Papers by Hayrettin Pınar
Tarih incelemeleri dergisi, Jul 28, 2021
The Ottoman Empire, which was in continuous communication with the surrounding world since its fi... more The Ottoman Empire, which was in continuous communication with the surrounding world since its first establishment, built up a rich body of diplomatic correspondence over the course of its history. Among the most important headings of its documented communications related to diplomat immunity and encrypted correspondence. In spite of their diplomatic immunity, Ottoman diplomats acted largely within the framework of the customary law observed in the countries in which they operated. Thus, both the behavior of the Ottoman diplomatic representatives and their communiques were shaped less by statutory law than through the experience provided by international law. In this article We will base on another aspect of the capitulations, in which Ottoman historians are only interested in the economic aspect. Within the framework of the capitulations, the attitude changes of the Ottoman State on diplomatic immunities was traces determined.
DergiPark (Istanbul University), Apr 1, 2012
Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi sosyal bilimler dergisi, Mar 1, 2008
... kavmiyyete ne kadar kolaylıkla kurbân idildiği cümlenin ma'lûmu olan hâl... more ... kavmiyyete ne kadar kolaylıkla kurbân idildiği cümlenin ma'lûmu olan hâlâtdandır. MehmedHayrullah, age, s. 6-7. 10 Âlî Paşa, Avrupa Devletleri'ndeki Osmanlı elçilerine göndermiş olduğu yazıda bu konuyu tüm ... D. Acar-F. Soysal), Kitap Yayınevi, İstanbul, 2003, s. 20-21. ...
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2013
ÖZET 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı'nı bitiren Edirne Antlaşması ile iki ülke arasında 18. yüzyıl b... more ÖZET 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı'nı bitiren Edirne Antlaşması ile iki ülke arasında 18. yüzyıl boyunca inşa edilen geleneksel siyasetin ciddî bir değişime uğradığı tespit edilir. Antlaşmanın imzalanmasından az evvel Rus Çarı I. Nikolay, altı kişilik bir komite oluşturmuş ve Osmanlı Devleti'ne yönelik konvansiyonel Rus politikası tartışılmıştır. Komite, Osmanlı Devleti'nin tasfiyesi üzerine kurulan Rus stratejisinin artık doğru bir yaklaşım olmadığını aksine güçsüz bir Osmanlı Devleti'nin yaşamaya devam etmesinin Rusya için daha uygun olduğuna karar vermiştir. Birkaç yıl sonra imzalanan Hünkâr İskelesi Antlaşması ile Rusya, güvenliğini garanti altına alırken Osmanlı Devleti'ni de neredeyse kendine bağlı bir devlet haline getirmiştir. Özellikle Hünkâr İskelesi'nin imzalanmasıyla birlikte Avrupa'da genel olarak Rusya karşıtı bir siyasî atmosfer ortaya çıkmıştır. Osmanlı diplomasisi, bir yandan Rusya'nın yeni politikası diğer taraftan Hünkâr İskelesi'nin yarattığı Rus karşıtı havayı avantaja çevirerek özellikle Edirne Antlaşması'nın ağır yükünden kurtulmak için uygun zamanın geldiğini düşünerek harekete geçmiştir. 1833 yılında Ahmed Fevzi Paşa, Edirne Antlaşması'nı yeniden müzakere etmek amacıyla Petersburg'a gönderilmiş ve antlaşmanın, Osmanlı açısından en rahatsız edici hükümleri arasında yer alan savaş tazminatı ve Silistre'deki Rus işgalinin sona erdirilmesi konusu gündeme getirilmiştir. Ahmed Fevzi Paşa, Petersburg seyahati boyunca bu iki başlığı Rus hükümeti ile tartışmış ve 1834 senesinin hemen başında imzalanan Petersburg Anlaşması ile Edirne Antlaşması'ndan kaynaklanan sıkıntı giderilmiştir. Petersburg Anlaşması ile Osmanlı Devleti ağır savaş tazminatını makul bir seviyeye indirdiği gibi Silistre'deki Rus işgalinin bir an evvel bitirilmesi hususunda da hedeflerine ulaşmıştır. Dolayısıyla Osmanlı diplomasisi, Avrupa ve Rus siyasetindeki yeni dengeleri yakından takip ederek 1828-1829 Savaşı'nın ağır yükünü kısmen hafifletmiştir.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Jun 1, 2008
... Öte yandan, Katırcı Yani'nin dış görünüşüyle ilgili tarif de oldukça ilg... more ... Öte yandan, Katırcı Yani'nin dış görünüşüyle ilgili tarif de oldukça ilginç olup XIX.yüzyıl Osmanlı diplomatikasına ait zevkli bir örnektir: Katırcı Yani, orta boylu, sarı bıyıklı ve az sakallı, mâ'iye mâ'il gözlü kaviyyü'l bünye, tahmînen kırk iki yaşında olub gâyet desîsekâr ve hâlince ...
Anadolu University Journal of Social Sciences, 2011
After the Napoleonic Invasions which destroyed the European equlibrium and the balance of power, ... more After the Napoleonic Invasions which destroyed the European equlibrium and the balance of power, the powers tried to found the European statusquo. They have decided to reorganize the balance of power. The order founded in the Congress of Wien was called as Metternich System. The System had been depended upon two important basics, i.e. anti-revolution and divine monarchy. Metternich has invited all European States to a great and homogen alliance and the European Concert was organized in the Congress. Although the Balkans were the most dangerous place against the European stability, the Ottoman Empire as a Balkan state had not been inculuded by the Concert. After a short while Mehmed Ali Pasha's Uprising in Egypt showed the significance of the Ottoman Empire towards the European balance of power. In addition to her political vitality, the Ottoman Empire must have been protected against the destructive attack of Mehmed Ali since she was a divine monarchy. That is to say, the Ottoman Empire has been the natural member of the European Concert in spite of her dismissal in 1815. For this reason, Metternich has strictly believed that the integrity of the Ottoman Empire had a great importance for the European statusquo and Mehmed Ali Pasha must have been punished severely.
DergiPark (Istanbul University), Mar 1, 2008
ÖZET XIX.yüzyıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu'nda uygulamaya konulan modernleşme programlarının a... more ÖZET XIX.yüzyıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu'nda uygulamaya konulan modernleşme programlarının ana fikrini, devletin bütünlüğünü muhafaza etme refleksi oluşturur. Çünkü, anılan dönemde Osmanlı İmparatorluğu, ağır bir sorunlar toplamının uygulama alanı haline gelir. Nitekim, 1866 yılında çıkan Girit İsyanı da imparatorluğun içinde nefes almaya çalıştığı bu kaotik atmosfere katkı yapan önemli başlıklar arasında yer alır. Girit İsyanı'nın, XIX.yüzyıl Osmanlı öyküsünün mikro düzeyde tespit edildiği bir laboratuvar olduğu söylenebilir. İmparatorluğun Avrupa yayılmasına direnmek anlamına gelen modernleşme çabaları, iki eksen üzerine yerleştirilir: Avrupa müdahalesini engellemek ve içerde reforma devam etmek. Dolayısıyla, Osmanlı XIX.yüzyılı, diplomasi ile siyasetin birlikteliğini ifade eder. Nihayet, Osmanlı ıslahatındaki bu iç pratik, diplomasi ve siyaset ustası devlet adamlarının doğumunu hazırlar. Tanzimat Dönemi'nin büyük sadrazamı Mehmed Emin Âlî Paşa bu açıdan tipiktir. Âlî Paşa'nın Girit İsyanı sırasında titiz bir diplomasi yürüttüğü ve Müslüman-Hristiyan dengesi/uzlaşması fikrine dayanan bir reform programını Girit'te uygulamaya çalıştığı görülür.
Alınteri sosyal bilimler dergisi, Dec 29, 2021
III. Selim'in ıslahat programı olan Nizâm-ı Cedîd kısa süre sonra kesintiye uğrasa da devletin va... more III. Selim'in ıslahat programı olan Nizâm-ı Cedîd kısa süre sonra kesintiye uğrasa da devletin varlığına devam etmesi ile ıslahat yapılması arasındaki mecburiyet anlaşılmıştı. II. M ahmud ile birlikte ıslahat süreci daha geniş ve kapsayıcı bir içeriğe kavuştu ancak asıl Tanzimat Dönemi, Osmanlı Devleti'nin yönünü bir daha geri döndürülemeyecek biçimde batıya çevirdi. Gerek II. M ahmud gere k Tanzimat reformcuları, devletin ıslahı ile modern bürokrasinin inşası arasındaki yakın ilişkiyi tespit etmekte gecikmediler. Bu kabulün sonucu olarak Tanzimat Dönemi ile birlikte Bâbıâli giderek önem kazandı. Hatta 1860'lı yıllara gelindiğinde iktidarın ana aktörü Bâbıâli haline gelmişti. Siyasetin veya iktidarın merkezinin saraydan sivil bürokrasiye doğru genişlemesine kamuoyunun yükselişi eşlik etti. Bu yeni siyasî yapı, Osmanlı tarihindeki ilk sivil muhalefet olarak nitelenebilecek Yeni Osmanlıları ortaya çıkardı. Yeni Osmanlılar özellikle Âlî ve Fuad Paşa'yı oldukça sert biçimde eleştirdiler. Ancak Yeni Osmanlıların, Bâbıâli'nin icraatına yönelttiği eleştirilerin pek çoğu makul ve haklı olmaktan epeyce uzaktı. Bu denli ağır bir eleştiri repertuarının oluşmasında hiç şüphesiz muhalif olmanın sağladığı konfor da önemliydi. Âlî ve Fuad Paşalar ise bütün icraatlarında devlet adamı olmanın sorumluluğu ile hareket etmek zorundaydı.
Tarih incelemeleri dergisi, Dec 30, 2020
Öz Osmanlı İmparatorluğu'nun, 19.yüzyıldaki hikâyesinin Avrupa'nın eşliğinde kayda geçirildiği sö... more Öz Osmanlı İmparatorluğu'nun, 19.yüzyıldaki hikâyesinin Avrupa'nın eşliğinde kayda geçirildiği söylenebilir. 18.yüzyılın sonunda ordunun modernleşmesi ile perdeleri açılan Osmanlı reform macerası, zamanla hayatın hemen her tarafına doğru genişlemek zorunda kalmıştır. Reform ya da Avrupa ile aradaki mesafeyi kapatma çabası, doğal olarak maddi alanda yapılan yeniliklerin yanı sıra gündelik yaşamı tarif eden değerler dünyasını da Avrupa terminolojisinin etkilerine açık hale getirmiştir. Yeni bir tanıma kavuşan onur anlayışı, Avrupa kültürünün soyut konuları da kapsayacak biçimde Osmanlı birikimini dönüştürdüğünü gösteren ilginç başlıklardan biridir. Avrupa'dan ithal edilen kırılgan onur anlayışı, incinen gururun veya onurun tamiri için hukuk dışı bir metot olarak yine Avrupa'ya ait bir cezalandırma biçimi olan düelloyu da imparatorluk coğrafyasına tanıtmıştır. Yeni bir içerik ve anlam çözümlemesine tabi tutulan onur anlayışının bir sonucu olarak Osmanlı sınırları içinde yaşayanlar tarafından da düello sık olmasa da hatırlanan bir uygulama olmuştur. Aynı şekilde kendi hukukunu coğrafyasında yaşayanlara kabul ettirme iddiasında olan Osmanlı yöneticileri de düello girişimlerine karşı en baştan itibaren yasaklayıcı ve engelleyici davranmaya özen göstermiştir.
DergiPark (Istanbul University), Jun 25, 2022
Mora'da başlayan isyan ile bağımsız Yunanistan'ın kuruluşuna giden kapılar ardına kadar açılmıştı... more Mora'da başlayan isyan ile bağımsız Yunanistan'ın kuruluşuna giden kapılar ardına kadar açılmıştır. Fransa, İngiltere ve Rusya'nın ittifak halinde 1827 yılında gerçekleştirdikleri Navarin Baskını ile Yunanistan'ın fiilen bağımsız bir devlet haline getirildiği tüm dünyaya ilân edilmiştir. Yeni devlet kurulduğu andan başlayarak hem içerideki dinamiklerden hem de kurucularına duyduğu minnetten kaynaklanan bir mecburiyet ile yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bu mecburiyetin doğal sonucu olarak genç Yunan Krallığı'nın kurucu siyasî aktörleri, geniş Osmanlı coğrafyasında yaşayan soydaşları ile birleşme hayalini devletin meşruiyeti ile eşanlamlı hale getirmişlerdir. Bu hayal vazgeçilmez bir hedef haline getirilerek Megali Idea biçiminde tarif edilmiş ve 19.yüzyıl boyunca Osmanlı topraklarında sık sık test edilmeye çalışılmıştır. Girit, bu zorunlu ve yayılmacı politikanın sahneye konulduğu en önemli Osmanlı topraklarından biri olmuştur. Nitekim 1866 yılının bahar aylarında Girit bir defa daha isyana teslim olunca Yunanistan, adanın Osmanlı Devleti'nden koparılarak Atina ile birleşmesi amacıyla hayli ciddî bir çaba içine girmiştir. İsyanın başladığı ilk günlerden itibaren bizzat devlet tarafından hem sivil hem de askerî unsurlardan gönüllü birlikleri oluşturularak Girit'e gönderilmiştir. Bu organizasyonda görev almaya hevesli pek çok isim devlet tarafından teşvik edilmiş ve Yunanistan, açıkça haydutluk anlamına gelen bu faaliyetine neredeyse hiçbir endişe duymadan yaklaşık üç yıl boyunca devam etmiştir. Mora ve diğer Yunan topraklarından hem gönüllü/çete liderleri hem de devlet tarafından toplanan gönüllülerin Girit'e gönderilmesindeki ana hedef, Osmanlı Devleti'ni askerî olarak yenilgiye uğratmaktan daha çok isyanın uzaması ve büyük devletlerin müdahalesini sağlamaktan ibarettir. İsyanın ilk günlerinden itibaren Fransa ve Rusya'nın sunduğu destek, Yunanistan'ın, Avrupa müdahalesi hakkındaki arzusunun makul bir zemine dayandığını göstermektedir. Ancak Bâbıâli'nin takip ettiği kararlı politika ve diplomasinin yanı sıra Fransa ve Rusya'nın aksine İngiltere'nin, Osmanlı ile aynı perdede karar kılması, Atina'nın mukadder mağlubiyeti ile sonuçlanmıştır.
HUMANITAS - Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2022
1866 yılında ortaya çıkan Girit İsyanı yaklaşık üç yıl boyunca Osmanlı siyaset gündeminin en sıca... more 1866 yılında ortaya çıkan Girit İsyanı yaklaşık üç yıl boyunca Osmanlı siyaset gündeminin en sıcak başlıkları arasında yer almıştır. 1866 İsyanı sırasında 19. yüzyılda yaşanan diğer sorunlarda olduğu gibi Osmanlı yöneticileri Avrupa müdahalesi konusunda titiz davranmıştır. Avrupa'nın, Hristiyan unsur üzerinden geliştirdiği müdahale alışkanlığının tekrar etmemesine dikkat edilmiştir. Özellikle isyanın yol açtığı asayiş problemi sebebiyle adadan göç etmek zorunda kalan Rumlar, Avrupa devletlerinin her zamanki gibi ilgisine mazhar olmuştur. Gerek Bâbıâli gerek Hariciye Nezareti, Avrupa müdahalesine yol açma ihtimali bulunan bu konuya hayli hassas yaklaşmıştır. İsyan sırasında evlerini terk etmek zorunda kalan ve özellikle Yunanistan'a göç eden ailelerin adaya dönmeleri için titiz bir çaba sergilenmiştir. Böylece Osmanlı devlet adamları bir yandan devletin müşfik elini tebaasına göstermeye çalışırken aynı zamanda insanî müdahale bahanesi altında sunulacak bir Avrupa müdahalesini de engellemeye çalışacaktır.
Alınteri Sosyal Bilimler Dergisi, 2021
III. Selim’in ıslahat programı olan Nizâm-ı Cedîd kısa süre sonra kesintiye uğrasa da devletin va... more III. Selim’in ıslahat programı olan Nizâm-ı Cedîd kısa süre sonra kesintiye uğrasa da devletin varlığına devam etmesi ile ıslahat yapılması arasındaki mecburiyet anlaşılmıştı. II. Mahmud ile birlikte ıslahat süreci daha geniş ve kapsayıcı bir içeriğe kavuştu ancak asıl Tanzimat Dönemi, Osmanlı Devleti’nin yönünü bir daha geri döndürülemeyecek biçimde batıya çevirdi. Gerek II. Mahmud gerek Tanzimat reformcuları, devletin ıslahı ile modern bürokrasinin inşası arasındaki yakın ilişkiyi tespit etmekte gecikmediler. Bu kabulün sonucu olarak Tanzimat Dönemi ile birlikte Bâbıâli giderek önem kazandı. Hatta 1860’lı yıllara gelindiğinde iktidarın ana aktörü Bâbıâli haline gelmişti. Siyasetin veya iktidarın merkezinin saraydan sivil bürokrasiye doğru genişlemesine kamuoyunun yükselişi eşlik etti. Bu yeni siyasî yapı, Osmanlı tarihindeki ilk sivil muhalefet olarak nitelenebilecek Yeni Osmanlıları ortaya çıkardı. Yeni Osmanlılar özellikle Âlî ve Fuad Paşa’yı oldukça sert biçimde eleştirdiler. A...
Hacettepe Üniversitesi Yayınları eBooks, 2017
Tarihi olarak Türkiye, Türk Ülkesi veya Türk Eli değişken bir coğrafyaya ibaret etmiştir. Küçük A... more Tarihi olarak Türkiye, Türk Ülkesi veya Türk Eli değişken bir coğrafyaya ibaret etmiştir. Küçük Asya olarak adlandırılan Anadolu'yu da içeren Selçuklu topraklarına 13. yüzyıldan itibaren Venedikliler tarafından Turchia adı verilmişti. Selçuklu uc bölgesinde ama bütünüyle onun sosyal ve kültürel mirası üzerinde kurulan Osmanlı Devletinin Balkanlardan başlayarak Orta Avrupa'ya doğru kalıcı olarak genişlemesi ile birlikte Türkiye Avrupa'nın bir parçası olmuştur. Başka bir ifadeyle Türk Eli Avrupa tarihinde yerini almıştır. Osmanlı Devletin gücünün doruğunda olduğu 16. ve 17. yüzyıllarda Türkler sadece kendi hâkim oldukları alanlarda değil, Avrupa'nın bütününde siyasi ve toplumsal yapıyı derinden etkilemiştir. Söz konusu yüzyıllarda bütün Avrupa'da Türkiye ve Türkler hakkında 2500 (sadece Almanya'da 1000) civarında kitap basılmış olması bu etkinin açık bir göstergesidir. Kısaca, Avrupa tarihinin şekillenmesinde rol oynayan faktörlerden biri de şüphesiz Türk ...
Belleten, 2012
Kostaki Musurus, Atina'ya elçi olarak tayin edildikten yaklaşık yedi yıl sonra 1847 senesinde... more Kostaki Musurus, Atina'ya elçi olarak tayin edildikten yaklaşık yedi yıl sonra 1847 senesinde Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında patlak veren diplomatik bir krize sebep olur. Yunan Kralı Otto'nun harb yaveri Albay Caratoss isimli bir şahıs Atina'daki Osmanlı elçiliğine gelerek İstanbul'a gitmek istediğini belirtir ve vize talebinde bulunur. Ancak adı geçen kişinin talebi, 1841 yılında Selanik, Tırhala ve Girid'de Osmanlı karşıtı eylemlerde başrolde olduğu gerekçesiyle geri çevrilir. Caratoss'un vize talebinin reddedilmesinden sonra Yunan Kralı, bütün diplomatik misyonun hazır bulunduğu bir baloda Osmanlı elçisini açıkça tahkir eder. Ardından hem elçi hem de Osmanlı yönetimi Yunan Devleti'nin özür dilemesini isterse de uzun bir süre beklenen talep yerine getirilmez ve iki ülke arasında önemli bir kriz ortaya çıkar. Arızi bir diplomatik mesele gibi görünse de gerçekte konu, bağımsız Yunanistan'ın ilanından itibaren bu ülkenin Osmanlı topraklarına d...
Tarih İncelemeleri Dergisi, 2020
Öz Osmanlı İmparatorluğu'nun, 19.yüzyıldaki hikâyesinin Avrupa'nın eşliğinde kayda geçirildiği sö... more Öz Osmanlı İmparatorluğu'nun, 19.yüzyıldaki hikâyesinin Avrupa'nın eşliğinde kayda geçirildiği söylenebilir. 18.yüzyılın sonunda ordunun modernleşmesi ile perdeleri açılan Osmanlı reform macerası, zamanla hayatın hemen her tarafına doğru genişlemek zorunda kalmıştır. Reform ya da Avrupa ile aradaki mesafeyi kapatma çabası, doğal olarak maddi alanda yapılan yeniliklerin yanı sıra gündelik yaşamı tarif eden değerler dünyasını da Avrupa terminolojisinin etkilerine açık hale getirmiştir. Yeni bir tanıma kavuşan onur anlayışı, Avrupa kültürünün soyut konuları da kapsayacak biçimde Osmanlı birikimini dönüştürdüğünü gösteren ilginç başlıklardan biridir. Avrupa'dan ithal edilen kırılgan onur anlayışı, incinen gururun veya onurun tamiri için hukuk dışı bir metot olarak yine Avrupa'ya ait bir cezalandırma biçimi olan düelloyu da imparatorluk coğrafyasına tanıtmıştır. Yeni bir içerik ve anlam çözümlemesine tabi tutulan onur anlayışının bir sonucu olarak Osmanlı sınırları içinde yaşayanlar tarafından da düello sık olmasa da hatırlanan bir uygulama olmuştur. Aynı şekilde kendi hukukunu coğrafyasında yaşayanlara kabul ettirme iddiasında olan Osmanlı yöneticileri de düello girişimlerine karşı en baştan itibaren yasaklayıcı ve engelleyici davranmaya özen göstermiştir.
Uploads
Papers by Hayrettin Pınar