Salih BARDAKCI
Salih BARDAKCI is currently working in the Department of Physiotherapy Education and Informatics at Hacettepe University, Faculty of Physical Therapy and Rehabilitation. His academic interests primarily focus on the integration of information and communication technologies into education, student-centered transformation in curriculum, sociocultural learning theory, online learning environments, teaching competence and quality assurance in higher education.
Phone: +90 356 252 16 16/3410
Address: Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Oda: 321. GOP Taşlıçiftlik Yerleşkesi, Tokat-Türkiye.
Phone: +90 356 252 16 16/3410
Address: Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Oda: 321. GOP Taşlıçiftlik Yerleşkesi, Tokat-Türkiye.
less
InterestsView All (31)
Uploads
Papers by Salih BARDAKCI
Pandemi ile sınırlı değil. Savaşlar, yerel çatışmalar ve doğal afetler
eğitimdeki potansiyel kesinti kaynakları olarak gelecekte gündemde tutulması gereken önemli ve öncelikli konular arasında yerini almıştır.
Pandemi ile sınırlı değil. Savaşlar, yerel çatışmalar ve doğal afetler
eğitimdeki potansiyel kesinti kaynakları olarak gelecekte gündemde tutulması gereken önemli ve öncelikli konular arasında yerini almıştır.
Anahtar Kelimeler: bilim haritalama, eğitim teknolojisi alanı, eğilim araştırması.
geometrik bileşenlere ayırma mantığı çerçevesinde, sanal katmanlara ayrılması ve ham
malzemeden eritme ya da katılaştırma gibi işlemlerle üretilen katmanların üst üste
kaynaştırılması esasına dayanan 3B baskı teknolojisi günümüzde ulaştığı erişim ve kullanım
olanaklarıyla öğretmenlere hatta öğrencilere kendi materyallerini geliştirme imkânı
sunabilmektedir. Bu durum pek çok öğrenme alanına ilişkin zor ya da karmaşık kavramın
öğretiminden oyun temelli öğrenme etkinliklerinin gerçekleştirilmesine ve bilgi çağı
becerilerinin geliştirilmesine dek uzanan bir dizi fırsatı da beraberinde getirmektedir.
Araştırmada bu bakışla 3B yazıcının bir öğretim teknolojisi olarak sağlayabileceği olası
yararlar; gerek var olan öğretim etkinliklerinin daha etkili, verimli ve çekici hale getirilmesi
gerekse daha yenilikçi ve öğrenci merkezli öğrenme ortamlarının geliştirilmesini kapsayan
bütüncül bir bakışla ortaya serilmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda 3B yazıcının gelişim
serüveni ve bugün geldiği nokta ele alınarak eğitsel potansiyeli bilgi çağı yeterlikleri
bağlamında değerlendirilmiş, bu teknolojinin fen bilimleri ve sosyal bilgiler eğitiminde
kullanımı kimya ve coğrafya öğretimi özelinde açıklanmaya çalışılmış, son olarak öğretimsel
3B baskı uygulamalarına ilişkin örnekler sunulmuştur.
Altı bölümden oluşan kitabın birinci bölümünde eğitimde BİT entegrasyonu uygulama ve araştırmalarına genel bir giriş yapılmaktadır. İkinci bölümde farklı ülkelerde (İngiltere, Kanada, Singapur, Yeni Zelanda, Brezilya, Hindistan, Mısır, Türkiye) 1980'lerden 2010'lara değin geliştirilen eğitimde BİT entegrasyonu amaç ve politikaları incelenmektedir. Üçüncü bölümde ise, ikinci bölüme benzer biçimde, ilgili ülkelerde gerçekleştirilen entegrasyon uygulamaları ele alınmaktadır. Dördüncü bölümde, entegrasyon sürecinin etkileri çeşitli ülkeler ve Türkiye bağlamında incelenmektedir. Bu bölümde ayrıca Türkiye'de gerçekleştirilen özgün bir araştırmanın sonuçlarına detaylı biçimde yer verilmektedir. Beşinci bölümde, ne politika ve uygulamalar ne de bu alandaki bilimsel çalışmalarda yeterince dikkate alınmayan, bununla birlikte ortaya çıkan pek çok beklenmedik etkinin kaynağı ve çözümüne dönük fikirler barındıran, eğitimde BİT temelli dönüşüm çabalarına yöneltilen eleştiriler yine kültürel çeşitlilik gözetilerek betimlenmektedir. Altıncı bölümde ise, eğitimde BİT entegrasyonu süreçlerinin 1980-2010 dönemindeki seyrine ilişkin genel bir bakış geliştirilmeye çalışılmaktadır.
Anahtar Sözcükler: z kuşağı, bilgi endüstrisi, küresel sorunlar, bilişim teknolojileri, üniversiteler, değişim
Abstract
Changes in student profile, technological transformations, global problems, scarcity of resources, competition, quality, and changing trends in higher education are the issues that today's universities must think about.
The student profile began to change with the generation Z being a university student. Due to the rapid changes and problems in our age, within next five to ten years; it is thought that one-third (35%) of the skills that are considered important today will change, that some professions will disappear and new professions that we do not even know exist today will emerge. In 2020, the leading skills will be problem solving, critical thinking and creativity.
International debates on economic and social issues are focused on common interests between rich and poor countries in the solution of many transnational problems. The impact of ongoing poverty and unemployment in a region, at least immigration is rapidly being felt in other regions through social deterioration and conflicts. Similarly, financial instability in one country is rapidly felt in other countries' markets, even in the global economy. Universities have great responsibilities in raising individuals who will solve all these problems and in strengthening economic and social development. Therefore, the role of universities is changing.
Today's most popular learning tools are online tools. The best courses of the universities are available to anyone who wants online for a small fee or free of charge. TED speeches have brought a new dimension to our understanding of the world.
The business world now employs competence-based recruitment rather than just looking for university graduates. Now, the meaning of education and teaching methods and environments have changed. Those who adapt to change will be better with new opportunities and opportunities. However, universities must redefine their positions. In this study, the changing face of the universities and their new tasks are explained.
Keywords: generation z, information industry, global issues, information and communication technologies, universities, change.
teknolojik gelişmelere ilişkin metaforlarının determinist ve gerçekçi bir çerçevede incelenmesi
amaçlanmaktadır.
Araştırma verileri Orta Karadeniz Bölgesi’nde bir devlet üniversitesinde Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri
Eğitimi Lisans Programı 4. sınıfına devam etmekte olan 55 öğrenciden elde edilmiştir. Katılımcıların cinsiyetlerine
göre dağılımları 33 kadın (%60), 22 erkek (%40) biçimindedir. Yaşları 20-27 aralığında değişmektedir (ort= 21.73,
ss= 1.16). Veri toplama sürecinde araştırmacılar tarafından geliştirilen ve bilişim teknolojilerindeki gelişmelerin
meydana getirdiği etkilere ilişkin açık uçlu tek soru içeren yapılandırılmamış bir anket formundan yararlanılmıştır.
Çözümleme aşamasında Lewis (2007), Kabakçı ve Odabaşı (2004), Papert (1997) gibi araştırmacıların görüşleri
doğrultusunda geliştirilen bir ön inceleme çerçevesine dayalı içerik analizlerinden yararlanılmıştır. Bu aşamada
toplam 463 kod ele alınmıştır.
Araştırma bulguları öğretmen adaylarının teknoloji metaforlarının ütopik, distopik, gerçekçi temaları ve hayata
değer katan, geliştiren-değiştiren, sonsuz alt temaları altında gruplanabildiklerini ortaya koymaktadır.
Araştırma sonuçlarına göre, bilişim teknolojileri öğretmen adayları teknolojik gelişmelerle ilgili en çok
distopik düşüncelere sahiptirler (f=213 %46.00). Bunu ütopik (f=126, %26.78) ve gerçekçi (f=124, %27.21)
düşünceler izlemektedir. Distopik yaklaşımlar içerisinde ise kodlar en çok hayata değer katan alt teması altında
toplanmaktadır.
Anahtar Sözcükler: teknoloji felsefesi, bilişim teknolojileri öğretmeni, metafor analizi, teknolojik determinizm.
yalın biçimde, bilgiyle dost olmayı ifade etmektedir (Küyel, 1976; Topdemir, 2009). Bilgiyle
dost olmak… Bu öylesine derin ve duyuşsal anlamlar içeren bir olgu ki; üzerinde durup uzun
uzun düşünmek gerekir. Zira, bilgiyle kurulan dostluk diğer dostluklardan çok da farklı değildir.
Derin, içsel, oldukça karmaşık ve yoğun duygusal bağlar içerir. Bazen insana sıcacık bir güven
verir, en yakını olur, en iyi o anlar. Bazen de herkesten daha fazla öfkelendirir, kimsenin
söylemeye cesaret edemeyeceği şeyleri yüzünüze haykırır, çatışır, kavga eder… Elbette işin
sonunda bu karmaşık ilişkiler yumağı, dostunu derinden anlamaya, onun doğasına ilişkin bir iç
görü geliştirmeye doğru evrilir. Ancak yine de hiç kolay değildir bilgi gibi bir dost; insanın kendi
iç dünyasında büyük riskler almasını, önemli sorgulamalardan geçmesini gerektirir.
“Yeniden öğretmeyi öğrenmek: Organizmadan bireye öğretim süreçleri tasarımı” kitabı
için durum tam olarak alan bilgisiyle kurulan bir dostluk öyküsüdür. Burada Prof. Dr. Erdem
çeyrek asrı aşan deneyimini, anlamlarını, çatışmalarını, sorgulamalarını; içsel ve dışsal fakat
çok sağlam temeller üzerinde bilişsel ve duyuşsal manada derin bir “anlama” potasında
eritmektedir. Bilgi sunma kaygısı taşımamakta, öğretimin doğası ve gelişimine ilişkin felsefesini
tartışmaya açmaktadır. Okuyucuyla yoğun bir düşünsel tartışmaya girmekte ancak bu
tartışmada karar noktasını yine okuyucuya bırakmaktadır. Temel savı “öğrenme yeteneğinin
organizmayı birey haline getirdiği”dir. Öğretim süreçlerinin doğal öğrenme yeteneğini
azaltmadan, yönlendirmeden, yeniden biçimlendirmeden duru bir şekilde kullanması ve
geliştirebilmesi gerektiği üzerine kurgulanan bu felsefe; tıpkı Sokrates’in erdemi bulmak için
daima ve derin biçimde kendini sorguladığı gibi (Bkz. Platon, 2009), ikna etme kaygısı
gütmeden kendini sorgulamaktadır.
sızmakta; bu süreçte gündelik alışkanlıklarımızdan iş yapma biçimlerimize, dilimizden kültürel kalıplarımıza pek çok yaşam unsuru köklü biçimde başkalaşmakta, yeniden tanımlanmakta ve anlam bulmaktadır. Dönüşümün ekonomik ve toplumsal doğurguları, eğitim olgusu ve ilişkili kavramlara yüklenen değer ve anlamları da derinden etkilemekte; öğrenci merkezli öğrenme anlayışı, 21. yüzyıl becerileri ve bilgi çağı öğrenci profili gibi bir dizi yeni kavramı genelde eğitim bilimcilerin özelde biz eğitim teknologlarının karşısına getirmektedir. 20. yüzyılın başlarından beri, eğitim sistemindeki değişimlerin temeline iki başat dinamik olarak yeni çağın endüstriyel gerekleri ve öğrenme psikolojisi alanındaki gelişmeler oturtulmakta; nasıl öğrendiğimize ilişkin güncel yaklaşımlarla geleceğin ekonomik ve toplumsal gereksinimlerine çözüm üretilmeye çalışılmaktadır. Bununla birlikte, bilgi çağı çocukluk olgusunu sosyokültürel manada önemli biçimde değiştirmektedir. Belki de yeni eğitim anlayışı ve kavramlarının çocuk ve çocuklukta meydana gelen bu değişimi daha yakından tanıması ve anlaması, uygulamada da yeni çağın çocuğunu daha iyi “yakalaması”nın temel bir yoludur. Bu yazıda, bu bakışla, Türk eğitimbilim alanyazınında önemli bir boşluğu giderdiği düşünülen “Dijital Yaşamda Çocuk” adlı kitap incelenmeye çalışılmaktadır. İnceleme sürecinde karşılaşılan iki temel güçlük; çocuk-dijital dünya ilişkisinin güncel uçlarından eğitim sisteminin felsefi köklerine değin uzanan bu kitabı kapsam ve derinliğini koruyarak değerlendirmek olmuştur. Yine bu noktada yanlılıktan kaçınabilmek, bununla birlikte kişisel değerlendirmeleri de açıkça ifade etmek önemli iki ölçüt olarak gözetilmiştir. Bu doğrultuda tüm bölümlere ilişkin izlenimler kısaca betimlenmeye çalışılmış, sonrasında genel bir değerlendirmeye yer verilmiştir.