Arda Baş
Arda Baş was born in Çaycuma, Zonguldak in 1982. He moved to Bolu in 1989 with his family. Having completed his primary and middle school education in Paşaköy Primary School, he went to Bolu Atatürk High School. He studied History in Istanbul University Department of Letters between 1999 and 2003. He completed his Master of Arts education in the domain of History of Republic of Turkey Abant İzzet Baysal University Institute of Social Sciences (2003-2006) with the dissertation called “Middle East Crises and Turkey: 1950-1958”. He earned the degree of Ph.D. in History of Republic of Turkey in 2015 at Gazi University Institute of Social Sciences with the dissertation entitled “Turkey-Egypt Relations During Democratic Party Era: 1950-1960”. He served as a Lecturer of History in the department of Atatürk’s Principles and History of Turkish Revolution of Van Yüzüncü Yıl University from 2009 to 2011, and in Abant İzzet Baysal University between 2011 and 2015. He carried out research as a visiting fellow researcher in the University of London SOAS (School of Oriental and African Studies) and Sohag University Faculty of Letters in Egypt in 2013. Arda Baş is currently an Assistant Professor Doctor of History of Republic of Turkey in the Department of History at Bolu Abant İzzet Baysal University Faculty of Science and Letters. He is married, with three children.
Phone: 05324174264
Address: Bolu Abant Izzet Baysal University
Faculty of Arts and Science
History Department Office No:213
Gölköy Campus 14030 BOLU/TURKEY
Phone: 05324174264
Address: Bolu Abant Izzet Baysal University
Faculty of Arts and Science
History Department Office No:213
Gölköy Campus 14030 BOLU/TURKEY
less
Uploads
Papers by Arda Baş
Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’in İki önemli gücü olan Türkiye ve Mısır arasında güçlü bir
tarihi ve kültürel bağ vardır. Bu güçlü bağ bugün Türkİye-Mısır İlişkilerini etkileyen en önemli
faktördür. Modern Mısır’da Türkiye’nin etkilerini görmek mümkündür. Özellikle, Türkiye’de
cumhuriyetin İlanından sonra yapılan reformlar Mısır’da modernleşme taraftarları tarafından
İlgi İle takip edilmiştir. Atatürk dönemi aynı zamanda Mısırlı aydınların Türk İnkılabına model
olarak tartışmaya başladığı dönemdir. Mısır, 1952’de Hür Subayların Kral Faruk rejimini devirip
cumhuriyeti kurduğunda ve Arap Baharı İle birlikte Hüsnü Mübarek rejiminin devrilmesi İle
başlayan süreçte, Atatürk döneminde Türkiye’de yapılan reformları tekrar tartışmıştır.
Bu çalışmada temel olarak Atatürk döneminde Türkİye-Mısır İlişkilerinin genel seyri İncelenmiş ve bu dönemin sonraki yıllara etkisi değerlendirilmiştir.
ABSTRACT
There is a strong historical and cultural bond between the two significant
powers of the Middle East and the Eastern Mediterranean, Turkey and Egypt.
And it is this strong bond that influences the relations between Turkey and Egypt
today It is possible to see Turkish impression on nearly all of modern Egypt’s
building blocks. Particularly, reforms made in Turkey following the proclamation of the Republic were keenly followed by modernists in Egypt. It was also
during the time of Atatürk that Egyptian intellectuals began to discuss Turkish
reforms as a model. The idea of adopting Turkish reforms as a model for Egyptian reforms was revived with the proclamation of the republic in Egypt when
King Faruq was overthrown by the Free Officers Movement, and following the
overturn of Fiosni Mubarak regime during the Arab Spring.
This study aims to evaluate the general course of Turkey- Egypt relations
during the time of Atatürk, and what effects the relations in this era had on the
subsequent years.
girmiştir. 1948’e kadar Arap ülkeleri ve İran, Türkiye için alternatifsiz ve potansiyel
bölgesel müttefik iken, İsrail Devleti’nin kurulması ile Türkiye yeni bir potansiyel
müttefike sahip olmuştur. Soğuk Savaş’ın ilk yıllarında Türkiye ve İsrail, demokratik
rejimlere sahip, Batılı ülkeler ile iyi ilişkiler içinde olan iki Ortadoğu ülkesidir. 1949’da
Türkiye’nin İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olmasının ardından iki ülke arasındaki
ilişkiler hızla gelişmiştir, iki ülke arasındaki ilişkiler Soğuk Savaş boyunca kopmadan
devam etmiş, bunun yanında istikrarlı bir görünüm sergilememiştir. Bu çalışmada
Türkiye-israil ilişkilerindeki sürekliliğe rağmen istikrarsızlığın nedenleri, iki ülke arasında
Soğuk Savaş boyunca devam eden siyasi ilişkiler üzerinden izah edilmiştir.
Abstract: Turkey began to look for new allies in the Middle East following World
W ar II. While Arab states and Iran were the sole regional allies for Turkey until 1948,
the establishment of Israel brought a potential ally for Turkey. In the early years of the
Cold War, Turkey and Israel were two Middle Eastern states, governed by democratic
regimes, and having close relations with Western countries. The relations between the
two countries grew rapidly after Turkey became the first Muslim country to recognize Israel’s independence, and these relations continued throughout the Cold War. This
study aims to put forth the reasons for the instability of the relations between the two
states in spite of its continuity, through an analysis of their political relations in the Cold War period.
Türkiye'de Yahudi cemaatin basın yayın hayatındaki faaliyetleri 19.
yüzyılın ikinci yarısına dayanmaktadır. Cumhuriyetin ilanından sonra
azınlık haklarından feragat eden Yahudi cemaat Osmanlı Devleti
dönemindeki basın yayın faaliyetlerine devam etmiştir. II. Dünya
Savaşı'nm ardından çok partili hayat geçiş sürecinde Yahudi cemaat yeni
basın yayın kuruluşları kurmuştur. Bunlardan en önemlisi ve uzun
soluklusu Şalom Gazetesi'dir. Şalom Gazetesi, Yahudi İspanyolcası ve
Türkçe olarak yaptığı haber ve yorumlarda sadece Yahudi cemaate ait
haberler yayınlamamış, aynı zamanda bu gazete aracılığıyla Yahudi cemaat
ülke meseleleri ile ilgili görüşlerini Türk kamuoyu ile paylaşmıştır. Bu
çalışmada Şalom gazetesinde yayınlanan Türkçe makaleler taranarak,
Yahudi cemaatin Demokrat Parti döneminde Ortadoğu'da meydana gelen
gelişmeler karşısındaki tutumu çeşitli örnek olaylarla incelenmiştir.
Abstract
The first press activities of the Jewish community in Turkey date back to the
second half of the 19th century. Having renounced their minority rights
following the proclamation of the Republic, the Jewish community
maintained their press activities that remained from the time of the
Ottoman Empire. The process of transition to multi-party system saw the
setting up new Jewish press organizations, the most important and lasting
of which is the newspaper Şalom, which has not only published news of the
Jewish community in the languages of Ladino and Turkish but also enabled
the Jewish community to share their points of view of national issues with
Turkish public. This study aims to analyze through several case studies the
attitudes of the Jewish community towards developments in the Middle
East during the Democratic Party era by reviewing Turkish articles
published in Şalom.
19. yüzyılda kömür madenin bulunmasının ardından Osmanlı Devleti için
Zonguldak’ın önemi artmıştır. Sahip olduğu zengin kömür madenleri ile kısa sürede Batılı
ülkelerin de dikkatini çeken Zonguldak’ın önemi I. Dünya Savaşı’nda daha da artmıştır.
Osmanlı Devleti, savaşa girmesinin ardından başkent İstanbul ve donanmasının kömür
ihtiyacının önemli kısmını Zonguldak’tan sağlamak zorunda kalmıştır. Zonguldak’tan çıkan
kömür, Osmanlı Devleti’ni, savaş şartlarında rahatlatan ve direncini arttıran en önemli
faktörlerden biri olmuştur. İtilaf Devletleri, kısa sürede Osmanlı Devleti’ni savaş dışı
bırakmak istedikleri için, müttefikleri Rusya’ya, Zonguldak’taki kömür üretimi ve nakliyatını
hedef almaları yönünde telkinde bulunmuştur. Rusya, I. Dünya Savaşı’nda Karadeniz’de
yürüttüğü ilk operasyonda Zonguldak’ı bu nedenle hedef almıştır. 1915 yılında ise İngiltere
ve Fransa, Çanakkale Boğazına yönelik saldırı başlattığında Rusya, Zonguldak’ı yeniden
hedef olarak seçerek Osmanlı Devleti’nin Çanakkale Cephesi’ndeki direncini kırmayı
hedeflemiştir.
Bu çalışmada 1914 ve 1915 yıllarında Rus donanmasının Zonguldak’a yönelik
stratejik saldırıları ve bu saldırılar esnasında Zonguldak’ta yaşananlar, Osmanlı Arşivi
kayıtlarına dayanarak incelenmiştir. Zonguldak’a yönelik saldırıların I. Dünya Savaşı içinde
genel tablodaki öneminin yanında Zonguldak’ta yarattığı etki, Osmanlı Devleti’nin İstanbul’a
yakın en önemli enerji kaynaklarından biri olan Zonguldak kömür madenlerini savaş
esnasında korumaya yönelik aldığı önlemler, saldırı sonrası ortaya çıkan zararın giderilmesine
yönelik çabalar, bu çalışmanın başlıca konusudur.
ABSTRACT
The importance of the city of Zonguldak for the Ottoman Empire grew in the 19th
century when coal was discovered there. With its rich coal reserves, Zonguldak quickly drew
attention of Western nations and it became even more important during World War I. The
Ottoman Empire needed to meet a substantial portion of the coal needs of its capital İstanbul
as well as its fleets from Zonguldak. The city’s coal mines constituted a significant factor in
relieving Ottoman Empire under war conditions and in increasing its endurance. The Allied
Powers, wishing to draw the Ottoman Empire out of the war quickly, advised their ally,
Russia, to target coal mining and its transportation in Zonguldak. It was this recommendation
that caused Russia to attack Zonguldak in its first operation in the Black Sea in World War I.
In 1915, when England and France began their attacks on the Dardanelles Strait, Russia once
again targeted Zonguldak in order to break Ottoman resistance in the Dardanelles front.
This study aims to examine the strategic attacks by Russian fleets on Zonguldak in
1914-1915, and the events that occurred in the city in this period through a review of Ottoman
archives. The main topics covered include the importance of attacks on Zonguldak within the
framework of World War I as well as their effects on the city, and the measures taken by the
Ottoman Empire aimed at securing Zonguldak coal mines which were among the most crucial
energy resources near İstanbul, and efforts for recovery following the attacks.
Şahap Gürler, Türkiye’de ordu-siyaset ilişkilerinin karmaşıklığına tipik bir örnektir.
Demokrat Parti döneminde askeri kariyerinin en önemli görevlerini yerine getiren Gürler,
aynı dönemde ani bir kararla emekliye sevk edilmiştir. Ordudan ayrılmasının ardından CHP
saflarında aktif siyasete girmiş ve 27 Mayıs’a giden süreçte CHP ile ordu arasındaki önemli
bağlantılardan biri olmuştur.
Bu çalışmada Demokrat Parti iktidarına yönelik bir darbe girişimi şüphesiyle ani bir şekilde
emekliye sevk edilen Gürler’in asker ve sivil hayatındaki faaliyetleri incelenerek
Türkiye’de ordu-siyaset ilişkilerinin daha iyi anlaşılmasına katkı sunulması amaçlanmıştır.
In the process from the Second Constitutional Era to the coup of 27 May, Şahap Gürler,
with his career as a soldier and civilian, is a typical example of the complexity of
relationship between military and politics in the Turkey. Gürler who fulfilled the most
important duties of his military career during the Democratic Party was retired by a sudden
decision in the same period. After leaving the army, he went into active politics in the ranks
of the CHP and became one of the important links between the CHP and the army in the
process leading to the coup of 27 May.
This study examines the activities of Gürler in his military and civilian life, who was retired
on suspicion of a military coup attempt against Democrat-Party-Government by a sudden
decision, and aims to contribute to understanding the relationship between military and
politics in Turkey.
Devleti, Türkiye tarafından ilgi ile karşılanmış ve Türkiye, İsrail’i tanıyan ilk Müslüman
ülke olmuştur. Türkiye‐İsrail ilişkileri hızla gelişmiş ve 1950’li yıllar boyunca ekonomik,
siyasi, askeri alanlarda çeşitli iş birlikleri sağlanmıştır. Ancak 1955 yılından itibaren Tür‐
kiye’nin Arap ülkeleri ile yakınlaşma siyaseti onu İsrail’den uzaklaştırmıştır. İki ülke 1956
Süveyş Krizi sonrası ortak tehdit algıları nedeniyle yeniden yakınlaşarak 1958 yılında
stratejik iş birliği yapma kararı almışlardır.
Bu çalışmada 1958 yılında Türkiye ve İsrail arasında yapılan Periferik Antlaşmanın hangi
şartlarda ve nasıl imzalandığını İngiliz devlet arşivi belgeleri ve İsrail devlet adamlarının
hatıralarına dayanarak açıklanmaktadır.
Abstract
Founded at the time of growing interest of Turkish foreign policy in the developments in the Midd‐
le East, Israel attracted Turkey’s attention, and Turkey became the first Muslim state to recognise
Israel. Turkey‐Israel relations grew rapidly and the two states had economic, political, and military
cooperation in the first half of 1950s. However, Turkey’s policy of rapprochement with the Arab
countries from 1955 estranged it from İsrael. Turkey and Israel decided to become strategic allies in
1958 due to their perceptions of common threat following the Suez Crisis of 1956.
This study aims to describe, based on British National Archives and memories of the Israeli states‐
men, how and under what conditions the Turkey‐Israel Peripheral Pact was signed in 1958.
Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’in İki önemli gücü olan Türkiye ve Mısır arasında güçlü bir
tarihi ve kültürel bağ vardır. Bu güçlü bağ bugün Türkİye-Mısır İlişkilerini etkileyen en önemli
faktördür. Modern Mısır’da Türkiye’nin etkilerini görmek mümkündür. Özellikle, Türkiye’de
cumhuriyetin İlanından sonra yapılan reformlar Mısır’da modernleşme taraftarları tarafından
İlgi İle takip edilmiştir. Atatürk dönemi aynı zamanda Mısırlı aydınların Türk İnkılabına model
olarak tartışmaya başladığı dönemdir. Mısır, 1952’de Hür Subayların Kral Faruk rejimini devirip
cumhuriyeti kurduğunda ve Arap Baharı İle birlikte Hüsnü Mübarek rejiminin devrilmesi İle
başlayan süreçte, Atatürk döneminde Türkiye’de yapılan reformları tekrar tartışmıştır.
Bu çalışmada temel olarak Atatürk döneminde Türkİye-Mısır İlişkilerinin genel seyri İncelenmiş ve bu dönemin sonraki yıllara etkisi değerlendirilmiştir.
ABSTRACT
There is a strong historical and cultural bond between the two significant
powers of the Middle East and the Eastern Mediterranean, Turkey and Egypt.
And it is this strong bond that influences the relations between Turkey and Egypt
today It is possible to see Turkish impression on nearly all of modern Egypt’s
building blocks. Particularly, reforms made in Turkey following the proclamation of the Republic were keenly followed by modernists in Egypt. It was also
during the time of Atatürk that Egyptian intellectuals began to discuss Turkish
reforms as a model. The idea of adopting Turkish reforms as a model for Egyptian reforms was revived with the proclamation of the republic in Egypt when
King Faruq was overthrown by the Free Officers Movement, and following the
overturn of Fiosni Mubarak regime during the Arab Spring.
This study aims to evaluate the general course of Turkey- Egypt relations
during the time of Atatürk, and what effects the relations in this era had on the
subsequent years.
girmiştir. 1948’e kadar Arap ülkeleri ve İran, Türkiye için alternatifsiz ve potansiyel
bölgesel müttefik iken, İsrail Devleti’nin kurulması ile Türkiye yeni bir potansiyel
müttefike sahip olmuştur. Soğuk Savaş’ın ilk yıllarında Türkiye ve İsrail, demokratik
rejimlere sahip, Batılı ülkeler ile iyi ilişkiler içinde olan iki Ortadoğu ülkesidir. 1949’da
Türkiye’nin İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olmasının ardından iki ülke arasındaki
ilişkiler hızla gelişmiştir, iki ülke arasındaki ilişkiler Soğuk Savaş boyunca kopmadan
devam etmiş, bunun yanında istikrarlı bir görünüm sergilememiştir. Bu çalışmada
Türkiye-israil ilişkilerindeki sürekliliğe rağmen istikrarsızlığın nedenleri, iki ülke arasında
Soğuk Savaş boyunca devam eden siyasi ilişkiler üzerinden izah edilmiştir.
Abstract: Turkey began to look for new allies in the Middle East following World
W ar II. While Arab states and Iran were the sole regional allies for Turkey until 1948,
the establishment of Israel brought a potential ally for Turkey. In the early years of the
Cold War, Turkey and Israel were two Middle Eastern states, governed by democratic
regimes, and having close relations with Western countries. The relations between the
two countries grew rapidly after Turkey became the first Muslim country to recognize Israel’s independence, and these relations continued throughout the Cold War. This
study aims to put forth the reasons for the instability of the relations between the two
states in spite of its continuity, through an analysis of their political relations in the Cold War period.
Türkiye'de Yahudi cemaatin basın yayın hayatındaki faaliyetleri 19.
yüzyılın ikinci yarısına dayanmaktadır. Cumhuriyetin ilanından sonra
azınlık haklarından feragat eden Yahudi cemaat Osmanlı Devleti
dönemindeki basın yayın faaliyetlerine devam etmiştir. II. Dünya
Savaşı'nm ardından çok partili hayat geçiş sürecinde Yahudi cemaat yeni
basın yayın kuruluşları kurmuştur. Bunlardan en önemlisi ve uzun
soluklusu Şalom Gazetesi'dir. Şalom Gazetesi, Yahudi İspanyolcası ve
Türkçe olarak yaptığı haber ve yorumlarda sadece Yahudi cemaate ait
haberler yayınlamamış, aynı zamanda bu gazete aracılığıyla Yahudi cemaat
ülke meseleleri ile ilgili görüşlerini Türk kamuoyu ile paylaşmıştır. Bu
çalışmada Şalom gazetesinde yayınlanan Türkçe makaleler taranarak,
Yahudi cemaatin Demokrat Parti döneminde Ortadoğu'da meydana gelen
gelişmeler karşısındaki tutumu çeşitli örnek olaylarla incelenmiştir.
Abstract
The first press activities of the Jewish community in Turkey date back to the
second half of the 19th century. Having renounced their minority rights
following the proclamation of the Republic, the Jewish community
maintained their press activities that remained from the time of the
Ottoman Empire. The process of transition to multi-party system saw the
setting up new Jewish press organizations, the most important and lasting
of which is the newspaper Şalom, which has not only published news of the
Jewish community in the languages of Ladino and Turkish but also enabled
the Jewish community to share their points of view of national issues with
Turkish public. This study aims to analyze through several case studies the
attitudes of the Jewish community towards developments in the Middle
East during the Democratic Party era by reviewing Turkish articles
published in Şalom.
19. yüzyılda kömür madenin bulunmasının ardından Osmanlı Devleti için
Zonguldak’ın önemi artmıştır. Sahip olduğu zengin kömür madenleri ile kısa sürede Batılı
ülkelerin de dikkatini çeken Zonguldak’ın önemi I. Dünya Savaşı’nda daha da artmıştır.
Osmanlı Devleti, savaşa girmesinin ardından başkent İstanbul ve donanmasının kömür
ihtiyacının önemli kısmını Zonguldak’tan sağlamak zorunda kalmıştır. Zonguldak’tan çıkan
kömür, Osmanlı Devleti’ni, savaş şartlarında rahatlatan ve direncini arttıran en önemli
faktörlerden biri olmuştur. İtilaf Devletleri, kısa sürede Osmanlı Devleti’ni savaş dışı
bırakmak istedikleri için, müttefikleri Rusya’ya, Zonguldak’taki kömür üretimi ve nakliyatını
hedef almaları yönünde telkinde bulunmuştur. Rusya, I. Dünya Savaşı’nda Karadeniz’de
yürüttüğü ilk operasyonda Zonguldak’ı bu nedenle hedef almıştır. 1915 yılında ise İngiltere
ve Fransa, Çanakkale Boğazına yönelik saldırı başlattığında Rusya, Zonguldak’ı yeniden
hedef olarak seçerek Osmanlı Devleti’nin Çanakkale Cephesi’ndeki direncini kırmayı
hedeflemiştir.
Bu çalışmada 1914 ve 1915 yıllarında Rus donanmasının Zonguldak’a yönelik
stratejik saldırıları ve bu saldırılar esnasında Zonguldak’ta yaşananlar, Osmanlı Arşivi
kayıtlarına dayanarak incelenmiştir. Zonguldak’a yönelik saldırıların I. Dünya Savaşı içinde
genel tablodaki öneminin yanında Zonguldak’ta yarattığı etki, Osmanlı Devleti’nin İstanbul’a
yakın en önemli enerji kaynaklarından biri olan Zonguldak kömür madenlerini savaş
esnasında korumaya yönelik aldığı önlemler, saldırı sonrası ortaya çıkan zararın giderilmesine
yönelik çabalar, bu çalışmanın başlıca konusudur.
ABSTRACT
The importance of the city of Zonguldak for the Ottoman Empire grew in the 19th
century when coal was discovered there. With its rich coal reserves, Zonguldak quickly drew
attention of Western nations and it became even more important during World War I. The
Ottoman Empire needed to meet a substantial portion of the coal needs of its capital İstanbul
as well as its fleets from Zonguldak. The city’s coal mines constituted a significant factor in
relieving Ottoman Empire under war conditions and in increasing its endurance. The Allied
Powers, wishing to draw the Ottoman Empire out of the war quickly, advised their ally,
Russia, to target coal mining and its transportation in Zonguldak. It was this recommendation
that caused Russia to attack Zonguldak in its first operation in the Black Sea in World War I.
In 1915, when England and France began their attacks on the Dardanelles Strait, Russia once
again targeted Zonguldak in order to break Ottoman resistance in the Dardanelles front.
This study aims to examine the strategic attacks by Russian fleets on Zonguldak in
1914-1915, and the events that occurred in the city in this period through a review of Ottoman
archives. The main topics covered include the importance of attacks on Zonguldak within the
framework of World War I as well as their effects on the city, and the measures taken by the
Ottoman Empire aimed at securing Zonguldak coal mines which were among the most crucial
energy resources near İstanbul, and efforts for recovery following the attacks.
Şahap Gürler, Türkiye’de ordu-siyaset ilişkilerinin karmaşıklığına tipik bir örnektir.
Demokrat Parti döneminde askeri kariyerinin en önemli görevlerini yerine getiren Gürler,
aynı dönemde ani bir kararla emekliye sevk edilmiştir. Ordudan ayrılmasının ardından CHP
saflarında aktif siyasete girmiş ve 27 Mayıs’a giden süreçte CHP ile ordu arasındaki önemli
bağlantılardan biri olmuştur.
Bu çalışmada Demokrat Parti iktidarına yönelik bir darbe girişimi şüphesiyle ani bir şekilde
emekliye sevk edilen Gürler’in asker ve sivil hayatındaki faaliyetleri incelenerek
Türkiye’de ordu-siyaset ilişkilerinin daha iyi anlaşılmasına katkı sunulması amaçlanmıştır.
In the process from the Second Constitutional Era to the coup of 27 May, Şahap Gürler,
with his career as a soldier and civilian, is a typical example of the complexity of
relationship between military and politics in the Turkey. Gürler who fulfilled the most
important duties of his military career during the Democratic Party was retired by a sudden
decision in the same period. After leaving the army, he went into active politics in the ranks
of the CHP and became one of the important links between the CHP and the army in the
process leading to the coup of 27 May.
This study examines the activities of Gürler in his military and civilian life, who was retired
on suspicion of a military coup attempt against Democrat-Party-Government by a sudden
decision, and aims to contribute to understanding the relationship between military and
politics in Turkey.
Devleti, Türkiye tarafından ilgi ile karşılanmış ve Türkiye, İsrail’i tanıyan ilk Müslüman
ülke olmuştur. Türkiye‐İsrail ilişkileri hızla gelişmiş ve 1950’li yıllar boyunca ekonomik,
siyasi, askeri alanlarda çeşitli iş birlikleri sağlanmıştır. Ancak 1955 yılından itibaren Tür‐
kiye’nin Arap ülkeleri ile yakınlaşma siyaseti onu İsrail’den uzaklaştırmıştır. İki ülke 1956
Süveyş Krizi sonrası ortak tehdit algıları nedeniyle yeniden yakınlaşarak 1958 yılında
stratejik iş birliği yapma kararı almışlardır.
Bu çalışmada 1958 yılında Türkiye ve İsrail arasında yapılan Periferik Antlaşmanın hangi
şartlarda ve nasıl imzalandığını İngiliz devlet arşivi belgeleri ve İsrail devlet adamlarının
hatıralarına dayanarak açıklanmaktadır.
Abstract
Founded at the time of growing interest of Turkish foreign policy in the developments in the Midd‐
le East, Israel attracted Turkey’s attention, and Turkey became the first Muslim state to recognise
Israel. Turkey‐Israel relations grew rapidly and the two states had economic, political, and military
cooperation in the first half of 1950s. However, Turkey’s policy of rapprochement with the Arab
countries from 1955 estranged it from İsrael. Turkey and Israel decided to become strategic allies in
1958 due to their perceptions of common threat following the Suez Crisis of 1956.
This study aims to describe, based on British National Archives and memories of the Israeli states‐
men, how and under what conditions the Turkey‐Israel Peripheral Pact was signed in 1958.
Bu çalışmada devletin aniden gelişen grev karşısında takındığı tutum irdelenmeye çalışılmış devlet gözünden olaylar nasıl algılandığı ne tür önlemler alındığı hangi aşırılıkların, hangi uzlaştırıcı tutumun sergilendiği irdelenmeye çalışılmıştır. Devletin başbakanı, bakanı, valisi, jandarması, bürokratı ve istihbaratının ilk büyük işçi hareketlerinden biri olan bu olayda ortaya koyduğu tepki Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’ndeki belgelere dayanarak devletin bakış açısı ile analiz edilmeye çalışılmıştır.
analiz edebilmek için iki ülke arasındaki ilişkilerde belirleyici faktörlerin iyi analiz edilmesi gerekir. Türkiye'nin İsrail' karşı politikasında güvenlik, ekonomi, Batı faktörü, SSCB tehdidi ve bölge içi dengeler gibi faktörler belirleyici olmuştur. Arap karşıtlığı ise Türkiye’yi İsrail ile yakınlaştıran bir unsur olarak kısa bir süre dışında belirleyici etkiye sahip değildir.
Bu çalışmada Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin İsrail’e karşı politikasını belirleyen temel faktörler ele alınmış, iki ülke arasında Soğuk Savaş boyunca inişli çıkışlı devam eden ilişkilerdeki bu değişkenliğin temel nedeni bu faktörlerde aranmıştır. Ayrıca Türkiye’nin neden İsrail ile Arap karşıtlığı ekseninde politika üretmediği tarihi, kültürel, dini, siyasi nedenleri ile açıklanmıştır.
bstract: Turkey and Israel were the most active regional powers in the
Middle East throughout the Cold War. Therefore, the relations of the two
countries played a determining role in the regional and global politics. The
prerequisite for a clear analysis of Turkey-lsrael relations and their effects is
understanding the determining factors in their relations. Turkey's Israel policy
was mostly based on such factors as security, economy, the Western factor,
the threat of USSR, and intraregional power balance. On the other hand, antiArabism did not have a determining effect except for a short period in which
the two countries became closer.
This study aims to describe the key factors that determined Turkey's policy
on Israel, and to analyze these effects of these factors on the turbulent
relations between the two countries during the Cold War. In addition, the
historical, cultural, religious, and political reasons for Turkey and Israel's failure
in developing policies based on anti-Arabism are explained.
Bolu stratejik önemli nedeniyle Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyetin ilk yıllarında önemli olaylar yaşandığı bir şehirdir. Bolu tarihinin II. Meşrutiyet ve Cumhuriyetin ilk yıllarına dair kısmının aydınlatılmasında ve olayların sosyolojik, kültürel kökenlerinin anlaşılmasında hatıratlar büyük önem taşımaktadır. Bahsi geçen dönemde Bolu’da meydana gelen siyasi, sosyal, askeri olaylardan bahseden; Halis Duman tarafından kaleme alınan Anılarım, Hamdi Birgören tarafından yayına hazırlanan Mehmet Zekai Konrapa’nın, İsyan Günlerinde Bolu, Haluk Perk tarafından yayına hazırlanan Bolu Valisi Ali Rıza Oskay’ın Hatıraları, Selim Sarıbay tarafından kaleme alınan İstiklal Savaşı’nda Mudurnu Bolu Düzce, adlı eserlerin yanı sıra Abant ve Çele Dergilerinde kaleme alınan hatıralar bu çalışmada ele alınmıştır.
Çalışmanın sonunda Bolu’nun hatıratlar konusunda zenginliği ortaya konularak bunların kaynak olarak yerel tarih çalışmalarındaki değeri örneklerle açıklanacaktır. Ayrıca arşiv belgeleri ve gazetelerin dışında önemli bir kaynak olarak hatıratların, küçük Anadolu şehirlerinde yaşanan önemli siyasi olaylar ve gündelik hayat ile ilgili ortaya koyduğu detayların öneminin ortaya konması amaçlanmıştır.
Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinin ardından Orta Doğu, Türk dış politikasının odak noktalarından biri haline gelmiştir. Türkiye ve Batılı ülkeler ile birlikte Orta Doğu savunmasında aktif rol almak isteyen, Türkiye’de eğitim gören ve Türkiye’yi iyi tanıyan Ürdün Kralı Abdullah b. Hüseyin bu özellikleri ile Türkiye açısından Orta Doğu’da en önemli liderlerden biri haline gelmiştir. Bu nedenle Kral Abdullah b. Hüseyin’in 1951 yılında uğradığı suikast ile hayatını kaybetmesi Türkiye’de geniş yankı bulmuştur. Bu çalışmada Ürdün Kralı Abdullah b. Hüseyin’in öldürülmesinin Türkiye’deki yansımaları ve Türkiye-Ürdün ilişkileri üzerindeki etkisi değerlendirilecektir.