkanlar bizimkilere çok benziyor ve üzerlerinde ay-yıldız sembolleri bulunuyordu. Tahsin Bey'in tüm çalışmalarını belge ve fotoğraflarla birleştirerek üç cilt defter halinde Atatürk'e yolladı. Bunların nerede olduğu bilinmiyordu. Uzun araştırmalarım sonucunda, bu belgeleri Türk Dil Kurumu'nun kitaplığında buldum. Halen 56 ve 57 numaralı kayıtlarda bunlar muhafaza edilmektedir. Bu değerli çalışmaların hiç biri malesef basılmamıştır. Oysa ki bu belgeler dünya kültür tarihine ışık tutan eşşsiz bilgilerle doludur. Gerek dünya dinlerinin kökenini, gerekse dünya insanlık tarihinin bilinmeyen yönlerini aydınlatan bu belgeler hakkında mutlaka kamuoyuna ayrıntılı bilgi verilmelidir. Gerek Churchward'ın kitapları, gerekse Tahsin Mayatepek'in çalışmaları basılıp yayınlandığı zaman Atatürk'ün düşüncelerini belki daha iyi anlayabiliriz. Aksi taktirde bu eserler de, Atatürk'ün gizli kalmış düşünsel yönleriyle beraber, Anıtkabir'in sessizliğinde uyumaya devam edeceklerdir. Aynen Mu kıtasının kalıntılarının Büyük Okyanus'un derinliklerinde beklediği gibi… Şimdi bu belgelerden de edindiğim bilgiler ışığında sizlere Mu ve Atlantis Uygarlıkları, daha sonra da bu uygarlıkların bizim uygarlığımıza olan etkilerini kısaca özetlemeye çalışacağım… BU SIRLAR MISIR'A NASIL GELDİ? Ezoterik kayıtlardan, bu sırların Mısır'a gelişinin, Atlantisli bir bilge olan Thot tarafından olduğunu öğreniyoruz. Bazı kaynaklar, Thot'dan önce yine bir Atlantisli bilge olan, Osiris'in de Mısır'a gelmiş olduğunu söyler. Mısır'a gelen bu bilgiler son derece gizli tutulmuş ve Altın Çağ'ın İlahi Sırları olarak muhafaza edilmiştir. Daha sonra bazı dinlerin ortaya çıkmasında belirleyici bir fonksiyon da gören bu bilgiler, açık bir şekilde değil, üstü örtülerek, şifrelendirilerek halka anlatılmıştır. Dünya üzerindeki mitolojilerin ve birçok dinin ortaya çıkışı işte bu sırlara dayanır. Ancak gerek dinlerin, gerekse mitolojilerin içindeki bilgilerin şifresi, geniş halk kitleleri tarafından anlaşılamadığı için, özellikle yurdumuzda bu konuda yeterli bilgi edinilememiş ve dinlere gerekli şekilde yaklaşılamamıştır. * Bilgisi değil kulaktan dolma inançları ön plandadır. Birileri nasıl istiyorsa, o da öyle düşünmükte, öyle hareket etmekedir. Büyük bir Hakan varmış, Gök-Tanrı'ya taparmış. Üç güzel kızı varmış, hep evine kaparmış. "-Benim kızlarım" dermiş, "çoktan Tanrı'ya ermiş, nasıl bir insanoğlu, bu kızlara değermiş." Kızları almış, gitmiş yüksek bir dağa çıkmış. Kızları hayran kalmış, burada gök çok açıkmış. Demiş:"-Burada bekleyin. Tanrı'ya dua edin. Eğer Tanrı almazsa, başka illere gidin." Kızlar çok beklemişler, "-Tanrı gelmez" demişler. Bir erkek kurt görünmüş, kurdu benimsemişler. Kurt dağın etrafında, dolanmış her yanında. Küçük kızın kaynamış, bir aşk, sevgi kanında. Küçük kız demiş: "-Budur. Tanrı'nın şekli Kurt'tur." Kardeşleri: "-Gel" demiş. "-Bu kurt seni yer" demiş. Fakat kız dağdan inmiş, kurt: "-Elini ver" demiş. Kurt kızı eve almış, bir mağaraya dalmış. Orada yaşamışlar, soyları da ün salmış. Türk Mitolojisi'nin hemen hemen her yerinde "Kurt" sembolüyle, "Mağara" sembolleri bir arada kullanılmıştır. Aktarmış olduğum efsanede "Kurt"tan Tanrı'nın şekli olarak bahsedilmesine dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Burada anlatılan "Kurt"tan, biz bildiğimiz kurdu anlarsak, şimdiye kadar olduğu gibi, işi...
Introduction Translation Because of the substantial amount of hieroglypics interspersed in the or... more Introduction Translation Because of the substantial amount of hieroglypics interspersed in the original text, I have omitted the ### 'glyph' placeholder where context permits, for readability. Only actual illustations have been inserted into the file. Due to space considerations the interlinear translation, which is primarily of interest to students of Ancient Egyptian, will not be posted. This should not be a hardship, since the Dover reprint edition is still in print and widely available. The file above, which appears at on the Internet at Sacred-Texts for the first time is a faithful e-text of the 1895 edition of the E.A. Wallace Budge translation of the Egyptian Book of the Dead. In November of 2000 I inventoried my library and found that I was missing Budge's Book of the Dead. So when a copy of the Dover reprint came up at the local used bookstore, I purchased it. To my dismay, the version of the text widely posted on the Internet did not seem to match the Dover reprint of the 1895 version. According to John Mark Ockerbloom, the proprietor of the excellent Online Books Page, the version circulating on the Internet is a highly edited version of Budge from a much later date (1913). He writes: "I did a little legwork, and it appears that the "mystery text" is in fact from the Medici Society edition of 1913. According to a 1960 reprint by University Books, for this edition "The translation was rewritten... [and the] greater part of the Introduction was also rewritten by Sir Wallis, who concluded a preface to it with the pleased words, 'and the entire work thus becomes truly a "New Edition"'". It's unclear whether Budge himself did the rewrite of the translation, but it's clear that he at least claims responsibility for it,. and it does appear to draw fairly heavily on his earlier translation." Thanks to Mr. Ockerbloom for clearing up this mystery.
Okuyacağınız bu kitap Goetia'nın kabul gören ve hala kullanılan Crowley tarafından 1904 tarihli d... more Okuyacağınız bu kitap Goetia'nın kabul gören ve hala kullanılan Crowley tarafından 1904 tarihli düzenlemesidir. Simam'ın kitap hakkında düsünceleri ve acıklamaları : Goetia'nın bizzat Kral Süleyman tarafından yazılmadıgı artık biliniyor, ortacagda batılıların eline geçen Ibranice versiyonunda kitabın, bu bilgileri Kral Süleyman'dan ogrendigini iddia eden birisi tarafından kaleme alındıgı söyleniyor. Ancak Ibrani kabalası bunu söylerken suanda yapılan arastırmalar gösteriyor ki varlık davetlerinde ki okunan uzun konuşmaların antik yunan ve antik mısır iblis davetlerinden alındıgını gösteriyor. Bunun yanı sıra hint mitolojisindeki tanrıça Kali'ye yapılan tapınma sekliyle oldukça benzerlik gösteriyor. Birçok antik yunan ve mısır mitolojisinde ki tanrılara Goetia'da rastlamak mümkün. Bunlardan biride The Bornless ritüelinin adınıda aldıgı Akephelon yani bassız tanrı veya bassız canavar. Buna ragmen kitabın dogrulugunu tartısmamıza gerek yok. Zaten oldukça süpheli olan konular için net bir şey söylemek dogru degildir. Buna ragmen Goetia'dan haberi olmayan antik mısırlıların hiyerogliflerindeki ve Sili yerlilerinin antik heykellerindeki sekiller, Goetia'daki sekillerle aynı oldugu da bilinmektedir. Bu bile Goetia'nın incelenmesi için yeterli bir göstergedir. Goetiada iblisler, tanrı isimleriyle zorlayarak baglanmaya çalısılır. Crowley iblislerle aracısız, zorlamadan, gönülden isbirligi ile çalısan diger yolları siddetle lanetlemektedir. Ayrıca Crowley spiritüel deneyimler dedigi seylere bilimsel açıklamalar getirdigini söyler. Aslında tüm fenomenlerin beynimizde gerçekleştigini iddia eder ancak görsel ve fiziksel etkiler bıraktıgı için bunları bir alt sınıfa dahil etmek gereklidir der. Buna da bu kitapta kısaca deginmistir. Majisyen davet öncesinde oldukça mesakkatli bir hazırlık asamasına girer. Temizlenir tanrıya dualar eder. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra seçilen uygun zamanda uygun yerde davete baslar. Davet önceden belirlenmis sesli hitaplar, görsel sekiller ve kokulardan olusur. Çemberin merkezinde duran majisyen kitapta belirtilen uzun konusmaları tılsımları söyleyerek ilk daveti gerçeklestirir. Çagrılan varlık gelmezse daha sert bir ritüele geçilir. Varlık hala gelmemisse o varlıgın üstlerinden yardım istenen ritüele geçilir. Tüm bunlara ragmen varlık hala gelmediyse daha da sert olan lanetleme ritüeline geçilir. Goetia da varlıgın ortaya çıkması gözle görülür olması demektir. Yani ses koku v.s gibi şeyler yaşansa da varlık ortaya çıkmıs kabul edilmez ve bu ritüeller yapılır. Son asamada varlık tüm bu çabalara ragmen hala gelmemisse ve çagırma zaman aralıgı da geçmemisse büyük lanet kısmına geçilir. Demirden bir kutunun içine kömür, sülfür ve belirtilen materyaller konup yakılır ve uzun konuşmanın sonunda "bu kutunun içine gir ve hesaplaşma gününe kadar zincirlenmis olarak ateslerde yan!" denir. Bunun üzerine kesinlikle demon, ruh görünecektir. Majisyen az önce lanetler savurdugu, tehditler ettigi varlıga yaptıklarını unutarak farklı bir ruh haline girer ve Hos geldin Yüce büyük efendi diyerek selamlar. Makul şekilde konusur anlasır ama inat ederse biraz zorlar, tehdit eder, istediklerini bu sekilde alır, isi bittikten sonrada tekrar eski ruh haline döner ve lanetleyerek kovma ayinlerine baslar. Kitaptaki çevrilmemis Latince, Ibranice antik mısır ve yunan dilinde verilen bazı kelimelerin anlamları veya çevrisi Crowley'in versiyonunda yok ancak merak edenlerin olabilecegini düsündügüm için ritüelleri degistirmeden sonlarına ayrıntı olarak italik şekilde ekledim. Ayrıca bazı yerlerde gerekli açıklamaları yine italik sekilde ekledim. Yani italik olarak yazılmış olanlar benim eklediklerim. Not: Diger çevirilerimi ve yazılarımı takip etmek için veya önerileriniz için www.simamm.blogspot.com adresinden bana ulasabilirsiniz.
The Kitab al-Bulhan, or Book of Wonders, is an Arabic manuscript dating mainly from the late 14th... more The Kitab al-Bulhan, or Book of Wonders, is an Arabic manuscript dating mainly from the late 14th century A.D. and probably bound together in Baghdad during the reign of Jalayirid Sultan Ahmad (1382-1410). The manuscript is made up of astrological, astronomical and geomantic texts compiled by Abd al-Hasan Al-Isfahani, as well as a dedicated section of full-page illustrations, with each plate titled with "A discourse on….", followed by the subject of the discourse (a folktale, a sign of the zodiac, a prophet, etc.).
Boğazköy/Hatttuša ve Ortaköy/Šapinuwa arşivlerinde Kizzuwatna kökenli ritüeller geniş bir yer tut... more Boğazköy/Hatttuša ve Ortaköy/Šapinuwa arşivlerinde Kizzuwatna kökenli ritüeller geniş bir yer tutmaktadır. Bunlardan, "Tanrıları Çağırma Ritüelleri", çeşitli sebeplerden dolayı bir ülkeyi, kenti ya da tapınağı terk ettiği düşünülen tanrıları geri döndürmek amacıyla yapılan ritüellerdir. Hattuša ve Šapinuwa arşivlerinde bu amaçla düzenlenmiş pek çok ritüel metin bulunmaktadır. Hazırlanan kurban malzemeleri vasıtasıyla tanrıların çağırılması konusunu içeren ritüellerin kökeni Hurri-Luwi ortak yaşamının görüldüğü Kizzuwatna'dır. Söz konusu ritüellerde her iki topluma ait pek çok ortak nokta görmek mümkündür.
Galibiyet, kararlılık, kontrol, kendine güven, disiplin, kendini beğenme, yetki. Fiziksel ve zihi... more Galibiyet, kararlılık, kontrol, kendine güven, disiplin, kendini beğenme, yetki. Fiziksel ve zihinsel güç, sağlık. Erkekler için erkeklik gücü, vücut sağlığı, dayanıklılık. Kadınlar için doğurganlık, seksilik. Yorum İçinde bulunduğunuz bazı durumların yakında sonlanacağına ve yeni başlangıçların başlayacağını işaret eder. Bu başlangıç beklediğiniz şekilde gerçekleşmeyebilir. Etrafınızdaki gizli tehditleri fırsata çevirmekte başarılı olacağınız bir döneme gireceksiniz. Bu riskler size yeni başlangıçlar getirecek. Ancak bu tehditler veya riskler önünüze belirgin fırsat olarak çıkmayacaktır. Zihinsel ve fiziksel gelişimde başarılı olabileceğiniz bir dönemi de işaret eder. Cinsel yaşamınızın renkleneceğini ancak çok fazla bu hazlara kapılmamanız gerektiği konusunda da uyarır. Kehanet:Karşınıza belirgin şekilde fırsatlar çıkacak ancak bu fırsatları değerlendirmekte acele etmeyin. Çünkü bu fırsatlar aldatıcı olacaktır.
Ingiliz romancı, hikâyeci, şair ve denemeci. Fowles, mit ve gizemi gerçekçilik ve varoluşçu düşün... more Ingiliz romancı, hikâyeci, şair ve denemeci. Fowles, mit ve gizemi gerçekçilik ve varoluşçu düşünce ile birleştiren romanlarıyla yüzyılın önemli yazarları arasına girmiştir Genlim romanı, Victoria dönemi romanı, ortaçağ öyküsü ve otobiyografi gibi geleneksel düzyazı biçimleriyle deneyler yapmış, bu biçimler aracılığıyla yirminci yüzyıl sanatını ve toplıımunu yorumlamıştır. Fowles karmaşık durumlar ve efsane, sanat ve tarihten alınma unsurlarla dolu sahneler yaratan, anıştırma ve betimleme tekniklerini sık kullanan bir yazardır. Romanların anlatı yapısı güçlü, karakterleri canlı, inandtrıctdır. Bu karakterlerin çoğu toplumun genelgeçer kurallarının dışında yaşar; romanların dramatik gerilimi bu karakterlerin kendilerini yeniden değerlendirmelerini gerektiren can alıcı dönüm noktalarına ulaşmalarıyla sağlanır Fowles'un kadın kahramanları zeki ve bağımsızdır; erkek kahramanlar ise hayatlarındaki bulmacalara yanıt arayan, genellikle kararsız ve yalıtılmış durumdadırlar. Çoğu durumda aradıkları basit çözümleri bulamadıkları gibi arayışları esrarın daha da artmasıyla sonuçlanır. Fowles her şeyi bilen Tann-yazar rolünü reddeder,-bu tavrı, romanlarını okuru tatmin edecek finallerle bitirmeyi reddetmeyi de içerdiği için bazı okurlarını kızdırmıştır. Oysa Fowles yarattığı karakterlere kendi sınırları içinde seçme ve davranma özgürlüğü tanımanın yazar sorumluluğunun gereği olduğuna inanır Bu uygulama, Fowles'un. iradesini ve bağımsız düşüncelerini kullanarak topluma uyum göstermeye direnen ve böylece şansın hayat üzerindeki etkisini sınırlayan "sahici" insan anlayışına koşuttur. İlk romanı Tbt Collector {1963 fo/rfcsiyoncsi. çev : Münir Göle. Ayrıntı Yayınları, 200 1) * We shall not cease from exploration/ And the end of all our exploring/ Will be to arriwhere we started/And know the place for the first time. (T.S. Eliott.) * Shakespcre'in Tbt Tmptst [Fırtına] oyununda her jeyi kontrol ve idare eden bilge büyü-cü karakteri, (ç.n.) * Yaz aylarında göze çarpan Kartal takımyıldızı, (ç.n.) * (Fr.) Nesne, (y.h.n.) ** (Fr.) Dekolte, (y.h.n.) *** (Lat.) Tuhaf nesneler, yenilikler, alışılmamı; ya da garip, özellikle de pornografik konularla ilgili kitaplar, (y.h.n.) * Teşekkür ederim, (y.h.n.) * Sıhhatine, (y h.n.) '' Tamam, (y.h.n.) *** Caravaggio (1573-1610) İtalyan barok ressam, (ç.n.) haftı. Ne var ki az sonra bu seslerin, eldivenlerde olduğundan daha makul bir sebeple değilse de, ona ait olamayacağını anladım. * (Fr.) önemli olan anlaşmak, (y.h.n.) bir haber geldi. En büyük ağabeyi ve onun karısı şu Peloponisos'un diğer tarafındaki dağlarda meydana gelen bir depremde ölmüşlerdi. Uç çocukları hayatta kalmıştı. En küçük ikisi, yani iki oğlan Cüney Amerika'ya, diğer amcanın yanına gönderildi. En büyük çocuk, on yedi yaşındaki ablalarıysa amcasının, yani babamın rakibinin evini çekip çevirmek üzere Londra'ya geldi. Adam uzunca bir süredir duldu. Kızda, damarlarında biraz İtalyan kanı olan o Yunan kadınlarına has bir hoşluk vardı. Babam onu gördü. Kızdan çok daha yaşlıydı, ama zannederim bayağı yakışıklı bir adamdı ve çat pat Yunanca biliyordu. * Ender bulunan kıymet, (y.h.n.) * (Fr.) Yay darbesi, (y.h.n.) ** Horatio Herbert Kitchener (1850-I916J I. Dünya Savaşı'nın başında mareşal olarak kabineye giren, savaş bakanı olarak görev yapan, gönüllü askerlerden oluşan yeni birlikler kurma sorumluluğuna sahip ve halkın zafer tutkusunu temsil eden İngiliz asker, (ç.n.) * (Lat.) Hayati nöbet, (y.h.n.) * Ne yapıyorsunuz? (y.h.n.) ** Keçiboynuzu tohumu, (ç.n.) 157 157 * Mevsimlik kiracılar (y.h.n.) ** Kahvehane (y.h.n.) * (Fr.) Dünya Ölçeğinde İletişim Üzerine, (y.h.n.) ** (Lat.) O nedenle, bundan dolayı, (y.h.n.) Son olarak az sayıda basılmış, gösterişli bir Fransızca kitap daha * Peter Lorre (1904-1964). 1930 ve 40'lı yıllarda korku fimlerinde oynadığı kötü adam rolleriyle bilinen Macar aktör (ç.n.) * (Fr.) Tavsiye mektubu, (y h n.) ** (Fr.) Mümkün değil, (y.h.n.) *** (Fr.) Savaştan önce, (y.h.n.) * Söz konusu okul hakkında bir başka garip roman var Kenneth Matthews, Altko (Peter Davies, 1934) Fransız yazar Michel Deon da otobiyografik önem taşıyan, iı Btılccm Jr Sprl srti' (Gallimard, 1961) başlıklı bir roman yayımlamıştı. * Affedersiniz beyefendi, Fransızca biliyor musunuz? (y.h.n.) ** Ah, çok iyi. Çok teşekkür ederim mösyö, (y.h.n.) *"* (Fr.) Pitoresk, ama Delos'dan daha az güzel, (y.h.n.) * (Fr.) On Dokuzuncu Yüzyılda Fransız Maskesi, (y.h.n.) ** Saint-Martin'in yüksek duvarları arkasına geçen ziyaretçiler, yeşil çayırların ve koruların arasında, beyaz sürüleri ile çevrelenmiş erkek ve kadın çobanların dans edip, şarkı söylediklerini görme zevkine erişirlerdi. Her zaman on sekizinci yüzyıl giysilerine bürünmezlerdi. Bazen Romalılar veya Grekler gibi giyinirler, böylece Theocritus'un gazelleri. Vergiliusun pastoral şiirleri yaşama geçerdi. Hatta daha da utanç verici şeylerden de söz edilirdi, yaz gecelerinde, yarı insan, yan keçi garip şekillerin önünde kaçan çekici periler... (y.h.n.) *** Masque: 16. ve 17. yy/da İngiltere'de popüler olan, mitolojik ve alegorik karakterlerle müzik ve dans eşliğinde yapılan maskeli bir saray gösterisidir, (ç.n.) * Charles Maurice de Talleyrand. NapoMon ve daha sonra Kral XVIII. Louis döneminde önemli görevlerde bulunmuş ve olaylara hep kendi lehinde yön vermesi ve entrikalarıyla ün kazanmış kişi, (ç.n.) * (Fr.) Manzaraya dönüştürülmüştü, (y.h.n.) ** Genelde Japon evlerinde yere serilen türde bir hasır kilim, (ç.n.) *** (Fr.) Duyularına bağlı insan, ehlikeyif. (y.h.n.) **** (p r) Sanat eserleri, (y.h.n.) * (Fr.) Sonradan görme (ç.n.) ** (Fr.) Şeytanın namus taslayanı. (y.h.n.) *** (Fr.) Kuş ezmesi, (y.h.n.) "** (Fr.) Kılıf, (y.h.n.) * (Fr) Gürültü, (y.h.n.) ** (Lat.) Ardından bu gelmez,-mantıkta, bir önceki önermeden çıkarılamayan sonuç, ön* cülsüz Önerme, (y.h n.) * (Fr.) Neje ateşi, (y.h.n.) ** İyi akşamlar, (y.h.n.) ♦** Yukarıda, (y.h.n.
Dini davranışın pratik ve transandantal boyutları çeşitli biçimlerde sosyal bilimsel araştırmalar... more Dini davranışın pratik ve transandantal boyutları çeşitli biçimlerde sosyal bilimsel araştırmaların konusunu oluştur¬ muştur. Bu boyutlar sosyal bilimlerde kutsal-dindışı bağlamında bu karşıtlığa denk düşen farklı kavramsallaştırmalar ile anlaşılmaya ve açıklanmaya çalışılmıştır. Bu kavramsallaştırmaların en yaygını, pratik olan boyutu büyüsel olanla bir tutmak ve bu minvalde din ile büyüyü birbirinden tamamen ayırmak biçiminde tezahür eder. Söz konusu ayrım özellikle geleneksel yaşam biçiminin ağır bastığı toplumlar için daha sık dile getirilir. Her ne kadar derin bir dönüşüm sürecinde olsa da, içinde bulunduğumuz coğrafya ve kültür için de benzer ayrımlar ve karşıtlaştırmalar yapmak mümkündür. Dinin pratik boyutu Türk kültüründe, tüm değişimlere rağmen, halen zengin bir nitelik arz etmektedir. Basım yayımın geliştiği çağdaş dönemde halk katında yaygın çeşitli dua kitaplarının varlığı da bu zengin niteliğin bir göstergesi olarak ele alınabilir. Bu tür eserlerin temel niteliği, halk dinselliğinin temel karakteristiği olan büyüsel mantığı ihtiva ediyor olmasıdır. Söz konusu edilen bu tür kaynakların eski örneklerini bulmak mümkündür. Ancak bu örnekler genellikle seçkin, kentli, okur-yazar kitleler için üretilmiştir. Halka hitap eden ve fakat modern öncesi döneme ait eserler bulmak ise daha zordur. Bu kapsamda bu çalışma, 19. yüzyılın başlarına tarihlenen, dualar ve tılsımlar içeren bir el yazması temelinde büyü-din ilişkilerini ve geleneksel dinselliğin büyüsel mantıkla ilişkisini tartışmaktadır. Çalışmanın temel argümanı ise büyü-din ilişkilerinin basit dikotomilerle ifade edilemeyecek kadar girift ve karmaşık olduğu yönündedir.
The written text on which I propose to focus in this paper-a Pater Noster inscribed in Germanic r... more The written text on which I propose to focus in this paper-a Pater Noster inscribed in Germanic runes and Roman letters-is actually a text within a text. The larger text, an Old English dialogue to which editors have given the name "Solomon and Saturn I," 1 I will argue, provides a context for the performance of a charm. It presents the Biblical King Solomon as a master magician who draws his power from the written words, indeed, from the written letters, of the Pater Noster. I will be giving attention, then, to a fi ctional representation of an oral performance. It is not my intention to claim either that "Solomon and Saturn I" was orally composed, that is, created by a performer as he performed it before an audience; or that it was composed in writing, that is, with the opportunity to work slowly and go back to correct "mistakes" that writing affords, though I will have something to say about the greater likelihood of written composition. What I propose to do is discuss the way the poem develops what Alain Renoir might call "an empirical context within the text proper" (1988:18), in this case an extended exchange between two speakers that constitutes a setting for the performance of a charm by one of those two speakers. In doing so, I will refer to features of other Old English poems that are clearly identifi able as charms-the "Journey Charm" and "Nine Herbs Charm," for example-and to Thomas A. Sebeok's discussion of the charms of a people now living in Mari, a Soviet Socialist Republic situated on the north bank of the Volga, between Gorky and Kazan. First, however, it will be well to give brief attention to the pioneering work that has made possible the kind of reading I suggest. Albert B. Lord, defi ning "formula" as Milman Parry defi ned it in his study of Homeric poetry-as "a group of words which is regularly employed under the same metrical conditions to express a given essential idea" (1960:30), had already analyzed Beowulf lines 1473-87 in terms of
Uploads
Papers by Kayahan KAYA