Papers by Seyfullah Onur Öztürk
SİNEMADA SİYASAL TANIKLIK, 2020
Roma filmi ünlü yönetmen Alfonso Cuarón tarafından çocukluk yıllarında dadılığını
yapan Cleo(Yalt... more Roma filmi ünlü yönetmen Alfonso Cuarón tarafından çocukluk yıllarında dadılığını
yapan Cleo(Yaltza Aparco)’nun istemeyerek hamile kaldığı dönemde, Mexico City’nin Roma
mahallesindeki evini merkez alarak çekilen ünlü bir yapımdır. Aynı zamanda Roma filmi
dönemin önemli problemlerinden ekonomik çöküşü ve beraberindeki ABD’ye doğru
gerçekleşecek olan göçü çeşitli metaforlarla dile getirmektedir. Netflix’e ait bir yapım olması
sebebiyle de Cannes film festivali tarafından eleştirilen film1
, katıldığı her festivalden çeşitli
ödüllerle dönmeyi başarmıştır. Bu makalede birçok imgelemi barındıran Roma filmi, ana
karakteri Cleo’nun siyasal tanıklılığı çerçevesinde ideolojik temsilleri üzerinden incelenmiştir
Altın Palmiye Ödüllü Filmlerinin İncelemesi: Yol ve Özgürlük Rüzgârı, 2020
“Toplumcu Gerçekçi Sinema Temsilcilerinden Yılmaz Güney ve Ken Loach’un
Görünür Kıldığı Temsiller... more “Toplumcu Gerçekçi Sinema Temsilcilerinden Yılmaz Güney ve Ken Loach’un
Görünür Kıldığı Temsiller” başlıklı makalede isimleri sinema ve politika ile bütünleşen
Yılmaz Güney’in sürgün yıllarında, yurt dışından temaslarıyla çekilen ve kurgusu da yurt
dışında yapılan Altın Palmiye ödüllü “Yol” (1981) filmi ile Ken Loach’a ikinci kez Altın
Palmiye’yi kazandıran “Özgürlük Rüzgârı” (2006) filmindeki temsiller incelenecektir. Her iki
film farklı dönemlerde çekilmiş olsalar dâhi başvurulan temsilleri ve hikâyelerdeki politik
sorunların genel hatları birbirlerine benzerlik göstermektedir. Bu çalışma üç bölümden
oluşmaktadır. Birinci bölümünde sinemanın bir zamanlar eğlence ve propaganda aracı iken
zamanla toplumun sorunlarını ele alan gerçekçi bir sanata dönüşümü anlatılacaktır.
Çalışmanın ikinci bölümünde ise toplumcu gerçekçi yönetmenlerden olan Yılmaz Güney ve
Ken Loach’un sineması hakkında bilgiler verilecektir. Seçilen “Yol” ve “Özgürlük Rüzgârı”
filmlerinin karakterleri üzerinden temsil analizi de çalışmanın son başlığı olacaktır.
Film İncelemeleri, 2020
Türk sinemasında 1920 - 1960 yılları arasında LGBTİ karakterlerini kamera karşısında
görmek mümkü... more Türk sinemasında 1920 - 1960 yılları arasında LGBTİ karakterlerini kamera karşısında
görmek mümkün değildi çünkü devletin uyguladığı sansür mekanizması buna izin vermiyordu.
1960’ta ise sansürün hafiflemesi ile birlikte LGBTİ (gay, lezbiyen, biseksüel, trans ve
intersex) karakterlerine filmlerde yer verilmeye başlandı ve 1960’tan günümüze kadar
süregelen temsillerin gelişimini “lezbiyen kadın, trans birey ve eşcinsel erkek” karakterler
izledi. Bu nedenle, bu çalışmayı kapsayacak filmlerden ilki Türk sineması için eşcinsel
anlatımın öncüsü sayılan Haremde Dört Kadın filmi, lezbiyen kadın karakterinin gösterimine
örnektir. İkinci örnek ise trans bireylerin sinema tarafından cinsel sömürüye uğradığı 1970 ve
1980’li yılların ardından izleyici ile buluşmuş Beddua filmidir. Yeni bir anlatım olan eşcinsel
erkek karakterinin ön plana çıktığı Hamam filmi (1997) ve 2011 yılında vizyona girmiş Zenne
filmi sıralamanın son anlatımına örnektir. Bu bağlamda Türk sinemasındaki LGBTİ
karakterlerinin özgür ve çağdaş anlatımına giden yolda çekilmiş önemli filmlerin incelemesi,
“lezbiyen kadın, trans birey ve eşcinsel erkek” temalarında ve bu çalışmanın ana hatlarını
oluşturmuştur.
Uploads
Papers by Seyfullah Onur Öztürk
yapan Cleo(Yaltza Aparco)’nun istemeyerek hamile kaldığı dönemde, Mexico City’nin Roma
mahallesindeki evini merkez alarak çekilen ünlü bir yapımdır. Aynı zamanda Roma filmi
dönemin önemli problemlerinden ekonomik çöküşü ve beraberindeki ABD’ye doğru
gerçekleşecek olan göçü çeşitli metaforlarla dile getirmektedir. Netflix’e ait bir yapım olması
sebebiyle de Cannes film festivali tarafından eleştirilen film1
, katıldığı her festivalden çeşitli
ödüllerle dönmeyi başarmıştır. Bu makalede birçok imgelemi barındıran Roma filmi, ana
karakteri Cleo’nun siyasal tanıklılığı çerçevesinde ideolojik temsilleri üzerinden incelenmiştir
Görünür Kıldığı Temsiller” başlıklı makalede isimleri sinema ve politika ile bütünleşen
Yılmaz Güney’in sürgün yıllarında, yurt dışından temaslarıyla çekilen ve kurgusu da yurt
dışında yapılan Altın Palmiye ödüllü “Yol” (1981) filmi ile Ken Loach’a ikinci kez Altın
Palmiye’yi kazandıran “Özgürlük Rüzgârı” (2006) filmindeki temsiller incelenecektir. Her iki
film farklı dönemlerde çekilmiş olsalar dâhi başvurulan temsilleri ve hikâyelerdeki politik
sorunların genel hatları birbirlerine benzerlik göstermektedir. Bu çalışma üç bölümden
oluşmaktadır. Birinci bölümünde sinemanın bir zamanlar eğlence ve propaganda aracı iken
zamanla toplumun sorunlarını ele alan gerçekçi bir sanata dönüşümü anlatılacaktır.
Çalışmanın ikinci bölümünde ise toplumcu gerçekçi yönetmenlerden olan Yılmaz Güney ve
Ken Loach’un sineması hakkında bilgiler verilecektir. Seçilen “Yol” ve “Özgürlük Rüzgârı”
filmlerinin karakterleri üzerinden temsil analizi de çalışmanın son başlığı olacaktır.
görmek mümkün değildi çünkü devletin uyguladığı sansür mekanizması buna izin vermiyordu.
1960’ta ise sansürün hafiflemesi ile birlikte LGBTİ (gay, lezbiyen, biseksüel, trans ve
intersex) karakterlerine filmlerde yer verilmeye başlandı ve 1960’tan günümüze kadar
süregelen temsillerin gelişimini “lezbiyen kadın, trans birey ve eşcinsel erkek” karakterler
izledi. Bu nedenle, bu çalışmayı kapsayacak filmlerden ilki Türk sineması için eşcinsel
anlatımın öncüsü sayılan Haremde Dört Kadın filmi, lezbiyen kadın karakterinin gösterimine
örnektir. İkinci örnek ise trans bireylerin sinema tarafından cinsel sömürüye uğradığı 1970 ve
1980’li yılların ardından izleyici ile buluşmuş Beddua filmidir. Yeni bir anlatım olan eşcinsel
erkek karakterinin ön plana çıktığı Hamam filmi (1997) ve 2011 yılında vizyona girmiş Zenne
filmi sıralamanın son anlatımına örnektir. Bu bağlamda Türk sinemasındaki LGBTİ
karakterlerinin özgür ve çağdaş anlatımına giden yolda çekilmiş önemli filmlerin incelemesi,
“lezbiyen kadın, trans birey ve eşcinsel erkek” temalarında ve bu çalışmanın ana hatlarını
oluşturmuştur.
yapan Cleo(Yaltza Aparco)’nun istemeyerek hamile kaldığı dönemde, Mexico City’nin Roma
mahallesindeki evini merkez alarak çekilen ünlü bir yapımdır. Aynı zamanda Roma filmi
dönemin önemli problemlerinden ekonomik çöküşü ve beraberindeki ABD’ye doğru
gerçekleşecek olan göçü çeşitli metaforlarla dile getirmektedir. Netflix’e ait bir yapım olması
sebebiyle de Cannes film festivali tarafından eleştirilen film1
, katıldığı her festivalden çeşitli
ödüllerle dönmeyi başarmıştır. Bu makalede birçok imgelemi barındıran Roma filmi, ana
karakteri Cleo’nun siyasal tanıklılığı çerçevesinde ideolojik temsilleri üzerinden incelenmiştir
Görünür Kıldığı Temsiller” başlıklı makalede isimleri sinema ve politika ile bütünleşen
Yılmaz Güney’in sürgün yıllarında, yurt dışından temaslarıyla çekilen ve kurgusu da yurt
dışında yapılan Altın Palmiye ödüllü “Yol” (1981) filmi ile Ken Loach’a ikinci kez Altın
Palmiye’yi kazandıran “Özgürlük Rüzgârı” (2006) filmindeki temsiller incelenecektir. Her iki
film farklı dönemlerde çekilmiş olsalar dâhi başvurulan temsilleri ve hikâyelerdeki politik
sorunların genel hatları birbirlerine benzerlik göstermektedir. Bu çalışma üç bölümden
oluşmaktadır. Birinci bölümünde sinemanın bir zamanlar eğlence ve propaganda aracı iken
zamanla toplumun sorunlarını ele alan gerçekçi bir sanata dönüşümü anlatılacaktır.
Çalışmanın ikinci bölümünde ise toplumcu gerçekçi yönetmenlerden olan Yılmaz Güney ve
Ken Loach’un sineması hakkında bilgiler verilecektir. Seçilen “Yol” ve “Özgürlük Rüzgârı”
filmlerinin karakterleri üzerinden temsil analizi de çalışmanın son başlığı olacaktır.
görmek mümkün değildi çünkü devletin uyguladığı sansür mekanizması buna izin vermiyordu.
1960’ta ise sansürün hafiflemesi ile birlikte LGBTİ (gay, lezbiyen, biseksüel, trans ve
intersex) karakterlerine filmlerde yer verilmeye başlandı ve 1960’tan günümüze kadar
süregelen temsillerin gelişimini “lezbiyen kadın, trans birey ve eşcinsel erkek” karakterler
izledi. Bu nedenle, bu çalışmayı kapsayacak filmlerden ilki Türk sineması için eşcinsel
anlatımın öncüsü sayılan Haremde Dört Kadın filmi, lezbiyen kadın karakterinin gösterimine
örnektir. İkinci örnek ise trans bireylerin sinema tarafından cinsel sömürüye uğradığı 1970 ve
1980’li yılların ardından izleyici ile buluşmuş Beddua filmidir. Yeni bir anlatım olan eşcinsel
erkek karakterinin ön plana çıktığı Hamam filmi (1997) ve 2011 yılında vizyona girmiş Zenne
filmi sıralamanın son anlatımına örnektir. Bu bağlamda Türk sinemasındaki LGBTİ
karakterlerinin özgür ve çağdaş anlatımına giden yolda çekilmiş önemli filmlerin incelemesi,
“lezbiyen kadın, trans birey ve eşcinsel erkek” temalarında ve bu çalışmanın ana hatlarını
oluşturmuştur.