Book Reviews by mehmet ödemiş
Kelam ilmi, izlediği yöntemler itibariyle ilk dönemlerde eleştirilere hatta yok sayış ve karşı çı... more Kelam ilmi, izlediği yöntemler itibariyle ilk dönemlerde eleştirilere hatta yok sayış ve karşı çıkışlara maruz kalmasına rağmen İslam düşüncesinin aktığı derin mecranın ana arterini oluşturmuştur. Dönemin bilginleri tarafından " ilm-i küll " olarak tanımlanmış ve felsefeyle yaptığı evlilikten sonra kavram, kapsam ve metodolojisi itibariyle daha da zenginleşmiştir. Artık o, iman esaslarını konu edinen salt dini bir ilim olmaktan çıkmış, epistemoloji ve ontolojinin mukaddimesini içeren; vahyin gözüyle bakan insanın kendini anlama ve inşa yolculuğunda alternatifsiz bir kılavuz haline gelmiştir. Lakin insanla başladığı bu serüveninde, zamanla insanı yani arızi olanı unutup tümüyle ilahi alana açılmış ya da hapsolmuştur. İnsana dair nitelikleri sadece fıkha ve fıkıhçılara bırakan kelamcılar, pratiğin felsefesini terk etmişlerdir. Yeniçağ ile birlikte İslam dünyasında felsefi düşünüş biçimlerinde sığlık ve darlıklar yaşanırken küresel düzeyde ise başka bir evrilme gerçekleşmektedir. Dünya ölçeğinde büyük ve ulvi sorunlarla ilgilenen teorik felsefe sonlanmış, bunun yerini küçük şeylerle ilgilenen versatil ve tümüyle pragmatist bir felsefe-bilim almıştır. Hızlı bir dönüşümün-aslında düşüşün-tecrübe edildiği bu çağda dünyayı daha çok keşf ve kesp etmekle ilgilenen ademoğlu, cennete dönüştürmekle görevlendirildiği yeryüzünü ve içindekileri ateşe çağırdığının farkına bugün bile varabilmiş değildir. Bidayette temel amacı kendi geçmişindeki karanlık ortaçağı aydınlatma hedefini taşıyan aydınlanma dönemi, temel paradigmasını seküler kavramlarla ikmal etmesiyle kazandığı erki/enerjiyi tüm medeniyetlere tıpkı bir virüs sinsiliğiyle yayarak zevale ermiştir. Bu sızmadan nasibini alan İslam medeniyetinin münevverleri, kendi içlerinde çözümler aramanın kaotik çok sesliliğini yaşadıkları bir vetirede, İslam'ın entellektüel kıyamının vaktiyle olduğu gibi yine İlm-i Kelam eliyle olacağını fark etmişlerdir. Buradan hareketle " yeni ilm-i kelam " arayışları hem usul hem füru üzerinde çalışmalar yapılmasını sağlamıştır. Mündericatını İslam medeniyetinin entellektüel birikiminin meydana getirdiği kelâm ilminin konularının ve yöntemlerinin aktüalize edilmesi amacına yönelik yaklaşık yüz elli yıldır eserler yazılmakta, kafalar patlatılmaktadır. Modernizmin tüketildiği, post modernizmin pre-modern tezahürleriyle arz-ı endam ettiği, insanın kutsala ve kendine yabancılaştığı, " ins " in anlam arayışının ideolojik körlükler nedeniyle yolunu bulmakta güçlük çektiği bugün bu ihtiyaç, çözünürlüğü daha yüksek bir fotoğraf şeklinde karşımızda durmaktadır. Modern dünya sahici bir kaos ile karşı karşıyadır. Nietzsche'nin alkol ile eş değer görerek narkotik olarak adlandırdığı Hristiyanlık nezdinde din olgusu ortaçağ kaçkını
Papers by mehmet ödemiş
Kader, Jun 17, 2023
Öz Genelde insanın mahiyeti özelde ise ruhun varlığı ve mahiyeti konusu, düşünce tarihi boyunca t... more Öz Genelde insanın mahiyeti özelde ise ruhun varlığı ve mahiyeti konusu, düşünce tarihi boyunca tartışılagelmiştir. İnsan, bilen özne olarak önce kendini tanımaya çalışmıştır. Bu sorgulamayı yaparken sadece fenomenal varlığını (bedenini) değil, orada bir yerde olduğundan şüphe etmediği manevi kimliğini de merak etmiştir. Bu merak; anatomiden fizyolojiye, ilm-i ruhtan felsefeye, tıptan sosyolojiye, biyolojiden nörobiyolojiye, psikolojiden nöropsikolojiye, kimyadan nörokimyaya kadar uzanan bilimsel bir yolculuğun tahrik gücünü meydana getirmiştir. Sonunda her uygarlığın kendi bilimsel ve felsefi birikimine uygun olarak çeşitli insan tasavvurları geliştirilmiştir. İnsanlığa mâl olmuş kadim düşünce geleneği, insanı kahir ekseriyette düalist bir tanıma dahil etmiştir. Modern bilimle birlikte insanı fizik olarak incelemek için geliştirilen pek çok aygıtın sağladığı imkanlarla sayısız veriye ulaşılmış, bu veriler insanın fizik ve metafizik veçhesiyle nasıl bir varlık olduğunu anlamada büyük yararlılıklar sağlamıştır. Bununla birlikte doğal dünyaya ve onun bir parçası olan insana dair bilgimiz artıkça bakış açıları paradigmatik değişimlere zorlanmıştır. Bilimsel bilgiyle koşut bir şekilde gelişen ve değişen felsefi akımlar, dinin özellikle Batı dünyasında gerilemesi, bilginin yorumlanmasındaki hâkim modelleri geriletmiştir. İnsan nosyonları da bu büyük tagayyürden payını kaçınılmaz olarak almıştır. Eylemlerin arkasındaki özne, bedenden/beyinden ayrı/bağımsız ve bütünüyle otonom ve rasyonel midir? Yoksa çağdaş sinir bilimin öne sürdüğü gibi bedenden/beyinden ya da onun işlevselliğinden mi ibarettir? Bu uyumlu işlevsellik bütünüyle ya da kısmen doğal nedenselliğe bağlı olarak mı gerçekleşmektedir? İnsanı insan yapan bir öz veya ayırt edici bir özellik var mıdır? Varsa bu öz/özellik fiziksel midir yoksa fizik ötesi bir töz müdür? Bu sorulara ilk dönem kelâmcılarının hangi çerçevede ne cevap verdiği; daha çok dinî bilgi, kısmen dönemin tıp bilgisi ve büyük oranda mantıksal akıl yürütme ekseninde geliştirilen hipotezlerin çağdaş bilimin ileri sürdüğü insan ve ruh tarifleriyle ne oranda örtüştüğü meselesi, makalenin ana konusunu oluşturmaktadır. Özetle bu çalışma; süregelen kadim soruşturmanın iki önemli evresi olarak gördüğümüz, ilk dönem kelâmcılarının ruh teorileriyle güncel bilimsel veriler arasındaki paralellikleri ve yaklaşım benzerliklerini tespit etmeyi amaçlamaktadır. Zira akültürasyon sürecine bağlı dönüşümün düşünce üzerinde belirleyici güç hâline gelmediği kelâmın ilk döneminde (mütekaddimûn) serdedilen fikirlerin daha orijinal ve değerli olduğu düşünülmektedir. Problemin temel kavramları arasında yer alan ruh, nefs, zihin, benlik ve bilincin tanımları hakkında kısa bilgiler verildikten sonra erken dönem Mu'tezilî ve Ehl-i Sünnet mütefekkirlerinin konuya ilişkin düşünceleri güncel verilerle karşılaştırmalı olarak aktarılmıştır. Araştırma boyunca elde edilen veriler, analitik ve semantik tahlillere tabi tutularak sağlıklı bir tasvirî çıkarım yapılmaya gayret edilmiştir.
Ekev Akademi Dergisi, 2021
Rumeli İslam araştırmaları dergisi, Oct 28, 2021
İntihal: Bu makale, iThenticate yazılımınca taranmıştır. İntihal tespit edilmemiştir. Plagiarism:... more İntihal: Bu makale, iThenticate yazılımınca taranmıştır. İntihal tespit edilmemiştir. Plagiarism: This article has been scanned by iThenticate. No plagiarism detected.
Kader, Jun 30, 2021
Determinist thought with its sui generis view on life, nature and being as a whole is a point of ... more Determinist thought with its sui generis view on life, nature and being as a whole is a point of view that could be observed in many different cultures and beliefs. It was thanks to Greek thought that it ceased to be a cultural element and transformed into a systematic cosmology. Schools such as Leucippos, then Democritos and Stoa attempted to integrate the determinist philosophy into ontology and cosmology. In the course of time, physics and metaphysics-based determinism approaches were introduced, and a wide spectrum has emerged from genetics to behaviorism, from culture to psychology, from atomism to divinity. Determinism, whether physical or metaphysical origin, ignores freedom of will and deny agency competence over human behavior. Due to this feature, it is opposed by ethical theories, legal philosophies and religions. When the arguments for determinism are possible to disprove logically and philosophically, this is not so easy when the claims base themselves on scientific base.
İlahiyat akademi, Jun 30, 2022
DergiPark (Istanbul University), Jan 15, 2017
Rumeli İslam Araştırmaları Dergisi, 2021
Kader, 2021
Determinist dusunce tarih boyunca cesitli kultur, inanc ve felsefede farkli vecheleriyle yer etmi... more Determinist dusunce tarih boyunca cesitli kultur, inanc ve felsefede farkli vecheleriyle yer etmis bir bakis acisi; hayati, dogayi ve bir butun olarak varligi anlamlandirma bicimidir. Kulturel bir oge olmaktan cikip sistematik bir kozmolojiye donusmesi, Yunan dusuncesiyle birlikte gerceklesmistir. Once Leucippos ardindan Democritos ve Stoa okulu gibi ekoller, ontoloji ve kozmolojide determinist bir felsefeyi ispata girismislerdir. Ilerleyen zamanlarda fizik ve metafizik temelli belirlenimcilik yaklasimlari ortaya konmus, genetikten davranisciliga, kulturden psikolojiye, atomculuktan tanriciliga varincaya kadar genis bir yelpaze tesekkul etmistir. Ister fizik isterse metafizik kaynakli olsun butun turleriyle belirlenimcilik, irade ozgurlugunu yok sayma; insanin davranislari uzerindeki faillik yetkinligini reddetme iddiasi icermektedir. Bu ozelligi itibariyle etik kuramlari, hukuk felsefeleri ve dinler acisindan sakincali kabul edilmekte ve karsi cikilmaktadir. Savlar, felsefi soylevl...
Tekfir baslangicta, Hz. Peygamberin vefatindan sonra bas gosteren olaylarin tetikledigi surecte p... more Tekfir baslangicta, Hz. Peygamberin vefatindan sonra bas gosteren olaylarin tetikledigi surecte politik bir enstruman olarak kullanilmistir. Sonralari muarizlari susturmadaki pratik faydasi kesfedildiginde, entelektuel dunyaya hakim olmus ve Islam dininin ruhuna aykiri bir hosgorusuzluk ve tahammulsuzluk ornegi haline gelmistir. Ilerleyen surecte “elfâz-i kufur” kitaplariyla kurumsallasmis, normal ve mesru bir uygulama haline gelmistir. Tekfir basit bir otekilestirme araci degildir. Dini, hukuki ve iktisâdi sonuclari goz onunde bulunduruldugunda agir yaptirimlar iceren bir uygulamadir. Islam kendisini hak din olarak deklare etmesine ragmen baska din mensuplarinin inanc ve fikir hurriyetini koruma altina almis ve saygi duyulmasini emretmistir. Musluman olmayanlara bile bu hakki taniyan Islam’in mensuplari ise ilk nesilden itibaren gerek fikri gerekse fiili duzeyde entelektuel siddetin dozunu artirmis ve tekfir mezheplerin tesekkulunden itibaren hiz kazanmistir. Teolojik ve epistemolo...
Genelde berzah hayati ozelde ise kabir azabi meselesi, Islam’in ilk devirlerinden bu yana tartism... more Genelde berzah hayati ozelde ise kabir azabi meselesi, Islam’in ilk devirlerinden bu yana tartisma konusu olmustur. Bu tartismali mevzu, akaid kitaplarinda kendisine yer bulmasina ragmen itirazlar da eksik olmamistir. Tartismanin temel nedeni, kabir azabi ile ilgili Kuran’da delaleti acik bir ayetin yoklugudur. Bu sebeple ‘kabir azabi vardir’ diyenler, daha cok hadisleri referans almaktadir. Konuyla ilgili hadislerin âhâd haber kategorisinde degerlendirilmesi ise tartismayi biraz daha koreltmekte ve icinden cikilmaz hale getirmektedir. Bugun Islam’in ahiret takdiminde kabir azabina dair anlati ve tasvirlerin, Kuran’da varligi acikca belirtilen ve insanlarin kendisiyle uyarildigi cehennem azabindan daha fazla yer teskil eder hale gelmesi konunun onemini artirmaktadir. Makalenin amaci, ‘kabir azabi vardir’ ya da ‘yoktur’ seklinde bir hukum vermekten ziyade tartismaya sadece usul acisindan bir katki sunmaktir.
EKEV, 2021
Freedom of will and action is one or even the first of the most distinctive qualities of being hu... more Freedom of will and action is one or even the first of the most distinctive qualities of being human. Because all qualities such as mind, will, conscience, emotion and imagination gain meaning as a result or functionality of freedom. In this respect, the issue of liberty has been kept up-to-date since the ages when people started to think about themselves. In Islamic thought, this notion has naturally been discussed on a theological ground. Jabrites, Qaderiya and later Mu‘tazila are the first theological movements that took human freedom as the center. Jabrites is a movement that ignores free will with the cyclical effect of the period in which it emerged. According to this approach, everything, including voluntary acts, was created and determined by God. Human reality has no effect on what is happening in his life. Qaderism as a reaction to this extravagant thought that reduced man to an ordinary plant. Mu‘tazila, which will turn into a systematic sect in the future, tried to develop a theory of freedom that would give people the ontological value. However, depending on the same historical conjuncture, the Mu‘tazilian doctrine of freedom could not hold on to the intellectual spirit of the time and was subjected to serious criticism. The influence of the political events of the period is obvious on the formation of the thoughts of the Jabrites and Mu‘tazila about the freedom of will. One of the most important factors determining sociology is politics, especially in the first century of Hijri.
Tekfir baslangicta, Hz. Peygamberin vefatindan sonra bas gosteren olaylarin tetikledigi surecte p... more Tekfir baslangicta, Hz. Peygamberin vefatindan sonra bas gosteren olaylarin tetikledigi surecte politik bir enstruman olarak kullanilmistir. Sonralari muarizlari susturmadaki pratik faydasi kesfedildiginde, entelektuel dunyaya hakim olmus ve Islam dininin ruhuna aykiri bir hosgorusuzluk ve tahammulsuzluk ornegi haline gelmistir. Ilerleyen surecte “elfâz-i kufur” kitaplariyla kurumsallasmis, normal ve mesru bir uygulama haline gelmistir. Tekfir basit bir otekilestirme araci degildir. Dini, hukuki ve iktisâdi sonuclari goz onunde bulunduruldugunda agir yaptirimlar iceren bir uygulamadir. Islam kendisini hak din olarak deklare etmesine ragmen baska din mensuplarinin inanc ve fikir hurriyetini koruma altina almis ve saygi duyulmasini emretmistir. Musluman olmayanlara bile bu hakki taniyan Islam’in mensuplari ise ilk nesilden itibaren gerek fikri gerekse fiili duzeyde entelektuel siddetin dozunu artirmis ve tekfir mezheplerin tesekkulunden itibaren hiz kazanmistir. Teolojik ve epistemolo...
“Doc. Dr. Recep Ardogan, Temellerden Topluma – Kelam Ilminde Sosyal Acilimlar , KLM Yay., Istanbu... more “Doc. Dr. Recep Ardogan, Temellerden Topluma – Kelam Ilminde Sosyal Acilimlar , KLM Yay., Istanbul, 2016, 390 s.” (ISBN: 9786059907187)
RUMELİ İslâm Araştırmaları Dergisi, 2021
Every idea is a product of the sociological, political, economic and cultural conditions
of the t... more Every idea is a product of the sociological, political, economic and cultural conditions
of the time in which it was born and developed. There is no human thought so that it is not
affected by the historical conjuncture. All schools of Islamic thought, from Qaderism to
Mu‘tazila, from Ash‘arism to Māturīdiyya, are a natural result of the special conditions of their
time. Therefore, this point should not be ignored in the evaluations to be made about them.
Superficial readings can result in anachronistic errors. The discussions about the nature and
limits of human freedom in the age of formation of Islamic thought should also be evaluated
within this framework. The answer to the question of what are the creators, possibilities and
abilities of the human being honored with the divine word in relation to nature and the other.
It has been an important issue for all sects. In addition, the answers found are not independent of the cultural, political, social and historical conditions and the sects' conception of God. The
effect of these conditions on the Ash'ari theory of kasb (acquisition) is very clear. Māturīdi,
who made an original contribution to the intellectual effort on human freedom, took
advantage of the possibilities of looking at the issue from a different geography and culture.
In the article, the approach of these two schools of the Muslim theology to the problem is
examined.
Her fikir, içinde doğup geliştiği zamansal kesitin sosyolojik, politik, ekonomik ve
kültürel şartlarının bir ürünüdür. Hiçbir beşerî düşünce yoktur ki tarihsel konjonktürden
etkilenmesin. Cebriyye’den Mu‘tezile’ye Eş‘arîlik’ten Mâtürîdîlik’e kadar İslam düşünce
ekollerinin tümü, dönemlerinin özel şartlarının doğal bir çıktısıdır. Dolayısıyla haklarında
yapılacak değerlendirmelerde, bu husus göz ardı edilmemelidir. Bugünden yapılacak
yüzeysel okumalar, anakronik hatalarla sonuçlanabilir. İslam düşüncesinin teşekkül çağında
insanın özgürlüğünün mahiyeti ve sınırları hakkında yapılan tartışmalar da bu çerçevede
değerlendirilmelidir. İlahî hitaba muhatap oluş gibi özel bir duruma sahip insanın, yaratıcı,
doğa ve ötekiyle münasebetinde imkân ve kabiliyetlerinin ne olduğu sorusunun cevabı; tüm
fırkalar için önemli bir mesele olmuştur. Fakat bulunan cevapların kültürel, siyasal, toplumsal
ve tarihsel şartlarla doktrinlerin Tanrı tasavvurundan bağımsız seyretmediği
unutulmamalıdır. Eş‘arî kesb teorisinde bu koşulların etkisi çok açıktır. İnsanın özgürlüğü
hakkında yürütülen entelektüel çabaya özgün bir katkı sağlayan Mâtürîdî ise meseleye farklı
bir coğrafya ve kültürden bakmanın imkanlarından yararlanmıştır. Makalede özellikle İslam
düşüncesinin bu iki okulunun probleme yaklaşımı kendi kaynakları esas alınarak
incelenmiştir.
Kader, 2021
Determinist thought with its sui generis view on life, nature and being as a whole is a point of ... more Determinist thought with its sui generis view on life, nature and being as a whole is a point of view that could be observed
in many different cultures and beliefs. It was thanks to Greek thought that it ceased to be a cultural element and
transformed into a systematic cosmology. Schools such as Leucippos, then Democritos and Stoa attempted to integrate
the determinist philosophy into ontology and cosmology.
In the course of time, physics and metaphysics-based determinism approaches were introduced, and a wide spectrum has
emerged from genetics to behaviorism, from culture to psychology, from atomism to divinity. Determinism, whether
physical or metaphysical origin, ignores freedom of will and deny agency competence over human behavior. Due to this
feature, it is opposed by ethical theories, legal philosophies and religions. When the arguments for determinism are
possible to disprove logically and philosophically, this is not so easy when the claims base themselves on scientific base.
As the logical consequence of this novel fact, it is important to question the epistemological value of scientific knowledge
and critically analyze the data of experiments and clinical studies in terms of methodology when answering any
hypothesis such as neuro-biological, neuro-psychological, or neuro-theological argumentations. On the other hand, it is
necessary to reach alternative experiments on the same subject or to show that it is possible to interpret them in different
ways, as in the example of the Libet experiment.
The neurobiological determinism based on biological reductionism, emerged as the result of ignoring the ontological
difference of the mind, equating the mind with the brain, or defining mentality as an epiphenomenon of the brain. The
main divergence stems from the acceptance of materialist philosophy. Paradigms that reduce existence only to matter do
not take the metaphysical possibilities into account. In this case, although the problems called qualia or subjective
experience stand there unresolved, the claim is preserved. Although many new developments such as the discovery of the
entropy law, the big bang theory, and quantum physics have shaken the materialist philosophy, modern science resists
an epistemological revision. However, with the current epistemology, it does not seem possible to grasp both the universe
and the being as a whole. This is the most important reason why every attempt to understand the nature and spiritual
side of human beings fails despite numerous experiments on the brain.
However, the human brain is an organ that seems sophisticated and its secrets cannot be easily solved. Since there is not
enough information about the brain, there is not enough evidence to claim that the brain, and therefore the mind, are
part of the deterministic universe.
Increasing brain researches since the last quarter of the twentieth century has revealed that genes, neurons and
particularly brain chemistry claim much greater role than expected in human behavior. These results have been
instrumentalized by some researchers for a radical claim that free will is an illusion, while by others it has led to the
acceptance of will as less important over actions than was thought. Both ideas adopted a model of biological determinism
in which freedom of will was ignored. Hypotheses based on controversial interpretations of various experiments raised
concerns about religious, moral, and legal responsibility. Although man cannot be thought of as a non-free being from the
point of view of common sense, the smog screen over the truth would not be lifted unless the scientific data in question
had a correct interpretation. At first glance, it seems unreasonable to discuss universal determinism in the quantum
universe. Nevertheless, the claim that strong causality prevails in the material world, including consciousness, remains in
place. Therefore, firstly criticizing determinism and then examining biological determinism will help to fix the conceptual
framework. This article aims to explain why genetics and neurobiology, while acknowledging their importance in the
realization of behavior, can’t completely abolish moral agency.
Some hypotheses attribute consciousness and free will to the physico-shimic structure of the brain, the random activity
of neurons, or the ability to automatically transform inputs into outputs with the advantage of genetic information. This
is the most sensitive and important point of being human; it attacks free will. Paradoxically, while global civilization of
our time promises infinite freedom to human beings the science of the same age tries to prove that it is not free.
Keywords: Kalām, Freedom of will, Determinism, Reductionism, Neurobiology.
SİİRT ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİDİ, 2020
Öz Tekfir başlangıçta, Hz. Peygamberin vefatından sonra baş gösteren olayla-rın tetiklediği süreç... more Öz Tekfir başlangıçta, Hz. Peygamberin vefatından sonra baş gösteren olayla-rın tetiklediği süreçte politik bir enstrüman olarak kullanılmıştır. Sonraları muarızları susturmadaki pratik faydası keşfedildiğinde, entelektüel dünyaya hâkim olmuş ve İslam dininin ruhuna aykırı bir hoşgörüsüzlük ve taham-mülsüzlük örneği haline gelmiştir. İlerleyen süreçte "elfâz-ı küfür" kitaplarıy-la kurumsallaşmış, normal ve meşru bir uygulama haline gelmiştir. Aslında tekfir basit bir ötekileştirme aracı değildir. Dinî, hukukî ve iktisâdî sonuçları göz önünde bulundurulduğunda ağır yaptırımlar içeren bir uygulamadır. İslam kendisini hak din olarak deklare etmesine rağmen başka din mensup-larının inanç ve fikir hürriyetini koruma altına almış ve saygı duyulmasını emretmiştir. Müslüman olmayanlara bile bu hakkı tanıyan İslam'ın men-supları ise ilk nesilden itibaren gerek fikrî gerekse fiilî düzeyde entelektüel şiddetin dozunu artırmış ve tekfir mezheplerin teşekkülünden itibaren hız kazanmıştır. Teolojik ve epistemolojik bir problem olarak değerlendirdiği-miz tekfir, dinî tolerans ve çoğulculuğa aykırıdır. Tekfirin siyasal, toplumsal,
Kahramanmaraş Sütcü İmam Üniversitesi İlahiyat fakültesi Dergisi, 2017
Genelde berzah hayatı özelde ise kabir azabı meselesi, İslam’ın ilk devirlerinden bu yana tartışm... more Genelde berzah hayatı özelde ise kabir azabı meselesi, İslam’ın ilk devirlerinden bu yana tartışma konusu olmuştur. Bu tartışmalı mevzu, akaid kitaplarında kendisine yer bulmasına rağmen itirazlar da eksik olmamıştır. Tartışmanın temel nedeni, kabir azabı ile ilgili Kuran’da delaleti açık bir ayetin yokluğudur. Bu sebeple ‘kabir azabı vardır’ diyenler, daha çok hadisleri referans almaktadır. Konuyla ilgili hadislerin âhâd haber kategorisinde değerlendirilmesi ise tartışmayı biraz daha köreltmekte ve içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Bugün İslam’ın ahiret takdiminde kabir azabına dair anlatı ve tasvirlerin, Kuran’da varlığı açıkça belirtilen ve insanların kendisiyle uyarıldığı cehennem azabından daha fazla yer teşkil eder hale gelmesi konunun önemini artırmaktadır. Makalenin amacı, ‘kabir azabı vardır’ ya da ‘yoktur’ şeklinde bir hüküm vermekten ziyade tartışmaya sadece usul açısından bir katkı sunmaktır.
Anahtar Kavramlar: Ruh, Berzah, Münker-Nekir, Kabir, Azap.
Abstract
As a Controversial Faith Problem Grave Torment
From the early days of Islam until now, ‘Grave life’ which is also known as ‘Grave torment’ has been a controversial subject. Although this controversial subject is included in the books of Akaid, there have been always objections to it. The root cause for these objections was there is nothing explaining ‘Grave torment’ in the Quran. That's why the ones who claims ‘existence of Grave torment' bases their claim more on Hadiths. All the Hadiths about this subject are categorized as Hadiths reported by one person only. This situation makes the subject more controversial. However, today if we check the resources that we have ‘Grave torment’ occupies more space than the existence of Hell torment which explicitly explained in Quran. This article is not prepared to discuss the existence or absence of Grave Torment. Our goal only to represent by method.
Books by mehmet ödemiş
YAPAY ZEKÂ, TRANSHÜMANİZM VE DİN, 2021
Bir teknoloji olan yapay zekâ ile gelecek perspektifi sunan bir felsefe olan transhümanizm arasın... more Bir teknoloji olan yapay zekâ ile gelecek perspektifi sunan bir felsefe olan transhümanizm arasındaki bağ, organik ve doğrusaldır. Bu nedenle her iki olgu, çoğu yerde kozal ve kavramsal açılardan örtüşür. Aslında transhümanizm çağının çoktan başladığı kabul edilmektedir. Hâlihazırda her bireyin Cyborg'lerin arkaik versiyonları şeklinde yaşadığı farz edilebilir. Özellikle nomofobik insanlar için bunu söylemek pek mümkündür. Çünkü insanların kahir ekseriyeti, teknolojik aygıtlara farklı düzeylerde bağımlı hâle gelmiş durumdadır. Basit ve yaygın bir örnek; telefonların adeta hipokampus yerine beyin dışı, harici hafıza kartı olarak kullanılmasıdır. Bunun Cyborg çağının ilkel bir aşaması olmadığını kim söyleyebilir! Şu an için hayvanlarda denenen Neurolink projesinin, insan beyni için planlanması bile bilim tarihindeki en büyük düşünce devrimlerden birine karşılık gelmektedir. Kuantum algoritmalarla çalışan YZ donanımlı robotlar, günlük hayattaki görünürlüğünü her geçen "saniye" artırmaktadır. Saniye ifadesini bilinçli olarak tercih ediyoruz çünkü artık saniyelere sığacak kadar hızlı değişen bir "evre/n"de yaşamaktayız. "Robot değil, dijital insanım." şeklinde beyanat veren ve Türkiye'nin ilk robot oyuncusu olarak tanıtılan Aypera, bunlardan biri. Aypera, bir birey olduğunu söylüyor, film ve konser anlaşmaları yapıyor. Metal ya da sentetik bir vücudu bulunmasa da kavramsal bir fikir ve simülasyon olarak gerçeklik iddiasında ısrar ediyor. Gerçekliğin sadece fiziksel bir yapıya sahip olmakla ilgili olmadığını, sanallığın da kendine ait bir gerçekliği bulunduğunu savunuyor; hayvanların bile yaptıklarına doğal denilirken insanın ürettiklerine yapay denmesini ve bir tür tenzil-i hakikate tabi tutulmasını eleştiriyor.1 Bazı ülkelerde geliştirilen yapay zekâ tabanlı dronelar, kendi başına karar alarak düşmana saldırıp imha ediyor. Bazılarına çeşitli ülkeler tarafından vatandaşlık veriliyor. Dünyanın ilk ressam robotu Ai-da'nın tabloları, Von Gogh resimleri gibi milyon dolarlar ediyor. Sibernetikçiler, onlara makine ya da robot yerine humanoid (insansı), bireysi ve insanımsı gibi adlar veriyor. İnsan gibi mimiklere sahip olmasa da duygulanabilen ya da duygulanıyor gibi davranan, sizin sosyal medya ve internet geçmişinizi tarayarak kişiliğinizi analiz eden ve böylece kırk yıllık dostunuzmuş gibi sizinle konuşan, sizi evde bir birey gibi karşılayan, çocuğunuza ödevlerde, eşinize ev işlerinde yardım eden hatta pek yakın gelecekte sizin için alışveriş ve yemek yapacak olan Çin yapımı Romeo, seri üretime geçeceği günleri sayıyor.2 1* Bu makale, 2021 yılında Yapay Zekâ, Transhümanizm ve Din Sempozyumunda tebliğ olarak sunulmuş ve daha sonra aynı adla DİB Yayınları tarafından basılmıştır.
GÜNÜMÜZ KELAM PROBLEMLERİ II, 2021
Ontolojik bakımdan hür oluşu ve ahlaki faillik açısından eylemlerini özgür iradeyle gerçekleştirm... more Ontolojik bakımdan hür oluşu ve ahlaki faillik açısından eylemlerini özgür iradeyle gerçekleştirmesi, insanın vazgeçilmez özelliklerindendir. Bu niteliklerin ademi üzerine kurulan savların, insanı bayağı ve sıradan bir canlıya indirgeyeceğinde kuşku yoktur. İnsanın özgür oluş niteliği, dinlerin başlangıç ilkelerindendir. Gerek bireysel biyo-varlığı gerekse Allah’la, doğayla, toplumla ilişkisi bağlamında, insanın kendi kişisel tarihinde özne olamadığı; eylemlerinin ahlaki, hukuki ve dinî sorumluluğunu üstlenecek kadar dahi hürriyetinin bulunmadığını ileri süren bir paradigma, öncelikle varoluşsal çıkmazlara yol açacaktır. Buna rağmen modern post-hümanist felsefelerin kılavuzluğunda kendine yol çizen egemen bilim felsefeleri, insanı basit bir canlı formuna indirgeyerek tanımlamakta ve mevcudatın içinde onu özel kılan ussal yeteneklerini (akıl, irade, bilinç, duygu, vicdan vb.) tahrif ve tahfif etmektedir. Bu insana has hasletler, alelade ve kendiliğinden işleyen biyolojik aktivasyonlardan ibaret kabul edilmektedir. Eylemlerinde mecbur, seçimlerinde şuursuz bir insan önerisi; insan-insan, insan-toplum, insan-doğa ve insan-yaratıcı ilişkisini, mekanik ve donuk olduğu kadar problematik ve kaotik bir ilişkiye dönüştürecektir. Özgür iradeye, seçme hürriyetine, bilinç ve benlik duygusuna/olgusuna sahip olmayan insan, kimseye karşı sorumlu değildir. Bu tanımlanma biçimi, onun teklife muhatap olan ve diğer varlıklar arasında tırnak içine alınan konumunu iptal edecek; Kur’an’da “halife” ve “eşref-i mahlukat” sıfatlarıyla övülen insan, bayağı bir Hüdayinâbite dönüşecektir. Bu bakımdan insanın fıtraten sahip olduğu değerin korunması ve modern bilimin verilerinin sübjektif yorumlarına dayanarak yapılan tanımlamaların reddi, insan ve insanlık adına zarurettir.
Uploads
Book Reviews by mehmet ödemiş
Papers by mehmet ödemiş
of the time in which it was born and developed. There is no human thought so that it is not
affected by the historical conjuncture. All schools of Islamic thought, from Qaderism to
Mu‘tazila, from Ash‘arism to Māturīdiyya, are a natural result of the special conditions of their
time. Therefore, this point should not be ignored in the evaluations to be made about them.
Superficial readings can result in anachronistic errors. The discussions about the nature and
limits of human freedom in the age of formation of Islamic thought should also be evaluated
within this framework. The answer to the question of what are the creators, possibilities and
abilities of the human being honored with the divine word in relation to nature and the other.
It has been an important issue for all sects. In addition, the answers found are not independent of the cultural, political, social and historical conditions and the sects' conception of God. The
effect of these conditions on the Ash'ari theory of kasb (acquisition) is very clear. Māturīdi,
who made an original contribution to the intellectual effort on human freedom, took
advantage of the possibilities of looking at the issue from a different geography and culture.
In the article, the approach of these two schools of the Muslim theology to the problem is
examined.
Her fikir, içinde doğup geliştiği zamansal kesitin sosyolojik, politik, ekonomik ve
kültürel şartlarının bir ürünüdür. Hiçbir beşerî düşünce yoktur ki tarihsel konjonktürden
etkilenmesin. Cebriyye’den Mu‘tezile’ye Eş‘arîlik’ten Mâtürîdîlik’e kadar İslam düşünce
ekollerinin tümü, dönemlerinin özel şartlarının doğal bir çıktısıdır. Dolayısıyla haklarında
yapılacak değerlendirmelerde, bu husus göz ardı edilmemelidir. Bugünden yapılacak
yüzeysel okumalar, anakronik hatalarla sonuçlanabilir. İslam düşüncesinin teşekkül çağında
insanın özgürlüğünün mahiyeti ve sınırları hakkında yapılan tartışmalar da bu çerçevede
değerlendirilmelidir. İlahî hitaba muhatap oluş gibi özel bir duruma sahip insanın, yaratıcı,
doğa ve ötekiyle münasebetinde imkân ve kabiliyetlerinin ne olduğu sorusunun cevabı; tüm
fırkalar için önemli bir mesele olmuştur. Fakat bulunan cevapların kültürel, siyasal, toplumsal
ve tarihsel şartlarla doktrinlerin Tanrı tasavvurundan bağımsız seyretmediği
unutulmamalıdır. Eş‘arî kesb teorisinde bu koşulların etkisi çok açıktır. İnsanın özgürlüğü
hakkında yürütülen entelektüel çabaya özgün bir katkı sağlayan Mâtürîdî ise meseleye farklı
bir coğrafya ve kültürden bakmanın imkanlarından yararlanmıştır. Makalede özellikle İslam
düşüncesinin bu iki okulunun probleme yaklaşımı kendi kaynakları esas alınarak
incelenmiştir.
in many different cultures and beliefs. It was thanks to Greek thought that it ceased to be a cultural element and
transformed into a systematic cosmology. Schools such as Leucippos, then Democritos and Stoa attempted to integrate
the determinist philosophy into ontology and cosmology.
In the course of time, physics and metaphysics-based determinism approaches were introduced, and a wide spectrum has
emerged from genetics to behaviorism, from culture to psychology, from atomism to divinity. Determinism, whether
physical or metaphysical origin, ignores freedom of will and deny agency competence over human behavior. Due to this
feature, it is opposed by ethical theories, legal philosophies and religions. When the arguments for determinism are
possible to disprove logically and philosophically, this is not so easy when the claims base themselves on scientific base.
As the logical consequence of this novel fact, it is important to question the epistemological value of scientific knowledge
and critically analyze the data of experiments and clinical studies in terms of methodology when answering any
hypothesis such as neuro-biological, neuro-psychological, or neuro-theological argumentations. On the other hand, it is
necessary to reach alternative experiments on the same subject or to show that it is possible to interpret them in different
ways, as in the example of the Libet experiment.
The neurobiological determinism based on biological reductionism, emerged as the result of ignoring the ontological
difference of the mind, equating the mind with the brain, or defining mentality as an epiphenomenon of the brain. The
main divergence stems from the acceptance of materialist philosophy. Paradigms that reduce existence only to matter do
not take the metaphysical possibilities into account. In this case, although the problems called qualia or subjective
experience stand there unresolved, the claim is preserved. Although many new developments such as the discovery of the
entropy law, the big bang theory, and quantum physics have shaken the materialist philosophy, modern science resists
an epistemological revision. However, with the current epistemology, it does not seem possible to grasp both the universe
and the being as a whole. This is the most important reason why every attempt to understand the nature and spiritual
side of human beings fails despite numerous experiments on the brain.
However, the human brain is an organ that seems sophisticated and its secrets cannot be easily solved. Since there is not
enough information about the brain, there is not enough evidence to claim that the brain, and therefore the mind, are
part of the deterministic universe.
Increasing brain researches since the last quarter of the twentieth century has revealed that genes, neurons and
particularly brain chemistry claim much greater role than expected in human behavior. These results have been
instrumentalized by some researchers for a radical claim that free will is an illusion, while by others it has led to the
acceptance of will as less important over actions than was thought. Both ideas adopted a model of biological determinism
in which freedom of will was ignored. Hypotheses based on controversial interpretations of various experiments raised
concerns about religious, moral, and legal responsibility. Although man cannot be thought of as a non-free being from the
point of view of common sense, the smog screen over the truth would not be lifted unless the scientific data in question
had a correct interpretation. At first glance, it seems unreasonable to discuss universal determinism in the quantum
universe. Nevertheless, the claim that strong causality prevails in the material world, including consciousness, remains in
place. Therefore, firstly criticizing determinism and then examining biological determinism will help to fix the conceptual
framework. This article aims to explain why genetics and neurobiology, while acknowledging their importance in the
realization of behavior, can’t completely abolish moral agency.
Some hypotheses attribute consciousness and free will to the physico-shimic structure of the brain, the random activity
of neurons, or the ability to automatically transform inputs into outputs with the advantage of genetic information. This
is the most sensitive and important point of being human; it attacks free will. Paradoxically, while global civilization of
our time promises infinite freedom to human beings the science of the same age tries to prove that it is not free.
Keywords: Kalām, Freedom of will, Determinism, Reductionism, Neurobiology.
Anahtar Kavramlar: Ruh, Berzah, Münker-Nekir, Kabir, Azap.
Abstract
As a Controversial Faith Problem Grave Torment
From the early days of Islam until now, ‘Grave life’ which is also known as ‘Grave torment’ has been a controversial subject. Although this controversial subject is included in the books of Akaid, there have been always objections to it. The root cause for these objections was there is nothing explaining ‘Grave torment’ in the Quran. That's why the ones who claims ‘existence of Grave torment' bases their claim more on Hadiths. All the Hadiths about this subject are categorized as Hadiths reported by one person only. This situation makes the subject more controversial. However, today if we check the resources that we have ‘Grave torment’ occupies more space than the existence of Hell torment which explicitly explained in Quran. This article is not prepared to discuss the existence or absence of Grave Torment. Our goal only to represent by method.
Books by mehmet ödemiş
of the time in which it was born and developed. There is no human thought so that it is not
affected by the historical conjuncture. All schools of Islamic thought, from Qaderism to
Mu‘tazila, from Ash‘arism to Māturīdiyya, are a natural result of the special conditions of their
time. Therefore, this point should not be ignored in the evaluations to be made about them.
Superficial readings can result in anachronistic errors. The discussions about the nature and
limits of human freedom in the age of formation of Islamic thought should also be evaluated
within this framework. The answer to the question of what are the creators, possibilities and
abilities of the human being honored with the divine word in relation to nature and the other.
It has been an important issue for all sects. In addition, the answers found are not independent of the cultural, political, social and historical conditions and the sects' conception of God. The
effect of these conditions on the Ash'ari theory of kasb (acquisition) is very clear. Māturīdi,
who made an original contribution to the intellectual effort on human freedom, took
advantage of the possibilities of looking at the issue from a different geography and culture.
In the article, the approach of these two schools of the Muslim theology to the problem is
examined.
Her fikir, içinde doğup geliştiği zamansal kesitin sosyolojik, politik, ekonomik ve
kültürel şartlarının bir ürünüdür. Hiçbir beşerî düşünce yoktur ki tarihsel konjonktürden
etkilenmesin. Cebriyye’den Mu‘tezile’ye Eş‘arîlik’ten Mâtürîdîlik’e kadar İslam düşünce
ekollerinin tümü, dönemlerinin özel şartlarının doğal bir çıktısıdır. Dolayısıyla haklarında
yapılacak değerlendirmelerde, bu husus göz ardı edilmemelidir. Bugünden yapılacak
yüzeysel okumalar, anakronik hatalarla sonuçlanabilir. İslam düşüncesinin teşekkül çağında
insanın özgürlüğünün mahiyeti ve sınırları hakkında yapılan tartışmalar da bu çerçevede
değerlendirilmelidir. İlahî hitaba muhatap oluş gibi özel bir duruma sahip insanın, yaratıcı,
doğa ve ötekiyle münasebetinde imkân ve kabiliyetlerinin ne olduğu sorusunun cevabı; tüm
fırkalar için önemli bir mesele olmuştur. Fakat bulunan cevapların kültürel, siyasal, toplumsal
ve tarihsel şartlarla doktrinlerin Tanrı tasavvurundan bağımsız seyretmediği
unutulmamalıdır. Eş‘arî kesb teorisinde bu koşulların etkisi çok açıktır. İnsanın özgürlüğü
hakkında yürütülen entelektüel çabaya özgün bir katkı sağlayan Mâtürîdî ise meseleye farklı
bir coğrafya ve kültürden bakmanın imkanlarından yararlanmıştır. Makalede özellikle İslam
düşüncesinin bu iki okulunun probleme yaklaşımı kendi kaynakları esas alınarak
incelenmiştir.
in many different cultures and beliefs. It was thanks to Greek thought that it ceased to be a cultural element and
transformed into a systematic cosmology. Schools such as Leucippos, then Democritos and Stoa attempted to integrate
the determinist philosophy into ontology and cosmology.
In the course of time, physics and metaphysics-based determinism approaches were introduced, and a wide spectrum has
emerged from genetics to behaviorism, from culture to psychology, from atomism to divinity. Determinism, whether
physical or metaphysical origin, ignores freedom of will and deny agency competence over human behavior. Due to this
feature, it is opposed by ethical theories, legal philosophies and religions. When the arguments for determinism are
possible to disprove logically and philosophically, this is not so easy when the claims base themselves on scientific base.
As the logical consequence of this novel fact, it is important to question the epistemological value of scientific knowledge
and critically analyze the data of experiments and clinical studies in terms of methodology when answering any
hypothesis such as neuro-biological, neuro-psychological, or neuro-theological argumentations. On the other hand, it is
necessary to reach alternative experiments on the same subject or to show that it is possible to interpret them in different
ways, as in the example of the Libet experiment.
The neurobiological determinism based on biological reductionism, emerged as the result of ignoring the ontological
difference of the mind, equating the mind with the brain, or defining mentality as an epiphenomenon of the brain. The
main divergence stems from the acceptance of materialist philosophy. Paradigms that reduce existence only to matter do
not take the metaphysical possibilities into account. In this case, although the problems called qualia or subjective
experience stand there unresolved, the claim is preserved. Although many new developments such as the discovery of the
entropy law, the big bang theory, and quantum physics have shaken the materialist philosophy, modern science resists
an epistemological revision. However, with the current epistemology, it does not seem possible to grasp both the universe
and the being as a whole. This is the most important reason why every attempt to understand the nature and spiritual
side of human beings fails despite numerous experiments on the brain.
However, the human brain is an organ that seems sophisticated and its secrets cannot be easily solved. Since there is not
enough information about the brain, there is not enough evidence to claim that the brain, and therefore the mind, are
part of the deterministic universe.
Increasing brain researches since the last quarter of the twentieth century has revealed that genes, neurons and
particularly brain chemistry claim much greater role than expected in human behavior. These results have been
instrumentalized by some researchers for a radical claim that free will is an illusion, while by others it has led to the
acceptance of will as less important over actions than was thought. Both ideas adopted a model of biological determinism
in which freedom of will was ignored. Hypotheses based on controversial interpretations of various experiments raised
concerns about religious, moral, and legal responsibility. Although man cannot be thought of as a non-free being from the
point of view of common sense, the smog screen over the truth would not be lifted unless the scientific data in question
had a correct interpretation. At first glance, it seems unreasonable to discuss universal determinism in the quantum
universe. Nevertheless, the claim that strong causality prevails in the material world, including consciousness, remains in
place. Therefore, firstly criticizing determinism and then examining biological determinism will help to fix the conceptual
framework. This article aims to explain why genetics and neurobiology, while acknowledging their importance in the
realization of behavior, can’t completely abolish moral agency.
Some hypotheses attribute consciousness and free will to the physico-shimic structure of the brain, the random activity
of neurons, or the ability to automatically transform inputs into outputs with the advantage of genetic information. This
is the most sensitive and important point of being human; it attacks free will. Paradoxically, while global civilization of
our time promises infinite freedom to human beings the science of the same age tries to prove that it is not free.
Keywords: Kalām, Freedom of will, Determinism, Reductionism, Neurobiology.
Anahtar Kavramlar: Ruh, Berzah, Münker-Nekir, Kabir, Azap.
Abstract
As a Controversial Faith Problem Grave Torment
From the early days of Islam until now, ‘Grave life’ which is also known as ‘Grave torment’ has been a controversial subject. Although this controversial subject is included in the books of Akaid, there have been always objections to it. The root cause for these objections was there is nothing explaining ‘Grave torment’ in the Quran. That's why the ones who claims ‘existence of Grave torment' bases their claim more on Hadiths. All the Hadiths about this subject are categorized as Hadiths reported by one person only. This situation makes the subject more controversial. However, today if we check the resources that we have ‘Grave torment’ occupies more space than the existence of Hell torment which explicitly explained in Quran. This article is not prepared to discuss the existence or absence of Grave Torment. Our goal only to represent by method.
Anahtar Kelimeler: Din, Bilim, Bilimcilik, Epistemoloji
Abstract
Modern science; the rational method, the benefits it
provides with technology, the key to domination over nature, and most importantly, a method of knowing that makes people feel safer and stronger, has become an authority today. In the past, religions and systems of metaphysical origin have played a normative role on people and society. Today, however, this role belongs to science, which has been transformed into an ideological tool. This new ideology, which is called scientism and started to emerge from the 16th century, is accepted as the only criterion of truth, especially through epistemological monopoly. The fact that the main purpose of science has evolved from exploring the unknown, especially nature, to dominating it has paved the way for it to turn into a well-known ideology under the name of scientism. Afterwards, the new science took the form of a “secular religion” with a commanding, normative and totalitarian nature. Modern science first came to terms with Christianity and discredited traditional religions and then began to make metaphysical claims. In the end, he put himself in the place of religions and brought new definitions to man's view of himself, life and existence. The fundamental difference between science and scientism emerges when one speaks of the transcendental field beyond the confines of the empirical method. Human life passes by learning something from birth to death. Knowledge is the most important element in shaping a person's identity. For this reason, how we relate to knowledge and our epistemological assumptions are of particular importance. No epistemological acceptance should harm common sense. Instrumentalization of reason for the sake of pragmatist benefits means moving away from values, norms and ethics and confining scientific knowledge only to the knowledge of technical processes. However, as our knowledge increases, our humanity should increase as well. This paper aims to draw attention to the drawbacks of scientism while glorifying science and to emphasize the importance of pluralist epistemology.
Keywords: Religion, Science, Scientism, Epistemology.