Book Reviews by Gülay Kayacan
Tarih Vakfı'nın yürüttüğü sözlü tarih alan araştırmasının sonuçları Toplumsal Bellek, Kuşaklarar... more Tarih Vakfı'nın yürüttüğü sözlü tarih alan araştırmasının sonuçları Toplumsal Bellek, Kuşaklararası Aktarım ve Algı: Dersim '38’i Hatırlamak adlı kitapla yayımlandı. Bülent Bilmez, Gülay Kayacan ve Şükrü Aslan tarafından kaleme alınan bu çalışmada temel olarak Dersim ‘38 algısı ve bu algının kuşaklararası aktarımı ele alınıyor.
Sözlü tarih alan araştırmasında Türkiye’nin 20 ilinin yanı sıra Basel, Berlin, Toronto ve Viyana’da farklı kuşaklardan, 125'i Dersim kökenli olmak üzere toplam 146 kişiyle yapılan görüşmelerden seçilen 81 kişinin anlatısına kitapta yer veriliyor.
Kitabın sonuç ve öneriler bölümünde, Türkiye'de, temelinde insan hakları ile kültürel hakların olduğu daha demokratik bir toplum için farklı kesimlerin hakikat ve adalet taleplerini de kapsayıcı bir hukuksal zeminin oluşmasına yönelik adımlara bir katkı olarak yakın geçmişin karanlık odalarından Dersim ‘38'in kapısını açan tarihi, psikolojik ve sosyolojik saptamalar ve öneriler bulunuyor. Geçmişin daha doğru değerlendirilebilmesi için konuyla ilgili arşivlerin bir an önce eksiksiz olarak kullanıma açılması ve akademik çevrelerce bu konunun daha fazla çalışılması gerektiği vurgulanıyor. Güncel siyasal düzlemde bu konunun siyasi rant aracı olarak kullanılmamasının altı çiziliyor. Geçmişle yüzleşmenin ancak genelleyici ve "ötekileştirci" mekanizmaların çözülmesiyle ve bunun da toplumun tüm katmanlarına nüfuz eden bir eşzamanlılıkla olabileceğine dikkat çekiliyor.
Thesis Chapters by Gülay Kayacan
ÖZET
Bu çalışma, Cumhuriyet’in yetiştirdiği birinci kuşak kadın ve erkeklerin geçmişteki “düşkün... more ÖZET
Bu çalışma, Cumhuriyet’in yetiştirdiği birinci kuşak kadın ve erkeklerin geçmişteki “düşkünler ya da kimsesizler yurtlarından” farklı olarak, huzurevi adı verilen yaşlı hizmet kurumlarına geliş öyküleri ile bunun altında yatan karmaşık toplumsal süreçleri ve farklılaşan kültürel eğilimleri incelemektedir. Kısaca bu çalışma “değişen yaşlılık yaşantılarını” anlamayı hedeflemiştir.
Araştırma kapsamında öncelikli olarak bazı ülkelerde ve Türkiye’de yaşlılara yönelik sosyal hizmet anlayışları ve bu anlayış doğrultusunda biçimlenen uygulamalar ele alınmıştır. Bu bağlamda E.Goffman’ın deyimiyle, total bir kurum olarak “İzzet Baysal Huzurevi” örneği üzerinden bir kurum yaşantısı anlatılmıştır.
Bu çalışmanın ana bölümü, İzzet Baysal Huzrevi’nde yaşayan ve her biri sosyo-ekonomik ve kültürel anlamda farklı bir sosyal grubu temsil eden beşi erkek beşi kadın toplam on kişinin öz yaşam öyküleri üzerinden oluşturulmuştur. Araştırma kapsamına giren kadın ve erkekler, yetmiş sekiz yıllık Türk modernleşme projesinin hem “nesneleri” hem de aktörleridirler. Dolayısıyla, sözlü tarih yönteminin sağladığı; bireysel tarihler ile toplumsal tarih arasında bağlantı kurabilmenin olanaklarından yararlanarak, eleştirel bir sosyal tarih oluşturulma çabasına girilmiştir.
Sözlü tarih yöntemi huzurevi vb. gibi kurumlarda kullanıldığında kurum sakinlerine bazı pratik yararlar da sağlayabilir. Özellikle özyaşam öyküsü oluşturma teknikleri kullanıldığında, kişilere sağaltıcı etkisinin de olduğu gözlenmiştir.
SUMMARY
This study examines the modern experience of spending the old age in institutions for the elderly based on oral history interviews with men and women from the first generation of the Republic, who are between the ages of 70-90 and are residents in such an institution in Istanbul.
Within the scape of this research, the approaches and and institutional practises towards the elderly in Turkey and in certain countries of the world are related in the first place. “Izzet Baysal Huzurevi”, a residential house for the elderly, in Istanbul, is a “total institution” in Goffman’s terms. The everyday experience of the elderly living in this institution is described within this context.
The main chapter of this study is based on the first-person narratives of five male and five female residents. They are the first generation examples of modern institutional experience of old age. They are both the objects and the actors of 78 years of the Turkish modernization project. Hence, with the possibilities of relating personal histories to social history, provided by oral history method, writing a social history from a critical perspective is attempted.
Oral history method, when used in such social institutions, can have some practical benefits for the residents, too. This shows that not only the personal histories are useful for the writing of history but also history-writing can have therapeutic effects for the residents of such institutions who use the oral history techniques of forming personal life histories.
Articles by Gülay Kayacan
Ageism in the world and Turkey is a social phenomenon which must be the center of interest by pol... more Ageism in the world and Turkey is a social phenomenon which must be the center of interest by politicians, social scientists, social policy makers and practitioners, media workers, educators, health professionals and local governments. Actually, all part of the society must be specifically concentrates on ageism that aim to prevent raising awareness against discrimination towards elderly people. In this century, the increase of the elderly people’s population and the expectation that this tendency will continue is leading to the perception of the elderly as a "socio-economic crisis" and "burden on the backs of young people”. After 1990s, the demographic aging began to use by states as a justification for the implementation of neoliberal politics. The relationship between productivity and chronological age in capitalist societies, the role of the early academic researches on aging that focused on the elderly houses, the aging identified with death, glorified of youth etc. are the elements that the intellectual resources of ageism lead to discrimination against elderly. In the theoretical discussions focus on ageism, the argument that "young people hate old people" is handled by relating to the perception of death in Western societies. In this article, while considered the different perception of the concept of "death" in Eastern and Western societies, some main questions tried to examined such as how modern society perceives death as a phenomenon outside of life, how the relationship between old age, death and ageism is established and how all this queries link with the global economic process.
Dünyada ve Türkiye’de yaşçılık (ageism), başka bir ifadeyle yaşlılara yönelik ayrımcılık siyasetçilerin, sosyal bilimcilerin, sosyal politika üreticileri ve uygulayıcılarının, medya çalışanlarının, eğitimcilerin, sağlıkçıların, yerel yönetimlerin ve aslında toplumun her kesiminin ilgilenip farkındalık geliştirmesi gereken bir toplumsal olgudur. Yüzyılımızda yaşlı bireylerin sayısındaki artış ve bu eğilimin süreceğine ilişkin beklenti, yaşlıların “sosyoekonomik bir kriz”, “gençlerin sırtında bir yük” olarak algılanmasına yol açıyor. 1990’lardan sonra nüfusun yaşlanması olgusunu siyasal iktidarların neoliberal politikalarını uygularken kendilerini meşrulaştırma gerekçesi olarak göstermeleri dikkat çekiyordu. Ölümle özdeşleştirilen yaşlılık, yüceltilen gençlik, kapitalist toplumlarda verimlilik ilkesi ile kronolojik yaş arasında kurulan ilişki ve yaşlılık üzerine yapılan ilk akademik araştırmaların daha çok bakımevlerinde yaşayan ileri yaştaki hasta yaşlılara odaklanmış olması vb. unsurlar yaşlılara yönelik ayrımcılığın düşünsel kaynakları olarak karşımıza çıkıyor. Yaşçılığın düşünsel izleği üzerine yapılan tartışmalarda “Gençler yaşlılardan nefret etmektedir” savı Batı toplumlarının ölüm algısıyla ilişkilendirilerek ele alınmaktadır. Bu yazıda Doğu ve Batı toplumlarında “ölüm” kavramının farklı içerimleri olduğu göz önünde tutulmakla birlikte, modern toplumlarda ölümün yaşamın dışında bir olgu olarak nasıl algılandığı, yaşlılık, ölüm ve yaş ayrımcılığı arasındaki ilişkinin nasıl kurulduğu ve bütün bunların küresel ekonomik ve politik süreçlerle nasıl bağlantılı olduğu irdelenmeye çalışılacaktır.
Türkiye'de modernleşme sürecinin sonuçlarından biri olarak, eğitimli, orta-sınıf kentli kadın ve ... more Türkiye'de modernleşme sürecinin sonuçlarından biri olarak, eğitimli, orta-sınıf kentli kadın ve erkeklerin kedi anne babalarından farklı olarak yaşlılığı huzurevinde tecrübe etmelerini ele alınıyor. 2001'de Mimar Sinan Üniv. Sosyoloji Yüksek lisans tezinden hareketle hazırlana bu makalenin temel tezi, yaşlıların bakımının aileden devlete/kamuya nasıl devrolduğunu ortaya koymak: modernleşmenin bireyselleşme, ailenin dönüşümü ve kentleşme boyutlarına yaşlanma ve yaşlılık deneyimleri ekseninde bakmaktır.
Bu makalede 1998 yılında Mardin Kızıltepe'den İstanbul Kemerburgaz'a zoraki göçle gelen ailelerin... more Bu makalede 1998 yılında Mardin Kızıltepe'den İstanbul Kemerburgaz'a zoraki göçle gelen ailelerin yaşadığı "Çadır" alanında yapılmış bir alan çalışmasının sonuçları ele alınmaktadır.
Sözlü tarih yaklaşımının sağladığı bir olanak olarak Anı Terapisi'nin huzurevlerinde kullanımı üz... more Sözlü tarih yaklaşımının sağladığı bir olanak olarak Anı Terapisi'nin huzurevlerinde kullanımı üzerine bir makaledir.
Reports by Gülay Kayacan
Türkiye’de farklı toplumsal ve kültürel grupların yaşam deneyimlerinin günümüz teknolojileri kull... more Türkiye’de farklı toplumsal ve kültürel grupların yaşam deneyimlerinin günümüz teknolojileri kullanılarak kaydedilmesi; bu yolla da resmi tarih yazınında görünür olmayan, sessiz kalmış alanların gün ışığına çıkartılması, Türkiye toplumunun demokratikleşmesi ve farklılıklara saygı kültürünün gelişmesine katkıda bulunacak önemli bir çabadır. Bilinir ya da görünür olmak; toplumsal alanda farklılıkların dezavantaja dönüşmesini engelleyecek önemli araçlardır. Farklı toplumsal ve kültürel gruplar arasında ilişkiler güçlendikçe toplumsal ayrımcılık da azalacaktır.
Tarih Vakfı, Afrikalılar Dayanışma, Kültür ve Yardımlaşma Derneğiyle işbirliği içinde yürüttüğü projede, Batı Ege Bölgesi’nde yaşayan, üç farklı kuşaktan Afrika kökenlilerin yaşam anlatılarını; araştırmacılar, tarihçiler, sosyologlar, antropologlar, öğrenciler, kısacası Türkiye’nin renklerini merak edenler için kaydederek arşivledi. Bu kapsamda, İzmir, Aydın, Muğla ve Balıkesir’in kentsel ve kırsal yerleşim alanlarındaki farklı yaş, cinsiyet ve meslek gruplarından toplam 100 kişiyle yaşam öyküsü görüşmesi yapıldı ve bu anlatılar köken/geçmiş kurgusu, ekonomik ve toplumsal yaşam gibi ana temalar ve oyun, çocukluk, iş ve çalışma yaşamı, aile ve akrabalık ilişkileri vb alt temalar altında gruplandırılarak, yaşam anlatıları arasındaki benzerlikler ve farklılıklar analiz edildi. Bu çalışmanın önemli bir bölümü www.afroturks.org adlı proje web sitesinde kullanıcılarla paylaşıldı.
Buraya yüklenen dosyada proje süreci, yöntemine ve sonuçlarına ilişkin detaylar verilmiştir.
Uploads
Book Reviews by Gülay Kayacan
Sözlü tarih alan araştırmasında Türkiye’nin 20 ilinin yanı sıra Basel, Berlin, Toronto ve Viyana’da farklı kuşaklardan, 125'i Dersim kökenli olmak üzere toplam 146 kişiyle yapılan görüşmelerden seçilen 81 kişinin anlatısına kitapta yer veriliyor.
Kitabın sonuç ve öneriler bölümünde, Türkiye'de, temelinde insan hakları ile kültürel hakların olduğu daha demokratik bir toplum için farklı kesimlerin hakikat ve adalet taleplerini de kapsayıcı bir hukuksal zeminin oluşmasına yönelik adımlara bir katkı olarak yakın geçmişin karanlık odalarından Dersim ‘38'in kapısını açan tarihi, psikolojik ve sosyolojik saptamalar ve öneriler bulunuyor. Geçmişin daha doğru değerlendirilebilmesi için konuyla ilgili arşivlerin bir an önce eksiksiz olarak kullanıma açılması ve akademik çevrelerce bu konunun daha fazla çalışılması gerektiği vurgulanıyor. Güncel siyasal düzlemde bu konunun siyasi rant aracı olarak kullanılmamasının altı çiziliyor. Geçmişle yüzleşmenin ancak genelleyici ve "ötekileştirci" mekanizmaların çözülmesiyle ve bunun da toplumun tüm katmanlarına nüfuz eden bir eşzamanlılıkla olabileceğine dikkat çekiliyor.
Thesis Chapters by Gülay Kayacan
Bu çalışma, Cumhuriyet’in yetiştirdiği birinci kuşak kadın ve erkeklerin geçmişteki “düşkünler ya da kimsesizler yurtlarından” farklı olarak, huzurevi adı verilen yaşlı hizmet kurumlarına geliş öyküleri ile bunun altında yatan karmaşık toplumsal süreçleri ve farklılaşan kültürel eğilimleri incelemektedir. Kısaca bu çalışma “değişen yaşlılık yaşantılarını” anlamayı hedeflemiştir.
Araştırma kapsamında öncelikli olarak bazı ülkelerde ve Türkiye’de yaşlılara yönelik sosyal hizmet anlayışları ve bu anlayış doğrultusunda biçimlenen uygulamalar ele alınmıştır. Bu bağlamda E.Goffman’ın deyimiyle, total bir kurum olarak “İzzet Baysal Huzurevi” örneği üzerinden bir kurum yaşantısı anlatılmıştır.
Bu çalışmanın ana bölümü, İzzet Baysal Huzrevi’nde yaşayan ve her biri sosyo-ekonomik ve kültürel anlamda farklı bir sosyal grubu temsil eden beşi erkek beşi kadın toplam on kişinin öz yaşam öyküleri üzerinden oluşturulmuştur. Araştırma kapsamına giren kadın ve erkekler, yetmiş sekiz yıllık Türk modernleşme projesinin hem “nesneleri” hem de aktörleridirler. Dolayısıyla, sözlü tarih yönteminin sağladığı; bireysel tarihler ile toplumsal tarih arasında bağlantı kurabilmenin olanaklarından yararlanarak, eleştirel bir sosyal tarih oluşturulma çabasına girilmiştir.
Sözlü tarih yöntemi huzurevi vb. gibi kurumlarda kullanıldığında kurum sakinlerine bazı pratik yararlar da sağlayabilir. Özellikle özyaşam öyküsü oluşturma teknikleri kullanıldığında, kişilere sağaltıcı etkisinin de olduğu gözlenmiştir.
SUMMARY
This study examines the modern experience of spending the old age in institutions for the elderly based on oral history interviews with men and women from the first generation of the Republic, who are between the ages of 70-90 and are residents in such an institution in Istanbul.
Within the scape of this research, the approaches and and institutional practises towards the elderly in Turkey and in certain countries of the world are related in the first place. “Izzet Baysal Huzurevi”, a residential house for the elderly, in Istanbul, is a “total institution” in Goffman’s terms. The everyday experience of the elderly living in this institution is described within this context.
The main chapter of this study is based on the first-person narratives of five male and five female residents. They are the first generation examples of modern institutional experience of old age. They are both the objects and the actors of 78 years of the Turkish modernization project. Hence, with the possibilities of relating personal histories to social history, provided by oral history method, writing a social history from a critical perspective is attempted.
Oral history method, when used in such social institutions, can have some practical benefits for the residents, too. This shows that not only the personal histories are useful for the writing of history but also history-writing can have therapeutic effects for the residents of such institutions who use the oral history techniques of forming personal life histories.
Articles by Gülay Kayacan
Dünyada ve Türkiye’de yaşçılık (ageism), başka bir ifadeyle yaşlılara yönelik ayrımcılık siyasetçilerin, sosyal bilimcilerin, sosyal politika üreticileri ve uygulayıcılarının, medya çalışanlarının, eğitimcilerin, sağlıkçıların, yerel yönetimlerin ve aslında toplumun her kesiminin ilgilenip farkındalık geliştirmesi gereken bir toplumsal olgudur. Yüzyılımızda yaşlı bireylerin sayısındaki artış ve bu eğilimin süreceğine ilişkin beklenti, yaşlıların “sosyoekonomik bir kriz”, “gençlerin sırtında bir yük” olarak algılanmasına yol açıyor. 1990’lardan sonra nüfusun yaşlanması olgusunu siyasal iktidarların neoliberal politikalarını uygularken kendilerini meşrulaştırma gerekçesi olarak göstermeleri dikkat çekiyordu. Ölümle özdeşleştirilen yaşlılık, yüceltilen gençlik, kapitalist toplumlarda verimlilik ilkesi ile kronolojik yaş arasında kurulan ilişki ve yaşlılık üzerine yapılan ilk akademik araştırmaların daha çok bakımevlerinde yaşayan ileri yaştaki hasta yaşlılara odaklanmış olması vb. unsurlar yaşlılara yönelik ayrımcılığın düşünsel kaynakları olarak karşımıza çıkıyor. Yaşçılığın düşünsel izleği üzerine yapılan tartışmalarda “Gençler yaşlılardan nefret etmektedir” savı Batı toplumlarının ölüm algısıyla ilişkilendirilerek ele alınmaktadır. Bu yazıda Doğu ve Batı toplumlarında “ölüm” kavramının farklı içerimleri olduğu göz önünde tutulmakla birlikte, modern toplumlarda ölümün yaşamın dışında bir olgu olarak nasıl algılandığı, yaşlılık, ölüm ve yaş ayrımcılığı arasındaki ilişkinin nasıl kurulduğu ve bütün bunların küresel ekonomik ve politik süreçlerle nasıl bağlantılı olduğu irdelenmeye çalışılacaktır.
Reports by Gülay Kayacan
Tarih Vakfı, Afrikalılar Dayanışma, Kültür ve Yardımlaşma Derneğiyle işbirliği içinde yürüttüğü projede, Batı Ege Bölgesi’nde yaşayan, üç farklı kuşaktan Afrika kökenlilerin yaşam anlatılarını; araştırmacılar, tarihçiler, sosyologlar, antropologlar, öğrenciler, kısacası Türkiye’nin renklerini merak edenler için kaydederek arşivledi. Bu kapsamda, İzmir, Aydın, Muğla ve Balıkesir’in kentsel ve kırsal yerleşim alanlarındaki farklı yaş, cinsiyet ve meslek gruplarından toplam 100 kişiyle yaşam öyküsü görüşmesi yapıldı ve bu anlatılar köken/geçmiş kurgusu, ekonomik ve toplumsal yaşam gibi ana temalar ve oyun, çocukluk, iş ve çalışma yaşamı, aile ve akrabalık ilişkileri vb alt temalar altında gruplandırılarak, yaşam anlatıları arasındaki benzerlikler ve farklılıklar analiz edildi. Bu çalışmanın önemli bir bölümü www.afroturks.org adlı proje web sitesinde kullanıcılarla paylaşıldı.
Buraya yüklenen dosyada proje süreci, yöntemine ve sonuçlarına ilişkin detaylar verilmiştir.
Sözlü tarih alan araştırmasında Türkiye’nin 20 ilinin yanı sıra Basel, Berlin, Toronto ve Viyana’da farklı kuşaklardan, 125'i Dersim kökenli olmak üzere toplam 146 kişiyle yapılan görüşmelerden seçilen 81 kişinin anlatısına kitapta yer veriliyor.
Kitabın sonuç ve öneriler bölümünde, Türkiye'de, temelinde insan hakları ile kültürel hakların olduğu daha demokratik bir toplum için farklı kesimlerin hakikat ve adalet taleplerini de kapsayıcı bir hukuksal zeminin oluşmasına yönelik adımlara bir katkı olarak yakın geçmişin karanlık odalarından Dersim ‘38'in kapısını açan tarihi, psikolojik ve sosyolojik saptamalar ve öneriler bulunuyor. Geçmişin daha doğru değerlendirilebilmesi için konuyla ilgili arşivlerin bir an önce eksiksiz olarak kullanıma açılması ve akademik çevrelerce bu konunun daha fazla çalışılması gerektiği vurgulanıyor. Güncel siyasal düzlemde bu konunun siyasi rant aracı olarak kullanılmamasının altı çiziliyor. Geçmişle yüzleşmenin ancak genelleyici ve "ötekileştirci" mekanizmaların çözülmesiyle ve bunun da toplumun tüm katmanlarına nüfuz eden bir eşzamanlılıkla olabileceğine dikkat çekiliyor.
Bu çalışma, Cumhuriyet’in yetiştirdiği birinci kuşak kadın ve erkeklerin geçmişteki “düşkünler ya da kimsesizler yurtlarından” farklı olarak, huzurevi adı verilen yaşlı hizmet kurumlarına geliş öyküleri ile bunun altında yatan karmaşık toplumsal süreçleri ve farklılaşan kültürel eğilimleri incelemektedir. Kısaca bu çalışma “değişen yaşlılık yaşantılarını” anlamayı hedeflemiştir.
Araştırma kapsamında öncelikli olarak bazı ülkelerde ve Türkiye’de yaşlılara yönelik sosyal hizmet anlayışları ve bu anlayış doğrultusunda biçimlenen uygulamalar ele alınmıştır. Bu bağlamda E.Goffman’ın deyimiyle, total bir kurum olarak “İzzet Baysal Huzurevi” örneği üzerinden bir kurum yaşantısı anlatılmıştır.
Bu çalışmanın ana bölümü, İzzet Baysal Huzrevi’nde yaşayan ve her biri sosyo-ekonomik ve kültürel anlamda farklı bir sosyal grubu temsil eden beşi erkek beşi kadın toplam on kişinin öz yaşam öyküleri üzerinden oluşturulmuştur. Araştırma kapsamına giren kadın ve erkekler, yetmiş sekiz yıllık Türk modernleşme projesinin hem “nesneleri” hem de aktörleridirler. Dolayısıyla, sözlü tarih yönteminin sağladığı; bireysel tarihler ile toplumsal tarih arasında bağlantı kurabilmenin olanaklarından yararlanarak, eleştirel bir sosyal tarih oluşturulma çabasına girilmiştir.
Sözlü tarih yöntemi huzurevi vb. gibi kurumlarda kullanıldığında kurum sakinlerine bazı pratik yararlar da sağlayabilir. Özellikle özyaşam öyküsü oluşturma teknikleri kullanıldığında, kişilere sağaltıcı etkisinin de olduğu gözlenmiştir.
SUMMARY
This study examines the modern experience of spending the old age in institutions for the elderly based on oral history interviews with men and women from the first generation of the Republic, who are between the ages of 70-90 and are residents in such an institution in Istanbul.
Within the scape of this research, the approaches and and institutional practises towards the elderly in Turkey and in certain countries of the world are related in the first place. “Izzet Baysal Huzurevi”, a residential house for the elderly, in Istanbul, is a “total institution” in Goffman’s terms. The everyday experience of the elderly living in this institution is described within this context.
The main chapter of this study is based on the first-person narratives of five male and five female residents. They are the first generation examples of modern institutional experience of old age. They are both the objects and the actors of 78 years of the Turkish modernization project. Hence, with the possibilities of relating personal histories to social history, provided by oral history method, writing a social history from a critical perspective is attempted.
Oral history method, when used in such social institutions, can have some practical benefits for the residents, too. This shows that not only the personal histories are useful for the writing of history but also history-writing can have therapeutic effects for the residents of such institutions who use the oral history techniques of forming personal life histories.
Dünyada ve Türkiye’de yaşçılık (ageism), başka bir ifadeyle yaşlılara yönelik ayrımcılık siyasetçilerin, sosyal bilimcilerin, sosyal politika üreticileri ve uygulayıcılarının, medya çalışanlarının, eğitimcilerin, sağlıkçıların, yerel yönetimlerin ve aslında toplumun her kesiminin ilgilenip farkındalık geliştirmesi gereken bir toplumsal olgudur. Yüzyılımızda yaşlı bireylerin sayısındaki artış ve bu eğilimin süreceğine ilişkin beklenti, yaşlıların “sosyoekonomik bir kriz”, “gençlerin sırtında bir yük” olarak algılanmasına yol açıyor. 1990’lardan sonra nüfusun yaşlanması olgusunu siyasal iktidarların neoliberal politikalarını uygularken kendilerini meşrulaştırma gerekçesi olarak göstermeleri dikkat çekiyordu. Ölümle özdeşleştirilen yaşlılık, yüceltilen gençlik, kapitalist toplumlarda verimlilik ilkesi ile kronolojik yaş arasında kurulan ilişki ve yaşlılık üzerine yapılan ilk akademik araştırmaların daha çok bakımevlerinde yaşayan ileri yaştaki hasta yaşlılara odaklanmış olması vb. unsurlar yaşlılara yönelik ayrımcılığın düşünsel kaynakları olarak karşımıza çıkıyor. Yaşçılığın düşünsel izleği üzerine yapılan tartışmalarda “Gençler yaşlılardan nefret etmektedir” savı Batı toplumlarının ölüm algısıyla ilişkilendirilerek ele alınmaktadır. Bu yazıda Doğu ve Batı toplumlarında “ölüm” kavramının farklı içerimleri olduğu göz önünde tutulmakla birlikte, modern toplumlarda ölümün yaşamın dışında bir olgu olarak nasıl algılandığı, yaşlılık, ölüm ve yaş ayrımcılığı arasındaki ilişkinin nasıl kurulduğu ve bütün bunların küresel ekonomik ve politik süreçlerle nasıl bağlantılı olduğu irdelenmeye çalışılacaktır.
Tarih Vakfı, Afrikalılar Dayanışma, Kültür ve Yardımlaşma Derneğiyle işbirliği içinde yürüttüğü projede, Batı Ege Bölgesi’nde yaşayan, üç farklı kuşaktan Afrika kökenlilerin yaşam anlatılarını; araştırmacılar, tarihçiler, sosyologlar, antropologlar, öğrenciler, kısacası Türkiye’nin renklerini merak edenler için kaydederek arşivledi. Bu kapsamda, İzmir, Aydın, Muğla ve Balıkesir’in kentsel ve kırsal yerleşim alanlarındaki farklı yaş, cinsiyet ve meslek gruplarından toplam 100 kişiyle yaşam öyküsü görüşmesi yapıldı ve bu anlatılar köken/geçmiş kurgusu, ekonomik ve toplumsal yaşam gibi ana temalar ve oyun, çocukluk, iş ve çalışma yaşamı, aile ve akrabalık ilişkileri vb alt temalar altında gruplandırılarak, yaşam anlatıları arasındaki benzerlikler ve farklılıklar analiz edildi. Bu çalışmanın önemli bir bölümü www.afroturks.org adlı proje web sitesinde kullanıcılarla paylaşıldı.
Buraya yüklenen dosyada proje süreci, yöntemine ve sonuçlarına ilişkin detaylar verilmiştir.