Öz
Edebî metinler, özellikleri itibariyle 'yaratıcı düşünme'yle doğrudan ilintilidir. Roman, öyk... more Öz Edebî metinler, özellikleri itibariyle 'yaratıcı düşünme'yle doğrudan ilintilidir. Roman, öykü, masal, şiir gibi edebi metinler, her şeyden önce bir sanatçının yaratımıdır ve kurgu, yapı, içerik, dil ve anlatım gibi özellikleri bakımından yaratcılığa dayanır. Bu bakımdan çocuk edebiyatı ürünleri de çocuklar için 'yaratıcı düşünme'ye açılan bir kapıdır. Bu çalışmada, çocuk edebiyatı ile 'yaratıcı düşünme' arasındaki ilişkiler irdelenmektedir. Çocuk edebiyatı metinlerinin özellikleri (kurgu, yapı, içerik, dil ve anlatım gibi) ile 'yaratıcı düşünme' arasındaki ilişkiler ortaya konulmaktadır. Çocuk edebiyatı ile 'yaratıcı düşünme' arasındaki ilişki; roman, öykü, masal, şiir gibi çocuk edebiyatı ürünlerinden örnekler verilerek ele alınmaktadır. Çocuk edebiyatı ürünlerini 'yaratıcı düşünme'ye açılan bir kapı olarak görmek, eğitimde öğrenme süreçlerini de 'yaratıcı düşünme' yönünde şekillendirmek ve bu yönde bir farkındalıkla hareket etmek bakımından da bir gerekliliktir. Bu bakımdan eğitimin her seviyesnde çocuk edebiyatı ürünleri üzerinden çocukların 'yaratıcı düşünme' becerilerini ve yeterliliklerini geliştirmek başlıca amaçlardan biri olmalıdır.
ÖZ Ashâb-ı Kehf anlatısı, hem Doğu hem de Batı kültürü için önemli metinlerarası kaynaklardan-dır... more ÖZ Ashâb-ı Kehf anlatısı, hem Doğu hem de Batı kültürü için önemli metinlerarası kaynaklardan-dır. Türk kültüründe İslamiyet'in tesiriyle özellikle dini eserlerde yer alan Ashâb-ı Kehf sadece dini hayat içinde kalmamış günümüze kadar Türk kültür hayatında önemli bir rol oynamıştır. Geçmişte içerdiği çoklu mesaj ve meydana getirdiği imgelerle Türk dili ve edebiyatının ilgi çekici anlatılarından biri olmuştur. Hikâyenin etkisi günümüz edebi dünyasında da artarak ve değişerek devam etmekte-dir. Türk dilinin erken dönem eserlerinde farklı varyasyonlarla yer alan Ashâb-ı Kehf anlatısı, Türk edebiyatının farklı alan ve dönemlerinde (Divan edebiyatı, Halk edebiyatı, Yeni Türk edebiyatı) yeni anlam boyutları kazanmıştır. Ashâb-ı Kehf'in pek çok yazınsal ürüne kaynaklık etmesi, sözlü ve yazılı pek çok yazınsal üründe yeniden dönüştürülerek üretilmesi, yapı, içerik, dil ve anlatım bakımından pek çok yazınsal ürünün bu anlatıdan izler taşıması, Ashâb-ı Kehf anlatısını içselleştirmesi, anlatı-ya göndermelerde bulunması; doğal olarak hikâyenin disiplinlerarası bir kavram olan ve bir metnin başka metinlerle açık veya kapalı ilişkiler kurması anlamına gelen 'metinlerarasılık' yöntemiyle ye-niden ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Bu çalışmada, metinlerarasılığın önemli kuramcılarından biri olan Gérard Genette'nin 'metinsel-aşkınlık' kavramı üzerinden Türk dili ve edebiyatında Ashab-ı Kehf anlatısı ile bu anlatıdan türeyen diğer metinlerin birbiriyle olan alışveriş biçimleri, seçilen ya-zınsal örnekler üzerinde değerlendirilecektir. Böylece Ashâb-ı Kehf anlatısının 'gönderge, anıştırma, yenidenyazma, dönüştürme' gibi metinlerarası unsurlar üzerinden dönemlere göre içeriksel, biçimsel, kurgusal güncellenme şekilleri ortaya konularak; 'metinsel-aşkınlık' yoluyla tarihsel süreçte sözlü ve yazlı metinler üzerinden şekillenen 'kültürel devamlılık' olgusunun daha iyi anlaşılması sağlanacaktır. Anahtar Kelimeler Ashâb-ı Kehf, Türk dili ve edebiyatı, Gérard Genette, metinlerarasılık, metinsel-aşkınlık.
ABSTRACT The story of Companions of the Cave (Seven Sleepers) is an important intertextual source for both eastern and western culture. With the influence of Islam in Turkish culture, especially in religious works, Companions of the Cave did not only live in religious domain but has played a significant role in Turkish cultural life until now. It has always been one of the most indispensable narratives of Turkish language and literature with the multiple messages it contains and the symbols it creates. In today's Turkish literary world, the effect of the story continues by increasing and changing. The story of Companions of the Cave, which has different variations in the early works of the Turkish language, has gained new meanings in various branches of Turkish literature (Ottoman Court literature, Turk-ish Folk literature and Modern Turkish literature). As the narrative of Companions of the Cave acts as a source for many literary products; it is transformed and reproduced within many oral and written literary works, many literary products carry the traces of that story in terms of structure, content, language and narration and the story is internalized and many items of it are referenced in different literary works. For these reasons, it is naturally essential for that story to be reconsidered with an understanding of "intertextuality"-an interdisciplinary concept concerning about texts establishing explicit or implicit relations with other texts. In this study, considering Gérard Genette's 'transtextual
Tefrika edilmeye başlandığı andan günümüze Yakup Kadri’nin Nur Baba (1922) adlı romanına dair ede... more Tefrika edilmeye başlandığı andan günümüze Yakup Kadri’nin Nur Baba (1922) adlı romanına dair edebî, dinî, felsefî tartışmaları içeren pek çok çalışma, kitap, yazı ve değerlendirme kaleme alınmıştır. Türk edebiyatında olumlu ve olumsuz iki uçta eleştirilen romanı, olumlu karşılayanlar özellikle edebî değer noktasında yüceltirken, olumsuzlayanlar ise özellikle Yakup Kadri’nin Bektaşilikle bağdaşmayan bir içeriği Bektaşiliğe isnat ettiği, Bektaşiliği kötü gösterdiği iddiasıyla yok sayıcı bir yaklaşım göstermiştir. Edebiyat araştırmalarında, Nur Baba üzerine değerlendirmeler bağlamında üzerinde durulmayan ve Nur Baba’nın yayımlandığı dönemin eleştirel yazılarından olan Bezmi Nusret (Kaygusuz)’e ait Nur Baba Masalı başlıklı risale Nur Baba’nın döneminde yarattığı akisler bakımından önemlidir. Bezmi Nusret’in 1922’de Nur Baba’nın kitap olarak basımından hemen sonra yazdığı Nur Baba Masalı, Nur Baba için bir ‘reddiye’ niteliği taşır ve temelde Nur Baba’nın edebî yönüne ve romandaki Bektaşiliğin yansıtılma şekline dair iki yönlü bir değerlendirmeyi içerir. Çalışmamızda Yakup Kadri’nin Nur Baba romanı odağa alınarak Yakup Kadri’nin, romanını ve romanın, döneminde yarattığı akisleri nasıl değerlendirdiği Nur Baba’nın birinci (1922) ve ikinci (1923) baskıları için önsöz niteliğinde kaleme aldığı “Bir İzah” ve “İkinci İzah” yazıları üzerinden dikkate sunulmuş, Bezmi Nusret’e ait Nur Baba Masalı’na dikkat çekilmiş, risale Latin harflerine aktarılmış ve bu kitapçıktaki Nur Baba romanına dair görüşler değerlendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Nur Baba, Bezmi Nusret Kaygusuz, Nur Baba Masalı.
Kazan Türklerinin ve Türk dünyasının önemli fikir adamlarından Ayaz İshaki (1878-1954), hem ülkes... more Kazan Türklerinin ve Türk dünyasının önemli fikir adamlarından Ayaz İshaki (1878-1954), hem ülkesindeki millî hareketin hem de Türk dünyasında Türklük bilincinin uyanışının önemli isimlerindendir. Edebiyatçı, tenkitçi, gazeteci Ayaz İshaki, II. Meşrutiyet’in hemen sonrasında, Türkiye’de cereyan eden dil tartışmaları içerisinde de yerini alır. Dil tartışmalarının yoğunlaştığı 1909 yılında, Sırat-ı Müstakim’de ‘Lisan Meselesi’ ve ‘Lisan Meselesine Dair’ başlıklı yazılar yayımlar. Bu yazılar içerdiği düşünceler itibariyle Türkçenin sadeleşme serüveni içerisinde büyük bir önemi haizdir. Dilde sadeleşmeye karşı çıkan Süleyman Nazif ile Ali Nusret’e cevap niteliği taşıyan bu yazılar, dilde sadeleşmenin ‘Osmanlı Türkleri’ için hayatî bir mesele olduğu tezine dayanır. Ayaz İshaki, yazılarında, dilde sadeleşmenin içeriği ve yöntemi üzerine görüşler beyan eder. Böylece Genç Kalemler ve Yeni Lisan Hareketi’nden hemen önce dilde sadeleşmeye dair bir kamuoyunun oluşması ve bu yöndeki fikirlerin yerleşmesi adına önemli bir işlevi yerine getirir. Çalışmada Ayaz İshaki’nin 1909 yılında Sırat-ı Müstakim’de çıkan ‘Lisan Meselesi’ ve ‘Lisan Meselesine Dair’ başlıklı yazılarının çevrimyazısı yapılmış; ‘dilde sadeleşme’ çerçevesinde ortaya çıkan tartışmada, düşünce adamı olarak Ayaz İshaki’nin Rusya Türklüğü Ceditçi siyasî edebiyattaki rolü, edebiyat adamı, romancı, hikâyeci olarak yeri ve dili ‘ne amaçla’ kullandığı faaliyeti bilinmekle birlikte, onun doğrudan dil ve Türk dili üzerine düşüncesi ortaya konulmuştur. ANAHTAR SÖZCÜKLER Ayaz İshaki, Sırat-ı Müstakim, Süleyman Nazif, Ali Nusret, dilde sadeleşme.
Abdülhak Şinasi Hisar’ın Fahim Bey ve Biz (1941), Çamlıca’daki Eniştemiz (1944), Ali Nizami Bey’i... more Abdülhak Şinasi Hisar’ın Fahim Bey ve Biz (1941), Çamlıca’daki Eniştemiz (1944), Ali Nizami Bey’in Alafrangalığı ve Şeyhliği (1952) adlı romanlarına ‘bakış açısı ve anlatıcı’ odaklı yaklaşmanın yazarın romancılığı ve romanları hakkında önemli bilgiler ortaya koyduğunu, sanatçı kişiliğine dair başlıca noktaları dikkate sunduğunu görürüz. Abdülhak Şinasi Hisar’ın romanlarının karakteristiği özellikle ‘bakış açısı ve anlatıcı’ üzerinden kendisini belli eder. Dolayısıyla, Hisar’ın romanlarının ‘bakış açısı ve anlatıcı’ eksenli ele alınması yazarın romancılığı ve Türk edebiyatındaki yerine dair değerlendirmeler açısından önemlidir. Bu bağlamda, çalışmamızda Abdülhak Şinasi Hisar’ın Fahim Bey ve Biz, Çamlıca’daki Eniştemiz, Ali Nizami Bey’in Alafrangalığı ve Şeyhliği adlı romanlarında ‘bakış açısı ve anlatıcı’nın mahiyeti incelenirken ‘bakış açısı ve anlatıcı’ya dair hususiyetlerin Hisar’ın romancılığı ve sanat/roman anlayışı çerçevesinde ne anlama geldiği ortaya konulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Abdülhak Şinasi Hisar, roman, bakış açısı, anlatıcı.
Küçük Mecmua (5 Haziran 1922-5 Mart 1923), Ziya Gökalp’in Diyarbakır’dayken çıkardığı bir dergidi... more Küçük Mecmua (5 Haziran 1922-5 Mart 1923), Ziya Gökalp’in Diyarbakır’dayken çıkardığı bir dergidir. Küçük Mecmua içerdiği tarih, medeniyet tarihi, din, felsefe, antropoloji, halk bilimi, siyaset, edebiyat, sanat alanlarından çeşitli yazılarla ilmî, fikrî, felsefî, edebî bir dergidir. Bu özelliklerinin yanı sıra dergi, Millî Mücadele döneminin meseleleri bağlamında tarihe tanıklık da eder. Küçük Mecmua, Millî Mücadele’nin destekçisi bir dergidir ve Millî Mücadele’nin, zaferin, işgal kuvvetlerini Anadolu’dan atmanın ve yeni bir Türk devleti kurma yolunda gösterilen iradenin tüm coşkusunu yaşar ve yaşatır. Dergide, Ziya Gökalp’in özellikle ‘Türklük’ kavramının çerçevelediği alanda tarih, medeniyet tarihi, sosyoloji, felsefe, din, halk bilimi, antropoloji, edebiyat, sanat konularına dair yazılarının yanı sıra şiir ve masal türünden edebî ürünleri de yer alır. Ziya Gökalp’in Küçük Mecmua’daki şiirlerinin pek çoğu Millî Mücadele ile ilgilidir. Gökalp, bu şiirlerinde Millî Mücadele dönemini ve Millî Mücadele dönemini hazırlayan I. Dünya Savaşı yıllarını yansıtır; Kurtuluş Savaşı’nı, Kuvayı Milliye ruhunu yüceltir, işgale karşı çıkar, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı üzerinden emperyalizmi olumsuzlar, yeni Türk devletinin kurulması yönündeki iradeyi kutsayarak halk nezdinde kamuoyu oluşturur. Bu bağlamda, çalışmamızda Ziya Gökalp’in Küçük Mecmua (5 Haziran 1922-5 Mart 1923)’da yayımlanan şiirleri ele alınmakta ve Millî Mücadele’nin bu şiirlere nasıl yansıdığı incelenmektedir. Anahtar Kelimeler: Ziya Gökalp, Küçük Mecmua, Millî Mücadele, zafer, şiir.
Ziya Paşa (1829-1880), edebî yaşamında ilk olarak Halk/Âşık şiiriyle meşgul olduktan sonra Divan ... more Ziya Paşa (1829-1880), edebî yaşamında ilk olarak Halk/Âşık şiiriyle meşgul olduktan sonra Divan şiirinin etkisi altına girer ve şiir zevkini Divan şiirinin hüküm sürdüğü çevrelerde geliştirir. Ziya Paşa’nın edebiyat üzerine görüşlerinin odağında da Divan ve Halk şiirine dair düşünceleri vardır. Ziya Paşa, her iki şiir kolu ile ilgili görüşlerini tam bir karşıtlık noktasında dikkate sunar. Şiir ve İnşa (1868) makalesinde Divan şiirine göre Halk şiirini üstün tutarken Harabat Mukaddimesi’nde (1874) ise Halk şiirini yerer, küçümser; Divan şiirini yüceltici bir tavır sergiler. Ziya Paşa’nın ‘Terkib-i Bend’ başlıklı ‘dedim-dedi’ tarzındaki şiiri de bu noktada anlam kazanır; çünkü bu şiirde her iki şiir zevkinin sesini de duymak mümkündür. Bu şiir, edebî görüşlerindeki çelişkiye rağmen şairin Divan şiiri ile Halk şiirinin derin tesiri altında kaldığını da gözler önüne serer. Bu çalışmada Ziya Paşa’nın, ‘Terkib-i Bend’ başlığını taşıyan ‘dedim-dedi’ tarzı şiiri Divan şiirindeki ‘mürâcaa’ ve Halk/Âşık şiirindeki ‘dedim-dedi’li şiir geleneği bağlamında değerlendirilmektedir. Anahtar kelimeler: Ziya Paşa, mürâcaa, ‘dedim-dedi’li şiir, Divan şiiri, Halk şiiri.
Tevfik Fikret’le birlikte Servet-i Fünun şiirinin başlıca isimlerinden ve yeni Türk şiirinin kuru... more Tevfik Fikret’le birlikte Servet-i Fünun şiirinin başlıca isimlerinden ve yeni Türk şiirinin kurucularından olan, Servet-i Fünun şiirinin estetiğini karakterize eden Cenap Şahabettin (1871-1934) sanat, estetik, dil ve edebiyat üzerine yazılarıyla da Türk edebiyatında önemli bir yer işgal eder. Cenap Şahabettin’in dikkat çe-ken yazılarından birisi, Âşiyân dergisinin 6 Teşrînisânî 1324 (19 Kasım 1908) tarihli sayısında yayımlanan ‘Mekteplerde Edebiyat’ başlıklı yazısıdır. Bu yazı, Cenap Şahabettin’in ideal bir edebiyat eğitiminin nasıl olması gerektiğine dair düşüncelerinden oluşur. Çalışmamızda Cenap Şahabettin’in 1908 yılında Âşiyân dergisinde çıkan ‘Mekteplerde Edebiyat’ başlıklı yazısı, Latin harflerine aktarılarak dikkate sunul-maktadır. Ayrıca Cenap Şahabettin’in ‘Mekteplerde Edebiyat’ başlıklı yazısında ‘edebiyat eğitimi’ ile ilgili öne sürdüğü görüşler ele alınmakta; edebiyat eğitiminin amaçları, işlevleri ve yöntem(ler)i doğrultusunda dile getirdiği düşünceler ve önermeler tartışılmaktadır. Cenap Şahabettin’in düşünce ve önermeleri, günümüz edebiyat eğitimine dair yaklaşımlar üzerinden değerlendirilmektedir. Anahtar kelimeler: Cenap Şahabettin, Âşiyân, edebiyat eğitimi, metodoloji.
Sevda Lügati (1330/1914), Ara Nesil şairi Mehmet Celâl (1867-1912)’in kaleminden çıkan, aşka dair... more Sevda Lügati (1330/1914), Ara Nesil şairi Mehmet Celâl (1867-1912)’in kaleminden çıkan, aşka dair bir sözlüktür. Lügat, Mehmet Celâl’in edebî kişiliğinin farklı bir yönünü dikkate sunarken Türk sözlükçülüğü bakımından da önemlidir. Sevda Lü-gati, resimli tematik bir sözlüktür ve aynı zamanda ‘aykırı sözlük’ niteliği de taşır. ‘Aşk/sevda’ sözcüğünün kavram alanı içerisine giren, ‘aşk/sevda’ bağlamında an-lam bulan, yeni anlamlar kazanan kavramların bir araya getirildiği bir sözlüktür. Sözlükte ‘aşk’ bağlamında 260 kelime vardır. Her bir sözcük, ya Mehmet Celâl’in kendi şiirlerinden ya da başta divan şairleri olmak üzere Türk şairlerin şiirlerinden seçmelerle örneklendirilir. Dolayısıyla Sevda Lügati, Türk edebiyatı, şiiri ve kültür tarihi araştırmaları için de bolca malzeme verir. Bu bağlamda, çalışmamızda Sevda Lügati, taşıdığı özellikler itibariyle değerlendirilmektedir. Eserin genel karakteristi-ği ortaya konulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Mehmet Celâl, Sevda Lügati, aşk, sözlük.
Bu çalışmada, Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanından
hareketle mekânın işlevleri ta... more Bu çalışmada, Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanından hareketle mekânın işlevleri tartışılmaktadır. Romanda mekânın işlevleri, “romanda mekan yalnızca olayların sahnesi, kişilerin ayaklarını bastıkları bir yer midir? Mekânların özellikleri nelerdir ve romanın sistematik bütünlüğü içerisinde bu özellikler ne anlam ifade etmektedir? Mekân, kişilerin kimliklerinin, sosyo-ekonomik durumlarının, eğitim seviyelerinin dikkate sunuluşunda işlevsel midir?” gibi sorulardan hareketle anlatılmaya çalışılmaktadır. Anahtar sözcükler: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, mekânın işlevleri, mekânın özellikleri.
Türk edebiyatı tarihinde, Süleyman Nazif (1870-1927), Edebiyât-ı Cedîde şiiri içerisinde değerlen... more Türk edebiyatı tarihinde, Süleyman Nazif (1870-1927), Edebiyât-ı Cedîde şiiri içerisinde değerlendirilir. Ancak Edebiyât-ı Cedîde duyarlılığı ve anlayışı, Süleyman Nazif'in edebî kişiliğinin yalnızca bir yönünü oluşturur. Nazif, millî konulara hassasiyeti, siyasî tercihleri, hamasî ruhu ve üslûbu, Osmanlı Devleti'nin yıkıldığı, yeni Türk devletinin kurulduğu bunalımlı dönemde vatanın ıstırap ve ümitlerine tercüman olması ile diğer Edebiyât-ı Cedîde mensuplarından ayrılır. Pek çok edebiyat tarihçisi ve araştırmacısının Nazif'in şiir dünyası ile ilgili olarak öne sürdüğü temel düşüncelerden birisi, Nazif'in ilk şiirlerini topladığı Gizli Figanlar (1906) başta olmak üzere Namık Kemal (1840-1888) etkisinde olduğudur. Çalışmamızda, pek çok kaynakta genel bir tespit şeklinde dile getirilen Süleyman Nazif şiirindeki Namık Kemal etkisi, ayrıntılı bir biçimde irdelenmekte; konu, izlek, dil ve üslûp, duygu, düşünce ve hayâl iklimi vb. bakımlardan karşılaştırmalı olarak değerlendirilmektedir. Anahtar Kelimeler: Süleyman Nazif, Namık Kemal, şiir, izlek, şiir dili.
İkinci Yeni Şiiri içinde değerlendirilen İlhan Berk (1918-
2008), şiir hayatının ilk döneminde to... more İkinci Yeni Şiiri içinde değerlendirilen İlhan Berk (1918- 2008), şiir hayatının ilk döneminde toplumcu gerçekçi çizgidedir ve İstanbul (1947)/İstanbul Kitabı (1980), Günaydın Yeryüzü (1952), Türkiye Şarkısı (1953) ve Köroğlu (1955), onun toplumcu gerçekçi şiirlerinden oluşur. Berk, 1955’lerden itibaren şiir anlayışındaki değişime bağlı olarak toplumcu gerçekçi çizgiden uzaklaşır. Galile Denizi (1958), Berk’in toplumcu gerçekçilikten kopuşunun ifadesidir. Bu çalışmada, İlhan Berk’in şiir hayatındaki toplumcu gerçekçi dönem, bu dönemin sınırları, toplumcu gerçekçi çizgideki şiirlerin Berk için anlamı ve Berk’in toplumcu gerçekçi çizgiden kopuşu değerlendirilmiştir. Berk’in toplumcu gerçekçi anlayışının öne çıktığı şiir dönemi ve bu dönemin şiir kitapları ele alınmış, şairin toplumcu gerçekçi eğilimlerinin şiirlerine nasıl yansıdığı üzerinde durularak şiirlerinin tematik incelemesi yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: İlhan Berk, toplumcu gerçekçilik, sosyalist ütopya, emeğin şiirselleştirilmesi, güdümlü şiir
Yüksel Pazarkaya’nın 1977 yılında yayınlanan Oturma İzni adlı öykü kitabı, sosyal, ekonomik, kült... more Yüksel Pazarkaya’nın 1977 yılında yayınlanan Oturma İzni adlı öykü kitabı, sosyal, ekonomik, kültürel, psikolojik vb. açılardan Türklerin Almanya’ya göç serüveninden ve birinci kuşak Türklerin Almanya yaşamından gerçekçi kesitler sunar. Oturma İzni’nde yer alan öykülerde, her şeyden önce iş gücü göçü karakteristiği taşıyan ve temelinde ekonomik nedenlerin yer aldığı Almanya’ya göçün özellikle sosyo-ekonomik yönü işlenir. Almanya’ya göçün altında yatan ekonomik nedenler, birinci kuşak Türklerin içinde bulundukları sosyo-ekonomik koşullar ve Almanya’daki sosyo-ekonomik konumları, hem Türkiye hem de Almanya gerçeği çerçevesinde yansıtılır. Bu çalışmada, sosyo-ekonomik yönüyle Almanya’ya göçün ve birinci kuşak Türklerin yaşamına dair sosyo-ekonomik gerçekliğin Oturma İzni adlı öykü kitabına yansımaları incelenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Yüksel Pazarkaya, Oturma İzni, Almanya, göç, birinci kuşak Türkler
Öz
Edebî metinler, özellikleri itibariyle 'yaratıcı düşünme'yle doğrudan ilintilidir. Roman, öyk... more Öz Edebî metinler, özellikleri itibariyle 'yaratıcı düşünme'yle doğrudan ilintilidir. Roman, öykü, masal, şiir gibi edebi metinler, her şeyden önce bir sanatçının yaratımıdır ve kurgu, yapı, içerik, dil ve anlatım gibi özellikleri bakımından yaratcılığa dayanır. Bu bakımdan çocuk edebiyatı ürünleri de çocuklar için 'yaratıcı düşünme'ye açılan bir kapıdır. Bu çalışmada, çocuk edebiyatı ile 'yaratıcı düşünme' arasındaki ilişkiler irdelenmektedir. Çocuk edebiyatı metinlerinin özellikleri (kurgu, yapı, içerik, dil ve anlatım gibi) ile 'yaratıcı düşünme' arasındaki ilişkiler ortaya konulmaktadır. Çocuk edebiyatı ile 'yaratıcı düşünme' arasındaki ilişki; roman, öykü, masal, şiir gibi çocuk edebiyatı ürünlerinden örnekler verilerek ele alınmaktadır. Çocuk edebiyatı ürünlerini 'yaratıcı düşünme'ye açılan bir kapı olarak görmek, eğitimde öğrenme süreçlerini de 'yaratıcı düşünme' yönünde şekillendirmek ve bu yönde bir farkındalıkla hareket etmek bakımından da bir gerekliliktir. Bu bakımdan eğitimin her seviyesnde çocuk edebiyatı ürünleri üzerinden çocukların 'yaratıcı düşünme' becerilerini ve yeterliliklerini geliştirmek başlıca amaçlardan biri olmalıdır.
ÖZ Ashâb-ı Kehf anlatısı, hem Doğu hem de Batı kültürü için önemli metinlerarası kaynaklardan-dır... more ÖZ Ashâb-ı Kehf anlatısı, hem Doğu hem de Batı kültürü için önemli metinlerarası kaynaklardan-dır. Türk kültüründe İslamiyet'in tesiriyle özellikle dini eserlerde yer alan Ashâb-ı Kehf sadece dini hayat içinde kalmamış günümüze kadar Türk kültür hayatında önemli bir rol oynamıştır. Geçmişte içerdiği çoklu mesaj ve meydana getirdiği imgelerle Türk dili ve edebiyatının ilgi çekici anlatılarından biri olmuştur. Hikâyenin etkisi günümüz edebi dünyasında da artarak ve değişerek devam etmekte-dir. Türk dilinin erken dönem eserlerinde farklı varyasyonlarla yer alan Ashâb-ı Kehf anlatısı, Türk edebiyatının farklı alan ve dönemlerinde (Divan edebiyatı, Halk edebiyatı, Yeni Türk edebiyatı) yeni anlam boyutları kazanmıştır. Ashâb-ı Kehf'in pek çok yazınsal ürüne kaynaklık etmesi, sözlü ve yazılı pek çok yazınsal üründe yeniden dönüştürülerek üretilmesi, yapı, içerik, dil ve anlatım bakımından pek çok yazınsal ürünün bu anlatıdan izler taşıması, Ashâb-ı Kehf anlatısını içselleştirmesi, anlatı-ya göndermelerde bulunması; doğal olarak hikâyenin disiplinlerarası bir kavram olan ve bir metnin başka metinlerle açık veya kapalı ilişkiler kurması anlamına gelen 'metinlerarasılık' yöntemiyle ye-niden ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Bu çalışmada, metinlerarasılığın önemli kuramcılarından biri olan Gérard Genette'nin 'metinsel-aşkınlık' kavramı üzerinden Türk dili ve edebiyatında Ashab-ı Kehf anlatısı ile bu anlatıdan türeyen diğer metinlerin birbiriyle olan alışveriş biçimleri, seçilen ya-zınsal örnekler üzerinde değerlendirilecektir. Böylece Ashâb-ı Kehf anlatısının 'gönderge, anıştırma, yenidenyazma, dönüştürme' gibi metinlerarası unsurlar üzerinden dönemlere göre içeriksel, biçimsel, kurgusal güncellenme şekilleri ortaya konularak; 'metinsel-aşkınlık' yoluyla tarihsel süreçte sözlü ve yazlı metinler üzerinden şekillenen 'kültürel devamlılık' olgusunun daha iyi anlaşılması sağlanacaktır. Anahtar Kelimeler Ashâb-ı Kehf, Türk dili ve edebiyatı, Gérard Genette, metinlerarasılık, metinsel-aşkınlık.
ABSTRACT The story of Companions of the Cave (Seven Sleepers) is an important intertextual source for both eastern and western culture. With the influence of Islam in Turkish culture, especially in religious works, Companions of the Cave did not only live in religious domain but has played a significant role in Turkish cultural life until now. It has always been one of the most indispensable narratives of Turkish language and literature with the multiple messages it contains and the symbols it creates. In today's Turkish literary world, the effect of the story continues by increasing and changing. The story of Companions of the Cave, which has different variations in the early works of the Turkish language, has gained new meanings in various branches of Turkish literature (Ottoman Court literature, Turk-ish Folk literature and Modern Turkish literature). As the narrative of Companions of the Cave acts as a source for many literary products; it is transformed and reproduced within many oral and written literary works, many literary products carry the traces of that story in terms of structure, content, language and narration and the story is internalized and many items of it are referenced in different literary works. For these reasons, it is naturally essential for that story to be reconsidered with an understanding of "intertextuality"-an interdisciplinary concept concerning about texts establishing explicit or implicit relations with other texts. In this study, considering Gérard Genette's 'transtextual
Tefrika edilmeye başlandığı andan günümüze Yakup Kadri’nin Nur Baba (1922) adlı romanına dair ede... more Tefrika edilmeye başlandığı andan günümüze Yakup Kadri’nin Nur Baba (1922) adlı romanına dair edebî, dinî, felsefî tartışmaları içeren pek çok çalışma, kitap, yazı ve değerlendirme kaleme alınmıştır. Türk edebiyatında olumlu ve olumsuz iki uçta eleştirilen romanı, olumlu karşılayanlar özellikle edebî değer noktasında yüceltirken, olumsuzlayanlar ise özellikle Yakup Kadri’nin Bektaşilikle bağdaşmayan bir içeriği Bektaşiliğe isnat ettiği, Bektaşiliği kötü gösterdiği iddiasıyla yok sayıcı bir yaklaşım göstermiştir. Edebiyat araştırmalarında, Nur Baba üzerine değerlendirmeler bağlamında üzerinde durulmayan ve Nur Baba’nın yayımlandığı dönemin eleştirel yazılarından olan Bezmi Nusret (Kaygusuz)’e ait Nur Baba Masalı başlıklı risale Nur Baba’nın döneminde yarattığı akisler bakımından önemlidir. Bezmi Nusret’in 1922’de Nur Baba’nın kitap olarak basımından hemen sonra yazdığı Nur Baba Masalı, Nur Baba için bir ‘reddiye’ niteliği taşır ve temelde Nur Baba’nın edebî yönüne ve romandaki Bektaşiliğin yansıtılma şekline dair iki yönlü bir değerlendirmeyi içerir. Çalışmamızda Yakup Kadri’nin Nur Baba romanı odağa alınarak Yakup Kadri’nin, romanını ve romanın, döneminde yarattığı akisleri nasıl değerlendirdiği Nur Baba’nın birinci (1922) ve ikinci (1923) baskıları için önsöz niteliğinde kaleme aldığı “Bir İzah” ve “İkinci İzah” yazıları üzerinden dikkate sunulmuş, Bezmi Nusret’e ait Nur Baba Masalı’na dikkat çekilmiş, risale Latin harflerine aktarılmış ve bu kitapçıktaki Nur Baba romanına dair görüşler değerlendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Nur Baba, Bezmi Nusret Kaygusuz, Nur Baba Masalı.
Kazan Türklerinin ve Türk dünyasının önemli fikir adamlarından Ayaz İshaki (1878-1954), hem ülkes... more Kazan Türklerinin ve Türk dünyasının önemli fikir adamlarından Ayaz İshaki (1878-1954), hem ülkesindeki millî hareketin hem de Türk dünyasında Türklük bilincinin uyanışının önemli isimlerindendir. Edebiyatçı, tenkitçi, gazeteci Ayaz İshaki, II. Meşrutiyet’in hemen sonrasında, Türkiye’de cereyan eden dil tartışmaları içerisinde de yerini alır. Dil tartışmalarının yoğunlaştığı 1909 yılında, Sırat-ı Müstakim’de ‘Lisan Meselesi’ ve ‘Lisan Meselesine Dair’ başlıklı yazılar yayımlar. Bu yazılar içerdiği düşünceler itibariyle Türkçenin sadeleşme serüveni içerisinde büyük bir önemi haizdir. Dilde sadeleşmeye karşı çıkan Süleyman Nazif ile Ali Nusret’e cevap niteliği taşıyan bu yazılar, dilde sadeleşmenin ‘Osmanlı Türkleri’ için hayatî bir mesele olduğu tezine dayanır. Ayaz İshaki, yazılarında, dilde sadeleşmenin içeriği ve yöntemi üzerine görüşler beyan eder. Böylece Genç Kalemler ve Yeni Lisan Hareketi’nden hemen önce dilde sadeleşmeye dair bir kamuoyunun oluşması ve bu yöndeki fikirlerin yerleşmesi adına önemli bir işlevi yerine getirir. Çalışmada Ayaz İshaki’nin 1909 yılında Sırat-ı Müstakim’de çıkan ‘Lisan Meselesi’ ve ‘Lisan Meselesine Dair’ başlıklı yazılarının çevrimyazısı yapılmış; ‘dilde sadeleşme’ çerçevesinde ortaya çıkan tartışmada, düşünce adamı olarak Ayaz İshaki’nin Rusya Türklüğü Ceditçi siyasî edebiyattaki rolü, edebiyat adamı, romancı, hikâyeci olarak yeri ve dili ‘ne amaçla’ kullandığı faaliyeti bilinmekle birlikte, onun doğrudan dil ve Türk dili üzerine düşüncesi ortaya konulmuştur. ANAHTAR SÖZCÜKLER Ayaz İshaki, Sırat-ı Müstakim, Süleyman Nazif, Ali Nusret, dilde sadeleşme.
Abdülhak Şinasi Hisar’ın Fahim Bey ve Biz (1941), Çamlıca’daki Eniştemiz (1944), Ali Nizami Bey’i... more Abdülhak Şinasi Hisar’ın Fahim Bey ve Biz (1941), Çamlıca’daki Eniştemiz (1944), Ali Nizami Bey’in Alafrangalığı ve Şeyhliği (1952) adlı romanlarına ‘bakış açısı ve anlatıcı’ odaklı yaklaşmanın yazarın romancılığı ve romanları hakkında önemli bilgiler ortaya koyduğunu, sanatçı kişiliğine dair başlıca noktaları dikkate sunduğunu görürüz. Abdülhak Şinasi Hisar’ın romanlarının karakteristiği özellikle ‘bakış açısı ve anlatıcı’ üzerinden kendisini belli eder. Dolayısıyla, Hisar’ın romanlarının ‘bakış açısı ve anlatıcı’ eksenli ele alınması yazarın romancılığı ve Türk edebiyatındaki yerine dair değerlendirmeler açısından önemlidir. Bu bağlamda, çalışmamızda Abdülhak Şinasi Hisar’ın Fahim Bey ve Biz, Çamlıca’daki Eniştemiz, Ali Nizami Bey’in Alafrangalığı ve Şeyhliği adlı romanlarında ‘bakış açısı ve anlatıcı’nın mahiyeti incelenirken ‘bakış açısı ve anlatıcı’ya dair hususiyetlerin Hisar’ın romancılığı ve sanat/roman anlayışı çerçevesinde ne anlama geldiği ortaya konulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Abdülhak Şinasi Hisar, roman, bakış açısı, anlatıcı.
Küçük Mecmua (5 Haziran 1922-5 Mart 1923), Ziya Gökalp’in Diyarbakır’dayken çıkardığı bir dergidi... more Küçük Mecmua (5 Haziran 1922-5 Mart 1923), Ziya Gökalp’in Diyarbakır’dayken çıkardığı bir dergidir. Küçük Mecmua içerdiği tarih, medeniyet tarihi, din, felsefe, antropoloji, halk bilimi, siyaset, edebiyat, sanat alanlarından çeşitli yazılarla ilmî, fikrî, felsefî, edebî bir dergidir. Bu özelliklerinin yanı sıra dergi, Millî Mücadele döneminin meseleleri bağlamında tarihe tanıklık da eder. Küçük Mecmua, Millî Mücadele’nin destekçisi bir dergidir ve Millî Mücadele’nin, zaferin, işgal kuvvetlerini Anadolu’dan atmanın ve yeni bir Türk devleti kurma yolunda gösterilen iradenin tüm coşkusunu yaşar ve yaşatır. Dergide, Ziya Gökalp’in özellikle ‘Türklük’ kavramının çerçevelediği alanda tarih, medeniyet tarihi, sosyoloji, felsefe, din, halk bilimi, antropoloji, edebiyat, sanat konularına dair yazılarının yanı sıra şiir ve masal türünden edebî ürünleri de yer alır. Ziya Gökalp’in Küçük Mecmua’daki şiirlerinin pek çoğu Millî Mücadele ile ilgilidir. Gökalp, bu şiirlerinde Millî Mücadele dönemini ve Millî Mücadele dönemini hazırlayan I. Dünya Savaşı yıllarını yansıtır; Kurtuluş Savaşı’nı, Kuvayı Milliye ruhunu yüceltir, işgale karşı çıkar, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı üzerinden emperyalizmi olumsuzlar, yeni Türk devletinin kurulması yönündeki iradeyi kutsayarak halk nezdinde kamuoyu oluşturur. Bu bağlamda, çalışmamızda Ziya Gökalp’in Küçük Mecmua (5 Haziran 1922-5 Mart 1923)’da yayımlanan şiirleri ele alınmakta ve Millî Mücadele’nin bu şiirlere nasıl yansıdığı incelenmektedir. Anahtar Kelimeler: Ziya Gökalp, Küçük Mecmua, Millî Mücadele, zafer, şiir.
Ziya Paşa (1829-1880), edebî yaşamında ilk olarak Halk/Âşık şiiriyle meşgul olduktan sonra Divan ... more Ziya Paşa (1829-1880), edebî yaşamında ilk olarak Halk/Âşık şiiriyle meşgul olduktan sonra Divan şiirinin etkisi altına girer ve şiir zevkini Divan şiirinin hüküm sürdüğü çevrelerde geliştirir. Ziya Paşa’nın edebiyat üzerine görüşlerinin odağında da Divan ve Halk şiirine dair düşünceleri vardır. Ziya Paşa, her iki şiir kolu ile ilgili görüşlerini tam bir karşıtlık noktasında dikkate sunar. Şiir ve İnşa (1868) makalesinde Divan şiirine göre Halk şiirini üstün tutarken Harabat Mukaddimesi’nde (1874) ise Halk şiirini yerer, küçümser; Divan şiirini yüceltici bir tavır sergiler. Ziya Paşa’nın ‘Terkib-i Bend’ başlıklı ‘dedim-dedi’ tarzındaki şiiri de bu noktada anlam kazanır; çünkü bu şiirde her iki şiir zevkinin sesini de duymak mümkündür. Bu şiir, edebî görüşlerindeki çelişkiye rağmen şairin Divan şiiri ile Halk şiirinin derin tesiri altında kaldığını da gözler önüne serer. Bu çalışmada Ziya Paşa’nın, ‘Terkib-i Bend’ başlığını taşıyan ‘dedim-dedi’ tarzı şiiri Divan şiirindeki ‘mürâcaa’ ve Halk/Âşık şiirindeki ‘dedim-dedi’li şiir geleneği bağlamında değerlendirilmektedir. Anahtar kelimeler: Ziya Paşa, mürâcaa, ‘dedim-dedi’li şiir, Divan şiiri, Halk şiiri.
Tevfik Fikret’le birlikte Servet-i Fünun şiirinin başlıca isimlerinden ve yeni Türk şiirinin kuru... more Tevfik Fikret’le birlikte Servet-i Fünun şiirinin başlıca isimlerinden ve yeni Türk şiirinin kurucularından olan, Servet-i Fünun şiirinin estetiğini karakterize eden Cenap Şahabettin (1871-1934) sanat, estetik, dil ve edebiyat üzerine yazılarıyla da Türk edebiyatında önemli bir yer işgal eder. Cenap Şahabettin’in dikkat çe-ken yazılarından birisi, Âşiyân dergisinin 6 Teşrînisânî 1324 (19 Kasım 1908) tarihli sayısında yayımlanan ‘Mekteplerde Edebiyat’ başlıklı yazısıdır. Bu yazı, Cenap Şahabettin’in ideal bir edebiyat eğitiminin nasıl olması gerektiğine dair düşüncelerinden oluşur. Çalışmamızda Cenap Şahabettin’in 1908 yılında Âşiyân dergisinde çıkan ‘Mekteplerde Edebiyat’ başlıklı yazısı, Latin harflerine aktarılarak dikkate sunul-maktadır. Ayrıca Cenap Şahabettin’in ‘Mekteplerde Edebiyat’ başlıklı yazısında ‘edebiyat eğitimi’ ile ilgili öne sürdüğü görüşler ele alınmakta; edebiyat eğitiminin amaçları, işlevleri ve yöntem(ler)i doğrultusunda dile getirdiği düşünceler ve önermeler tartışılmaktadır. Cenap Şahabettin’in düşünce ve önermeleri, günümüz edebiyat eğitimine dair yaklaşımlar üzerinden değerlendirilmektedir. Anahtar kelimeler: Cenap Şahabettin, Âşiyân, edebiyat eğitimi, metodoloji.
Sevda Lügati (1330/1914), Ara Nesil şairi Mehmet Celâl (1867-1912)’in kaleminden çıkan, aşka dair... more Sevda Lügati (1330/1914), Ara Nesil şairi Mehmet Celâl (1867-1912)’in kaleminden çıkan, aşka dair bir sözlüktür. Lügat, Mehmet Celâl’in edebî kişiliğinin farklı bir yönünü dikkate sunarken Türk sözlükçülüğü bakımından da önemlidir. Sevda Lü-gati, resimli tematik bir sözlüktür ve aynı zamanda ‘aykırı sözlük’ niteliği de taşır. ‘Aşk/sevda’ sözcüğünün kavram alanı içerisine giren, ‘aşk/sevda’ bağlamında an-lam bulan, yeni anlamlar kazanan kavramların bir araya getirildiği bir sözlüktür. Sözlükte ‘aşk’ bağlamında 260 kelime vardır. Her bir sözcük, ya Mehmet Celâl’in kendi şiirlerinden ya da başta divan şairleri olmak üzere Türk şairlerin şiirlerinden seçmelerle örneklendirilir. Dolayısıyla Sevda Lügati, Türk edebiyatı, şiiri ve kültür tarihi araştırmaları için de bolca malzeme verir. Bu bağlamda, çalışmamızda Sevda Lügati, taşıdığı özellikler itibariyle değerlendirilmektedir. Eserin genel karakteristi-ği ortaya konulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Mehmet Celâl, Sevda Lügati, aşk, sözlük.
Bu çalışmada, Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanından
hareketle mekânın işlevleri ta... more Bu çalışmada, Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanından hareketle mekânın işlevleri tartışılmaktadır. Romanda mekânın işlevleri, “romanda mekan yalnızca olayların sahnesi, kişilerin ayaklarını bastıkları bir yer midir? Mekânların özellikleri nelerdir ve romanın sistematik bütünlüğü içerisinde bu özellikler ne anlam ifade etmektedir? Mekân, kişilerin kimliklerinin, sosyo-ekonomik durumlarının, eğitim seviyelerinin dikkate sunuluşunda işlevsel midir?” gibi sorulardan hareketle anlatılmaya çalışılmaktadır. Anahtar sözcükler: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, mekânın işlevleri, mekânın özellikleri.
Türk edebiyatı tarihinde, Süleyman Nazif (1870-1927), Edebiyât-ı Cedîde şiiri içerisinde değerlen... more Türk edebiyatı tarihinde, Süleyman Nazif (1870-1927), Edebiyât-ı Cedîde şiiri içerisinde değerlendirilir. Ancak Edebiyât-ı Cedîde duyarlılığı ve anlayışı, Süleyman Nazif'in edebî kişiliğinin yalnızca bir yönünü oluşturur. Nazif, millî konulara hassasiyeti, siyasî tercihleri, hamasî ruhu ve üslûbu, Osmanlı Devleti'nin yıkıldığı, yeni Türk devletinin kurulduğu bunalımlı dönemde vatanın ıstırap ve ümitlerine tercüman olması ile diğer Edebiyât-ı Cedîde mensuplarından ayrılır. Pek çok edebiyat tarihçisi ve araştırmacısının Nazif'in şiir dünyası ile ilgili olarak öne sürdüğü temel düşüncelerden birisi, Nazif'in ilk şiirlerini topladığı Gizli Figanlar (1906) başta olmak üzere Namık Kemal (1840-1888) etkisinde olduğudur. Çalışmamızda, pek çok kaynakta genel bir tespit şeklinde dile getirilen Süleyman Nazif şiirindeki Namık Kemal etkisi, ayrıntılı bir biçimde irdelenmekte; konu, izlek, dil ve üslûp, duygu, düşünce ve hayâl iklimi vb. bakımlardan karşılaştırmalı olarak değerlendirilmektedir. Anahtar Kelimeler: Süleyman Nazif, Namık Kemal, şiir, izlek, şiir dili.
İkinci Yeni Şiiri içinde değerlendirilen İlhan Berk (1918-
2008), şiir hayatının ilk döneminde to... more İkinci Yeni Şiiri içinde değerlendirilen İlhan Berk (1918- 2008), şiir hayatının ilk döneminde toplumcu gerçekçi çizgidedir ve İstanbul (1947)/İstanbul Kitabı (1980), Günaydın Yeryüzü (1952), Türkiye Şarkısı (1953) ve Köroğlu (1955), onun toplumcu gerçekçi şiirlerinden oluşur. Berk, 1955’lerden itibaren şiir anlayışındaki değişime bağlı olarak toplumcu gerçekçi çizgiden uzaklaşır. Galile Denizi (1958), Berk’in toplumcu gerçekçilikten kopuşunun ifadesidir. Bu çalışmada, İlhan Berk’in şiir hayatındaki toplumcu gerçekçi dönem, bu dönemin sınırları, toplumcu gerçekçi çizgideki şiirlerin Berk için anlamı ve Berk’in toplumcu gerçekçi çizgiden kopuşu değerlendirilmiştir. Berk’in toplumcu gerçekçi anlayışının öne çıktığı şiir dönemi ve bu dönemin şiir kitapları ele alınmış, şairin toplumcu gerçekçi eğilimlerinin şiirlerine nasıl yansıdığı üzerinde durularak şiirlerinin tematik incelemesi yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: İlhan Berk, toplumcu gerçekçilik, sosyalist ütopya, emeğin şiirselleştirilmesi, güdümlü şiir
Yüksel Pazarkaya’nın 1977 yılında yayınlanan Oturma İzni adlı öykü kitabı, sosyal, ekonomik, kült... more Yüksel Pazarkaya’nın 1977 yılında yayınlanan Oturma İzni adlı öykü kitabı, sosyal, ekonomik, kültürel, psikolojik vb. açılardan Türklerin Almanya’ya göç serüveninden ve birinci kuşak Türklerin Almanya yaşamından gerçekçi kesitler sunar. Oturma İzni’nde yer alan öykülerde, her şeyden önce iş gücü göçü karakteristiği taşıyan ve temelinde ekonomik nedenlerin yer aldığı Almanya’ya göçün özellikle sosyo-ekonomik yönü işlenir. Almanya’ya göçün altında yatan ekonomik nedenler, birinci kuşak Türklerin içinde bulundukları sosyo-ekonomik koşullar ve Almanya’daki sosyo-ekonomik konumları, hem Türkiye hem de Almanya gerçeği çerçevesinde yansıtılır. Bu çalışmada, sosyo-ekonomik yönüyle Almanya’ya göçün ve birinci kuşak Türklerin yaşamına dair sosyo-ekonomik gerçekliğin Oturma İzni adlı öykü kitabına yansımaları incelenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Yüksel Pazarkaya, Oturma İzni, Almanya, göç, birinci kuşak Türkler
Uploads
Papers by Ahmet Demir
Edebî metinler, özellikleri itibariyle 'yaratıcı düşünme'yle doğrudan ilintilidir. Roman, öykü, masal, şiir gibi edebi metinler, her şeyden önce bir sanatçının yaratımıdır ve kurgu, yapı, içerik, dil ve anlatım gibi özellikleri bakımından yaratcılığa dayanır. Bu bakımdan çocuk edebiyatı ürünleri de çocuklar için 'yaratıcı düşünme'ye açılan bir kapıdır. Bu çalışmada, çocuk edebiyatı ile 'yaratıcı düşünme' arasındaki ilişkiler irdelenmektedir. Çocuk edebiyatı metinlerinin özellikleri (kurgu, yapı, içerik, dil ve anlatım gibi) ile 'yaratıcı düşünme' arasındaki ilişkiler ortaya konulmaktadır. Çocuk edebiyatı ile 'yaratıcı düşünme' arasındaki ilişki; roman, öykü, masal, şiir gibi çocuk edebiyatı ürünlerinden örnekler verilerek ele alınmaktadır. Çocuk edebiyatı ürünlerini 'yaratıcı düşünme'ye açılan bir kapı olarak görmek, eğitimde öğrenme süreçlerini de 'yaratıcı düşünme' yönünde şekillendirmek ve bu yönde bir farkındalıkla hareket etmek bakımından da bir gerekliliktir. Bu bakımdan eğitimin her seviyesnde çocuk edebiyatı ürünleri üzerinden çocukların 'yaratıcı düşünme' becerilerini ve yeterliliklerini geliştirmek başlıca amaçlardan biri olmalıdır.
ABSTRACT The story of Companions of the Cave (Seven Sleepers) is an important intertextual source for both eastern and western culture. With the influence of Islam in Turkish culture, especially in religious works, Companions of the Cave did not only live in religious domain but has played a significant role in Turkish cultural life until now. It has always been one of the most indispensable narratives of Turkish language and literature with the multiple messages it contains and the symbols it creates. In today's Turkish literary world, the effect of the story continues by increasing and changing. The story of Companions of the Cave, which has different variations in the early works of the Turkish language, has gained new meanings in various branches of Turkish literature (Ottoman Court literature, Turk-ish Folk literature and Modern Turkish literature). As the narrative of Companions of the Cave acts as a source for many literary products; it is transformed and reproduced within many oral and written literary works, many literary products carry the traces of that story in terms of structure, content, language and narration and the story is internalized and many items of it are referenced in different literary works. For these reasons, it is naturally essential for that story to be reconsidered with an understanding of "intertextuality"-an interdisciplinary concept concerning about texts establishing explicit or implicit relations with other texts. In this study, considering Gérard Genette's 'transtextual
karşılayanlar özellikle edebî değer noktasında yüceltirken, olumsuzlayanlar ise özellikle Yakup Kadri’nin Bektaşilikle bağdaşmayan bir içeriği Bektaşiliğe isnat ettiği, Bektaşiliği kötü gösterdiği iddiasıyla yok sayıcı bir yaklaşım göstermiştir. Edebiyat araştırmalarında, Nur
Baba üzerine değerlendirmeler bağlamında üzerinde durulmayan ve Nur Baba’nın yayımlandığı dönemin eleştirel yazılarından olan Bezmi Nusret (Kaygusuz)’e ait Nur Baba Masalı başlıklı risale Nur Baba’nın döneminde yarattığı akisler bakımından önemlidir. Bezmi Nusret’in 1922’de Nur Baba’nın kitap olarak basımından hemen sonra yazdığı Nur Baba Masalı,
Nur Baba için bir ‘reddiye’ niteliği taşır ve temelde Nur Baba’nın edebî yönüne ve romandaki Bektaşiliğin yansıtılma şekline dair iki yönlü bir değerlendirmeyi içerir. Çalışmamızda Yakup Kadri’nin Nur Baba romanı odağa alınarak Yakup Kadri’nin, romanını ve romanın, döneminde yarattığı akisleri nasıl değerlendirdiği Nur Baba’nın birinci (1922)
ve ikinci (1923) baskıları için önsöz niteliğinde kaleme aldığı “Bir İzah” ve “İkinci İzah” yazıları üzerinden dikkate sunulmuş, Bezmi Nusret’e ait Nur Baba Masalı’na dikkat çekilmiş, risale Latin harflerine aktarılmış ve bu kitapçıktaki Nur Baba romanına dair görüşler değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Nur Baba, Bezmi Nusret Kaygusuz, Nur Baba Masalı.
serüveni içerisinde büyük bir önemi haizdir. Dilde sadeleşmeye karşı çıkan Süleyman Nazif ile Ali Nusret’e cevap niteliği taşıyan bu yazılar, dilde sadeleşmenin ‘Osmanlı Türkleri’ için hayatî bir mesele olduğu tezine dayanır. Ayaz İshaki, yazılarında, dilde sadeleşmenin içeriği
ve yöntemi üzerine görüşler beyan eder. Böylece Genç Kalemler ve Yeni Lisan Hareketi’nden hemen önce dilde sadeleşmeye dair bir kamuoyunun oluşması ve bu yöndeki fikirlerin yerleşmesi adına önemli bir işlevi yerine getirir. Çalışmada Ayaz İshaki’nin 1909
yılında Sırat-ı Müstakim’de çıkan ‘Lisan Meselesi’ ve ‘Lisan Meselesine Dair’ başlıklı yazılarının çevrimyazısı yapılmış; ‘dilde sadeleşme’ çerçevesinde ortaya çıkan tartışmada, düşünce adamı olarak Ayaz İshaki’nin Rusya Türklüğü Ceditçi siyasî edebiyattaki rolü,
edebiyat adamı, romancı, hikâyeci olarak yeri ve dili ‘ne amaçla’ kullandığı faaliyeti bilinmekle birlikte, onun doğrudan dil ve Türk dili üzerine düşüncesi ortaya konulmuştur.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
Ayaz İshaki, Sırat-ı Müstakim, Süleyman Nazif, Ali Nusret, dilde sadeleşme.
Bu bağlamda, çalışmamızda Abdülhak Şinasi Hisar’ın Fahim Bey ve Biz, Çamlıca’daki Eniştemiz, Ali Nizami Bey’in Alafrangalığı ve Şeyhliği adlı romanlarında ‘bakış açısı ve anlatıcı’nın mahiyeti incelenirken ‘bakış açısı ve anlatıcı’ya dair hususiyetlerin Hisar’ın romancılığı ve sanat/roman anlayışı çerçevesinde ne anlama geldiği ortaya konulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Abdülhak Şinasi Hisar, roman, bakış açısı, anlatıcı.
Ziya Paşa’nın ‘Terkib-i Bend’ başlıklı ‘dedim-dedi’ tarzındaki şiiri de bu noktada anlam kazanır; çünkü bu şiirde her iki şiir zevkinin sesini de duymak mümkündür. Bu şiir, edebî görüşlerindeki çelişkiye rağmen şairin Divan şiiri ile Halk şiirinin derin tesiri altında kaldığını da gözler önüne serer.
Bu çalışmada Ziya Paşa’nın, ‘Terkib-i Bend’ başlığını taşıyan ‘dedim-dedi’ tarzı şiiri Divan şiirindeki ‘mürâcaa’ ve Halk/Âşık şiirindeki ‘dedim-dedi’li şiir geleneği bağlamında değerlendirilmektedir.
Anahtar kelimeler: Ziya Paşa, mürâcaa, ‘dedim-dedi’li şiir, Divan şiiri, Halk şiiri.
Çalışmamızda Cenap Şahabettin’in 1908 yılında Âşiyân dergisinde çıkan ‘Mekteplerde Edebiyat’ başlıklı yazısı, Latin harflerine aktarılarak dikkate sunul-maktadır. Ayrıca Cenap Şahabettin’in ‘Mekteplerde Edebiyat’ başlıklı yazısında ‘edebiyat eğitimi’ ile ilgili öne sürdüğü görüşler ele alınmakta; edebiyat eğitiminin amaçları, işlevleri ve yöntem(ler)i doğrultusunda dile getirdiği düşünceler ve önermeler tartışılmaktadır. Cenap Şahabettin’in düşünce ve önermeleri, günümüz edebiyat eğitimine dair yaklaşımlar üzerinden değerlendirilmektedir.
Anahtar kelimeler: Cenap Şahabettin, Âşiyân, edebiyat eğitimi, metodoloji.
Anahtar Kelimeler: Mehmet Celâl, Sevda Lügati, aşk, sözlük.
hareketle mekânın işlevleri tartışılmaktadır. Romanda mekânın işlevleri,
“romanda mekan yalnızca olayların sahnesi, kişilerin ayaklarını bastıkları bir yer midir? Mekânların özellikleri nelerdir ve romanın sistematik bütünlüğü içerisinde bu özellikler ne anlam ifade etmektedir? Mekân, kişilerin kimliklerinin, sosyo-ekonomik durumlarının, eğitim seviyelerinin dikkate sunuluşunda işlevsel midir?” gibi sorulardan hareketle anlatılmaya çalışılmaktadır.
Anahtar sözcükler: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, mekânın işlevleri, mekânın özellikleri.
Anahtar Kelimeler: Süleyman Nazif, Namık Kemal, şiir, izlek, şiir dili.
2008), şiir hayatının ilk döneminde toplumcu gerçekçi çizgidedir
ve İstanbul (1947)/İstanbul Kitabı (1980), Günaydın
Yeryüzü (1952), Türkiye Şarkısı (1953) ve Köroğlu (1955),
onun toplumcu gerçekçi şiirlerinden oluşur. Berk,
1955’lerden itibaren şiir anlayışındaki değişime bağlı olarak
toplumcu gerçekçi çizgiden uzaklaşır. Galile Denizi (1958),
Berk’in toplumcu gerçekçilikten kopuşunun ifadesidir.
Bu çalışmada, İlhan Berk’in şiir hayatındaki toplumcu gerçekçi
dönem, bu dönemin sınırları, toplumcu gerçekçi çizgideki
şiirlerin Berk için anlamı ve Berk’in toplumcu gerçekçi çizgiden
kopuşu değerlendirilmiştir. Berk’in toplumcu gerçekçi anlayışının
öne çıktığı şiir dönemi ve bu dönemin şiir kitapları
ele alınmış, şairin toplumcu gerçekçi eğilimlerinin şiirlerine
nasıl yansıdığı üzerinde durularak şiirlerinin tematik incelemesi
yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: İlhan Berk, toplumcu gerçekçilik, sosyalist ütopya, emeğin şiirselleştirilmesi, güdümlü şiir
Anahtar Kelimeler: Yüksel Pazarkaya, Oturma İzni, Almanya, göç, birinci kuşak Türkler
Edebî metinler, özellikleri itibariyle 'yaratıcı düşünme'yle doğrudan ilintilidir. Roman, öykü, masal, şiir gibi edebi metinler, her şeyden önce bir sanatçının yaratımıdır ve kurgu, yapı, içerik, dil ve anlatım gibi özellikleri bakımından yaratcılığa dayanır. Bu bakımdan çocuk edebiyatı ürünleri de çocuklar için 'yaratıcı düşünme'ye açılan bir kapıdır. Bu çalışmada, çocuk edebiyatı ile 'yaratıcı düşünme' arasındaki ilişkiler irdelenmektedir. Çocuk edebiyatı metinlerinin özellikleri (kurgu, yapı, içerik, dil ve anlatım gibi) ile 'yaratıcı düşünme' arasındaki ilişkiler ortaya konulmaktadır. Çocuk edebiyatı ile 'yaratıcı düşünme' arasındaki ilişki; roman, öykü, masal, şiir gibi çocuk edebiyatı ürünlerinden örnekler verilerek ele alınmaktadır. Çocuk edebiyatı ürünlerini 'yaratıcı düşünme'ye açılan bir kapı olarak görmek, eğitimde öğrenme süreçlerini de 'yaratıcı düşünme' yönünde şekillendirmek ve bu yönde bir farkındalıkla hareket etmek bakımından da bir gerekliliktir. Bu bakımdan eğitimin her seviyesnde çocuk edebiyatı ürünleri üzerinden çocukların 'yaratıcı düşünme' becerilerini ve yeterliliklerini geliştirmek başlıca amaçlardan biri olmalıdır.
ABSTRACT The story of Companions of the Cave (Seven Sleepers) is an important intertextual source for both eastern and western culture. With the influence of Islam in Turkish culture, especially in religious works, Companions of the Cave did not only live in religious domain but has played a significant role in Turkish cultural life until now. It has always been one of the most indispensable narratives of Turkish language and literature with the multiple messages it contains and the symbols it creates. In today's Turkish literary world, the effect of the story continues by increasing and changing. The story of Companions of the Cave, which has different variations in the early works of the Turkish language, has gained new meanings in various branches of Turkish literature (Ottoman Court literature, Turk-ish Folk literature and Modern Turkish literature). As the narrative of Companions of the Cave acts as a source for many literary products; it is transformed and reproduced within many oral and written literary works, many literary products carry the traces of that story in terms of structure, content, language and narration and the story is internalized and many items of it are referenced in different literary works. For these reasons, it is naturally essential for that story to be reconsidered with an understanding of "intertextuality"-an interdisciplinary concept concerning about texts establishing explicit or implicit relations with other texts. In this study, considering Gérard Genette's 'transtextual
karşılayanlar özellikle edebî değer noktasında yüceltirken, olumsuzlayanlar ise özellikle Yakup Kadri’nin Bektaşilikle bağdaşmayan bir içeriği Bektaşiliğe isnat ettiği, Bektaşiliği kötü gösterdiği iddiasıyla yok sayıcı bir yaklaşım göstermiştir. Edebiyat araştırmalarında, Nur
Baba üzerine değerlendirmeler bağlamında üzerinde durulmayan ve Nur Baba’nın yayımlandığı dönemin eleştirel yazılarından olan Bezmi Nusret (Kaygusuz)’e ait Nur Baba Masalı başlıklı risale Nur Baba’nın döneminde yarattığı akisler bakımından önemlidir. Bezmi Nusret’in 1922’de Nur Baba’nın kitap olarak basımından hemen sonra yazdığı Nur Baba Masalı,
Nur Baba için bir ‘reddiye’ niteliği taşır ve temelde Nur Baba’nın edebî yönüne ve romandaki Bektaşiliğin yansıtılma şekline dair iki yönlü bir değerlendirmeyi içerir. Çalışmamızda Yakup Kadri’nin Nur Baba romanı odağa alınarak Yakup Kadri’nin, romanını ve romanın, döneminde yarattığı akisleri nasıl değerlendirdiği Nur Baba’nın birinci (1922)
ve ikinci (1923) baskıları için önsöz niteliğinde kaleme aldığı “Bir İzah” ve “İkinci İzah” yazıları üzerinden dikkate sunulmuş, Bezmi Nusret’e ait Nur Baba Masalı’na dikkat çekilmiş, risale Latin harflerine aktarılmış ve bu kitapçıktaki Nur Baba romanına dair görüşler değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Nur Baba, Bezmi Nusret Kaygusuz, Nur Baba Masalı.
serüveni içerisinde büyük bir önemi haizdir. Dilde sadeleşmeye karşı çıkan Süleyman Nazif ile Ali Nusret’e cevap niteliği taşıyan bu yazılar, dilde sadeleşmenin ‘Osmanlı Türkleri’ için hayatî bir mesele olduğu tezine dayanır. Ayaz İshaki, yazılarında, dilde sadeleşmenin içeriği
ve yöntemi üzerine görüşler beyan eder. Böylece Genç Kalemler ve Yeni Lisan Hareketi’nden hemen önce dilde sadeleşmeye dair bir kamuoyunun oluşması ve bu yöndeki fikirlerin yerleşmesi adına önemli bir işlevi yerine getirir. Çalışmada Ayaz İshaki’nin 1909
yılında Sırat-ı Müstakim’de çıkan ‘Lisan Meselesi’ ve ‘Lisan Meselesine Dair’ başlıklı yazılarının çevrimyazısı yapılmış; ‘dilde sadeleşme’ çerçevesinde ortaya çıkan tartışmada, düşünce adamı olarak Ayaz İshaki’nin Rusya Türklüğü Ceditçi siyasî edebiyattaki rolü,
edebiyat adamı, romancı, hikâyeci olarak yeri ve dili ‘ne amaçla’ kullandığı faaliyeti bilinmekle birlikte, onun doğrudan dil ve Türk dili üzerine düşüncesi ortaya konulmuştur.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
Ayaz İshaki, Sırat-ı Müstakim, Süleyman Nazif, Ali Nusret, dilde sadeleşme.
Bu bağlamda, çalışmamızda Abdülhak Şinasi Hisar’ın Fahim Bey ve Biz, Çamlıca’daki Eniştemiz, Ali Nizami Bey’in Alafrangalığı ve Şeyhliği adlı romanlarında ‘bakış açısı ve anlatıcı’nın mahiyeti incelenirken ‘bakış açısı ve anlatıcı’ya dair hususiyetlerin Hisar’ın romancılığı ve sanat/roman anlayışı çerçevesinde ne anlama geldiği ortaya konulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Abdülhak Şinasi Hisar, roman, bakış açısı, anlatıcı.
Ziya Paşa’nın ‘Terkib-i Bend’ başlıklı ‘dedim-dedi’ tarzındaki şiiri de bu noktada anlam kazanır; çünkü bu şiirde her iki şiir zevkinin sesini de duymak mümkündür. Bu şiir, edebî görüşlerindeki çelişkiye rağmen şairin Divan şiiri ile Halk şiirinin derin tesiri altında kaldığını da gözler önüne serer.
Bu çalışmada Ziya Paşa’nın, ‘Terkib-i Bend’ başlığını taşıyan ‘dedim-dedi’ tarzı şiiri Divan şiirindeki ‘mürâcaa’ ve Halk/Âşık şiirindeki ‘dedim-dedi’li şiir geleneği bağlamında değerlendirilmektedir.
Anahtar kelimeler: Ziya Paşa, mürâcaa, ‘dedim-dedi’li şiir, Divan şiiri, Halk şiiri.
Çalışmamızda Cenap Şahabettin’in 1908 yılında Âşiyân dergisinde çıkan ‘Mekteplerde Edebiyat’ başlıklı yazısı, Latin harflerine aktarılarak dikkate sunul-maktadır. Ayrıca Cenap Şahabettin’in ‘Mekteplerde Edebiyat’ başlıklı yazısında ‘edebiyat eğitimi’ ile ilgili öne sürdüğü görüşler ele alınmakta; edebiyat eğitiminin amaçları, işlevleri ve yöntem(ler)i doğrultusunda dile getirdiği düşünceler ve önermeler tartışılmaktadır. Cenap Şahabettin’in düşünce ve önermeleri, günümüz edebiyat eğitimine dair yaklaşımlar üzerinden değerlendirilmektedir.
Anahtar kelimeler: Cenap Şahabettin, Âşiyân, edebiyat eğitimi, metodoloji.
Anahtar Kelimeler: Mehmet Celâl, Sevda Lügati, aşk, sözlük.
hareketle mekânın işlevleri tartışılmaktadır. Romanda mekânın işlevleri,
“romanda mekan yalnızca olayların sahnesi, kişilerin ayaklarını bastıkları bir yer midir? Mekânların özellikleri nelerdir ve romanın sistematik bütünlüğü içerisinde bu özellikler ne anlam ifade etmektedir? Mekân, kişilerin kimliklerinin, sosyo-ekonomik durumlarının, eğitim seviyelerinin dikkate sunuluşunda işlevsel midir?” gibi sorulardan hareketle anlatılmaya çalışılmaktadır.
Anahtar sözcükler: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, mekânın işlevleri, mekânın özellikleri.
Anahtar Kelimeler: Süleyman Nazif, Namık Kemal, şiir, izlek, şiir dili.
2008), şiir hayatının ilk döneminde toplumcu gerçekçi çizgidedir
ve İstanbul (1947)/İstanbul Kitabı (1980), Günaydın
Yeryüzü (1952), Türkiye Şarkısı (1953) ve Köroğlu (1955),
onun toplumcu gerçekçi şiirlerinden oluşur. Berk,
1955’lerden itibaren şiir anlayışındaki değişime bağlı olarak
toplumcu gerçekçi çizgiden uzaklaşır. Galile Denizi (1958),
Berk’in toplumcu gerçekçilikten kopuşunun ifadesidir.
Bu çalışmada, İlhan Berk’in şiir hayatındaki toplumcu gerçekçi
dönem, bu dönemin sınırları, toplumcu gerçekçi çizgideki
şiirlerin Berk için anlamı ve Berk’in toplumcu gerçekçi çizgiden
kopuşu değerlendirilmiştir. Berk’in toplumcu gerçekçi anlayışının
öne çıktığı şiir dönemi ve bu dönemin şiir kitapları
ele alınmış, şairin toplumcu gerçekçi eğilimlerinin şiirlerine
nasıl yansıdığı üzerinde durularak şiirlerinin tematik incelemesi
yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: İlhan Berk, toplumcu gerçekçilik, sosyalist ütopya, emeğin şiirselleştirilmesi, güdümlü şiir
Anahtar Kelimeler: Yüksel Pazarkaya, Oturma İzni, Almanya, göç, birinci kuşak Türkler