Dünya tarihinde en önemli toplumsal değişimlerden biri, toplum merkezli anlayıştan ya da kolektiv... more Dünya tarihinde en önemli toplumsal değişimlerden biri, toplum merkezli anlayıştan ya da kolektiviteden birey merkezli anlayışa geçiş, yani bireyselleşmenin yükselişi olmuştur. Geleneksel toplumsal pratiklerde yaşanan çözülmelerin, sosyal, kültürel ve ekonomik birçok alanda geniş kapsamlı etkiler yaratacağı öngörülmektedir. Bu değişimlerin, özellikle genç kuşaktan bireylerin gündelik hayatlarının farklı alanlarına ilişkin tutumlarında açığa çıkması daha yüksek bir olasılık niteliğindedir. Dolayısıyla, araştırmanın temel amacı, modern sonrası akışkan yaşamın bireylere sunduğu kurallar ve sınırlar çerçevesinde kolektif bağlardan sıyrılmanın ve deneyimlenen bireyselleşme tarzının gündelik hayattaki tezahürlerini ve etkilerini anlamaya çalışmaktadır. Bu yönde, kolektiviteden uzaklaşmanın, kopuşun ve bireyselleşmenin bireylerin gündelik hayatlarındaki göstergelerini nicel ve nitel ampirik veriler aracılığıyla çok boyutlu olarak tespit etmek çalışmanın odak noktasını oluşturmaktadır. Bulgulara göre, bireyselliğe dayalı akışkan toplumun insanı, kolektif bağlarla kuşatılmış olan geleneksel insanın tersine özgürlüğe daha düşkün ve kendi tercihleri ile bir yaşam inşa etme deneyimini tehlikeye atacak her türlü değerden de uzaktır. Yalnızlık, kendiliğin ve kendine ait bir yaşamın en önemli kalkanı ve koruyucusudur. Bu noktada kültür gibi kolektif bir dış otorite ya da sorumluluk gerektiren her şey bireyin hayatından dışlanır ya da her kültürel değer sübjektif koşullara göre yeniden yorumlanır.
Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2024
Türkiye'de yükseköğrenim düzeyinde yabancı uyruklu öğrenciler geldikleri ülkeler bakımından çeşit... more Türkiye'de yükseköğrenim düzeyinde yabancı uyruklu öğrenciler geldikleri ülkeler bakımından çeşitlilik göstermektedir. Çalışmada yabancıyla karşılaşmalar anlamında daha az tecrübesi olan orta ölçekli bir kent olarak kabul edilen Aydın ilinde lisans eğitimi görmekte olan Afrika kökenli siyah tenli yabancı öğrenciler hedef alınmıştır. Mikro saldırganlık(lar) genellikle bilinçsizce, niyetlenilmemiş ve örtük bir şekilde yapılan ama bazen bilinçli ya da niyetlenilmiş olarak da yapılabilen küçümseyici, aşağılayıcı, kaba sözler ya da önemsemez bakışlar, jestler ve tonlar biçiminde açığa çıkar. Bu nedenle, çalışmada Afrika kökenli siyah tenli yabancı öğrencilerin yerel halkın kasıtlı, niyetlenilmiş ya da niyetlenilmemiş eylemlerinin sonucunda açığa çıkabilen ırksal temelli mikro saldırgan ayrımcı davranışlara maruz kalma durumları mikro yorumlayıcı anlayışa uygun olarak nitel araştırma deseni temelinde anlaşılmaya ve keşfedilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla, Afrika kökenli öğrencilerin maruz kalabildikleri mikro saldırganlıklar belirli alt temalar veya kategoriler etrafında tanımlanmaya çalışılmıştır. Araştırmada, Afrika kökenli siyah tenli öğrencilerin içinde yaşadıkları kentteki yaşam deneyimleri açısından aleni, kaba veya niyetlenilmiş ayrımcılık biçimleriyle daha az karşılaşsalar da örtük, bilinçsiz veya niyetlenilmemiş türden mikro saldırgan davranışlara daha fazla maruz kalabildikleri tespit edilmiştir. Bu anlamda, yabancıyla olan ilişkide aleni ya da kasti bir ayrımcı amaç taşısa da taşımasa da bu tür bir yaklaşım, yaşamın içine sızarak gündelik dili ve eylemleri işgal eder hale gelmektedir. Böylelikle de mikro saldırgan ayrımcı davranışlar egzotikleştirme, nesneleştirme, aynılaştırma, deneyimsel gerçekliklerin yadsınması, zeka düzeyi atfetme, şakalar, lakaplar, nezaketsiz tavırlar vasıtasıyla sürekli olarak kendini yeniden üretmeye devam etmektedir.
Journal of Current Researches on Social Sciences, 2018
Today, it is possible to say that the prevalence of mental disorders, completed suicide and suici... more Today, it is possible to say that the prevalence of mental disorders, completed suicide and suicide attempts are come to the fore in many countries in the world and show an increasing tendency among younger individuals. These seemingly obvious problems of the liquid modernity or risk century we live in, can be related to the sense of meaninglessness of young people. In this context, this study is aimed to examine and discuss the liquid social conditions of the 21st century, which have a potential to create meaning crisis and increase mental disorders and suicide attempts, from a sociological perspective through various approaches and institutional macro empirical statistics. For this purpose, it has been tried to relate meaning crises arising from the conditions of today's age with the increasing rates of mental disorders and suicide cases among young people. Various statistical data derived from current data archives of WHO, OECD and TurkStat constitute the empirical data of this work. According to the arguments that arises, in a world of risky strangers which is based on constant consumption and hedonism, the process of young people's making their lives meaningful is getting more difficult. Structural features of the liquid or late modernity such as the spread of risk and fear culture, the erosion of trust, the glorification of materialistic values, the spiritual and emotional emptiness, the tendency to consume more, loneliness, alienation and individuation make the individuals more unhappy, tired, fragile, stolid, worried, anxious and stressful, and ultimately creating a very intense meaning crisis. Given the existing mental disorders and suicide statistics, it appears that poor reformist policies or strategies for the prevention of the meaning crises of the new age societies often fail to solve the meaninglessness problem of individual's. If the existential needs of the unhappy, anxious and isolated young individuals of the new age are not adequately satisfied, their meaning crises will become more inevitable.
Günümüzde politik ifade ya da etkinlikler için bir araç olarak dijital sosyal platformlar genç ne... more Günümüzde politik ifade ya da etkinlikler için bir araç olarak dijital sosyal platformlar genç nesiller için gündelik yaşamın önemli bir parçası durumundadır. Ancak, kimi zamanlar, özellikle kriz dönemlerinde, ulus devletler bu dijital platformları bir tehdit olarak algılayabilmektedirler. Bu nedenle, son yirmi yılda devletler, internetteki içeriğe erişimi kısıtlamak veya dijital sosyal platformlara erişimi farklı derecelerde engellemek için giderek daha fazla istekli hale geldiler. Bu çalışmada gençlerin dijital sosyal platformlara erişimin sürekli veya geçici olarak kısıtlanması veya engellenmesi gibi devlet politikaları hakkındaki düşünceleri veya tutumları demokrasi ve özgürlük bağlamında incelenmiştir. Nitel yöntem bağlamında veri toplama aracı olarak derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini Türkiye'de Aydın Adnan Menderes Üniversitesi'nde okuyan gençlerden oluşmaktadır. Bulgulara göre, dijital sosyal platformların demokrasi ve özgürlük yayma potansiyeline yönelik iki ana alternatif yaklaşım veya tutum bulunmaktadır: siber-ütopiklerin ve siber-şüphecilerin görüşleri. Dijital sosyal platformlara erişimin kısıtlanması veya engellenmesi gibi devlet politikalarına yönelik farklı tutumlar olsa da dijital dünyanın sunduğu kaynakların veya araçların, internet ortamlarındaki insanlar ve hükümetler, politika yapıcılar gibi diğer paydaşlar sorumlu davrandıkları müddetçe gerçek anlamda demokrasiye ve özgürlüğe olumlu katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.
OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 2020
Due to the ongoing conflicts in Syria over the last nine years, millions of people have left thei... more Due to the ongoing conflicts in Syria over the last nine years, millions of people have left their homes and took refuge in neighboring and non-neighboring countries. Turkey ranks first among the countries hosting Syrian asylum seekers. Depending on the specific social conditions of the cities where asylum seekers live intensively, the difficulties that asylum seekers may face differ. Undoubtedly, it can be stated that women face much greater problems than men during the escape from war or the migration process and in the country of asylum. In the study, it was aimed to examine Syrian women whether they were exposed to othering, discriminatory discourses and behaviors due to being women only during the interactions in daily life, based on the discourses of the local people. In this context, Mardin province, which is one of the settlements in the border region where the daily encounters and interactions between Syrian asylum seekers and local people is high, was selected as the research area. In the research, indepth interview technique was used in the context of qualitative method. In this direction, in-depth interviews were conducted with 36 local people living in Mardin's city centre and Kızıltepe district. According to the findings, Syrian female asylum seekers may be exposed to discrimination and exclusion due to some gender-based prejudices and stigmatization, mostly through gossip and rumors. In fact, some prejudices, negative images and stigmas, which have become widespread in society, lead Syrian women to be subjected to moral exclusion as another form of exclusion, which may at times be harsher than discrimination and social exclusion.
Türkiye’de Suriyeli göçmenlerin artık misafirlik statüsünden çıkarak yerleşik hale gelmeleriyle b... more Türkiye’de Suriyeli göçmenlerin artık misafirlik statüsünden çıkarak yerleşik hale gelmeleriyle birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda meydana gelen yerliler açısından olumsuz yöndeki değişimler gündelik hayatı etkileyen temel meseleler olarak ortaya çıkmaktadır. Gündelik hayatın farklı alanlarında meydana gelen değişim ve dönüşümler yerli halk ile yabancı arasındaki gündelik iletişim ve etkileşimi biçimlendiren temel belirleyiciler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla, bu çalışmada Türkiye’de Suriyeli göçmenlerin yoğun olarak yaşadıkları sınır bölgelerinden biri olan Mardin ilinde göçmenlerin gelişi ve yerleşik hale gelmeleriyle birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda meydana gelen değişimler ve onlara yönelik ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici söylem ve eylemlerin meşrulaştırıcı kaynaklarının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Araştırmada nitel yöntem bağlamında derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu yönde, Mardin’in kent merkezi ve Kızıltepe ilçesind...
The extent to which academic disciplines are affected by the nationwide development and changes o... more The extent to which academic disciplines are affected by the nationwide development and changes occurring at the level of higher education and what kind of quantitative changes this can potentially lead to in the relevant disciplines are significant. In this paper, the quantitative changes seen in the sociology discipline which we consider to have an important place in the social sciences category are provided on the basis of the developments made in the higher education sector in Turkey. The current profile of the discipline is discussed in comparison with historical data, as well. To this end, the study focuses on the historical development process of the sociology discipline and education in Turkey from a quantitative perspective. For this purpose, the historical changes of quantitative data on the available undergraduate and graduate programs in the field of sociology, on student demand for these programs and on academic staff are examined through various quantitative indicators. In addition, the distribution and change of the students and academic staff in the field of sociology are classified according to the geographic locations, the foundation years and the types of the universities. In this way, the current profile of the discipline of sociology is described and some inferences are made on its general trends, status and future projections in Turkish higher education system. In this respect, the findings presented in this article have a descriptive nature. In this study, quantitative data from the documents in the archives of the Student Selection and Placement Center (ÖSYM) of Turkey, Council of Turkish Higher Education (YÖK) and universities are utilized and the data pertaining to the discipline of sociology are analyzed and presented through some specific categorizations.
OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 2018
Today, with the increase in the popularity of digital social media environments, the potential fo... more Today, with the increase in the popularity of digital social media environments, the potential for individuals to participate in online social and political discussions has also increased rapidly. However, modern online information environments are filled with disagreements arising from arbitrarily shared politically value-laden posts. The fundamental dynamic of the research is the question of dissemination of politically value-laden posts which are mostly uncivil such as provocative, aggressive, insulting, libelous comments or discourses that have othering effect and its reflection on online and offline daily relationships among younger individuals. Indeed, it has been aimed at examining the degree to which politically value-laden online posts of youths, studying at tertiary level, often that go beyond the limits of civil comments or discourses contributes to counter-party alienation and to otherizing process or to the production (or reproduction) of a general social-political polarization climate. In this framework, an explanatory, descriptive and interpretive analysis was carried out by presenting field data collected through quantitative and qualitative methods. Research findings show that uncivil politically value-laden posts through digital social networks directly affects the (online and offline) everyday relationships of individuals and leads to the practice of othering. When politically value-laden posts become uncivil, these can become a source of tension and polarity. When people are confronted with politically motivated conflicts and when they are exposed to uncivil comments or discourses, they are often more likely to consider the ideas that confirm their own views, rather than to accept the existence of different ideas, and have a more extreme or partisan attitude. These extreme views and attitudes lead to conflict and polarization or reproduce the existing polarization more and more.
Türkiye’de Suriyeli göçmenlerin artık misafirlik statüsünden çıkarak yerleşik hale gelmeleriyle b... more Türkiye’de Suriyeli göçmenlerin artık misafirlik statüsünden çıkarak yerleşik hale gelmeleriyle birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda meydana gelen yerliler açısından olumsuz yöndeki değişimler gündelik hayatı etkileyen temel meseleler olarak ortaya çıkmaktadır. Gündelik hayatın farklı alanlarında meydana gelen değişim ve dönüşümler yerli halk ile yabancı arasındaki gündelik iletişim ve etkileşimi biçimlendiren temel belirleyiciler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla, bu çalışmada Türkiye’de Suriyeli göçmenlerin yoğun olarak yaşadıkları sınır bölgelerinden biri olan Mardin ilinde göçmenlerin gelişi ve yerleşik hale gelmeleriyle birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda meydana gelen değişimler ve onlara yönelik ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici söylem ve eylemlerin meşrulaştırıcı kaynaklarının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Araştırmada nitel yöntem bağlamında derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu yönde, Mardin’in kent merkezi ve Kızıltepe ilçesinde yaşayan yerli halktan 36 katılımcı ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Suriyeli göçmenlere yönelik ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici söylem ve eylemlerin meşrulaştırıcı kaynakları oluşturulan farklı kategoriler temelinde izah edilmeye çalışılmıştır. Bulgulara göre, uzun bir süredir artık Türkiye’de kalıcı hale gelen yabancı göçmenler yerli halk tarafından çoğunlukla düzen bozan ve daha da fazla bozma potansiyeline sahip tehlikeli dış gruplar olarak algılanmaktadır. Bu çerçevede, düzen bozucu, keyif düşkünü, tembel, vefasız, toprağını savunmayan aciz, istilacı ve işgalci olarak öteki kategorisine yerleştirilen ve günah keçisi ilan edilen göçmenlere yönelik toplumda ortaya çıkan damgalayıcı, ayrımcı, dışlayıcı söylem ve eylemler meşrulaştırılmaktadır.
OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 2020
Öz
Suriye'de son dokuz yıldır süren çatışmalı ortam nedeniyle milyonlarca insan yerlerini yurtla... more Öz Suriye'de son dokuz yıldır süren çatışmalı ortam nedeniyle milyonlarca insan yerlerini yurtlarını bıra-kıp komşu ve komşu olmayan daha uzak ülkelere kaçmak ya da sığınmak zorunda kaldı. Dünya'da sığı-nılan ülkelerin başında gelen Türkiye'de yoğun sığınmacı nüfusunun bulunduğu şehirlerin kendine özgü yerel şartlarından kaynaklı olarak sığınmacıların karşılaşabildikleri sıkıntılar da farklılaşabilmek-tedir. Şüphesiz, savaştan kaçış ya da göç sürecinde ve göç sonrası sığınılan yerde erkeklere göre kadın-ların çok daha büyük problemlerle karşılaştıkları ifade edilebilir. Çalışmada Suriyeli kadınların gündelik hayattaki etkileşimler sırasında sadece kadın olmalarından kaynaklı ötekileştirici, ayrımcı söylem ve davranışlara maruz kalıp kalmadıkları yerel halkın söylemlerinden hareketle incelenmesi hedeflenmiştir. Bu kapsamda, Suriyeli sığınmacılarla yerel halkın gündelik karşılaşmalarının ve etkileşimlerinin yüksek olduğu sınır bölgesi yerleşim yerlerinden biri olan Mardin ili araştırma sahası olarak seçilmiştir. Araş-tırmada nitel yöntem bağlamında derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu yönde, Mardin'in kent merkezi ve Kızıltepe ilçesinde yaşayan yerli halktan 36 katılımcı ile derinlemesine görüşmeler ya-pılmıştır. Bulgulara göre, Suriyeli kadın sığınmacılar sadece cinsiyete dayalı kimlikleri üzerinden dahi çoğunlukla dedikodu ve söylentiler aracılığıyla oluşan birtakım önyargı ve damgalamalar nedeniyle ay-rımcılığa ve dışlanmaya maruz kalabilmektedir. Esasında, Suriyeli kadınlarla ilgili toplumda yaygınla-şan damgalamalar, negatif imgeler ya da ötekileştirmeye referansla kurgulanan kimlikler, onların so-nuçları itibariyle zaman zaman ayrımcılık ve sosyal dışlamadan daha sert olabilecek bir başka dışlama biçimi olarak ahlaki dışlamaya maruz kalmalarına yol açabilmektedir.
Modernleşme sürecinde toplumlarda yaşanan bazı kırılma veya değişimlerin geleneksel olan kolektif... more Modernleşme sürecinde toplumlarda yaşanan bazı kırılma veya değişimlerin geleneksel olan kolektif bağları çözdüğü ve giderek artan bir bireyselleşmeye, parçalanmaya ve yabancılaşmaya neden olduğu iddia edilmektedir. Bu değişimlerin de en belirgin şekilde aile ve evlilik yapısında ve bireylerin bunlara ilişkin tutumlarında gözlemlenebileceği varsayılmaktadır. Bu yönde, makalede kolektivite ve bireycilik tartışması temelinde Türkiye’de belirlenen örneklem üzerinden bireylerin aile olgusuna yönelik değer atıfları, evliliğe ve çocuk sahibi olmaya yönelik tercih ve tutumlarının ne yönde olduğunun ampirik düzeyde tespit edilmesi amaçlanmıştır. Dolayısıyla, aile ve evlilik kurumunun geleceğine dair ne derece kaygılanmamız gerektiğine dair bir tartışmanın makro düzeydeki kurumsal düzeydeki istatistiklerden faydalanılarak ve belirlenen örneklem üzerinden elde edilen nicel temeldeki ampirik verilere dayalı olarak yapılmasına çalışılmıştır. Sonuçlara göre, bireyselliğe dayalı yaşam biçimleri bireylere her geçen gün daha kariyer odaklı, başarı odaklı ve pragmatik davranmalarını zorunlu hissettirmektedir. Yaygınlaşan bu davranış kalıpları aynı zamanda bireylerin kolektif bağlar veya aidiyetler inşa etmesini sağlayan aile ve evlilik kurumuna yönelik bakışını da şekillendirmekte ve bu kurumlara karşı mesafeli durmalarına yol açabilmektedir. Bu durum da evlilik, çocuk sayısı ve boşanmaya dair istatistiklere yansımaktadır. Şunu da belirtmek gerekiyor ki bireylerin toplu olarak birbirlerini gözetme ve birbirlerine fiziksel ve duygusal destek sağlama sorumluluklarının yitirilmiş olduğu görünen bireyselliğin öncelendiği bir toplumda, insanların her şeye rağmen bir güç ve destek kaynağı olarak evliliğe başvurdukları da bir gerçektir. Lakin, bireysel yaşam tarzının yarattığı kriz ve bunalımlar evlilikleri veya aile birlikteliğini bir o kadar kırılgan ve zayıf hale getirmektedir. Belki de modern çağın evliliklerine ya da aile yapısına ilişkin beklentiler ve talepler göz önünde bulundurulduğunda evlenmenin ve çocuk sahibi olmanın ötelenmesi, boşanma oranlarının yüksek olması, dolayısıyla da ailenin giderek küçülerek ve değer kaybederek ayakta kalmaya devam etmesi bu anlamda çok şaşırtıcı değildir.
Abstract
Today, digital social platforms, as a tool for political expression or activities, are a... more Abstract Today, digital social platforms, as a tool for political expression or activities, are an important part of everyday life for younger generations. However, at times, especially during times of crisis nation states may perceive these digital platforms as a threat. Thus, over the last twenty years, states are increasingly willing to restrict access to content on the internet or block access to digital social at varying degrees. In this study, young people‟s thoughts or attitudes about the state policies such as restricting or blocking access to digital social platforms permanently or temporarily has been examined in the context of democracy and freedom. In the context of the qualitative method, in-depth interviewing technique was used as data collection tool. The sample of the research is composed of young people who are studying at Aydın Adnan Menderes University in Turkey. According to findings, there is two main alternative approaches or attitudes towards the potential of digital social platforms to spread democracy and freedom: views of cyber-utopians and cyber-skeptics. Though there are different attitudes towards the state policies such as restricting and blocking access to digital social platforms, it is thought that the resources or facilities offered by the digital world may positively contribute to democracy and freedom in real terms as long as people and other internet stakeholders such as governments, policymakers are acting responsibly.
Journal of Current Researches on Social Sciences, 2018
İçinde yaşadığımız dönem bir bilgi patlaması çağıdır. Dijital bilgi ve iletişim teknolojilerindek... more İçinde yaşadığımız dönem bir bilgi patlaması çağıdır. Dijital bilgi ve iletişim teknolojilerindeki muazzam gelişim, aşırı bilgi yükü ve toplumdaki gelişmelerin aşırı hızlanması ve karmaşıklığı problemlerini gündeme getirmiştir. Dijital teknolojilerin her geçen gün sağladığı daha fazla yeni olanaklar, bilginin çokluğu, alternatif bilgiye erişimin ucuzlaması ve kolaylaşması beraberinde dijital çağın özelikle genç bireylerinin aşırı bilgi yüküyle karşı karşıya kalmasına yol açmıştır. Bu yönde, çalışmada dijital yerli genç kuşağın, dijital teknolojilerin sağladığı kolaylıklara dayanan yeni yaşam tarzından kaynaklı olarak maruz kaldığı aşırı bilgi yükü meselesinin bireysel ve toplumsal boyutlarının literatüre bağlı olarak teorik düzeyde tartışılması hedeflenmiştir. Çalışmanın temel varsayımı, normalde toplumda ilerleme olarak düşündüğümüz teknolojik gelişmelerin ve buna bağlı olarak hem bilginin üretimi, tüketimi ve yayılımındaki hem de bireylerin bilgi ile olan ilişkilerindeki meydan gelen hızlı değişimlerin, toplumsal ve bireysel düzeyde daha sonraki süreçlerin öngörülmesi ve kontrol edilmesini gittikçe zorlaştıran, kolayca öngörülmeyen ancak kaçınılmaz olan birtakım yan etkileri beraberinde getirdiğidir. Her halükarda, giderek her gün daha fazla artan dijital içerikler onunla en fazla ilişki içinde olan gençler açısından birçok olumlu etkiye sahip olsa da başta bilgi kaygısı olmak üzere birçok riskler de taşımaktadır. Neticede, bilginin bireyler tarafından algılanışı, kullanılışı ve özümsenmesi eskiye göre büyük ölçüde değişime uğradı ve bilginin kalitesizleşmesi, niteliksizleşmesi, doğru/gerçek içeriği yanlış içerikten ayıramama, zaman öldürme ve çeşitli türden zihinsel, ruhsal ve fiziksel rahatsızlıklar gibi sorunlar baş göstermektedir. Şüphesiz, çok fazla içeriğe erişim sadece bireysel anlamda değil, toplum olarak kolektif iyi olma halini zayıflatmaktadır. Dolayısıyla, ortaya çıkan yeni tehdit ve riskler bireyleri aşırı bilgi yükünden kaçınmak adına sığınak aramaya iten cesur yeni dünyanın karanlık yönüne işaret etmektedir. Bu manada, aşırı bilgi yükü problemi dijital çağın hem bireysel hem de toplumsal yeni bir endişe kaynağı olarak kabul edilebilir.
Journal of Social And Humanities Sciences Research (JSHSR, 2018
Modern dünyada ırksal temelli ayrımcılığın tabiatının değiştiğine dair güçlü göstergeler bulunmak... more Modern dünyada ırksal temelli ayrımcılığın tabiatının değiştiğine dair güçlü göstergeler bulunmaktadır. Tarihsel olarak, eski moda ya da doğrudan, açık ırksal temelli veya başka türden ayrımcılıklarda düşüşler gözlemlense de geleneksel ayrımcı tutumların biçim değiştirerek artarak devam ettiğine yönelik görüş ve kaygılar da giderek artmaktadır. Bu anlamda, içinde yaşadığımız çağda ırksal temeldeki ayrımcılıkların dolaylı, görünmez, örtük veya üstü kapalı/gizli doğasına yönelik akademik alanda gittikçe artan bir ilgi söz konusudur. Nitekim, bu çalışmada günümüzde eski moda ırkçı tutumların azalmasına rağmen, yeni tip ırksal temelli ayrımcılık olarak çoğu zaman bilinçdışı ancak kimi zaman da bilinçli olarak ince, üstü kapalı veya örtük olarak gerçekleşen ayrımcı eylemlerin karmaşık doğasını anlamaya yönelik kavramsal düzeyde açıklayıcı şemalar üzerinde durulmaya çalışılmaktadır. Başka bir deyişle çalışmada, açık/aleni ırksal temelli ayrımcı tutumların evrildiği çağdaş biçimlerin kavramsal düzeyde irdelenmesi amaçlanmaktadır. Bu yönde, geniş bir literatüre dayalı olarak ırksal temelli ayrımcılıkların yeni biçimlerinin izahına yönelik tanımsal çabalara değinilmekte ve bunlar arasından özellikle yeni bir ayrımcılık biçimi olarak mikro-saldırganlık(lar) kavramı veya modelinin boyutları ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Böylelikle, çalışmanın gündelik hayatın birçok alanındaki kültürel etkileşimler veya karşılaşmalar sırasında açığa çıkabilen çoğu zaman örtük veya üstü kapalı ırka, kültüre veya başka türden özelliklere dayalı ayrımcı tutum ve davranışların incelenmesine yönelik tasarlanacak ampirik türden araştırmalara, teorik ve kavramsal düzeyde bir model veya şema sunacağı düşünülmektedir. ABSTRACT There are strong indications that the nature of racial-based discrimination in the modern world has changed. Historically, although there have been decreases in old-fashioned or overt forms of racial or other types of discrimination, the views and concerns about the fact that the traditional racism or discriminatory attitudes has changed over time from overt to covert and subtle become increasing. In this sense, there is an increasing interest in the academic field towards the invisible, subtle, implicit or covert nature of racism. In fact, in this study, despite the fact that old-fashioned racist beliefs or attitudes have declined today, it is attempted to focus on explanatory conceptually schemas to understand the complex nature of discriminatory actions, which are often unconscious but sometimes consciously subtle, implicit or covert, as new racial-based discrimination. In other words, in the study, it is aimed to examine the contemporary forms of racial-based discriminatory attitudes and actions, at the conceptual level. In this respect, the study discusses the descriptive efforts to explain new or contemporary forms of racial-based discrimination in the literature and discusses in detail the concept or model of microaggressions as a new form of racial based discriminatory actions among them. Thus, it is thought that the study will contribute to the empirical researches which will be designed to examine racial or culture based discriminatory discourses and actions, which are often manifested more subtle, implicit or covert during the cultural interactions or encounters in many areas of everyday life, by presenting a theoretical or conceptual model or schema.
Journal of Current Researches on Social Sciences (JoCReSS), 2018
Today, it is possible to say that the prevalence of mental disorders, completed suicide and suici... more Today, it is possible to say that the prevalence of mental disorders, completed suicide and suicide attempts are come to the fore in many countries in the world and show an increasing tendency among younger individuals. These seemingly obvious problems of the liquid modernity or risk century we live in, can be related to the sense of meaninglessness of young people. In this context, this study is aimed to examine and discuss the liquid social conditions of the 21st century, which have a potential to create meaning crisis and increase mental disorders and suicide attempts, from a sociological perspective through various approaches and institutional macro empirical statistics. For this purpose, it has been tried to relate meaning crises arising from the conditions of today's age with the increasing rates of mental disorders and suicide cases among young people. Various statistical data derived from current data archives of WHO, OECD and TurkStat constitute the empirical data of this work. According to the arguments that arises, in a world of risky strangers which is based on constant consumption and hedonism, the process of young people's making their lives meaningful is getting more difficult. Structural features of the liquid or late modernity such as the spread of risk and fear culture, the erosion of trust, the glorification of materialistic values, the spiritual and emotional emptiness, the tendency to consume more, loneliness, alienation and individuation make the individuals more unhappy, tired, fragile, stolid, worried, anxious and stressful, and ultimately creating a very intense meaning crisis. Given the existing mental disorders and suicide statistics, it appears that poor reformist policies or strategies for the prevention of the meaning crises of the new age societies often fail to solve the meaninglessness problem of individual's. If the existential needs of the unhappy, anxious and isolated young individuals of the new age are not adequately satisfied, their meaning crises will become more inevitable.
Öz Çalışmada yükseköğretim düzeyinde eğitim gören '90 sonrası kuşağı temsil eden örneklem üzerind... more Öz Çalışmada yükseköğretim düzeyinde eğitim gören '90 sonrası kuşağı temsil eden örneklem üzerinden gençlerin kendilerinden önceki kuşaklara göre siyasal anlamda daha kayıtsız ya da ilgisiz oldukları argümanı sorgulanmaya çalışılmıştır. Bu yönde, çalışmada nicel ve nitel düzeyde elde edilen saha verileri temelinde gençlerin çevrimdışı geleneksel siyasal katılım eğilimleri ve maliyeti daha düşük ya da kolay olan yeni çevrimiçi dijital katılım olanaklarına yönelik eğilimlerini tespit etmek hedeflenmiştir. Ayrıca, çevrimiçi katılımın geleneksel katılım biçimlerini ne ölçüde ikame edebildiği siyasal ilgi, kayıtsızlık, sinizm ve slaktivizm kavramlarıyla ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Araştırmanın verilerine göre, gençlerin siyasal sinik tutumları veya ana akım politik uygulamalardan beklentilerinin düşük olması onları maliyeti yüksek olan geleneksel katılım biçimlerinden uzaklaştırmaktadır. Ancak, bu onların siyasal kayıtsızlıkları anlamına gelmemektedir. Gençler toplumsal sorunlara yönelik kaygılarını muhafaza ettikleri için kolay ve maliyeti düşük olan oy verme etkinliğine katılmakta, kendilerini kolayca ifade edebildikleri ve güçlü hissettikleri yeni katılım biçimi olarak dijital ağ temelli maliyeti düşük katılım etkinliklerine yönelmektedirler.
Atıf: Ünal S. (2018). Düşük maliyetli alternatif siyasal katılım biçimi: 90 sonrası genç kuşağın siyasal kayıtsızlığı mit mi gerçek mi? Tesam Akademi Dergisi, 5(2), 249-296.
Öz
Günümüzde dijital sosyal paylaşım ortamlarının popülaritesindeki artışla birlikte, bireylerin... more Öz Günümüzde dijital sosyal paylaşım ortamlarının popülaritesindeki artışla birlikte, bireylerin sosyal ve siyasal konularda çevrimiçi tartışmalarda ya da paylaşımlarda bulunma potansiyeli de hızla artmıştır. Ancak, modern çevrimiçi bilgi ortamları siyasal değer yüklü gelişigüzel yapılan paylaşımlar-dan kaynaklanan anlaşmazlıklarla doludur. Bu süreçte karşımıza çıkan kışkırtıcı, saldırgan, ötekileş-tirici nezaket dışı siyasal değer yüklü paylaşımların yayılması meselesi ve bunun genç bireyler ara-sındaki çevrimiçi ve çevrimdışı ilişkilere yansıması araştırmanın temel dinamiğini oluşturmaktadır. Nitekim, araştırmada yükseköğretim düzeyinde okuyan ağ kuşağı gençliğinin dijital sosyal ağlardaki çoğu zaman nezaket sınırlarının ötesine geçen siyasal değer yüklü paylaşımlarının karşı grup yabancılaştırmasına ve dolayısıyla ötekileştirme sürecine ya da genel bir toplumsal-siyasal kutuplaşma ikliminin üretilmesine (veya yeniden-üretilmesine) ne derece etki ettiğinin irdelenmesi hedeflenmiştir. Bu çerçevede, nicel ve nitel yöntemler aracılığıyla ampirik temelli veriler ortaya konularak, açıklayıcı, betimleyici ve yorumlayıcı bir analiz gerçekleştirilmiştir. Bulgulara göre, dijital sosyal ağlardaki nezaket dışı siyasal değer yüklü paylaşımlar ve yorumlar kişilerarası (çevrimiçi ve çevrimdışı) gündelik ilişkileri doğrudan etkilemekte ve ötekileştirme pratiklerine neden olmaktadır. Siyasal değer yüklü paylaşımlar nezaket dışı bir hal aldığında çatışmanın, gerilimin ve kutuplaşmanın kaynağı haline gelebilmektedir. Kişiler siyasal içerikli konularda çatıştıklarında ve nezaket dışı söylemlere maruz kaldıklarında çoğu zaman farklı fikirlerin varlığına vakıf olmaktan ziyade kendi görüşlerini doğrulayıcı fikirlere yönelmekte ve daha aşırı veya partizan bir tutuma sahip olabilmektedirler. Bu aşırı görüş ya da tutumlar ise çatışma ve kutuplaşmayı ortaya çıkarmakta veya var olan kutuplaşmayı daha fazla körükleyerek yeniden üretmektedir.
İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi (itobiad), 2017
Öz
Dijital sosyal ağlarda kimliğe dair sunulan veya paylaşılan tüm göstergeler bireylerin günde... more Öz
Dijital sosyal ağlarda kimliğe dair sunulan veya paylaşılan tüm göstergeler bireylerin gündelik hayat pratiklerinin de bir anlamda sergilenmesi anlamına gelmektedir. Çalışmada, genç bireylerin yeni ilişkilenme pratikleri ya da dijital dolayımlı ilişkiler vasıtasıyla diğerleri hakkında siyasal ve dinsel kimliklere dair bilgi arama amaçlı gözetlemeye yükledikleri anlamlar ve bunun bireylerin gündelik hayatın belirli alanlarındaki (arkadaşlık ilişkileri, romantik ilişkiler ve kurumsal ilişkiler gibi) ilişkilerinin seyri üzerindeki yansımaları ampirik düzeyde ele alınmaktadır. Araştırma, nitel yöntem kapsamında anlama ve yorumlamaya dayalı bir perspektif üzerine kuruludur. Bulgulara göre, gençler, merak, belirsizlik ve risk azaltma, çıkar sağlama ve önlem alma gibi gerekçelerle diğerleri hakkında bilgi edinmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Bu mecralarda siyasal ve dinsel kimliklere dair bilgi arama amaçlı gözetimin bireylerin ilişkide oldukları kişiler hakkındaki kanaatlerinin şekillendirilmesinde temel referans kaynağı olarak dikkate alınması aynı zamanda gündelik yüz yüze edinilebilecek bilgilerin ikincil planda kalmasına neden olabilmektedir. Bu durum da, çoğu zaman bireylerarası temasın ve potansiyel bir ilişkinin kurulamaması ya da devam ettirilememesine yol açabilmektedir.
Abstract
In the digital social networks, all the representations or sharing's about identity imply the exhibition of everyday life practices of the individuals. In the study, the meanings young people assign to the surveillance for information about the political and religious identities of others through new relationship practices or digitally mediated relations, and the reflections of these on their relationships (such as friendship relations, romantic relationships and institutional relations) in everyday life are examined empirically. The research is based on a perspective based on understanding and interpretation within the qualitative methodology. According to the results, young people need to seek information about others for reasons such as curiosity, uncertainty and risk reduction, gain advantage and prevention. The fact that the information obtained about political and religious identities through surveillance in these environments is regarded as the basic reference source in shaping individual's thoughts about the people to whom they are related may lead to the ignorance of everyday face-to-face information. This may often weaken interpersonal contacts and leads to the failure to establish or termination of a potential relationship.
Dünya tarihinde en önemli toplumsal değişimlerden biri, toplum merkezli anlayıştan ya da kolektiv... more Dünya tarihinde en önemli toplumsal değişimlerden biri, toplum merkezli anlayıştan ya da kolektiviteden birey merkezli anlayışa geçiş, yani bireyselleşmenin yükselişi olmuştur. Geleneksel toplumsal pratiklerde yaşanan çözülmelerin, sosyal, kültürel ve ekonomik birçok alanda geniş kapsamlı etkiler yaratacağı öngörülmektedir. Bu değişimlerin, özellikle genç kuşaktan bireylerin gündelik hayatlarının farklı alanlarına ilişkin tutumlarında açığa çıkması daha yüksek bir olasılık niteliğindedir. Dolayısıyla, araştırmanın temel amacı, modern sonrası akışkan yaşamın bireylere sunduğu kurallar ve sınırlar çerçevesinde kolektif bağlardan sıyrılmanın ve deneyimlenen bireyselleşme tarzının gündelik hayattaki tezahürlerini ve etkilerini anlamaya çalışmaktadır. Bu yönde, kolektiviteden uzaklaşmanın, kopuşun ve bireyselleşmenin bireylerin gündelik hayatlarındaki göstergelerini nicel ve nitel ampirik veriler aracılığıyla çok boyutlu olarak tespit etmek çalışmanın odak noktasını oluşturmaktadır. Bulgulara göre, bireyselliğe dayalı akışkan toplumun insanı, kolektif bağlarla kuşatılmış olan geleneksel insanın tersine özgürlüğe daha düşkün ve kendi tercihleri ile bir yaşam inşa etme deneyimini tehlikeye atacak her türlü değerden de uzaktır. Yalnızlık, kendiliğin ve kendine ait bir yaşamın en önemli kalkanı ve koruyucusudur. Bu noktada kültür gibi kolektif bir dış otorite ya da sorumluluk gerektiren her şey bireyin hayatından dışlanır ya da her kültürel değer sübjektif koşullara göre yeniden yorumlanır.
Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2024
Türkiye'de yükseköğrenim düzeyinde yabancı uyruklu öğrenciler geldikleri ülkeler bakımından çeşit... more Türkiye'de yükseköğrenim düzeyinde yabancı uyruklu öğrenciler geldikleri ülkeler bakımından çeşitlilik göstermektedir. Çalışmada yabancıyla karşılaşmalar anlamında daha az tecrübesi olan orta ölçekli bir kent olarak kabul edilen Aydın ilinde lisans eğitimi görmekte olan Afrika kökenli siyah tenli yabancı öğrenciler hedef alınmıştır. Mikro saldırganlık(lar) genellikle bilinçsizce, niyetlenilmemiş ve örtük bir şekilde yapılan ama bazen bilinçli ya da niyetlenilmiş olarak da yapılabilen küçümseyici, aşağılayıcı, kaba sözler ya da önemsemez bakışlar, jestler ve tonlar biçiminde açığa çıkar. Bu nedenle, çalışmada Afrika kökenli siyah tenli yabancı öğrencilerin yerel halkın kasıtlı, niyetlenilmiş ya da niyetlenilmemiş eylemlerinin sonucunda açığa çıkabilen ırksal temelli mikro saldırgan ayrımcı davranışlara maruz kalma durumları mikro yorumlayıcı anlayışa uygun olarak nitel araştırma deseni temelinde anlaşılmaya ve keşfedilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla, Afrika kökenli öğrencilerin maruz kalabildikleri mikro saldırganlıklar belirli alt temalar veya kategoriler etrafında tanımlanmaya çalışılmıştır. Araştırmada, Afrika kökenli siyah tenli öğrencilerin içinde yaşadıkları kentteki yaşam deneyimleri açısından aleni, kaba veya niyetlenilmiş ayrımcılık biçimleriyle daha az karşılaşsalar da örtük, bilinçsiz veya niyetlenilmemiş türden mikro saldırgan davranışlara daha fazla maruz kalabildikleri tespit edilmiştir. Bu anlamda, yabancıyla olan ilişkide aleni ya da kasti bir ayrımcı amaç taşısa da taşımasa da bu tür bir yaklaşım, yaşamın içine sızarak gündelik dili ve eylemleri işgal eder hale gelmektedir. Böylelikle de mikro saldırgan ayrımcı davranışlar egzotikleştirme, nesneleştirme, aynılaştırma, deneyimsel gerçekliklerin yadsınması, zeka düzeyi atfetme, şakalar, lakaplar, nezaketsiz tavırlar vasıtasıyla sürekli olarak kendini yeniden üretmeye devam etmektedir.
Journal of Current Researches on Social Sciences, 2018
Today, it is possible to say that the prevalence of mental disorders, completed suicide and suici... more Today, it is possible to say that the prevalence of mental disorders, completed suicide and suicide attempts are come to the fore in many countries in the world and show an increasing tendency among younger individuals. These seemingly obvious problems of the liquid modernity or risk century we live in, can be related to the sense of meaninglessness of young people. In this context, this study is aimed to examine and discuss the liquid social conditions of the 21st century, which have a potential to create meaning crisis and increase mental disorders and suicide attempts, from a sociological perspective through various approaches and institutional macro empirical statistics. For this purpose, it has been tried to relate meaning crises arising from the conditions of today's age with the increasing rates of mental disorders and suicide cases among young people. Various statistical data derived from current data archives of WHO, OECD and TurkStat constitute the empirical data of this work. According to the arguments that arises, in a world of risky strangers which is based on constant consumption and hedonism, the process of young people's making their lives meaningful is getting more difficult. Structural features of the liquid or late modernity such as the spread of risk and fear culture, the erosion of trust, the glorification of materialistic values, the spiritual and emotional emptiness, the tendency to consume more, loneliness, alienation and individuation make the individuals more unhappy, tired, fragile, stolid, worried, anxious and stressful, and ultimately creating a very intense meaning crisis. Given the existing mental disorders and suicide statistics, it appears that poor reformist policies or strategies for the prevention of the meaning crises of the new age societies often fail to solve the meaninglessness problem of individual's. If the existential needs of the unhappy, anxious and isolated young individuals of the new age are not adequately satisfied, their meaning crises will become more inevitable.
Günümüzde politik ifade ya da etkinlikler için bir araç olarak dijital sosyal platformlar genç ne... more Günümüzde politik ifade ya da etkinlikler için bir araç olarak dijital sosyal platformlar genç nesiller için gündelik yaşamın önemli bir parçası durumundadır. Ancak, kimi zamanlar, özellikle kriz dönemlerinde, ulus devletler bu dijital platformları bir tehdit olarak algılayabilmektedirler. Bu nedenle, son yirmi yılda devletler, internetteki içeriğe erişimi kısıtlamak veya dijital sosyal platformlara erişimi farklı derecelerde engellemek için giderek daha fazla istekli hale geldiler. Bu çalışmada gençlerin dijital sosyal platformlara erişimin sürekli veya geçici olarak kısıtlanması veya engellenmesi gibi devlet politikaları hakkındaki düşünceleri veya tutumları demokrasi ve özgürlük bağlamında incelenmiştir. Nitel yöntem bağlamında veri toplama aracı olarak derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini Türkiye'de Aydın Adnan Menderes Üniversitesi'nde okuyan gençlerden oluşmaktadır. Bulgulara göre, dijital sosyal platformların demokrasi ve özgürlük yayma potansiyeline yönelik iki ana alternatif yaklaşım veya tutum bulunmaktadır: siber-ütopiklerin ve siber-şüphecilerin görüşleri. Dijital sosyal platformlara erişimin kısıtlanması veya engellenmesi gibi devlet politikalarına yönelik farklı tutumlar olsa da dijital dünyanın sunduğu kaynakların veya araçların, internet ortamlarındaki insanlar ve hükümetler, politika yapıcılar gibi diğer paydaşlar sorumlu davrandıkları müddetçe gerçek anlamda demokrasiye ve özgürlüğe olumlu katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.
OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 2020
Due to the ongoing conflicts in Syria over the last nine years, millions of people have left thei... more Due to the ongoing conflicts in Syria over the last nine years, millions of people have left their homes and took refuge in neighboring and non-neighboring countries. Turkey ranks first among the countries hosting Syrian asylum seekers. Depending on the specific social conditions of the cities where asylum seekers live intensively, the difficulties that asylum seekers may face differ. Undoubtedly, it can be stated that women face much greater problems than men during the escape from war or the migration process and in the country of asylum. In the study, it was aimed to examine Syrian women whether they were exposed to othering, discriminatory discourses and behaviors due to being women only during the interactions in daily life, based on the discourses of the local people. In this context, Mardin province, which is one of the settlements in the border region where the daily encounters and interactions between Syrian asylum seekers and local people is high, was selected as the research area. In the research, indepth interview technique was used in the context of qualitative method. In this direction, in-depth interviews were conducted with 36 local people living in Mardin's city centre and Kızıltepe district. According to the findings, Syrian female asylum seekers may be exposed to discrimination and exclusion due to some gender-based prejudices and stigmatization, mostly through gossip and rumors. In fact, some prejudices, negative images and stigmas, which have become widespread in society, lead Syrian women to be subjected to moral exclusion as another form of exclusion, which may at times be harsher than discrimination and social exclusion.
Türkiye’de Suriyeli göçmenlerin artık misafirlik statüsünden çıkarak yerleşik hale gelmeleriyle b... more Türkiye’de Suriyeli göçmenlerin artık misafirlik statüsünden çıkarak yerleşik hale gelmeleriyle birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda meydana gelen yerliler açısından olumsuz yöndeki değişimler gündelik hayatı etkileyen temel meseleler olarak ortaya çıkmaktadır. Gündelik hayatın farklı alanlarında meydana gelen değişim ve dönüşümler yerli halk ile yabancı arasındaki gündelik iletişim ve etkileşimi biçimlendiren temel belirleyiciler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla, bu çalışmada Türkiye’de Suriyeli göçmenlerin yoğun olarak yaşadıkları sınır bölgelerinden biri olan Mardin ilinde göçmenlerin gelişi ve yerleşik hale gelmeleriyle birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda meydana gelen değişimler ve onlara yönelik ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici söylem ve eylemlerin meşrulaştırıcı kaynaklarının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Araştırmada nitel yöntem bağlamında derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu yönde, Mardin’in kent merkezi ve Kızıltepe ilçesind...
The extent to which academic disciplines are affected by the nationwide development and changes o... more The extent to which academic disciplines are affected by the nationwide development and changes occurring at the level of higher education and what kind of quantitative changes this can potentially lead to in the relevant disciplines are significant. In this paper, the quantitative changes seen in the sociology discipline which we consider to have an important place in the social sciences category are provided on the basis of the developments made in the higher education sector in Turkey. The current profile of the discipline is discussed in comparison with historical data, as well. To this end, the study focuses on the historical development process of the sociology discipline and education in Turkey from a quantitative perspective. For this purpose, the historical changes of quantitative data on the available undergraduate and graduate programs in the field of sociology, on student demand for these programs and on academic staff are examined through various quantitative indicators. In addition, the distribution and change of the students and academic staff in the field of sociology are classified according to the geographic locations, the foundation years and the types of the universities. In this way, the current profile of the discipline of sociology is described and some inferences are made on its general trends, status and future projections in Turkish higher education system. In this respect, the findings presented in this article have a descriptive nature. In this study, quantitative data from the documents in the archives of the Student Selection and Placement Center (ÖSYM) of Turkey, Council of Turkish Higher Education (YÖK) and universities are utilized and the data pertaining to the discipline of sociology are analyzed and presented through some specific categorizations.
OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 2018
Today, with the increase in the popularity of digital social media environments, the potential fo... more Today, with the increase in the popularity of digital social media environments, the potential for individuals to participate in online social and political discussions has also increased rapidly. However, modern online information environments are filled with disagreements arising from arbitrarily shared politically value-laden posts. The fundamental dynamic of the research is the question of dissemination of politically value-laden posts which are mostly uncivil such as provocative, aggressive, insulting, libelous comments or discourses that have othering effect and its reflection on online and offline daily relationships among younger individuals. Indeed, it has been aimed at examining the degree to which politically value-laden online posts of youths, studying at tertiary level, often that go beyond the limits of civil comments or discourses contributes to counter-party alienation and to otherizing process or to the production (or reproduction) of a general social-political polarization climate. In this framework, an explanatory, descriptive and interpretive analysis was carried out by presenting field data collected through quantitative and qualitative methods. Research findings show that uncivil politically value-laden posts through digital social networks directly affects the (online and offline) everyday relationships of individuals and leads to the practice of othering. When politically value-laden posts become uncivil, these can become a source of tension and polarity. When people are confronted with politically motivated conflicts and when they are exposed to uncivil comments or discourses, they are often more likely to consider the ideas that confirm their own views, rather than to accept the existence of different ideas, and have a more extreme or partisan attitude. These extreme views and attitudes lead to conflict and polarization or reproduce the existing polarization more and more.
Türkiye’de Suriyeli göçmenlerin artık misafirlik statüsünden çıkarak yerleşik hale gelmeleriyle b... more Türkiye’de Suriyeli göçmenlerin artık misafirlik statüsünden çıkarak yerleşik hale gelmeleriyle birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda meydana gelen yerliler açısından olumsuz yöndeki değişimler gündelik hayatı etkileyen temel meseleler olarak ortaya çıkmaktadır. Gündelik hayatın farklı alanlarında meydana gelen değişim ve dönüşümler yerli halk ile yabancı arasındaki gündelik iletişim ve etkileşimi biçimlendiren temel belirleyiciler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla, bu çalışmada Türkiye’de Suriyeli göçmenlerin yoğun olarak yaşadıkları sınır bölgelerinden biri olan Mardin ilinde göçmenlerin gelişi ve yerleşik hale gelmeleriyle birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda meydana gelen değişimler ve onlara yönelik ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici söylem ve eylemlerin meşrulaştırıcı kaynaklarının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Araştırmada nitel yöntem bağlamında derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu yönde, Mardin’in kent merkezi ve Kızıltepe ilçesinde yaşayan yerli halktan 36 katılımcı ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Suriyeli göçmenlere yönelik ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici söylem ve eylemlerin meşrulaştırıcı kaynakları oluşturulan farklı kategoriler temelinde izah edilmeye çalışılmıştır. Bulgulara göre, uzun bir süredir artık Türkiye’de kalıcı hale gelen yabancı göçmenler yerli halk tarafından çoğunlukla düzen bozan ve daha da fazla bozma potansiyeline sahip tehlikeli dış gruplar olarak algılanmaktadır. Bu çerçevede, düzen bozucu, keyif düşkünü, tembel, vefasız, toprağını savunmayan aciz, istilacı ve işgalci olarak öteki kategorisine yerleştirilen ve günah keçisi ilan edilen göçmenlere yönelik toplumda ortaya çıkan damgalayıcı, ayrımcı, dışlayıcı söylem ve eylemler meşrulaştırılmaktadır.
OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 2020
Öz
Suriye'de son dokuz yıldır süren çatışmalı ortam nedeniyle milyonlarca insan yerlerini yurtla... more Öz Suriye'de son dokuz yıldır süren çatışmalı ortam nedeniyle milyonlarca insan yerlerini yurtlarını bıra-kıp komşu ve komşu olmayan daha uzak ülkelere kaçmak ya da sığınmak zorunda kaldı. Dünya'da sığı-nılan ülkelerin başında gelen Türkiye'de yoğun sığınmacı nüfusunun bulunduğu şehirlerin kendine özgü yerel şartlarından kaynaklı olarak sığınmacıların karşılaşabildikleri sıkıntılar da farklılaşabilmek-tedir. Şüphesiz, savaştan kaçış ya da göç sürecinde ve göç sonrası sığınılan yerde erkeklere göre kadın-ların çok daha büyük problemlerle karşılaştıkları ifade edilebilir. Çalışmada Suriyeli kadınların gündelik hayattaki etkileşimler sırasında sadece kadın olmalarından kaynaklı ötekileştirici, ayrımcı söylem ve davranışlara maruz kalıp kalmadıkları yerel halkın söylemlerinden hareketle incelenmesi hedeflenmiştir. Bu kapsamda, Suriyeli sığınmacılarla yerel halkın gündelik karşılaşmalarının ve etkileşimlerinin yüksek olduğu sınır bölgesi yerleşim yerlerinden biri olan Mardin ili araştırma sahası olarak seçilmiştir. Araş-tırmada nitel yöntem bağlamında derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu yönde, Mardin'in kent merkezi ve Kızıltepe ilçesinde yaşayan yerli halktan 36 katılımcı ile derinlemesine görüşmeler ya-pılmıştır. Bulgulara göre, Suriyeli kadın sığınmacılar sadece cinsiyete dayalı kimlikleri üzerinden dahi çoğunlukla dedikodu ve söylentiler aracılığıyla oluşan birtakım önyargı ve damgalamalar nedeniyle ay-rımcılığa ve dışlanmaya maruz kalabilmektedir. Esasında, Suriyeli kadınlarla ilgili toplumda yaygınla-şan damgalamalar, negatif imgeler ya da ötekileştirmeye referansla kurgulanan kimlikler, onların so-nuçları itibariyle zaman zaman ayrımcılık ve sosyal dışlamadan daha sert olabilecek bir başka dışlama biçimi olarak ahlaki dışlamaya maruz kalmalarına yol açabilmektedir.
Modernleşme sürecinde toplumlarda yaşanan bazı kırılma veya değişimlerin geleneksel olan kolektif... more Modernleşme sürecinde toplumlarda yaşanan bazı kırılma veya değişimlerin geleneksel olan kolektif bağları çözdüğü ve giderek artan bir bireyselleşmeye, parçalanmaya ve yabancılaşmaya neden olduğu iddia edilmektedir. Bu değişimlerin de en belirgin şekilde aile ve evlilik yapısında ve bireylerin bunlara ilişkin tutumlarında gözlemlenebileceği varsayılmaktadır. Bu yönde, makalede kolektivite ve bireycilik tartışması temelinde Türkiye’de belirlenen örneklem üzerinden bireylerin aile olgusuna yönelik değer atıfları, evliliğe ve çocuk sahibi olmaya yönelik tercih ve tutumlarının ne yönde olduğunun ampirik düzeyde tespit edilmesi amaçlanmıştır. Dolayısıyla, aile ve evlilik kurumunun geleceğine dair ne derece kaygılanmamız gerektiğine dair bir tartışmanın makro düzeydeki kurumsal düzeydeki istatistiklerden faydalanılarak ve belirlenen örneklem üzerinden elde edilen nicel temeldeki ampirik verilere dayalı olarak yapılmasına çalışılmıştır. Sonuçlara göre, bireyselliğe dayalı yaşam biçimleri bireylere her geçen gün daha kariyer odaklı, başarı odaklı ve pragmatik davranmalarını zorunlu hissettirmektedir. Yaygınlaşan bu davranış kalıpları aynı zamanda bireylerin kolektif bağlar veya aidiyetler inşa etmesini sağlayan aile ve evlilik kurumuna yönelik bakışını da şekillendirmekte ve bu kurumlara karşı mesafeli durmalarına yol açabilmektedir. Bu durum da evlilik, çocuk sayısı ve boşanmaya dair istatistiklere yansımaktadır. Şunu da belirtmek gerekiyor ki bireylerin toplu olarak birbirlerini gözetme ve birbirlerine fiziksel ve duygusal destek sağlama sorumluluklarının yitirilmiş olduğu görünen bireyselliğin öncelendiği bir toplumda, insanların her şeye rağmen bir güç ve destek kaynağı olarak evliliğe başvurdukları da bir gerçektir. Lakin, bireysel yaşam tarzının yarattığı kriz ve bunalımlar evlilikleri veya aile birlikteliğini bir o kadar kırılgan ve zayıf hale getirmektedir. Belki de modern çağın evliliklerine ya da aile yapısına ilişkin beklentiler ve talepler göz önünde bulundurulduğunda evlenmenin ve çocuk sahibi olmanın ötelenmesi, boşanma oranlarının yüksek olması, dolayısıyla da ailenin giderek küçülerek ve değer kaybederek ayakta kalmaya devam etmesi bu anlamda çok şaşırtıcı değildir.
Abstract
Today, digital social platforms, as a tool for political expression or activities, are a... more Abstract Today, digital social platforms, as a tool for political expression or activities, are an important part of everyday life for younger generations. However, at times, especially during times of crisis nation states may perceive these digital platforms as a threat. Thus, over the last twenty years, states are increasingly willing to restrict access to content on the internet or block access to digital social at varying degrees. In this study, young people‟s thoughts or attitudes about the state policies such as restricting or blocking access to digital social platforms permanently or temporarily has been examined in the context of democracy and freedom. In the context of the qualitative method, in-depth interviewing technique was used as data collection tool. The sample of the research is composed of young people who are studying at Aydın Adnan Menderes University in Turkey. According to findings, there is two main alternative approaches or attitudes towards the potential of digital social platforms to spread democracy and freedom: views of cyber-utopians and cyber-skeptics. Though there are different attitudes towards the state policies such as restricting and blocking access to digital social platforms, it is thought that the resources or facilities offered by the digital world may positively contribute to democracy and freedom in real terms as long as people and other internet stakeholders such as governments, policymakers are acting responsibly.
Journal of Current Researches on Social Sciences, 2018
İçinde yaşadığımız dönem bir bilgi patlaması çağıdır. Dijital bilgi ve iletişim teknolojilerindek... more İçinde yaşadığımız dönem bir bilgi patlaması çağıdır. Dijital bilgi ve iletişim teknolojilerindeki muazzam gelişim, aşırı bilgi yükü ve toplumdaki gelişmelerin aşırı hızlanması ve karmaşıklığı problemlerini gündeme getirmiştir. Dijital teknolojilerin her geçen gün sağladığı daha fazla yeni olanaklar, bilginin çokluğu, alternatif bilgiye erişimin ucuzlaması ve kolaylaşması beraberinde dijital çağın özelikle genç bireylerinin aşırı bilgi yüküyle karşı karşıya kalmasına yol açmıştır. Bu yönde, çalışmada dijital yerli genç kuşağın, dijital teknolojilerin sağladığı kolaylıklara dayanan yeni yaşam tarzından kaynaklı olarak maruz kaldığı aşırı bilgi yükü meselesinin bireysel ve toplumsal boyutlarının literatüre bağlı olarak teorik düzeyde tartışılması hedeflenmiştir. Çalışmanın temel varsayımı, normalde toplumda ilerleme olarak düşündüğümüz teknolojik gelişmelerin ve buna bağlı olarak hem bilginin üretimi, tüketimi ve yayılımındaki hem de bireylerin bilgi ile olan ilişkilerindeki meydan gelen hızlı değişimlerin, toplumsal ve bireysel düzeyde daha sonraki süreçlerin öngörülmesi ve kontrol edilmesini gittikçe zorlaştıran, kolayca öngörülmeyen ancak kaçınılmaz olan birtakım yan etkileri beraberinde getirdiğidir. Her halükarda, giderek her gün daha fazla artan dijital içerikler onunla en fazla ilişki içinde olan gençler açısından birçok olumlu etkiye sahip olsa da başta bilgi kaygısı olmak üzere birçok riskler de taşımaktadır. Neticede, bilginin bireyler tarafından algılanışı, kullanılışı ve özümsenmesi eskiye göre büyük ölçüde değişime uğradı ve bilginin kalitesizleşmesi, niteliksizleşmesi, doğru/gerçek içeriği yanlış içerikten ayıramama, zaman öldürme ve çeşitli türden zihinsel, ruhsal ve fiziksel rahatsızlıklar gibi sorunlar baş göstermektedir. Şüphesiz, çok fazla içeriğe erişim sadece bireysel anlamda değil, toplum olarak kolektif iyi olma halini zayıflatmaktadır. Dolayısıyla, ortaya çıkan yeni tehdit ve riskler bireyleri aşırı bilgi yükünden kaçınmak adına sığınak aramaya iten cesur yeni dünyanın karanlık yönüne işaret etmektedir. Bu manada, aşırı bilgi yükü problemi dijital çağın hem bireysel hem de toplumsal yeni bir endişe kaynağı olarak kabul edilebilir.
Journal of Social And Humanities Sciences Research (JSHSR, 2018
Modern dünyada ırksal temelli ayrımcılığın tabiatının değiştiğine dair güçlü göstergeler bulunmak... more Modern dünyada ırksal temelli ayrımcılığın tabiatının değiştiğine dair güçlü göstergeler bulunmaktadır. Tarihsel olarak, eski moda ya da doğrudan, açık ırksal temelli veya başka türden ayrımcılıklarda düşüşler gözlemlense de geleneksel ayrımcı tutumların biçim değiştirerek artarak devam ettiğine yönelik görüş ve kaygılar da giderek artmaktadır. Bu anlamda, içinde yaşadığımız çağda ırksal temeldeki ayrımcılıkların dolaylı, görünmez, örtük veya üstü kapalı/gizli doğasına yönelik akademik alanda gittikçe artan bir ilgi söz konusudur. Nitekim, bu çalışmada günümüzde eski moda ırkçı tutumların azalmasına rağmen, yeni tip ırksal temelli ayrımcılık olarak çoğu zaman bilinçdışı ancak kimi zaman da bilinçli olarak ince, üstü kapalı veya örtük olarak gerçekleşen ayrımcı eylemlerin karmaşık doğasını anlamaya yönelik kavramsal düzeyde açıklayıcı şemalar üzerinde durulmaya çalışılmaktadır. Başka bir deyişle çalışmada, açık/aleni ırksal temelli ayrımcı tutumların evrildiği çağdaş biçimlerin kavramsal düzeyde irdelenmesi amaçlanmaktadır. Bu yönde, geniş bir literatüre dayalı olarak ırksal temelli ayrımcılıkların yeni biçimlerinin izahına yönelik tanımsal çabalara değinilmekte ve bunlar arasından özellikle yeni bir ayrımcılık biçimi olarak mikro-saldırganlık(lar) kavramı veya modelinin boyutları ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Böylelikle, çalışmanın gündelik hayatın birçok alanındaki kültürel etkileşimler veya karşılaşmalar sırasında açığa çıkabilen çoğu zaman örtük veya üstü kapalı ırka, kültüre veya başka türden özelliklere dayalı ayrımcı tutum ve davranışların incelenmesine yönelik tasarlanacak ampirik türden araştırmalara, teorik ve kavramsal düzeyde bir model veya şema sunacağı düşünülmektedir. ABSTRACT There are strong indications that the nature of racial-based discrimination in the modern world has changed. Historically, although there have been decreases in old-fashioned or overt forms of racial or other types of discrimination, the views and concerns about the fact that the traditional racism or discriminatory attitudes has changed over time from overt to covert and subtle become increasing. In this sense, there is an increasing interest in the academic field towards the invisible, subtle, implicit or covert nature of racism. In fact, in this study, despite the fact that old-fashioned racist beliefs or attitudes have declined today, it is attempted to focus on explanatory conceptually schemas to understand the complex nature of discriminatory actions, which are often unconscious but sometimes consciously subtle, implicit or covert, as new racial-based discrimination. In other words, in the study, it is aimed to examine the contemporary forms of racial-based discriminatory attitudes and actions, at the conceptual level. In this respect, the study discusses the descriptive efforts to explain new or contemporary forms of racial-based discrimination in the literature and discusses in detail the concept or model of microaggressions as a new form of racial based discriminatory actions among them. Thus, it is thought that the study will contribute to the empirical researches which will be designed to examine racial or culture based discriminatory discourses and actions, which are often manifested more subtle, implicit or covert during the cultural interactions or encounters in many areas of everyday life, by presenting a theoretical or conceptual model or schema.
Journal of Current Researches on Social Sciences (JoCReSS), 2018
Today, it is possible to say that the prevalence of mental disorders, completed suicide and suici... more Today, it is possible to say that the prevalence of mental disorders, completed suicide and suicide attempts are come to the fore in many countries in the world and show an increasing tendency among younger individuals. These seemingly obvious problems of the liquid modernity or risk century we live in, can be related to the sense of meaninglessness of young people. In this context, this study is aimed to examine and discuss the liquid social conditions of the 21st century, which have a potential to create meaning crisis and increase mental disorders and suicide attempts, from a sociological perspective through various approaches and institutional macro empirical statistics. For this purpose, it has been tried to relate meaning crises arising from the conditions of today's age with the increasing rates of mental disorders and suicide cases among young people. Various statistical data derived from current data archives of WHO, OECD and TurkStat constitute the empirical data of this work. According to the arguments that arises, in a world of risky strangers which is based on constant consumption and hedonism, the process of young people's making their lives meaningful is getting more difficult. Structural features of the liquid or late modernity such as the spread of risk and fear culture, the erosion of trust, the glorification of materialistic values, the spiritual and emotional emptiness, the tendency to consume more, loneliness, alienation and individuation make the individuals more unhappy, tired, fragile, stolid, worried, anxious and stressful, and ultimately creating a very intense meaning crisis. Given the existing mental disorders and suicide statistics, it appears that poor reformist policies or strategies for the prevention of the meaning crises of the new age societies often fail to solve the meaninglessness problem of individual's. If the existential needs of the unhappy, anxious and isolated young individuals of the new age are not adequately satisfied, their meaning crises will become more inevitable.
Öz Çalışmada yükseköğretim düzeyinde eğitim gören '90 sonrası kuşağı temsil eden örneklem üzerind... more Öz Çalışmada yükseköğretim düzeyinde eğitim gören '90 sonrası kuşağı temsil eden örneklem üzerinden gençlerin kendilerinden önceki kuşaklara göre siyasal anlamda daha kayıtsız ya da ilgisiz oldukları argümanı sorgulanmaya çalışılmıştır. Bu yönde, çalışmada nicel ve nitel düzeyde elde edilen saha verileri temelinde gençlerin çevrimdışı geleneksel siyasal katılım eğilimleri ve maliyeti daha düşük ya da kolay olan yeni çevrimiçi dijital katılım olanaklarına yönelik eğilimlerini tespit etmek hedeflenmiştir. Ayrıca, çevrimiçi katılımın geleneksel katılım biçimlerini ne ölçüde ikame edebildiği siyasal ilgi, kayıtsızlık, sinizm ve slaktivizm kavramlarıyla ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Araştırmanın verilerine göre, gençlerin siyasal sinik tutumları veya ana akım politik uygulamalardan beklentilerinin düşük olması onları maliyeti yüksek olan geleneksel katılım biçimlerinden uzaklaştırmaktadır. Ancak, bu onların siyasal kayıtsızlıkları anlamına gelmemektedir. Gençler toplumsal sorunlara yönelik kaygılarını muhafaza ettikleri için kolay ve maliyeti düşük olan oy verme etkinliğine katılmakta, kendilerini kolayca ifade edebildikleri ve güçlü hissettikleri yeni katılım biçimi olarak dijital ağ temelli maliyeti düşük katılım etkinliklerine yönelmektedirler.
Atıf: Ünal S. (2018). Düşük maliyetli alternatif siyasal katılım biçimi: 90 sonrası genç kuşağın siyasal kayıtsızlığı mit mi gerçek mi? Tesam Akademi Dergisi, 5(2), 249-296.
Öz
Günümüzde dijital sosyal paylaşım ortamlarının popülaritesindeki artışla birlikte, bireylerin... more Öz Günümüzde dijital sosyal paylaşım ortamlarının popülaritesindeki artışla birlikte, bireylerin sosyal ve siyasal konularda çevrimiçi tartışmalarda ya da paylaşımlarda bulunma potansiyeli de hızla artmıştır. Ancak, modern çevrimiçi bilgi ortamları siyasal değer yüklü gelişigüzel yapılan paylaşımlar-dan kaynaklanan anlaşmazlıklarla doludur. Bu süreçte karşımıza çıkan kışkırtıcı, saldırgan, ötekileş-tirici nezaket dışı siyasal değer yüklü paylaşımların yayılması meselesi ve bunun genç bireyler ara-sındaki çevrimiçi ve çevrimdışı ilişkilere yansıması araştırmanın temel dinamiğini oluşturmaktadır. Nitekim, araştırmada yükseköğretim düzeyinde okuyan ağ kuşağı gençliğinin dijital sosyal ağlardaki çoğu zaman nezaket sınırlarının ötesine geçen siyasal değer yüklü paylaşımlarının karşı grup yabancılaştırmasına ve dolayısıyla ötekileştirme sürecine ya da genel bir toplumsal-siyasal kutuplaşma ikliminin üretilmesine (veya yeniden-üretilmesine) ne derece etki ettiğinin irdelenmesi hedeflenmiştir. Bu çerçevede, nicel ve nitel yöntemler aracılığıyla ampirik temelli veriler ortaya konularak, açıklayıcı, betimleyici ve yorumlayıcı bir analiz gerçekleştirilmiştir. Bulgulara göre, dijital sosyal ağlardaki nezaket dışı siyasal değer yüklü paylaşımlar ve yorumlar kişilerarası (çevrimiçi ve çevrimdışı) gündelik ilişkileri doğrudan etkilemekte ve ötekileştirme pratiklerine neden olmaktadır. Siyasal değer yüklü paylaşımlar nezaket dışı bir hal aldığında çatışmanın, gerilimin ve kutuplaşmanın kaynağı haline gelebilmektedir. Kişiler siyasal içerikli konularda çatıştıklarında ve nezaket dışı söylemlere maruz kaldıklarında çoğu zaman farklı fikirlerin varlığına vakıf olmaktan ziyade kendi görüşlerini doğrulayıcı fikirlere yönelmekte ve daha aşırı veya partizan bir tutuma sahip olabilmektedirler. Bu aşırı görüş ya da tutumlar ise çatışma ve kutuplaşmayı ortaya çıkarmakta veya var olan kutuplaşmayı daha fazla körükleyerek yeniden üretmektedir.
İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi (itobiad), 2017
Öz
Dijital sosyal ağlarda kimliğe dair sunulan veya paylaşılan tüm göstergeler bireylerin günde... more Öz
Dijital sosyal ağlarda kimliğe dair sunulan veya paylaşılan tüm göstergeler bireylerin gündelik hayat pratiklerinin de bir anlamda sergilenmesi anlamına gelmektedir. Çalışmada, genç bireylerin yeni ilişkilenme pratikleri ya da dijital dolayımlı ilişkiler vasıtasıyla diğerleri hakkında siyasal ve dinsel kimliklere dair bilgi arama amaçlı gözetlemeye yükledikleri anlamlar ve bunun bireylerin gündelik hayatın belirli alanlarındaki (arkadaşlık ilişkileri, romantik ilişkiler ve kurumsal ilişkiler gibi) ilişkilerinin seyri üzerindeki yansımaları ampirik düzeyde ele alınmaktadır. Araştırma, nitel yöntem kapsamında anlama ve yorumlamaya dayalı bir perspektif üzerine kuruludur. Bulgulara göre, gençler, merak, belirsizlik ve risk azaltma, çıkar sağlama ve önlem alma gibi gerekçelerle diğerleri hakkında bilgi edinmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Bu mecralarda siyasal ve dinsel kimliklere dair bilgi arama amaçlı gözetimin bireylerin ilişkide oldukları kişiler hakkındaki kanaatlerinin şekillendirilmesinde temel referans kaynağı olarak dikkate alınması aynı zamanda gündelik yüz yüze edinilebilecek bilgilerin ikincil planda kalmasına neden olabilmektedir. Bu durum da, çoğu zaman bireylerarası temasın ve potansiyel bir ilişkinin kurulamaması ya da devam ettirilememesine yol açabilmektedir.
Abstract
In the digital social networks, all the representations or sharing's about identity imply the exhibition of everyday life practices of the individuals. In the study, the meanings young people assign to the surveillance for information about the political and religious identities of others through new relationship practices or digitally mediated relations, and the reflections of these on their relationships (such as friendship relations, romantic relationships and institutional relations) in everyday life are examined empirically. The research is based on a perspective based on understanding and interpretation within the qualitative methodology. According to the results, young people need to seek information about others for reasons such as curiosity, uncertainty and risk reduction, gain advantage and prevention. The fact that the information obtained about political and religious identities through surveillance in these environments is regarded as the basic reference source in shaping individual's thoughts about the people to whom they are related may lead to the ignorance of everyday face-to-face information. This may often weaken interpersonal contacts and leads to the failure to establish or termination of a potential relationship.
Uploads
Papers by Serdar Ünal
halk ile yabancı arasındaki gündelik iletişim ve etkileşimi biçimlendiren temel belirleyiciler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla, bu çalışmada Türkiye’de Suriyeli göçmenlerin yoğun olarak yaşadıkları sınır bölgelerinden biri olan Mardin ilinde göçmenlerin gelişi ve yerleşik hale gelmeleriyle birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda meydana gelen değişimler ve onlara yönelik ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici söylem ve eylemlerin meşrulaştırıcı kaynaklarının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Araştırmada nitel yöntem bağlamında derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu yönde, Mardin’in kent merkezi ve Kızıltepe ilçesinde yaşayan yerli halktan 36 katılımcı ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Suriyeli göçmenlere yönelik ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici söylem ve eylemlerin meşrulaştırıcı kaynakları oluşturulan farklı kategoriler temelinde izah edilmeye çalışılmıştır. Bulgulara göre, uzun bir süredir artık Türkiye’de kalıcı hale gelen yabancı göçmenler yerli halk tarafından çoğunlukla düzen bozan ve daha da fazla bozma potansiyeline sahip tehlikeli dış gruplar olarak algılanmaktadır. Bu çerçevede, düzen bozucu, keyif düşkünü, tembel, vefasız, toprağını savunmayan aciz, istilacı ve işgalci olarak öteki kategorisine
yerleştirilen ve günah keçisi ilan edilen göçmenlere yönelik toplumda ortaya çıkan damgalayıcı, ayrımcı, dışlayıcı söylem ve eylemler meşrulaştırılmaktadır.
Suriye'de son dokuz yıldır süren çatışmalı ortam nedeniyle milyonlarca insan yerlerini yurtlarını bıra-kıp komşu ve komşu olmayan daha uzak ülkelere kaçmak ya da sığınmak zorunda kaldı. Dünya'da sığı-nılan ülkelerin başında gelen Türkiye'de yoğun sığınmacı nüfusunun bulunduğu şehirlerin kendine özgü yerel şartlarından kaynaklı olarak sığınmacıların karşılaşabildikleri sıkıntılar da farklılaşabilmek-tedir. Şüphesiz, savaştan kaçış ya da göç sürecinde ve göç sonrası sığınılan yerde erkeklere göre kadın-ların çok daha büyük problemlerle karşılaştıkları ifade edilebilir. Çalışmada Suriyeli kadınların gündelik hayattaki etkileşimler sırasında sadece kadın olmalarından kaynaklı ötekileştirici, ayrımcı söylem ve davranışlara maruz kalıp kalmadıkları yerel halkın söylemlerinden hareketle incelenmesi hedeflenmiştir. Bu kapsamda, Suriyeli sığınmacılarla yerel halkın gündelik karşılaşmalarının ve etkileşimlerinin yüksek olduğu sınır bölgesi yerleşim yerlerinden biri olan Mardin ili araştırma sahası olarak seçilmiştir. Araş-tırmada nitel yöntem bağlamında derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu yönde, Mardin'in kent merkezi ve Kızıltepe ilçesinde yaşayan yerli halktan 36 katılımcı ile derinlemesine görüşmeler ya-pılmıştır. Bulgulara göre, Suriyeli kadın sığınmacılar sadece cinsiyete dayalı kimlikleri üzerinden dahi çoğunlukla dedikodu ve söylentiler aracılığıyla oluşan birtakım önyargı ve damgalamalar nedeniyle ay-rımcılığa ve dışlanmaya maruz kalabilmektedir. Esasında, Suriyeli kadınlarla ilgili toplumda yaygınla-şan damgalamalar, negatif imgeler ya da ötekileştirmeye referansla kurgulanan kimlikler, onların so-nuçları itibariyle zaman zaman ayrımcılık ve sosyal dışlamadan daha sert olabilecek bir başka dışlama biçimi olarak ahlaki dışlamaya maruz kalmalarına yol açabilmektedir.
Today, digital social platforms, as a tool for political expression or activities, are an important part of everyday life for younger generations. However, at times, especially during times of crisis nation states may perceive these digital platforms as a threat. Thus, over the last twenty years, states are increasingly willing to restrict access to content on the internet or block access to digital social at varying degrees. In this study, young people‟s thoughts or attitudes about the state policies such as restricting or blocking access to digital social platforms permanently or temporarily has been examined in the context of democracy and freedom. In the context of the qualitative method, in-depth interviewing technique was used as data collection tool. The sample of the research is composed of young people who are studying at Aydın Adnan Menderes University in Turkey. According to findings, there is two main alternative approaches or attitudes towards the potential of digital social platforms to spread democracy and freedom: views of cyber-utopians and cyber-skeptics. Though there are different attitudes towards the state policies such as restricting and blocking access to digital social platforms, it is thought that the resources or facilities offered by the digital world may positively contribute to democracy and freedom in real terms as long as people and other internet stakeholders such as governments, policymakers are acting responsibly.
Atıf: Ünal S. (2018). Düşük maliyetli alternatif siyasal katılım biçimi: 90 sonrası genç kuşağın siyasal kayıtsızlığı mit mi gerçek mi? Tesam Akademi Dergisi, 5(2), 249-296.
Günümüzde dijital sosyal paylaşım ortamlarının popülaritesindeki artışla birlikte, bireylerin sosyal ve siyasal konularda çevrimiçi tartışmalarda ya da paylaşımlarda bulunma potansiyeli de hızla artmıştır. Ancak, modern çevrimiçi bilgi ortamları siyasal değer yüklü gelişigüzel yapılan paylaşımlar-dan kaynaklanan anlaşmazlıklarla doludur. Bu süreçte karşımıza çıkan kışkırtıcı, saldırgan, ötekileş-tirici nezaket dışı siyasal değer yüklü paylaşımların yayılması meselesi ve bunun genç bireyler ara-sındaki çevrimiçi ve çevrimdışı ilişkilere yansıması araştırmanın temel dinamiğini oluşturmaktadır. Nitekim, araştırmada yükseköğretim düzeyinde okuyan ağ kuşağı gençliğinin dijital sosyal ağlardaki çoğu zaman nezaket sınırlarının ötesine geçen siyasal değer yüklü paylaşımlarının karşı grup yabancılaştırmasına ve dolayısıyla ötekileştirme sürecine ya da genel bir toplumsal-siyasal kutuplaşma ikliminin üretilmesine (veya yeniden-üretilmesine) ne derece etki ettiğinin irdelenmesi hedeflenmiştir. Bu çerçevede, nicel ve nitel yöntemler aracılığıyla ampirik temelli veriler ortaya konularak, açıklayıcı, betimleyici ve yorumlayıcı bir analiz gerçekleştirilmiştir. Bulgulara göre, dijital sosyal ağlardaki nezaket dışı siyasal değer yüklü paylaşımlar ve yorumlar kişilerarası (çevrimiçi ve çevrimdışı) gündelik ilişkileri doğrudan etkilemekte ve ötekileştirme pratiklerine neden olmaktadır. Siyasal değer yüklü paylaşımlar nezaket dışı bir hal aldığında çatışmanın, gerilimin ve kutuplaşmanın kaynağı haline gelebilmektedir. Kişiler siyasal içerikli konularda çatıştıklarında ve nezaket dışı söylemlere maruz kaldıklarında çoğu zaman farklı fikirlerin varlığına vakıf olmaktan ziyade kendi görüşlerini doğrulayıcı fikirlere yönelmekte ve daha aşırı veya partizan bir tutuma sahip olabilmektedirler. Bu aşırı görüş ya da tutumlar ise çatışma ve kutuplaşmayı ortaya çıkarmakta veya var olan kutuplaşmayı daha fazla körükleyerek yeniden üretmektedir.
Dijital sosyal ağlarda kimliğe dair sunulan veya paylaşılan tüm göstergeler bireylerin gündelik hayat pratiklerinin de bir anlamda sergilenmesi anlamına gelmektedir. Çalışmada, genç bireylerin yeni ilişkilenme pratikleri ya da dijital dolayımlı ilişkiler vasıtasıyla diğerleri hakkında siyasal ve dinsel kimliklere dair bilgi arama amaçlı gözetlemeye yükledikleri anlamlar ve bunun bireylerin gündelik hayatın belirli alanlarındaki (arkadaşlık ilişkileri, romantik ilişkiler ve kurumsal ilişkiler gibi) ilişkilerinin seyri üzerindeki yansımaları ampirik düzeyde ele alınmaktadır. Araştırma, nitel yöntem kapsamında anlama ve yorumlamaya dayalı bir perspektif üzerine kuruludur. Bulgulara göre, gençler, merak, belirsizlik ve risk azaltma, çıkar sağlama ve önlem alma gibi gerekçelerle diğerleri hakkında bilgi edinmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Bu mecralarda siyasal ve dinsel kimliklere dair bilgi arama amaçlı gözetimin bireylerin ilişkide oldukları kişiler hakkındaki kanaatlerinin şekillendirilmesinde temel referans kaynağı olarak dikkate alınması aynı zamanda gündelik yüz yüze edinilebilecek bilgilerin ikincil planda kalmasına neden olabilmektedir. Bu durum da, çoğu zaman bireylerarası temasın ve potansiyel bir ilişkinin kurulamaması ya da devam ettirilememesine yol açabilmektedir.
Abstract
In the digital social networks, all the representations or sharing's about identity imply the exhibition of everyday life practices of the individuals. In the study, the meanings young people assign to the surveillance for information about the political and religious identities of others through new relationship practices or digitally mediated relations, and the reflections of these on their relationships (such as friendship relations, romantic relationships and institutional relations) in everyday life are examined empirically. The research is based on a perspective based on understanding and interpretation within the qualitative methodology. According to the results, young people need to seek information about others for reasons such as curiosity, uncertainty and risk reduction, gain advantage and prevention. The fact that the information obtained about political and religious identities through surveillance in these environments is regarded as the basic reference source in shaping individual's thoughts about the people to whom they are related may lead to the ignorance of everyday face-to-face information. This may often weaken interpersonal contacts and leads to the failure to establish or termination of a potential relationship.
halk ile yabancı arasındaki gündelik iletişim ve etkileşimi biçimlendiren temel belirleyiciler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla, bu çalışmada Türkiye’de Suriyeli göçmenlerin yoğun olarak yaşadıkları sınır bölgelerinden biri olan Mardin ilinde göçmenlerin gelişi ve yerleşik hale gelmeleriyle birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda meydana gelen değişimler ve onlara yönelik ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici söylem ve eylemlerin meşrulaştırıcı kaynaklarının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Araştırmada nitel yöntem bağlamında derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu yönde, Mardin’in kent merkezi ve Kızıltepe ilçesinde yaşayan yerli halktan 36 katılımcı ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Suriyeli göçmenlere yönelik ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici söylem ve eylemlerin meşrulaştırıcı kaynakları oluşturulan farklı kategoriler temelinde izah edilmeye çalışılmıştır. Bulgulara göre, uzun bir süredir artık Türkiye’de kalıcı hale gelen yabancı göçmenler yerli halk tarafından çoğunlukla düzen bozan ve daha da fazla bozma potansiyeline sahip tehlikeli dış gruplar olarak algılanmaktadır. Bu çerçevede, düzen bozucu, keyif düşkünü, tembel, vefasız, toprağını savunmayan aciz, istilacı ve işgalci olarak öteki kategorisine
yerleştirilen ve günah keçisi ilan edilen göçmenlere yönelik toplumda ortaya çıkan damgalayıcı, ayrımcı, dışlayıcı söylem ve eylemler meşrulaştırılmaktadır.
Suriye'de son dokuz yıldır süren çatışmalı ortam nedeniyle milyonlarca insan yerlerini yurtlarını bıra-kıp komşu ve komşu olmayan daha uzak ülkelere kaçmak ya da sığınmak zorunda kaldı. Dünya'da sığı-nılan ülkelerin başında gelen Türkiye'de yoğun sığınmacı nüfusunun bulunduğu şehirlerin kendine özgü yerel şartlarından kaynaklı olarak sığınmacıların karşılaşabildikleri sıkıntılar da farklılaşabilmek-tedir. Şüphesiz, savaştan kaçış ya da göç sürecinde ve göç sonrası sığınılan yerde erkeklere göre kadın-ların çok daha büyük problemlerle karşılaştıkları ifade edilebilir. Çalışmada Suriyeli kadınların gündelik hayattaki etkileşimler sırasında sadece kadın olmalarından kaynaklı ötekileştirici, ayrımcı söylem ve davranışlara maruz kalıp kalmadıkları yerel halkın söylemlerinden hareketle incelenmesi hedeflenmiştir. Bu kapsamda, Suriyeli sığınmacılarla yerel halkın gündelik karşılaşmalarının ve etkileşimlerinin yüksek olduğu sınır bölgesi yerleşim yerlerinden biri olan Mardin ili araştırma sahası olarak seçilmiştir. Araş-tırmada nitel yöntem bağlamında derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu yönde, Mardin'in kent merkezi ve Kızıltepe ilçesinde yaşayan yerli halktan 36 katılımcı ile derinlemesine görüşmeler ya-pılmıştır. Bulgulara göre, Suriyeli kadın sığınmacılar sadece cinsiyete dayalı kimlikleri üzerinden dahi çoğunlukla dedikodu ve söylentiler aracılığıyla oluşan birtakım önyargı ve damgalamalar nedeniyle ay-rımcılığa ve dışlanmaya maruz kalabilmektedir. Esasında, Suriyeli kadınlarla ilgili toplumda yaygınla-şan damgalamalar, negatif imgeler ya da ötekileştirmeye referansla kurgulanan kimlikler, onların so-nuçları itibariyle zaman zaman ayrımcılık ve sosyal dışlamadan daha sert olabilecek bir başka dışlama biçimi olarak ahlaki dışlamaya maruz kalmalarına yol açabilmektedir.
Today, digital social platforms, as a tool for political expression or activities, are an important part of everyday life for younger generations. However, at times, especially during times of crisis nation states may perceive these digital platforms as a threat. Thus, over the last twenty years, states are increasingly willing to restrict access to content on the internet or block access to digital social at varying degrees. In this study, young people‟s thoughts or attitudes about the state policies such as restricting or blocking access to digital social platforms permanently or temporarily has been examined in the context of democracy and freedom. In the context of the qualitative method, in-depth interviewing technique was used as data collection tool. The sample of the research is composed of young people who are studying at Aydın Adnan Menderes University in Turkey. According to findings, there is two main alternative approaches or attitudes towards the potential of digital social platforms to spread democracy and freedom: views of cyber-utopians and cyber-skeptics. Though there are different attitudes towards the state policies such as restricting and blocking access to digital social platforms, it is thought that the resources or facilities offered by the digital world may positively contribute to democracy and freedom in real terms as long as people and other internet stakeholders such as governments, policymakers are acting responsibly.
Atıf: Ünal S. (2018). Düşük maliyetli alternatif siyasal katılım biçimi: 90 sonrası genç kuşağın siyasal kayıtsızlığı mit mi gerçek mi? Tesam Akademi Dergisi, 5(2), 249-296.
Günümüzde dijital sosyal paylaşım ortamlarının popülaritesindeki artışla birlikte, bireylerin sosyal ve siyasal konularda çevrimiçi tartışmalarda ya da paylaşımlarda bulunma potansiyeli de hızla artmıştır. Ancak, modern çevrimiçi bilgi ortamları siyasal değer yüklü gelişigüzel yapılan paylaşımlar-dan kaynaklanan anlaşmazlıklarla doludur. Bu süreçte karşımıza çıkan kışkırtıcı, saldırgan, ötekileş-tirici nezaket dışı siyasal değer yüklü paylaşımların yayılması meselesi ve bunun genç bireyler ara-sındaki çevrimiçi ve çevrimdışı ilişkilere yansıması araştırmanın temel dinamiğini oluşturmaktadır. Nitekim, araştırmada yükseköğretim düzeyinde okuyan ağ kuşağı gençliğinin dijital sosyal ağlardaki çoğu zaman nezaket sınırlarının ötesine geçen siyasal değer yüklü paylaşımlarının karşı grup yabancılaştırmasına ve dolayısıyla ötekileştirme sürecine ya da genel bir toplumsal-siyasal kutuplaşma ikliminin üretilmesine (veya yeniden-üretilmesine) ne derece etki ettiğinin irdelenmesi hedeflenmiştir. Bu çerçevede, nicel ve nitel yöntemler aracılığıyla ampirik temelli veriler ortaya konularak, açıklayıcı, betimleyici ve yorumlayıcı bir analiz gerçekleştirilmiştir. Bulgulara göre, dijital sosyal ağlardaki nezaket dışı siyasal değer yüklü paylaşımlar ve yorumlar kişilerarası (çevrimiçi ve çevrimdışı) gündelik ilişkileri doğrudan etkilemekte ve ötekileştirme pratiklerine neden olmaktadır. Siyasal değer yüklü paylaşımlar nezaket dışı bir hal aldığında çatışmanın, gerilimin ve kutuplaşmanın kaynağı haline gelebilmektedir. Kişiler siyasal içerikli konularda çatıştıklarında ve nezaket dışı söylemlere maruz kaldıklarında çoğu zaman farklı fikirlerin varlığına vakıf olmaktan ziyade kendi görüşlerini doğrulayıcı fikirlere yönelmekte ve daha aşırı veya partizan bir tutuma sahip olabilmektedirler. Bu aşırı görüş ya da tutumlar ise çatışma ve kutuplaşmayı ortaya çıkarmakta veya var olan kutuplaşmayı daha fazla körükleyerek yeniden üretmektedir.
Dijital sosyal ağlarda kimliğe dair sunulan veya paylaşılan tüm göstergeler bireylerin gündelik hayat pratiklerinin de bir anlamda sergilenmesi anlamına gelmektedir. Çalışmada, genç bireylerin yeni ilişkilenme pratikleri ya da dijital dolayımlı ilişkiler vasıtasıyla diğerleri hakkında siyasal ve dinsel kimliklere dair bilgi arama amaçlı gözetlemeye yükledikleri anlamlar ve bunun bireylerin gündelik hayatın belirli alanlarındaki (arkadaşlık ilişkileri, romantik ilişkiler ve kurumsal ilişkiler gibi) ilişkilerinin seyri üzerindeki yansımaları ampirik düzeyde ele alınmaktadır. Araştırma, nitel yöntem kapsamında anlama ve yorumlamaya dayalı bir perspektif üzerine kuruludur. Bulgulara göre, gençler, merak, belirsizlik ve risk azaltma, çıkar sağlama ve önlem alma gibi gerekçelerle diğerleri hakkında bilgi edinmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Bu mecralarda siyasal ve dinsel kimliklere dair bilgi arama amaçlı gözetimin bireylerin ilişkide oldukları kişiler hakkındaki kanaatlerinin şekillendirilmesinde temel referans kaynağı olarak dikkate alınması aynı zamanda gündelik yüz yüze edinilebilecek bilgilerin ikincil planda kalmasına neden olabilmektedir. Bu durum da, çoğu zaman bireylerarası temasın ve potansiyel bir ilişkinin kurulamaması ya da devam ettirilememesine yol açabilmektedir.
Abstract
In the digital social networks, all the representations or sharing's about identity imply the exhibition of everyday life practices of the individuals. In the study, the meanings young people assign to the surveillance for information about the political and religious identities of others through new relationship practices or digitally mediated relations, and the reflections of these on their relationships (such as friendship relations, romantic relationships and institutional relations) in everyday life are examined empirically. The research is based on a perspective based on understanding and interpretation within the qualitative methodology. According to the results, young people need to seek information about others for reasons such as curiosity, uncertainty and risk reduction, gain advantage and prevention. The fact that the information obtained about political and religious identities through surveillance in these environments is regarded as the basic reference source in shaping individual's thoughts about the people to whom they are related may lead to the ignorance of everyday face-to-face information. This may often weaken interpersonal contacts and leads to the failure to establish or termination of a potential relationship.