Türk öykücülüğünde Memduh Şevket Esendal'ın sıradan insanları ve olayları anlatan Çehov tarzı hik... more Türk öykücülüğünde Memduh Şevket Esendal'ın sıradan insanları ve olayları anlatan Çehov tarzı hikâyeleriyle bir kırılma yaşanmıştır. 1930'larda Vakit gazetesi çevresindeki sanatçılarla yeni gerçekçi bir hikâyenin yolu açılmış, Sabahattin Ali toplumcu duyarlılıkla öykülerinde "sıradan insanlar"ın dünyasını anlatmıştır. Sait Faik Abasıyanık her gün etrafımızda görebileceğimiz, akılda kalıcı, sarsıcı, dikkat çekici özellikleri olmayan "küçük insanlar"ın günlük yaşamımızda farkına bile varmadığımız hayatlarını, mücadelelerini öykülerinde yansıtmıştır. Böylece onunla bu kavram Türk öykücülüğüne girmiş ve ileriki yıllarda küçük dünyasında, kişisel sorunlarıyla uğraşan, toplumsal meselelerle ilgilenmeyen bu figür öykülerin başkişi hâline gelmiştir. Orhan Kemal de bu çizgiyi devam ettirmiş ve ekmeğinin peşinde koşan ırgat, memur, hamal vb.leriyle Türk öykücülüğünün "sokağa açılan penceresi" olmuştur. Sabahattin Kudret Aksal, Oktay Akbal vb. isimlerin öykülerinde de görülen bu figür, 1940'ların şiirinde Garip'le Türk şiirinde de görülmüş ve kendine geniş bir alan açmıştır. Türk edebiyatında bu şekilde ortaya çıkan, yaşama sevincine bağlı kanaatkâr, toplumsal sorunlara kafa yormayan, alt ve orta sınıftan gelen, gündelik dertleriyle meşgul, tevekkül sahibi, mücadele ruhundan yoksun olup büyük kentlerin sokaklarında karşımıza çıkan "küçük insan"ı Kâmuran Şipal'in öykülerinde de görmek mümkündür. Yazar onları maddi endişeleriyle, aile içi sorunlarıyla, geçmişe duydukları özlemleriyle, yalnızlıklarıyla ve sıradan olaylardaki duygusallıklarıyla ele almıştır. Öykülerde zaafları, avarelikleri, hassasiyetleriyle anlatılan bu kişilerin ne özel isimleri ne de idealize edilmiş bir yönleri verilmiştir. Büyük kentlerin kalabalıklarında haksızlığa uğradıklarında tavır koyamayan; boyun eğerek sürüklenen; iletişim sorunları yaşayan; sessiz, yenik, tutunamayan hâlleri üzerinde durulmuştur. Alt ve orta gelir düzeyindeki halk tabakasına mensup olsalar da bazılarının aydın kişilikleri vurgulanmıştır. Bu makale 4. Uluslararası Akdeniz Sempozyumunda bildiri olarak sunulmuştur.
İntertextuality that first started to be mentioned in the field of postmodern criticism with J. K... more İntertextuality that first started to be mentioned in the field of postmodern criticism with J. Kristeva, based on the Russian critic Mikhail Baktin, originated in the 1960s. This theory is defined as the exchange between two or more texts, a kind of speech, dialogue format, joint association relationship or the presence of a text in another text is based on the principle that each text, open or closed, will bear traces of previously written texts, no text can be independent from other previously written texts. The relations in the text can be rewritten, emulated, expanded, allusion, dialogism, reflection, expansion, narrative transformation, interpretive metatextuality etc. submissions are identified and evaluated in the analysis. Necati Mert, one of the writers of the Republic Period, dealt with the people in the face of changing social conditions and the shocks in the society caused by the changes in his stories. Even if his story figures come into conflict with their surroundings, they cannot influence their environment, they adapt to their environment. The story of "Kasabada Günebakan" in the Geceye Uçurulan Güvercinler is one of these works. There are similarities between this text and story called "Şeftali Bahçeleri" in Memleket Hikâyeleri of Refik Halit Karay, one of the writers of National Literature. The author consciously or unwittingly created his text under the influence of another text.The references between Necati Mert's story "Kasabada Günebakan" and the story "Şeftali Bahçeleri" of Refik Halit Karay who is thought to be imitate of the text will be analyzed through intertextuality method in this study.
The Journal of International Social Research, 2021
Öz İnşa edildiği dönemde dünya üzerindeki en büyük ve görkemli yapılardan biri olan Ayasofya, Biz... more Öz İnşa edildiği dönemde dünya üzerindeki en büyük ve görkemli yapılardan biri olan Ayasofya, Bizans ve Osmanlı'ya uzun yıllar başkentlik yapan İstanbul'un merkezinde bulunmasından dolayı tarihte önemli bir yere sahip olmuştur. İstanbul'un 1453'te fethedilmesinin ardından Fatih Sultan Mehmet tarafından; geçirdiği depremlerden, yangınlardan, yağmalardan ve bakımsızlıktan dolayı harap vaziyette olan bu mabet, Dede Korkut Hikâyelerinde de görülen Türklerde asırlar boyu sürdürülen bir gelenekle camiye dönüştürülmüş ve vakfedilerek cami kimliğinin korunması vasiyet edilmiştir. Böylece dört yüz seksen bir yıl cami olarak hizmet veren Ayasofya ve içindeki eserler korunarak insanlığın ortak mirasına sahip çıkılmıştır. 1930'lu yıllarda yenileme çalışmalarının başlamasıyla cami halka kapatılmış, 24 Kasım 1934 tarihli bakanlar kurulu kararıyla da müzeye dönüştürülmüştür. Danıştay, 10 Temmuz 2020 tarihinde bu kararı iptal etmiş ardından Cumhurbaşkanlığı kararnamesine istinaden 24 Temmuz 2020'de Ayasofya ibadete açılmıştır. Tarih boyunca Ayasofya'ya mabet olmanın ötesinde sembolik bir önem ve değer verilmiştir. Statüsündeki değişiklikler, talepler, tartışmalar simgeselliğine uygun olarak ilerlerlerken mekânda oluşan hafıza edebî eserlere yansıtılmıştır. Fetihten sonra divan şiirine estetik özellikleri ve ihtişamıyla konu olmuş, Tanzimat sonrasında Batı'ya karşı fetih bilinciyle ele alınmış, Cumhuriyette müzeye dönüştürülmeden önce bu yaklaşım devam ettirilmiştir. Müzeye dönüştürülerek Batı'ya verilen mesaja karşı milliyetçi şairler tarafından, İstanbul fethinin simgesi ve Fatih'in kılıç hakkı olarak görülüp eski kimliğine kavuşması arzu edilmiştir. İslami kesime mensup şairler ise sembolik manalarla yüklü bu camiyi müzeye dönüştüren zihniyete karşı çıkarak oranın eski hüviyetinin geri verilmesini istemiştir. Bu mekân materyalist anlayıştaki şairler tarafından önemsenmese de günümüzde kolektif bir hafızanın taşıyıcısı durumuna gelmiştir. Bu çalışmada, İstanbul fethinin sembolü olarak kabul edilen ve Osmanlı Devletinin uzun süre elinde tuttuğu bu mekânın divan şiirinden günümüze Türk şiirine nasıl yansıtıldığı incelenecek ve hafıza mekânı olarak farklı dönemlerde yazılan şiirlerde, Ayasofya'nın şairlerce nasıl ele alındığı ve algılandığı değerlendirilecektir.
Doktora TeziMehmet Atilla Maraş, Cumhuriyet Dönemi'nde ortaya çıkan "Yeni İslamcı Akım&q... more Doktora TeziMehmet Atilla Maraş, Cumhuriyet Dönemi'nde ortaya çıkan "Yeni İslamcı Akım"ın önemli isimlerindendir. Şiirlerinde bu akımın bütün özelliklerini gösteren şair, kendine özgü üslubu ve dil kullanımlarıyla dikkat çekse de daha çok siyasi yönüyle gündeme gelmiştir. Bu da onun şiirleri üzerine kapsamlı bir çalışma yapılmasının önüne geçmiştir. Kendini ezilen, onuru çiğnenen ve haksızlığa uğrayanın yanında konumlandırmış ve zulme, haksızlığa karşı şiirler yazmıştır. Onun şiirlerine çocukluğu, döneminin toplumsal ve siyasal özellikleri de yansımıştır. Poetikasından şiirlerindeki konu ve temaya, şiirlerindeki tavrını dünya görüşü şekillendirmiş ve şiirlerini görüşünün çizdiği sınırlar çerçevesinde yazmıştır. Yapı olarak serbest tarzı benimseyen şair, bazı şiirlerinde nazım birimi olarak beyit, dörtlük; nazım şekli olarak divan şiirine ait şekilleri kullansa da şiirleri herhangi bir türün özelliklerini tam olarak yansıtmaz. Anlatımı kullandığı imgelere rağmen son der...
Gunumuzde sairler siire dair goruslerini poetik yazilarla dile getirmektedir. Bu yazilarda dunya ... more Gunumuzde sairler siire dair goruslerini poetik yazilarla dile getirmektedir. Bu yazilarda dunya goruslerinden hareketle siirden, sairden ve okuyucudan ne anladiklarini anlatmaktadirlar. Mustafa Aydogan da Cumhuriyet Donemi‘nde siirle ilgili goruslerini cesitli dergilerde yayimlanan yazilarinda dile getiren sairlerden biridir. Yer yer Necip Fazil’in etkisi gorulen bu yazilarda sair gelenekten beslenen modern bir siir anlayisini dile getirmektedir. Ancak o okuyucuyu da siir yazma surecine dahil eder. Nadir ve saygin bir kisilik olarak gordugu saire de siirin ortaya cikisina aracilik eden bir islev yukler. Şiir bir anda da yazilsa sairinin elinde mukemmele dogru surekli degisim ve gelisim hâlindedir. Bu makalede Mustafa Aydogan’in Yazma Sevinci isimli eseri ve cesitli dergilerdeki yazilarindan hareketle onun poetikasi belirlenmeye calisilacaktir.
p.p1 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; font: 10.0px Helvetica} Mehmet Atilla Maras Cumhuriyet Don... more p.p1 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; font: 10.0px Helvetica} Mehmet Atilla Maras Cumhuriyet Donemi Turk edebiyatinda gelenekten beslenen siirleriyle taninan bir sairdir. Ilk siir kitabini yayinladigi 1976 yilindan 2016 yilinda yayinlanan son siir kitabi Asel ’e kadar sairin kirk yillik birikimi bu makalede mekânlar ve cografya bakimindan incelenmeye calisilacaktir. Şiirlerinde Islam ve Bati cografyasinin yani sira Urfa gibi Anadolu’nun bazi kentlerini anlatan sair, mekânlari, tarihiyle birlikte algilamaktadir. Ozellikle Urfa’da ayni mekânda simdiyle gecmisi bir arada vermistir. Islami duyarligiyla Irak, Filistin, Afganistan gibi Islami ulkelerdeki olaylara kayitsiz kalmamis tepkisini siirleriyle dile getirmistir. Bu makalede bu mekânlarin ve cografyanin ozellikleri, ele alinis sekilleri ve neden secildikleri degerlendirilmeye calisilacaktir.
Salah Birsel, one of the poets of the "1940 Generation", remained out of the Strange and Second N... more Salah Birsel, one of the poets of the "1940 Generation", remained out of the Strange and Second New. Although some features of these communities are seen in their poems, they have not fully adopted any trend. His culture and temperament made him play with language very arbitrarily and allowed him to turn ordinary into poetry. He developed a simple and irony style with little-known words and expressions of the daily speaking language by taking advantage of interesting expressions. He has changed the words in the standard language with language deviations by making use of roots and suffixes to make up new words out of words in standard language; increasing and reducing, modifying sounds and suffixes, extending vowels to emphasize continuity in words and maintain rhythm, etc. considering that a rich connotation can be opened to the language of poetry. The poet by making use of slang, created his own slang and opened a linguistic space for himself. In addition, he used the foreign words he used in his poems functionally and increased the power of expression with the connotations formed by them. He concentrated emphasis and attention on some words and verses with the spelling deviations created, changing language structures. He made deviations of meaning with unconventional syntax, illogical structures, imaginary features, embodiments, metaphors. In this respect, Salah Birsel expanded the areas of use of poetry and opened new horizons for the poetic language and became a poet out of "two new" with his distinctive language and style of poetry. In this article, in the process of creating and developing the "own language" of Salah Birsel will be shown that used language deviations by forcing the possibilities of the language used and used them in his poems.
First used by Aristotales and derived from the Greek po(i)tikos verb, poetics was first used to c... more First used by Aristotales and derived from the Greek po(i)tikos verb, poetics was first used to cover the rules of all arts in an aesthetic sense, and later began to express theories on poetry. In the West, poetics began with Eflatun, became a collective discipline with Aristotle and encompassed all branches of art, and with the twentieth century it began to become autonomous in different types with currents and texts of structuralist critics. In the Islamic world, Farabi, Kindi, etc. The names have been aware of the work of Aristotales and made studies on poetics. In Turkish literature, with the influence of Islam, a poetic structure based on Sufism has been formed and this poetry has adopted the basic principle of reflecting divine reality with a metaphysical character. This understanding was broken with Ahmet Haşim and individual poetics as well as poetics reflecting the thoughts of the literary communities in the Republic. In these, the concept was used to express the theoretical writings and works of poetry, and everything about poetry such as definitions, issues, debates, structure, language, reader, meter was discussed in poetics. Mehmet Atilla Maras, one of the poets of the New Islamist Current in the Republican Period, has an important place in our literature with his poems nourished by tradition and religious values. The poet has not only limited himself to writing poetry, but has also taken on important roles in political, cultural and social fields. This multi-faceted personality is reflected in his poems and his thoughts on poetry are openly expressed through speeches, essays, conversation made with him, poems and articles published in magazines. However, although these writings and speeches reveal the poetic thoughts of the poet, they are scattered. In this article, Mehmet Atilla Maraş's poetics will be compiled and collected in the poet, poem and reader headlines.
The elites in the centralized spaces have formed a hierarchical relationship with their environme... more The elites in the centralized spaces have formed a hierarchical relationship with their environment by taking the place of their cultural sovereignty and by making a decision and opinion center. Istanbul in Turkish Literature; he played a role in determining the perspectives of the centralized intellectuals and caused the formation of the provincial concept in our literature. with conquest, poets, scholars, etc. by attracting himself. The fact that Istanbul is the only place in literary texts, attracts literary writers in many areas, with exceptions. The intellectuals who came to Ankara with the War of Independence saw and recognized Anatolia and wrote the works in Anatolia. This process has accelerated with the Republic, and today, with the technological developments, the concepts of center-country have disappeared. Many authors living in Anatolia have reflected the place they live in and the regional elements of that place in their works. Abdullah Harmancı is one of these writers. He used Konya as a place in his stories and reflected the local elements of Konya. The artist born in Konya reflected some of his childhood and youth in his stories, reflecting the impressions of those years and brought Konya to the Turkish Literature as a city, which was previously pass in the works of Ahmet Hamdi Tanpınar and Tarık Buğra. Abdullah Harmancı, in his article in the Mahalle Mektebi magazine, "Konya is Sugar for Me", has included the importance he gives to this city and Şeker Mahallesi and what these places mean for him, and the impressions he left in their memories in his stories. Many places in Konya move his individual memory. The the story characters of the author who emphasizes the sensitivity of the provinces most of the time in her stories are mostly related to the city of Konya and show autobiographical features. In this article, it will be explained how Konya, which is in the book stories of Abdullah Harmancı, is reflected to his works as a place and with local elements.
The reflection of women in poetry in Turkish literature has always been religious, political, soc... more The reflection of women in poetry in Turkish literature has always been religious, political, social, cultural, etc. differentiated by the effect of dynamics in every period. While the woman whose sexuality was left in the background before Islam was in the social life, as a result of the civilization and cultural change with Islam, she moved away from the society with her classical poetry and gained privacy. Her beauty are described with symbols and masochisms and abstracted with features that are not real-life. Thus, the woman who has been turned into a collective lover has been added to Sufi thought. With the influence of Westernization, the woman was embodied as a social being with her feelings, thoughts and wishes ın the second period of Tanzimat, the first phase of Turkish literatüre. The woman has "hair, lip, waist", etc. Despite her physical features in a concrete and captivating way, her blessed image has been maintained ın the process that continues from Tanzimat to the Republic. The blessedness is shaken by the fact that the woman is explicitly prioritized and includes erotic connotations ("White neck", "short skirt", "wheat skin", "racy songs", "ankles tickling inside men") ın the poem "Fahriye Abla" by Ahmet Muhip Dıranas in the Republic. This also symbolizes the reflection of social change in the literary space for that period. This traditional, exalted state of the woman which is shaken in Turkish poetry ends with Strange's poem (Orhan Veli Kanık's "My Whore Darling", "I'm Listening Istanbul", "Love Official Parade", "The Wife of the Driver" etc.). Now tradition has been laid on the ground, the woman so dear has been turned into a sexual object "wearing". If the Second New, who has a reaction poem to Strange, continues this image Sezai Karakoç who opposed the understanding of Orhan Veli Kanık has gained its old value in tradition (with the process that started with "Monna Rosa" is a modern Leyla and Mecnun experiment) with modern comments on woman / lover divan poetry elements.
Türk öykücülüğünde Memduh Şevket Esendal'ın sıradan insanları ve olayları anlatan Çehov tarzı hik... more Türk öykücülüğünde Memduh Şevket Esendal'ın sıradan insanları ve olayları anlatan Çehov tarzı hikâyeleriyle bir kırılma yaşanmıştır. 1930'larda Vakit gazetesi çevresindeki sanatçılarla yeni gerçekçi bir hikâyenin yolu açılmış, Sabahattin Ali toplumcu duyarlılıkla öykülerinde "sıradan insanlar"ın dünyasını anlatmıştır. Sait Faik Abasıyanık her gün etrafımızda görebileceğimiz, akılda kalıcı, sarsıcı, dikkat çekici özellikleri olmayan "küçük insanlar"ın günlük yaşamımızda farkına bile varmadığımız hayatlarını, mücadelelerini öykülerinde yansıtmıştır. Böylece onunla bu kavram Türk öykücülüğüne girmiş ve ileriki yıllarda küçük dünyasında, kişisel sorunlarıyla uğraşan, toplumsal meselelerle ilgilenmeyen bu figür öykülerin başkişi hâline gelmiştir. Orhan Kemal de bu çizgiyi devam ettirmiş ve ekmeğinin peşinde koşan ırgat, memur, hamal vb.leriyle Türk öykücülüğünün "sokağa açılan penceresi" olmuştur. Sabahattin Kudret Aksal, Oktay Akbal vb. isimlerin öykülerinde de görülen bu figür, 1940'ların şiirinde Garip'le Türk şiirinde de görülmüş ve kendine geniş bir alan açmıştır. Türk edebiyatında bu şekilde ortaya çıkan, yaşama sevincine bağlı kanaatkâr, toplumsal sorunlara kafa yormayan, alt ve orta sınıftan gelen, gündelik dertleriyle meşgul, tevekkül sahibi, mücadele ruhundan yoksun olup büyük kentlerin sokaklarında karşımıza çıkan "küçük insan"ı Kâmuran Şipal'in öykülerinde de görmek mümkündür. Yazar onları maddi endişeleriyle, aile içi sorunlarıyla, geçmişe duydukları özlemleriyle, yalnızlıklarıyla ve sıradan olaylardaki duygusallıklarıyla ele almıştır. Öykülerde zaafları, avarelikleri, hassasiyetleriyle anlatılan bu kişilerin ne özel isimleri ne de idealize edilmiş bir yönleri verilmiştir. Büyük kentlerin kalabalıklarında haksızlığa uğradıklarında tavır koyamayan; boyun eğerek sürüklenen; iletişim sorunları yaşayan; sessiz, yenik, tutunamayan hâlleri üzerinde durulmuştur. Alt ve orta gelir düzeyindeki halk tabakasına mensup olsalar da bazılarının aydın kişilikleri vurgulanmıştır. Bu makale 4. Uluslararası Akdeniz Sempozyumunda bildiri olarak sunulmuştur.
İntertextuality that first started to be mentioned in the field of postmodern criticism with J. K... more İntertextuality that first started to be mentioned in the field of postmodern criticism with J. Kristeva, based on the Russian critic Mikhail Baktin, originated in the 1960s. This theory is defined as the exchange between two or more texts, a kind of speech, dialogue format, joint association relationship or the presence of a text in another text is based on the principle that each text, open or closed, will bear traces of previously written texts, no text can be independent from other previously written texts. The relations in the text can be rewritten, emulated, expanded, allusion, dialogism, reflection, expansion, narrative transformation, interpretive metatextuality etc. submissions are identified and evaluated in the analysis. Necati Mert, one of the writers of the Republic Period, dealt with the people in the face of changing social conditions and the shocks in the society caused by the changes in his stories. Even if his story figures come into conflict with their surroundings, they cannot influence their environment, they adapt to their environment. The story of "Kasabada Günebakan" in the Geceye Uçurulan Güvercinler is one of these works. There are similarities between this text and story called "Şeftali Bahçeleri" in Memleket Hikâyeleri of Refik Halit Karay, one of the writers of National Literature. The author consciously or unwittingly created his text under the influence of another text.The references between Necati Mert's story "Kasabada Günebakan" and the story "Şeftali Bahçeleri" of Refik Halit Karay who is thought to be imitate of the text will be analyzed through intertextuality method in this study.
The Journal of International Social Research, 2021
Öz İnşa edildiği dönemde dünya üzerindeki en büyük ve görkemli yapılardan biri olan Ayasofya, Biz... more Öz İnşa edildiği dönemde dünya üzerindeki en büyük ve görkemli yapılardan biri olan Ayasofya, Bizans ve Osmanlı'ya uzun yıllar başkentlik yapan İstanbul'un merkezinde bulunmasından dolayı tarihte önemli bir yere sahip olmuştur. İstanbul'un 1453'te fethedilmesinin ardından Fatih Sultan Mehmet tarafından; geçirdiği depremlerden, yangınlardan, yağmalardan ve bakımsızlıktan dolayı harap vaziyette olan bu mabet, Dede Korkut Hikâyelerinde de görülen Türklerde asırlar boyu sürdürülen bir gelenekle camiye dönüştürülmüş ve vakfedilerek cami kimliğinin korunması vasiyet edilmiştir. Böylece dört yüz seksen bir yıl cami olarak hizmet veren Ayasofya ve içindeki eserler korunarak insanlığın ortak mirasına sahip çıkılmıştır. 1930'lu yıllarda yenileme çalışmalarının başlamasıyla cami halka kapatılmış, 24 Kasım 1934 tarihli bakanlar kurulu kararıyla da müzeye dönüştürülmüştür. Danıştay, 10 Temmuz 2020 tarihinde bu kararı iptal etmiş ardından Cumhurbaşkanlığı kararnamesine istinaden 24 Temmuz 2020'de Ayasofya ibadete açılmıştır. Tarih boyunca Ayasofya'ya mabet olmanın ötesinde sembolik bir önem ve değer verilmiştir. Statüsündeki değişiklikler, talepler, tartışmalar simgeselliğine uygun olarak ilerlerlerken mekânda oluşan hafıza edebî eserlere yansıtılmıştır. Fetihten sonra divan şiirine estetik özellikleri ve ihtişamıyla konu olmuş, Tanzimat sonrasında Batı'ya karşı fetih bilinciyle ele alınmış, Cumhuriyette müzeye dönüştürülmeden önce bu yaklaşım devam ettirilmiştir. Müzeye dönüştürülerek Batı'ya verilen mesaja karşı milliyetçi şairler tarafından, İstanbul fethinin simgesi ve Fatih'in kılıç hakkı olarak görülüp eski kimliğine kavuşması arzu edilmiştir. İslami kesime mensup şairler ise sembolik manalarla yüklü bu camiyi müzeye dönüştüren zihniyete karşı çıkarak oranın eski hüviyetinin geri verilmesini istemiştir. Bu mekân materyalist anlayıştaki şairler tarafından önemsenmese de günümüzde kolektif bir hafızanın taşıyıcısı durumuna gelmiştir. Bu çalışmada, İstanbul fethinin sembolü olarak kabul edilen ve Osmanlı Devletinin uzun süre elinde tuttuğu bu mekânın divan şiirinden günümüze Türk şiirine nasıl yansıtıldığı incelenecek ve hafıza mekânı olarak farklı dönemlerde yazılan şiirlerde, Ayasofya'nın şairlerce nasıl ele alındığı ve algılandığı değerlendirilecektir.
Doktora TeziMehmet Atilla Maraş, Cumhuriyet Dönemi'nde ortaya çıkan "Yeni İslamcı Akım&q... more Doktora TeziMehmet Atilla Maraş, Cumhuriyet Dönemi'nde ortaya çıkan "Yeni İslamcı Akım"ın önemli isimlerindendir. Şiirlerinde bu akımın bütün özelliklerini gösteren şair, kendine özgü üslubu ve dil kullanımlarıyla dikkat çekse de daha çok siyasi yönüyle gündeme gelmiştir. Bu da onun şiirleri üzerine kapsamlı bir çalışma yapılmasının önüne geçmiştir. Kendini ezilen, onuru çiğnenen ve haksızlığa uğrayanın yanında konumlandırmış ve zulme, haksızlığa karşı şiirler yazmıştır. Onun şiirlerine çocukluğu, döneminin toplumsal ve siyasal özellikleri de yansımıştır. Poetikasından şiirlerindeki konu ve temaya, şiirlerindeki tavrını dünya görüşü şekillendirmiş ve şiirlerini görüşünün çizdiği sınırlar çerçevesinde yazmıştır. Yapı olarak serbest tarzı benimseyen şair, bazı şiirlerinde nazım birimi olarak beyit, dörtlük; nazım şekli olarak divan şiirine ait şekilleri kullansa da şiirleri herhangi bir türün özelliklerini tam olarak yansıtmaz. Anlatımı kullandığı imgelere rağmen son der...
Gunumuzde sairler siire dair goruslerini poetik yazilarla dile getirmektedir. Bu yazilarda dunya ... more Gunumuzde sairler siire dair goruslerini poetik yazilarla dile getirmektedir. Bu yazilarda dunya goruslerinden hareketle siirden, sairden ve okuyucudan ne anladiklarini anlatmaktadirlar. Mustafa Aydogan da Cumhuriyet Donemi‘nde siirle ilgili goruslerini cesitli dergilerde yayimlanan yazilarinda dile getiren sairlerden biridir. Yer yer Necip Fazil’in etkisi gorulen bu yazilarda sair gelenekten beslenen modern bir siir anlayisini dile getirmektedir. Ancak o okuyucuyu da siir yazma surecine dahil eder. Nadir ve saygin bir kisilik olarak gordugu saire de siirin ortaya cikisina aracilik eden bir islev yukler. Şiir bir anda da yazilsa sairinin elinde mukemmele dogru surekli degisim ve gelisim hâlindedir. Bu makalede Mustafa Aydogan’in Yazma Sevinci isimli eseri ve cesitli dergilerdeki yazilarindan hareketle onun poetikasi belirlenmeye calisilacaktir.
p.p1 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; font: 10.0px Helvetica} Mehmet Atilla Maras Cumhuriyet Don... more p.p1 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; font: 10.0px Helvetica} Mehmet Atilla Maras Cumhuriyet Donemi Turk edebiyatinda gelenekten beslenen siirleriyle taninan bir sairdir. Ilk siir kitabini yayinladigi 1976 yilindan 2016 yilinda yayinlanan son siir kitabi Asel ’e kadar sairin kirk yillik birikimi bu makalede mekânlar ve cografya bakimindan incelenmeye calisilacaktir. Şiirlerinde Islam ve Bati cografyasinin yani sira Urfa gibi Anadolu’nun bazi kentlerini anlatan sair, mekânlari, tarihiyle birlikte algilamaktadir. Ozellikle Urfa’da ayni mekânda simdiyle gecmisi bir arada vermistir. Islami duyarligiyla Irak, Filistin, Afganistan gibi Islami ulkelerdeki olaylara kayitsiz kalmamis tepkisini siirleriyle dile getirmistir. Bu makalede bu mekânlarin ve cografyanin ozellikleri, ele alinis sekilleri ve neden secildikleri degerlendirilmeye calisilacaktir.
Salah Birsel, one of the poets of the "1940 Generation", remained out of the Strange and Second N... more Salah Birsel, one of the poets of the "1940 Generation", remained out of the Strange and Second New. Although some features of these communities are seen in their poems, they have not fully adopted any trend. His culture and temperament made him play with language very arbitrarily and allowed him to turn ordinary into poetry. He developed a simple and irony style with little-known words and expressions of the daily speaking language by taking advantage of interesting expressions. He has changed the words in the standard language with language deviations by making use of roots and suffixes to make up new words out of words in standard language; increasing and reducing, modifying sounds and suffixes, extending vowels to emphasize continuity in words and maintain rhythm, etc. considering that a rich connotation can be opened to the language of poetry. The poet by making use of slang, created his own slang and opened a linguistic space for himself. In addition, he used the foreign words he used in his poems functionally and increased the power of expression with the connotations formed by them. He concentrated emphasis and attention on some words and verses with the spelling deviations created, changing language structures. He made deviations of meaning with unconventional syntax, illogical structures, imaginary features, embodiments, metaphors. In this respect, Salah Birsel expanded the areas of use of poetry and opened new horizons for the poetic language and became a poet out of "two new" with his distinctive language and style of poetry. In this article, in the process of creating and developing the "own language" of Salah Birsel will be shown that used language deviations by forcing the possibilities of the language used and used them in his poems.
First used by Aristotales and derived from the Greek po(i)tikos verb, poetics was first used to c... more First used by Aristotales and derived from the Greek po(i)tikos verb, poetics was first used to cover the rules of all arts in an aesthetic sense, and later began to express theories on poetry. In the West, poetics began with Eflatun, became a collective discipline with Aristotle and encompassed all branches of art, and with the twentieth century it began to become autonomous in different types with currents and texts of structuralist critics. In the Islamic world, Farabi, Kindi, etc. The names have been aware of the work of Aristotales and made studies on poetics. In Turkish literature, with the influence of Islam, a poetic structure based on Sufism has been formed and this poetry has adopted the basic principle of reflecting divine reality with a metaphysical character. This understanding was broken with Ahmet Haşim and individual poetics as well as poetics reflecting the thoughts of the literary communities in the Republic. In these, the concept was used to express the theoretical writings and works of poetry, and everything about poetry such as definitions, issues, debates, structure, language, reader, meter was discussed in poetics. Mehmet Atilla Maras, one of the poets of the New Islamist Current in the Republican Period, has an important place in our literature with his poems nourished by tradition and religious values. The poet has not only limited himself to writing poetry, but has also taken on important roles in political, cultural and social fields. This multi-faceted personality is reflected in his poems and his thoughts on poetry are openly expressed through speeches, essays, conversation made with him, poems and articles published in magazines. However, although these writings and speeches reveal the poetic thoughts of the poet, they are scattered. In this article, Mehmet Atilla Maraş's poetics will be compiled and collected in the poet, poem and reader headlines.
The elites in the centralized spaces have formed a hierarchical relationship with their environme... more The elites in the centralized spaces have formed a hierarchical relationship with their environment by taking the place of their cultural sovereignty and by making a decision and opinion center. Istanbul in Turkish Literature; he played a role in determining the perspectives of the centralized intellectuals and caused the formation of the provincial concept in our literature. with conquest, poets, scholars, etc. by attracting himself. The fact that Istanbul is the only place in literary texts, attracts literary writers in many areas, with exceptions. The intellectuals who came to Ankara with the War of Independence saw and recognized Anatolia and wrote the works in Anatolia. This process has accelerated with the Republic, and today, with the technological developments, the concepts of center-country have disappeared. Many authors living in Anatolia have reflected the place they live in and the regional elements of that place in their works. Abdullah Harmancı is one of these writers. He used Konya as a place in his stories and reflected the local elements of Konya. The artist born in Konya reflected some of his childhood and youth in his stories, reflecting the impressions of those years and brought Konya to the Turkish Literature as a city, which was previously pass in the works of Ahmet Hamdi Tanpınar and Tarık Buğra. Abdullah Harmancı, in his article in the Mahalle Mektebi magazine, "Konya is Sugar for Me", has included the importance he gives to this city and Şeker Mahallesi and what these places mean for him, and the impressions he left in their memories in his stories. Many places in Konya move his individual memory. The the story characters of the author who emphasizes the sensitivity of the provinces most of the time in her stories are mostly related to the city of Konya and show autobiographical features. In this article, it will be explained how Konya, which is in the book stories of Abdullah Harmancı, is reflected to his works as a place and with local elements.
The reflection of women in poetry in Turkish literature has always been religious, political, soc... more The reflection of women in poetry in Turkish literature has always been religious, political, social, cultural, etc. differentiated by the effect of dynamics in every period. While the woman whose sexuality was left in the background before Islam was in the social life, as a result of the civilization and cultural change with Islam, she moved away from the society with her classical poetry and gained privacy. Her beauty are described with symbols and masochisms and abstracted with features that are not real-life. Thus, the woman who has been turned into a collective lover has been added to Sufi thought. With the influence of Westernization, the woman was embodied as a social being with her feelings, thoughts and wishes ın the second period of Tanzimat, the first phase of Turkish literatüre. The woman has "hair, lip, waist", etc. Despite her physical features in a concrete and captivating way, her blessed image has been maintained ın the process that continues from Tanzimat to the Republic. The blessedness is shaken by the fact that the woman is explicitly prioritized and includes erotic connotations ("White neck", "short skirt", "wheat skin", "racy songs", "ankles tickling inside men") ın the poem "Fahriye Abla" by Ahmet Muhip Dıranas in the Republic. This also symbolizes the reflection of social change in the literary space for that period. This traditional, exalted state of the woman which is shaken in Turkish poetry ends with Strange's poem (Orhan Veli Kanık's "My Whore Darling", "I'm Listening Istanbul", "Love Official Parade", "The Wife of the Driver" etc.). Now tradition has been laid on the ground, the woman so dear has been turned into a sexual object "wearing". If the Second New, who has a reaction poem to Strange, continues this image Sezai Karakoç who opposed the understanding of Orhan Veli Kanık has gained its old value in tradition (with the process that started with "Monna Rosa" is a modern Leyla and Mecnun experiment) with modern comments on woman / lover divan poetry elements.
Uploads
Papers by özgür gedikli