Papers by Hüseyin Aydoğdu
DergiPark (Istanbul University), Mar 1, 2010
... Bu yüzden onu anlamak ve anlatmak aşkı anlatmak kadar zordur ... amaçları ve hedefleri olmaks... more ... Bu yüzden onu anlamak ve anlatmak aşkı anlatmak kadar zordur ... amaçları ve hedefleri olmaksızın düşünsel ve irade dışı yapılan eylemler olduğundan hiçbir şekilde kaba fiziki eylemin ... H. Yolsal, Sarp Erk Ulaş Felsefe Sözlüğü, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 2002, ss.526527 ...
Şehir ve felsefeyi birbirinden ayrı ve bağımsız düşünebilmek zordur. İnsanın tüm yapıp etmeleri g... more Şehir ve felsefeyi birbirinden ayrı ve bağımsız düşünebilmek zordur. İnsanın tüm yapıp etmeleri gibi felsefe de şehrin en temel eylem ve ürünlerinden biridir. İlk günden beri felsefe hep şehirde yapıla gelmiştir. Şehirde inşa ve imar edilmiştir. Ancak şehir ile felsefe arasındaki bu ilişki tek yönlü değil karşılıklı bir ilişkidir. Şehir felsefeyi sorunların saptanması, betimlenmesi ve söze dökülmesi gibi birçok süreçte katkı sağlayıp olgunlaştırırken felsefe de onu hem durmaksızın tasarlayıp biçimlendirmekte hem de insanileştirmektedir. Fakat son zamanlarda bu ilişki tek yönlü bir ilişkiye dönüşmüştür. Bu durumu fark eden 20. yüzyıldaki en önemli felsefi akımlardan biri varoluşçuluktur. Varoluşçuluk başta modern çağ olmak üzere modern şehrin sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik yapısına radikal bir eleştiri, bir tepki, hatta bir başkaldırı, bir hesaplaşma, yeni bir duruş olarak ortaya çıkmıştır. Gerçekten de varoluşçuluğun ortaya çıkış koşullarına baktığımızda özellikle modern şehrin bireyselliği, toplumu, yaşam tarzı, ahlâkı, özgürlüğü, politikası, sanatı, mimarisi ve ekonomisi önemli bir rol oynamıştır.
Hiçlik karşısında insanın varoluşu, topluluk içinde kayboluşu, yeniden kendini buluşu gibi temel sorunları kendine konu edinen varoluşçululuk, insanın yeniden dirilişi, inşası ve imarının yollarını arar. Bu amaç doğrultusunda öncelikle insanın modern şehirde tekilleştirilerek yığınlaştırılmasını ve bu yığın içerisinde kayboluşunu, kitle içerisinde sıralanışını ve sıradanlığını gündeme getirir. Varoluşçuluk, modern şehrin/toplumun insanı özgürleştirip eşit yurttaşlık hakları vermesine rağmen onu, bu özgürlükler ve haklar adı altında pasifleştirip eylemsizleştirdiğini düşünür. Yine o, ekonomi alanında insanın hayat standardını yükselttiğini kabul etse de, aslında bunun birer yanılsama olduğunu ve onu ekonomik mücadele içerisinde varoluşunu yabancılaştırdığını ileri sürer. Hatta insanın siyasal haklarda olduğu gibi ekonomik haklarda da sürekli olarak ekonomik uğraşların ve çatışmaların içerisinde kalmasından dolayı onun kendisine ekonomik bir güvence yaratabilmesi adına kişisel özgürlüğünü, en önemlisi de “varoluş”unu kaybettiğini savunur. Bu gibi sorunlardan hareketle varoluşçuluk, insanı öncelikle bir protestoya sonra da öğretmek yerine karar vermeye çağırır. Varoluşçuluk bu düşüncelerini eyleme dökerken modern şehrin imgeleri ve sonuçlarından biri olan bireysellik gibi bir bireyselliği öne sürmekten de kendini alıkoyamamıştır. Ancak bu bireysellik bir toplum ya da kültür düşmanlığı değildir. Aksine kişinin istediğini yapma özgürlüğüne, her yerde ve her şeyde tek tipleşmeye ve buharlaşmaya karşı bir protestodur. Sonuç olarak varoluşçuluk, modern şehrin bireyselliğine, tekdüzeliğine, sıradanlığına ve her alandaki çürümüşlüğüne karşı radikal bir eleştiri ve tepki olarak otaya çıkmasına karşın yeni bir yöntem ve sistem geliştiremediğinden onların her biri irrasyonel bir eleştiri olarak kalmıştır.
Anahtar Kelimeler: Şehir, Modern Şehir, Felsefe, Varoluşçuluk
Pamukkale üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü dergisi, Jul 25, 2019
Bu calismamizda, modern felsefenin oncullerinden olan John Locke’un felsefesinde toz problemini i... more Bu calismamizda, modern felsefenin oncullerinden olan John Locke’un felsefesinde toz problemini incelemeyi amacladik. O, 17. yuzyilin uc buyuk rasyonalist filozofu Descartes, Spinoza ve Leibniz’in aksine realist ve ampirist bir filozof olarak on plana cikmistir. Locke, bir metafizikci olmamasina ragmen, toz problemini, caginin felsefi atmosferinin ve ozellikle de epistemolojisinin bir sonucu olarak tartismistir. Bu baglamda o, toz idesini, bilginin kaynagi, olcutu, kapsami, sinirlari ve gercekle olan bagintisini belirmek icin arastirmistir. Locke’a gore, Descartes, Spinoza ve Leibniz gibi filozoflarin iddia ettigi gibi, zihnimizde dogustan toz idesi yoktur. Toz fikri zihnimizde sonradan basit idelerin bilesmesiyle olusmustur. O, toz tartismasinda Descartes’in ontolojisinden ayrilmasina ragmen, onun uclu toz ogretisini benimsemistir. Locke’da da birincil nitelikte toz ve ikincil nitelikte toz olmak uzere uc tur toz vardir. Birincil nitelikte toz Tanri, ikincil nitelikte tozler ise ruh ve maddedir. Zihinde her uc toz idesi de dogustan degildir. Tanri idesine duyularimiz, algilarimiz, aklimiz, ideler, cikarim ve ozellikle ahlak kurallarindan hareketle ulasiriz. Tanri, “yokluktan varlik ve varolus uretilemez” ilkesinin bir sonucu olarak, ilksiz-sonsuz ve zorunlu bir varlik olarak vardir. Tinsel bir varlik olan ruh toz idesi, zihnimizde, dusunme, anlama, isteme, bilme gibi basit idelerin bilesimi sonucu olusmustur. Ruh toz idesinin ozellikleri dusunme, hareket ettirme gucu ve ozgurluktur. Madde toz idesi ise duyusuz, algisiz, dusunemeyen ve kendiliginden hareketi olmayan bir tozdur. Maddeye dusunme ve hareket etme gucunu veren Tanri’dir. Maddi toz idesinin ozelligi ise yer kaplamadir. Maddede, dusunme, duyumsama, algilama, irade ve ozgurluk yoktur. Boylelikle Locke, toz probleminin cozumune rasyonalizmin aksine realist ve ampirik bir bakis acisi getirmistir.
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
This study is intended to analyze the establishment of technical ontology by Heidegger. Heidegger... more This study is intended to analyze the establishment of technical ontology by Heidegger. Heidegger, discusses the answer to the question, "What is Being?", in particular, on the basis of the concept of technique. According to him, the real meaning of the concept of technique had been forgotten from Aristotle to his time. Thereupon, Heidegger focuses on the issue of technique in the second period of his philosophy. In his opinion, technique is not man"s production of various tools and equipment based on the data obtained through the sciences, on the contrary, it is the unveiling of technical Being, revealing the existing. Unlike the ancient technique, the modern one does not reveal the secret of Being; rather it either covers Being or veils the area between people and Being. Heidegger defines revealing the secret as truth. His definition of technique has six characters: substitution, residence, arrangement, storage, framing and turning. In Heidegger, the revealing style of Being is framing. At the same time, framing has a structure and discourse that attack and challenge Being via human beings. The only way to eliminate the adverse condition caused by framing is the return that takes place all of a sudden thanks to merely reasoning. This is because Being and people belong to one another. Therefore, according to Heidegger, technique is a way of Being to reveal itself, and the technical ontology is a special philosophy through which the essence of Being is revealed based on the concept of technique.
2008 International Conference on Electronic Packaging Technology & High Density Packaging, 2008
Abstract The package on package (POP) stacking is getting more and more popular for system in pac... more Abstract The package on package (POP) stacking is getting more and more popular for system in package (SIP) applications. But during the assembly process, the POP had encountered the challenge of packages stacking yield loss, especially when top package ...
Social Sciences Studies Journal, 2019
Social Sciences Studies Journal (SSSJournal) publishes original scientific articles, symposium, p... more Social Sciences Studies Journal (SSSJournal) publishes original scientific articles, symposium, panel and scientific study outputs. Furthermore, symposium reports can be published, if not published anywhere. However, authors are responsible for any obstacles for their works. Social Sciences Studies Journal (SSSJournal) has the intellectual property rights of any published material. Anything published in the journal can not be published in anywhere except from the ones which has the permission of the journal. Any judicial, economic and ethical responsibility of the published materials are under the authors' responsibility. Social Sciences Studies Journal (SSSJournal) will not accept any responsibility.
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ/ …, 2010
Sanat bizi "Gerçekliğin ta kendisiyle karşı karşıya" bırakır. Bergson, Gülme Özet: Bir hakikat ar... more Sanat bizi "Gerçekliğin ta kendisiyle karşı karşıya" bırakır. Bergson, Gülme Özet: Bir hakikat arayıcısı olan Bergson'un sisteminde mutlak varlık Tanrı'dır. Ona göre, varlık, sanatsal bir açılım gösterir. Evren de bu sanatsal açılımın bir sahnesidir. Yeter ki, onun dilini çözüp onunla iletişime geçebilelim. Bu dili çözmenin yöntemi ise sezgidir. Sezgi kendini sanatta estetik sezgi olarak temsil eder. Bergson'a göre, hakikate ulaşmanın bir yolu, bir merdiveni olan sanat, gerçeğin doğrudan doğruya görünüşüdür; ancak, nesnelerin ve olayların dış görünüşü değildir. Hem materyalist-mekanist sanat hem de realist sanat, nesnelerin ve olayların dış unsurlarını ve de faydayı öne çıkardıkları için insanı hakikate ulaştıramaz. İnsanı hakikate ulaştıracak olan sanat, her türlü menfaat kaygılarından uzaklaşmış olan yaratıcı-idealist sanattır.
Bu çalışmamamızda çağdaş yöntemlerden biri olan fenomenolojik yöntemin matematik-geometri ile ins... more Bu çalışmamamızda çağdaş yöntemlerden biri olan fenomenolojik yöntemin matematik-geometri ile insan bilimlerinde nasıl kullanıldığını incelemeyi amaçladık. Fenomenolojik yöntem, genelde 19. yüzyıl felsefesine, özelde ise ampirik-pozitivist yönteme bir tepki olarak Husserl tarafından geliştirilmiştir. O, fenomenoloji sözcüğünü hem bir öğreti hem de bir yöntem anlamında kullanmıştır. Fenomenoloji hareket noktası olarak belirli bir epistemolojiyi temel almaz. Aksine özlerin araştırılmasını konu edinen özel bir felsefedir. Fenomenolojik yöntem ise duyguların ve olayların ötesinde fenomen ve olguların özlerini kavrama çabasıdır. Yani öze ulaşmak için kullanılan içedönük sübjektif bir yöntemdir. Fenomenolojik yöntemin amacı salt özlere, olguların doğasına nasıl ulaşılacağını göstermektir. Fenomenolojik yöntem özel bir bilme yöntemi olup öncelikle sezgiye dayalıdır. Baş kuralı şeylerin kendilerine dönmektir. Fenomenolojik yöntem iç içe geçmiş fenomenolojik tavır, yönelimsellik, paranteze alma, fenomenolojik redüksiyon ve fenomenolojik refleksiyon gibi bir çok adımdan oluşan karmaşık bir yöntemdir. Fenomenoloji, matematik, geometri, mantık, psikoloji, sosyoloji, antropoloji, tarih, dilbilim, edebiyat, sanat, din bilimleri ve fizik olmak üzere birçok bilimde yöntem olarak kullanılabilir. Ancak her bilim kendi fenomenlerini kullanmalıdır. Matematik matematik fenomenleri, psikoloji psişik fenomenleri, sosyoloji sosyal fenomenleri, tarih tarihsel fenomenleri, fizik ise fizik fenomenleri incelemelidir. Fenomenoloji bilimlere fenomenin dışında hiçbir şeyle ilgilenmemeyi salık verir. Fenomenolojik yöntem insan bilimlerinin varlık alanını genişleterek, onların determinizme saplanmasını engeller. Ayrıca özne ile nesne arasındaki epistemolojik kopmayı önler. Çalışmada bu durum bir çok bilimden farklı örnekler verilerek incelenmiştir.
Hüseyin AYDOĞDU, 2018
Bu çalışmada felsefenin nasıl bir söylem olduğunu fenomenolojik-egzistansiyalist bir eksende ince... more Bu çalışmada felsefenin nasıl bir söylem olduğunu fenomenolojik-egzistansiyalist bir eksende incelemeyi amaçladık. En genel anlamda temeller üzerine bir akıl yürütme olarak tanımlanan felsefe, tarih boyunca farklı açılardan tanımlanıp tartışılmıştır. Her kavram gibi felsefenin de tanımlanmasında ve sorgulanmasında modernite önemli bir rol oynamıştır. Modernite yalnızca bilim, felsefe ve sanatta değil, sosyal yaşam, kültür ve ekonomide de köklü değişim ve dönüşümlere yol açtı. Bu durum insanı daha da yetkinleştirerek felsefenin ve insanlığın gelişmesine ve ilerlemesine katkı sağladı. Buna rağmen modernite, özne, varlık ve yaşam üzerinde tekilci bir zihniyetin ortaya çıkmasından da kendini kurtaramadı. Her alanda olduğu gibi felsefede de var olan bu durum, onun ne olduğu ya da ne olmadığı noktasında ideolojik yaklaşımların ortaya çıkmasına neden oldu. Bu süreçte felsefe özellikle içerikte olduğu kadar kavramsal düzlemde de modern aklın ileri sürdüğü bu tekil söylemin, yani araçsal aklın çelişkilerinin ve çıkmazlarının içerisine girdi. Felsefe bilime indirgendi. Araçsal akıl görünüşte çoğulcu, gerçekte ise tekilci olmasından dolayı başta felsefe olmak üzere her şeyi araçsallaştırdı. Bu da felsefenin ne olduğu ya da ne olması gerektiği konusunda soruların askıda kalmasına ve onun içerikle birlikte kavramsal düzlemde de örselenmesine neden oldu.
Yıl: 18-Sayı: 36 Baskı Tarihi: Ağustos 2022 Özne hakemli bir yayındır. Yılda iki kez çıkar. Philo... more Yıl: 18-Sayı: 36 Baskı Tarihi: Ağustos 2022 Özne hakemli bir yayındır. Yılda iki kez çıkar. Philosopher's /ndex içinde yer almaktadır.
"FELSEFESİZ İLAHİYAT" MÜMKÜN MÜDÜR?, 2022
Uploads
Papers by Hüseyin Aydoğdu
Hiçlik karşısında insanın varoluşu, topluluk içinde kayboluşu, yeniden kendini buluşu gibi temel sorunları kendine konu edinen varoluşçululuk, insanın yeniden dirilişi, inşası ve imarının yollarını arar. Bu amaç doğrultusunda öncelikle insanın modern şehirde tekilleştirilerek yığınlaştırılmasını ve bu yığın içerisinde kayboluşunu, kitle içerisinde sıralanışını ve sıradanlığını gündeme getirir. Varoluşçuluk, modern şehrin/toplumun insanı özgürleştirip eşit yurttaşlık hakları vermesine rağmen onu, bu özgürlükler ve haklar adı altında pasifleştirip eylemsizleştirdiğini düşünür. Yine o, ekonomi alanında insanın hayat standardını yükselttiğini kabul etse de, aslında bunun birer yanılsama olduğunu ve onu ekonomik mücadele içerisinde varoluşunu yabancılaştırdığını ileri sürer. Hatta insanın siyasal haklarda olduğu gibi ekonomik haklarda da sürekli olarak ekonomik uğraşların ve çatışmaların içerisinde kalmasından dolayı onun kendisine ekonomik bir güvence yaratabilmesi adına kişisel özgürlüğünü, en önemlisi de “varoluş”unu kaybettiğini savunur. Bu gibi sorunlardan hareketle varoluşçuluk, insanı öncelikle bir protestoya sonra da öğretmek yerine karar vermeye çağırır. Varoluşçuluk bu düşüncelerini eyleme dökerken modern şehrin imgeleri ve sonuçlarından biri olan bireysellik gibi bir bireyselliği öne sürmekten de kendini alıkoyamamıştır. Ancak bu bireysellik bir toplum ya da kültür düşmanlığı değildir. Aksine kişinin istediğini yapma özgürlüğüne, her yerde ve her şeyde tek tipleşmeye ve buharlaşmaya karşı bir protestodur. Sonuç olarak varoluşçuluk, modern şehrin bireyselliğine, tekdüzeliğine, sıradanlığına ve her alandaki çürümüşlüğüne karşı radikal bir eleştiri ve tepki olarak otaya çıkmasına karşın yeni bir yöntem ve sistem geliştiremediğinden onların her biri irrasyonel bir eleştiri olarak kalmıştır.
Anahtar Kelimeler: Şehir, Modern Şehir, Felsefe, Varoluşçuluk
Hiçlik karşısında insanın varoluşu, topluluk içinde kayboluşu, yeniden kendini buluşu gibi temel sorunları kendine konu edinen varoluşçululuk, insanın yeniden dirilişi, inşası ve imarının yollarını arar. Bu amaç doğrultusunda öncelikle insanın modern şehirde tekilleştirilerek yığınlaştırılmasını ve bu yığın içerisinde kayboluşunu, kitle içerisinde sıralanışını ve sıradanlığını gündeme getirir. Varoluşçuluk, modern şehrin/toplumun insanı özgürleştirip eşit yurttaşlık hakları vermesine rağmen onu, bu özgürlükler ve haklar adı altında pasifleştirip eylemsizleştirdiğini düşünür. Yine o, ekonomi alanında insanın hayat standardını yükselttiğini kabul etse de, aslında bunun birer yanılsama olduğunu ve onu ekonomik mücadele içerisinde varoluşunu yabancılaştırdığını ileri sürer. Hatta insanın siyasal haklarda olduğu gibi ekonomik haklarda da sürekli olarak ekonomik uğraşların ve çatışmaların içerisinde kalmasından dolayı onun kendisine ekonomik bir güvence yaratabilmesi adına kişisel özgürlüğünü, en önemlisi de “varoluş”unu kaybettiğini savunur. Bu gibi sorunlardan hareketle varoluşçuluk, insanı öncelikle bir protestoya sonra da öğretmek yerine karar vermeye çağırır. Varoluşçuluk bu düşüncelerini eyleme dökerken modern şehrin imgeleri ve sonuçlarından biri olan bireysellik gibi bir bireyselliği öne sürmekten de kendini alıkoyamamıştır. Ancak bu bireysellik bir toplum ya da kültür düşmanlığı değildir. Aksine kişinin istediğini yapma özgürlüğüne, her yerde ve her şeyde tek tipleşmeye ve buharlaşmaya karşı bir protestodur. Sonuç olarak varoluşçuluk, modern şehrin bireyselliğine, tekdüzeliğine, sıradanlığına ve her alandaki çürümüşlüğüne karşı radikal bir eleştiri ve tepki olarak otaya çıkmasına karşın yeni bir yöntem ve sistem geliştiremediğinden onların her biri irrasyonel bir eleştiri olarak kalmıştır.
Anahtar Kelimeler: Şehir, Modern Şehir, Felsefe, Varoluşçuluk