Papers by Şener Şükrü Yiğitler
Dicle üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü dergisi, Feb 27, 2024
Cumhuriyet'in 100. Yılında Uluslararası Tarih, Kültür, Dil ve Sanat Bağlamında Bitlis Sempozyumu, 2023
En eski çağlardan bu yana ticaret yollarının kesişme noktasındaki konumu sayesinde yabancı gezgin... more En eski çağlardan bu yana ticaret yollarının kesişme noktasındaki konumu sayesinde yabancı gezginlerinin uğrak yerlerinden biri olan Bitlis, sahip olduğu doğal, tarihi ve kültürel zenginliklerle ziyaretçilerini büyülemiş; özellikle 18. ve 19. yy. İngiliz ve Ermeni edebiyatlarında siyasi, tarihi ve
demografik önemine atıfla pek çok gezi kitabında kayıtlara geçmiştir. Bununla beraber, Bitlis’in Türk gezi edebiyatında hak ettiği ilgiyi gördüğünü iddia etmek zordur. 1655 1656 yıllarında Bitlis ve çevresini ayrıntılı biçimde gezen ve ünlü Seyahatname’sinde anlatan Evliya Çelebi’nin ardından uzun bir ilgisizlik söz konusudur. Cumhuriyetin ilanından sonra, yurdun dört bir yanına ulaşma, yeni rejimin değerlerini, ilkelerini taşıma gayretiyle bu havaliye ilk ziyareti gerçekleştirenler arasında doğu illerindeki etnografya çalışmalarıyla tanınmış bir Cumhuriyet aydını olan Kadri Kemal Kop vardır. Çocuklar için kaleme aldığı Uçakla Ankara’dan Van Gölüne (1945) adlı kitabında ağırlıklı olarak Van ve Van Gölü’nden söz eden Kop, bu kitabın devamı niteliğindeki Doğu İllerinde Geziler’le (1945) ülkenin doğusunu özellikle küçük okurlara tanıtmayı amaçlar. Bundan birkaç yıl sonra, rejimin resmi yayın organı niteliğindeki Cumhuriyet gazetesinin Diyarbakır’dan başlayarak Ağrı’ya kadar uzanacak bir röportaj dizisi yazmak üzere Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerine gönderdiği Yaşar Kemal’i bu bölgede görürüz. Doğu Anadolu’yla ilgili “Doğuda İnanılmaz Şeyler Gördüm”, “Mağara İnsanları” gibi çarpıcı başlıklar taşıyan Yaşar Kemal’in gezi-röportaj türündeki yazıları ortaya koyduğu memleket gerçekleriyle Türk aydınları üzerinde büyük bir şok etkisi yaratır. Aradan geçen yıllar bölgede görece bir iyileşme sağlar ve Bitlis ve çevresini anlatan gezgin-yazarların sonuncusu Abdullah Tekin’in 1980 tarihli Van Gölü-Güzelim Yaşam kitabı bölgenin doğal güzelliklerini pastoral-pitoresk bir üslupla ortaya koyar.
Bu bildiride, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si, Kadri Kemal Kop’un çocuk gezi edebiyatı kitapları Uçakla Ankara’dan Van’a ve Doğu İllerinde Geziler, Yaşar Kemal’in bölgeyi
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi-Cumhuriyet Özel Sayısı, 2023
Erken Cumhuriyet döneminin önemli yazarlarından Şükûfe Nihal Başar, aynı zamanda, Darülfünûn’dan ... more Erken Cumhuriyet döneminin önemli yazarlarından Şükûfe Nihal Başar, aynı zamanda, Darülfünûn’dan mezun olan ilk kadın coğrafyacıdır. Gezi türündeki Finlandiya ve Domaniç Dağlarının Yolcusu kitaplarının yazarı, mesleki nedenler dışında coğrafyaya özel bir ilgi gösterir; Anadolu coğrafyasına milli romantik bir duyuşla kaleme aldığı roman, şiir ve gazete yazılarında yer verir. Anadolculuk akımının etkilerini belirgin biçimde taşıyan toplumcu gerçekçi eserlerinde Birinci Dünya Savaşı’ndan Milli Mücadele’ye, ulusal bilinçlenmeden Anadolu’nun vatanlaşmasına kadar farklı konuları ele alır. Eserlerinde resmi söylemin argümanlarını yeniden üreten Cumhuriyet aydınlarının romantik bir iyimserlikle mistifiye ettikleri köy yaşantısı, seyahatin yeni yerler keşfetme deneyimi yaşattığı, vatanseverliği ve yaratıcılığı artırdığı inancıyla Anadolu’yu en uzak köşelerine kadar bizzat gezen Şükûfe Nihal’in eserlerinde gerçekçi bir biçimde ele alınır. Birinci Dünya Savaşı sonunda köyleri, şehirleri yerle bir edilen Anadolu’nun yeniden vatan haline gelişini anlattığı Çölde Sabah Oluyor!’da (1951) Cumhuriyet öncesi ve sonrasını objektif bir yaklaşımla karşılaştırmaya çalışır. İdealist ve çalışkan bir devlet memuru olan Adnan Hocagil’in başından geçen maceralarla köy kalkınması düşüncesini işlerken, hikâyenin arka planında yüzyıllar boyunca yeterince tanınmamış, Türk aydını için ‘terra incognita’ bir çöl olarak kalmış Anadolu’yu yurt sevgisi ve ortak yaşama arzusu çerçevesinde keşfeder.
Türkbilig, 2023
Van Gölü ve çevresi yüksek dağlar üzerinde büyük bir gölden meydana gelen özgül bir ekosistem ve ... more Van Gölü ve çevresi yüksek dağlar üzerinde büyük bir gölden meydana gelen özgül bir ekosistem ve en eski çağlardan bu yana farklı toplumların iç içe yaşadığı yeryüzünün önemli medeniyet havzalarından biridir. Pre-modern dünyanın yerli ve yabancı seyahatnamelerinde kayda değer bir durak olarak işaretlenen Van Gölü ve çevresi, Yenileşme dönemi Türk gezi edebiyatına da konu olmaya devam etmiştir. Bu çalışmada Kadri Kemal Kop, Yaşar Kemal ve Abdullah Tekin’in eserleri betimsel içerik analizi yöntemiyle incelenmiş; bugün Türkiye’nin önemli turizmkültür merkezlerinden biri olan Van Gölü havzasıyla ilgili söz konusu eserlerde anlatılan doğal güzellikler, tarihi olaylar, gelenek ve görenekler, efsaneler, halk inanışları tespit edilmiştir.
Sosyal bilimler enstitüsü dergisi, Jun 30, 2022
Türk edebiyatının en önemli isimlerinden Yaşar Kemal roman sanatına damgasını vurmuş bir yazardır... more Türk edebiyatının en önemli isimlerinden Yaşar Kemal roman sanatına damgasını vurmuş bir yazardır. Başta roman olmak üzere, deneme, derleme, röportaj, şiir ve çevirinin yanı sıra öyküler de kaleme alan yazar, edebiyat sanatına ilk adımını attığı öykü türündeki eserlerini Sarı Sıcak (1952) adlı kitapta yayımlar. Bu türde vermeye devam ettiği eserlerini Bütün Hikâyeler (1967) adıyla tekrar bir araya toplayan yazar o tarihten sonra roman sanatına ağırlık verir ve yeni öykülerini kitaplarına almaz. Kumbara adlı çocuk dergisinin 1978 tarihli birinci sayısında yer alan "Gülizarlan Ninesi" adlı öyküsü, yazarın kitaplarına almadığı, bugün de başka bir yerde yayımlanmamış ve özellikle çocuklar için kaleme alınmasıyla ilgi çeken, yetkin bir öyküdür. Anne ve babasından uzakta, ninesiyle beraber yaşayan Gülizar adlı küçük bir kızın hayatının ve geçimlerini sağlamak üzere ormana çiçek toplamak için gittiği bir günün hikâyesinin anlatıldığı bu öyküde çevre duyarlığı, doğa bilinci ve kadının bağımsızlığına dair bir hikâye ve bütün bunları iç içe geçiren özgün bir yaklaşım okurun dikkatini çeker. Bu incelemede, o yıllarda henüz Avrupa'da ilk kez duyulmaya başlayan ekofeminist düşüncenin estetiğini veren Yaşar Kemal'in hiçbir kitabında yayımlanmamış "Gülizarlan Ninesi" adlı öyküsü ekofeminist düşünce çerçevesinden ele alınmıştır.
Hasan Ali Toptaş çağdaş Türk edebiyatının kendi anlatı dünyasını, dilini ve tarzını kurmuş, özgün... more Hasan Ali Toptaş çağdaş Türk edebiyatının kendi anlatı dünyasını, dilini ve tarzını kurmuş, özgün yazarlarından biridir. Diğer bilim dallarının tartışma konularına edebiyatta alan açmasıyla bilinen bir yazar olarak Toptaş, Uykuların Doğusu’nda (2005) ‘döngüsel zaman’ izleğini hem içerik hem biçim bakımından anlatısının bütününe yerleştirir. Anlatı boyunca farklı zamanlar arasında bir sarmal oluşturan yazar, metnin başlangıcıyla sonu arasında bir köprü kurarak içerikte kurguladığı sonsuz dönüş hareketini anlatının genel yapısına da kazandırır. Böylece roman farklı zamanlarda geçen birbirinin benzeri olaylarla okura içerikte bir tekrar duygusu yaşatırken genel yapısıyla da zamanın dairesel hareketine uyar. Zaman kavramını kurgulayışı bakımından Türk edebiyatında bir ilk sayılması gereken Uykuların Doğusu romanında zaman ve genel yapının incelendiği bu makalede, anlatıda kullanılan bütün ögelerin sonsuz bir dönüş hareketine uygun olarak kurgulanması tartışılmıştır. Toptaş’ın kullandığı...
NOSYON: Uluslararası Toplum ve Kültür Çalışmaları Dergisi, Dec 31, 2020
Düşünceleriyle Türkiye’de muhafazakâr geleneği derinden etkilemiş bir fikir adamı olarak Nurettin... more Düşünceleriyle Türkiye’de muhafazakâr geleneği derinden etkilemiş bir fikir adamı olarak Nurettin Topçu’nun yayımlanmış edebi eserleri birkaç şiir, öykülerinden oluşan Taşralı ve tek romanı Reha’dır. Bu kısıtlı edebi verimi nedeniyle olduğu kadar bir entelektüel ve filozof olarak Türk siyasi düşünce tarihindeki büyük etkisi nedeniyle Topçu birçokları tarafından bir edebiyatçı olarak görülmez. Topçu’nun gençlik yıllarında başlayıp doktora eğitiminden sonra on yılda tamamladığı (1926-1936) Reha onun vasiyeti gereği ancak 1999’da yayımlanır. Onun edebiyatçılığına yönelik yapılan incelemelerin büyük kısmı öykülerini odağa alır ve bu incelemelerin ortak şekilde vardığı öykücülüğüne yönelik olumsuz yargı Topçu’nun edebiyatçılığının objektif ve bütüncül biçimde değerlendirmesine engel olur. Aile içi yasak bir aşkın anlatıldığı Reha özellikle başkahramanın intihara meyilli, melankolik psikolojisini olayların geçtiği yerlerin doğa tasvirleriyle özdeşleştirmedeki başarısı, bütün bunların yaşandığı fonda ülke gerçeklerini çarpıcı örneklerle sunması ve yazarının edebi yetkinliğini, dile hâkimiyetini sergileyen bir ilk roman olması açısından dikkat çeken bir eserdir. Topçu’nun gazete yazılarında ve makalelerinde işlediği kavram ve düşüncelerin hammaddeleri “Anadolu romantizmi” ve “İslami spiritüalizm” şeklinde Reha’da görülür. Bu bakımdan Reha, yazarının henüz gençlik yıllarında sahip olduğu düşüncelerin ilerleyen yıllardaki evrimini vermesi açısından da önemli bir eserdir. Bu çalışmanın konusu, bir fikir adamının kaleminden çıkan Reha romanının Türk roman tarihi bakımından önemi, edebi değeri ve Topçu’nun düşünce dünyasından taşıdığı izlerdir.
Istanbul University - DergiPark, Dec 13, 2021
şiiri kent merkezli ve kenti anlatan bir şiirdir. Bu hareket içinde yer alan şairlerin büyük kısm... more şiiri kent merkezli ve kenti anlatan bir şiirdir. Bu hareket içinde yer alan şairlerin büyük kısmı bu hareketin ortaya çıkmasından önce farklı anlayışlarla şiirler yazmışlarsa da 1950'li yıllardan itibaren taşradan uzaklaşmışlardır. Mekân bağlamında şiirleri genel olarak İstanbul'da geçer veya bizzat İstanbul'u konu eder. 1960'lı yıllardan sonra sosyalist hareketin ve yerelciliğin etkisiyle yeniden taşrayı işlemeye başladığı görülen İkinci Yeni şairleri bu duruma rağmen merkezle bağlarını tümüyle koparmazlar ve İkinci Yeni şiiri genel anlamda kentli bir şiir olarak kalır. Kent insanını onun dünyasından ve onun dilinden anlatan İkinci Yeni şairleri arasında İstanbul doğumlu olan tek şair Edip Cansever'dir. Şiirlerinde kent insanının kendine ve çevresine yabancılaşmasını, yalnızlığını yoğun bir dil anlayışı ve çarpıcı imgelerle söze dökmedeki başarısıyla bilinen Cansever, İkinci Yeni şiirinin genel eğiliminin aksine kent içindeki doğayla ve taşrayla ilişkisini sürdürür. Cansever'in Eylülün Sesiyle (1981) kitabında yer alan "Su Altında Kanat Çırpan Üveyik" şiiri onun Anadolu ve taşrayla kurduğu özgün ilişkinin estetiğini vermesi açısından önemlidir. Bu makalede, İkinci Yeni'nin diline şeklini veren önemli şairlerden biri olan Edip Cansever'in "Su Altında Kanat Çırpan Üveyik" şiirinde İkinci Yeni anlayışının dışına çıkması ele alınacak; şairin taşra imgesini kurarken halk dilini/imgelemi nasıl değerlendirdiği ve modern dili/imgelemi ne gibi dönüşümlerden geçirdiği tartışılacaktır.
Journal of Bitlis Eren University Humanities and Social Sciences, Jan 26, 2021
SÖYLEM Filoloji Dergisi, 2020
Mustafa Kutlu 1980'li yıllardan bu yana Türk öykücülüğünde kendine özgü bir dil ve üslup geliştir... more Mustafa Kutlu 1980'li yıllardan bu yana Türk öykücülüğünde kendine özgü bir dil ve üslup geliştiren önemli bir öykücüdür. Kutlu diğer eserleri arasında anlatım teknikleriyle öne çıkan Bu Böyledir adlı öykü kitabında, yaşanan toplumsal değişimi, bu değişimin bireyde açtığı çatışmayı sembolik bir dille işlerken geleneksel hikâye anlatma teknikleriyle modern edebiyat tekniklerini bir arada kullanır. Vermek istediği mesajları kitabın ana eksenini oluşturan ve bir bütün olarak dünyayı temsil eden lunapark imgesi etrafında aktaran Kutlu, öykülerde dinî/tasavvufi metinlerin hikâye anlatma geleneklerinin yanı sıra modern tekniklerden eşit biçimde faydalanır. Bu makalede, Bu Böyledir'de esere yapısını veren çerçeve öykücülüğü ile eserde kullanılan teknikler arasında en fazla öne çıkan laytmotif tekniğinin kullanımları ele alınmıştır.
Cumhuriyet’in ilaninin ardindan, yonetici kadrolar ulusal bir dil ve tarih anlayisi uretmeye gayr... more Cumhuriyet’in ilaninin ardindan, yonetici kadrolar ulusal bir dil ve tarih anlayisi uretmeye gayret ettikleri kadar, sinirlari cok taze cekilmis topraklarin da ulusal bilince sahip, modern sakinleri tarafindan “vatan” olarak benimsenmesine ozen gosteriyorlardi. Bu amacla yeni rejimin ilk yillarinda cografya kongreleri duzenlenmis, ders mufredatlari millilestirilmis; bir yandan imparatorluk bakiyesinin haritalari cikartilirken diger yandan saha calismalari yurutulmustur. Bu makalede incelenen Cumhuriyet rejiminin ilk yetismis burokratlarindan Hayrettin Ziya Taluy da (1905-1945) kucuk okurlar icin kaleme aldigi bes romandan olusan “Kucuk Bir Gezginin Seruvenleri” serisinde Cumhuriyet’in tasarladigi “vatan imgesi”ni ve “ideal cocuk” pedagojisini birlikte islemistir. Bu makale, Hayrettin Ziya Taluy’un “Kucuk Bir Gezgin'in Seruvenleri” serisinde Anadolu’nun dogal bir cevre olarak degil, harita uzerinde “mahdut” bir vatan olarak temsil edilmesini ve bunun resmi ideolojiden yansimalar...
Dil ve Edebiyat Araştırmaları/Journal of Language and Literature Studies, 2018
Yemek yapmak ve yemek yemek, günlük hayatın ayrılmaz parçalarıdır. Hayati oldukları kadar verdikl... more Yemek yapmak ve yemek yemek, günlük hayatın ayrılmaz parçalarıdır. Hayati oldukları kadar verdikleri zihinsel/bedensel tatmin duygusuyla da insanı besleyen, yaşamı zenginleştiren bu eylemler, sanatsal ürünlere malzeme olmuşlardır. Edebiyatta da mutfaktaki hazırlıklara, yemek sofralarına, eğlence masalarına çok fazla rastlanmaktadır. Dünya edebiyatındaki kurmaca örneklerin çokluğu yanında Türk edebiyatında yemek konusu çoğu zaman kurmaca dışı alanda yoğunlaşmıştır. Türk yazarlarının başta Ramazan sofraları olmak üzere, hemen her mevsimde ve belli mekânlarda bulunabilecek yiyecek ve içeceklerle ilgili yazdıkları hacimli bir külliyat oluşturmaktadır. Mutfak Çıkmazı (1960), kurmaca dışı sofralar bir yana bırakılırsa, yemek yapmak ve yemek yemek konusunda Türk edebiyatında akla gelen en önemli eserlerden biridir. Bu romanda yemek yapmak, ilk bakışta, içine düştüğü yalnızlık ve başarısızlık duygusuyla kendini bütün hayattan soyutlayan bir hukuk öğrencisinin anlamsız tutkusu gibi görünmektedir. Dönemin edebî ürünlerinden de izlendiği üzere, Tahsin Yücel'in ilk romanı olan Mutfak Çıkmazı'nın yayımlandığı 60'lı yılların başında, Türk entelijansiyasının ilgisini çeken konuların başında varoluşçuluk ve yabancılaşma gelmektedir. Varoluşçu eserlerin Türk edebiyatçıları üzerinde fazlasıyla etkili olduğu bu dönemde Türk edebiyatında da benzer izlekler işlenmeye başlamıştır. Tahsin Yücel'in, çağdaş Fransız edebiyatının en önemli romanlarından Yabancı'daki hayata yabancılaşmış, uyumsuz karakteri Mersault'nun bir benzerini yarattığı Mutfak Çıkmazı'nda romanı için seçtiği yemek temasına birtakım felsefi anlamlar yüklediği görülmektedir. Konuyla ilgili pek çok önemli kurmaca eserde iyileştirici, zevk verici ve birleştirici yanları öne çıkarılan yemek yapmak ve yemek yemek eylemlerinin, Tahsin Yücel tarafından oldukça farklı biçimde ele alındığı dikkat çekmektedir. Romanın içeriksel zeminini yemek yapmak teması, düşünsel altyapısını kişinin çevresine duyduğu kayıtsızlık ve tiksintinin bir sonucu olan yabancılaşma düşüncesi oluşturmaktadır. Bu makalede, Tahsin Yücel'in Mutfak Çıkmazı romanının ana temaları olan yemek yapmak ve yemek yemek izleklerini, edebiyatta alışılmışın dışında olarak yalnızlaştırıcı ve yabancılaştırıcı bir felsefi eylem olarak ele alması ve romanın içeriksel/düşünsel bütünlüğünün varoluşçu felsefeyle uyumu tartışılmaktadır.
Hasan Ali Toptas cagdas Turk edebiyatinin kendi anlati dunyasini, dilini ve tarzini kurmus, ozgun... more Hasan Ali Toptas cagdas Turk edebiyatinin kendi anlati dunyasini, dilini ve tarzini kurmus, ozgun yazarlarindan biridir. Diger bilim dallarinin tartisma konularina edebiyatta alan acmasiyla bilinen bir yazar olarak Toptas, Uykularin Dogusu’nda (2005) ‘dongusel zaman’ izlegini hem icerik hem bicim bakimindan anlatisinin butunune yerlestirir. Anlati boyunca farkli zamanlar arasinda bir sarmal olusturan yazar, metnin baslangiciyla sonu arasinda bir kopru kurarak icerikte kurguladigi sonsuz donus hareketini anlatinin genel yapisina da kazandirir. Boylece roman farkli zamanlarda gecen birbirinin benzeri olaylarla okura icerikte bir tekrar duygusu yasatirken genel yapisiyla da zamanin dairesel hareketine uyar. Zaman kavramini kurgulayisi bakimindan Turk edebiyatinda bir ilk sayilmasi gereken Uykularin Dogusu romaninda zaman ve genel yapinin incelendigi bu makalede, anlatida kullanilan butun ogelerin sonsuz bir donus hareketine uygun olarak kurgulanmasi tartisilmistir. Toptas’in kullandigi...
Cingeneler dunyanin degisik bolgelerinde daginik halde yasayan ve cogu durumda birlikte yasadikla... more Cingeneler dunyanin degisik bolgelerinde daginik halde yasayan ve cogu durumda birlikte yasadiklari toplumlardan ayrisan etnik bir gruptur. Bu ayrisma Cingenelerin inanclari ve yasam tarzlarindan dogan tercihlerin sonucu olabildigi gibi, bugun pek cok ulkede oldugu gibi cogunluk durumundaki diger topluluklarin Cingenelerle aralarina koyduklari sosyal sinirlarin bir tezahurudur. Basta Balkanlar olmak uzere, butun dunyada yogun bicimde yasadiklari bolgelerde Cingenelere yonelik toplumsal esitsizlik ve ayrimcilik uygulamalarinin zaman zaman tirmandigi, Cingenelerin yasadiklari toplumlarda ikinci sinif vatandas muamelesine maruz kaldiklari gorulmektedir. Tarihsellesmis ve koklesmis toplumsal onyargilarin sonucu olarak degerlendirilebilecek olumsuz bir bakisin neden oldugu bu toplumsal hiyerarsi, Cingenelerin yasadiklari toplumlarin adeta hafizasina kazinmistir. Atasozlerinden, deyimlere, fikralardan sarki sozlerine kadar nufuz etmis bu negatif imajin, hayatin ayrilmaz bir parcasi olan e...
Gypsies are one of the most studied ethnic groups in Turkey. Gypsies who frequently become subjec... more Gypsies are one of the most studied ethnic groups in Turkey. Gypsies who frequently become subject material of sociologic and anthropologic researches are also important part of social diversity and literature. Gypsies are mostly shown in a life which is reigned by an alienated and empowered sub-culture, in line with the data gained from sociologic studies. Literary studies about Gypsies, with the influence of popular culture and romantic point of view, focused on adult main characters who are represented as people engaged in love affairs and entertainment, and thus ignored child characters. However, children, who are one of the main research materials of subaltern studies with women, turn out to be a group even more victimized than adults, in the context of Gypsies who are already overwhelmed by social discrimination. Total disdain of the society, together with the inferiority complex taught by the uneducated adults, makes aforementioned victimization even deeper for the Gypsy chil...
Savaslar edebiyatin onemli bir malzemesidir. Turk edebiyatinda cogu tarihi roman turu kategorisin... more Savaslar edebiyatin onemli bir malzemesidir. Turk edebiyatinda cogu tarihi roman turu kategorisinde degerlendirilen savas romanlari genis bir okur kitlesine hitap edegelmistir. Buna ragmen, imparatorluk gecmisinden dolayi Turk tarihinde onemli bir yer tutan savaslarin, Turk edebiyatina edebi bir malzeme olarak toplumsal hafizadaki yeri ve onemine denk gelen bir yogunlukta girdigini soylemek mumkun degildir. Ancak Teselya Savasi bunun onemli bir istisnasidir. Osmanli Devleti icin travmatik sonuclar doguran 93 Harbi’nden sonra elde edilen ilk askeri basari Teselya Savasi’dir ve Osmanli entelijansiyasinin ozel ilgisiyle karsilanmistir. 313 Harbi, Teselya ve Domeke Muharebeleri olarak da bilinen 1897 Turk-Yunan Savasi, bu anlamda, Turk edebiyatinda ayricalikli bir yere sahiptir. Servet-i Funun edebiyatcilari dâhil olmak uzere, donemin pek cok yazar ve sairi bu savasla ilgili siirler, hikâyeler ve yazilar kaleme almislardir. Donemin Turk edebiyatinin dort onemli ismi olan Ahmet Mithat Ef...
Pamukkale University Journal of Social Sciences Institute, 2020
Doğu-Batı meselesi, modernleşme sürecindeki Türk edebiyatının temel konularından biridir. Bu soru... more Doğu-Batı meselesi, modernleşme sürecindeki Türk edebiyatının temel konularından biridir. Bu sorunu merkez alan romanlar, Osmanlı toplumunda yaşanan Batılılaşma sürecinden etkilenmiş karakterleri, Batılılaşmamış, başka bir ifadeyle, özgün kalabilmiş karakterlerin karşısına koyarak çoğu zaman ikincilerinin lehine bir karşılaştırma yoluna giderler. Bütün romanlarında, yoğunluğu değişmekle birlikte, Doğu-Batı meselesine değinen Abdülhak Şinasi Hisar'ın bu noktada farklı bir tutum izlediği görülür. Tanzimat ve Cumhuriyet yazarlarının Doğu ve Batı'yı karşıt kategoriler olarak sunan karakter figürasyonunu bir yana bırakarak Fahim Bey ve Biz, Çamlıca'daki Eniştemiz ve Ali Nizamî Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği adlı romanlarında işlediği üç karakter üzerinden bir Doğu-Batı sentezine ulaşmaya çalışır. Bu yazıda, karakterlerinin 'yarımlık' şeklinde tezahür eden deliliklerini, anlaşılmaz yönlerini, toplumsal ilişkilerini ve birbirleriyle çatışmalarını odağa alarak bu temalar üzerinden bir medeniyet sentezine ulaşmayı amaçlayan Hisar'ın üç medeniyet şeklini temsil etme görevi verdiği Fahim Bey, Hacı Vâmık Bey ve Ali Nizamî Bey adlı roman karakterleri, Doğu-Batı meselesi bağlamında incelenmiştir.
Bilig, 2020
Tanzimat Dönemi'yle birlikte hızlı bir Batılılaşma sürecine giren Osmanlı İmparatorluğu, aynı zam... more Tanzimat Dönemi'yle birlikte hızlı bir Batılılaşma sürecine giren Osmanlı İmparatorluğu, aynı zamanda, Batılı güçlerle yoğun bir savaş halindeydi ve bu durum Batılılaşma hareketinin her alanı için düşünce üreten Ahmet Midhat Efendi için son derece önemliydi. Ahmet Midhat Efendi'nin Zâbit (1891) ve Edvâr-ı Askeriye (1891) adlı deneme kitapları onun bu konuya gösterdiği önemi ortaya koymaktadır. Bu kitaplarında öne sürdüğü modern askerlik ve savaş anlayışıyla ilgili düşüncelerini Batılı kaynaklara dayandırdığı anlaşılan Ahmet Midhat Efendi'nin "asker-millet", "sosyal Darwinizm" gibi militarist düşünceyle özdeşleştirilen kavramlardan faydalandığı görülmektedir. Ayrıca, Ahmet Midhat Efendi bu düşüncelerini 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nın ardından yayımladığı Türk edebiyatının ilk savaş romanlarından biri olan Gönüllü'ye (1897) yoğun biçimde yerleştirerek daha geniş kitlelere ulaştırmıştır. Bu makalede Ahmet Midhat Efendi'nin, Zâbit, Edvâr-ı Askeriye ve Gönüllü adlı eserlerinde askerlik ve savaş konularına dair görüşlerindeki ortaklıklar ve başta militarizm olmak üzere, bu üç eserde referans noktası olarak kullandığı Batılı düşünce ve ideolojiler tespit edilmiştir.
Turkish Studies - Language and Literature, 2020
Kemal Demirel, who is defined as a publisher, essayist and playwright in literary dictionaries an... more Kemal Demirel, who is defined as a publisher, essayist and playwright in literary dictionaries and other sources, is best known for his work, The People of Our Home, in which he tells about his childhood memories. Adapted to cinema and television, the work gains great appreciation in the literary and cinema circles due to the interesting nature of the events which takes place, and its success in characterization. Due to the successful dramatization of the stories told and the skillful use of the narrative techniques, the work attracts the attention of art lovers as the reality dimension between life and fiction becomes obscure. In this regard, it is seen that the work owes its success to the narration and point of view, which are the most important elements of the modern literature, and to the narrative techniques it uses. In this article, firstly, we discussed the fairy tale-like aesthetic of the work with the surreal elements and imagination in line with the connection of the autobiography technique which incorporates The People of Our Home into the genre-novel genre. Secondly, the letters forming the second part of the work are emphasized. The characteristics of the epistolary novel genre are discussed, suggesting that letters written to people of childhood days are another element that fictionalized the work. Finally, the relationship between the different point of views and the sense of nostalgia that creates the dramatic dimension of the work is examined. The messages intended to be given in the work is discussed, with the attention that the narrator tells them with child and adult points of view in the letters he writes to those whom played a major role in his childhood.
The Journal of Academic Social Science Studies, 2014
Science-fiction is not a conventionally developed genre in Turkish Literature, but it has reached... more Science-fiction is not a conventionally developed genre in Turkish Literature, but it has reached an acceptable level, though far from reaching an aesthetic level, thanks to quest for new narration and style forms, propagation of techno-culture and postmodern perspectives through the 80s. Like science fiction, utopia and dystopia are among the genres not fully developed in Turkish literature and being non-canonical genres, they continue to be extraordinary style trials in mainstream literature, and positioned on the periphery of the center. This study examines stories called "Büyük Kukuriko" ("The Big Ciciricu"), first published as a serial in 1948, by Cevat Şakir Kabaağaçlı and "Hülya Bu Ya..." ("Imagine This…"), 1921, by Refik Halid Karay , and shows, in contrary to common held in literature researches that dates science fiction genre in Turkish Literature only to 1950s, these two stories are among the earliest examples. In these stories science fiction is used to make an ironic and humorous critic as seen in pre-modern world literatures. Idealistic, disciplinary and developmentalist policies under the nation-state project promulgated in Early Republican Period were reacted against and harshly criticized by some Turkish authors both during the application period and afterwards. While statist, populist and often standardizing applications envisaged for the construction of "ideal citizen" by the official ideology are satirized with a utopian Ankara setting in "Hülya Bu Ya..." ("Imagine This…"), "Büyük Kukuriko" ("The Big Ciciricu") exposes the corruption of idealistic values of the Republic that emerged in every sense even before 1950s in a dystopian fiction. Finally, these two authors' approach to Republic is explained with the concept of being "exile."
Uploads
Papers by Şener Şükrü Yiğitler
demografik önemine atıfla pek çok gezi kitabında kayıtlara geçmiştir. Bununla beraber, Bitlis’in Türk gezi edebiyatında hak ettiği ilgiyi gördüğünü iddia etmek zordur. 1655 1656 yıllarında Bitlis ve çevresini ayrıntılı biçimde gezen ve ünlü Seyahatname’sinde anlatan Evliya Çelebi’nin ardından uzun bir ilgisizlik söz konusudur. Cumhuriyetin ilanından sonra, yurdun dört bir yanına ulaşma, yeni rejimin değerlerini, ilkelerini taşıma gayretiyle bu havaliye ilk ziyareti gerçekleştirenler arasında doğu illerindeki etnografya çalışmalarıyla tanınmış bir Cumhuriyet aydını olan Kadri Kemal Kop vardır. Çocuklar için kaleme aldığı Uçakla Ankara’dan Van Gölüne (1945) adlı kitabında ağırlıklı olarak Van ve Van Gölü’nden söz eden Kop, bu kitabın devamı niteliğindeki Doğu İllerinde Geziler’le (1945) ülkenin doğusunu özellikle küçük okurlara tanıtmayı amaçlar. Bundan birkaç yıl sonra, rejimin resmi yayın organı niteliğindeki Cumhuriyet gazetesinin Diyarbakır’dan başlayarak Ağrı’ya kadar uzanacak bir röportaj dizisi yazmak üzere Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerine gönderdiği Yaşar Kemal’i bu bölgede görürüz. Doğu Anadolu’yla ilgili “Doğuda İnanılmaz Şeyler Gördüm”, “Mağara İnsanları” gibi çarpıcı başlıklar taşıyan Yaşar Kemal’in gezi-röportaj türündeki yazıları ortaya koyduğu memleket gerçekleriyle Türk aydınları üzerinde büyük bir şok etkisi yaratır. Aradan geçen yıllar bölgede görece bir iyileşme sağlar ve Bitlis ve çevresini anlatan gezgin-yazarların sonuncusu Abdullah Tekin’in 1980 tarihli Van Gölü-Güzelim Yaşam kitabı bölgenin doğal güzelliklerini pastoral-pitoresk bir üslupla ortaya koyar.
Bu bildiride, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si, Kadri Kemal Kop’un çocuk gezi edebiyatı kitapları Uçakla Ankara’dan Van’a ve Doğu İllerinde Geziler, Yaşar Kemal’in bölgeyi
demografik önemine atıfla pek çok gezi kitabında kayıtlara geçmiştir. Bununla beraber, Bitlis’in Türk gezi edebiyatında hak ettiği ilgiyi gördüğünü iddia etmek zordur. 1655 1656 yıllarında Bitlis ve çevresini ayrıntılı biçimde gezen ve ünlü Seyahatname’sinde anlatan Evliya Çelebi’nin ardından uzun bir ilgisizlik söz konusudur. Cumhuriyetin ilanından sonra, yurdun dört bir yanına ulaşma, yeni rejimin değerlerini, ilkelerini taşıma gayretiyle bu havaliye ilk ziyareti gerçekleştirenler arasında doğu illerindeki etnografya çalışmalarıyla tanınmış bir Cumhuriyet aydını olan Kadri Kemal Kop vardır. Çocuklar için kaleme aldığı Uçakla Ankara’dan Van Gölüne (1945) adlı kitabında ağırlıklı olarak Van ve Van Gölü’nden söz eden Kop, bu kitabın devamı niteliğindeki Doğu İllerinde Geziler’le (1945) ülkenin doğusunu özellikle küçük okurlara tanıtmayı amaçlar. Bundan birkaç yıl sonra, rejimin resmi yayın organı niteliğindeki Cumhuriyet gazetesinin Diyarbakır’dan başlayarak Ağrı’ya kadar uzanacak bir röportaj dizisi yazmak üzere Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerine gönderdiği Yaşar Kemal’i bu bölgede görürüz. Doğu Anadolu’yla ilgili “Doğuda İnanılmaz Şeyler Gördüm”, “Mağara İnsanları” gibi çarpıcı başlıklar taşıyan Yaşar Kemal’in gezi-röportaj türündeki yazıları ortaya koyduğu memleket gerçekleriyle Türk aydınları üzerinde büyük bir şok etkisi yaratır. Aradan geçen yıllar bölgede görece bir iyileşme sağlar ve Bitlis ve çevresini anlatan gezgin-yazarların sonuncusu Abdullah Tekin’in 1980 tarihli Van Gölü-Güzelim Yaşam kitabı bölgenin doğal güzelliklerini pastoral-pitoresk bir üslupla ortaya koyar.
Bu bildiride, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si, Kadri Kemal Kop’un çocuk gezi edebiyatı kitapları Uçakla Ankara’dan Van’a ve Doğu İllerinde Geziler, Yaşar Kemal’in bölgeyi
edebiyatlarında başkahraman veya yan kahraman olarak okur karşısına çıkan çocuklar edebiyat tarihinin renkli karakterleri arasında yer alırlar. Çocuk karakterlerin belli başlı zorluklar karşısındaki zihinsel ve fiziksel potansiyellerinin sınandığı, ahlaki değişimlerinin veya psikolojik gelişimlerinin anlatıldığı hikâyeler, çoğunlukla en beğenilen roman kahramanlarına da sahip eserlerdir. İster çocuk edebiyatının sevecen, nahif, fantastik dünyası olsun ister yetişkin edebiyatının acımasız ve sert dünyası olsun, çocuk karakterler temsil ettikleri saflık ve umutla okurların beğenisini kazanırlar. Ancak anlatılan hikâyeler ne kadar benzer olsa da çocuk ve yetişkin edebiyatlarının çocukları ele alış biçimlerinde dikkat çekici bir farklılıktan söz edilebilir. Yetişkin edebiyatının yaşamın gerçeklerinin ortasında sergilediği çocuklarla çocuk edebiyatının görece daha hayalî/izole bir kurgusallık içinde temsil ettiği çocukların gerçekliği arasında belirgin bir fark dikkati çeker. Çocuk edebiyatında çocukların çoğunlukla iyi örnek, mutlu ve sevecen tipler olarak çizilmesindeki problematiğin tasalanmış bir ideal çocuk gelişimi, kurgusal/yaşamsal gerçeklik ve aşırı korumacılık gibi konularla ilgisi olduğu açıktır.
Bu yazıda, çocuk ve yetişkin edebiyatından seçilen örneklerle çocuk karakterlerin temsil edilişi arasındaki farklar, yaşam gerçekliği, karakter gelişimi ve aşırı korumacılık bağlamında ele alınacaktır.
Bu çalışmada, bugün Türkiye’nin doğusunda ve özellikle de Bitlis ve Van Gölü çevresinde geziler düzenlemiş bazısı asker, diplomat veya yalnızca araştırmacı olan seyyahların kayıtları incelenmiştir. 1836’da Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’da araştırmalar yapmış Yarbay J. Shiel, 1865’te aynı bölgeleri incelemiş J. G. Taylor, 1890’da Doğu Anadolu, Irak ve İran’a yolculuk etmiş Isabella L. Bird ve1896’da ağırlıklı olarak Bağdat ve çevresi hakkında kayıtlar tutmuş Henry Finnis Blosse Lynch adlı dört seyyahın yazıları ele alınmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nı ele alan Cumhuriyet dönemi edebiyatçıları savaşı ortaya çıkaran nedenleri değerlendirmekten çok, sosyal ve siyasal gerçeklikten kopan vatanseverlik ve fedakârlık anlatılarına yönelmişlerdir. Cumhuriyet’in kuruluşunu ve kurumlaşmasını farklı eserlerinde aktaran Karakurt, Osmanlı İmparatorluğu’nun müttefiklerine yardım amacıyla gittiği ve ciddi kayıplar verdiği Birinci Dünya Savaşı’nın kilit cephelerinden Romanya Cephesi’nin hikâyesini anlattığı bu romanında malzemesinin edebi ve estetik niteliklerinden çok savaş fonunda işlediği ulus-devletleşme, milliyetçilik ve modernleşme konularının yeni kurulan Cumhuriyet rejimi için anlamı üzerinde yoğunlaşmıştır. Romanın tarihsel gerçekliği içinde Osmanlı-Alman ittifakı ve buna bağlı Türk ordusundaki Alman nüfuzunu öne çıkaran Karakurt, Prusya militarizminin Türk ordusu üzerindeki etkilerini de yansıtmıştır. Bu çalışmanın amacı, Romanya Cephesi’ni bir Türk yüzbaşısıyla bir Romen generalinin kızı arasındaki aşk üzerinden simgeselleştirerek anlatırken asker-sivil, ordu-millet, ulus-devlet, erkek-kadın ikilikleri hakkında bolca söz söyleyen romanın bu konulardaki milliyetçi/militarist tutumunu ortaya koymaktır.
Dünya edebiyatının en önemli savaş romanlarından Aslan Asker Şvayk (1921), Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (1929) Silahlara Veda (1929) ve Çanlar Kimin İçin Çalıyor (1940) gibi dünya barışı, milliyetçilik, militarizm, sömürgecilik, bağımsızlık, kadın-erkek ilişkileri konularıyla ilgili sözünü savaş üzerinden söyleyen romanın Türk edebiyatındaki ihmal edilegelmiş yerini tespit etmek amacıyla yapılan bu çalışmada türün önemli eserleriyle Son Gece romanı karşılaştırmalı bir yöntemle ve tarihsel gerçekler ışığında değerlendirilecektir.
Bundan yaklaşık yüz yıl sonra, 1960’ta, Türk tiyatrosunun en önemli isimlerinden biri olan Haldun Taner, Dostoyevski’nin “Timsah”ını aynı adlı bir radyo oyununa uyarladı. Taner bu uyarlamayı 1960 Darbesi sonrasında üniversiteden uzaklaştırılan ve 147’liler olarak bilinen öğretim görevlilerinin işten çıkarılmalarını eleştirmek için yapmıştır. Radyo oyununun varlığı bilinse de, Haldun Taner’in eşi Demet Taner oyunun elde bulunan tek ses kaydını babası bir 147’li olan Selçuk Erez ile paylaşana kadar oyunun herhangi bir kaydı bulunamamıştır. Haldun Taner, uyarlamasında Dostoyevski’nin hikâyesine tümüyle bağlı kalmamıştır; Dostoyevski’nin yarım kalan hikâyesini tamamlamak için bazı özgün ilaveler yapmıştır. Böylelikle, darbe yönetiminin bazı haksız uygulamalarını alaya alırken orijinal metnin sınırlarını dikkat çeken bir edebi yaratıcılıkla genişletmiş, anti-bürokratik mesajına anti-militarist bir boyut eklemiştir.
Bu makalede, iki metin arasındaki farklılıklar ve benzerlikler tespit edilmiş ve Haldun Taner’in, Dostoyevski’ye ait metnin imkân ve potansiyellerini geliştirerek güncel siyasete dair bir hicve dönüştürdüğü gösterilmiştir.
oldu. Ancak yoğun bir modernleşme ve toplumsal inşa programının uygulandığı yeni Türkiye‘de 70‘li yıllara gelindiğinde aklın ve bilimin ışığında izlenecek pozitivist ve hümanist değerlerin birer birer terk edildiği, bunların yerini türlü yüzeyselliklere bıraktığı bir manzara
ortaya çıktı. Cumhuriyet‘in kurucu babalarının ellerinde büyüyen, yurdun en büyük ihtiyacı olan bir teknik eleman olarak yetişen ve eserlerini tam da bu dönemde vermeye başlayan Oğuz Atay‘ın (1934-1977) acıyla kabul etmek durumunda kaldığı bu sığ ve yozlaşmış akla karşı bir savunma mekanizması olarak oyunlara sarıldığı görülmektedir. Çocukluğu ve çocuk kalmayı çağrıĢtıran oyun, Atay‘ın Günlük‘ünde de belirttiği gibi yalnızca bir saflık ve masumiyet hali değildir. Aynı zamanda, akıldışılığın, deliliğin yüzeye çıkmasıdır. Tehlikeli Oyunlar‘da (1973) Hikmet Benol‘un her katında farklı oyunlar oynayıp farklı bir bilinçlilik sergilediği üç katlı gecekondu, Atay‘ın, Freud‘un kişilik kuramını uyguladığı bir
oyun alanı olarak şekillenir.
Bu çalışmada Hikmet Benol‘un Hüsamettin Tambay‘la oyunlar yazdığı, yüksek sesle okuyup tiratlar oynadığı gecekondunun her bir katının id, ego ve süperego düzeyleri olarak yorumlandığı psikanalitik bir okuma yapılacaktır. Alt katında Doğulu ve azgelişmiş sakinlerini göz önünden kaldırmaya çalışan, üst katında ise Cumhuriyet değerlerini temsil
eden emekli bir askerin baskısına direnen benliğin arada kalarak parçalanışı ve bilinçle delilik arasındaki çıkışısızlıkları incelenecektir.
Bu çalışmada Murathan Mungan’ın Mezopotamya Üçlemesi (Mahmud ile Yezida, Taziye ve Geyikler Lanetler) adlı oyunlarında metin dışı sözlerin oyuna katkısı üzerinde durulacaktır.